25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET 15 Kssım 1974 P ı | W StFASl KONuJu uzt&'flK ABDULCANBAZ MUMli YAPMAK MUSutiiEfiHt DAĞLAR KRALI Yazan: Edmond About 2i Bayın Simonj ve kızı sesimi duymuslardı, hemen yanımıza geldiler. Korfulu gülerek cevap verdi: Jandarmalar bugün calısmazlar, çünkü hem Isa'nın göğe çıkışım hem de 1 mayısı kutluyoruz. Çifte bayramdır bugün. Duyduğunuz gürültü de, bayramı kutlayan arkadaşlarımmn silih sesleridir. Bu gece yarısından yann aynı saate kadar herkes lçki içer, et yer, dans eâer ve şerefe kurşun sıkar. Eğer eğleneeleri görmek isterseniz sizl memnuniyetle götürebilırim. Hem sizi burda beklemektense, çevrilen kuzularm yınında beklemeyi tercih ederim. Yalan söylüyorgunuz! Bunlar Jandarmalar, diye haylcırdı Bayan Sımonı. Gidip bakalım anne, dedi Mary Ann. Onları ızledim. Gürültü öylesine büyüktü ki, zaten uyumaya imkân yoktu. Rehberimiz bizi Kralın dairesinden geçirdi ve biraz ötede büyük atejlerin yakıldığı hırsızlar kampını götürdü. Haydutlar her tarafta ateşler yakmışlar, orda burda küçük çam ağaçlannı tutuşturmuslard'ı. Bes • altı yerde gruplar, sopaya geçirilmiş kuzuları ateşte çevirmekteydiler. Kampın tam ortasında, bir sıra haydut, çekilmez bir müzifin ritmine uyarak, sailanıp duruyordu. Her yandan silâh sesleri gelmekteydi. Kurşunlardan biri kulağımın birkaç parmak ötesinden ıshk çalarak geçip gitti. Kralın yanında daha güvenlik içinde olacağımızı düşünerek. hanımlardan adımlarmı sıklaştırmalarını istedim. Kral, ebedi halisına kurulmuş vakur bir edayla, maiyetinin eğlenmesini seyrediyordu. Çevresincte, koca şarap tulumlan küçük şişeler gibi bosalıyor, kuzular küçük birer keklikmişcesine parçalanıp yeniyordu. Her haydut, koca bir kuzu butunu, ya da kolunu kapıyor ve kemirmeğe başhyordu. Orkestra, boğuk bir davulla, davulun sesini de bastıran cırtlak bir zurnadan olusuyordu. Dans edenler, daha rahat olmak için ayakkabılaTinı çıkarmışlardı. Meydanın ortasında kemiklerini çatırdatırcaslna çırpınıp duruyorlardı. Arada içlerinden biri arkadaslarının arasından »yrılıyor, gidip şarabı kafasına dikiyor, kuzu butunu dişliyor, gecenin karanlığına doğru kursun sıkıyor, sonra dönüp yerini alıyordu. Kral dışında herkes yiyor, içiyor, böğürüyor ve tepiniyordu. Ama içlerinden birinin bile güldüğünü görmeditn. Hacı Stavros gayet kibar bir şekilde, uyandırılmış olduğumuz için bizdBn özür diledi. Kusur bende değil, dedi. Ne yaparsmız gelenek boyle. Eğer 1 mayısta kurşun sıkmazlarsa, bu mert adamlar ilkbaharın geldiğine bir türiü inanamazlar. Ne yazık ki, yanımdaki adamlar dağda yetişmiş, ülkenin geleneklerine fazlasıyla bağlı, basit insanlardır. Elımden geldiğince buniarı terbiye etmıye çalıştım. Ama korkarım adam olduklanıu göremeden öleceğim. Insanlar, bir günde, gümUş kupalar gibi eritilip şekillendirüemiyor. Bakın, ben bile bir zamanlar bu kaba sabe eğlencelerden zevk alırdım. Bu ilkel yaratıklar gibi dans ettim, yedim içtim. 0 zamanlar Avrupa uygarlığını tanımazdım. Ah ah Avrupayı gezmek için neden böylesine geç kaldun! Gençliğime tekrar dönmek, elli yaşında olmaS için neler vermezdim ki. Hiç bir zaman uygulanamayacak önemli reform dUsüncelerim var. Ne yaak ki, ben de Büyük tskender gibi kendine lâyık bir erkek evlat bııakamadan dünyadan göçüp gideceğim. Oysa, hep yepyeni bir haydutluk örgiitü kurmayı tasarlamıştmdır. Düzensizlik. karışıklık ve gürültünün buhınmadığı yepyeni bir örgüt olacaktı bu. Ne yastk ki, eaerimi surdüıecek lumıe yok. Böyle bir düzen kurabilmiş olsaydım. Krallığın bütün uyruklarıru malları ve servetleri üzerinden bir haraca, bir vergiye baglamak olanağına kavuşabilirdim. Ülkemızı gezecek yabanalara gelince: Her limanda bir memurum, buniarın lsimlerini, Yunanistan'da hangi yollardan geçerek. nerelere jideceklerini ve mümkün olursa servetlerini bana anında bildireceklerdi. Bu şekilde herkesin bana ne ödeyebileceğini kesinlikle bgrenebilirdim ve yaniışl:kla. tutsaklanmdan gerefinden fazla, veya az fidye istememiş olurdum. Bütün yol lara temiz giyinmiş, güven verici görünüşlü memurlar dikerdim. Gerçekten, müşterilerimizi, hırpani kıhklı, vahfi suratlı adamlarla ürkütmek bize ne yarar sağlar ki? Fransa ve Ingiltere'de kibarlığı, hoş görünüşü abartma derecesine vardırmış hırsızlar gördüm. Ama onlann işlerini buradakilerden daha kötü yap tıklannı söyleyebilir misinis? Bütün memurlanmdan, kibar hareket etmelerini isteyebilirdim. Özellikle tutuklama bölümünde çalısanlara tabii. Sizin gibi seçkin tutsaklar için, açık havada, bahçe fçinde güzel konutlanm olurdu. Üstelik bu düzenin, tutsaklara pahalıya oturacagını da sanmaym. Eğer Krallığı ziyaret edenlerin hepsı benim elimden geçseydiler, onlardan pek az bir fid ye alabilirdim. Bütün yerliler ve yabancılar. bana servetlerinin yüzde bir çeyreğini versey diler surümden kazşriaBilırdim. Böylece fidye bir tür yolculuk rergiâlne dönüsürdü. B« olagan bir vergi olurdu, çünkü gelirle orantılı olacaktı. Bu olağan bir vergi olurdu çünkü en eski çağlardan beri alınmıs, sürekiilik un suru olan bir vergi olacaktı. Üstelik gerekirse, ışleri daha da kolaylaştırmak için vıliık abonman sistemini de getirebilirdik. Her yıl ödenecek belü bir miktar karşılıgında yerlilere bir gezi serbestligi belgesi verebiür, yaban cıların pasaportlarına da yıllık ı'idjenin öden diğini belirten bir damga basabilirdik. Simdi bana diyeceksiniz ki, anayasa geregince hiç bir vergi iki meclisin oyu olmadan konamaz. Ah bayım ah! Eğer vaktim olsaydı, bütün Se nato'yu satın alır, tüm üyeleri bana bağlı bir Millet Meclisi seçtirirdim ve kanur; kolayhkla, hızla geçerdi yasama organından. Hattâ gerekirse bir de şehirlerarası yollar Bakanlıgı kurulurdu. Bu iş ilk basta bana bir iki milyona malolurdu. Ama dört yılda bütün masrafımı da çıkanrdım... Üstelik ülkenin yolları nın onarım ve bakımıru da Ustüme alırdım.» 'Devamı var) PORTEKlZİN BAHÇELERİ Nevzat ÜSTÜN Ceviren: Ali Sirmen GAZETELER ÖVGÜYLE SÖZ EDIYOR BIZİM ÇIKARMADAN SALAZAR1N KÖILERİ Salaar'a yeniden dönecegır. Yolumuzu rürdürelim simdi. Sınırdan geçtikten sonra, yirmi kilometre kadar sonra; Elvas adında küçük bir yere geldik. Çiçekler içinde bir yer. Bir gün yolunuz Portekiz'e düserse görürsünüı. Portekiz'in yoksullugunu örten sey, bu çiçeklerdir. Hiç yoksuiluk yokmuş gibi, çiçeksiz açlık nu daha korkunçtur, yoksa çiçekler içinde olanı mı?. • Kemerli büyük bir bahçe kapısmdan içeri girdik. Kocaman bir park. Bir kösede tek katlı uzunca bir yapı, yapının önünde sandalyalar, masalar. Hepsi de beyaa»taapanmış.Oturduk. KocBUian ağaçlar örtüyor tepemizi. On ÜQ öri" dört yaşlarında bir' Ifârsön geldi. Tatlı yüzlü, güleç bir oğlan çocuğu. Sınırdaki görevlıleri saymazsak, ilk konuştuğum Portekisli bu çocuk olacak. Az Ingilizce bilenleri her zaman sevmi"îimdir. Çay istedik, sandiviç istedik getirdi. Bizden baska kim seler yok. Ağaçlann altmda iki kadın Uç erkek işçi konuşuyorlar. ayaklarının ucunda da bir köpek yavrusu dolanıp duruyor. öğreniyorum. Salazar günlerinde burası bir çejıt partililerın geldiği yermij. Belli. Bahcenin demlr kapılarını kapatın. İçerde dilediğiniz gibi jaşayabilirsiniz. Yapılan devrimi seviyor musun?.. Küçücük beyni beni yanıtlamak için asrlanıyor. Ak ceketi ile, papyon kravatı ile garson karikatürü gibi bir sey... Çoktaki (r) harfine ve iyideki (d) harfine bir güzelee baıarak. Very good. Diyor.. ilk ve yalın ızlenim. Lizbon'a dogru yola çıkıyoruz. Estromoı, Montemor, Setubal derken Lizbon'a varıyoruz. gazeteler övgüyle söz ediyorlar bizim çıkarmadan. Sovyetler Birliii bizi desteklemiş. Tam bir destek... Gazetenin tarihi bir gün öncesinin. Karamanlis'ten hiç süz etmiyor. İki kişi yanımda tartışmaya basladılar. Dillerinı an lamıyorum ama, neyi tartıştıklarını adım gibi biliyorum. Sağsol tartışmasıdır bu... Elimde iki gazete arka sokaklara dalıyorurn. Lokantalar caddesi... Bir polis karakolu, karakolun önünde beli tabancalı bir polis. Ya şı pek genç olmadığına göre, Salazar'dan kalmış olmalı. Üzgün müdür?.. 'Kaıakol'un karşısındaki duvarın tam ortasında bir yazı. cVivao MRPP> yanında orak çekiç. Çok değil, daha beş ay önce böyle bir yazıyı bu polis burada görse deliye dönerdi. Şaşılmaması gereken şeylere de şaşmak gibi bir tuhaf huyum var dır, benim. Bir ülkenin iç düzeninde büyük değişiklikler olur. Sözünü etmek istediğim değişiklik, hükümet değişiküği değildir. Düzen değişikliğidir. Yani, krsllıktan cumhuriyet kurulur. Cum huriyetken, cunta gelir. Eski düzen'in görevlilerini izlerim hep, özellikle büyükelçileri, bağlıhk yemini etmiş olan kisileri, eski düzene inanmış olduklarım eylem leriyle göstermif olanları izlerim. Kılları kıpırdamaz. Sanki Yunan krallığına bağlılık yemini etmiş olan büyükelçi o değildir. Sanki, eski düzen'in si lâhlı savunucusu o polis ;efi değildir. Sanki, o general bu general değildir. Hiç birinin aklına • istifa» etmek gelmez. Cumhuriyet'in resmini indirip cunta'nm resmini, kralın resmini indirip cumhuriyet'in resmini odalarına K »»yerirler... ,' Bir tanesi. an»^ilâç; içirf bijf tanesi de çıkıp, ben o düzenin' adamıydım, ben o düzene inanmıstım hadi bana «e\T3İlah» de mez. Korkunç mu? Değil! Çagımızda hiç oir tanıma sığmayan «gerçekçi davranış» tır bunun adı. Hiç tanımadığım polis görevlisine bakıyorum. Omuzları bir hayli kalabalık. Belki de müdürdür. «Yaşasın Komünist partisi» y»zısına, kokakola bildirisine bakar gibi bakıyor. İster misıniz, yann da sağcıları tutuklamaya baslasın bu herif... Kimilerine göre; böylesi bir davranış tarihi gelişimi içinde olağandır. Bana sorulursa, tarihi gelişimi içinde düpedüz «irezilliktir» bu. Çünkü, insan kavramı ile bafidaşmamaJttadır. Sağlı sollu lokantalarla dolu genişce bir sokak. Yolumu yitirmemek için belli noktalan »yicene belleğime yerleştiriyorum. Beni ilk şaşırtan şey, lokantalann önlerine sepetler içinde yığıl mış olan, karidesler, pavuryalar, ıstakozlar oluyor. Ben ömrümde böylesine iri paturyalar görtnecü«. Her bjr^ n*r«de ise, benim yazı makineııı kadar var. Karides ler de, ıstakozlar da aynı ölçülerde iri... Limana oldukça yakın bir yer deyiz. Elimdeki Lizbon haritasından anlıyorum bunu. Şimdi bu caddeyi tuttursam dojru ünlü Lizbon limanına varırun. (Devanu 7. sarfada) tlk konuşma Beş bin kilometrelik yolumuz bıtiyor. Yani kara bitiyor. Karşımızda koskoca bir deniz, Atlas Okyanusu... Bundan böyle yola devam etmek istersek arabayı bırakmak zorundayız. Avrupa kıtasinın en uç noktasındayız ve görünebilseydi karşıki kıyılar Amerika olacaktı. Lizbon'a girer girmez yolu yitirdim. Bi r hayli döndük dolajt'.lc. Sonunda bulduk aradıgımıı yeri. Avanu Liberdada, Hotel Metropel'de kalacagız. Saat dokuz sularıydı Lizbon'a girdiğimizde. Sokaklar insanla dolu... İlk gözüme çarpan şey, parklar ve yol üstü kahveleri oluyor. Hava oldukça sıcak. Otelimiz çok eski bir yapı. Odamu tıpkı Barcelona'daki gibi. Eskj adamlar, odaları ve banyoları büyük yapmakta oldukça kararlrymışlar. Böyle bir odadan ve banyodan, Orta Avrupa' da ve kuzeyde rahatlıkla küçuic bir daire çıkabüir. Yarım saatlik bir dinlenmeden sonra sokağa fırlıyorum. Lizbon bana bakıyor ben de ona. Asal Halet Çelebi'yı düşünüyorum. Yanında Portekizli sevgilisi, sarkık bıyıklajjyla, iri göbefiyle nasıl da okurdu, «Lizbon» adlı şiirini. Aydınlık bir kent. Işıklı reklamların çokluğu göze çarpıyor. Otelimizin önü büyükçe bir alan. Ortasında park var. Koskoca bir kokakola reklâmı durmadan yanıp sönüyor. Isılclar karşı yönde daha bir yogun. O yana dogru yöneliyorum. İlk gıttiğiniz kentlerde böyle oiur, ister isteme* ısığa yönelirsiniz Beli kılıçlı deniz subaylan dolaşıyor ortaükta. Üçerli beşerlı geziyorlar. Hepsi de genç. Büemiyorum ama, en yaşlısı yüzbaşı falan olmalı. tnsanlarda onlara karşı sevgi var. Hemen bellı oluyor. Gülümaeyerek bakıyorlar. Çoğunun yanında bir kız var. Biraz gururlular, güvenle yürüyorlar. Kahveler sokaklara taşmış. Boş bir rnaşa bulup oruruyorum. Yapabileceğim tek olumlu davranış budur. Hiç kim seyi tanımıyorum bu kentte. Bilınen bir dostum ve bılinen bir düşmanım yok. Gazete satan satana. Anlasam hemen alacagım. Bir tanesi masama geliyor. Uzatıyqr gazeteyi. İlk saylada kocaman bir fotoğraf, tanıyorum ben bu adamı. Bülent Ecevit... Fotoğraf'm üstünde de kocaman bir yazı. O'nu da anüyorum. «Kıbrıs Krizi», eh artık bu gazeteyi aatın alabilirim, alıyorum da. Zorluyonım kendimi. Tanıdık sbzcükler bulabilmek için. Bir yerde «Rezultate» gibi bir sözcüğe rastlıyorum. Neyir sonucu bu?. Bir başka yertfe bir başka sözcük yakın geliyor, daha alt satırlarda «Türk ordusu»nu yakahyorum. Yazının basında, sonunda ortasında, nerede tanıdık bir sözcük bulursam onları yanyana getirip bir şeyler çıkarmak istiyorum. Oluyor mu?.. Olmuyor elbette. Ama oluyormuş gibi geliyor bana. Öteki sayfada bir başka resim, Karamanlis'in resmi. Eeee n'olmuş Karamanlis'e ne ilgisi var?. Keşke hiç bulasmasaydım bj işe. Anlayamamanın getirdiği sıkıntıdır bu. Sezinleme yoluyla varılan sonuçların sıkıntısı. San ki kırk yıldır burada yaşıyormuşum gibi kalkıyorum. Yabancı gazeteler satan bir dükkân arıyorum ve hemen buluyorum. Gazeteyi alır almaz yerime döndüm, boş. Oturdum. Kıbrı»'ta tfarbe olmus, Sampson geçmit lfbasına, Sımpson isba;ına geçer geçmez de «Çıkarma» baslamıj. Tuhai şty. MALKOCOĞLU yazan veçızen.Ayhan BAŞOGLU BANYA LUKA'NIN TOPLARI BOND TİFFANY JONES GARTH LHJ66
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle