Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAHİFE DÖRT 9 Mayıs 1970 ' CUMHTTRfVT'T Bir tise öğrencisinin HIFZ! VELDET VEÜDEDEOGLU onya'da hastalandım. Geometri oğretmenimız, temız yürekli ınsan, Hilmi (Erdim) Beyin delâlet ve ısrarı ıle beni okuldan alıp Numune Hastanesine yatırdılar. Başhekım, Rıfkı Bey ismınde, yakışıkh, çok çalışkan, fakat sert bır doktordu. llk gun saçlanmın kokunden kesilmesini emrettı. On yedi yaşında, henüz kanı kaynamağa başlamış bır genç içın saçın ne kadar onemli olduğu bıhnen şey. O gıdınce ben buyük bir üzuntü ile itiraz ettım: «öteceksem saçlanmla öleyim» dedîm. Başhemsire iyi yürekli Fatma Hamm halıme acıdı; durumu, ne yaptı yaptı, idare etti ve Rıfkı Bey bunun üstünde bir daha durmadı. Zalürrle olmuştum. Okuldaki rervırde, okulun doktoru olan huScumet tabıbi ihtiyar Öraer Etfendiye (herkes ona Ömer Esfendi derdı) «Ben artık ölece,ğim» dechğım zaman, yatağısnın yanına oturmuş : «Bak oğlnm, mubarebe olnyor, bir K Ankara'ya maceralı bir dönüş ve bir gecelik cephe hayatı bomba patlıyor, ytiı kişi birden Slfiyor. Hepimiz ölecegiı» dıye benı aklısıra teselliye kalkmıştı. Meğer benden umudu kesmıs. Ne gariptir ki, bu olaydan on gun sonra kendısi gıttiği resml bır gorevde, kırda uşumus ve zatturrieden ölmüs. Duyunca çok acıdım. Yukanda «özunü ettığim öğretmenlerimden Sayın, Hılmi (Erdıra) ve rahmetli Husnu (Uluğ) un yardımıyla kaldırıldlğım hastanede iyıleştım. 1921 yıhnın Nısan sonuydu. Hastaneden çıktıktan sonraki nekahet devrinde bir hafta beni derslerden muaf tuttular. Okulun bahçesindeki havuzun kenarında guneşte dolasırken, çiçekler ve yeşıllıkler ıçınde, nekahet duygusunun tath heyecamnı yaşadığım o bir haftayı hiç unutamam. «Âlemde bir bis var nu nekahet gibi tath» mısraı bana hep ilk gençhğımin buıbır hayalle dolup taştığı o duygulu nekahet günlerimi hatırlatır. sattı. Dr. Bıfkı Bey'e rlca ettlm; tabil asıl «ebebıni »öylemeden, bır rapor lstedım. «Zatfinie'i eymen ve ihtikam riei eyser» hastalığı geçırdlğlme ve Konyanın «abü havasıyle imtizaç edemiyee«ftme» dair bir rapor verdl. Yü sonu imtlhaıılanmDS bitmış ben sınıfın lkıncisi olarak onıkinci suııfa geçmiştim. Hastalanmasaydım birinciliglm garantıydi. Aslında dereceye dnem vermezdim., ama beni takdir ve teşvık eden hocalanmın gozünden düsmemek için ve 111e bırşeyler bğrenmek arzusuyla çalısırdım, Örneğın, o yasımda, boş saatlerîm!, Iugat yardımı İle, basit Fransızca tercumelere özgülerdim. Rahmetli babam «En mühim mektep, sa'vl zâtî (yanl kendi kendlne çabama) mektebidir» derdl. Tatü başladı. Birlikte sürgün edildiğimiz arkadaşlardan KırşenlrU Hüseyin Avnl Ue Aniaraya dönmeye karar verdüc Paramız azdı. Bllet ücretini sormak lçln lstasyona gıttiğimlzda orada, Yozgat Lisesinde bizden büyük suuflarda olduğu lçln Birlnci Dünya Savaşında yedek subay olarak alınan Memduh ağabey adında eskı bır öğrencıye rastladım. Üstünde yine subay elblsesi vardı. Meğer Ulusal Kurtuluş Savaşına da katılnuş, Konya Istasyon kumandanı olmuş. Durumu anlattım. Hemen bize, bilet yerine geçen blrer «tesviye» verdı. Evvelce de sözünü ettiğün bu parasız bllet belgesıne ned'en «tesviye» denildığınl bugün bıle bilmiyorum. CEPHENİN ÖN HATLARINDA rkadaşım Kırşehirli Hüseyin Avninin ağabeyi, Altmtaş taraflannda hemen cephede üsteğmen idi. Muntazam mektuplasırlardı. Daha bir ay önceden ona mektup yazarak mumkunse yolda Ihsanıye tstasyonuna gelip bızi gbrmesıni bildirdi. Arkasmdan, hareket gunümüzü yazdı. Ben Hüseyin Avni'ye ille «Biz gidip onu yerinde görelhn» deyıp duruyordum. Bunu da yazdı. Bu durumu Konya ıstasyon kumandanı Memduh ağabeye de anlattık. Bıze, Ihsanıye istasyonundaki subaya venlmek üzere isimsiz bir tavsiye mektubu verdı. 1921 Temmuzunun ilk haftalanydı. Cephelerde sükunet vardı. Ihsaniye istasyonuna geldiğımızde bir çavuş bizi buldu. Hüseyin Avnimn ağabeyi bu çavuş ve bir erle, iki de boş at göndermiş. Eşyalanmızı Memduh ağabeyin tavsiye mektubunu gostererek lhsaruye ıstasyon subayma bıraktık. Atlara bindik. Dört atlı olmuştuk. Çocukluğumda Çorum'da ve köylerde pek çok at koşturmuş oldugumdan, hiç yadırgamadım. HUseyin Avni de öyleydi. Kimi zaman tırıs, kıml zaman doıt nala, birbuçuk saat sonra, akşama doğru bir koye vardık. Burası dedıler. Indık, çavuşla bırlikte basık bır tek odadan ibaret olan bır eve gıttık. Huseyın Avninin ağabevı bızi beklıyormuş «Yahu dedi, bu akıl size nerden geldi? Siperler beş yüz metre ileride bir çatısma başlasa ne \ apacaksınız? Ben bizim binbasıdan gelip dönecekler diye izin aldım. Halbuki şimdi dönemezsiniz gece oldu.» dedi. Benim de istediğım buydu zaten; fakat birşey söylemedim O gece Huseym Avni'nın ağabeyi ile blrUkte, küçüi kıtalar halınde mevzılenmiş olaa Mehmetçıklerin yanma gittık. Ateş yakmak, yüksek sesle turkü söylemek yasaktı. Mehmetçık vakarü ve sâkin bir bekleyiç" ıçındeydi. Kimısi çok neşelivdı. O gunden bir yıl sonra 1922'do Trabzon Lisesinm son sınıfında kimya oğretmenimız olan Avni Bey, Bırınci Dunya Savaçında «Kut . ül amire» Savaşında Ingıliz bombardımanı sırasında top gülleleri ve şarapneller ortalığı cehenneme çevirdiği sırada, derın sıperler içinde, subay olarak, erlerı yoklarken, iki Mehmetçığın birblnyle, ttzerlerindeki basma gömleğin fiatı üzerinde bir konuşmaya daldıklarını gorünce moralınin birden bire yükseldığini anlatmıştı. O anlatırken ben. Altıntaş yakmlanndaki cephede hucuma kalkmayı veya duşman hucumunu karşılamayı sUkunetle bekleyen erleri düşündüm. Vatan onlann yüzü suyu hürmetine ayakta duruyordu. Hıfzı Veldet VeUdedeoğlu"nun sonradan askerliğini yaptığı 33 üncü Tümende komutanı olan Osman Tufan Paşanın henüı binbaşı iken çckilml» bir fotoğTab y»n tarafta göriilüyor. A AKLIM, FİKRtM... klım flkrim hep Ankaraya donmek ve haksız yere bizı oradan attıran müdürle yeniden uğraşmak yolunu anyordu. Bu hastalık iyl bir fır A konu ve resîm: AYHAN BAŞOĞLU CEM SUITAN tf N'lU AS1U OLPUSo ru glrebıldik. «Gidin Kâzım Na, mi Beyden emriniri alın» dedi. Bugün bir okuldan başka bir okıUa aktanlmak içın öğrencller doğrudan doğruya Mılll Eğıtım Bakanıyla temasa geçemezler. Mılll MUcadele sırasındaM halk hukumetinde böyle şeyler olağandı. Ortaoğretim Genel Muduru Kâzım Nami (Duru) Bey bızi sert karşıladı: «Vekil Beyefendi Hazretleri siıe acıdı. Hastalanmışsınız. Bunnnla beraber mektepte, (bakm bız nasıl gerı gelırmışiz) diye böbürlenineniz, sizlere müebbet tard cezası veririm» dlyerek bızi aldı, o sırada Maarif Müdurluğune tâyın edılmış bulunan Hakkı Baha Bey adınd'a bır zatın odasına goturdu ve : «Bu efendiler Konya'nın âbü havasiyle imtizaç ederaemişler. Işte rapor. Vekil Beyefendinin emriyle Ankara Snltanîsıne alınacaklar. Ahval ve taareketlerine dikkat edilerek en ufak bir oygunsntlnklan görülürse, Vekâlete bildirilsin. diye Ankara Sultanîsi MüdUrlüğüne bir tahrirat yazınız. Ve imzalavıp gonderinil» dedi ve gıttı. Hiç unutmam, o gan bır persembe ıdı. Vakıt de aksam. Bu kâğıt yetışmezse ertesi gunu tatıl olduğundan • ıkı gece daha otelde kaiacaktık. Paramız kıttı. Bunu ujgun bır dılle Maarif Müdurune soyledık. Hemen kalem mumey>ızi Bekır Efendı adında yaşlı bir zâtı çağırdı Mesaı saatı dolmu ;, otekı memurlar gıtmıştı. Damgalı bır kâğıt isteyip orta >erır.e «Maarif Müdürü Hakkı Baha» dı>e ımza attı ve Kâzım Namı Bevın kendisıne so>ledıkîerıni daha yumuşak bir chlle Bekır Efendıye tekrarlıyarak : «Ba tabriratı vazdıktan sonra numaralayıp bn efendilere veriniı» dedi ve kendısi de bırakıp gıttı. Bekir Efendi bizi Vekılın iltımaslıst sandı. önce çoyle bir musvedde yaptı: «Konva Soltanisi on ikinci smıf talebfsinden Mustafa Hifzaddin (vani ben) ve Hüseyin Avni Efendiler Konya'nın âb ü havası ile imtiıaç edemediklerinden, bâ emri Vekâletpenâhi Ankara Snltanîsine nakledilmislerdir. Mnmaileyhimin (vani bn kişilerin) ahvali sihhivesine fevkalâde dikkat ve itina olnnman ve en ufak bir hastalıklan %'aruldüfü takdirde derhal Vekâleti Celileye ihbân keytivet edllraesl mercndnr». Bu mu«veddeyi bıze okuyunca çılgm bır sevînç kahkahası atnamak icın dudaklanmı ısırdım. Tam ımzanın uzerıne denk getirerek temıze çekti Numaralatfı «Ankara Soltanisi Mfldirriyeti Alivjesine» dıye bır zarf vazarak ıçıne kojup elırnıze verdı Mudur Ali Haydar bunu okuvunca ofkesınden kıpkırmızı oldu. Fakat biz yokken başka rezaletlerı de meydana çıkmı?, 1 bır hafta geçmeden orta mektep oğretmenlığıvle okuldan uzaklastırıldı ve bir süre sonra Nafı Atuf (Kansu) adında bır mudür geldı. Kaderın acı bır tecelhsıdır ki eskı mudur All Haydar, benim Avrupa'da hukuk doktorası yaptığım" yıllarda, her gıttığı okulda ahlâka aykırı davranışları gorulduğü ıçın. «bir daha milli e|itim nıesle|inde kuU lanılmamak üzere» gorevden atılmış. Malıye Bakanhgında kuçuk bir memurluk buimuş. Buna karşıhk, onun Maarif Vekılı Rıza Nur Beye yaraşarak Ankara Lisesinden surdurduğu cğrencılerden hemen hepsı mılli eğitim meslegint gırerek «erefle öğretmenlik, müfpttıshk, başmüfettışlık ve en onemlısı, bunlardan iki arkadaşımız Cemal Gokçe ve Mehmet Dogan, 1020 de bizlerl attıran Alı Havdar'ın mudürluk yapmış olduğu, Ankara Lisesinde yıllarca mudürluk yaptılar. Buna karsılık Ali Haydar, sefalet ve ıtıbarsızlık lçinde bu dünyadan goçup gittı Buna, raslantı mı, yoksa Tan» n ad'aleti mi demeli, bilmiyorum ! YARIN: Sakarya Savaşı ve Kayseri'ye göç TAL.P APAYOIN 94 Ana caddede hızla yol aüyorlardı. Iji direksıy«tı kullanıyorsunuz ağbî, dedi Burun Ömer. Eh, oldukça. Ulus yokuşuna yukan brmandılar. Sokaklar epey tenhalaşmıştı. Araba büyük postanenin önünde durdu, Bır dakka, dedi. Siz inmeyia. Ben bir dosta telefon edeceğım. Çabukça merdıvenleri çıkü. Iyı adam, dedi şofor arkasından. He ya, koca mılletvekili kardaşım. tyi olmaz mı? Seyit düşünüyordu. Yorgundu. Kafası karışmi}tı. Ne yapmalı bılemiyordu. Bı oyun oynamasa bari, dedi. Yarbay dayı baktı, Ne oyunu? Kım bılir? Bunlann i?ine pek »kıl ermez. Hiç bir şey olmaz. Sen kalbini bozma. İyi adamdır Memduh bey. Anası bellı, bobası belli. Hemi de zengm adam. Harama tenezzül etmez, Seyıt Alı boynunu büktü. cînjallah bakalım» dedi içinden, Araba da arabaymış ha! Alacaksm bundan bi tane. Kıracaksın parayı Çok kazanır mı bu Ömer efendı? Hem de nasıl? Gunde yuz lıraya para demez. Kaça alınır? Seksen yüz bin lira Öf. Memduh bey koşarak geldi. Tombul yüzü dur gundu. Ne duşunduğu hiç belli olmuyordu. Kapıyı açıp direksiyona geçti. Nerde otel, nereye gideceğiz? Sofor Ömer târif etti. Şurdan sola don agabi. Tekrar sola. Tamam, burada durun. Durdu. Ben inmiyeyim. Hadi siz malı alın gelin. Burada beklıyorum. Seyit Ali durdu, Sen şimdi alıp gideceksin öyle mi efendi? dedi. Vermek istemiyordu. Yok canım, birlıkte gideceğiz. Alın gelin. Iyı. Öyle olur işte. Nereye gideceğiz? Bu ışten anlayan bir arkadaşım var, önce ona gideceğiz. Değeri neymiş bır anlayalım ba kalım. Yalnız sezdırmeyin ha. Çuvala falan sarılı değıl mı? Sarılı beyün. Sarılı olmaz mı? İyi. Alın gelin öyleyse. Yarbay dayı önde, obürleri arkada otele gittiler. Seyıt AH'nin yüzü bozuktu. «Ula bu iş biçımsız emme hadi bakalım. Herife teslim edıvere ceğ.z. Sıidüne gayrı...» Gakçı Rustem çuvalı yatağm içine uzatmıs, yanma yatıp uyumuştu. Urbalarını neyi çıkarmamıştı. Kapı vurulunca sıçrayıp uyandL Nerede olduğunu anlayamadı birden. Pencereye baktı. Gözlermi uğuşturdu. Kapı tekrar vuruldu, He, geliyorum, dedL Kapıya yanajtı. Blrürkekti Kim o? diye sordu. Bıziz Rüstera, aç. Yarbay daymın sesinl almca biras rahatladı. Isığı yakıp kapıyı açü. Nerde kaldınız yavu? dedi. Korktum valla. Polis geldi sandım. Sus. Hadi gidiyoruz, çabuk. Nereye? Memduh bey aşağıda taksiyle belcliyor. Mr lı gotüreceğiz. Deme? Tabi. Elden çıkaralım, ne olur ne olmaz. Yarbay dayı söyiüyordu. İyi. Zor is bu yavu. Gellverecekler diye ak lım çıktı. dikkat edin. Biriniz gStürün, b!z arkadan gel». lim. Yok canım, asıl o zaman (üphelenlr. Birlikta gideriz, hadi. Rustem çuval» koltuğunun »ltına sıkürdı. Aitt lığmı duyurmamağa çahşarak yürüdü. Merdıveni arka arkaya indiler. Kâüp radyoyu kanjtınyordu. Boj gözlerle baktu Dikkat etmedı. Memduh beyi bulduk yeğen, dedi Yarbay dayı. Aha şıarada bizi bekliyor. Öyle mı? Hadi bakalım, isiniz rasgitmij. Sağol. Çıkıp kapıyı Srttüler. Memduh bey sigara yakmıştı. Rahat Wr yfizO vardı. Yan yan bakıyor, köylüleri bekliyordu. «Altm hevkel dedıkleri neymis bakalun. Beiki de değil. Üstü yaldızlı bir ?eyse altm sanmışlardır. Ziya beye baktırınz şimdi. Çabuk bitse de salona donsek. Ayıp oldu, arkadaşlan bırakıp geldik. Ama belki de önemli bir şey. Belli olmaz. Bu köy lulerin isi. «Velinimetimiz köylüler!» Hah geU yorlar... Uzanıp kapılan açt». Rüstemln koltugundakl çuvala yan yan baktı. Yüzü dümdüzdü. <tşler var gıbi gSrunflyar. Dur bakalım.» H« yecanmı belli etmemeğe çalıştı. Onu buraya verin, dedi. Biriniz jöyle fleri gelin. Bakan var mı diye çevreye göz gezdirdi Yoktu kimse. Gaza basb. Uzun buyruklu araba usulca yürüdü. Bir eliyle çuvalın içindekini yokladı. «Hımm... epeyce büyük. Altm olabiür mi acaba? Yok canım, bu kadar büyük altm heykel olur mu? Gdrülmüş sey değil.» Merakı gitükçe büyCdü. Elini uzatıp tekrsr dokundu. Sonra dikiz aynasına baktı. KSylülerin gözleri hep üstundeydi. Ee hadi bakalım, dedi. Altmsa yasadmız. Altm olmaya altın beyim. Evel Allıh conra sana güveniyoruz. Memduh bey cevap vermedî. Direksiyonu d8n dürüp ana caddeye çıktı. Sonra heykelin yamndan Samanpazanna doğru sürdü. Belediyenin Snünden geçtiler. Gaddeler tenhaydı. Tek tük yayalar yürüyordu. Herkes paltosunun yakalarını kaldırmıstu Soğuktu dışarısı. Memduh bey sola saph, dar bir sokağa girdL Arabayı durdurdu. Siz kalın arabada, dedi. Azıcık bekleyln. Kendısi indi. Ver bana... Yok beyün, ağırdır. Sen götflremezsuı. Götürürüm canım, ne var ki? Ver. Bir tuhaf oldular. Birbirlerine bakıştılar Seyit Ali'nın yüzu fena bozuldu. Nereya beylm? Kuyıımcuya gostereceğim. Ne olduiunu aahyalım önce, İyi. Göster emme biz de bulunalım hele. Geç oldu. Bu saatte adamı rahatsız etmiyelım. Siz azıcık bekleyin Ben baktırır getiririm. Seyit Ali arabanm kapısıru a<,maya» çalışö, açamadı. Telâşlanmıştı. Kendi kendıne söylendL «Ne oluyor yavu? Herif alıp gStürecek ellâm. Bia de bulunalım be.» Meraduh bey i?i anlamıştı. Pişkinlige vurdu, Peki sen de gel hadi, dedi Al da gel Siz azıcık bekleyin hemşeriler. Olur canım bekleriz, na olaeak. Seyit Ali çuvalı yüklenip Memduh beyia pesinden yürüdü. Daracık bir koridordan geçtiler. Merdiven çıktılar Tekrar yürüdüler Karışık bir binaydı. Memduh bev kapmın yanmdaki zili çaldı. Sıyah paltosu nun içinde sabırsızdı, Bir iki kere ayak değiştirdj. Kapı açıldı. Vay . buyurun, dedi. Ak saçlı bir adamdu Memduh bey kaş göz lsareti yaptı. Arkasındaki kSy luyu gosterdi. Öbürü anladım der fibi bajmı saliadı. DİŞİ BOND VE UEUKCPTEB. ASIB A&/J2 UAVA '»t * \I887 TIFFAN V JONLS OKCE. \ G'TTILE.e eEKLİM OlSUM )\ BVET ET. LE Ertesi günü istasyona dönerek yolumuza devam ettlk. Yolda hep cepheden konuştuk. Yaptığımız işln buyük bır tehhke olduğumın ve Hüseyin Avnl'nin ağabeyi ıçin de buyuk bır soruna luluk taşıdığmın, sonradan sonraya, daha çok bılıncine varıyorduk. YENİDEN ANKARA'DA nkarada Taşhana yerleştık. Zaten o zamanın Ankarasında otel olarak bir Taşhan bır de Zinoirli Cami karşısmda Adalet Oteli vardı. Rıza Nur Bey'ın Maarif Vekılliginden ayrıldığını ve yerina Hamdullah Suphl Bey'in seçtldığini daha Konyada iken Babalık gazetesınde okumuştum. Zaten yemden Ankara Lısesıne gırmek ve bıze haksızlık eden mudürle uğraşmak ıçın bu değişıklığe guveniyorduk. llerikl hayatmda edebiyat öğretmenliği yapan rahmetli arkadaşım Hüseyin Avni bu gıbi ışlerde beceriksiz ve yumuşak tabiatlı bir insandı. Işleri ben yönetiyordum llk ışımiz Büyük Millet Meclısıne gıderek, benim eski arkadaşlarımın aracılığıyle Çorum Mılletveküi Abdurrahman Dursun Beyi bulmak oldu. Dursun Bey hem benim memleketımin mebusu, hem Ankarada lısenin eski edebiyat 6ğretmeni, yani benim eski bır hocam, hem de babarrun arkadaşı idi. Durumu anlattık. Bızi aldı o zaman oğretmen okulunun bır bblümünde bulunan Maarif Vekâletine gotürdu. Bız bekledik; kendısi vekil Hamdullah Suphi Bey'ın yanma gırdı Az sonra bızi çağırdılar Benim Abdur. rahman Dursun Bey'e vermiş olduğum hastahane raporu Ham dullah Suphl Bey'm elindeydi: «Pekiy çocuklanm, öğleden son. ra gelin, emrinizi alın. Sizlerl Ankara Sultsnisine veniden alacağım.» dedi. Teşekkur ederek avrıldık Merdıvenleri sıçravarak, hattâ uçarak indık dıyebiLrım. Sevinr.mız sonsuzdu. A GARTH AYLAK MUSA SAHESER BtR YANLIŞ ANLAYIŞ varTida colc krip.balıV M ğieden sonra Vekil Beyin