01 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET 30 Mart 1974 ASBULCANBA2 TURHAIU SELÇUK r 1 HHLA DEVAM £l>fV0ü . AlftĞ OLpUtrilHU GÖJTüTtil^LAY r / KAUIMCA « HR Af BA^ ( IM İMlLpfKliZ Vfc Kîü DAHA YAKAlADlK f t h f L BİLÂL N. ŞİMŞİR menabii maliyeye güvenerek tehlikeye ilka' ettiği muhtacı tahkik bir noktadır.» YARALISIN ERDAL ÖZ • 43 KıdemU aldığı sonuçtan edindiği gflvenl* dönüp masalarla oturanlara göz atıyor. Bütün gözler ona bakıyor, ağızlar dolu, ama kıpırdamıyor. Elindeki kaşığı gürültü yapmamaya çalışarak çanağın içindeki bulamaca bırakıyorsun. Kaşık yavaşça gömUlüyor. «Adın ne?» Sesi kaskatı. Gürenli ama yapmacıklı. Bağırmadan soruyor artık. Yüzün yanıyor. Sanki BnUndeki parmaklığın kalın demirlerine tutunmuş iri, genis ellerle karşı karşıyasın yine. Kalın demirl kavramış kalın, etli parmaklann üzerinde tutam tutam kara kıllar. Tırnaklann lçi kapkara dolu. Ellerden biri, iki parmaklık demirinln arasından güçlükle içeri uzaruyor, havayı kesen bir balta gibi yüzüne lnip savuruyor senl. YUzün Ikiye aynlmış, yarılmış sanki ortasından. «Böyle işte.» dlyor Kıdemll. «Anlaştık rru?» «Anlaştık,» dlyor Çiçekdağlı. «Geç yerine, yemeğini yej» Çiçekdağlı geçiyor yerine oturuyor. Yemeğinln de içine edildi. Yiyemlyor. Başı önünde. Dalgın. îçi alıp alıp veriyor. YüzUnün sol yanı al al olmuş yanıyor. Elini kendi yüzünde gezdlriyorsun. «Yarasın arkadaşlar!» r>u da Kıdemlinin toplu karşüık lsteyen son aözü. Anlıyorsun. «Sağol.» diye gürlüyor koğuş. Masalann yanındaki boşlukta agır adımlarla volta atıyor Kıdemli. YüzU çanağına gömülmü* olan TJfaklığın sövdüğünü duyuyorsun. Gılay Nuri'nin yüzü sapsan. O da bırakmış yemegini. «îkinci yemek ne?» diyor blri. «Bulgur,» diyor bir başkası öteden. Çanagındaki san bulamaca dokunamıyorsun bıle. Nuri'den sonra sen de masadan yavaşça kalkıp, onun köşedeki, alttakl alaca karanlık yatağına gidij'orsun. Yastığını veriyor arkana, dayanıyorsun. Ayakların ya^ağ.n crtasından dışan sarkıyor. «Her yerü gelene yaparlar buııu.» diyor Gılay Nuri. «Niye?» cBuranın raconunda böyle yazar» «Niçin ama?» «llk günden korkutacak, yıldıracak, gözdağı vereeek tklmca. Yoksa sayaıramaz kendini.» «Bana niye bir şey yapniadı?» Üzerindeki kolsuz fanılayı sıyjrıp çıkarıyor. «Sen başkasın arkadasım.» «Neden başka olayım?» «Siyasisin sen.» «Ne olmuş siyasiysem.» «Ne olmuşu var mı. Size söker ml bu raconiar.» Anlamadıgmı görüyor. «Bu koğuşta senden başka sıya&i var mıT Yok. Tek siyasi sensin. Siyasılere başka gözle bakılır. Yanı senin anlayacajhn, pek suçlu sayılmazsınız. Sonra, bu cezaerind» ne kadar siyasi var, biliyor musvn?» «Çok.» «Çok kl ne çok. Bütün öbü/ koğuşlar tık lım tıklım siyasi be. Arkadaki, dıstaki hücreler de öyle. Siyasileruı mahpusanesi oldu burası. Çogunluk sizde. Sizden Ur kişiye yapılan, hepinize yapılmış sayılır. Sonra sizin çocuklarda bırlik var birlık. B;r keresinde, öbür koğuşlardan birinde sivasilerden biri yaralanmış. Avluda voleybol oynuyorlarmış. Beton ıslak mıymış neymiş, bu oğjan küt inmek için zıplamış da ayagı mı kaymış ne, kafa üstü çakılıvermıs betona. £li yüzü kan içınde, baygın, alıp çıkarmıslar bunu kapı altına. Mahpusane doktoruna haber salmı?lar. O ne cellattır o bilemezsin. Okuldayken de, komando mu ne diyorlar hani, onlardanmış. Gelmiş doktor, parmaklığın ötesinden, uzaktan şöyle bir bakmış, «ne var?» demış, çocuklar, ycrde kaniar içinde yatan arkadaşlannı göstermişler. «Gebersin. Ivi olmuş. Dunyadan bir mikrop daha ekMlir» demez mi dOKtor olacak o cellat. Öyle demesiyk1 bir likte. Görecektin, o gün yiKildı be burası. Vallahi yıkıldı sandım. Dört bir ynndan sar. dılar burasını. Silâhlann ctumanı masmavi şu avluya indl, gözlerimle gördüm Cocuklar bir ağıssdan marşlar söylüyorlardı. Sîzin dayanışmanız başka türlü oluyor. Bakma sen Kıdemliye, öyle herkese davrandığı gibi davranmaz sana. Enayi mi o. herkesin içinde, ortada fol yok yumurta yokken, çagıracak seni karsısına da, kaldırıp bir tane yapıştıracak sana. Sıkı mı. Petkosu sıkar biraz. Yıkılır be burası namussuzum. Vallahi bir kere daha yıkılır.» Sigara uzatıyor. (Devamı rar) HALlFESlZ 50 YIL Abdülmecid, yaymladığı bildiride çelişkiye duşmuştu ESKÎ Halife, kısac» der ki: «Türkiye Meclisinin Halifelik ko. nusundaki kararı hükümsüzdür. Bu konuda karar vermeğe sncak ve ancak îslâm dünyası yetkilidir. Öyleyse büyük bir Îslâm kongresi toplanıp karar vermelidir. Bu kongrenın toplanması konusunda ileri gelen dünya Müslütnan liderleri tezelden bana (Ab dülmecid'e) tckliflerini bildireler.» Yalnız bunları söylerken eski Halife Layik Türkiye Cumhuriyetine ve Türkiye Büyük Mület Meclisine fena halde saldırır, yani siya set yapar. Eski Halife, sırtını Îslâm dünyasına dayayarak, daha doğrusu dayadığını zannederek, Türkiye Cumhuriyetine karşı savaşa girişir. Ismet Paşa'nın deyimiyle «taarruzl bir vaziyet» ahr. Oysa aslında Abdülmecid Efendinin kendisine karşı Türkiye'de büyük düşmanhk yoktu. Eski Pa disah Vahdettin'den farklı olarak Abdülmecid vatan haini ilân edil miş değildi. Halifelik, Türkiye'nin geleceğini güvenlik altına al mak düşüncesiyle girişilen hayati reformlardan biri olarak kaldı rılmış ve Halife Abdülmecid Efen di de tahtından indirilip yurt dışına sürülmüştü. Sürülürken ken disi kötü muamele görmemişti. Hatta kendisine ödenek bile veril mişti. Tarihin akışına boyun eğip etliye sütlüse karışmağa kalkışma saydı, belki kendisine yurt dısında el altında surekli yardım bile yapılacaktı. Ama Abdülmecid Efendi öyle yapmamış, Türkiye'ye karşı atıp tutmağa başlamıştır. feliğe hinnet etmeHe gSrevliymij, Millet onu bu amaçla seçmiş imiş?! Akıl, mantık almaz bu. nu. Nasıl olur da Halifelik kendi lini milletin, memleketin yüce çı karlarından daha önde sayabilir? Saymıştır, ama sonu da gelmiştir. Eski Halifenin îsviçre'ye varışından dört gün sonra hemen bir bildiri yayımlaması Türk Hükümetini üzmüş, sinirlendirmiştir. Hariciye Vekili İsmet Paşa (tnönü) bu konuda şöyle der: «Abdülmecid'in teminatma ve kendisine daha bir miktar tahsisat vereceğimiz ümidine rağmen bir iki gün sonra beyanname neşir ve taarruzi bir vaziyet ahzetmesi şayanı esefnâk oldu. Bu kuvveti zahiriyi nereden aldıgı ve memul tahsisatını hangi Ömür boyu aylık ARŞtV belgelerinden görüldüğüne göre Abdülmecid Efendi Mart 1924'te henüz yabancı bir mali kaynaktan para almış değıldi. Gerçi Haydarabad Nizamı kendisine ömür boyu ayda 300 Ingiliz lirası maaş bağlamıştı, ama o üç ay sonradır. Eski Halife, belli bir mali kaynağa güvenmekten çok, bütün îslâm dünyasına güvenerek saldırgan bır tutum takınrruştır, sanınz. Tarih açısından bakılınca, eski Halifenin böyle bir bildiri yayınlaması ise yerinde olmustur. Konuşamasaydı içinde uhde kalırdı. İsviçre makamlan kendisini konuşturmamış olsalardı, «Ah bir konusabilsem, şöyle bir bildiri yayımlayabilsem bütün tslâm dünyası gürr diye arkama takılır» gibilerden bir hayal dünyasında yaşar giderdi. Yıllar sonra bile bunun böyle olabileceğini zannedebilecek kimseler görülebilirdi. «Eski Halife konuşturulmadıgı içindir ki, îslâm dünyası toparlanamamış, Halifeliği ihya edememiştir» diyecekler çıkabilirdi. Konuşmuş, bütün îslâm dünyasına seslenmiş olması. eski Halifenin dünya realitelerini anlamasına belki bir nebze yardım etmiştir. öyle zannedildiği gibi dayanışma halinde bir Îslâm dünyası yoktu. Çeşitli Müslüman ülkeler, uluslar ve alabildiğine bol hizipler vardı. Hepsi Müsiümandı ama Halifelik konusunda bir kişi üzerinde anlaşmalarına maddeten imkân yoktu. Yalnız 1924'lerde, Abdülmecid'in kendisiyle birlikte Halife olmak isteyen dokuz tane aday vardı: Vahdettin, Abdülmecid, Kral Hüseyin Mısır Kralı Fuad, Afganistan Emiri, Haydarabad Nizamı, Yemen Imamı, Fas Sultanı ve Şeyh SUnnisi. Bunlann hepsinin bir aralık Halifelik umudu beslediklerinl veya bazılarının Halife olmasını isteven Müslümanlar çıktığmı belgelerde gördük Göremediklerimiz de olabilir. Araştırüsa belki Malayziya, Endonezya, Madagaskar, Afrika içleri gibi yerlerde başka Halife heveslileri de bulunduğu ortaya çıkar. İşte «mütesanid» zannedilen İslâm dünyası böylesine dağınık bır dünyaydı. Osmanlı Halıfeleri dört ytiz yıl boyıuıca bır İs lâm dünyası hayaliyle yaşamışlardır. Aslında ise hiçbir zaman dayanışma halinde, bırlik halin de bir Islâro dünyasını tarih kaydetmemişti. Gerçi. sılâh zoruyla zaptedılip istanbul'a getirilmış Halıfeliğe. tevekküle boyun eğmış, bıat etmış gibi görü nen bir İslâm dünyası var zannedilmiştj. Ama bu hayali, aldatıcı zahirı bır dünya olmuştu. Asıl dikkati çeken şuydu ki, islâm milletleri uyanıp bagımsızlığa doğru gıttıkçe bu ?ahın birlik de tarihe kanşmaktaydı. Ümmetçilık, yerinı millıyetçıliğe bırakıyordu. Bağımsızlığa ka vuşan Arnavutların Halifeye bağ lılıklan tarihe karışmıştı. Hıcaz Kralı Hüseyin ise bagımsızlıgını ilân eder etmez Halifeyi de tanımayacağını açıklamıştı. Hatta Kral Hüseyin'in Halife ilânmın altında da ümmetçılikten zıyade bir Arap milliyetçiliğı yatıyordu. Hazreti Muhammed Arap' tır, Kur'an Arapçadır, Halife de Arap olmahdır denirken Arap milliyetçiliği yapılmıyor muydu? Hem öyle bir millıyetçılik ki, bir noktada ırkçılığa kadar gıdi yordu. Halifenin Arap ırkından, Peygamber sulbünden, Kureyş kanından olması istenirken irk çılık güdülmüyor muydu? Arap lar milliyetçılık yaparsa öteki Müslüman milletler neden mılliyetçi olmayacaklardı? Ayn ayn Halife adayları ortaya çıkma sı bir bakıma milliyetçilik be'ir tileriydi. Herhaldo uyanan, ba ğımsizhğa feavuşan MUslUman uluslan bir tek Halifeye bağlamaic bundan böyle hayal olacak tı. Mustafa Kemal haklı çıktı TARİHÎN bagimsızlığa açıldl ğı böyle bir çagda Halifelik. 1» lâm uluslannı bırleştırıci defil, büsbütün bölücü roı oynuyordu ve oynayacaktı. Halifelik rekaba tı yüzünden İslâm uluslan bırbirlerıne düşman kesilme tehli kesı ile karşı karşıya kalacaklardı ve daha şımdiden birbirle» rine cephe almaga başlamışlardı Halifelik, Müslümanlan kişl ler rekabetınden uluslar sürtüş mesine sürükleyecek, dwletler arasında diplomatik kanşıkılc yaratacak görünüyordu. Kavga, şehzadeler kavgası; rekabet. kral lar rekabeti olunca ve buna bır de Ingiltere, Rusya, Pransa. ttal ya gibi devletlerin entrikalart kanşınca. ıçınden çıkılmaz sorunlar doğuyor. milletlerarası iüşkıler hazin bir curcunay» dö nüşüyor. Zır\'edeki hırslann c«remesıni ise tabandaki kitleler çekıyordu. Mustafa Kem»l, artık çağ dışı kalmış, uluslan bırbıri ne düşüren son derece dikenli Halifelik makamını kaldırmakla, aslında bütün tslâm uluslarma bağdaşma, uyuşma, barışçı ışbirliği yolunu açıyordu. Bu hü yük tarihi hizmet henüz anlasıl mıyor gibıydi, ama enınde sonunda anlaşılacaktı. Tarih Mu» tafa Kemal'ı haklı çıkaracaktı. Abdülmecid Efendi, «Mustafa Kemal haksızdır, haklı olan benim» diyerek bildirj yayınladl. Bütün dünya Müslümanlann» «pederane selâmlar» gönderdi, onlardan teklifler bekledi. Bek ledi, bekledi ama İslâm dünyası mezar gibi sessız kaldı. Son Ha lifemn Konferans teklifinden herhangj bır sonuç çıkmadı. Y A R I N : MISIR'IN TUTUMU MALKOCOĞLU yazan veçizen.Ayhan BAŞOĞLU DİŞİ BOND HÜ LTt OAX , Bu 2 Jc Kr ' ı ı'yı a. y ^ , Çelişkiler ABDÜLMECİD Efendinin bildi risinde, daha ilk bakışta çelişkiler goze çarpmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Halifelik konusunda karar vermeğe yetkili olmadığını ileri sürerken, birbuçuk yıl önce Halife seçildiğini, bu seçünın İslâm dunyasınca da kabul edildiğini söyler. Birbuçuk yıl önce kendisini Halife seçmiş olan yme Türkiye Büyük Millet Meclisiydi. Meclis, o zaman Hali felik konusunda karar verirken yetkiliydi de şimdi neden yetkisiz di? Abdülmecid Efendi, Kasım 1922'de Büyük Millet Meclisince Halife seçiürken, neden «Meclisin bu konuda yetkisi yoktur, beni seçerse îslâm dünyası seçer» di yememisli? îslâm dünyası o zaman Abdülmecid'in Halifeliğini kabul ederek Türkiye Büyük Mil let Meclisinin yetkisini onayladıy sa, şimdi aynı Meclisin Halifelik konusunda yetkisiz olduğunu ileri sürebilir miydi? Eski Halife baş ka bir çelişkiye daha düşer: Halifelik makamını dinî bir müesse se olarak göstermeğe çalışırken Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu makama hizmet etmekle görev li olduğunu ileri sürer. Meclis, en yüce sıyasî bir müessesedir. Millet egemenliğini temsil eder. Nasıl olur da Halifeliğin hizmetinde diye düşünülebilir? Çelişki olmak tan daha öteye, Halifenin bu dü şüncesi başmda bulunduğu Hali felik makamının kaldırılmasına ye ter de artar bile. Başka hiç bir ge rekçe olmadan. sadece bu sakat anlayış, Halifeliği kaldırmayı ka çınılmaz bir vatan görevi durumuna getirir. Halifenin anlayışma göre, Büyük Millet Meclisi Hali r ^ TİFFANY JONES >< f w \\ GARTH DtŞ TABtBl SAT1LIK MAKİNELER Matbaacılıkta ve cilt lşlennde Kuilaniıabnecek 'Kapalı Köşe Makinası, lel Oıkıs MoKinası Katlama Makinası, Büyük Valdıı ıstdmpası Küçttk Istatnpa Prea ve Pobin Kesme IVlaıurıas'. satılacakur. îlgiiılerin Cumhurıyet Uazetesine muraıa.8tları Cumhuriyet: 2490 (.0 g KİRALIK Sahil yolunda Lokal Bakırköy üakızapacı MahaUesı ORHAN TÜZÜN Saat 13.30 19.30 Samatya Cad. No: 400 TEL: 21 75 82 Uenlz manzaralı sıhibı »li»le dtvren ura'jkta felefon: 71 15 96 s>aat: 13 1« a m s laşrıan ı » d a e s i N O : 82/84 Cumhuriyet: 2489
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle