Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURtYET 22 Eyliiî 1973 umhuriyet'te, değerli sanatçımız Ali Ulvi, ara sıra, «2x2» karikatürleri çiziyor. Görmüşsünüzdür: «2x2=4» diyor birisi; sonra, demir parmaklıklar ardında buluyor kendini; ama, «2x2=4. yine dışarıda, yine d'okuculmamış kalıyor. Ya, «2x2=4» diyeni, «2x2 = 5» diyenin o yetişeraeden kovalayışı? Aslında, «2y2», bir matematik işlemı; «4 eder» diyen gibi, «5 eder», ya da örneğin, «647 eder» diyen de çıkabilir. Alırlar o zaman kalemi ele, kâğıt üstünde, herkes kendi savını kanıtlamağa uğraşır. Sonuntfa, «demek. şu kadar edermiş, 2x2» derler. Ama, bunun için, herkesin hesaba, matematik işlemlerine, mantığa saygılı olması gerek. Nedense, kimilerine, bu pek doğal, pek kolay gelemiyor bir türlü. C Olaylaİ ?e görişler 2 X 2 KAÇ EDER? Seha L. MERAY »öyle düşroeden birlki sekti mi, kendine bir hayran olur ki; hele bakanlar da varsa, hayranlığı bir kat artar. Hiç büyümeyecek miyiz?» diye soruyor Hammarskjold. Gerçekten, zor geliyor «büyümek» kimilerine; Voltaire'in taktığı o yerinde adla, «mikromegalara» (ufacık büyük adamlara). sına göre, Teslis'de (Tarrının birieşmis üç ayn kişi halinde düşünülmesinde), Oğul'un Pederle, eş ya da aynı cevherden olduğuna inananlar; «Homoıousian»lar ise, Oğul'un, cevher bakımından aynı olduğunu söylemeğe yanasmayan, ama aslında Peder gibi, ya da her yönden Peder'e benzer olduğunu kabul edenlermiş! Gördünüz mü, «büyük» farkı? Ama, bu yüzden bölünme öylesine ölçülere varmış ki, Imparator Konstantin, 325 yılında, bu 15 için Büyük Din Kurulu'nu toplatıp, bu görüşlerden birini geçerli. ötekini «sapma» saydırtmış! Bugün, bütün bunlar, anlamsız ya da gülünç gelmiyor mu çağtfaş kafaya? veya slyasal blr grup tarafından benimsenen; amacı belirli siyasal hedefler olan ve siyasal. sosyal, ekonomik olayları, kurumları bu amaç lara göre yorumlayan inanç ve fikirlerin bii tünüdür.» (Prof. Dr. Bülent Dâver, Siyasal Bilime Giriş, Ankara. 1968. s. 256). ö t e yandan. Türk Dil Kurumu'nun yayımladığı Türkçe Sözlük'te. «ideoloji» şövle tanımlar.makta: «Yun. (idea: düşünülen şekil: logos: söz* Toplumun söyle veya böyle olması gerektiğir.e inananların düşünce ve kan.şlanndan meydana gelen öğreti.» Böyle olunca. siyasal düşünce yelpazesinin en sağından en soluna, ekonomik, sosyal ve siyasal konularda gorüs belirtenler, tutum gösterenler, toplum düzenini sürrfürmek ya da değiştirmek isteyenler. bu amaçla siyasal parti kuranlar, siyasal bilimlerde adı konmuş ya da konulabilecek bir Ideoloiiden. azçok esinlenmiş olmaktadırlar. Kendileri nesir konuştuğunun farkında olmayan, ö*renince de buna çok şaşan, Moliere'in M. Jourdaini gibi bunun farkında olmasalar da. Bu yüzden, siyasal tartışmalarda, karşı çıkılan görüşler için, yalnız «ideolojik!» demek ve başka bir sey söylememek. çokçok, bir başka «ideolojik» görüs ve tutum yanlısı ofanayı ortaya koyar; o kadar. Topracjm Usiü ve Altı A «tnat Bu ya!» Şu da oluyor, kimi zaman: Böyle bir «he•ap» tartışması sırasında, bir başkası karışıyor işe; «2x2 kaç eder?» sorusuna bümişliğine toz kondurmaz havalara bürünerek «perşembe!», ya da «lâcivert!», hadi bilemedinız, «mâneviyat, efendim, mâneviyat!» dej'iveriyor. Kavramlara, kanıtlara, mantığa saygı, sanki adı duyulmamış bir evrende geçerli, lrimileri için. O zaman .tartışmalar, leyleklerin gaga takırdatmasma dönüşüyor. «Sağırlar söyleşisi» deyimi, boşuna çıkmamış ortaya. Herkes, kendi doğrusunun inadmda. Bir lnat ki. «Zincirli cami'de zincir var mı?» öyküsünü andınr. Hani, iki kişi, «Zincirli Cami'd'e zincir var mı?» tartışmasına girişmişler. «Vardır yoktur» direnişi uzarken, bir üçüncü gelmiş: «Gidip baksanıza» demiş, «zincir %ar mı, yok ıuu?ı Gitmişler. Görmuşler ki, zincir var. «Yok!» diyen tutmuş zinciri iki eliyle, sonra da, «inat bu ya» demiş, «yok işte zincir, minCirl» Böylesine tartışmalara tanık olurken, sayın Ali Ulvi'nin unutulmaz bir bafka karikatürü geliyor akla: Ince yapılı, aydın görünümlü, gözlüklü biri, kafasında «a, b, c, d... v, y, z», Alfabe'nin bütün harfleri, sıkılgan, susgun, önür.e bakıyor; karşısında katmerli enseli, kafasında bir Alfabe kırıntısı «a, b, c», bilgisizliğin verdiği o büyük kendini bilmezlikle, işaret parmağını sallayıp, ona bir şeyler öğretrae sevtfasında! Bir ataklık, dost başmdan uzak olsun. Sanınm, «seçim sathı maili» dikleştikçe, buna benzer somut çok örnekler göreceğiz. Kavramlara aldırmadıktan sonra; söylemekten vakit bulup, dinlemeğe yanaşmadıktan sonra; cinlesek de, anlamadıktan sonra; anlasak da, anlaroazlıktan gelmede direndikten sonra; «zincir, mincir yok işte!» tutumunu benimsedikten sonra. Hele böyle davranışlar, biraz «başarılı» da görünürse. Bir inacîın, bir el çabukluğuna e*tirmenin, bir uydurmanm, bir kara çalışın, bir yakıştırmamn başarısı büsbütün coşturur kişiyi: «Küçük yaramaz, tek ayağının üstünde nadolu'da su yüzünden sık sık kavga çıkar. Yoksul koylü, tarlasını sulayacak. Ağa, ruyun naşını kesmiş. Yoksut köylü ne yapsın asaya? Mütegallibe ağa, isterse suyu keser, isterse verir. Bu konuya değgin çok hikâye yazıldı, oyun oynandı, film çevrildl. Çok ocak söndü bu yüzden. Çok kişi hapishaneye düştü. Su demek hayat demek Anadolu çorağmda. Suvu kestin ml. tarla sahibinın can rtamarını kestin demek. Suyu elinde tutan ağa, çoju zaman elindeki bu silâhı baskı aracı olarak kullanır. Köylü biraz kıpırdanmayagörsün, ağa da kıpırdanır: Bir «İ» Yüzünden.. Kimileri, sağlı sollu, o kalın çizgilerle düşünüş kalıplarına «önyargıh» bağlanışm, inanmışlığm, kuştüyü yastık rahatlığına dayamıs kafasını. Bunlar için, Sayın Haldun Taner'in, «Aşku Sevda» ovununtfaki uyarısı boşuna nefes tüketiş: Kaide dediğin ne kiT îşi basite indirgemek, Aynı ölçekle ölçüp Binbir sıkkı genellemek. Herşeyi ayıu torbaya atıp, Hepsini bir hükümle bağlamak. Böylece, üşengeç kafamıza guy« Bir bilimsellik sağlamak. «Istisnalar kaideyi bal gibi bozar» şarkısınbu sbzler. Bir de su var politika tartışmalarımızda: Büyük kavgalar. ağır suçlamalar. akla kara gibi ters düşen görüşlerden çok, neresiyle başka oldugu pek anlaşılamayan (ama başkaymış gibi sunulan, böylesine karşı karşıya getirilen) görüşlerin yanlılan arasında patlak veriyor; sagda olsun, solda olsun. Paul Valery, yıüar önce görmüş bunu: «En büyük düşmanlıklar birbirine taban tabana zıt olanlar arasında C.eğil de, birbirinden bıçak sırtı ayrı düşenler arasmda.» Akla, yüzyıllar öncesinde, bir «î» harfi boyu ayrılık yüzünden sürüp gitmiş, o garip din savaşı geliyor: Bizans Imparatorluğunda, 4'üncü yüzyılda, «Homoousian»lar ile «Homoiousian»lar, barıçmamak üzere kopmuçlar birhirlerinden. «Homoousian»lar, Hıristiyanlık anlayıdan Columbus'un Gemicileri Toplum olarak, Cumhuriyefimlzin 50. yılını kutladığıraız günlerde, tarihimizin çok önemli bir döneminden geçmekteyiz. «Sfçimler». adayseçmen, genç yaşlı. kadm erkek, hepimizin, bugünümüzü ve yarınımızı. dünya uloslan arasmdaki yerimizi düşünmemiz için bir uyarı da. D^ni? de Rougemont'un şöyle bir sözü var: Çöküş, «şimdi ne yapmalıyız?» sorusu yerine, ««imdi dte ne gelecek başımıza?» «orusUBU sorar olduğumuz zaman başlar. Türk toplumunun mutlu yarınlan için kaygı umut duygulan içinde. hepimiz, «Columbus1 un yelkenlisi» gemicileri gibiviz. Bu büyük serüvende, «mikromega» olmağa hakkımız yok. Şöyle demezler mi sonra: «O. Columbus'un yelkenlisindeki gemicilerden biriydi; oysa, düşünüp durduju şu: Köyüne dönüşünde, yaşlanmış ayakkabıeının yerini bir başkası kapmadan ele geçirip Reçiremiyeceği.» îşte böyle bfr ortamrfa, seçlmlero kadar seçimlerden sonra da tartışacağız «2x2 kaç eder?» sorusunu. önemli olan da. kaç ettiğinin tartıçılabilmesi. Herkes böylece anlar doğruyu, eğriyi. Gerçeğe piden yol. çoğu zaman, yanllftan geçmiyor mu? «Şimdi r e yapmamız gerek?» sorusunu yaaıtlamasını beceremezsek seçimlerde, sonradan yakınırsak, yine Hammarskjold'un sözlerl çıkacak karşımıza: «YakJnıyorsa, suçladığı: kendisi!» «İdeolojik» Sorunlarımıza çözüm yollannı tartışırkeu, bir çogumuzun, ne anlattığımızı açıklamadan, ama kötü bir şeyi nitelendirdiğimizi belli edercesine kullandığımız bir sözcük de, «ideolojik». Böyle yaparken. «ideolojik» sıfatına, tek başına alındıgı zaman, aslında kendinde olmayan, çe$itü yorumlara açık ama sisli anlamlar yakışrınlmakta. Bu anlamlardan bir!, belki de «uçlamalarda en çok göz önünde tutulanı, katı, dogmacı, eleştiri kabul etmez, tartışmaya yanaşmaz, yanaçır görünse bile yukarıdan buyrulan çizgi ya da cnyargı dışına çıkmaz, «aşırı uçlar» diye adlandmlan görüşler yanlısı olmak. Böyle bir anlayış içinde de, daha çok, caşırı sol» gözönunde tutulur gibidir. öte yandan, «ideolojik» sözcüğunün MmileTince kuIİ3nılıs biçimine bakınca. her çeşit sol ya d"a solumsu görüşlerin suçlandınlmak istendigi izlenimi edinilmekte. Kimilerinin dilindeyse, tek başına «ideolojik» deyimi, «benimkine karşıt her görüş» anlamma geliyor: Çıkarlanmıza dokunacağına ınandıgımıı ya da yanıtiamakta güçlük çektiğimiz bir görüşü yermek için. dağarcıgımızda başka bir sev bulamazsak, «ideolojik!» rieyip kötıileyerek, zorluktan kurtulduğumuıu ganıyoruz. Oysa, slyasal bilimcilere göre, «siyasaî ideoloji, bir üike, rfevlet, millet, siyasal bir parti ÖLÜM MÜ, ÖZGÜRLÜK Mtl? OKTAY AKBAL Evet Hayır MÜLKÜN TEMELÎ: VERGİ s'd çaglardan yakın çağlara kadar geçerli olan Jandarma Devlet Görüşü, iki ana gereksemeye dayanıyordu. Biri, mülkü, düşman saldırılarına karşı korumak; öbürü de mülk içinde adaleti sağlamak. Gerçekten, ilkei toplumlardan gelişmiy toplurrJara kadar ve uzun çağlar boyunca insanoğlu, başında bir devlet otoritesinin Tarlığmı, bu iki ana gerekseme nedeniyla kabul etmiştir. însanoğlunun devletten, başka bir istemi yoktu; o, bu iki gereksemeyi ya, n^tlasın yeterdi. } ! ^Birçok bilim adamlan da böy1 le düsünüyor, toplumun kökeninde «Adalet» gereksemesinin yattığınl görüp kabul ediyorlardı. Çünkü, insanın tek halde yaşamayı bırakıp toplum haline gelmesl, adaletten ve savunmadan yoksun bir doğa yaşantısından kurtularak insanca yaşama koşullanna kavuşmak ve «Adalet»i egemen kılmak içindi. Bu nedenle diyebiliriz ki. mülkün yani bugünkü devletin en eski ve en sağlam temeli «Sürekli Adalet» ögesidir. Fakat bugün adalet kavramı yeni anlamlar kazandığı gibi, modern devlet anlayışı, devletin temeline yeni temel taşlan ekîemiş bulunmaktadır. Bu suretle zamarumızda devleti ayakta tutan temeller çoğalmıştır, diyebiliriz. Devlet hizmetlerinin artışı, vatandaşlann devletten bekledik lerinin çoğalması ve geri kalmış toplumlarda hele devletin bu hizmetleri yeterince yerine getirememesi veya getirmemesi; en basit gereksemeleri bile, «Adalet» gereksemesine eş bir defer düzejine çıkarmıştır. C ir resim: bir genç hortumla duvardaki yazılan yıkıyor. Yaşasm özgürlük. yazılı duvarlarda... Hayır özgürlük \aşamayacak, yaşasın denmeyecek özgürlüğe! Şili sokaklannda nerde «Yaşasın örgürlük» yazılıysa siliniyor. kazuııyor, üstü boyanıyor! Bunun bir anlamı olamalıdır! Şili'nin faşist cuntası özgürlükten hoşlanmıyor. Korkuyor ondan. Yoksa tırakırdı duvarlardaki bu yazıları. Biz de özgürlükten ranayız diyebilirdi. O sloganları benimserdi, hatta özgürlügün övgüsünii yapardı korkmadan. Yapamıyor, istemiyor özgürlüğü de, övgüsünü de... B KALKINMA VE SOSYAL ADALETİ SAĞ LAMADA HÜKÜMETLERİN İHTİYACI «PARA»DIR BUNUN KAYNAĞI DA «VERGİLER»DİR. VERGİ REFORMUNA İHTİYACIMIZ İSE ÇOKTUR Zeki KURUCA MALİYE BAŞ HESAP UZMANI maya mahkumdur. Sadece Adalet ögesıni ele alsak, bu kavramın bile büyük degişikliğe ugradığını görürüz. Bugünün toplumları artık sadece «Yargı adaleti» ile yetinmiyor. Çağımızda toplumlara, yargı adaleti yanında «Sosyal AdaJet» düşünce leri egemen olmaya başlamıştır. «Jandarma Devlet» görüşü, yerini «Sosyal refab devleti» gbrüşüne bırakmıştır. «Sosyal adalet» ve «Sosyal refah devleti» ka\Tamlan, buna susamış toplumlarda karşımıza bir yeni temel öge daha çıîcanyor. Bu da, bu amaçlara varmak için gerekli araçlann bulunması ve elde edilmesidir. Başka bir deyimle, sosyal adalet, yargı adaletlerinden çok daha pahalı bir devlet tipi olarak karşımıza çıkıyor. Böyle olunca da bu ihtiyaçlan sağlayabilecek olan araçlar, amsçlar kadar önem kazanıyor. Bu yazımıza, «Mülkün temeli adalettir» yerine. «Mülkün temeli: Vergi» d:r diye bir bashk koymamızın netleni de işte budur. «Yargı adaleti», «Sosyal adalet», «Ekonomik kalkınma», «Kül türel ilerleme». «Refahı temele yayma» ve nihayet «Sosyal huzuru saglama» yoluyle «Refah devleti» idealini gerçekleştirmek. devletin ve onu yönetenlerin ve giderek hepimizin göre\'idir. Sos ya) bunalımlara ve ekonomik çalkantılara meydan vermeden bu amaçlara varrnalc için gerekli çabayı göstermek en akıllıca yoldur. 3u amaçlara varmak için gerekli maddi olanaklara da sahip olmak zorunluğu vardır. Örneğin, «Yargı adaletinni ele alalım. İyi bir bina ve salonu olmayan mahkemede, gerekli miktarda ve karnı doyan hâkim ve memurlan bıılunmayan mahkemede; kâğıt, kalem ve daktilosu yeterli miktarda olmayan mahkemede yarşrt ada'.eti yürüyor denebilir mi? Haklanna sahip olmasını ve burüan sa\unmasmı bilmeyen ve yeterli Kfr kültür düreyifıe ulas mamış insanlar toplulugunda, yar gı adaletinin tam olarak gerçekleşebilecegi ileri sürülebilir mi? «Adalet, mülkün temelidir» demek sadece ulaşılamıyacak bir idealini simgeliyorsa, o başka. Fakat hemen ifade edelim ki, adaleti fiilen gerçekleştiremeyen, sosyal adaleti fiilen saflayamıyan toplumlardan Devlet, ona vücut veren en sağlam temelini yitirmiş demektir. Ama şu da gerçektir ki, «Yargı adaleti» ni gerçekleştirmeyen bir toplumun daha pahalı, daha kanşık bir niteligi olan sosyal adaleti sağlamasına da hemen hiç olanak yoktur. Herkesın çalışması için yetsri kadar ekonomik büyüme sağlayamayan. bunun için gerekli yatırımlan yapamayan, bu yatırım ları yapabilmek için gerekli olan kaynaklan meydana çıkaramayan toplumlarda, «Sosyal Adalet» amacına varmak mümkün müdür? Bu hedefe varamayan toplumlarda, «Sosyal Huzur» ve «Sosyal Refah», ancak kimsenin göremediği, rastlamadığı «zümrüdü anka kuçu» gibi bir hâyâl olarak kalır. Yargı adaletinden sosyal adalete kadar bütün amaçlara varabilmek için şart olan ekonomik, sosyal ve kültürel fcalkınmalan en kısa zamanda gerçekleştirmek, her şeyden önce devletin ve onun yürütme organı olan hükümetlerin baş göwidir. Hükümetlerin bu görevi yapmak için ilk duyacaklan fhtijaç «Para»dır. Bunun kaynağı da «Vergilerdir». Bu nedenle, vergiler, onlann sarfedilmesi suretiyle ulaşılmak istenen hedefler kadar önem kazanmıs olmakta ve dolaylı şekilde vergiler. devletin temelini meydana getirmektedir. Siyasal iktidarlann «Vergi» hakkındaki görüşleri kalkınma planlanyla tesbit edilir. Kalkmma planında, yıllık «Gelir ve harcama hedefleri» sivasal ik tidarlsr tarafından hesaplanır. Tabil bu arada, vergi bedefleri de aynı planlarla tesbit edilmis olur. Vergi hedeflerine ulaşılmışsa, harcama ve dolayısiyle yatırım hedeflerine ulaşılarmyacağı da olağandır. Bu nedenle «Vergi hedefleri» nin her yıl gerçekleşmesi fazlasiyle önemlidir. Kalkınmanın ve nihayet sosyal rsfah devletinin plan dahilinde gerçekleşmesi «Vergi hedefleri» ne varılmasına bağlıdır. Ülkemizde.. Bu genel ve her ekonoml içih geçerli olan açıklamalar karşısında sözü memleketimizin durumuna getirebiliriz. Ülkemizde «Planlı Kalkınma İlkesi» yürürlükte oldugundan, gerek kamu ve gerekse bzel sektör yatırımlan, bunlan karşılayacak tasarruflar ve kamunun gelir hedefleri, kalkınma planlariyle tesbit olunur. Bu planlar parlamentolardan geçerek kesinleşir ve yürürlüğe konur. Planlı kalkmmayı esas alan ülkenaizde, özellikle kamu sektörü için öngö rülen «gelir hedefleri» ile «Harcama ve yatırım» hedeflerinin i5T hesapianmış olması, gerçekleşme şartlarırun yerine getirilmesi, Parlamentolar da dalıil olmak üzere kamu idaresinin sorumluluğu altmdadır. Hedefleri rakamlar olarak tesbit edlp, alınacak tedbirlerl gösterip, sonra da bu gereklerl yerine getirmemek il'ililerin hepsine sorumluluk yükler. Nitekim 10 yıllık planlı kalkınma dönemi içinde, 196367 yıllannda, toplamı 102 milyar TL. olan gelir hedefinden ar.cak 92 milyonu gerçeklesebilmiştir: 196771 5ıllarında ise 156 milyar TL. tutannda gelir öngörülmüs fakat ancak 145 milyar gelir sağlanabilmiştir. Başka bir deyimle kamu sektöründe 10 yılda 20 milyardan fazla bir gelir kaybı söz konusudur ve bunun çoğu da vergilerde meydana gelmiştir. Bu 20 milyar lira ile ülkemize neler lcazandırılmazdı. Kaç köye su, yol, elektrik, saglanamazdı. Kaç fabrika, kaç Okul kaç hastahane vapılamazdı! Kaç yüzbin kişiye is sahası açılamazdı! Tabiidir ki, bu suretle, ülkemizin kalkmması da, söz konusu enaz 20 milyar kadar noksaniyle geri kalmış olmaktadır. Bunun, planlama teşkilâtınm vaptığı hesap hatalanndan meydana geldigi de ileri sürülemez. Nitekim sürülmemektedir. Bu büyük kaybın nedenlerini, yine Parlamentolardan geçip vürürlüğe giren kalkınma planında buluyo ruz. Kalkınma planında. bu 20 milyar lira gelir sapmasmın, planın öngördüğü vergi reformlannm vapılmamasından ve verei idaresi reformlarrnın (terçekleştirilmemesinden dofdugtı ileri sürülmektedir. Bu suretle kamu çelir hedeflerini tesbit edenler. bunun gerçekleşmesi için gerekli tedbirleri almadıklannı itiraf etmiş oluvorlar. Şm tekrar yazımızın başına dönebiliriz: Mülkün temeli vergidir. O temeli kuvvetlendirmeyl içtenlikle istemek ve gerçekleştirmek zorundayız. 12 Mart Muh tırasiyle öngörülen reformlardan biri olan versi reformu bundan öncekj hükümet oro?ram!annda veraldıgı halde. samimiyetle yer almadığından gercekleşemedi ve serçeklesmestne ds o fcoşullar altmda imkân voktu. Bu nedenle. Savın Talu Hükümetlnın nrogramında vergl reformlanna ver verilmemesini eerçekç) bir Trirüş ve samimiyet eserl olarak ^arsıhvoruz. Fakat temelde isaletli bulmuvoruz. Cünkö. devlef in temelı vereidir. Ve o temeli ^amimivFtle fcuvvetlendirmek zonındarıs. Buna, devletfmizin ve hepimizin gelecegi bakunından mecburuz. Özgürlük yaşsmasm da kim yflşasın? îşte bir soru size. Kim yaşayacak özgürlük yaşamayacak da? Ölüm mü yaşasm? Sil bütün duvarlardan «Viva libertada» yı, yerine «Viva la muerte» diye yaz... Yaşasm ölüm, yaşasın ölüm, yere batsm, gebersin yaşam, yok olsun özgürlük! Aydın gücünün kökünü kunıt, emekçileri sindir, hapishaneleri doldur taşır, yabancıların uşağı ol, memleketi onların bir sömürgesi haline getir. Sonra da ölümde bul iktidarının anlamını, simgesinü. Kazancakis'in «Yaşasın Ölüm»ünü okuyonım bugünlerde. Ispanya iç savaşındaki izlenimlerini, anılarını anlatmış Yunanlı yazar. «Şişman neşeli bir asker hcyecanmı tutamayıp koilarını havaya kaldırdı «Viva la muerte» diye bağırdı.» Sonra gider büyük İspanyol yazan Unamuno'yu bulur. Salamanka Üniversitesi Rektöriidür Unamuno. Hani «Sis», «Yaman bir adam» gibi kitaplarını okuduğunuz Unamuno yaşamın içinde var olan o acüı duygunun yazan... «Ve kapı açılınca gördüm, Unamuno birden ihtiyarlamış, kamburlaşmıştı... Yumruğunu sıkarak bağırdı: Umutsuzum. Bıırada olup bitenler, savaşmalar. birbirini öldürmeler, bütün bunlar İspanyollar inandığı için mi oluyor samyorsunuz? Yarısı İsa dininde, yarısı Iienin'inkinde mi? Hayır. hayır. Bütün bunlar İspanyollar bir şeye inanmadıklan için oluyor. Hiçbir îeye. Hiçbir şeye. Onlar desperados"dur. Bu söz dünyamn hiç bir dilinde yoktur. Çünkü Ispanyoldan başka hiçbir millet onun anlamma sahip değildir. Desperados demek hiç bir tutunacak tarafı olmadığını pek âlft bilen niç bir şeye inanmayan ve inanmadığı için kuduran kimse demektir.» Bazen toplumlarda sağduyu yitip gider; dış güçlere satılmış kimseler iktidarı ele geçirirler; haiktan, doğrudan, gerçekten, güzelden yana olanları tıkarlar içeri. Kültürü, sanat:, biiim: düşman sayarlar kendilerine, aka da, sağduyuyu cfa... Ne demiş Unamuno, Valery'ye: «Akıl kendi yaptığı büvük üerlemeleri hazmedemiyor, dinlenmesi gerekir.» Uygarlık öyle bir noktaya seldi ki, bir güçlü, ama çok çok güçlü bir azınhğın elinde toplandı teknigin bütün olanaklan. Kendi yararlarına kullanıyorlar bunu. dünyanın bütün yetişmiş. geîişmis kültür, bilim, sağduyu hazineleri de onların elinde. Her yerde, her iste, her alanda adamları var Onların izni, haberi, bügi*i olmp.dan kuş uçmuyor yeryüzünde. Faşist Italya'd'a bir Croce, Franko Ispanyasmda bir Unamuno, bir Lorca, cunta Şilisinde bir Neruda... Özgürlük sevgisini, bilim, kültür, insanlık sevgisini bir ülkede tek bir kişi temsil ediyor bazen, olanca varlığıyle... Saîamanka'ya giren fasist kuvvetlerin komutanı olan ger.eral, üniversitede yapılan bir toplanf.da konuşur, sözünü «Yaşasın ölüm» diye bitirir. Rektör Unamuno kürsüye gelir, der ki «Bir insanın ağzından bu kadar i&renç, bu kadar anlamsız, bu kadar korkunç bir söz o*uymadım şimdiye kadar». Sonra gider evine, ölmeye yatar, ölür de gerçekten... Tek bir kişi kimi zaman ordulara karşı koyabilir. o zaman tarihe ölümsüz bir anlamla geçer. Evet, «yaşasın özgürlük» sözlerini silmişler Şili'de nerde pörmüşlorse! Özgürlükten yana rjlanian tıkmışlar hapislere, öldürmüşler. kurşunlamıslar. Nsruda yaşıyorsa neler yazacak kimbilir? Yazacak mı, yazabilecek mi? Yaşıyorsa yazar, bund'.n kuşku yok... Kazancakis'in k.'tabını okurken bir yandan da bugünkü Şili'yl düşünüyorum. Neler neler yazılacak Şili' d?ki korkunç olayiar için yakın günlerdç, Allende nasıl büyüyecek, destanlaşacak zamanla... Istedikleri kadar «yaşasın ölüm» yazsınlar duvarlara «Yaşasın özgürlük» leri silip... Ne çıl:ar yazılan silmekle, kazımakla. boyamakla? Özgürlük sevgilr.i kim yok edebümiş dünyadan? Kim önleyebilmiş özgür3ük özlemini? Kim «yaşasın ölüm» çığlıklarım ölmezleştirmiş? Boşunadır, ölümü övmek. zulümden yana olmak, insanları gerili.îe, köleliğe itmek.. Yararsızdır. sonuçsuzdur. Unamuno' nun cTedipi gibi «saçma. korkunç. iğrenç» bir şeydir. O «yaş>?ın özpürlük» vazılsrı bir gün daha büyük harflerle vszılır, kanla pteşle yazıhr, bir daha da kimse tp.rafından süinemez. Suyu keserim ha ! Ne yapsın yoksul köylü? Ölmektense sürünmeye razı olur. Ve kuşaklar boyu sürer bu hikâye... Çogu zaman yoksul kövlüyle yoksul ülke arasında bir fark yoktur. Köy kesıminde zengin mütegallibe nasıl suyun başını kesmişse. dünyada zengin devletler de suyun başını kesmistir. Son örnek Şili olayı Şili'nin hayat suyu, bakır madenidir. Bu uzak Güney Amerika ülkesinde ihracatm vüzde yetmişi bakır. Ama bakır marfenleri Amerika' nın elinde. Washington ağaları. ülkenin en zengin yeraltı kavnaklarına el kovmuş Tüm msdenler gibi bakınn da çıkanlması ve islenmesi gerek. ElektriSi ve ısıyı çok İyi ileten bakır, endüstri çagında çok önemli bir mal olarak dünya piyasalannda para ediyor. Bir madeni yalnız bulmak, çıkarmak, islemek de yetmez. Dünya piyasasında satışını da sağlamak gerek. Dünya piyasası da Amerikan kumpanyalarımn elird*. Yanl ağa. tam anlamında suyun başını tutmuş. Günlerden bir gün Şili"de adamın biri Cumhuıbaşkanı aeçilip der ki: Bakar madenlerini millileşüreceğiral Ve dedigini de yapar. Ağa önce: Soyu keserim. diye tehdit eder Şili'yi... Sonr» da dedigini yapar ve dünya piyasalannda bakırın fiyatını duşürüverir. Şili'njn ihracab yüzde yetmişiyle bakıra dayanıyorsa ne yapsın fakir? Bu da vetmez: afa dünya bankalanna baskı yaparak Şili'ye açılan kredilerı dc Kpstirır Tıpkı Anadolu'daki mütegallibenin kasabadaki Ziraat Bankası Müdürüne baskı yaparak yoksul köylünün krecusini kestirdiği gibi... Sonra ne olur? Suyu kesilen tarlaya ne olursa, Şili topragına da 0 olur. Evdeki kan. kız, fcızan. çoluk, çocuk, bihnçsızl:Kten birbirlerine girerler Bir tayamet kopar ki, encammı gazetelerde okuyorsunuz. Bunca basittir bu hikâye... Ama insanın kafasını kanstırmak için türlü kanşık olay anlatılır. Allende. Marksçı idi de olanlar ondan oldu, denır Oysa yoksul bir ülkenm polltütacısı, meziıebı ve meşrebi ne olursa olsun ülkenin yeraltı kaynaklar na sahip çıkmaya yöneldi mi her türlüsii selir başına Biz viiz yıldan beri bor cevherimize sahip çıkamadık Anadolu'da. Kim o ise el attıysa. eli vandı. Petrolümüze sahip çıkahm.. dlyenlerin başına gelen belâlar da erüyle boyuyla ortada. Siü'inin bakınnı Türkiye'nin borunu elinde tutan, piyasasını düzenleyen. kaymağım yiyen bir uluslararası ortaklık var. Bu ortaklık yoksul ülkelerin yeralü servetlerini kontrol ediyor, işin içyüzünü ortaya dökenlere de düşman kesiliyor. Artık çoğu insammızın bildiği ve anladığı bu gerçeği, daha da yayguılaşürmak boynumuzun borcu olmalı. Çünkü Türkiye'de yaşayaniar bu gerçefti öğrendikçe bilinçlcnecekJer. Ulusçu bilinçtir bu: Topragının amndaki «ervete sahip çıkamıyan ulus az eelişmislikten kurtulamaz. Halkımıa aldatmak için bugünlerde çok masal anlatılıyor. Şil) dranunda niee brneklerini okuyorus bunun... Sankl entellektüel bir marifetmiş gibi yorumlanıyor Şiîi olaylan. Oj'sa dünyanın zengin do»a kaynaklan nı pavlaşms sorunu bu. Bir ülke ki topragm Üstünde Sili tasanı vaşar, toprajın altındaki bakıra yabancı sahiptir. tste bu çeliskl çözülmeden dünya durulmaz. Topragın Üstünde vasayan, t$>f>raSİıa, altındaki jengjnügp da sahip çıkacak; ŞUi'de. TUrkiye'da ve yeryüzünüa lıerbır yerinde.» ETİ B A N K GENEL MÜDÜRLÜGÜNDEN Sınavla Konstrüktör Ressam Alınacahtir Bankamız lnşaat Dairesi Baskanlığında ça liîtinlmak üzere asağıda yazılı vasıflara hai» S adet KonstrüktSr ressam alınaeaktır: 1 AskerllSini yapmış oîmak (erkekler için) 2 Sanat Enstlfiisa veya Tekniker Okulu mezunu bulunmak, 3 Herhsngi bir okulda öğrenci olmamak, 4 Yapılaesk sınavda başarı göstermit olmak. 5 Memur olabilmek için 637 sayılı kanun ile ek ve tadillerinde tesbit edilen fartlan haiz olmak, Atanacaklara müktesebine göre, aylık verilecektir. tlgilenenierin Bankamız lnşaat Dairesi Başkanlığına sahsen veya Personel Müdürlüğüne dilekça ile miiraesat etmeleri ilân olunur. Her Alanda.. Artık bugün devletin tek temcli oldugundan söz edilemez. Böyle bir iddia dayanıksız kal ETİBANK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Basın: 23226/74B3) (tlâncıhk: 3910/7501) İLLER BAXKASlNDAiS 1 Bankammn çesitH hlzmetlerinde çalıştınlmak üzere HARİTA TEKNİK ELEMAN1 vetlştirilecekiir. 2 Isteklflerde aranılan sartlar sunlardır: A) Bn az lise veya muarfili (Sanat Enstltüsü, Yapı Enstitüsü) bir okuldan mezun olmak. B) Askerlikle ıluiöi olmamak, Ç) 30 vaşını geçmemiş olmak. D) Gece veya eündüz başka bir okula kayıtlı bulunmamak. £) Başka bir müesseseye mecburl hizmet veya benzeri bağıntısı bulunmamak. F) Arazlde devamlı çalısabilecek durumda olmak ve me.«lekt çalıstnava mani vücut «akathgı bulunmamak i Yukandaki maddelerde belirtilen şartlan flaiz olanlar arasında 22/10/1973 aür.ü saat 1400'te Ankara'da lller Bankası. Kat ll'de Matematîkten vapılacak seçme imtihanını kazananlar. nazari ve pratik olmak üzere 9 ay sürelı kur» eöreceklerdir. 4 Kurs. 12/11/1973 tarihinde başlayacaktır. 5 Kursiyerlere nazart kurs müddetince 30. TL. yevmiye ödeneceSi eibi tatbikl kurs üddetince de kanunl volluklan verilecektlr 6 Kurstyerler 18 av mecburî hizmef vükleneceklerdir. Isteklilerin dunımlarırı gösterir belgelerle blrlikte en ceç 20/10/1973 günü mesai saaıı goouia kadar Banltami2 tstatistik, Araştırma • Planlama, Koordtnasvon ve ESitlm Dalresi ReJsligine mürapsat ederek imtihan» giris belgesi almaları gerekmektedir. «Basın 23379^7481) | = TEŞEKKÜR Çok kıjTnetli ve aziz evlâtlarımız | = | = = S ŞE =E = = = == Giray AR1KL1 ve Ali ARIKLI'nın elîrn vefatlannın büyük keder ve ıstırabiyle yaşadığımız şu güı> Ierde bizleri bizzat huzurlan ile veya telgraf, telefon ve mektupla taziye ve teselli etmek lutfunda bulunan akraba, dost ve yakınlanmıza, rahmetli evlâtlanmızın cenazelerine iştirak ve çelenk göndermek ve dinî hizmetlerini ifa etmek vefakârlığında bulunan zevatı kirama borçlu bulunduğumuz derin minnet hislerimizin bizıat itadesine. büyük acımız filhal inıkân vermediğinden, bu ıçten duygulanrruzm arzına muhterem ga^etenizin tavassutunu rica ederiz. ARIKLI ve TRAK aiJeleri | = == = = j= == Ş = = ACI BİR Ö L Ü M Türk Tarih Kurumu üyesi, Gayrımenkül Eiski î^erler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Başkanı ve üyesi, ilk Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü, Vakıflar' Başmüdürlüğü eski Başmüşaviri, merhum Ayşe Ismet Öz'ün eşi TAHSİN ÖZ 21.9.1973 tarihinde vefat etmiştir. Cenazesi 22.9.1973 tarihinde öğle namazını müteakip Fatih Camiinden kaldırılarak Merkezefendi mezarhğına defnedilecektir. Çocuklan: Bülbün ve tlhsn ÖZ Cumhuriyet 7504 Cumhuriyet 75(X)