Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
S elge'ye ılk gelişim, ikinci gelişım gıbi olmadı. tkınci gıdışimde, yumuşak, ince, çekıngen insanlar gitmlş, yerlerine huzursuz, kabına sığmayan insanlar gelmiş. Oraya tekrar gitmeğe karar verdığim ve bir sene önceki hatıralanmı yoklaâığım zaman insanı üzebilecek herhangi bir olay olmamıştı. Oraya ikinci gelişim birinci gelişim gibi olmadı. Birincısinde kazı heyetinden çok sonra gitmiştim. îkinci gidişimiz çok daha zor ve hâdiseli oldu. Antalya'da Altmkaya'ya giden doğru dürüst bir yolun bulunmaması, bu defa da kendini hissettirdi. Daha önceki tecrübelerimden edindiğim intibaya göre, buraya gidebilecek bir vasıta bulabıleceğimizi hiç ummuyordum. 250.00 T.L. gidecek bir kamyonet bulduğumuz zaman, şoföre yolun çok ama çok kötü oldugunu söyleyememiştik. 250.00 T.L.'sına anlaşmamıza rağmen, oraya gidebildiği takdirde 300. 00 T.L. vermeğe dünden razı idik. Eşyamızın yansı ile, içınde topu topu üç kişiyle aynldığımız Antalya'dan pek az uzaklaşmıştık ki, yaya bir insanın dahi zor tırmanabileceği bir yerde, 5 Konağa 15 klm. kala arabamız su kaynattı. Şoför, aratadan inip biraz su doldurdu. Fakat karbürator yarılmış, de•vamü su akıtıyordu. Her • bır klm.. de bir su değişürerek, iimitsız yolumuza devam edıyor duk. En sonunda bir dik yokuşta arabamız tamamen durdu. Geriden gelen kendi arabamızı beklemekten başka çaremiz yok Genel manzara tu. Onu bekledık ve geldl. Blr kaçımız orada kaldı, gerimız, köyltiler tarafından «Olukköprü> diye isimlendirilen, esasında ise tarihî Selge'ye gitmek içın Romalılar tarafından yapılnuş olan köprüye kadar geldık. Nıyetimiz buradan bir kamyon kiralayıp, yolda kalan arkadaşlanmızı ve lıizumlu eşyalanmızı taşıtmaktı. Tomruk boşaltan bir kamyon 14 klm lik bir yola 150.00 T.L. istedi. Çaresiz kabul ettik. Orada bütün yükleri boşaltıp boş Volkswagen ile gidemiyecegimizl ısrarla söy lemelerine rağmen, Altınkaya' ya hareket ettık. Arabada Uç kışi idik ve bozuk yolda bilmem kaçıncı defa inip tekrar bindikten sonra köye geldik. • KÖTE GELİŞ le zannettik. Hiç birinin yüzü gulmüyordu. Bir heykel gibi kıpırdamadan duran kalabalıkta nihayet bir kıpırdama hissedıldi. Önce muhtar, sonra diğerleri bizi karşilariUar, yüzlerinde umduğunu bulamamış insanlann şaşkınlığı vardı. Neden sonra bu şaşkınüğın nedenine bir cevap bulduk. Hoş, bize gösterdikleri yakınlıkta normal terbiye kuralianndan yoksun bir şey yoktu. Meğer, o gün Manavgat'a yeni tayin olunan kayır.akam kbye gelecekmiş. Şaşkınlıklan biraz da bundan olsa gerekti. Işte bu intibalarla girdiğimiz Altınkaya bizi yanıltmadı. Bir senedir pek çok şeyler geçmis insanlan huzursuz eden bazı olaylar olmuştu. TJfak telek olaylar meyanında, üzerinde durulması lâzım gelen bir ıki hırsızük. vakası cereyan etmişti. Nitekim böyle bir hâdiseye biz bizzat kendimiz şahit olduk. Kaymakamın geldiği gece, erkenden gelen bizler geride kalan arkadaşlan beklememiş, erkenden uyumuştuk. Kam yon geldikten sonra, sözde bize yardım ediyor görünerek 6000.00 T.L. değerindeki fotoğraf makinemiz, T cedveli ve alçı tozumuz, kaldığunız okula gelmeden toz olmuştu. Önce farkına varamadığımız bu hâdiseden, onları kullanmak istediğimiz er tesi günü haberdar olduk. Makine elimiz ayağımızdı, onsuz hiçbir şey yapamazdık, nitelrim muhtara, eğer Tngirinpmi* geri verilmezse derhal çahşmaları bırakarak gerı döneceğimizi kat'i olarak söylediğimiz zaman, fotoğraf makinesınin saat 17.00'de bize teslim edileceğine adeta senet verdl. Ve hakikaten de makinemiz saat 14.00 de geri getırildi. T cedveU ve alçı tozunun kaybolduğunu çok daha sonra farkettiğimız içın onları geri alamadık. Bu kabil hırsızlıklar geçen mevsimde de olmuştu. 25 metrelik bir çelik metre ve bir elektrik VEYSEL DONBAZ' lâmbası kaybolmtıştu. Oradan hareket etmemize bır gün kala olan bu olay uzerine eğilmeğe vaktimiz yoktu. Üzerinde durmadık ve bıraktık gittik. Fakat ertesl sene geri geldiğimiz zaman hiç istemediğimiz halde, fotoğraf malnnesinin kaybı dolayısiyle onlann faillerinl de oğrendik. Fotoğraf makinesi f aili de bizce biliniyordu ama, sahibinin ricası üzerine, geri getirUdiği için onmaz yarayı daha fazla kanatmak istemedik. Bir Türk olarak kendi yerli hal kımız tarafından geliştırilen bu hırsızlık olayları beni çok utan dırdı. • TOKSULLUK B ir taraftan bizlere bütün varmı yoğunu vermek isteyen insanlar, diğer taraftan ber şeyimizi almak isteyen insanlar tarafından kuşatılmıştık. Kanaatimce bütün bunlann nedeninde yoksulluk gizliydi. Köyün içersinde cereyan etmis olaylardan bir tanesinin, babasının evinden para çalmış olan bir gence ait olması bizi bu kanaate vardırdı. Makine eşyasına duyulan özlem o derece yüksek idı ki, kendileri için hiçbir mana ifade etmeyecek olan bir T cedveli, bir şerit metrenin kaybı, insana ister istemez bunlan dedirüyordu. Altınkaya'da vuku bulan bu kabil suçlar yine kendüerine öz gü, gayet kolay bir metodla çözülüyor. Bır gün, yakmak kaydıyla evine bır yazı bırakılan bir şahsın dileği üzerine suçlunun bulunmasına başlandı. Bul duklan usul, ne dayaktı, ne de zor kullanmaktı.. Köyün hemen kıyısındaki kayalardan bir tanesinin dibi bunun için en iyi yerdi. Bu kaya dibine toplanan köy Ihtiyar heyeti, ellerine aldıkları bir Kur'anı Kerim yardımıyla bu meseleye bir çözüm yoUı bulmaya çalışıyorlardı. Şüphe ettikleri kimselen, Kur'anı Kerim üzerine el bastırtıp yemin ettiriyorlardı. Suçsuz olanlar tabiî, çekinmeden yemin ediyorlar, suçlu olan ıse, suçunu orada itiraf edıvordu. Bu şelrilde, suçunu açıkça itiraf eden kimseye bir sefere mahsus para cezası kesilip kendisi affediliyordu. Suçunu itiraf etmez de eğer sonradan meydana çıkarsa, ona verüecek ceza, kendisine, bütün köylünün düşman olması ve onunla her türlü sosyal iUşkilerini kesmekten ibaret kalıyordu. Bu şekilde, suçluyu yakalama taktiği, bu soruna bir çare bulmaktan çok uzaktı. Nihayet, mevzubahis suç, suçlunun vicdanına ka lıyordu.. Suçlu olduğu halde pekâlâ Kur'anı Kerim Uzerine el basabılir, yemin eder ve de suçunu gizleyebilirdi. Nitekim 6 Eylul 1969 tarihinde toplanan köy idare meclısi ellerinde Kur'anı Kerim olduğu halde, köyü bir uçtan öbür uca taradılar. Fakat, ne yazık ki, suçlu ortaya çıkmadı. Suçlu aralannda dolasıyor, yenl plânlannı uygulamak için zaman kazanıyordu. Işte, köylumüzün adalet anlayışı bundan ibsret... An&yasa varmış, yokmuş, mahkemeler, hâkimler, avukatlar varmış klme ne? Onun adalet anlayışı yi ne kendi buluşu olan vicdan mahkemesi.. Suçluyu karakola şikâyet etmiyorlar, kendileri, kendi yağlan Ue kavruluyorlar. Karakol, Jandarma, düslerine giriyor. onları ürkütüyor. Onlar bu şekilde davranmca adalet mekanizması hükümsüz kalıyor, kendi vicdanları hâkımleri, Kur'anı Kerim şahıüeri. Köyün genet görünüşü toplandıklan kaya dibi ise adlıyelen oluyor... Altınka\ralılar, suçluyu bulmak içın toplandıkları an, bir fotoğraflannı çekmek ıstemıştım. Hemen deklânşore basmadan önce de nezaketen fotoğraf çekmemde bir mahzur olup olmadığını muhtara sordum. Aldığım cevap beni hiç şaşırtmadı: cVazgeç, ne edecen bubam, başka zaman çekersin...» Zaten ben böyle bır cevabın verileceğini tahmin etmiştim. Büyük ınsanların, büyük işlere başlaya cakları zaman takındıkları tavır aynen hepsinde vardı. Hepsi sinirli, hepsi de huzursuzdular. Zaman zaman bağnşmalarmdan bunu anlamak gayet kolaydı. Üstehk, açıkta yapılan bu yargı işlemi herkese açüc da değıldi. Mahkemenin icabı olarak. celse gızli görülüyor ve fo toğraf çekilmesine musaade edılmiyordu. Her şeye rağmen MlltMII fotoğraflannı çekmış olsaydını, belki de belâ benım başımda patlayacaktı. Yanlarmdan uzak laşıp, uzaktan. vazifemizin ıcabettırdiğı yerden izledık duruşmayı... 6 eleceğimizi önceden bildirdiğimız için, umduğumuz gl bi onları köyün girişinde bizi bekler bulduk veya biz öy YAR1N Geçim durumu WİtlkOCO6IU I konu veresim: AYHAN BAŞOĞLU I I QEM SUITAN 54 başlangıcı MU1AFFER BUYRUKÇU Avucunu açtı, kartı okudu. (Beyefendi. Siı de gormüşsunuzdür. Doğan'ın bir hikâyesini yayınladım. Kendisine telif hakkı olarak beş lira vennenizi istirham ediyorum. Reşat). Hikâyesini gorduğu sırada ortaya çıkan sevincin iki katı büyuklüğünde bir se\inç kıpır kıpır etti içinde. Yanlış anlamamıştı ya? Kartı yeniden ve en çok Ibeş lira) üzerinde durarak okudu. Demek para da vereceklerdi ha? Hemen hesaba oturdu. Haftada iki tane çıksa ayda seksen lira ederdi. İki yüz lira da aylığı. ikiyüz seksen. Eh, fena sayılmazdı ve babası belkl o zaman elbise diktirmeye yanasırdı. Seksen llranın yarısını yese yarısınt biriktirse. Karta baktı ve öptü, «Yaşadık!» diye bağırdı, Yaşadık!> Halil askıdaki tek kahveyle girdi içerlye, merdivenlere yöneldi. tdare Müdürünün siyah ayakkabılarını gördü Doğan. Yeni boyandığı için pırıl pırıldı. Tıraş da ol muştu, pudra ve kolonya kokuyordu. Portatif bıyıklan kırmızıya çalıyordu. Yüzü uzan ve kemikliydi. Sol kulağındaki mercimek büyüklüğünde bir benin ortasuıdan sert ve kırmızı bir kıl fışkırmıştu otomobil anteni gibi duruyordu. Doğan koştu, oda kapısını açtı, yana çeklldL •Odayı havalandınyorsun ya?» dedi. •Az önce camları kapattım» dedl Doğan. •MUrekkep fıçılannı çıkaracaktm, ne oMa?» dedl tdare Müdürü. sorgqya çeken gözleıinl blr süre Doğanın üzerinde tuttu, sonra Doğan'ı haşlamasına gerekçe olacak blr biçimsizllk aıarcasıns gözlerini duvarlarda, masalarda dolaştırmaya basladı. «Kapıdan aynlamıyoram kl. Tam çıkaracağım birileri geliyor, Yarın biraz daha erken geleyim de Şabanla birlikte çıkaralun. dedi Doğan, kartı uıatevveeet. Teşvik bakımından lyl olur ama slz de bl lborsunuz ki bir sürü bedava yazmak isteyenlet var. Beş lira çok. Çok Reşat bey, yapmayuı» Basını, telefonu dayadığı sağ kulağı yonüne yatırdı, •Koskoca Hikmet bey ne alıyor, yapmayın rica ede rim. Dört lira veriyorum. Değil, değil, inanın a» değil. Peki, peki, pekkii Resat beyciğim, slzin dediğiniz olsun, bu seferlik beş lira veriyorum ama~ Bunun için zatıâlinizi. Arzu hörmet ederim. MersL Bilmukabele.» Telefonu kulağında sanki konuşma daha bitmemiş, söylcmek istediği ama unuttuğa sozleri anyormu; gibi bir süre daha tuttu, Doğan'ı hergünkü künliğinden daha başka blr kimlikte gör müş olmanm şaşkmlığıyla baktı, baktı ve telefona sertçe yerine koydu. Demek hikâye yazıyorsun ha?» dedi alaycı bir sesle. sonra ellerinl masanın Us tüne koydu ve sesini değiştlrdi. Bu Uk ve son ola cak, anladın mı?» Anladım efendim» dedl Doğan. Şimdl udece alacağı beş lirayı düşünüyordu. «Bir daba hikâye yazdığını görürsem, hiç dmle mem kovanm. İadelerin damgalanması ne oldu?» Doğan, önüne, ayaklannın ucuna bakıyor, beş lira yı kaçırmama korkusundan zaman olmadığinı soy leyemiyordu. Ses daha kalınlaştı, «Fıçdat akşama kadar çıkacak! Şabanı mı alırsın. Ahmeti mi alırsın, ne yaparsan yap, fıçıları bugün çıkar!» Pantolon cebindcn altm bir zincire ilistirilmis bir snni anahtar çıkardı, birini seçip çekmeceslnin kilidine soktu, çevirdi. Damga pullannın, bir kırmtzı silgi nin, toplu iğnelerin ve taahhütlü makbnzlarının durduğu ve yeşilimtrak bir elek teliyle çevrili teneke bir katndan beş tek lira aldı, önüne doğru Itiverdi. «Şimdl matbaayı dolaşacağım. Ortalıkta şa kadar bir pislik, şn kadar bir toz görürsemmınm.Hadi git, kapıyı boş bırakma!» Doğan aldığı liraları sağ pantolon cebine attı şangırtryla, sonra elini soktu ve hepsini birden san girdattı. Şangırtının sesi boğuktu, astar. kumaş ve eli sesin net çıkmasını önlüyordu. Hikâyesini, adını öptü, öptii, bir lirayı çıkanp havaya fırlattı, düşer. ken yakaladı, Yazij dedi ve Cevdet beyin kısa za manda öleeeğine inandı. •Buraya gel!» •Buyrun!» •İmzala şunu!» Sadece damga pulu yapıştinlmıs ama Doğanm telâştan kaç kuruşiuk damga pulunun yapıştinldığını göremediği bir kâğıdı sürdü önüne Doğan'ın. •Pulun üzerine. Tamam. Bir de açığa. Badl Kft!* (Arkasn var) MAvtoçO&uı !... Su+s n11 i>u 1 mat DİŞİ BOND tı. Satılık Intertip 4 Ağustos 1970 Salı günü 12 30 13.00 saatlen arasında icra yoluyla bir Intertip dızgı makması satılacaktır. Satış yeri: HERGÜN GAZETESt MATBAASI; Cemal Nadir Sok. Çağaloğlu Cumhuriyet 7760 I «Ne o?» dedl karta bakmadan, sonra gözlüklerini çıkardı, bir meşin parçasıyla uzun nzun sildi saydam yuvarlakları, taktı, kartı gözlerine yaklaştırdı, okudu. îki kaşının arası katlandı, sonra korkutucu olmayan bir kızgrnlık gelip gözlerine oturdn ve kesik kesik güldü. «Sen hikâye ml yazıyorsun? Gelir bana bir gazcte!Getirdi Doğan ve İdare Müdürü, «Xalan söyle miyorsun ya.« dercesine Doğana baktı sayfalan çevirdl. hikâyeyi bulunca. basını sağa sola. «Allah, Allah. Allah Allah!» diyerek salladı, hemen telefon etti, Reşat bey, sabah şeriflcriniz hayirlı olsun. Nasılsımz efendim? Teşekkür ederim ben de i>U yim... Evet, evet Şimdi verdi, karşımda durnyor, ben de bu nedir diye rahatsu ettim zatıâlinizi. Evet. IMIIIIIHIIHIHIIHIIHII 85 Bünye yetersizliği başhyor bir süre sonra.,. Açlıktan ziyade dayanümaz bir susuzluktur hissettiği... Fakat sadece maddi bir duygu bu... Vücudu etkıleyen bir ihtiyas Oysa ruh bakımından gayet rahat, müsterih... Dördüncü ya da beşinci gün tekneyi ufuk çizgi si yönunde tutmakta güçlük çekmeğe başlıyor. Ama yine de yol almağa devam ediyor™ Tepesinde gökyuzü, alttnda ucu bucağı belirsiz bir deniz». O günün akşamına doğru rüzgâr şiddeüni arttı rıyor... Dalgalar kabanyor... Köpük köpük ve tehdıt dolu dalgalar... Minimini tekne depreme tutulmuşçasına sallanıyor da sallanıyor. Bir dalgadan dığerıne atlarken nasd da gıcırdıyor tahtalar Direk nasıl da iğriliyor... Yelken inim inim inliyor.Dalgalar dalga değil de birer canavar sanki... Kan h ve yırtıcı. Ufuk çizgisinden kopup gelen kara kara bulutlar dolduruyor gökyüzünü.. Oysa biraz öncesine kadar çevre ne kadar berraktı ve masmavi... Akşam bile olmadan ortalık zifiri karanlı.ğa go mülüyor... Fırtına gittikçe artmakta. Tabiat kudu ru3'or. Kayıktakl adam önceleri bu yüzden korkuya benzer bir şeyler duyuyor içinde. Hayır hayır. Korkudan ziyade endişe Kendini defalarca yokluyor. Korku değil, endişe de sayılmaz... Sadece vahşi bir heyecan... Kelimelerle izahı imkânsız bir zevk... Fırünanın ilk saatleri süresince olup biteni sadece uzaktan seyreden bir tanık gibi tamamiyle ta rafsız.. Daha doğrusu tarafsız bir açıdan yaşadığı anların tadını çıkaran herhangi bir kimse... Deniz karmakanşık.. Dalgalar dağlar gibi... Buna rağmen kayık gidiyor... tstediği, arzuladığı bu değil miydi zaten?. Ölmek için fırsatın bundan iyiisi mi olurdu?... Elini kaldırmaksızın, en ufak bir hareket bile yapmaksızın hedefe ulaşıyordu... Bedavadan ölme imkânını tesadüf sağlamı^ oluyordu kendisine... Zahmetsizce... Gece iniyor™ Fırtına korkunç... Rüzgâr baslıba sında sarsan yalpalarla gidip geliyor... Ama yine obür tarafı uçurumdan farksız... Küçük tekne de minimini bir top sanki. O dalgayla bu dalga ara smda sarsak yalpalarla gidip geliyor Ama yine direniyor Vakit geceyansı... Pırtınanm en şiddetli anlan... Tam bu aralık garip bir şey oluyor. Dümene sımsıkı sarılmış vaziyette oturan adamın bir eli harekete geçiyor.. Nasıl bir duygunun etkisiyle vapmıştır bunu?... Kendisi de pek farkmda değil. Fakat elinin var gücüyle dümene sanlmışhr... O saate kadar tekne dalgaları yandan yiyordu Adarıın davranışmdaki maksat, kayığm bumumı dal gaîara karşı kırmak ve darbeleri yandan değil de önden dogru almak.... Kararmı uygulamak için ayni çabayı tekrarlamağa başlıyor... Frkat son derece bitkln... Kendinde, Iç dünya";ında bir şeylerin kıpırdadığmı, baş kaldırdığrnı an Iıvor Ama nedir bu'.. Kesin bir nitelik veremiye TİFFANY JONES Istanbul 3. Icra Memurluğundan 969. 11298 Borç için hacizli olup paraya çevrilmesine karar verilen: 956 model Pleymuth marka 34 ER 172 plâkalı 14131781 şase, P. 282 294 motor No lu radyolu. sitipneli siyah beyaz 50.000 lira değerde otoraobil, Aj^ansaray 107/1 Mobil garajında açık arürma ile satılacaktır. Bırınci açık artırması 10.8, 970 Pazartesi günü saat 11.3012'de yapılacak ve muhammen değerinin yüzde yetmi? beşi elde edilmezse ikinci açık artırması 11.8.970 Salı günü ayni yer ve saatte yapılarak en çok artırana satılacaktır. Şartnamesi açık olup istiyenler görebilir ve 150 kr. pul mukabılinde adrese de yollanır. îsteklilerin mahallinde hazır bulunacak memura müracaaüan ilân olunur. Basın: 5005 7766 İLÂN 6 NCl TETKİK MERCÜ HAKDILtĞÎNDEN 1970/1441 Unkapanı Manifaturacılar Çarşısı No. 4004'de Herekeliler Mensucat Kollektif ŞirkeU Mustafa ve Muharrem Ankan'ın vaki konkordato talep leri Hâkimliğunizce kabul edUerek merci'in 1970/1441 esas 970/370 karar sayısı Ue iki aylık mühlet verilmişti. Bu kerre konkordato komiserinin talebi üzerine mühletin 13/8/19Î0 tarihinde başlamak üzere bir aylık mehil verilmiştir. Alacaklıların bu karara 7 gün içinde tetkik mercine iti raz edebileceğı ilân olunur. 1/8/1970. Basın: 5017 7768 H. L. DUGAL Türkçesi: Adnan TAHIR YARINSIZ ADAM AYLÂK MUSA PİCZOLA cek kadar halsiz... Her şeyi içgüdüsüne bırakmak zorunda.» Gizli bir kuvvetin itmelerine körü körüne boyun eğerekten dümene hâkim olmağa calışıyor.. Böylece dengesiz ve olağanüstü bir savaş başlıyor adamla deniz arasında... Aslında adam, bu savasa hayatını kurtarmak için atılmış değiL Farkında bile olmaksızın sadece direnme hakkını kullanıyor En basit şekliyleFırtmaja karşı koymağa çalışan kırk yülık bir deniz kurdu da onun yaptığından başka türlüsünü y» pamaz zaten şu anda Gerçi ortada bir görev vaı ama, imkânlar smırlı. Ne olursa olsun.. Görev görevdir™ Güven duy gularını kaybetmeksizin ve paniğe kapılmadan sonuna kadar götürecek. Böylece adam, bütün geceyi mücadeleyle geçiriyor... Ertesi sabah da öyle... Öğlen vaktine kadar aşağı yukan... Sonra derin bir uykuya dalıyor. Ama çok derin, ağır bir uyku... Kurşun gibi. Bir gün sonrasının şafak vakti güneş onu hayatta buluyor... Tekne parealanmış, adam da bu par çalardan birine sarılmıştır... Sımsıkı... Fırtına gel miş, ortalığı allak bullak etmiş ve gitmiş durumda.. Adam. şuurla şuursuzhık arasında ve bitkiıuFakat tahta parçasını bırakmıyor bir türlü.. Deniz kıyasıya dur^un, gökyüzü de lekesiz. Ve afiam bir şeyin farkına vanyor bitkinliğine ra*men Ölmek+cn vaTgeçmiştir. Yaşamak istemektedir^ »•...•.•WW.MIV . (Arkaa *av|