23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET 25 Eklna 1972 SÎz,~ AltAMA StcİÇİFT SOHÇA A L ALAy ĞÖM, £>ON, ıkJ TÖP 5OF Bifc DONUJK A L UNDC4N£/BÎR,T>€Sre F6RHA5 HANl DESTAfel, U t SlB>1ALl M ^ D İ L VtRİNCE AMJ <&î TTt... yAKiŞTlRıP, M£ZAMıU8n... TİTELTİ îzmir'in içinde SAMİM KOCAGÖZ'ÜN Üstelik Kunuri Savaç alanında levgili dostlanmız (!) Amerikahlar cıkışmca, blze haber verraeden, sağımızı solumuzu düşmana bırakarak kaçmışlardı. Askerlerimiz, ko mutanlanmız, büyük bir kahraraanlık gostererek. çok şehit vererek, çemberi yarıp çıktılar. Kunuri Savas Alanında kalanlar, Menderes'in yakasım ruzu mahşerde de bırakmayacaktır.» AFbay Nazif Tınaztepe, bİrdenbire susuverdı. Sanki yüreğindcki acl, yüziine vurmuştu. Kapkara, diri gözlerinl bir sis perdesi örtmüştU. tki parmaklı sol elini, seyrek kır saçlarının üstünde dolastırdı. Zihninden, Allahüekber dağlarım, Kore'nin bir süre önce, haritalarda gunlerce incelediği Kunuri bölgesini geçirdiğinden emindim. Babamın her zaman, kıh kırk yararak yurt sorunlannı dikkatle incelediğinl, izlediğini bildiğimden, böyleslna konuşması, benim için dfoğaldı. Salonu alan derin sessizlik, Onun böylece konuşması, özellikle Hidayet Beyi, son derece şaşırttığım doğruluyordu. Bir süre önce, Karşıyaka'ya, bir pazar günü, Hasip Beyin evine birlikte gitmistik. Babam Cahit'e geçmis olsun! demek istiyordu. Hasip Beyin evlnde de böylece yurt sorunlannın tartışması, konuşulması akşama değin sürmüştü. Hasip Bey, babamın bütün ricalarını dinlememis, dSnüste bizl, Iskeleye değin geçirmisti. Vapura bindiğimizde Albay, «aferin», demişti, cBu delikanh petrol mühendisini beğendim. Kendisini iyi yetistirmlş. Amerikahlar, beynini yıkayamamıs... Ben, yaşım gereği, gençlerle pek ilişki kuramıyorum. Eğer sizin içinizde böylesine düsünebilen, bilgili gençler çoksa, Türkiye'nin geleceğinden çok çok umutlanınm...» Ben de, «ikl yakamdaki züppelerden sonra, Cahit ve arkadaşları ile tanışınca, çok şaşırdım; hem de sevindim baba...» karşılığım vermiştim. O gün bu gündür Albay, sık sık bana, Cahit'i, arkadaşlarını vıorar tfurur. Uzune» sessizliği Hidayet Bey, en sonunda bozabildi: cÇok haklısınız Albayım, itin bu yönflnCı hlç düşünmemiştim. Biz, hükümetin tutumunu sadece iktisat yönünden elestirip duruyoruz.> Nazif Bey, şöyle bir Hidayet Beyin yürüne baktt: ROMANI 82 «Askeri, askerliği; memleketin iktisat po litikasından uzak tutmak çok güçtür. Ordu, budala, üçkâğıtçı politikacıyı hiç bir zaman bağıslamaz: Kunuri'de bir Amerikan Türaenlnln canuıı kuTtarmak için, Savaş alanında aldatılıp yalnız bırakılan, ölüms bırakı)an Turk askerleri için, Sayın MendSres, Amerikahlardan kaç para alnus ola? Hem d.e Türkiye'ye yardım adı altmda! Türk Ordusu, parayla döğüsen ordu değildir' Zaten Amerikanın aziz ve sevgili dostlan, Kore'de ona yardım için, bir kutu ilâç yollarken, bizim koca bir Tugayla ne işimiz vardı dCnyanın 6te ucundü? Ne var ki, Ordular. ulusun temsllcisi hükümetlerin emrindedir. Verilen ödevi yapmak zorundadır. Yapllan isin sorumluhığu, askerlerin değil, hükümetlerindir. Tarihe karfi da hükümetler soruraludur. Yalnız, bir noktaya dikkatiniri çekmek istertm: Bizim askerlikte bir kural vardır: Verilen emri, koşulsuz yerine getireceksin. Haksız, yerslz, yanlı? buluyorsan bu emri, yerine getirdikten sonra toru sormak hakkındır ama aradan belli bir süre geçtikten sonra... Menderesten d'e bu isin hesabını, tarih soracak elbette ama, günün birinde ordu da soracaktır!» LSmbanm ısığında bile, babamın bu «5zlerinden Hidayet Beyin çok sıkıldığı belli oluyor, yüzünün »arardığı görülüyordu. Sonunda dayanaraadı, konuştu; sesi boğuk boğuktu: «Ah! bütün bunları bilmek. öğrenmek, lnsana sonsuz bir acı veriyor Sayın Albayım. Sadece blzde miT Bütün tfiinya bir sürü çtkarcı, akılsız, kendini beğenmis budala politikacılarla dolu. Böyle yönetlcilerin elinde ülkeler, ya saldırgan oluyor, ya da sömürge hahne geliyor. Saldırgan ülkeler kendisini beğenmis, sömürülen ülkeler sinmiş insanlarla dolup taşmakta. Çoğu düşüniiyorum da Albayım, umutsuzluğa kapılıp, diyorum ki, şu dunya yüzünd'e bir sürü hayvan türü var. Bu" türlerden biri de insan! Dünya yüzündeki Insanlar da hayvan türlerl gibi yaşayıp, sıirünüp gidiyorlar... Biz, akh erik hayvaniar olduğumuza göre, hlç olmazsa, yasayabildiğimlz değin yasayalım! Herseye bosverelim! Felsefemiz bu olmalı... ölenle dlünmez, gülenle giilCnür... diye bir löı yardır. însanın kaderi bu.» (Arkan m ) Ertesl tabah doğruea Edirnt Şeriy» Reisi Abdurrahman efendiy* gittim. Vaktin lanklı kadısı taten beni tanıdıgı için oturttu. Hikâyemi bastan »ona anlattım. Zaten küçük bir kasaba olan Edime'de herke» vaziyeti biliyordu. Kadı beni dlnledikten sonra: Haydt ten git, ben babanla görüçeyim, dedi. Ben tekrar ev« geldim. O gün ağabeylme kadıdan resmî bir kâğıt geliyor ve ertesi. günü saat 10'da (alaturka saat 4'te) Kadı bizi makamına çağırtıyordu. Ağabeyim o sıra yüz elli kuruf Tnnngi» Maliye Dai resinde memurdu. lkimiz huzura çıkuğımız zaman babam Kadı'nın yanında oturuyordu. Abdurrahman bey bize uzunboylu nasihat vererek babaya itaat gerektığini anlattı. Babam da ayn ayrı dört çocuğuna nasıl fed'akârlık yaptığını hlkaye etti. Bunun üzerine ağab»yim dedi ki: Babam üç eocuğu Ue ıl«rgındır ki, bugün zaten bunlara bakmak zorunda değildir. Yalnız bu küçük kardeşime bakması gerekir. Ona da yapmadığı zulüm kalmamış. Ve nihayet o da canını kurtannak için kaçmış, büyük kardeşlerinin evine iltlca etmiştir. Biz ea mnı kurtarıp bize gelen kardefimize bakmaya mecburuz. îşte babası ve işte oğlu. Eğer ba.basmın lâfına inanıyorsa onunla çider, iste/se bizim eve gelir. Biz kardeşimize gitme ct*miyoruz, gelirse kovamayız. Ve ağabeyim ayağa kalktı, ben de beraber kalktım, Kadı' nın odasını terkettik. Yüzbaşı Selahattin'in Romanı Kadı'nın huzurunda Çıkan kısmın özetf • Tfizbası Selâhattin'in çoeuklnğnna ait Uk anı sünnet dflğftnfi Ue baalıyor. O gün anneai eğilmiş, ailenin bu en küçük •ğlnna alnından öpmflş .. Sıeacık ve sefkat doln bir btue. Toıbası, otnı ıekix yü sonra bu olayı yazarken daygolanmış. «tnsan bayatı bu kadar hiç, bn kadar ds kııa...» diyor. Babası da asker... Fakat doktor... 1900 yılında Edirne'den Tekirdağ'a tâyin ediliyor. Selâhattin de ilkoknla bn ilde baslıyor. Henuz altı yaşındadır ve yaramaı nu yaramaz Çeşitli olaylarla ve bitmeı tükenmez hasarıhktorla gfinler çfinleri kovalıyor. Bu arada bflyfik anneai, daha sonra da annesi ölüyor. Babası başka bir kadınla evleniyor. Fakat fivey annenin çocaklara tahammülü yoktnr. Ozellikle Selâhattin'e .. Giinün birinde aralannda mfithis bir ağız kavgası patlak verecek, bu yüzden babası ile de çatısmak zorunda kalacak, lonunda ablasınm evine kaçacaktır. Bu dönemde Selâhattin on Oç yasındadır. bah üç neferle bu arabaya bindik. tlk aksam Uzunköprü'ye, ertesi aksam Keşan'a, üçüncü aksam da Gelibolu'ya vardık. Emine ablamın kocan Ahmet beyin babası Binbası Osman bey, Gelibolu Garaizon kumandanıydı. Bir yıldan berl görmediğim Emine ablamla karplasmamız çok hazin oldu. O onyedi yasındaydı. Kucağında bir yasındı Bedia adlı bebeği vardı Ben on d5rt yaşındaydım. Bir ay kadâr orada kaldım. Geceleri Emine İle deıtleçirdik. Ahmet bey, tutumlu bir mülazım (teğmen) idi. Bana hep iktisadın yararlanndan söz açardı. Gell'bolu'da tatflim çabuk geçti, Edirne'ye döndüm. Okul hayatım zorluklar içinde devam ediyordu. Derleyen : tlhan SELÇUK kulun berberlerine parasız tıras oluyordum. Ama onlar da arasıra bahsis isterler, veremediğim için beni kötü tıraş ederlerdi. Edirne'nin loğuklan ba"» • • lamıştı. Benim iç çamaşırlannsv; olmadığı İçin elbisemin içın»'"? giydiğîm incecik bezlerle •**•'•% rerdim. Gece abdesthaneye gi» •* derek petrol lâmbastnın ısıjl / altmda kimse görmeden bitl*» ' rimi ayıklardım. Avakkabımt • çorapsız giyer. herkesten bucak bucak kaçarJlm Oefter kalem alamazdım. Mevsimler geçer, üzüm kiraz okulun bakkalmda satihr, boynumu büker, bunlara hazin hazin bakardım îste böyle günlerin bir pet* sembesinde herkes izinli çıkarken ben dershanede oturuyordum. Zabit odasından çağırdtlar. Büyük enistemin arkada»> larından Mülâzım Ibrahim Hî fendi beni görmek istiyormuş. Gittim. Bana dedi ki: Selâhattin efendi, tstanbul' dan Tevfik beyden mektup aldım. Size her hafta on kuru» haftalık vermemi yazıyor. Sımdl slze on kurus vereceğım. Fazla bir ihtiyacınız olursa bana yazın. Ben yeniden dünyaya gelmiş gibi oldum. 13 Temmuz 1908 ınkilâbına kadar her hafta on kurus harçlık aldım Bir gün dershanede oturuyor» duk. Dışardan bir 4%vul gıirültüsU işittik. Pencereden baktık. Bayraklar asılmıştı. Biraz ,sonra teneffüse çıktığımızda herkes olağanUstü durumu anlamaya çalışıyordu. * Ağızdan ağıza «Bayram olmus, okul tatil edllecekmiş» şayiaları dolaşıvordu. Oysa o güne kadar, yalnız IU> mazan ve Kurban bayramlan ila bir de Abdülhamit'ln tahta çık* tığı tarih «Donanrna Günü» ilân edilmişti. Bİ2 başka bayram bilmiyorduk. HAZtN HAZtN Eve geldim. Bos evde bıraktığım yırtık bîr bohçanın içindeki eski çamasırlarfmı alıp büyük ablamın evine geldim. Ağabeyim baska bir yere tayin edilip gitmisti. Küçük ablam Gelibolu'dan mektup yazıp beni istemışti. Gelibolu'dan bir asker araban Edirne'ye hasta getirmis geri dönecekrrfîş. Küçük ablam Emine'nin kocan <Ahmet bey subaydı. Bu a' raba ile Gelibolu'ya gitmem isteniyordu. Edlrne'den bir *aBabamdan para gelmiyordu. Büyük enistem Piyade Mülâzımı Tevfik de tstanbul'a gitmisti. Herkes irinH çıkarken ben oturur, okulda ağlardun. Çatnasınra yoktu. Sabun alacak peram olmadığı için okul hamamına gidemiyortfum. O KORKA KORKA O gece Enıştem Tevfik bey eve gelınde anlattK Ben o sırada Edirne Askeri Rüştiyesi üçuncü sınıfta ıdışa. Babam okula gitmis, kendisine karsı geldiğim için okuldan kovulmamı istemi;. Bizim sınıfa bakan Mülazım (Teğmen) Mustafa efendi vardı. O da enistemi görerek benim muhakkak yarın okula gelmemi, gelmezsem hakkımda kanunl muamele yapılacağım söylemiş. Ertesi gün okula gittim. Beni Müdüre çıkardMar. Müdür babama niçin karsı geldlğimi sordu. Uvey ana hikaye»ini anlattım. O da roüteessir oldu. Bana nasihat etti. O ak»am eve gitmemi söyledi. Karanlık basınca korka korka eve vardım. Yavasça kapıyı çaldım, Kapıyı asağıdaki odada oturan Reşat bey açtı. Beni görünce: Gel bakahm küçük anlan .. dedi. Ben: Korkuyoruon, dedlm, dövecekler beni... Sana el kaldıramn elini kıranra. Gel bakayım benim mert yavrum. Beni öptü. Babama seslendi. Babam aşağı ındi. Elini öptüm. Babam ağlıyarak boynuma sarıldı. Beni taşlıktaki bir mınderin üstüne götürdtl. Hem aevd.1, hem ağladı. Huriye hanım yukardan olanca sesiyle bağırıyordu: Rıfat bey, Rifat bey, bu eve Selâhattin girerse ben çıkanm. O, simdi bu evden çıkacaktır. Babam dayanamadı bağırdı: tstersen, haydi sen git I 4 0 yıl önce Cmjıhuriyet 25.10.1933 MALKOCOĞLU ve çızen Ayhan BAŞOĞLU ÇELİK HANÇER ÜKSEK MiinendiS MekteTÜRKÇE OLMAYAN İSİMLER bi öğrencilennden bir kısmı aralannda toplanarak gıtılmaya basianmıştır. Bunun çehrimizde özellikle Beyoğîun teli biçtmine konulması, 3 Türk topraklannda ya üzerine Galatasaray Polis Mer da çok görülen yabancı ısımli ticarethanelere aıt tabelâlann şayan her adamın Türkçe bil kezi meseleye el koymus ve ya Türkçeye çevrilmesi için birer mesi ıcap ettiğine göre Türkçe bana isimli müesseselere nezaaçık mektup ile ilgililenn dik yazıların yanında yabancı dtl ketle yapılmıs bir uyarmadan katini çetoneyi, kararlaştırmışlar den olan tercümelerinin konul ibaret olan açık mektuplan dave ju mektubu bastırmışlardır: masında fayda olamayacağı d gıtan yedl Ogrencl sorguya cecVatandas! (Cumhuriyet bay hetle bünların atılacagını kuvkilnıistir. Bazj magazalann şiramına kadar) vetle umarus. tmza: T. G. kâyeü Üzerine yapılan tutukla1 Enstitü dS bote, Bazar Bu (T. G.) ımzaaı (Türk ma sonunda ortada bir suc oldö Levan, Rejans, La Jönes gi Gençliği) rümuzu olarak kulla madığı anlasıldığından gençler bl Türkçe olmayan levhalann nılmıştrr. Basümıa mektup da aerbest bınlulmıslardır. Türkçeye çevrilmesi, 2 Otel Balkan, Otel Turan DUn Ankara'da VekiUer Heyeti, G»zi Hamtlerinlo gjbi Türk gramerine uymayan adlann Turan oteli, Balkan obaskanlığında toplanarak ai tasansını konusmustur. Y YARIN: ÜMİTSİZ BİR AŞK • DİŞİ BOND YOLCULUK Bir zaman sonra Hayriye hanım ve Zehra baska eve taşındılar. Benzer olaylar devam etti. Attıa babam artık beni döğmüyordu. Ben yalnız bir odada yatmaktan korkuyordum. Bize bir Arap kadın geldi. Ben onunla yatardıra. Fakat o Arap kadmdan da korkardım. Çoğu geceler başımı yorganın içine sokarak ağladığımı bilirim. Vihayet o Arap kadın da gitti. Babam Huriye hanımın zoruy% la Edirne'yi terketmek istiyordu. Medine'ye gitmek için müracaat etti. Beni Edirne Harbiyesinin orta kısmın a yatılı olarak yazdırdılar. Hazırlık yapıldı. Esyalar satıldı. Bu esyalar satılırken babamın bana para vermiyeceğinl düşünerek eşyalann parasmdan 150 kurus kadar çaldım. Bir sabah Huriye hanım, annesi, babam Edirne'den trene bindiler. Tara tren hareket edeceği zaman babam bana bir mecidiye verdi: Sana oradan para yollarım, dedi. Tesrin aylannda idik. Medine'ye ancak bir ayda gidilirdi. Oraya girfecek. bana üç mecidiye maaS bağlıyacak, ve ben avlarca sonra para alacaktım. önümCz Ramazan ve okul tatil idi. Ben aylarca ne vapacaktım' Babam bunlan düşunmüyordu. TİFFANY JONES GARTH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle