Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OAnırt, manlar arasından geçefken ne bır kus uçar. ne bır dal kıpırdar, ve ne de herhangı bır varlığın izüıe rastlarsınız. Derin sessizliğe gömülmUş va dıler, çukurlar, tepeler, arasıra esen hafif rüzgânn sesfyle çağıldar, oynaşır susar... üzaklar dan gelen bir keçi çam bu ses sizliği böler, dağıtır ve akşam güneşiyle birlikte yiter, tükenir. Bu manzaraya, bu havaya bu türlü doğa şartlanna dünyada doyum olmaz, olmaz ama, gelgelelım buralarda yalnız Altınkaya'nın yoksuUuğuna bü> rtinmüş, yahnayak, başıkabak, sessiz mütevazı insanlan yaşar. Aslında biıçoğumuzun görünce güzelliğine doyamıyacağımız bu doğayı pek tanımayız, ismi sorulunca hatırlayamayız. • KARA PERDE ÖTE girişte manzara daha bir başkadır. Aslmda buraya akşam güneşi ile birlikte bir kara perde iner, ortahğa insanj çatlatan yoğun bir ses sizlik dolar. Gece gelmek zorun da olan bir kimsenin burada bır köy bulunduğunu anlıyabil mesi bir mucize olur. Kışın 16 30, yazın 18.30 dan sonra ortalarda kimseler dolaşmaz. Dolaşmak isteyen de dolaşamaz.. Yıkılmış bir duvar «ıinı*i rnlsali irili ufaklı taşlar, gündliz gozüyle, gozleri iyi gören bir insanın bile çoğu kez ayaklannı alır, tökezletir... Işte bundan dolayı akşamlan ortalarda kimse dolaşmaz, herkes evine çekilir. Burada köpek ler bile sessızdir, yahut ta hemen hiç yok gibidir. Evcdl hay Omründe hiç ayakkabı giymeyenler de vcrr NTALYA sıcak denlzl, iç açıa tatü manzaralariyle TUr kiye'nin en güzel şehırlerinden biridir. Alanya, Silifke, Manavgat tabiî cennetlerimlzden b:rer ömektir. Hele Manavgat şelâlesi hepimizin bildiği, güzel lığine doyamadığımız eşsiz bır hazinedır. Akdeniz'in kıyısına serpllmlş Inli ufakh bir çok köy ve kasa bayı çoğumuz, hiç olmazsa mem leketimizi gezenler bilirler. Ama içerlere, denizden Toros dağlan' na doğru gittığimiz zaman, olmadığını zannetiğimiz, hantada ismi cisml olmayan koylerimizin de bulunduğunu istemiyerek kabul ederiz. Işte bunlardan bir tanesi de asırlardır Toroslann Binesinde yabani bir ot girjl yeşermis, kendi kendlna var A olmus, üç defa isim değiştirmis Altınkayadır. Toroslartn yalçın kayalan üzerine kurulmuş 140 haneli, 800 nutuslu bu dağ köyümüz Antalya'ya sadece 115 klm. dir. Yolsuzluk, fakirlik, verimsiz top raklar bu beldeye umut bağlayanların yaşama gücünü azaltma mış, bilâkis her sene yepyeni bır yaşama azmiyle topraklanna bağlanmışlar, binbir güçlüğe goğüs gererek hayatlannı devam ettirmektedirler. Roma Imparatorluğu devrinde Pamfıliya'nın büyuk şehirlerinden birl olan tarihî Selge, daha sonra Zerk olmuş, son senelerde de Altınkaya ismini almıştır. Altınkaya'ya Senk'ten sonra araba gitmez. Gitmesine gider ama, yollann çok bozuk olması nedeniyle hiç bir araba sahibi gitmek istemez. Serik'ten Beş konak'a fcadar yoUar pek fena değildir. Orman idaresinin son yıllarda kendi maksadı için açtığı yol, yalnız kamyon ve cıpin gıdebildiği yegâne yoldur. Daha, yakın senelere kadar at ve katır sırtında gidilen Altınkaya'ya Orman îdaresinin açmış olduğu yol da âdetâ taşlar üzerfne oyulmuş merdiven basamaklarl gibidır. Beşkonak'tan sonra bir mina reye çıkar gibi yükseîen dağlar, çam ormanlan, çıthk, böğürtlen, yabani çilek, pelit, mese cinsinden ağaçlarla örtUlüdür. Eğer vaîdt ikindi ise, akşam gü neşi çam ağaçlannın arasından kâh gözümüzü alır, yollarda kıv nldıkça kâh gerimizde kalır, kâh yanırmzda berimizde ışüdar. Saatte 15 Klm. den fazla gidemediğiniz yollardan tırmana tırmana ilerlersiniz. Sık or K Tarihî Sel^e daha sonra Zerk blr süre önce de Altınkaya olmuş, Fakat buraya gönderilen mektuplar «Bilinmiyor», «Tanınmıyor» gribi gerekçelerle geri donmektedlr. Yukarda ve sağda yerinl bulamayan bu zarflarda blrinin önüne ve arkasına düşülen kayıtlar görülmektedir... ranlardan kedi da pek bulunmaz, yalnız inek, katır, karake çi vardır. Bu hayvanlar da tabii şartlara kolay intibak ettıkleri için olsa gerekir, yoksa hiç olmazsa bir at, bir koyun gdrebilirdik. Göremedik, ikı mevsim gittiğim halde göremedım.. Altınkaya'ya gidişım birer yıl ara ile üu defa oldu. Bu yazı dizisi iki mevsimin mahsulü, iki ayn mevsünln izlenimleridir bir bakıma. tUdnde ele aldığım konu lan yeniden gbzden geçırmek içm gittiğim ikincl Beyahatimde gene gittiğime o kadar mem nun oldum ki, nedenini ilerde anlatacağım. • ONLARA GÖRE LTINKAYA'ya ilk gidişimizde vakit 18.30. Toroslar'ın 1000 M. yüksekliğinde kurulmuş köy bir bakıma, tarihî Selge şehrinin kucağına oturtul muş gibidir. îlk bakışta insana volkanik bir krater gdlu gıbl görünen sahayı vaktiyle Romahlar ve sonra da Bizanslılar iskân etmişler. Şimdi onlardan kalan ise, yıbkdökük eski harabelerden ibaret bir taş yığıniKendilerme has bir çeşit ağız konuşuyorlardı. En kuçüğünden en yaşüsma kadar, kadını erkeği hepsi ayni ağıza konuşuyorlar. Okul çağındaki öğrenciler bile bu kaideden istisna değildi. Okulda öğrendiklerini, sınıfta doğru tekrar eden öğrencıler, okul kapısından adımını dısan atar atmaz gene ana dillerini konuşuyorlardı. Çoğu eski püskü elbiseler içersınde, örneğin bir asker ceketi, kıl çaksır, lâstık ayakkabı, giydikleri idi. Keçi kılının eğirilmesı suretiyle dokunan kıl çakşır da herkesin ayağında yoktu. Durumlan azıcık iyi olanlar giyiyorlardı bun lan. Kadınlan için de durum değişık değıldi. Onlannda kıyıda koşede, sandıkta sepette sak lı yeni btr tatam elbiseleri çoğu kez yoktu. Hani bunu söylerken, kadın, dünyanın neresmde olursa olsun, bır süs unsurudur, yokluk lçinde bile ille öe en yeni giysileri ne yapar yapar, edinir diyeceğimız geliyor ama, hayır, Altınkaya burası... Burada, hayatında hiç ayakkabı giymeyen insanlann bulunduğunu resimlerden göreceksıniz. Zımpara taşı gibi keskin taşlar ara smda, normâl ayakkabılarla zor dolaşıldığını söyledikten sonra, yalınayak insanlann çektiğı ızdırabı sizler tahmin edebilirslnız. Bura insammn garip bir ha leti ruhiyesi var. Yiyecek maddelerine pek fazla iltifat etmiyor. Fakat makineye karşı daya nılmaz bır zaaflan var. örneğin boş bir konserve Kutusu, btr radyo, elektrik lâmbası, kamer» en çok Ugi duyduklan şeylerdi. Kendilerine ıkram edüen yıyecek maddelerini çogu zaman klbarca reddederken, isimlerinl saydıgım diğer cisimleri sorma dan bile alıyorlardı. Bir elektnk lâmbası onlar için büyük bir luks, sahib olunması güç bir metâ idi. En büyük hedıye onlara bu kabil bir şeyin verilme si, yahut da günduz bile olsa geçicl bir zaman kullandınlma sıydı. YARIN : . Genel manzara... konu veresiın: AYHAN BAŞOĞLU Q£J| SULTAN A Bir oiaym başlangıcı Niımıı MUZAFFER BUYRUKÇU Karpuzcu sekize böldiiğü karpnzu uzattı Ooğan'a ve öteki cliyle parayı aldı. «Bereket versfaı. dedi. Karpuı siyah çekirdekllydi ve çok sultı, çok tatlı, aynca buz gibiydi. Bacaklarını karpuz suyu sıçramaması için yanlara açtılar ve biribiıine bakışa bakışa, giilüşe gülüşe yediler, hemen yanların da olan bir çeşmeden ellerini güzelce yıkadılar ve el ele tutuşarak yürüdüler. Ooğan, matbaaya ddndüğünde günej çıkmıştı. Hemen hortumu takıp kapının öniinü suladı. Sulan fışkırtarak Haliliin, Nurinin, Abdullahın dükkânlarmın bnlerini de suladı. Halil de N'uri de başlannı anlamlı anlamlı sallıyor, Abdullah sadece kısık gözlerle bakıyordu. Onlara karşı kazandığı başarıdan ötürü kendini kutladı ve heraen urıuttu bu üç kişinin özel hayatıjia ilgili bir olaya tanık olma lannı. Hümeyra da oknduğuna göre bomboş değildi. Acaba hikâyesini beğenecek miydi? Kamyonun arkasmda. gozaçıp kapayıncaya kadar geçen bir süre içinde öpmesine şaşıyorda. Sonra o genis ve serin sokak. Gözlerinl ynmmalan, karpnz yemeleri, Hümeyra'nın yüzündeki çocukça sevinç! Birden hortumnn ağzını sıkan parmaklaruıı gevşetti ve su bir metre yukarıdan bir parke taşının üstüne akarak paçalarmı, ayakkabılarrnı ıslattı, «Gördfin mü yaptığmuz i^i? Nasıl nnuttnm.» dedi. başını yanlara salladı, «Öğle üzeri gelmediğiml görünce işim olduğnna anlarj» Oerleme Müdürlüğünün gazeteleTini verdi. Yarım bıraküğı Bulmacaya dondü. 7 Cami müezzinlerinin beş vakitte minare şerefelerine çıkarak yaptıklan iş, (iki kelime). Kareleri saydı ve Ezan okuma diye yazdı. Böylece kolaylan koysalardı ya bulmacalara? Cumartesi işten kaçmak için düzenliyeceği oyun geldi aklına. «Karnım çok ağnyor» derdi. Derdl ama bona İdare Müdurunden önce babası karşı çıkar ve •karnm ağnyorsa git sıç» derdi. Bir kere daha böyle yapmış, babası durmadan ayak yolnna yollamı?, kaçaaıamıştı. Başka bir şey bulmalıydı. 8 Tersi Osmanlı tarihinde (Çandarlı Hâkabı ile anüan bir vezirimizin adını belirtir «Halil be, kim bilmez bunu?» dedi. şen kâğıdı gösterdi, sinirll bir seale, >A1 junn yerden !> dedi. Doğan, giinahı kadar sevmediğl bu adama; ken disini azarlama fırsatını verdiği, çok dikkatsiz davrandığı için sinirlendi, kâğıdı buruşturdu, doğnıldu, başka bir buyruğunun olnp olmadığını öğrenmek istercesine biraz ürkek bakışlann doldurduğB gozleriyle Cevdet beye baktı. «Ne salak şeysin sen öyle!» dedi Cevdet bey, «Ne zaman akülanacaksın?«Ben salak değilim» dedi Doğan ve (salak) sözüyle sertlesen bakişlannı Cevdet beyin burnjuk yüzünde dolaştırdı sakaklannı oynatarak. Cevdet beyin gözleri kuçüldü ve bir sanlye geç» medcn gerildi; çevresi sarkmı; burusuk derilerla dolu. devc horgücüne benzeyen gırtlağı oynadı, bagını öfkeli öfkell salladı, makine dairesine yöneldi. Hamal Mustafa. gövdesini sırılsıklam eden ter« aldırmadan ayakyoluna girdi, ağzını musluğa dayadı. lıkır lıkır içti. Doğan, Cevdet beyin başını sallamasından sim di ürktü ve karsılık vcrişîni babasına duynracağın] düşündü. ürküntüsü korkuya döndü. Reşat bey, kahverengi bir elbise giyml? ve çok yakışmıştı. Doğana gülerek baktı. «Hikâyeni gördün mü?» dedi. •Çok teşekkür ederfilı» dedl Doğan, «evine va ntanç kanşığı bir coşkunlukla elini sıktı, sıktığı ell dudaklarma götıirdü. Reşat bey, «Rica ederim, rica ederim» dedi, elini geriye çekmek istedi ve ancak Doğan öptükten sonra kurtardı. beyecandan yüzii kızardı, «Yazdıkça getir bana. Yalnız çok oku, çok çalıs!» «Kahvenizl söyliyeyim ml efendim?» «Az şekerli bir kahve Istiyorum. iyi kaynatsm ama.» dedi Reşat bey. Dofan kapıya doğnı seğirtti. «Bir dakka» dedi Reşat bey, «Pen belki bnrda hıılunmam. Bu kartı tdare Müdürüne ver. sana hikâyenin parasuıı ödesin.» Doğan, kartı aldı, avncannn içinde sıktı, koşto, «Reşat beye orta şekerli bir kahve. Şaşırdım hayır orta şekerli değil, az jekerli, iyl kaynatacaksın» dedi. •Orta mı az şekerli mi? Hangisi?» dedi Halil, ellerini yanlara açtı. «Az şekerli, az sekerlL» <&rkasi var) Dzaktan, ilk bakışta insana yalnız taş intibaını veriyor. Evİer, eğer ev demek câizse, birbirinden 100200 metre mesafede gelişigüzel taşlann Ustüste konmasından yapılmış tek katlı, basit evlerdir. Hemen hepsi kunryapı, tek odalı ve tuvaletsiz. Çoğu zaman tek odaya bitişik blr de ahır inşa edilmiş. Çatı yerlerine ise, gayet basit yontulmuş tahta parçalan Uzerine. herbiri 1520 kg. lık taşlann konulduğu, çam ağaçlanndan gelişigüzel yontulmuş tahta parçalan konufanus. Bunlann sebebinl sorduğum zaman da aldığım cevap gayet enterasandı. Bunlan tahta parçalan rüzgârdan uçmasm diye koymuşlardı. Her evin üzerinde bu taş sıralanndan 810 dizl var dı. Evlerln içleri. dışlanndan daha beterdi. Çoğu sıvasız, penceresiz, tabanı ya taş. ya da topraktı. Bir tarafta yatak yorgan eelişigüzel serpi?ttrilmîş Ailpnin nesi var nesi yoksa meydanda Evlerin yüzde doksanbeşi ajiıi model. Yüzde beşi ise hali vakti yerinde bir kaç ailenın, yeni yeni yapmağa başladıklan kiremitli evler. Evlerin bazılannda durum daha da kö tü. İlk bakışta hemen yıkılıvere cekmiş intibaını veren evler, ço ğu kez eski Roma ve Bizans kemerleri üzerinde kurulmuş. En yükseği yerden 1.80200 cm. yukseklikte. Belki de bu ev 1er onlara göre dünyanm en gü zel evlerl . Nitekim daha Serik'te iken Orman Dairesinden bana telefon ettirmek nezaketini gösteren Ahmet Çoşar'dan şunlan öğrendim. Evlerl mi? Ah beyim. Hele bir var oraya, bele gidende gören ya. Bizun evlerin yanında şu orman dayırasmm locumtan heç galır. Yeni eyle güzel evler yapıldı H... PeacereU. balukanlı... DfŞİ 1OND i Lâcivert takkesi, kahverengi spor ceketl ve kelebek gözlükleriyle Cevdet bey girdi kapıdan. Doğan, ayağa kalktı, gazetesini uzattı. Gazeteyi görmemiş gibi davranan Cevdet bey, çektnecealn açüıp kapanmasmdan ötürü yere dü 53 O sabahki duruşmanın başlangıcından beri Vargıç Anderson ilk defa lâfa kanşıyor: clddia makamına bir noktayı hatırlatmak zonınluğunu duyuyoruz. Yüksek mahkeme tanığın, bu soruya cevap verip vermemekte serbest bırakılmasını uygun görüyor. Fletcher hafifçe bel kınyon «Biz de yüksek mahkemenln takdlrlerina uyuyoruz..» «Saat onikiyi on geçiyor...» Yargıç böyle söyledikten sonra kısa sürell bir sükuta gomülüyor. Salondaki dinleyioilere, jüri üyelerine ve bana bakıyor sonra da ilâve ediyor: «Tanığa soracak başka suallerinlz var mı?..» Hayır efendim... Tanığı mUdafaaya bırakıyoruz... Müdafaa avukatı istediğı şeyi sorabilir kendisıne.^ Yerimden bile doğrulmaksozm basırtu iki tarafa sallıyorum: «Soracak bir şeyimiz yok.» Yargıç yerinden kalkıyor, cübbesini düzelüyor: «Duruşmaya saat onüço kadar ara verümlştir.» Her defasmda olduğu gibi kâtibln tlz perdeden sesi duyuluyor. Herkesin rahatça anlaması için aynı cümleyi tekrarlamaktadır.* Sandalyeler itiliyor, topuk sesleri birbirine kanşıyor... Fısıltılar, mınltılar... Kalabalık telâş lı adımlarla çıkış kapısına yöneliyor. ALTINC1 BÖLÜM Ben meğer hiçbir şeyin farkında değılmişim.. Her şey içimde başlamış, sinsi sinsı gelişmış .. Şuuraltımda... Sessiz ve dennden... Sonra yavaş yavaş yüzeye çıktı... Büyüyerelcten ve şekillenerek... Tıpkı habis urlar gibi... önce Dir toplu lğnenin başından bile kücüktü muhakkak™ Minimini. Günün birinde bellrU bir ölçüyü aşü mı, bunu zararsız hale getinnek, tehlikeyi de önlemek için başvurulacak çarelerin tümü de faydanm zerresinl bile sağlamayacaktır. Çok geç olmuştur artık. 1? İşten geçmiştir. Böyle bir şeyin içimde ne vaJdt patlak verdiğini bilmiyorum. Nasıl patlak verdiği de meçhul bence... Çok esldden bana anlatılmış blr hikâye rar... Bunu gayet iyi habrladığımı biliyorum. Gerçekten yaşanmış bir hikâye değildi belki de... Belki diyorum ama aksi ihtimal daha kuvvetli. Yaşanmış da olsa yaşanmamış da olsa farketmez. Denizl çok seven bir adamın hikâyesiydl öu. Ama ne sevgi... Aşk derecesinde... Sanat eserlerine, yüceliklere, kutsal şeylere duyulan aşktan da baskın. Bir ayyaşın içki düşkünlüğü, zaafı bile etkisiz kalırdı bunun yamsıra. Söz fconusu sevgide adam, belki de saflığa, temizliğe ve katıv<=izlıga vönelmiş bir özlemi dovıırma gü TİFFANY JOMES Sahl, penceresl olan da var mı? balkomı Ne diyin sen. Olrnamı. Heml de bek mmasıp. Köye vann da hangi gonağı gözün dntar derhel boşatılla. Gira mira da almazla bizde. Biziın halknna için öyle çey asU... • KÎMBtLtR? HMET Çoşar anlattıkça coştu, coştukça anlattı» Oysa dedikleri yalnız o'na gore doğruydu. Değil balkonlu ev bul mak, penceresl olan bile pek azdı. Bizim yadırgadığımız evler onlar için birer cennetti, vnz geçilmez birer hazmeydi. Anadolu köylüsü bu, belki de kim bilir onlar modem evleri yadırgarlardı.. A GARTH insanlan pek cana yakın, misafirperver, mütevaa insanfardı. •••••••••II H. L. DUGAL Türkçesi: Adnan TAHİR YARINSIZ ADAM C2ZO AYIÂK \fUSA Bizlerl sonsuz acılar içinde bırakarak 25.7.1970 tarihinde ebediyete intikal eden sevgili, kıymetli eşim ve babam, FAHRİ ÖZBUDüN"un gerek hastalığı esnasmda, gerek vefatmda uzaktan, yakmdan bizzat gelerek, telefon ve telgrafla büyük acı mıza iştirak eden bütün akraba ve dostlanmıza sükranlanmızı arzederiz. Eşi: Sefika özbndnn Oğlu: Ergun özbndnn ••••••••••••••«••••• cünü buluyordu... Tatmin olma ihtiyacı... Zorunlu bir ihtiyaç... Deniz bunu pekâlâ yapabilirdl... Ve daha bir sürii şey... Doğruluk, dürüstlük ve adalet Ihtiyacım da fearşılayabilirdi örneğin. Günün birinde adamımız artık hayattan bıktı. ğını sezinliyor. Daha fazla yaşayıp da ne olacak?^ Gereksiz. Başlangıçta hiç bir şeyden zevk almaz hale geldiğini, her şeyi de lüzumsıa görür olduğunu tahmin ediyorum. Aynntılı bir şekilde başgösteren tarafsızlık durumu gitükçe büyüyor, bir bütün haline geüyor.. Basirten mürekkebe doğru bir tırmanma ya da yuvarlanış.. Kirlenme korkrısu üe temiz kalamama endişesl elele veriyor», Aklı başmda, düşünme yetenekleri yerli yerinde Manük açısmdan ik ucu birbirine bağlamak şart. Her bakımdan lüzumsuzluguna kanaat getlrdiği, artıfc önemsemediği bir yükü ne diye tasısın sırtında?™ Bir sabahm erken saatindefcalkıyor.ümana gldiyor, oradaki küçük yelkenlilerden birini çsiıvor .. Beraberinde sırtındaki elbiselerden başka birjey yoktur.. Altmda teknenin tahtası. başmro üstünde de rüzgârla dolup şişen yelken bezi... Kırl vor dümeni ufuk çizgisine doğnı Bir gün. ikl gün beîki de .. Durum normal.. Her sey volunda... Deniz tatlı mı tatlı. rüzgâr yumuşak mı yumuşak.. Güneş. ellerini, kollarını, yüzünü yakıyor.Bu ne rahathk, bu ne miıtluluk böyle?.. (Arkas rar) (Tera: 5217705) KAYIP Ankara Trafık Bürosundan almış olduğum 7578 Sicil Nolu ehliyetimi kaybettım. Hükümsüzdür. Kâzım CESITR (Cumhuriyet: 7722) KAYIP 34FY 653 plâ kah kamyonetimm ruhsatmkaybettım Hükümsüzdür Osman YEŞİLKAÎA (Cumhuriyet: 7720)