17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET 11 Nisan 1973 YAftrllA? 6AK4L/H >0LMAUK ÖÎ VAAAAAAAAİl.., FAliA KADtHU Evifrt / BüMLARA C£L", OlAtAÂA rti f i l HOtA?» YIĞITLÎK DESTANLARI ALİ PÜSKÜLLÜOĞLU • 8 Estergon'a saldıron dü$mamr: eüi bln plyadesi. otuz bin atiısı vardı. Kırk iki tane topla hlç durmadan kaleyi dtfvıip duruyordu. Mehmet Pasa'nın elinde ise dediğim gibi, bin dörtyüz kadar atancı vardı. Mehmet Paşa'ya bu bir avuçluk Kşiyle Estergon'un korunamayacağı söylenince, paşa köpürmüş, «Estergon'u düşmana mı tesHm edelim yani?» demişti. «Devlct bize vezirlik vermi§tir ki ülkesini koruyalıra diye... Canımızı bu volda harcasak ne gam?» Mehmet Paşa, böyle demişti ama, katedekl açlık ve susuztuk, davanılmaz bir hal ajınca, aralarında Unlü tarihçi Peçevüi îbrihlm Efendi'mn de bulundugu bir kurutu. görüsmek Uzere, düsman komutam Yalgi'y» göndermışti. Olayıa bundan öteslni Peçevül Efendl söyle anlatıyor: • Koşulumıs nedir? dedjler. tbrahim • Biz de size Yanık Kalesl'nl övle vermlştik. Ama kale hâlâ sizde.» Estergon'u düşmana teslim eden akıncılar, gemilere bindiler ve OsmarJı toprakJarına ulaştılar. Ulaştılar va, Estergon'un tcslimi, ülkede büyük üzüntü yaratmıştı, türküler düzülmüştü bu Uzüntüyle: amsn. ru b»şı durak, Kemirir gönlflmfi, bre dilber ımıo. bir (rinsi firak, Gönül yâr pefinde, bre düber aman, rSr on. daa ırak. Akma Twıa akma, bre dflber ımaıı, ben bir dertJİTİm, Târ peşinde, javnım, gezer dnntr, k»r» hahtlıyım. Estergon'u düşmana teslim etmek, Mehmet Pasa"yı da yüreğinden vurmuşM. Bir türlü bu acıyı unutamıyordu. GUn geıdı, zaman geldi, yıl 1605 oldu. Yani aradan onbır yü geçti. Mehmet Paşa da vezirlikten sadrazamlığa. yani başbakanlıga vükseldi ve ilk işi, Macaristan'a gidip, Estergoa Kalesi'ni kuşatı? düşmandan geri almak oldu. O günden sonra kale, 1683'teki Viyana bozgununa degin, TUrklerin elinde kaldı ve at Ustünde doğup at ustünde ölen nice nice yiğitler yetiştirdi: Etterzoa Kalesi, bre düber aman, so ba$ı hisar, Baykaslar çığnşır, bre dilber aman. bfilbfilier snsar, Kâfir bayrağım, bre dilber aman. burcuna Akma Tuna akma, bre dilber aman. ben bir dertlirim, Bu ateşle ranar dumr, bre dilber aman kara bahtlıyım. aman, «u başı kale, Göklere ser çekmiş, bre dilber aman, burçlan hele, Bis böyle kaleyi, bre dilber aman, vermezdik ele, Akma Tuna akma, bre dilber aman, ben bir dertliyim, Estergon'u vermi», bra dilber aman, kara bahtlıyım. (Devamı var) Estergon Kalesi, bre dilber Kalesl, bre dilber SİNEMA VE SİYASET... Yazan: Philippe ESNAULT Türkçesi: Bertan ONARAN Donanmanra yukarı çeıdn... biw yeteeek kadar gemi Terin... Glysilerimlze. silâhlanrruza dokunmaym... herkes nesi varsa gemiye götürsün, dedim. ölenlerin öteberisird götürmeyin. Bir adam yalnız bir kılıç götürsün, dediler. Yalgi de kaley» beylennden, bevoglulanndaa sekia on adam göndermlş, paş&nın huzurunda idiler. Adamlar iskemleye oturmaya aüsık oldulü&rından, kiml ayaklarmı uzatrruş, Mmi yan jratmıştı. Mehmet Paşa İse kâh gözünün yaşını siler, kâh ah ederdl... Benl gtf. rünce aglamaya bsşladı.» îşte, sevgili okurlar, Estergon Kalesi"nin düîmans teslim koşıülan böylece görüşülmüştii. Bu koşullar uyarınca, düşTnan komutam Yalgi'nln gemileri Tuna boyunca ilerleyip Estergon Kalesi yakınında uygun bir yere yanaştı. Kaleyi günlerce, açıık, sust'iluk çekerek, yiğitçe savunan akıncılar başlannda Mehmet Paşa, bu gemilerin yanına pelince bir de baktılar ki düşman komutam Yalgi de öta yandan gelmekte. DUşman komutanı yanlanna gelince, Mehmet Paşa'yı dostça kucakJadı ve ona svutucu sözler söyledi: «Sımnn hali böyledir, üzülmeyin, yiğit başından hal ekslk olmaz» dedi. Bunun üzeriaa Mehmet Paşa: «Biz siza, Est9Tffon"u Tann emaneti cdip verdik. înşallah birkaç gün lonra gelip geri almz!> dedi. dü: Paşa böyle deyince, düjman Komutanı gül Doğruyu yansıtan sinema da yalana kayabilir Son olarak, birtakım kurumlan, hatta belli bir siyasal dizgeyi eleştiren filmlerle ügüi bir iki söz edelim. Bazı kentsoylu demokrasiler tabiî değişik ölçülerde, siyasal gücün eleştirilmesine katlanmalc gibi bir olgunluk göstermektedir. Sessiz Sdvyet sineması dönenü (1910 1834), coskunluğun, arâştırmanın ve yeniliğin egemen olduğu çağdı. Yeni bir yaşam yaratılmakta olduğu için, bu genç sinemacılar için her jeyi yapabilme olanagı vardı. Yabancı örnekler de gözden ırak tutulmadan, bütün anlatım yolları yenileniyor ve hepsi birbirini etkiliyordu. Herkesin bildiği onca başyapıtm, La Greve" den Montagnes dOr'a (Altın Dağları) dek uzanan bir sürü güzel fılmin adıru anmak gerekir mi bilmem? Ancak, halka hizmet, parti kurammdan geçmekteydi. Stalin'ciliğin yerleşmesı, sesli filmin gelişiyle de rastlaşarak, bu yaratıcı dalgayi kostekledi. Çalım ugruna «biçimcilik» mahkum edildi; taslaklar gittikçe daha fazla ayıklandı; sinemacılar verilen buyruklan yerine getirmeye, propaganda yapmaya başladılar. 1934'le 1945 arasmda, daha güçsüz de olsa, epey başanlı film çevrildi (lcsavaş, Rus Tarihi, Almanlara karşı girişilen kavga belii baslı konulardı). Ama hükümetin görüşü dinsel bir nitelik kazandı: Lenin hiç bir zaman yanılmamıştır (Komm), Parti yanılmaz, Stalin ululann ulusudur (Çiaurelli); bu arada, çocukça bir Manes'çilik, mutlak iyilikkötülük aynmı gelişmekte (Gerassimof), tarih çarpıtılmaktadır ( l n grand citojen, 1938 «Bir Büyük Yurttaş»). Savaştan sonra Jdanofçuluk yani kireçlenme dönemı başladı. Fıim yapımı sayıca bile düştü. . 19531963 döneminde, afır, ama belirgin bir özgürleşme evrimi görüyoruz. Le courage (Yüreklilik), 7 jours d'une annee (Bir Yılın Yedı Günü), L'amour d'Aliocha (Alyoşa'nin Aşkı) gibi film'.er, geçmışle bağlantının koparıldıgını tanıtlayan ömeklerdir. Ancak, Stalin'ciliğin çözümlenmesi, Geçmiş'in gençler tarafından yeniden degerlendirilmesi, çağdaş sorunların daha günlük bir tavırla ele alınması çabalan ınsanı bek lenmedik yerlere götürebilirdi. Hemen frene basıldı, ve Rublef tu kaka ilSn edildi. Kaçınılnıaz değışıklikler beklenirken, ulusal okullarm yaptığı atılımIa ilgilenilmekte, gençler gözlerini Batı'ya çevirmektedir. Propagandanın tersi, bilgi vermektir. Çağdaşlanmızsa, Tarih'e de, küçük olaylara da gık dedikleri için, kendileri bir yargıya varmayı yeğlemekte, tanıklıL edip belge vermeyi «evmektedirler. «Siyasetten uzaklaştuma» çağında değil tam tersine! , ideoloji bunalımırun getirdiği bir bağımsızlaşma döneminde yaşıyoruz. «Açık» bir toplumdaki etkileri gittikçe zayıflayacak sav'lardan kaçınılmakta. Üçüncü Dünya sinemacılan, SovTetlerle İtalyanları örnek alarak, sömürülen halk yığmlarının uyutulmasma karşı çıkan savaşçı bir sinema yaratmaya çalışırken, Avrupalı sinemacılar, 1960'tan beri, gösterici sinemayı bırakıp saptayıcı sinemayı seçmişlerdir. Batıda bu konuda en iyi ömekleri Olmi' den Bellochio'ya uzanan yeni Italyan kuşağiyle tözgür Sinema»nm dogurdugu Ingilis sinema okulu vermiştır; Dofu'daysa, Çek ve Polonya s'nemaları: Cumartesi Aksanu, Pazar Sabahı'nın, Iş'in, Maça Ası'nın ortak niteliği, gerçeğe sadık TÜRKAN ŞORAY: Dönüş fUminde hem arnnca, hem de yönetmen olarak ikill före» yapıyor. kalmaktır; geniş seyirci kitleaini, bugün, duşsel bir yapıt içinde bilince kavuşturacak tek yol budur. Yakalanması gereken tuzaklar sayıslzdır elbet, ve yapilması gereken ilk iş, Jean Luc Godardın da bayıldığı, kavram kanşıklıgıyle savaşmaktır. En olgun yönetmenlerden, «beigelere dayanan bir açıdan» anlatım, araştırıcılık, sorunlar Ustünde düşünme bekliyoruz. Kanada okulunun ilgi çekici belge filmleri, Leacock'un röportajları, «Doğruyu Yansıtan Sinema»mn (Cinema V^rite'nin) en iyi filmleri buna örnek gösterüebilir. Ama kamera bir göz değildır; arfcasmda, işe burnunu sokan bir adamın bulunduğu bir mercektir o. Vertof'un yapıtı, kurammı yadsttnaktadır: onun sinemasından daha özneli yoktur. «Doğruyu Yansıtan Sinema» da, kolayca yalana kayabilmektedir. Sanat yapıtı olamayacak kadar işlqnmeyen. bu tür filmler, yalın bir tanıklık sınınnı aşacak kadar işlenmiş dunımdadırlar. Her şeye rağmen, sinemacının görüşü önemlidir: Ele aldıklan konu karşısında bir Dziga Vertorun, bir Robert Flaherty'nin, bir Jean Rouch ya da bir Joris Ivens'in tutumunu kıyaslamak gerçekten ilginç olurdu herhalde... Öte yandan, şunu da belirtmek gerekir ki, teknik evrim eskiye oranla daha hafif araçgereç, dogrudan doğruya alınan ses, görüntüdeki çelişme, yönejmenin daha gözüpek davranmasını kolaylaştırmakta; seyirciyse, hemen o anda gözfine va kulağına seslenen anlatuna alışık. En iyisi, çözümlemeyi denemek. L'Heure dea brasiers (Arjantinli yönetmen Femando E. Solanas'm, 4 saatlik, belgesel, devrimci filmi.) de (Kömurler Kor Olunca) işte bu açıdan, başansız yanlariyle bile sürükleyicidir; yapüacak şey, göze va kulağa seslenen malzemeyi, seyirciyle birlikte yürütülecek bir dUşunmenia terneli olarak almaktı. Bu, siyasal egitimin olduğu gibi, sinemasal egitimin de, gereğine hiç bir zaman keain olarak varamayan ödevldir. Ayrıca, birtakım çalışmalana, Mayıs Devrimi'yle ilgili filmlerden yola çıkaralt, büyük eksikMğini duyduğumuz zihinsel ^jirleşimi gerçekleştirmesini •bek liyoruz. * Düzenden gelen yanıltılar yasamı bir dogma halıne getirmekte, inanç hatalariyse izlenacek yolu basitleştirmektedir. Doğru araştırisı çok daha fazla çaba ve alçak gönüllülük istiybr. Ossa, Gramsci"nin dediği gibi cyalnıi Doğrn devrimcidir». Bunu hatırlamak için geç kal»ayılmayız. . . BtTTt MALKOCOĞLU yazan veçizen:Ayhan BAŞOGLU KILIÇ LÜTFÜ AKAD: Set aran çabfmalarU ügtii bügi verirfcra. DİŞİ BOND TİFFANY JONES GARTH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle