Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET 13 Aralık 1972 Izmır m SAMİM KOCAGÖZ'ÜN ROMAN! 129 •Ben de sevindim. Mayısm sonuna geliyorua artık camm., Hâlâ havaların iyiliğinden söz ediyor sunuz » Enıştem, daha f«rahlamı$tı telefon konuş masından sonra, anneme karşıhk verdi: Alfaay, bu karşıhğa, anlamiı anlamlı gülümsedi. Oturduk, hep birlikte kahve içmeye. Anhyordum ki, Yai'bay'ın konuşması teîefonda, bambaşka şeylerdı: Ankaıa'da hava iyi, güzeldi. Yakmda bır havale gdnderilecektl îzmir'e... îçime birden bir korku düştü: Kendi kendime, Aman Emre, ağ zinı sıkx, çok sıkı tut, Kuçük bir dalgmlığm, eniştenı kurşuna bile dızdîrebilîr... diye düşündüm. Kahvcsini içcm babam: «Gel bakalım buraya teğmenS Seninle bir talim yapalım. Benden sphra, 'jana bir am olarak kalacak şu iabancanın kimlîğmi bır oğren'» diye, beni yanına çağirdl. Kalktım, yambaşma oturdum. Temizleyip yağladığı tabancayı, masanın üstüne koydu. Bana sordu: •Acemi ei'lerin önüne çıktın, Sağa sola dönmeyı öğreteepksın. Derse nasıl başlarsın bakallIYl?» Ayagımı kaldııdım, gösterdim: «Burası, taban; burası topukî» »Aferin! bu teğrnende iş v$r yahu! Talİmnameyı unufmamış » Enişteme oğlence çıkmıştı. Kahkahalarla gülerek geldi, karşımıza masanın ötrki ucuna oturdn, Albay, «Bız de talirne böyle temelden başlayalırtı..» diye tabancayı eline aldı: 'Bu, Alman yapı&ı, (M 1910 MAUSER) tipi bir tabancadır. Alman Ordusu. Birinci Dünya Savaşında kullandığı gibi. tabancalardan İkinci Dünya Savaşmda da kullanrmştır. Birinci âavaşta Almanlarla birlikte "nvaşa gırrîığımizden, bu tabancalar da bizirn ordumuza giımışür. Çnk kullanışlı bîr tabancadır; «japı, 7.65 milimetredir. Sarjörü, yedi mermi alır. Namlusu açıkta olduğu için, Orduda bu tabancalara Alaman Çıplağı. denır. Halk arasmda adı. Alaman Cilba^ı'dır > «Ne raslantı,» dedi eniştcm, «benîmki de aynl tip. Ordiımuzda hâlâ var. Ama benimkisl beylik.» «Eize, bir emirle mi, yasayla mı unuttum, Istiklâl Madalyalarımızla birlikte. savaşta kullandığımıt bu tabancaJan da armağan ettiler..» «Hakkmızdı.» Karjıhğmı verdi. Yarbav. Sonra bnbam, baria döndü. tflâhımi kegtl Sanki karşısında bîr ermişim Rİbi. tabancasının kîmliğinl bir* çok kex tekrarlattı. Sonra, söktük taktık. Şarjîirü sürdi'k çıkardık. Emniyetint tabancanın açtık kapadılçf hep duvara dogru oldu bu işler. Sonunr]at ıyıcp parlattıgı kılıfına, emniyetini kapayip ta bancayı koydu babam; hani coşup bir ateç «tmedi fimiz kalmıştı: • Götür şimdi dolaba, yerine koy» buyruğunu vcrdı. Enıştcme döndü: «Yanılmıyorsam. Mustafa Kcmal Paşa da sava<j sırasında bu tip bîr tabarıca kullandt...» dedi. Onlar, bu konuda konuşadursun, bcn gidip tabancayı, babamm yatak odasındaki kıymellı cvalannı sakladığı dolabina, îstiklâl Madalyası'nm yanjna yerleştirdim. Yaptığımız tâlim gereğince de namîusunu duvara doğru çevirmeyi unutmadım. Şarjör doluydu ya, dolabm karşı köşesinde bir kutu daha mermisj vardı. Babamm deftfirine bir göz attım: Anilarına yeni bir defter eklemişti yazıp bitirip. Hidayet Boyin hatırma. bir banka anıları basmaya razı olmuştu ama, babam «dgha bitmedi» diye, şimdilik anılarını baskıya vermemişti. Herhalıîf', kendisine göre bir düşündüğü vardı. Salona döndüğümde, babamla eniştem, Menderes*in iktiaat politikasını tartışıyorlardı. Enflâsyonla nasıl halkı aldattığına iîişkin ben de bildiklerimi söyleyip söze karıştım. Yarbay Sabri Bey, benim yüzüme baka baka, sordu: «Bu teğmene askerlikten sıfır; iktısattan tam not! Ne dersmız Albayım?» Albay, şoyle bır benım yuzUme baktı: «Orası öylç, nyle ya .. Bu teğmen, Incelediği konunun çıkar yolunu gosteremiyor.. » Menderea Hükümetinin paramn değerini düşürüp, durmadan gazete b'asar gibi para ba^ma siyasetini, bu paralarla, üreticinin, esriafın" mallannı nasıl değerlendirdiğini, bu sınıfın ptkisiyle halkı nasıl zehırleyip kandırdığını; öte yandan hazinenin çıkan bol knğıt parayla, âltın d"eğerinin sıfıra lodigini; borç Bİmak için, hazjnedeki altınları nasıl Amenka'ya rehın ettığîni Cahıt Demıroğlu arkadaşırnla kaç yol konuşmuştuk Bu konuş/nalarımuı, onun adını karıstırmadan, bütün gyrıntıları ilp babama, eniştçme bir kez daha anlattım. Benl büyCk bir dikkatîe dlnlediler. Kimi rioktalarda Varbav Sabrl, eklemeler yaptl, benim eksik blraktığım rıoktaları tamamladı; bana hak verdi. Albay Tınaztepe, «Bütün .bıı söylediklerinde hakîısın Emre;* zaten scnlnlft bu konuları, zaman zaman konuşuyorduk. Çinnciî söyle bize bakalım; bütün bu anlattıkîarıncfan ne gibi bir sonuca varacaksın?» «tÖzet olarak durumun muhakemesinden çu çıkıyor babacığım: Halk arkamızda olmaz : sa, aldatılmakta devam edilirse; sandiktaıi vatan hainlerini çıkarmaktan geri kalmayacaktır. Bana çare sordunuz: Aydınlar. akîı erenler bir yana, halk, bugün hâlâ Menderes'in arkasında. Halk deyince, büsbütün çaresiz halkı hesaba katmıyorum. Hani cebin<} on lira konup. istenen yere oy verdirilen, kamyonlara doldurulup, yine'on llraya miting lere getirilen halkı hesaba katmıyorum. Bunlan çıkarcılann elinden almak olanağı vok şu gıra,.. Bunlar, para verenin, işadamlarının, toprak derebeylerinin elinde. Ekmeğini vitirir eger ilerici evdınlann ardına düserse .. Sizden nzür dilerim; bu halk. askerlere de karsi çıknbilir Hani elbette silâhla demek istpmiyorum. Askerlerin kuracağı bir vönetime » Gittim. • Kolordu Kurmay Başkani Bas ri de oradaydı. Yaver Fuat bey Başkumandanlığin emriyle Selânık'e tayin olunmuş ve gitmek üzereydi. Halü Paşa: Fuat gidecek, Haîis Topal kaldı, onu da göndereceğim, senı yâver almak istiyorum, fakat Basri bırakmıyor «Bana lâzım» dıyor, ne dersin? Basri beyin emir ve arzusu nu tutrnak mecburiyetindeyim.. dedim. Paşa: Pekâlâ... Bu davranışım sonradan bana epey ıstıraba mâloidu. Bugünkü akiım olsa çu cevabJ venrdim: Her ikiniz de benım büyüğumsünüz, sizın karanmza ben yalnız itaat ederim. Binbaşı Ahmet bey iyileşti. îran'da bulunan birliğine katılmak üzere hareket etti. Ben d« Kutülammare'de bulunan Kolor. duya döndüm. Kolordu kasabanm evlerine yerle^mişti. Bizira binada; Kolordu Kumandam Albay Kâ zım Karabekır.. Kolordu Kurmay Başkani Binbaşı Basri... Bmnci Şube Müdürü Yüzbaşı Saffet.. Birinci Şubeye Memur dört subay (Biri ben).. İkinci Şubeye Memur Yüzbaşı Şevket ve dört yedek subay.. (•) Bu binada kaldığımız süreden bazı anılarımı sıralamalt isterim. Yüzbaşı Selâhattin'in Romanı Yarın değil, hemen şimdi le devam edıyordu. Saifet çok zekî bir adaındı. durumu da elverişli olduğundan beni ezmesini biliyordu. Isürap içinde kıvranıyordum. Derleyen : tlhan SELÇVK Bunu duyunca aklırn başınv dan gitti: Ulan .. diye bağırdım, askerliği yann deŞil, şimdi bana öğret! Yataktan fırladım. O kadar kuvvetle bağırmışım ki bızim sırada bulunan bütün odalardan arkadaşlar kalkmışlar. Hamdi ile Hsılis önüme çıktılar Beşaltı arkadaş beni zorla odama soktular. Fakat bayılmışım. Ertesi sabah Bilâl'e.bir melc tup yazdım ve saat U'e kadar benimle düelloyu kabul ettnezsse k.endisinı vuracağımı bildirdim. Büâl kâğıdı Saffet'e götürmüş. Saffet beni çağırdı, askerlikten, itaatten, disıplınden sozaçtıktan sonra, derhal Bilâl'e tar» ziye vermezsem durumu Koior du Kumandanına duyurscağmı ve hakkımda kanunî kovuşturmaya başlan«cağını söyledi. Adeta ateş püskürüyordu. Demek ki: Bilâlle aramızda öyle sözler söylendi ki, ıkimizden bin ölmedikçe çerefli subay olarak üniformayı taşıyamayız Bfn Bilâl'e bu kâğıdı size gös»erMn diye yazmadım. Sizin de göreviniz ikimize dahihye zabıtlıği yapmak degildir Siz bana değil. Bilâl'e şerefli olmasını öğretiniz. Benim gözümde'bu bakımdan subay ve er aynı anlama gelir. (*) Bunlardan birisi sonradan Istanbul Kumandanı Halis, bir diğeri Hamdi, sonradan Hamdi Emln Top. (**) Saffet bunu unutmamış ve uzun zaman sonra hep bana hatırlatmıştır. ŞAKA İMtŞ Bir gece îstihkâm bölüğünden arkadaşlar gelmlşti, Dicl» kenarındakı çadınmda oturuyor, sohbet ediyorduk. Saffet geldi, yarı ciddî yarı şaka, çadırın Bi rinci Şube çadırı oldugunu ve böyle misafir kabul edemiyeceğimi söyledi. Hiç kuşkusus bu davranış bana ve arkadaşlanma hakaretti. Ertesi sabab Saffet'e gayet ağır bir mektup yazdım, ve hakareti kgndisins iade ettim. Şahsıma değgin işlere karışmanın kötü sonuçlara varacağını bildirdim. Mektubu aldıktan biraz sonra çadınma gelen Saffet: Affedersin Selâhattin, de•di, ben seni Jcendimle eşit görerek şaka yapmıştım, demek ki toymuşsun. öyleyse buna göre konuşuruz. Görülüyor ki gayet ustaydı Saffet, hem geri çekilir görünü İki bdayı birbirinden ayıran duvar incecik kerpiçten olduğu için, Selâhattin bitişikteki konuşmalan aynen duyuyor, yataktan fırladığı gibi avazı çıktığt kadar bağırmağa başhyor. yor, hem de yeni bir hakarete yöneliyordu. Karargâhta bi» tegmenler telelon ve karargâh nöbeti tutuyorduk. Bir zaman geldi ki dörtbeş teğmenin üstüne bindi vük... Bu durumu Kolordu Kur may Baskamna anlatUm: Pekâlâ, bir cetvel yapm, yüsbaşılar da nöbete girsin! Cetveli yapttm. Kurmay Başkani adm» bütün subaylara teb liğ ettim. Karabekir'in adamı diye bildiğimiz Saffetin hemşerisi olan Yüzbaşı Bİ1A1 bu emre direndi, ve berum kendisine böyle. bir şeyi tebliğ edemiyece ğimi iddia etti. Kendisino yazıU olarak askerligin icaplanndan birinı yerine getirdiğimi ve Kur may Başkani a<Una emir tebliği ne yetkim bulunduğunu bildirdim. ' . TARTIŞMA Gece olmuştu. En son genç arkadaş Teğmen Haydar, nöbeti en kıdemli Bilâl'e teslim etmek isteyince ara lannda bir tartişma başladj. Odalanmız yanyana v« duver ince kerpiçten olduğu ıçın Konuşulanlan kelimesi kelimesıne duyuyordum. Bız bu kerpiçten evjere «Karabekir Yurdu» adını koymuştuk. Sonunda Bilâl bağırdı: Bu soy*u» herifin elinde karargâh eğlence olamaz, ben terese y»rm askerligin ne oidujunu öğretirim. YANIK KOKUSU Biz açağj yukan 15 Hazıran 1916'dan 10.10.1916'ya kadar burada barındık. Ortahk cehennem gibiydi. Evin kuytu yeraltı odalarına «serdap» derlerdi Kâ zım Karabekir bu odada otururdu. Hararet içerde 54, çölde 7080 dereceye kadar çıkardı. Irakta en sıcak mevsim Haziran ayıydı. Bu mevsimda hur* malar pişer, hurma ağaçlarımn dolaylanrida hafif bir çatırtı ve bir yanık kokusu duyulurdu. Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir, karargâhta kendisin den sonra gelen Binbaşı Basri beyı Halil Paşamn adamı saydığından pek sevmez, Birinci Şubeye getırdiği Yüzbaşı Saffet'e güvenırdı. Basri de bu du rumu bildiğinden Salfet'e karşı mesafeliydı, ve Binncı Şube ye değgin işleri doğrudan doğruya benimle görmeyı isterdi. Bu nedenle Kâzım Karabekir Saffet ve Basri Selâhattin yakınlığı veya bırliğı olmuştu. Iki taraf hissettirmeksızin bir mücadeleye doğru kayıyorlardı Ku mandan fırsat buldukça Basri yı ezmeye çalışıyordu. Bir yandan düşmanla mücadele ederken bir yand^n da birbirimizle uğraşıyorduk. Bazan bu didişme en basit ölçülere inerdi. Meseîâ her akşam belirli bir saatte Kolordu Bandosu gelır Kararçâhta çalardı Bu askerî bir usuldü. Ben alaturka hava ları tercih ederdım, Saffet bey de alafranga isterdi Birgün ben gene alaturka hRvaları çaldırırken Saffet odama geldi: Yahu bu bando bütün karargâha aittjr. spnm bir şahsî egemenliğin neden oisun? Senle benim ne farkım var? Zaten hücum etmek için vesıle aradığım için Saffet'e: Ne fark olacak, dedim, doğum yerlerimiz hakımından ara bızda bin beş yüz kilometrelik bir messfe var. Saffet Erzincanlıydı, ve çok zekiydi Yaa, demek bana Erzincanın yabanı demek istıyorsu ha! 4 0 yıl önce Cumhuriyet 13.12.1933 K OSİÇE (Çeftoslovakya) • (a.a.) Romanya ve Çekoslovakya Dışişleri Bakan • ları küçük itilâf dpvletîerı arasında bir anlaşma yapmak üzere bu sabah görüşmelere başlamışlardır. M. Titülesku ile BenrıeS'in buluştukları dairenin balkonu önünde binlerce halk toplanmış ve görüşmelerden çıkacak 6onucu beklemekteydiler. M. Titülesku gazetecilere şunlan söylemiştir: < Küçük îtilâfın daımi meclisl 1934 ocağının ilk günu Zagrep'te toplanacaktır. Şimdi hazırhk konuşmalan yapıyoruz. Orta Avrupa devletlerinin sınırlan yüz yıllarca devam et KÜÇÜK ÎTİLÂF ANLAŞMASI görünüyor. Bu istek «değişiklik» demek değil «Harp» demektir. Halbuki biz «Sulh» istiyoruz. Bunun içindir ki mevcut muehedelerin degiştlrilmesine muhalif bulunuvoruz.» miş bir inkişaf ve tekâmülün eseridir. Bazı devîetlerin ileri «ürdüklerJ değişiklilc yalnız hak?ız ve bugünkC nizama aykirı olmakla kalmıyor ve düçmanca bir istek mahiyetinde tKTİSAT Vekâletinin senelik proğramı hakkınd'aki rapor, îcra Vekılleri heyetine verilmiştir. BUGÜN tasarruf haftasının ilk günü olması müna•ebetiyle Ankara'da Başvekil tsmet Paşa mühim bir nutuk söylemiş, Afet hanım da bir konferans vermiştir. YARIN : TÜMEN GERİYE ÇEKİLİYOR YAZAN: İVO ANDRİÇ ÇEVİRENLER: Adnan ÖZYALÇINER îlhami EMİN DİŞİ BOND 8 DİSİNl İLI&O. VS KSN. 10 Bundan sonra, her giin, zembilde oisun, ku$agımn arasmda ojsun, ceplennde olsurı alabildıgı kj,öar şekar taşjr olmuştu Antka 4a bu çakadsn usanmıştı artık. Delinın üstelamesı c/Keıfendiriyordu onu, Saveta'yla Yelenkayı kova,îasınlar diye kapıya gönderiyordu. Nazif, kadınları görünce kaçıyor, homurdanarak oradan uzaklaşıyor, ama ertesi gün daha çok şekeılo Anikanın penceresinın altında bitiyordu. Yeniden kovuluncaya kadar duruyordu orda. L'eli, gün boyu, şekerkriyle birlikte kasabada dolaçır, kekeliyerek şarkı söylemeya çajışırdı. Çocuklar ardmdan giderek ona takılır, ftöğs'inde sıkıca tuttuğu zembild.en şekerlerini s^mrlardı. Qündü?lcn pek yaklaşamayıp karanllK basmca seien ama Amka'nm evıne niçbır »aman gırme fırsatı bulamıyanlar da yok değUdı, Kımısı de butun gece çeşmenın yanındaki taşm ustune öturup tutün içerdı. Karanlıkta rıe zaman gelip, ne zaman gittiğıni gören oU jnazdı. ,Yalıuzca ertesi gün, ortalık ağardığında, oturduğu yerdte yontıtfmuş bir ağacın yon Raianyle sı^ara izmarjtlerinden bir yiğın OİUPdu. Amkayı uzaktan tamyan ama Anlka'nın tamnıadıgı hangı mutsuz gençtı kirnbiıir. ÇUn kü herkes yalnızca Anıka için gelmiyordu, KfjnİEi her çeşit kötülüğe yatkınlığından, kimisı de d'iguştan yıtik, umut$uz bit ınsan oluşuridan gdiyordu buraya. Kısaca »öylemek gerekırse bj evın çevresıyle o kavşağın yakmına kötü olan her şeyle Tanrının ıstediği gibi olmaj onlar toplanıyordu. Anika'nin evinın çevre'5joüeki bu erkek çemberı aşın bır bı çimde ^rerı^ieyerek artık yalnızca zayıf ve kötü olanları değil de sağlam ve akıllı kjşileri de kapsiyordu. fc'oaunda, kasabada Anıka'ya gıtmemış ya da ona yablaşmayı denememiş olan çok az genç kalmıçtı. öncelerı, geceleyin, gızlıden, ar« ka yoJlard&n, teker teker gidılirdı Utanç vericı, korkung bır şeyden konu^ulur gıbı konuşıılurdu Anıka'dan, ama yine de uzak ve he» mencecık ulaşılamiyacak bir varlıktı. HergUn daha çok kunuşulup dedıkodular arttıkça doğal olarak bu kötülük daha yakın, daha trü"delık bir olay olmaya başladı Öncelen ona gjdenler paımakl» gösterilip arkalanndan fi«« kos cdıhrken sonradan Anıka'ya gıtmemış olanlarla aby edilmey? başlandı Çabucak Ani' ka'nın yaruna yaklaştıklannı. ona ulaşrnayı ba şardiklarını snyleyenlerip çogu aslında Yelen» ka ve Saveta'yla yetınmek zorunda kaldıklarından kıplançlık, erkeklık gururuyla gizlı amaçlar işe karışmaya başlamıştı Gen çevriienler, ıki katlı yuzsuzlüklerını ortadan Kaldırmak umuduyle yeniden gehyorlardı; ilk yuzsuzıuk cna gelmek, ıkıncisı' de cerı çevrilmektı; bir kere kabul edilenler ıse artık durmak nedır bümeyerek, büyülenmiş gibi, hep yeniden gojnekteydiler. Kasabft meydanından gelen bu kötülük karçısmda crtalç güçle savaşan vahnz kadınIardı, uzun uzun düşünülmeden açılmış kadmoa, aruarnsız bir savaştı ama. üysa heT zaman kolay başarılacak bir ış değıldi bu, tehlikesiz de s&yılmazdı. îşte bu yüzden Ki»*ıç'lerin evi kazaya uğramıştı. Zengin, çevik, erkek gibi gözüpek bır kadın olan yaşlı dul Ristıçka, bütün kızlarını kocaya venp birjcik oğlunu da eviendırmışti. uğlu, ufa* tefek, al yanaklı, yalnı? lcendısmden yaşlı oianlarla ahbaplık ederek para kazanıp evine bakan sessız birıydı Annesı onu, güzel, sessiz. zengin bir Foçalj kızla erkenüen evlendirrniştı İkı çocuğu vardı şımdl Kışın, evın birinde, kadınlar hep bir ajtızdan Anika'yla kocalarına, oğullarına acıriarken yaşh Rıstiçka, rahmetli koeasımn eanı içın bır kadeb rakı ıçtıkten sonra. yuksek sesıe ve ofkeU bır tavırla: Val.&hı bırakmayın, dedi' tşıe banım de oğîum var, ama ben sağ oldukça o Anika şıliığının tvmin eşiğine ayak oasamaz Anıkı, kendisıyle ılgılı olan her şeyı olduğu gibi, ertesi gün, Rıstıçka'nm da sdyledıklprinı duyarak bır gün sonra şu hnberı gondermiştı ona: liugünden başlayarak bir aya kadar, oğlun, o anasının hayırlısı, cumartesı pazarında kazandlkiannın hepsiyle oana gelecek ü zaman Anıkcv'nm kim olduğunu Rörürsün. Evde küçük tedırgmliklerle kaygılar yer et rneye başlnmasına rağmen Ristiçka yıne de Anika için şğzına geleni söylüyordu Bütün bun lar, Anika'nin şöhretinin göklerı tuttuğu, erkek adını taşıyan herkesın kasaba meydanında onun ardından sürttüğü, hiç değılse ona bakıslarıyie oisun yöneldiği bır dönemde olu» yordu ü uğursuz toplantının ertesınde cumartesi günü genç Rıstiç, sarhoş bir durumda, arkadaşlarınca yarı sürüklenerek, çaicsırınm geniş ccplerı cumartesı pazarının aksataaıyle dopdom Anika'ya gitmişti. Anika'nın ka pısının onünde yatıp ayaklarıyle yeri döv^rek paralarını yayıyor, çılgınca Anikn'yia fcendi annesinı çağıj'ip duruyordu Hemen vanıbaşında Yelenka'yla Saveta bekliyor, her tsteven onu bu durumda görebiliyordu Satalt söker. ken Anjka, Saveta'dan ıki Türk gencıyle Ristiç'in evine götürülmesini istemişti. (Arkası var) TİFFANY JONES tcüçuıc UÜSEStN PE... ÖLENLER Eylül sonlanna doğru sıcaklar hafiflemi^tı. Sıcaklann şiddeti hakkmda bir fikir vermek için bir olav anlatayım. Bir gece Kolordu îsühkâm Bölüğünü cepheye götürmek görevini aldım. Oünün en serin zamanı olan geceyansından sonra çep heye hareket ettik Yirmi kilometrelik volda sabaha * kadar devam eden vürüyüşte 27 nefer sıcak çprpma«?mdan öldü ve hastalandı Bttlüğün mevcudu yüz otuz küsurdu. Geçen yol boyunca: Güneş ufuktan şımdi doğar, Yürüyelim arkadaşlar marşrnı söyledik Biz gerçekten güneş doğmadan cepheye varmak zorundaydık. Dicle vamrmzdan akıyordu. Ve biz söylediğimiz marşla gerçeği dile getîriyorduk Ekime doğru sıcaklar hafifle yince Kutülammare'nin on beş kilometre Kuzeyinde kerplçt«n evler yaptırmaya başladık. Kışı bunlardnn geçirmeyi tasarhyorduk. Karargâhtaki glzli mücade GARTH LEE Opk^yBOLOULAR