Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA DÖRT: 25 Şubat1972 Komşular babasını kutlarkert sordular: «Ruhlar sana Yazan: Cihad BABAN bir taş mı /oksa pırlanta mı AO'ıVUN doğum yeri olan Hunan, Çhıin Güney eyaletlerinden biridir. Bu eyaletin nüfusu, Mao'nua doğduğu 1893 tarihlerinâe 20 milyon civannda tahmin ediliyordu, bugün 40 milyonu geçmiştir. Çınde nufus kütükleri muntazam değıldır. 23 yülık otoriter ıdareye rağraen bu kütukJenn duzene girdlği iddıa edllemez. Koskoca Çinde TUrkıye'de yapılan nufus sayımı yapılamaz; nüfusun çoUuğu dolayisiyle yapılamamaktadır. Boyle olunca, her düsünen ınsan, «Çin'de nüfasun ne olduğumı, ne kadar arttıfmı na«ıl btliyorlsr?» dıyefcendıkendıne sorar. Halbuki Çin'de nüfus sayum yapmanın çok orijinâl blr usulu \ard'r. Evvelâ hükumet posta idaresinden behrll blr günde sevkedılen mektuplann sayısını sorar, bu sayı, evvelce lnce ınce hesaplanarak bulunan matematık b:r fonnule oturrulunca nufusun mıktarı budur diye hukumet netıceyı ilân eder. üsul, bır başka usuUe de tamamlanır. Hukumet eyaletlerde tuz tuketımını idarecılerden sorar; bir insaran gunde yutacağı tuz, aşağı yukan behrli olduğu ıçın Insan başına yutulan tuz bütün yurt da tuketüen tuza bolunünce nüfusun mıktan elde edılır... N Mao ebesiz, doktorsuz doğmuştu Mao doğduğnnd» yukardaki minik yurttaşları kadar mutlu defrildl Son zamanlarda bu sayım ışi idarecilerin başına buyuk dertler getırmiştir, çunktı Çmm ya;ılma pohtücasuıa eski Fransız Başvekülenoden Paul Reynaud'run bır yazısmda belırttığı gıbi, kadınların dogurma kuvvetınden bekleyen Çın ıktıdarı tuz ve mektupla sayım yapmadan evvel memleketın nühısu hakkmda gdnlünce bir rakkam tespıt eder, bu rakkamı eyaletlere göre boler ve Valıler bu rakkamlan yine tuz ve mektup hesabryla tahakkuk ettırmeye çalışırlar.. Rakkamlar her iftman «nuya uygun düşrnedığı içın de Valıler çok sıkıntı çekerlermış. Çıinku nufusu az gosterraek memleketi zayıf göstermek anlaıruna gelen bir vatan hıyanetiymış. Netekım 1937 de Fransız radyosu Çinin o tarihte 450 milyon olduğunu İlân edınce, Çin hükurneti bu rakamı resmi kanaldan şıddetle tekzıp etmış ve aynı Fransız ıstasyonu Çın hukumetının hassasıyetıni takdir ettiğl ıçın, «Evvelce yaptıihmız bir vayında Çinin 450 milyon olduğunu bildirmistlk. Aldığıinız duzeltict bilgiye göre bu nfifusun 500 milyon olduğunu yeniden ilan ederek birinci jayınımızı duzeltir, dinleyicilerimizden özur dileriz» şeklınde yayın yapmı$tı. hediye ettiler?» Doğudaki Şao Sing keslml; Çinin «su ülkesi» ol»rak tanınir. Toprak da bereketli oldugıından; burada bol mlktarda pirinç yetiştirilir. AO, işte 1893 de, yanl Çın mülküne her yü dörtbuçuk milyon Çinümn yenıden katıldığı bir yılda Hunan eyaletinin Şao • Şan kbyunde dünyaya geldi. Bu köy bir ovada kurulmuştu. Pırınç tarlalannı su bastığı zaman, ova ayna gıbi parlar, pirinçler yeşerdlği zarnan da o koca ova yemyeşıl renklerle ınsanm içlni açar, ümıdını kırbaçlardı. Mao, fakır bir evde doğoıı Dogduju zaman komşu'.an koşup babasım tebrik ederlerken, kendislne şu soruyu sordular. «Ruhlar sana bir taş mı, yoksa pır. lanta mı hediye ettiler?» O zarnan Çin anlayışına gore t&ş kız çocugu, pırlanta erkek çocugu idi. Baba öğünerek cevap vormisti: «Bir pırlant»!..» Baba haklı olarak öğunuyordu. Çünkü Çin'de erkek evlâd sahıbi olmak çok kninetll bir şeydi Ecdada ibadet ancalc erkek evlât yetiştirmek yoluyla mümkundü. N Yazan: 117 FAIK B A Y S A L Mao'nun babası, orduda hi?metıni >aptıktan sonra, tarla •;ahibi olmuş kıt kanaat geçinen bır ınsandı Oğîu olunca sevınmıştı. Gitti ka\nar surfa yumurtaları saatlerce kaynattı, onları kırmızıya boyadı ve bu kırmızı yumurtalan, dostlarına erkek evlâdının dogum gunu vadlg&rı olarak hediye ettı. Erte^i gunü hıçbır sev olma. ram gıbi, tarlasına döndü, çalışmağ!> ba;ladı. Karısı da lohmahğını geçırdıkten sonra, Çin kadınlarının yasadıklan e=aret \e hizmet hayatına yeniden dondu. Mao'nun dogdujju ev bugun de çmlçıplak durur. O evde Maolarla beraber bir baska aıle rîaha otururmus 1893'te ev yire bucinku sıbi fıo'aktms Bugtin o ev restore edilmiş ve civanna evi tavaf edecek koraüniım hacılarının istirahatlennı temin elmek uzere bir de ıstirahat evi Bugün RaoŞan'daki ev. tipkı Mer>fim Ananın Efes'teki evi, Sen Pier'in Hatav'daki ikamctgâhı yahut Vatikan gibi bir zivaret makamı olmu'tur * * * ACVNL'N hajatı 1936 yılına kadar bır esrar perdesı altında kaldı. Bu lıderin nere den gelıp nereye gitmek ıstedı. ğıni, kim olduğunu, kımse bil". miyordu Günun bırinde Sensı' de bır yeraltı odasında Mao bır Amerikah gazeteci olan Edgar Snow'a açıldı ve ona uzun süren soyleyı;lerde kendı hayatı hakkında biigi verrfı. Bugün k u taplardan kit&plara nakledılen ve az.çok dogruluk ve cıddlyet gostererek biyografya Edgar Snow'ın yazdıgı kitaptan elde edılmış ve onun tasvir ettıği insan uzun zamanlar kafamızın içinde yasamı$tır. Evet, Mao fakir bır aılenin evlâdı olarak dunyaya geldi, altıncTa barındıkları çatının dört odasında oturuyorlardı. Bu o . danın birır.rie, nksurüklü, s i . r.ırlı. kaprisli. hıddetli bir büyükbaba, dığer birinde despot bir baba, babanın sertliğini, kal. bının ıyılıji ıle yumusatmak i s . teyen Budist, fevkalâde dindar bir ana. ve evveî* iki, sonra üç çocuk ve birrfetoprak ışçısı ısgal edivorlardı. Mao, ebesıı doktorsuz doğdu Anası tarlada ikı bükliim, çapa çapslarken birdenbire durdu. doğruidu. belıni tuttu, yanındakılere: «G»liba zamanı erldi, ben eve gidevim, sakın odava girmeyin. val. nız ben çajhnnca içerive keskin vontnlmas bir kamıs ile felin ki. kordonu kpsebileyim ! j d e . dı&ini rivavet ederler. Kapının onünde teîâslı bekle. meler başlamıs. iniltiler kulag^elmis, bu iniltiler sıklasmı<: Dısarda merak artmH. fakat kimse kapıvı aç:p ıçeri girmek cesaretıni eösteremetnis Derken cırtlak bir «e^ ' «Dojdu. d«^dn î» sözleri ve hir rahatlama . Baba eHnrirki keskin kamısla içeri eırmi1; ve hemer snrraut «Kız mı. erkek mi?» Fakat ananın cevabını beklemeden evlâdtnm çıplak vucudu. i« bakmıs Erkek olö*ugunu s;ö. rünce gozleri parlamıs. Ortalık1 ta genzl vakan bir kan kokusu koresu kadmlar eelmişler . Hi?metlerini vapmıslar. Cç g ü i «cınra Mao'nun ana«ı tekrar tarlada cali'smava ba«lamn. Ana calısırken Maf) da kundagm frfnde bir va«;tığın iizerinde v u . mu»ak toprakta mısıl mısıl uyu. vormus.. Bu bitkl yeni bir tür bitkijdi. Zehir >e»üi yaptaklan \e acı kırmın meyvası vardı. Çabucak dal budak salao bu bltkinin adı Klndi, daha doğrusu. Haktı. Miyasiç de bu yolun >olcusuvdu \e bunun uğruna çok sevdiği adıDI değiştirmişti. Nereye gittiğini israrla soran BaslmoAİçe gtrçekle hiç tlfisi obnayan bambajka bir hikâye uydurarak geç \aklt yattı. Sabah namazını camıdc kıldıktan sonra jeniden yo|a çıktı. Ikinci gunu daha çetin ve >orucu geçti. İkindiye doğru onüne cıkaıı bir istasyondan trene bindi, aksam üze ri indi. Ikinci gecesini de başka bir koy evlnde geçirdiktcn sonra uçuncii gunıi yan yarıya donmuş olan Drina'ya vardı. Kıyıyı izleyerek yoluna de\am etti. Sanki biri gokyuzünü silkeliyormus glbi kar zaman zaman tozlaşıyor, sol yanından sahna ^alına akan Drina donmamak için çırpmıyor, asağı indikçe bağırıp çağırıjor, zoka yemis blr balık gibi çırpınıp duruyordu. Ayna gibi panldayan su>un bir kol şeklinde uzanıp birdenbire dlrsek \aptığı koşede Mi>asiç durmak zorunda kaldı, Köpüren sular ilk oııce iki çocuk ölUsünu alıp götürdu, arkasmdan erkek \e kadın öliileri buılu sııvun içine bir dalıp bir çıkarak dirseğe vurdu, sonra oradan kurtularak irl balıklar gibl aşağı dogru kayıvcrdiler. Olduğu yerde donup kalan Mlyasiç oluzdan fazla olu sa\mi5tı. Yalnız en sonuncusunun kadm mı yoksa erkek mi olduğunu anlayamamıştı. Suyun dısında parmaklan kıskıvrak acılmi} yalnız iki el verdi. Bu iki el Drlaa'nın yüzeyinde hiç batmadan gidiyordn. Ml>asiç yanından usul usul rec.cn bu alçıdan elleri bir aralık tutacak gibi oldu. Fakat sonradan bundan vazgecti. Bunun >ararsız bir şey olacağmı dU;ünmüştü. Bu elleri DrinaŞa diişmeden kurtarmak gerektl. Bu elleri tutsa tutsa artık yalnız Tanrı tutabilirdi. Belki tulmuştu da o eller bile bunun farkmda değildl. Drina'da şimdi ışıl ısıl balıklar > erine insanlar yüzuyordu, bu gidişle de gerçek bahklara bu suyun hiç bir kbşesinde yer kalmiyacaktı. Balıklar şasırmış, kendilerine hiç benzemeyen bu tüı kocaman, gözlcri mosmor, yüzlerl patlak patlak çlrkin bahklan gorunce korkuja kapılmışlar, Drina'nm en ıssız koşesine saklanmışlardı. Mihailoviç ne kadar ovünse yerhdi. Baskın yaptıkları uç köyun insanlarını Drina'ya atan adatnlar bu delice suyu •yaklarmı ıslatmadan artık geçcbilirlerdi. Miyasiç'ln >ureği yeni bir hınçla dolnıuştu. Bütun gun kıyı bojunca yürüdü. Canının sıkıntısmdan komını dojurmayı bile unutmujtu. O geceyi de blr köyde gecjrdikten son. ra sabah crkenden yine yola çıktı. Boyle uzun uzun yüruyıışunun asıl nedeni kar jüzunden hemen he•nen bütün yolların kapanmış olması değildl. Hiç kimseye gorünmeden gitmesini Hatipoviç daha u%gun bulmuştu. Başına hiç bir kaza gelmeden bir ge resini daha koylerden birinde geçirdikten sonra yolculugunu tamamlamak üzere sabah olmadan bır kere daha yola çıktı. Kar hâlâ durmaraıştı, bolgcyi çepeçevre saran tepelerin bazüarında olduğundan daha kırmızı görüncn ateşler >anıyordu. Bunlar Tüıkler'i toptan yok etme saldırısma geçmek için en uygun zamanı bekleyen ve ölüm çemberini gittlkçe daraltan çetnik nbbetçllerinin yaktıklaıı »teşlerdi. Alevlcr kısalıp uzuyor, bukulüyor, bir aralık söner gibi olujor, sonra eskisinden daha kırmızı janmaya başhyordu. Bu sırada Miyasiç aiır agır çıkmış olduğu tepenin aşağısına bakınca gözlerlne inanamadı On binler) bulan kadınlı erkekli bir insan sürüsü Italyan askerlerlnin koruyuculuğu altında çok yüksck iki dağ zincirlnin karşılıklı derln bir uçurum meydana getirdikleri dip çizglsinin üstünde yerlerinden olan ve baska bir ulkeye goç eden dev karıncalar gibi llcrliyorlardı. Bunlar çetniklerin olüm çemberinden kaçmaya çalıjan insanlardı, aralarında bir çoğu daha bu karlı vollarda kalacaktı. Zaten buüarı daha şimdiden ölmüstu \e durmadan gcride kalı\orlardı. Hiç klmje ken disinden başkasuıa yardım edebilecek durumda deglldl. Dunya kurnlalı berl hiç bir insan bunca In san arasında bu kafiledeki kadar yalnız kalmamıştı. Yirmincl juıyılln ortasmda, buluşlarıyla övünen, fakat bu buluşlarıııı insanlığın yararına kazan dıramamış olan uygar dünyamızın saçma bir gururun korleştirdiği gozleri onunde kulakları sağırlaşan tarihçllerin duyamıyacagı utanç verici blr dna>et daha işlenlyordu. Türk, Hırvat, Yahudl ya da Çingene, bunun hiç bir önemi yoktu. Aııl önem li olan \e herkesin gozunden kaçan jey bunların insan olmasıydı. Hiç bir felsefe, din ya da siyasi göruş bunların sıçanlar gibi yok edllmelerlne lıln vermemeliydi. Fakat dıinyamız yeni bir yol« girmişti, bu dünyamn gittikçe sapıklaşan Insanlan da kendi ölülerlnln üstünde tepinip dansetmekten hos lanır olmuşlardı. Mi\asic'in kulaklanna ara sıra ağlıyan çocuk sesleri geliyordu. Bu sesler belkl de blraz sonra artık duyulmaz olacak, gittikçe jiddetlenen soğuk buzdan elleriyle bunların çıktığı dudakları bir daha hiç kimsenin açamıyacagı bir ?ekilde kapayıverecekti. Insanoğlunun zaferi denen şey gerçekte buydu \e çetniklerin yaktıkları ateş buna ışık tutuyordu. Battaniyeler, torbalar, sepet ler, partallar ve >arı ölmüş bir parça etle kemikten meydana gelen ve yukandan bakınca ufacık tespih bbceklerine benzeyen bu kafiledeki insanlar zaten bellerine kadar kara gomülmüştü, bu gidi} le de Italjan a^kerleri ellerindekl en modern «flâh. lara ragmen Jolun ucunda bekleyen ölumden buıılann hiç blrini kurtaramıyacağa benziyordu. En doğrusu bunun adına olüm kafllesi demek yerinde olacaktı. Ateş çemberi her saniye biraz daha daralıyor, Drina yeni balıklar bekliyordu. Miyasiç bu manzara karşısuıda şaşkına donmüşrü. Artık hiç blr sey düşünebilecek halde değlidi. Kendisi de onlarm arasmdajmış gib! içinde bir ezikllk vardı. Artık ne soğuğun, ne de gozlerlnln b'nünde ufacık kelebckler gibi uçuşmaya başlayan karm farkmdaydı. Onlann gclip geçmeslni beklejebllecek zamanı da joktu. Kafile>i ortasmdan kesen dlbi oyuk bir kayahğın ustunden geçtl. Ayaklarının albnda binlerce karınca gezinijor gibijdi. Avuçlarmda da iğne batıyormu? gibi parmaklarmm ucunu acıtan bir uyu^ma vardı. Bunun nedeni beş dakika kadac iki yerde hiç kımıldamadan durmuş olmasıydı. Aklını başka yere vererek olanca hızıyla koşmaya basladı. Tehlikeyi sa\uşturunca yavaşladı, eskisi gibl jine Drina'nın yuz mctre kadar uzağmda, fakat aynı yoııde yürümeye başladı. Blr ara bir çukurun içine duşer gibi oldu, fakat kenardaki bir ağaca tutunarak ölumle sonuçlanabilecek bir kazadan tam zamamnda kurtuldu. Blrkaç köyü hiç durmadan geçti, oğleden sonra girdlği büyük bir kasabada yağan kara vc soğuğa rağmen meydana toplan mış bujuk bir kalabalıkla karşılaştı. Ne olduğunu anlayabilmek icin bir süre bckledi, sonra renk renk paltolarınuı icindc kaybolmuş iri iri insanların mey. dana getirdikleri geniş halkanm dış kenanna onlardan biriymiş gibi >avaş yavaş sokuldu. İlk defa bir Jıristiyan koyune gelmiş oluyordu, bu nedenle de artık Salko\ iç'e yakışır bir şekilde davranması, dikkati çekmemek için aklı kadar duygularmı da kullanması gerekiyordu. Kadmlarla erkeklertn bir çoğu çizme giymişlerdi, hemen hemen hepslnin yü zunde sebebini daha anlamaya vakit bulamadıgi mutlu bir gülumseme vardı. Halbuki ne hava, ne de durum boyle bir gülümsemeyi haklı çıkaracak uygunlukta değildi. Halkanın tam orta yerinde bü. juk bir odun ateşte yanıyordu, alevlerin üzerine ikt raetre çapuıda büyük bakır bir tepsi oturtulmuştu. Miyasiç birdenbire irkildi. Kasabanm simsiyah granit taşlarıyla orülmüş, kaygan oluşundan duvarlarında karlarııı tutunamadığı kiliscsinin çan kulesinden ha\aya olağanüstü bir şeyler olduğu duyusunu veren çan seslcri jayılnıaja başlamıştı. Bunu duyat duymaz zaten sessiz olan kalabalık büsbülün sessizleşti, istavroz çıkarmalar birbirini kovaladı. Heee! Sen de mi Isa'ja inanmıyorsun yoksa? Mlyatlç şaşkuılıkla bcşını kaldırdı. Kapkara bir sakaluı ortasmdan iri yabanî bir incir gibi sarkan bir burunla karşılaştı. Bu burnun iki yanından okonmuf şarapla yıkanmış koyu bal rengine çalan bir çift parlak gbz hırçuı hırçın kendisine bakıyordu. Yoo, inanırım. İnanmaz olur muyum hiç? Adam yassı dort dişiyle guldü. Neden istavroz çıkarmıyorsun ya? Miyasiç de güldu. Adun başında istavroz mu çıkaracagız yanl? Çan çaldığını duymadın mı? Ne zaman? Simdi. Adam aptal »ptal bakıp çan kulesini gösterdi. Bak, hâlâ da çalıyor. Duymujor musun? Mljaslç kulağmm birini çan kulesine doğru çe\irdi. Ha, duydum. Blraz ağır işitiyorum da. Doğuştan mı? Hayır, savaştan. Adamın gozleri birden irileştl. Savaştan ha! Anlatsana. Nasıl oldu anlatsana şunu bana! Gerçek blr sağtrın bile bu sözlerl duymaması imkânsızdı. Adam fayle yüksck sesle konuşmuştu ki herkes birden kendilerine bakmaya başlamıştı. Miyasiç bir süre sustu, aklına bir türlü Inandırıcı bir yalan gelmiyordu. Ama bir şeyler söylemesl gerekllydi. Adam eğilmiş, sbyleyeceklerinl daha iyi duyabilmck icin burnunun dibine sokulmuştu. Nevesni baskmından sonra Almantar'ın kur duğu bir pusuya düştum. Üç arkadaş yakalandık. Üçumiızun de kulaklanna zehirli slrke akıttılar. Vay namussuzlar. Zehirli sirke akıttılar ha? Evet. tam uç gün üç gece. Huhhh! Huhh ayılar! Sonra nasıl kurtuldun ya? Miyasiç tam zamamnda istavroz çıkardı. Ben kurtulmadım, İsa kurtardı. Adam gözlerlni kapadı, yeniden \e uzun uzun istavroz çıkardı. Gdrdun mü ya? İsa kurtaracak hepimizi bir gun. Mutlaka kurtaracak değil mi 0 Elbettc. Bugiın gençler tsa'ja inanmıjor artık. Benim bir oğlum var, hiç kilise>e gitmez. Pazar günleri bile gitmez. Bcninı de kızım gitmiyor hiç. Adam jözlerini kapayıp başmı gökyüzüne kaldırdı. Dort dişi iist dudağınm altından bir doğenin iri çakmak taşları gibi çarpık çarpık sarkıyordu. .. Gitmiyor ama hnngi ipi tutsa cllnde kalıyor. Uç kere dükkân açtım. üçiinde de paralarımı batırdı namussuz. Kaç yaşındasın sen? Otuz beş. Hiç göstermiyorsun be. En çok yirmibes duruyorsun. O bile fazla. iAr?ca*ı car) N TİFFANY JONES Ll<SEAVıp S O MOBGAk l UklUTMAZ.1B &6AT GARTH ÇEıcTEN öa M t İ D A "U E OWA &EVJ ' 1 r ( J.KJ Ğ E LCEM ''K İ >AN if. t ' ^ PAtJ OTU? B1K1 VII. ÖMCE OALe^MI'ZjM TAPTISI Bı'2 VE ıfuLDOC v ^ . 0 ^ o w «SıS'LCB j S.S1 SAUSt 8 0 .'WSAUTEtAia / ~AKJtATACAe>lM. i/ I m 0 'v v^ \ • ij . ı >^"^ BU GÖOU^ N ^ / ^.l SOCE OMA ÇO< \ . '< *ıVJK3 \ ı 'S?/ iii . <AU30B, ^^ y V A R ASiuafiLAC tRAı. CSKJİM ıcSN1 OıSıoe aRsora OBTADAV <Hı.OıeJLACA^TlÇ | N • MALI3IM /.TALAtJ V Ç t N J A PO N H A R B î Oenizine sahip çıkmazsan Yurdıına sahip olamazsıa Türk Donanma Cemiyeti •VIHI