27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET 7 Kasım 1973 smanlı Imparatorlugu, bütün Imparatorluklar gibi, ırkça dince apayrı, birbirine, bilinçli bilinçsiz dusman birçok topluiuzu bağnnda barındırmış, banndırmaya çalışmış Dİr imparatorluktu. Tıpkı Roma impaTatorluğu gibi, o Pax Romana ilkesiyle dünyaya, bir tek odaktan, ordularının gücü, kılscının keskinliği ile tepeden inrae bir barış (pax) getirmek istejen Roma Imparatorluğu gibi. Bütün Avrupa• ı boyunduruk altma alan, tâ Asyalara kadar y uzanan bu koca imparatorluğun dayanağı, vazgcçümez öğesi, dili kültürü, göriişü anlayışiyle bir bütün olan Romalılardan başka neydi? Bu fmparatorluk, her ayak attıjft ülkede dilini, kültürünü, cfünya görüşunü egemen kılmaya çalıştı. Lâtince, bütün Avrupa dillerinin özüne, ruhuna girdi, kutsal kitaplanna vanncaya kadar. O Olaylar ve görüşler TÜKK OLMAN1N ONLJRU Vedat GÜNYOL durun diye. Kimdi bu geri durmamız gereken insanlar? Pi* TürklerdS. Öyle belletümişti, öyle bellemisri: Çoküntüler içindeki imparatorluğun en güvenilmez, en kaçınılması gereken infanlarıydı Türkler. Redhau.se sözlukçüsünün dile getirdiği havanın etkisindeydi anneannem, beyni yıkanmıştı yüzbinlerce insanın bilinçsizliği içinde. Çünkü, «sırtını kürke, kapını Türke alıştırma» diyordu bir Osmanlı atasözü. torluğun sömürgeci, yajmacı lavaşlannda ksnı canı istenen, kanını canını esirgemeyen Türk insanına, Türklük onurunu kim kazandırdı, Atatürk kazandırmadıysa? Ondan önce, bu yolda çaba gösterenler olmadı mı? Oldu elbette. Türk köylüsüne, Türk insanına dangul dunçnl sıfatım yakıştıran, Osnıanh sarayı ve onun uydularının, tâ Avrupa'lara kadar yansıyan bu iğrenç tutumlarına Atatürk'ten önce. Ahroet Hikmet Müftüoğlu. Mehmet Emir» Yurdakul, Gökalp gibi nice nice sanatçı ve düşünür, soylu ve haklı bir öfkeyle karşı çıkmışlardı. «Ben bir Türküm, dinira cinsim uludur» " "«i, öncs Osmanlı farayınm, sonra da Türkü ..ur gören Avrupa dünyasının suratına atılan bir protesto tokatıydı. Nice yıllar .ıce, Paris'te, Istanbul hayranı bir amiralin karısiyle tanışmıstım ayak üstü. Türkiye'nin. Atatürk Türkiyesinin, artık pitt»resqne dediği. o yabancılan çeken hiç bir yanı kalmadığından yakınıyordu. Istanbul'a birkaç kez gelmişti. Türk giybn kuıamının, feraceli yaşmakh kadınlarının. pala bıyıklı, şalvarlı poturlu yeniçerilerinin, başıboş köpeklerle dolu sokaklannın. nargileli kahvelerinin, dilencili hamallı köşe baslannın, sokak berberlerinin, güğümlü «erbetçilerinin. o peçeli çarşaflı kadmlariyle dolup tayan bir dünyanın özleml lçindeydi Pierre Loti'nin o rornantik gözüyle göriip sevdiği, tuhaflıklarla dolu Türkiye uzaklartf» kalmıs ve artık çekicillğini yitırmljti onun' fozünde. Neydi bu kadının ve onun gibi klmselerin Türkiye'de aradığı, özlemini çektiği şey? Kıhk kıyafetiyle gözlere bir karnaval senliği sunan, renkli. alısılmamı» bir dünya görünümü. XVI ve XVII. yüzyıl Fransız ressamlannın, o camili medreseli, çeşmeli şadırvanîı, açık ve ktpalı çarşılariyle. Boğazici safaları, Göksu eğlenceleriyle dolu Istanbul manzaralarına bir bakm, anlarsımz bu pitt«retqne denen şeyin ne olduğunu. Oysa, Osmanlı tmparatorluğunda bambaşka bir gelişme oldu. Neydi bu imparatorluğun asıl dayandığı, dayanması gereken öğe? Türk ırkı, Türk insanı mıydı? O soyu sopu, kam canı ile adma Türk dediğimiz. Türkoğlu Türk, Anadolu insanı değil miydl? öyle olması gerekirdi. Bugün çöküp gitmiş olan, yerinde yeller esen Osmanlı Imparatorluğundan, Türkiye Cumhuriyeti'ne kala kala ne kaldı, Türk diye adlandırdığımız, adlandırmaktan övünç duyduğumuz insan topluluğundan başka? Osmanlı sarayı kopmuştu Türkten, TCrk dilinden, Araplığın, Acemliğirt etkisiyle. Arapların cfinini benimsemekle, bir başka dünyalara yönelmişti, aslını, özünü unutarak. Türk, Osmanlı Imparatorluğunda adetâ bir üvey evlât, bir sığıntı olmuştu. Açın, o Türk dostu geçinen, Osmanlıca • Türkçe sözlük yazarı Redhouse'in 1884 ve 1922 tarihli Ingilizce Türkçe Sözlüğünü. Orada ontlandish sözcüğünün karşılığı olarak şu açıklamayı bulursunuz: Yakışıksız, Tnrkvâri. Yani, kaba saba, acaip, uzak. Türk, böylesin* hor jörülüyordu yerli yabancı, herkese. f Yıl 1919 veya 1920, yurdumuzu dört bir yamndan sarmış, illerine ilçelerine yerleşmiş düşman güçierine ve Vahdettin'in o kslles hükümetine karşı Anadolu'da Türk direnisi örgütlenmekteydi. Babam, Vahdettin hükümetine ba?k bir ilçenin (Kartal) kayraakamıydı. Anadolu ile sıkı bir bağlantı kurmujtu. Mustafa Kemal'» bağlamıştı umudunu her namuslu yurtsever gibi. Telgraflar gelip gidiyordu aralannda, sevgi, sempati gösterileriyle dolup taşan. Ittifasım verdi bir gün babam, ailece toparlanıp Anadolu'nun yolunu tuttuk, o ate«, ka.n ve duman deryasıncfa. Trenler Anadolu'ya taşıyordu binler ve binlerce bağımsızlığa susamış insanı. Marşandiz treninin içini, üstünü, yürekleri yurt sevgisiyle çarpan insanlar kaplamıstı. O küçücük yaşımda hatırlıyorum, Adana îstasyonunda saatlerce duraklayısimızı, düıman askerlerinin süngülerinin gölgesinde. Anadolu'ya akın vardı. Ana baba günüydü. Kolcra salgını kasıp kavuruyordu dört bir yanı. Trenden atlayan, d"ar atıyordu kendini. uçkuru elinde, şurada burada içini boşaltmak için. Trenin sağı solu. partallar icinde basıbozuk Türk askerleriyle doluydu. Anneannem, o anasını babasını Rusların kesip doğradığı (öyle anlatırdı), o Kafkasya'dan amcasiyle birlikte kaçıp kapaği Türkiye'ye atmıs olan anneannem. durmadan uyanyordu bizi, yaklaçmayın, geri Şımarık Aşağılamalar Viyana kapılarına dayanan Osmanlı ordularının Avrupa'yı titrettiği günlerden kalma «Türk gibi güçlü» deyimleri. imparatorluğun çökmeye başlan.ası üe. Avrupa sözlüklerinde Tete de Tore (Türk kafası: Herkesin saldırdıgı, kafasma vurduğu kimse) gibi küçümseyici bir takım deyimlere bıraktı yerini. Le grand Turc (Büyük Türk). Osmanlı padişahlarına verilen bir sıfatken, Türk sözcüğü birden aşpğılatıcı bir anlam kazandı. 1885 tarihli Littrt sözlüğündî Tnrc sözcüğü, mecazlı anlamda, kaba, taş yürekli adam diye tanımlanıyor. Aynı sözlüğe göre, Traiter qnelqu'un â la Tnrque (Birine Türk gibi davranmak) ise, hatır gönül saymadan, hoyratça davranmaktır. Daha yeni zamanlara gelelim : 1952 tarihli Petit Lar«nsse da, Tete de Torc'ü herkesin, vur abalıya, sille tokat giriştiği, patakladığı adam diye veriyor. Webgter New Roth Dirtionary (1959) adh sözlüğe bakarsanız. Turc, vahşi. zaiim, kıyıcı bir anlam taçır. Petit Robert adlı Fransızca sözlükte (1969), Tore sözcüğünün karşılığı sert ve kıyıcı, tfte de Tore'ünkü de, herkese durmadan alay konusu olan kimse'dir. Görüyorsunuz işte, Türk sıfatı, özellikle yabancı sözlüklerde, geçmişten kalma bir aşağılamanın kafalardan hâlâ silinmeyen bir simge^i olarak sürüp gidiyor. Bundan yirmi yıl öncelerine kadar, Istanbul'a hep Constantinopl demekte direnen, karikatürlerde Türkleri fesli, pala bıyıklı, zaman zaman külâhlı, palalı göslermekte direnen Avrupa basını, artık hiıaya gelmis, edepli terbiyeli bir düzeye varmıs bulunuyor bugün, hele Türk gibi güçlü deyimini yüzyıllarca tekelinde tutan güreşçilerimizin bu sıfatı ba$kalarma kaptırmalarına karsılık sanatçılarımızın romancılarımızın, hele karikatürcülerimizin Avrupa sanat çevrelerindeki başarılarından sonra. Türk olduğunu söylemekten çekinen, Araplık. Arnavutluk, Çerkezlifiyle övünen bu Osmanlı ortamından bizi, Türk olmakla övünen bir ortama kim getirdi dersiniz? Atatürk. Türk köylüsüne, o bitmez tükenmez savaslarda dünyayı egemenliği altına almak isteyen impara polltlka, blr p1ttoresqne Szlemi ugruna lçlne :şleyen o aşağılık kompleksine son veren adamdır. Türke onurunu, değerini yeniden kazandırmıj bir insan olarak, her türlü eleştirinin us ' tünde yer alan, alacak olan, bütün düsmanlarına rağmen alması gereken büyük bir insandır. Hiçbir şey yapmamış olsa bile kl yapmadığı kalmamıştır Türk'e onurunu, güvenini, insanlığını, dünya ulusları arasında aşağısız yukarısız, eşitçe eşitlikçe ayakta durma, durabilme gücünü, güvencesini kazandırmıştır. Atatürk, Türke onurunu yalnız kılık kıyafeti, giyimi kuşamı ile mi kazandırdı? Kadını erkeği eşit haklarla bezeyerek. Türk insanını tarihine, geçmişine, özellikle de diline sahip çikarmaya çalışarak, boş inançlara sırtını çevirıp mutluluğunu salt bilimin ışığında aramasını öğütleyerek ve bu yolda çabalar harcayarak kazandırmadı mı? Osmanlı döneminde sarayca v» saray çevrelerince hor görülen Türk'e ve Türkçe'ye, kaynagına, özüne dönerek onur veren kim oldu? Alfabeyi sadeleştirmek, her yurttasın tezelden öğrenebileceği bir düzeye getirmek azımsanır şey mi?? Atatürk'ten önce, bu konuda bir çok den«me önerildi önerilmesine. Ama, kim gerçekleştirdî bütün bunlan Atattrk gerçeklestirmediyse? Bir ulusa öz dilini yeniden kazandırma çabaM, o ulusa yurtseverlik aşısı yapma değil de nedir? Kendi dilini doğru dürüst yazmak yurtseverligin en belirsin biçimidir, tfiyor bir Fransız yazarı. İşte Atatürk, Türk'e asıl onurunu, ana dilini, yabancı etkilerden annmış olarak yenid*n kazandırma çabasiyle sagladı. Hangi soyrian gelirsek gelelim, ister Arnavut, ister Çerkez, ister Laz. soyundan jelelim, adına Türkçe dediğimiz o güzelin cüzeli, o an, o temiz. o kıvrak dile gönül bağladık mı, Türklüğe. gönül vermiş sayıhrız. Bunu, bu nimeti bize tattıran Atatürk oldu. Bu sayede değil mi, insan sevgisiyle dolup taşan halk edebiyatım:zın o zengin kaynagına dönebildik, Yunusian, Pir Sultan Abtfal'lart, Dadaloğlu'ları. Karacaoğlanlan yeniden tadar olduk. Bugün, Veysel ile birlikte, «Türküz, türkC çağınnz» diyebiliyor, diyebilmekten kıvan? duyabiliyoruz ya, bundan büyük kıvanç olur mu? Bir Dava u davada bir yargıç, bir savcı, altı sanık vanb. Dava başladı. Sanıklar getirildiler. Tutukluydular. Yoklama yapıldı. sanıklann kimlikleri saptandı. Savcı Hdianamesini okudu. Çok ama çok büyük suçlar işlemişti sanıklar... Savcı: Suç sübut bulmustur.. diyordu. Ve Mralıyordil delillerini Birinci sanık suçunu itiraf etmiştir. ikinci sanık suçunu itiraf etmiştir. üçüncü sanık suçunu itiraf etmiştir, dördüncü sanıl: suçunu itiraf etmiştir, beşinci sanık suçunu itiraf etmiştir. altıncı sanık suçunu itiraf etmistir. Ctibbesinin jenîş yenlerinl sıvazlıyarak devam ediyordu savcı: Birinci sarnk ikinciyi suçlamıştır, ikinci sanık üçüncüyü suçlamışnr. üçürcü sanık dördüncüyü suçlamıştır, dördüncü sanık beşinciyi suçlamıştır, beşinci sanık altıncıy! suçlamıştır... Bir nefes alıyordu savcı: A'.tıncı sanık beşinciyi, beşinci dördüncüyü, dördüncü ücüncüyü, üçüncü. ikinciyi. ikinci birinciyi suçlamıştır.. Yarsıçlar savgıde£er duruşlarıyle savcıyı dinliyorlardı.. Yapılan sorgularda sanıklann ıçtenlikıe soyıedıklermden anlaşıldığı gibi. ikinci sanık diğer beşinin fiillerini ortaya dökerken. diğer sanıklar üçüncünün işledigi suçlan aynntılarına kadar anlatmış'.ardır. Bu arada dördüncü sanığın: birinci. ikinci. üçüncü. beşinci. alnncı sanıkiann nuierini ve kendi yaptiklan.ni ne kadar inandırıcı biçimde hikâye gttigini dikkate almak gereJdr. Yuksek mahkeme huzunında her bir sanığın hem kendi suçunu hem de arkadaşlarmın suçlarını inkâr edilemez bir belagatle dile getirdigini serdetmeden geçemiyeceğiz. Saycı kürsüdeki sürahiden bardaga boşaltüğı sudan bir yudnm aldıktan sonra iddianamesini sürdürüvordu: öncelikle ve özellikle yapılan iorjrular sırmsında altmcı sanıjjın açıklamalarına önemle dejinmek ge^ekir. Bu saıuk kadar doğnıyu söyleyen bir sanık herhalde varplam* terlhinde zor bulunur. Altıncı sanığın mevcudlyeti iddianamemizin esas mesnedi olup. kendisi bizza* suç1.nu ikrarla kalmamakta. diger' bes sanığın durumunu da içtenlikle ortaya dökmektedir. Netice itibariyle vüksek mahkemeden huzurda bulunan sanıkların cezâ kanunu ilirili maddelerince cezalandırılmasım. ve bu cezalann malumunuz olan sebepler muvacehesinde iki misli ağırlaştırılmasını talep ederim. Yartıç saygıdeğer bir sessizlikle dinledi «avcıyı: Birinci sanık ayağa kalk! dedi. Kalktı birinci sanık. Kimlik saptanmasından «onra yargıç sordu: îddianameyi dinledin, ne dersin? Birinci sanık: Sayın yargıcım, diye cevap verdi, bana işkenee yanıldı. tlk kovuşrurmada alınrms ve iddianmm«ye geçmi» olmn sözde ikrarlar, işkenceyle almmıstır. Yargıc ikinri sarnği aytğa kaldırdı. Ikinci sanık konuştu: Reddederim sayın yargıcım, savcınm iddlanamesindeki itiraflar uydurmaöır. ve bana zorla imzalatılmıştır. Üçüncü sanık ayaga kalktı: Ne bir suç işledim, ne arkadaşlanrm suçlanm. tddianame işkenee yöntemleriyle düzenlenmiştir. Dördüncü sanık, beşinci sanık. altıncı lanık aynı biçimde konuştuiar: ,' Bunlar işkenee zoruyl» bize imzalatılmış uydurmalardır. dediler. Yar?ıç düsündU. Bir dava aosyası vardl önünde. Dosyada hiçbir delil yoktu. Yalnız insanlann kendi kendilerinl suçlamasıydı iddianameyi dolduran... • Bir dava idi ki. bu dünyada görülmemiş... Siz hiç böyle bîr dava gördünüz mü yeryüzünde? Duydunuz mu? Ben ne sördüm, ne de duydum. B Yüreâimizde.. Inönü'nün. Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez, Atatürk'ün öldüğü Dolmabahçe Sarayında kutlamaları kabul etmesini hemen izleyen günlerden itibaren Atatürk'e kar?ı yöneltllmeye başlayan sağlı sollu eleîtirilerde, O'nun Türklüje ve Türkçeye kazandırdığı onurun sözü bile edilm«di, edilmiyor da. Atatürk de, her büyük devlet v« din adamı gibi, her türlü elestirinin üstünde bir insan mı? Değil elbet. Onu putlaştırmanın elbette yeri yok. Ama, eleştiride, günün koşullarını, insafı. aklı mantığı hiçe saymanın da yeri yok. Atatürk, önce Türk ordularını zafere ulaştırmıs, yurdu sömürgen istilicılardan, emperyalistlerden temizlemiş bir büyük kumandan. sonra da, Türklüğe onur ve güven getirmi» bir devlet adamı olarak yüreğimizin en sıcak kölesinde yaşamalıdır, yaşayacaktır da. Atatürk bir semboldür bizim için. Onu, aşmaya, sosyal adalet alanmda insan onuruna yaraşır bir çabayla asmaya çalısmalıyız. Yokstt, sağh sollu, çoğu zaman haksız ve yersiz elestırilerle yitlrmeye degil. Atatürk'ün Yüceltmesi Atatürk. bütün bu karnaval görüntülerine son verip, Türk'ü Avrupılıdan, yanl düpeduz insandan farksız bir kılığa sokmak, ona. giyimi kuşamı dısında, tNSAN förünümü vermekle, içindeki öz değeri, konukseverliği, inceliği, mertliği, insanlığı ortaya koymakla ne yaptı? Türk'e onurunu kazandırdı. Ne rantln Tflrkfira dijene sözfi, uluorta söy lenmıs. söylenebilir bir »öz müydü? İşte, Mustafa Kemal, Türküo yüreğine isleyen, yerli ve yabancı Türk düsmınlarının bir İNSANLAR DA ESKİR! OKTAV AKBAL Evet Havır Türk Yayıncılığında Gelişmeler C umhuriyetin Uânından sonra yayıncılıgımız için ilk önem < İi tarih şüphesi» 1928 yılıdır. 1 1928'de yeni harfler kabul edilin < ce hemen o ders yılında dersler Lâtin harHeriyle okutuldu. Eski harflerin kesinlikle yasak edilme si yayın hayatında bunalım yarattı. Ne var ki, bu bunthm beR lenenden az sürmüş ve Kanaat, Ibrahim Hilmi, Suhulet gibi eski yayıncıların yanında Ahmet Halit, Remzi, Vakit, Inkılâp, Se mih LüUİ gibi yeni yaymevleri işe başlamışlardır. raya buraya atılır eski giysiler. Eskiciye satılır bir yoksula verilir. Unutulmuş kalmış biri sandığın dibinde, dolabın derinliğinde, birden karşınıza çıkıverir, şa^ar kalırsıruz. Sanki on yıl, yirmi yıl önceki «siw birden dirilıverdirüz. Dönüverdiniz yıllarca geriye. Eski bir kravat, bir kazak, bir pantalon, bir gömlek, hele bir papuç bütün o yitik anıları yaşatır yeniden. O papuçlarla aştığımz yjllardasıru? derken, o kahverengi pantalon yepyeni, yeşil fötriin rengi at. mamış! Bir yakmım ölmüştü, hiç evlenmemiş, önemli göıevıerae bulunmuş biri. Yepyeni pabuçları kalmışu bir çantanın içinde. Çok meraklıymış ayakkabıya. Öyledir. hepimızin kimi giysilere özel sevgisi vardır. Kravata, papuça, kazağa, akla geîmedik ayrıntılara düşkün olanlar, nerde görürlerse alırlar yığarlar dolaplarına bunlan. Çoğunlukla bir kez hile giymedikleri olur. Ardlarında kalır o eskimemiş, yaşamamış giysiler. O bavul doiusu papuçtan çoğu da hiç giyilmemişu. O günlerde bir tanıdık geldi eve, bu kadar çok papucu n« yapacagımı bilmiyordum, ölü giysisi satılmaz da, bir yoksula verilir. Bir bildiği var mıydı, «Yepyeni bu papuylar» dedi'n Hemen ügilendi, «Bana olmaz mı?» diye heyecanlandı. Açtık bavulu, bir sürii papuç, nıganından sporuna. Hepsinl dene. di, küçük geldi ayağına. Çok Uzüldü. Sonra verdim birilerine hepsini. Yıllar geçti, o kişi demez mi ona buna «Bana bilmem nesinin eski papuçlannı vermeye kalltışrrjştı o bır zamanlar» diye!. Nerden nereye? Ne zaman eski bir papuç görsem bu olayı hatırlıyorum bir süredır. «tnsanlar anlasıldı, cihanırı da sırn yok» demiş Yahya Kemal. Nerde,.kim anlamış, nasıl anlaşılmış? Bir adamı otuz yıl tanırsm, tanıdığını sanırsın, ama tanıyamazsın. Hele kişi sevdigini, saydığını, aeğer verdigini, kesinlikle anlayamaz. tanıyamaz. Sevgi, saygı «anlam£>yı önler de ondan!. Anlamak soğukkanlılıkla yap:lan bir iştir. Bir kışiyi olumlu olumsuz, çirkin güzel, baştrıh başarısız yönleriyle oturtacaksın otopsi masasına. Kıyacaksın acımayacaksın, örtbas etmeyeceksin btesini berisinı.. Duygu, yanıltıyor hep. Akıldır insanları tanımakta bize yol (îösterici. Yapabilse!;, kendimizi aklm gücüne bırakabilsek... Eski çoraplar, papuçlar, kravatlar döküldü önüme. Kİ51 zaman zaman yapmalı böyle bir «temizlik>i. Bana en çok papuçlar dokunur. bir de kravatlar. Papuçlar eskiı gider, atılır, sat:lır. ama kravatlar bclki de az yer kapladığından durur dolaplarda, çekmecelerde. Bir sürü kravat. on yıl öteden yirmi yıl öteden. Daha ötelerden. Biri, 1950lerde. biri 60'lsrda, biri 70'lerde. Hepsinde ben vanm. Kişi binlerle, onbinlerledir. Her eşyada bir parçamız kalır. Biz öldükten sonra da taşırlar damgamızı. Hattâ yaşarken birine verdiğimiz bir kazağı, bir gömleği, bir papucu sokakta görsck, baskasmın sutında ya da ayağında, kendi yansımamızı buluruz birden. Bir parçamız kopmuş gitmiş, bir baskasmın yaşamına eklenmiştir. Bir kez oldu, 60'lardaki bir siyah gömleğimi gördüm sokr.kta. Eski •ben>le karşılaşmış gibi oldum. Birine vermisiz, o da başka birine, elden ele.. Yıllanmış giysiler atılır orava. buraya, eskir eskimez, yok oîur. Karşılaştjk mı şaşırırız, zrmanımızı anlayamaz hale geliriz, karıştırnız dünü bugünü yarını. Altüst eder o ammızı, o anki düzenimizi... Ya eski insanlar, eski politikacılar, eski yöneticiler? Adam var, otuz. kırk yıldır hacıyatmaz gibi dolaşır durur ortalıkta. Bakan olur, milletvekili olur, elçi olur, yine Bakan olur, yine milletvekili olur. yine bilmem ne olur!. Birkaç yıl gider ticaret yapar, zenginleşır. derken bilmem hangi partinin önemli kişisi kesilivermiş. Ummadığınız bir ands gazetelerde okursunuz adını, görürsünüz resmini baş sayfalarda. Ne eskirler, ne atılırlar bir yana, o}sa eskimişlerdir çürümüşlerdir. atılmışlardır, ise yaramaz hale gelmişlerdır. Yine de eski dolapların. çekmecelerin içinden çıkıveren yamalı çoraplar. alt: delinmiş papuçlar gibi dikiliverirler kErşınıza, en ummadığınız anda... Eşyslar eskime nedir bilir. bir yere kadar karşı koyar. acımasız zamana yenilgiyi benimserler sonra... Ama eskimiş, çürümüş, bitmiş insanlar bu hî>lleriyle ortalıkta dolaşırlar. gururla. övünçIP. kendilerini bir değer diye kabul ettirmeye kalkıjarak!.. Yalnız pclitikada mı bu? Her alanda öyle, her alanda. O CUMHURİYEi; HARFLfRİN YAYIMCILIĞIMIZI, SEÇİM SONUÇLARININ GETİRDİĞİ ÖZGÜRLÜK HAVASININ ETKİLEYECEĞİ ŞİMDİDEN SEZÎLİYOR. Arslan KAYNARDAĞ sayısında çoğalma devam etmiştir. • Demokrat Parti dönemi (195ai960): Bu dönemde devlet yayınlan zavallı bir duruma girer. Babıâli' deki yayıncılar önemli güncel k o nulardan uzaklasarak tarih konu lanna yönelirler. Cahillik ve zevksizlik, yayın piyasasmı salgın bir hastalık gibi sarar. Buna karşı Remzi Kitabevi gibi eski yayınevleri üe Varlüt ve Yeditepe gibi yeni yaymevleri kültürün ve ciddî yayının savunmasım yaparlar. Orhan Kemal, Yaşar Kemaı. Samim Kocagöz. Şevket Süreyya Aydemir v.b. ile. Köy Enstitülerinden gelen bir kuşağın Mahmut Makal, Talip Apaydın, Fakir Baykurt gibi yazarlan parlak başarılarla ortaya çıkarlar. Gülmece ve yergi kitaplan çok tutulur ve Azlz Nesin ünürrün zirvesine çıkar. Aziz Nesin de bir yayınevi kurmus kendi kitaplannı yayınlamaktadjr. • 27 Mayıs Devruni'nden sonra «Yeni Anayasa» dönemi (19601971): 27 Mayıs devrimi ile her türlü düşünceye açık bir anayasanın kabul edilmesl yayıncılığımıza bir hareket getirmistir. 1961'den sonra yeni düşünce »e görüşler hakkında kitaplar yayınlandı, bol çeviriler yapıldıgı gibi yayın alanında genç yazarlann olumlu incelemeleri de yer aldı. Bunlar daha önceki dönemlerdeki gibi yalnız edebiyatta değil, düşiince ve bilim alanmda da esftrler verdiler. Okuyucunun sosyal konulara, felsefeye ve biîimsel eserlere karşı ilgisl arttı. Bu arada Türk editörleri arasında da değişiklik oldu. daha önce yazar olarak ün yapan Vedat Gün yol, Memet Fuat, Cengiz Tuncer, Şükran Kurdakul, Oguz Akkan, Günay Akarsu gıbi aydınlar yayınevi k\=rarak yayıncılığa başladılar. Bu durum kitapçılığımıza yeni bir konu ve estetik anlayısı getirdi. Bu dönemde üniversite yayınlan arasıncta Siyasal Bilgiler Fakültesi yayınlan gerçekten yararh çalışmaları içermektedir. Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu yayınlarıyle gerekeni tam vermeseler de yarsrlı olmaya devam etmektedirler. Devletin «10İO Temel Eser» gibi girişimlen büyük elestirilerle karşılanmaktadır. Devlet yayını olarak yapılan olumlu iş, İçişleri Bakanlığı'nm önayak oîduğu «tl YıUıkları» olmuştur. Istanbul'da Ankara Caddesi' nde Cumhuriyetin ilk yıllarında işe başlayan yayıncüar başanlı İS hayatlarında topladıklan karlarla büyük sermaye sahıbi olmaya yönelirlerken, bankaların ve büyük gazetelerin kitap basma, hatta dağıtma lşiy le ilgilendikleri, bu ilginin giderek iddiah bir hal aldığı görülmektedir. Bu dönemin başka bir ilginç yanı Istanbul'un tek yayın merkezi olmaktan yavaş yavaş çıkmasıdır. Ankara, Konya gibi kentlerde yayıncılık gelişmeye başlamıştır. Ankara'da Bilgi Yayınevi, Dost Yayınevi, Doğan Yayınevi gibi yayınevlerinin çalışmaları Türk yayıncılık hayatına büyük bir canlılık ve ciddî bir anlayış getirmistir. Çok önemli bir gereksinme durumuna gelen kitap dağıtımım karşılamak için Bateş. Geda, Kemal Karatekin gibi dagıtımcılar yayıncılarla işbirliği yaparak kitabın pazarlanması işinde görev almışlardır. Yayıncılık böyle gelişiıken Ata türk yeni bir devrime girışti. 1932de Türk Dil Kurumu az sonra da Türk Tarih Kurumu kuruldu. Dil ve tarin konusundaki kitapların yayınlanmasına hız verildi. Bir yandan Türk dili ve tarihi ile ilgili eserler birbirini izlerken bir >andan .la «Türk Dili. ve «Türk Tarih Kurumu Belleîen» adlı dergilerin yayınlanmasına başlandı. 1934'te deıieme ıcanunu yürürlUğe girdi • Türkiye Bibliyografyası» atiıyle bir süreli yayın yayımlandı. Halkevieri Anadolu'nun her ye rinde yayın çalışmasına giriştiler. Ankara Halkevi Ülkü dergisıni çı kardı (1933). Aynca La Turquie Kemaliste admda güzel bir dergi yayınlanarak Türkiye'nin yurt dışında tanıtümasına önem verildi. • lkinci Dünya Savası Yılları (19391945): Atatürk'ün ölümünden sonra, îkinci Dunya Savası'nın olumsuz etkilerine ragmen yayıncılığımızdaki gelişme gittikçe daha olumlu bir biçimde sürmüştür. Gelişmenin en büyük etkeni Hasan Alı Yücel çapında değerli bir Milli Eğitim Bakanının söz ve yetki sahibi olmasıydı. Yücel 1939'da yayıncılar, yazarlar ve Ba kanlık ilgililerinin bir araya gelip kararlar aldığı Birincı Neşriyat Kongresi'ni topladı. Kongrenin kararları uygulanarak dünya klâsiklerinin çevirtilip yayınlanmasına başlandı. Bu, Türk yayın cılıgında son derece önemli bir aşama sayılmalıdır. «Tercüme», «Tarih Vesikalan» gibi dergilerin, «tslam» ve «Türk Ansiklopedisi>nin yayuılanması bu tarihlere rastlar. Halk Partısi yazarlann başarılanna ödül vermek için bir armağatı koymuş ve bu armaganm yankılan büyük olmuştur (1946). Bundan sonrakl dönemlerde çeşitli armağanlar ve yanşmalar birbirini ızleyecektir. Nazizmden kaçan Alman profesörlerin yurdumuzda görev aldıktan sonra hazırladıkian kitaplar 19391945 arası üniversit* yaymlannıu biîimsel önemini arttırmış tır. Halkevi yayınlan bu dönemde çoğaımış ve değerleri daha çok belirmiştir. • Çok Partili Düzene Geçis (19461950): Çok partili düzene geçilirken açık ya da kapalı biçimlerde, Atatürk devrimlerine karşı çıkmalar da başlıyor, dinsel inanışlan söOLMAYA ELVERtijLt. TELEFOVLO müren kitaplar ortalıjı sarıyordu. Batıdaki düşünce akımlarını ögrenme çabalan oldukça ürkek bir biçimde kendini gösteriyordu. Devletin, kurumların halkevlerinin yaymlan eski canlılıklan3 oda 1 salon (100 M2) Sıraseıvılet rao 1 Mı Cius Apt. nı yitirmişti. Amenkan hayranlıDa. 6 (Garantı Bankası üstü) Kapıcıya müracaat. ğı kitaplara damgasını vurmakta gecikmemişti. Bu olumsuz kosulCumhuriyet 9128 lara rağmen her yıl basılan kitap » Bu ^ön«m yayıncılığında a» JT »ikîopedi yayınına verilen önem 'özellfkle belirtilmelidir. ArkînT ve Doğan Kardeş yayınevlerinden sonra bir başka özel giri»imin ünlü on bir ciltlik Fran•ızca Laromae ansiklopedisini 12 cilt halinde ve Meydan Lam ı adıyle kısa süre içinde yayımlaması bir başarı tayılmalıdır. Dönemin sonlarında, tiponun ve ofsetin bütün olanaklarını kullanan bir kitapçılık endüstrisinin meydana çıkmaya başladığını söyleyebiliriz. # 12 Mart 1911den sonra «Sıkıvönetim» dönemi (19711973) 12 Mart 1971 yeni ve önemli bir cfönemin başlangıcı olmuş ve 1961 Anayasası değiştirilmıştir. Bu dönemde yetkili otonteler genellikle kitaba karşı bir tututnun içine girmişler, birçok kitap, yasak oldukları söylenerek toplatılmış, yayıncılar, kıtapçılar tutuklınmıs, aydınjor kitap yüzünden çok ror durumlarda kalmışlardır. Zaman zaman ilân edilen ve resmi olmak tan. uzak yasak kitap listeleri kesin, tutarh ve açık bir nitelik göstermemişlerdir. Yurdumuzda kitaba karşı boylesine olumsuz bir tutum gelisirken UNESCO'nun dünya çapındaki bir girişimi bizde de kitap sorununa bilinçle eğilmek zorunluğunu ortaya çıkarmıştır. ÜNESCO'nun 19?2'yi «Dünya Kitap Yılı» ilan etmesi «Herkes için kitap» sloganını ortaya atması, Kitap Yasası'mn bütün düny&ca. kabul edilmesi Türk basınuıda geniş yankılar uyandırmakta gecikmemiştir. Kitap yılı dolayıslyla Türkiye'de en çoK kuüanılan ve sevilen slogan «Her şeyin üstünde kitap» sloganı olmuş rur. Türk Editörler Bırliği kendi tarihinde ilk kez Frankfurt Kitap Fuan'na ve Dünya Editörleri Kongresine katılmış ve Dünya Editörler BirliğJ üyelijine kabul edilmiştir. 1 Milli Egitim Bakarüığı 1939 dakine benzeyen bir yayın kongresi toplanmast ıçin karar almış, bu kongrede TUrk yapncılığînın bütün sorunlarının tartışılmasını istemlş fakat bu gerçeklesememiştir. Cumhuriyetimiıin 50. yılı dolajnsıyla devlet ve özel yayinevlerl birçok kitap yayınlamayı plan lamışlar. bunlan bastırarak piyasaya vermeye başlamışlardır. Bu durum kitap piyasasını iyice canlandırmak eğilimindedir. 14 Ekim 1973 seçim sonuçlannın getirdifi öagürlük havasının yayıncılıgımızı Olumlu yönde eikileyeceği anlasılmaktadır. • Bazı sayılar; Türkiye'de kitap Uretimi aradaki küçuk bazj gerilemelere rajmen hep çoğalma dofrultusunda bir gelişme Röstermiştir. Son kitap üretim sayılanna eöre Türkiye'de 5000 klşiye bir kitap, 51.000 Idşive bir çeviri kitap dtismektedir. Kitap tirajlan 20 bini bulmakta. kimi zamai] bunu da aşmactadır. Sevilen yazarlann kitaplannın otuzu aşkin baskı yapabıldigi göriilmektertir. Ömegin Ha Ifde Edlp Adıvar'ın Sinekli Bak kal'ı 33 kez, Yasar Kemal'in tnce Memet'I II kez basılmısür. özct TEST TEKHİ6İ İLE ONİVERSİTEYE HAZIRLAMADA 5. ÖĞRETİM YILI ISTANBUL BEŞlKTAŞ, Çınfan Cad. No. 1 İSTANBUL Tel: 48 46 19İSTANBUL Üniversiteye lumrlık su.ıflım Tarihtorl 14 30 6 13 22 KASIM KASIM HAZİRAN 1074 HAZİRAN 1*74 HAZİRAN 1«74 Her gün 4 saat FEN DERSLERİ ile her kursa 60 saat sosyal dersler. ARI SİZİNLE BERABER SİZİN YANINIZDADIR ciddi bir iitikbıl dtmaktir. îlâncılık: 44979131 Acı Kaybımız En değerli varlığımız, Ayşe Turan ve merhum Tahir Turan'ın oğulları. Kadriye Turan'ın eşi. A>sel Titizer, Yüksel Turajı ve Perda Turan'm babalan Muhsin Turan'm a*abey, Oktay Titizer ve Ayfer Turan'ın kayınpederleri emekli mâlî müşavir Z. Zühtü TURAN 6.11.1973 günü genç yaşında Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 7.11.1973 0arsai"ba günü Kadıköy Osmanağa Camiinden öğle namazından sonra ebedi istirahatşahına tevdi edllecektir. AİLESİ Cumhurivet 9148 MEVLİT Bizlerl derin acılara garkederek. aramızdan ebediyyen aynlan seTgül eşün MUHASEBE ŞEFİ ARANIYOR Teşküâtı çok geniş bir şirketin Umum MiidUrlük kadrosunda münhal bulunan Muhasebe Şefliği için, lconuyla ilgili yüksek tahsilini tamamlamış. en az Uç yıllıh terarUbeye sship ticarl muhasebe ve genei muhasebeyi iyi bllen, idarecilik vasıflanna haiz bulunan bir erkek elemana ihtiyaç vardır. Ayrıca yabancı sirket muhasebesindt çalışmış olanlar tercih edilecektir. Taliplerin askerlik tıizmetini tamamlamış olmalan. 35 vfisından yukarı olmamaları. tngilizceyı işinin icap «tiSi derecede iyi iblmeleri «erekmektedir. Ücret tatminkâr olup. livakat derecesme eöre tavin edilecektir. Taliplerin. öz aeçmişlerini belirtir ve fotografı tUşik Tiektupla P.K. 320 KARAKÖYÎSTANBOL Personel Mü dürlügüne bitaben müracaatlan rica olunur. Milrscaatlar eizli tutulacaKtır. fcloran: 2422»: İŞ YERİ BİLGE ÖRMEN'in Aziz ruhuna ithaf edilmek üzere. toprağa verlişıınn 52'nci Rününe müsadif 8.11.1973 Perşemb* günü (yann> ögle namazını müteakip Kacüköv Osmanağa Camiinde Kur'anı Kerim. Mevlidi Şerif ve Hatim duası okunacaktır. Arzu ederi «kraba. dost ve muhterem din kardeşlerimızin teşriflen rica olunur. AHMRT ÖRMEN Cumhuriyet 9092 KİRALIK DAİRE
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle