24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURfYET 16 Nisan 1974 ABDULCANBAZ TURHAIM SELCUK Hİ «İ... BüMlAR Öîfo MEMLEKETİMİl AMMtZpft 6ÖflMEKLt • PEMEK fcltfiz Ş Mİl PflfrjMü BAfc gfN TüFfctliM.PA&AFı'iÂNPA AMA OfcApA Nn M i W i W l MlH 'L EJ>fttK?yı3İ2ı>1ÛC'İAM NE Oilig YARALISIN ERDAL ÖZ60 kirpikleri merdivenin Ios «ydınlığinda bfle giz li ışıklarla dolu. Yukarıya, balkon katına çıkıyorsunuz. Içeride film daha başlamamıs. Reklâmlar gösteriliyor. Çekümez. Daha birer sigara töttürecek vaktiniz var. Sigarayı tutan elinin üzerinde yağmurun ıslakları. Kapattığı şemsiyesinden süzulen «ular ayaklarınızın yanında koyu koyu gölleniyor. Sinema boş gi gi. Ortalarda bir yerlere oturuyorsunuz. Içerisi serin. Film renkli. Sıkıcı. Biri kiz biri oglan iki kuçük çocukla bir u*ağın sapık dostluklan. Uşağı oynayaoa, yanlış bir fılmde yazık edilmiş gibi geliyor sana. Yarısında bırakıyorsunuz filmi. Çıktığımzda yağmur sonrasının koyulaştırdığı anacaddede ısıtmayan, gostermelik bir guneş, ortahğl yerulemeye çalışıyor. Dolmuş kuyruğu uzun. Bir taksiye atlıyorsunuz. Merdiveni ayn ayn çıkıyorsunuz. önden sen çıkıp kapıyı yavasça »çıyorsun. Perdeyi aralayıp görünüyorsun. Aşağıda, tepeden bakınca. yağmurluğunun lçintfe ufacık gorünuyor. Az sonra geliyor, arahk bıraktıgın kapıdan sessizce içeri süzülüyor. Merdiven yormuş onu. Soluk soluğa. Kapıyı gurultü yapmamaya çahsarak kapatıyorsun. Perdeler örtük. tçe risi koyu golgeli. Önce çekiniyor, ama alısıyor. Buraya ilk gelişi. Yadırgamakta haklı. Kendl soyunuyor. Göğüsleri küçuk, dik. Avuçlarını dolduran iki olgun elma. Sut gibi bir kokusu var. Yine birer birer çıkıyorsunuz evden. Anahtarı, yine aldığın yere, kapının dışındaki havagazı saatinin üzerine uzanıp bırakıyorsun. Gürültü yapmadan iniyorsun. Yolun başında yetişiyorsun ona. Dudaklannda şiş, «ızılı bir mantarlaşma. Dlzlerin kesik. Onun yüzünde dağınık kızartılar. Buğulu doygun gözlerinda olgun vişne koyuluğu. Gece çoktan başlamış eftşarıda. Dolmuş durağında aynlıyorsunuz. Bu onu son görüşün. Üç mektup geliyor, uçu de uzun, dopdolu mektuplar. Mektuplarınm tonuncusunda bozkın dvüyor, bozkırı arıyor: «Denizde, dağda, ovada, her yerde, her yerde gunes b;r başka güzel batar, ama ille bozkırda ba.ışı gibi değildir hiç bir yerde,» diyor. lyi ki mektuplarını yırtıp attırv. Sorgu sırasında sık sık sordular. Bir şeyler duymuslar, ama kim olduğunu, nerede olduğunu iyi ki bjlraiyorlar. Aslında bırçok şeyi bılmiyorlar. Hep biliyor havasındalar. Adını söylemedin. Bir başka ad verdin, yuttular. Nerede olduğu nu sen de bilmiyorsun. Böyle soyledin. Inandılar. Inanmak zorundaydılar. Başına bir şey gelmemiş olmalı. Gelmemiştir. Guneş batıyor işte. Bozkırda batıyor lşte. Griremiyorsun. batan güneşi, ama biliyorsun. Gögün değişen kokusundao belli, kızartısından. îşte *ozklrdasın. Ama hiç bir şey onun yaztfıklarını doğrulamıyor. Güneş işte bozkırda ve çırkın batıyor; ınsan bir ıssızllkta yapayalnız bırakıp da batıyor. Nuri'nin ozlemleri sana sıçradı anlasılan. Birden yaklaşan, sinsi sinsi sokulan akşamla birlikte içindeki göJgelerin, imgelerin çeşitlenişine, çoğalışına bir anlam veremiyorsun. Güç bu. Ortasından kopanlmış iki sinema biletıyle, »ylar öncesinde kalmıs, unutulmuş, kullenmiş bir sevişme gününün aynntılanna kendini kaptırı;ını yadırgıyorsun. Başka da çaren yok belkı. Geçmis günlerin anılan içinden apansız çıkmış geliyor işte, kadınca; dop dolu bir aksamı da birlikte getiriyor. önleye miyorsun. Üstelik her sey gözlerinln önünde gelişiyor. Kendi gbzlerinle görüyorsun kendt nı, bit kadar kuçuk bir avluda, dört ta; duva rın srasında. üzerinde mendil kadar küçuk bir gokyüzü varken, hangi güneşin batışını, ne hakla, neresinden gozleyebilir. hangi bozkınn hangi güzelliğini yasayabilirsin? Bunca guneş siz insan, bunca karanhk acılar içinde kıvr»nırken, duygulanmak, içten içe de olsa bir gü zellik sarsıntısı gerirmek bile utançtan başka ne verebilir insana. Gunes bile yok sayılır burada; ne doğan, ne batan guneş bile. Çevrende, güneşi ahnmış bir sürü Nuri. Bozktr mı? Bozkır butün Nurilerin içinde. Yok«a, yoksa sen de mi Nurilesiyorsun? Ay tepede daha beyaz. Yanmay. Elişinden bir yuvarlağı biri sanki tam ortasından kesmış. Demir kapının açık kanadma, elindeki büyiicek anahtarla vuran gardıyanm yüzünü tanıyorsun: Şışko, bodur gardıyan. Seni dün alıp koğuşa getiren. Demır kapıya vurdukça büytık gümlemeler yapan anahtann ucundan sar kan anahtar destesı soguk soguk şangırdıyor. tçeri girilecek. Giden günle birlikte avlu da yasaklanıyor, bitiyor. Herkes ikişer üçer içeri giriyor, isteksızce. Sen de. Koğuşta lâmbalar yakılmış. Ortalarda Ikl kişiden biri çanakian, biri ekmekleri dağıtıyor masalara. Bu kez ekmekler yarım yanm kesilmiş. Kokusundan sezip geçerken elinle yokluyorsun: Taze. Uyandığında gelen ekmekler olmalı. Koğuştakilerin çoğu yataklarında. Helâlara açılan kapı gıcırtılarla açılıp kapanıyor, kapanırken çarpıyor. Sen de gıriyorsun. Koku bildigin koku. İçerisi dolu. (Devanu v*r) ŞU KÖŞE YAZ KÖŞESİ... Neclâ SEYHUN Şok moda • BABALARI TUTMUŞCASINA BÎR DANSA BAŞLADI ZENCJ GÜZEL. HER HAREKETÎNDE GİYDÎĞÎ METAL ELBÎSENÎN ŞIKIRTISI HOPARLÖRDEN YÜKSELEN MÜZtĞE KARIŞIYOR. li tığ örgüsü ile süslü. Sözüm ona kup kesimleri tıg örgüsüyle tuttunümuş. Kazık gibi şeyler bunlar. Bir çeşıt işkence aracı. İçinde kımıldamak olanağı yok. Onu da geçm bir kalem ama, görünüşun gariplığine ne demeli. Kurek Kemıklerının çıkıntısı bel li sırtta. Önde ise gogusler giyenin dejıl, yeleğuı gogüsleri (!)oldum olasıya ortada. Çıplak bir heykel duşünün. O heykelin büst kjsmı önden açık, içi boş olacak, alıp gıyeceksınız sırtınıza, utanmadan!.. İşte Paco Rabanne'ın şok modası!... Şu modacılann kendilerinden söz ettirmek içın yapmayacakları yok bu dünyada. Bu modeller takdim edilirken, davetlilerı bir gülmedır tutturdu. Kıyaietleri takdim eden zenci manken de, 32 dişi meydanda alabıldığine durmadan gulüyordu zaten. Hareketlermde, tepumıelerinde daha bir ataklık, gözlerinde daha başka bir parlaklık. Bana mı öyle geldi, yoksa zenci manken daha bir önümüzde durur, daha bir alıcı gözle süzmeye başlar mı oldu bizi defile ilerledıkçe bilemem. Gözüm saate kaydı birden: 12. Tam yemek saati. Sırtımda soguk bir ürperti dolaştı. Ama gözüm yanımdaki BÎR ıslık çaldı bindiğim taksinın şoförü, verdığim adreste frene basarken Paco Kabanne'ın mankenlen sokağa dağılmış lar, fotoğraiçı resımlerinı çekiyor poz poz. Giydikleri alışılmışm dısında şe>'er. Hayretler içinde kaldı şofor Allah, Allah, dedi. Kar. naval mı var buraa ne?.. Oysa karnavalın sunturlusu yukardaydı, ne biisin. Ben de bümiyordum aslını istersenız. Ama şoyle boyle bir fikrim vardı Paco Rabanne hakkında. Daracık bir nıerdıvenden tırmandım. Ilk kez geliyordum moda dünyasmjı bu ılginç modaevıne. «Nohut oda, bakla sofa . » diye tanımlanan cınsten Paco Rabanne'ın yeri. Mıni nıinnacık. Salonlan (ki içiçe iki küçuk odacık) birer sıra koltufiu ancak alacak büyüklükte. Bir de pencere içlbri var genışçe. Buranın yabancısı olmadıgı besbelli bir dâvetli hanım, yaınndaki fotogralçıya en iyı görüş açısınm bu pencere içlennden elde edileceğim söyledi. Yerleştiler. Ortada mankenlerin ancak dört adım atabilecekleri kadar bir açıkiık. Beşinci adıma yer yok. Ama gereği de yole tesbelli. Hoparlörden verilen pop mü2ik kesıldı bir an. He5ecan ve korku fılmlerine lâyık esrar dolu tok bir erkek »esi, hec«lerın üstüne basa basa anons etti: «Pa co Ra fcanne!...» Ve... çılgın bir müsigin ritmine ayak uyduran başı traşlı bir zenci dilber, salonun ortalık yeruıe fırladı birden.™ İşte Paco Rabenne'm metalden yapılmış kloş etekli bir elbısesi. Göğüs cömert bir dekolte ile açılıyor. etine dolgun dâvetli hanıma takılmca, rabatladım. Belkı de ilk kez, zayıf ve ufak Paco Rabanne 1974 ilkbahan için yukarda görüldiığü gibi büzgülü, çok bol yağmurluklar lansa ediyor. tefek olduğuma sevindim. Bu zencinin dişinin kovuğuna bile gitmem!.. Y A R I N : S K A NDA L DİŞİ BOND MALKOCOĞLU yazanveçizen:Âyhan BAŞOGLU MAGLUP KAHRAMAN İnsan tadı PACO Rabanne onu Afrika'nın gobeğinden devşirmiş olmalı. öylesine su katılmadlk zenci. O kıpkırmızı boyanmış kocaman ağzın, o biri yerde biri gökte dudakların, insan tadına yabancı olduguna dünyada ınanamam. Bu dekor içinde değıl de, Afrrka'da çıksa ınsantn kar şısına, hikâyenin bir kazanda bıtmesi son derece olağan. Babalan tutmuşçasına bir dan sa başladı zenci guzel. Her hare ketınde giydıgı metal elbisenin şıkırtısı hoparlörden yükselen muziğe kanşıyor. Metal elbise!.. Paco Rabanne'ın tutku^u. Onu moda dünyasına tanıtan, onu bunca ünlu modacı arasın da sivrilten bu türd'en e!bi«eler zaten, yüzlerce, binleree kare ya da yuvarlak kesilmış metal parçacığını mınnacık zınciderle tutturmuş birbirine. Mc**lı dokumuş düpedüz, kumaşı dokurcasına. 1974 yazında da, ismini duyuran bu geleneğe sadık kalıyor gene. Her modacının bir uğuru vardır koleksıyonlarda. Modacılar bâtıl inançlara baglı kişilerdir. Kımi çiçeklerde arar şansı, kıml ıenklerde. kimi de Paco Rabanne gibi metallerde işte. Ama 1974 yazında umudunu sadece metal elbiselere bağlamıyor Paco Rabanne. Agırhğı blucin kıyafetlere veriyor aslında. Gerçekten enteresan modeller bunlar. Hemen hepsi üç parçadan yapılmış. 1 Blucin pantolon, pantolon etek ya da kloş bir etek. 2 Blucinden sımsıkı, askısıı bir korsaj yelek. 3 Kısa kollu ya da kolsuz, irı ceplı, belde kuşak kemerle bağlanan bir ceket. Blucinler mavi pembe yahut çagla yeşıli. Aynı renk çoraplar ve gene blucinden yapılmış, yüksek topuklu, atkısı bir fiyongla birlikte baglanan papuçlar kıyaietleri tamamnyor. Pantolon paçalannda önde bl rer kanş fermuarla açıkhk, Paco Rabannne'in özelliği. TİFFANY JONES f 8EM DAHÜ l < / E I SUCSUZ OtOUSUNU. UEREDEMBILeBlU / BCMİMKİKJİ VOC V GARTH • SEM >ÖN ETECE1 . RAZI Daha da neler... BAŞKA yenilikler var koleksiyonda Paco Rabanne'a özgü. Blucin ve venyl karışımı zincir motifler ömeğin. Bunları keserek örgu stılı tutturmuş modacı ceketlerinde bordür yaka, cep ve kol kapağı olarak kullanmış. Bazen de tüm ondan yapmıj güzel şeyler ceketler neme lâzım. Ama .. Korse yelek lerine ne demeli bilmem. Sert beyaz plastıkten yapılmış yelekler bunlar. Kenarları renk tzmit Danca Bayramoğlu sahıl mahallesi yanında Ge. nel Müdürlüğümüzce inşa ettirilen Tatıl Köyü lşletilmek üzere kiraya venlecektir Bu ışe ait ihale dosyası Ankara'da T.C. Emekll Sandığı Genel Müdürlüğünden (Genel Muhasebe Müdürlüğü ödeme Servnt) lstanbu!"da Emekli Sandığı Istanbul lrtibat Müdürlüğünden (Sirkecı Mlmar Kemalettın Caddesi Nurhan) ls saatlerı dahılınde 5, TL. muk»bilinde temin edılebılir. Teklif verme müddetl 27.4.1974 Cumarteıi günfl taat 12 00'ye kadarrfır. Sandık ihaleyi yapıp yapmamakta ve düediğine yapmakta serbesttir. <Basın: 134493015) T. C. EMEKLİ SANDIĞINA AİT KİRALIK TATİL KÖYÜ Ankara Elektrik, Havagazı ve Otobüs İşletme Müessesesi Umum Müdürlüğünden MAKİNA VE ELEKTRİK YÜKSEK MÜHENDİSLERİ ALINACAKTIR Müessesemizdc. lojman ve yan ödeme verilerek 657/1327 sayılı kanun hükümlerine EÖre çalıştınlmak üzere enaz be} senelik mesleki tecrübesi olan Makina ve Eiektrik Yüksek Mühendisleri ahnacakUr. Taliplerin Müessesemiz özlük lşleri Müdürlüjüne müracaatları rica olunur. (Basın: 133403016)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle