Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 14 Aralıfc 1972 yA TEN&iH TtNRHU5rtiNEETl«ı^YAW»Rİ fckA E7TÎKTEH SONRMöOiO $ İ MAüTEPE ü S.EREFÎM AIELC ÛLMAMıSJıP t l BEY KAft 8Atc*5ALîHAHAPAHATHİM* ın 1 SAMİM KOCAGÖZ'ÜN ROMANÎ 130 «Ne düşünüyorsun bu konuda Sabri?» diye şordu babam. Yarbay, düşünceli düşünceli karşıhk verdî: «Şu sıra, yönetimi düşünebilecek durumda değıliz. önce, bu kötü gidişe, dur! deniek zorundayız. Hani denizde boğulan bir insanı, yüzme bildîğimiz İÇİn, kurtarmak zufUndayiZ, Boğulacak acfam, kurtarıldıktan sonra, hastaneye kaldınhr. haştanede de iş, doktorlara düşer. Hasta iyüpşmek istemezse, yeniden ken dini denize atmak için hastaneden kaçarsa; ya da doktorlar yeteneksizse, kurtancıların vgpacaftı hiç bir is yuktur. Emre'nln doğru olnrak söyledİRİ gibi, çare, yoktur, Kurtarıcıîa*bir kadro değikîir. ŞİmdİUk boğulanı kurtarma heyecâni İçindedir. Kurtardıktan EohTa, doktfif, kadro bulamazîarsa, hiç olmazsa bir kâdfönun oluşmasını tıkayah yollari açabilirler...» Albay, mırıldandı: ,• «Kurtarıcılar, îttihâtçılar'm düştüğü çukura düsmesinlef de...» «O günden bugüne gelene dek çok tfers alındı...» Karşıhğını verdi Yarbay. Uzun bir süre, konuşulmadı. Sonra yine annemle ablamın da karıstıeı. günün olaylarına ilişkltı sözIftf ettik. Bu sırada saaünç bakan babam, rsdyoyu açtı: Yirmi IkJ kırk beş haberleri zehir zemberek! Harp Okulunun yürüyüşü. komutanların bildirilpri, hükümetin görüşü,.. Can kula,âı ile riinlödlk. Bâbam. «Eh... Hediye... bu haberl^rdftn Ronra, yatmadan önce, bir ıhİBmur içrrlm. Çöctlklar da İçer...* Annçm gültfü r «Çoeuklara tiiye zöflft ihlamur İçiriyorsun?» «Canım isteyen çay içsin... Bett, çay İÇmem, yeteri degin uykurtl kaçtt zaten...» Yildız Ablam, birakmadi annemi mutfaca şitsin. Thlamur, çay vapmava o yürüdü, Enlçtsm, arkafindan, «Bilirsin Yıldız. benim cay ivice koyu olacak... Yanına da bırşeyler bulursun artık...» diye, ALTINCI BÖLÜM I ' r Havuzun kenanndaki bir sıraya oturmuştuk: Susuyordum. Gülseren de susuyordu. Bir ara, şu kafamm içindeki beni sinirlendiren d"üjünccleri siieylm. diye düsündüm. Biraz iki yakama bakayırcj, dçdım. Kendlmi de zorladım: Ortalıkta bahar vardı! Kültiir Park'ın Gülbahçesinde oturuynfduk. Dörtbir yakamız, güldü! Hftı* fenktpn f^üller açmıştı büyük havuzun çevresinde. Havuzun fıskiyesind'en yükselen «ular, agaçlann dallannın arasından sızan akşam gü neşinin pembe renklerini de kaparak yeniden havuza döküîüp saçıhyordu. Havuzun çevresındeki sıralarda oturanlaı* vardı. Karşımızdaki sırada, bir yaşlı hanımla bir yaşll bey, birbirlerine soku5mu$lar, kucaklarma açtıkiarı bir paketten bir şeyîer yiyorlardl. Gülseren'e dokunsam, ağlayacakt'. Son derece sinlrleri bozuktu. Onu oyalamak için, karşımızcTaki yaşlıları gösterdim: «Bak Gülseren şunlara, bak da bizim geleceğimızı gör! Otuz yıl sonraki Gülseren hanım!a, Emre beyîn haline bak...> Gülseren, dolu dolu, akşarnm pembeliği içinde panldayan yeşil gözieriyle bir süre bana, bir süre de karşımızdakilere baktı: »Mutlu görünüyorlar...» «Biz de mutlu oîacağız; hem de o günlere dek,..» «Bırakırlarsa...» «Canim, annenin, babanın, amcanm kücük kaprislerini büyütme. Onîar, bize, daha bir süre kanşabilir.. Evleninceye, nikâhımız oluncâya dek,,, Karar vermedik mi, sonra bizim eve kaçaCağız...» Gülseren, karşihk vermedi. Biraz daha bana sokuldu. Eli .elimi aradı buldu. Aslında öfkelcnmekte yerden göse dek hakkı vardı. Saat beşten önce, soîuk yoluğa Nikâh J)airesine yetişip, iki Hazirandaki nikâhımızı, yirmi Hazirana erteletmiştik. Memur, beni tanıyordu : «Neden Emre Bey?» diye, sordu. «Bilirsiniz, annclor, babalar, Çucuklarmin mutlulu^unu bir tamnm erirmek isterler; hazirhklar bitmemiş düğün için...» karşılığmı verdim. Memur bey, bu gibi işlere âhşik olmall; gülri*ii; kâtiblne, bizim istediğimiz günü ve saati yazmasıni RÖyledî. Bizi, «Bizim görevimiz, gençleri, istedikieri gün ve saatte başgöz etmektir...» diye. başından savdı. Bizim gelecekteki kayınvaüdemiz Ahter Hanımm. bazı konularda son derece inatçı olduğunu öfirenmiş nldumr Nikâhımızın kıyılacafti günün akşami, dü^ünümüzün yapılacağı gazino, daha nnccden kiralanmıştı başknlarma O gece için. Gazinonun sahibi, bir ba>îkâ geceyi begendirmek için p.iralandı. Np var ki. Ahter Hanıma gere beKenrrirmek bir sorun oldu. «Kızımm mürüvveti!» diye tutturmuştu: Hamdi Beye de kök söktürüyordu. Bugün sabahtan iki ayagımız bîr pabuca crirmişti. Boşalan, bizim olacak kata, Ahter Hanımın zevkine göre çoktan ısmarlanan, eşyalanmız kamyonlarla gelmjsti. Gülseren'in annesi, eşya ve çeyizin yerlpştirilmesi İçin, gelenek gereği, annemle ablamı da davet etmisfi. Bir benim aldı^ım yemek salonunun takımı, Gülseren'ls isiegimize uygundu. •, /Arkasi var) Ccvap beklemeden dışarı çıktım. Bir de baktım ki Bilâl o > rada... Oîanca kuvvetimle üstüne hücum ettim. Hem bağınyor, hem koşuyord'um. O önde ben arkada bir kovalamaca başladı. Durumu gören arkadaşîar da beni yakalamak üzere koş* maya başladılar. Bir an geldi ki yakalanacagımı anladim. Silâhımı çekip Bilâl'e beşaltı eî ateş ettim. Tabiî heyecan içinde koşarken aülan kurşunlann hiç biri isabet etmedi. Beni yakaladıiar, odama getirdiler. Olay böylece kapandı, ama herkes dersini aldı. Olaycîan birkaç gün sonra da Kurmaybaşkanı Basri, Altıncı Ordu Kurmaybaşkanhğı îkincı Reisliğine tayin olundu ve bizden ayrıldı. Böylece ben Karabekir'le Saffet'in elinde tam ezilmeye açık duruma düşmüf bulunuyordum. îşte olavlar böylece akıp giderken 1.12.1916 günü îngiliz taarruzu başladı. Yüzbaşı Selâhattin'in Romanı J Tumen, gerıye çekılıyor lere kaçmıştı. Sabah oldu. 6 Şubat 1917 sabahıydı. O sabah mevzilerde kanîı blr kavga başladı. Kumandan beni çağırdı. Yanmda Saffet, topçu kumandanı ve kurmay Halis vardı. Karabekir bana: Dürbünle bak, muharebe durumunu izah et! dedi. Baktım, konuştum: Düşman mevzilerimize girmiştir. bir kısım birlikler teslim olmaktadır. Saffet öfkelendi: Biz görmüyor muyuz kl Selâhattin'in mütaleâsına ihtiyaç duyuyorsunuz. Söyledikleri yanhştır, düşman siperlerimize girmiş degildir. . Ben kumanda döndüm: Kurmay Başkanınız, istediği gibi görmeye, istenildiği gibi göstermeye kaadirdir, beni btırada bulunmaktan affedin. Bu şiddetîi çıkışıma karşılık Kafabeklr bana emir verdi: Şimdi cephede bulunan Tümen Kumandanı Bekir Beyi bulun. Tümenini geri çekmek üzere hazırlığa başlasm. Derleyen : Bu emir, bir yıldan fazla bir süredir devam eden Kütülammare ve dolaylarındaki savaşlann aleyhimize verilmiş son kararının sonucuydu. Aynı gece birlikler, kayıklarla nehrin bu yakasma taşmacaktı. Bu emir bir yıldan fazla bir süredir devam eden Kütülammare ve dolaylanndakj savaş ların aleyhimize ermiş son kararıydı. Muharebe o gtin akşama kadar sürdü. Gün batarken emir verildi: Birlikler, gece karanlık basınca kayıklarla nehrin bu yakasma taşmacaktır. Gece olmuştu. Kolordu îstihkâm Kumandanı Hasan (4) sahilde buîunncck ve askerin bizim tarafa geçme sine çalışacaktı, Ben de karargâhta telefon başmda duracaktım. Hasan buyana geçen asker ve subay miktannı bana bildirecek ben de bu miktan tespit edecektim. Nakliyatı yapmak için yedisekiz kadar şahtur fDicle'de işleyen bir çeşit kayık) vardı. îşlem başladı. Geceyansına do§m Hasan telefondar 45'incı TÜmen Kumandanı Yarbay tsmail Hakkı bey (5) şimdi geldı. İngilizlerîn kıyıya kadar geldiğini artık nakİiyatın durdurulmssını söylüyor. İsmail Hakkı bey o günlcü muhar&beyı vöneten kumandarı dı. Hasan'a cevap verdim: îngilizler bizim gönde"Jiğimiz dört. kayıkla bu yana geçemez. Eger sahile Kadar in?rlerse, nihayet bu kayıklan vakalarlar. Zaten sonunda otacak budur. Ben bu araziyi buinm. Gece karanhğında vaziyeti tamamen kavramaya tmkân yok,tur. Tümen Kumandanı oüt' ; n ÜÇGÜN îlk taarruz eniştem Ahmet beyin kumandasmdakl 142'nei Alavm (Arap alayı idi) durduğu İmamı Muhammet'te oldu. Kanh muharebe üç gün sürdü. Ver51en emirle alay geri alındı VP orada kırk erle bir yüzbaşı fedai olarak bırakıldı (1). Fedai Rirligi gerçekten olağanüstü bir kahramanlık gösterdi. Bir düşman tugayı tam üç gün bu kırk kişiyi yerinden atamadı. Ronunda bu kahramanlar emirle suyufi karşı yaka3ina alındı ve İmamı Muhammet denilen bu mevzie «Kırk Gaziier» adı verildi. Küt çevresinö"eki muharebeler gittikçe şiddetleniyordu. Düşman büyük bir orduyla Kutülammare'yi almak ve şehir çevresindeki Türk ordusumı kuzeye siirmek. bu suretle de Bagdat'ı tekrar ele geeirmek istiyordu. Savaş çok kanlıydı. Binbeşyüz kişilik KastamonUİU 40'mcı Alayımızdan bir subav on er sağ kalmıştı. •4.2.1917 günü "Saffet bey (Basri bey gittikten sonra Kurmaybaşkanı olmuştu) özetle şu emri verdi: 142 nci Alay Kumandanı Binbaşı Ahmet bev (yani eniştem) bulundugu Beyti Şamran mevziinin müdafaası kabil olmadıgmi ve Alayın geri alınmasmı teklif ediyor. $imdi Kolordu îstihkâm Bölüğü Kumandam Cemil (2) ile gidiniz, bu mevzii geziniz ve kararınızı vazıyle ve müşterek imzayla Kolorduya veriniz. Saffet. beye itirazla dedim ki: Ahmet beyin dediğine doğru dersem eniştem olduğu için tutuyorsun dersiniz, hayır dersem bu sefer Ahmet beyle benim aram açüır ve bu da aile durumumuza etki yapar. Bunun içindir ki, iki yanı da yanhş olan bu işi yapacak başka arkadaşlar vard^r, onlar gitsinler. Saffet bey kısaca: Emir veriyorum, askerliktp söz konusu yalnız görevdir Siz görevinizi yapmız. Hissediyordum ki, Saffet beni bir tongaya düşürüp tepelemek, sonra da karşıma gecip crülmek istivordu. Fakat, askerdim, daha fazlasmı söyliyemezdim. glin devam eden heyecanlı ve kan!a muharebenin içinden r>eliyor. O telâşlı olabilir. Diz ?îtkunetimizi muhafaza etmek zo rundayız. Hasan : Tümen Kumandanı şimdt karargâha geliyor, orada p,!5rüşün, durtımu bana bildirin Bu cevaptan anladim ki, Hasan da Urkmüş durumdadır Koîordu Kumandanının oa^St na geldi^im zaman kumandan Karabekir. Tümen Kumondani Ismail Hakkı. Kolordu Kurmay Başkanı Binbaşı Saffet, Birinei Şube Müdürü Yüzbaşı Halis, Topçu Kumandanı Binbaşı Kemal'i hevecanîı bir tartışmanm ortasmda buîdum Hasan'm söyledi klerini ve verdiğim cevapları Kumandana anîattım. Bu sefer odada hiddeth bakışlar üstüme dikildi. Eaffet öfkeyle: (1) Bu Yüzbaşı 1907'de mezun olmuş Kerküklü Veysi adında bir suhaydı. lHSS'te Bandıima'ria Varbay ve $ube Bafkanıydı. (2) tfu Cemil 9:Wde Bileclk* te Demirvolu Müfettişiydi. (3) Biz savasta Araplann dnş mana kaçtığını veya kolayca esir olduğunu çörüyorduk. önce bunu Arapların korkaklı<hna verriîk. Sonradan öğrendik kî bunun sehebi İnRİIizlerin Araplara propaganda ettiği istiklâl fikriymiş. Osmaniı devl«>ti 1917 de bu durumu değerlen dirmiş değildi. . (4) 938de lstanbul'da Giitnrük Muhafaza Başmüdür emeklisi Yarbay Hasan. (5) Bu tsmail Hakkı Bey, Trablus'ta büyük kahramanlık eöstermişti. 8ubav çıktiKtin sonra Fransız l»arp Akademisını bîtirmişti. Halil beyin sinıf arkadaşıydı. 923'te albay olarak Silivri'de ecelıyle öldü. 4 0 yıl önce Cumhuriyet JANSLAR, Bulgar kıral ve; kraliçesinin Belgrat'a <?ittiklerini ve orada parlni: merasimle karşılandıklarını ha ber verdiler. tki Slav kıralınm, kısa bir zaman zarfında bu üçüncü defa buluşmalarıdır Birincisi Avrupa'dan dönüçte Belgrat istasyonunda, ikincisi Varna'da yapılmıştı. Bu görüşmelerin en dikkate değer tarafı biribirnıe can düşmam olan ve İkincı Balkan Harbi ile Birinei Cihan Harbinde sönmek bilmez intikiim hisleri ile biribirlerine diş gıcırdatan iki Slav milleti arasında bir anlaşma havası esmeğe başlamış olmasıdır. Blliyoruz ki, son zamanlarda Orta Avrupa'da ve Balkaniar 14.12.1933 A BELGRAD GÖRÜŞMELERİ Sonuç olarak Belgrat görüşmesinin açtığı yolların. hangi hedefe doğru gideceği politika âleminde çok derin bir alâk3 ile izlenmektedir. da «Panislavizm», yanl Slav ittihadı fikri tekrar canlanmiştır. Bir de Rusya'ya karşı peydah olan yaklaşmalar bu d ü ş ü n o nin mahsulü olabilir. TASARRl'F hafthsı münasebetıyle mağazalar arasında bir vitrin yorışması açılmış ve birçok büyük mağaza da bu vyn«ırr.ay8 katılmışlardır. MUSSOLtNt ile görüşmek üzere Yunan Nazın Metaksas, Roma'ya gitmiştir. Hanciye Anika yaşarken YA2AN : İVO ANDRİC ÇEVİRENLER; Adnan ÖZYALÇINER İlhami EMİN ADLtYE vangınıncta yanan dosyalar nakkında görüşmek üzere dün hpkimler, tstanbui Ticaret üdasmda bir toplantı yapmıSiardır. Yanan evrak ve öelgejerin Viyana Adliyesinde yanan evrak için alınan tedbirlere göre tasniün" geçilmesi düşünülmektedir. YARIN : CEZASI KURŞUNA DİZİLMEK DİŞİ BOND ARVIC kUETULuMÛZ. 11 Yaşlı Ristiçka geliniyle birlikte oğlunun akşam yerreğine gelmediğini görünce bütün kasabayı taramıştı. Gerçekteu de Anika'ya gittiğinı unıayınca yaşlı kadın evine dönerek ağzı köpüx ıginde odanın ortasına düşüp bir türiü kendiııe gelememişti. İncecik, solgun yüziü, kurt1 saçlı, iri gözlü gelıniyse öbür odaclakı kandıl:i) karşisına geçıp çabuk çabuk bırkaç kere haç çıkardıktan sonra Anika'ya ilenmeğe buşlunuştı. = Tanrı versın, deli gezeSın kadın, Zincir lerle gezdjrsinler seni; sıraca tutsun yok etsin; kendi Kendinöen usatlmış olasırl; ölmek isteyesin ama ölüm ıstemesın seni! Amin, Tan rım, büyük ve biricik Tannm bemm. Amın. Afflm, O and?ı gözyaşlarj öylesıne akraaya başlamışt: kı, kendjnden geçerek bütün agırlıgıyle döşemeye serildi. fcUlen kandıle çaıpıp yere düşereti aievini söndlırmüştü Gece, bir ara kendıne gcdı Ağır ağır doğrularak yere yıkılırken cicvirdiği eşyaları yerli yerıne koydu. Kandildejj kılimle döşerneye dökülen zeyfnya , ğını sildi, Fonra kandili yeniden doldurup yaktı, karsısında üç kere haç çıkurarak sessizce Tanrısına sığındı. Bir daha beşikte uyuyan çocuğ'.ına baktı. Bütün bunları yaptıktan sonra, kandilin altına oturup ellerinı kavuşturarak kocaSıTıi beklemeye başlaüı. K&sabada herkes her şeyi biliyordu artık; ne dıştaki ne de içteki sırlar gizli kahyordu. îlenme hemen ertesi günü Anika'ya ulaşmiştı. Aynı gün, öğleden sonra, Anika'nın hizmetçisi cıian tek gözlü çingene karısı geüp gelini çağırarak ona bir mendil dolusu gümüş ufaklıklarla bakır paraları teslim etti. Bundan sonra avlunun köşesine çekılerek Anika'nın saldığı haberi söyledi. Çingene de olsa bu işin ona ağır geldiği durumundan belli oluyordu. Bunları sana Anika gönderdi. Ristiçka nglu ve geliniyle birlikte bunları saysın dedi, kazandıklanmn hepsi burda, içinden bir mete lik bile eksik değil. Kocanı sana geri gönderdi, şimdi de paralarım gönderiyur. Verdiklerinin hepsini, ödediğinin tamamını. Aynca ilenmelerinden bir parçacık bile korkrnadığını bildirdi. Beddua işlemu7; ona. Bunları de&i, sonra da kaçıp gitti çingene karısı. Anika'yı avnı biçimde kötüleyen kadınlann ^anısıra, ağa Petar Filipoviç de onun en başta ?elen düşmanıydı. Oğlu Andriya Anika'nın evile en sık uğrayanlardan biriydi. Babasının en büyük oğlu Andriya. beceriksiz, solgun yüzlü, daima dalgın, hayalci bir genç olmasına karşılık ba$kalarma inanmayan, Anika'ya olan tutkusunda inatla ayak direyen biriydi. Son zamanlarda eve gelmez olmuştu, çünkü babası bir gece onu öldürmek istemişti, anası saklayıp korumasaydı yüzde yüz öldürürdü de. Şimdi delıkanlı kulübede yatıp kalkıyor, anası da ona gizlice yemek gönderiyordu. Bütün gün, Tanrıya gizli gizli dua edip ağlıyordu, çünkü ağa Petar kaçak oğlunun ardmdan bir kere içini çektiğini duyar ya da ağladığını görürse, otuz yıllık ortak yaşamalarma bakmadan, onu da evden kovacağmı soylemişti. Ağa Petar Filipoviç'in dükkânında Anika'yı gerçekten kötüleyip yargılayanların hemen hepsi toplanırdı. Burada her sigaradan sonra, her sohbetin ardmdan konuşma döner dolaşır Meydan'daki kıza gelirdi. Anika'yla ilgili konuşmaların arasında yaşhlann anlattıklarından hatırda kalan kimsenin bilmediği «Tiyana'nın bozgunu» anlatılırdı Tam yetmiş yıl önce Tiyana adlı bir çoban kızı güzelliğiyle ün kazanmıştı. Her şeyi göze alarak bütün kasabayı kasıp kavurmuştu. Anlatılanlara göre Tiyana, büyük panayır günlerinde, çevresinde o kadar büyük bir koşuşmayla şürültü koparırdı ki kolera salgını ya da su baskını gibi çarşiyi altüst ederdi. Sarayevo kuyumcularıyle Üsküp tüccarlan bakır kaplarla gelip yüklerini kazançlarıyle birlikte ona bırakır, sonra da dımdızlak çekip giderlerdi. Kimse ona bir şey yapamamıştı. Geldiği gibi günün birinde ortadan kayboluncaya kadar. Tiyana'nın çevresinde dolananların arasmda Kosta adlı bir Rum delikanlısı başta gelivordu. anasız. babası^ bir gençti. Dediklerine göre onunla evlenmek istemişti. Tiyana buna aldırmamış, çevresine günden güns daha çok yolcuyla daha çok türkü ve her türlü insanı toplar olmuştu. Delikanlı aradan çekilerek kasabada gözükmez^oldu. Neden sonra Banja manastırma rahip olarak gidip orada hastalandığ duyuldu. Herkes de böylece unutup gitmişti onu. Oysa tam bir yıl sonra, Tiyana iyice diilenip artık Tannya da insanlara da bıkkınlık getirmişken Kosta, birdenbire ortaya çıktı. Saçı sakalına karışmlş, zayıflavıp yabanilesmişti. Giyinişi yarı rahip yarı köylü gibiydi. Ne torbası vardı elinde, ne degneği, belinde taşıdıgı iki küçük tabancadan başka bir $eyi yoktu. Dogrudan dogruya Tiyana'mn evine gitti. Odanın kapısım kırıp Tiyana'ya kurşunları boşalttı. ama kadını yalnız hafifçe varalavabilmiş, kadın da soluğu mahallenin içinde almıştı. (Arkası var) \h\\ NJ I N BICAK ATAi ^£$JS) ÇUBUK UEDEPİNİ BU MÜSTEHZİ Olay benim düşündüğüm gibi gelişti. Biz Ahmet beyin t*krini kabul ettik ve birliğin burada muharebe edemiyeceğini söyledik. Ne var ki o akşam aynı ye re Kolordu Topcu Kumandanı K" mal gitmiş. ve gÖrdüîK! mevîilerin muharebeye pek güzel yar^dı ğını söylemiş. Saffet beni çag'rdı, müstehzi bir edayla: Sizin raporunuza mı, yokw Kemal beyin raporuna mı inanshm? diye sordu. Siz inanacağınız ve inanmıyn pa""mz şeyleri benden öğrenecek değilsiniz. Np demek istediğinizi açıkl*yabilir misiniz? Pek güzel anladığmız şeylen bir defa da benim ağzımdan dinleınek size zevk vermîyecek. Belki zevkli değil, ama faydall olmaz mı? Faydalı olacağı mtıhakknk. neve yarar ki bu faydaiara inana nı bulmak mümkün değil. Saffet sinirlendi: Belki bir gün bulursunuz. Süohesiz. ^.vrıldık. Ertesi aksoma dogru Ahmf* Bev cıkaeeldi. Bu birlik esir olacaktır. A raplar düsmana kaçıyor, ben bu ışi yapamam (3) TİFFANY JONES . . OiNLBRCE ÖJEDE VAUAOAKI Çu ç SfT VE 9U1Z&/A. G u GARTH TUTUKLU Ahmet Beyi yarı tuttıklu vazivette gönderdiler. Ve Ahmet Be yin yerine bir çok subay ve kumandan ve alayın yanına Türk taburlan gitti. O gece Ahmet Beyin alaymdan kırk kadar Arap neferi ve iki subayı Ingiliz DOSTUM • OÛKJVAM1M