Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAHİFE DÖRT 23 Mans 1970 lük» eğlence yerleri, »nbefylrml katlı if hanları. ve lüks oteller bir tek gün içinde parmakla sa>T labillr. Sahlpleri de bellidir. Buna karşılik Vatanunızdakl cefalet yııvalarmı, değil günler, hattâ yıllar içinde bil» savmak olalaksz. Sahipleri de milyonlar ve rıilyonlarca in.ian. Şu halde, yogunlajmif katrt len îinliklerl, Türk halk yıtmlanım bugünkü genel durumu karşıstnda, övünülecek anıtlar değil, Birinci Dünya Savaşının Bulgur Palas»ı içln söyledlğim gibi yüz kızartın belge ve kanıt lardır. Büyük kentlerhı smırlı bayındırlık ve konforunun blnde biri bile koye gitmeml}, buna karşılık köy yoksullaŞunun türoü büyük kentlerin yöresini sarmıştır. Dar gelirli kent çocuklan ve alleleri de, yoksulluk yflzünden, birer birer bu köy sefaletlnin bannak bölgelerine taşmmak zorunda kalmakta, böylece çevre yavaç yava) büyümektedtr. Üniversltelerdeki, benim hiç bir zaman, hiç bir suretle tasvip etme diğim ve kullanılmamasını öğüt lediğim molotof kokteyllerinden değil, gittikçe şişen büyük kent sefaheti karşısında, gittikçe genişleyen kitle sefaletuıden korkmak ve bunlan söyleyip yazanla ra ve çare isteyenlere değil. bu ortaraı yaratan ve sürdürmek isteyen kişilere ve düzene kızmak gerekir. Politikacılar bir an önce ve büyük bir hızla ve samirai yetle alt yapı reformuna geçmelidirler. îlhan Selçuk'un deyimi ile «biz imtlyazlılar», boğazlanmızdan geçen her lokmanm, bu alt yapının emeğinden geldiğini bilmeli ve bunun üzerinde düşün meliyiz. tftirelarla, çamur atmalarla, adara ö'ldürtmelerle gerçekler değiştirilemez. Bunlan yapanlar, gün gelir, en azından, vak tiyle lisedeyken iftira atıp bizleri Konya'da sürdüren ve bu anılarda sefil âkibetini anlattığım•Lâz Haydar»ın durumuna düşer ve kimsenin yüzüne bakamaz olurlar. • FIRSAT EŞİTLİĞİ CUMHTTRÎYET Bir /îse öârencisinin HIFZI VFLDET VELİDEDEOGLU tB LtSE öğrencisinin Millî Mücadele yıllarındaki anılaruun aonuna geldik. Bunlar yann kapanıyor. Fakat kapanmadan önce, dün» ve bugüne, artık bir liseli gözüyle değil, bugünkü gözle bakmak zorunlu oldu. Milli Mücadelede çetin kojullar v« büyük yoksunluklar içinde, büyük kahramanlıklar ve özveriler pahasma tam b&gnnsızUguıı alan ve AtatürVün önderliftnde «Hasta Adam»lıktan kurtulup, yabancılar gözünde yeniden büyük ttt bar kazanan TOrkiyede, o zamandan beri neler degişti, neler v» niçın değiflmedi? Eğer bunlar üzerinde, her nâmuslu Türk aydını gibi, duşunmezsek, anl görevtmiri yapmamif oluno. B Dün ve Bugün «osyal haklar tarumifiz. Memleket çeiik ağlarla örüimüş, fabrikalarl» bezenmis. Ekonomimiz elli yıl öncesine oranla çok büyük bir gelişme kaydetnus. Müli Mücadelede Hk bütçemiz seksen milyon iken, jimdıki bütçemiz yirmi milyan çoktan as mış. Birçok toprak, yol vcym bozuk (ose, asfalt yol olmuf. Bu anılarda sözünü ettiğim tatar ara balanrun ve yaylüann yerini, ş« hirler araa uzun yolculuklarda, otobüsler, kamyonlar, otomobiller, hattâ uçaklar almif. Bütün bunlar birer gerçek. Büyük kentlerimizde lflks apartımanlar, 1520 katlı ig hanları ve oteller, lüks eğlence yerleri, büyük ticarethaneler, geni^ montaj »nayii meydana getirilmi*. Memlekette barajlar yapılmış; köylere elektrik verilmeğe baslanmıs ve elektrik üretiml yüzlerce kat artmıj. îstanbul Boğazı üzerine köprü yapılarak Asya Ue Avrupa bağlanıyor. Bunlar da birer gerçek. Bu gerçekleri böylece nraladık tan sonra şimdl deği^me'yerı noktalara gelelira: # HALK YIĞDHLAM O • DEĞtŞENLBB M ÜFUSUMIJZ Millt Mflcadele bajlangıcında on milyon kadardı. Bugün 34 milyondur. Demek ki, üç kattan fazla artmışız. Okur yazar oranı *k 15 den, en iyiraser tahmin ve iststistiklere göre, 8,4 40'a çıkrmş. Çe(itlı yasalarl» kadma eşit ve ça NCE buyflk yıgmlan ele «ü*v lnn: Ben, çok küçük yaşnndan beri pek az yeri müste»na olarak Anadolumuzun dört bir ucunu, Doğudaküer de içinde olmak üzere, hemen bütün ormanlannı geznuj, Anadolu k5ylerinde, klml zaman haftalarca yatıp kalkmiî, harmanlarda keçl kılından yapümı» siyab. bir çul üstünde yüdızlara baka baka ge celemiî, Anadolu hanlannd» vtya köy evlerinln damlannd» konaklamış olduğum lçin, Türkiyenin teraeli, alt yapısı olan insanının, yâni halk yıgmlanmn ekonomik durumunu ve günlük ym şantısmj çok yakından bilirim. Şimdiki üişkim, çeşiüi saŞık nedenleriyle, eskisi kadar yoğun değüse de, büsbütün kesilmij de değildir. Her yıl kısa, ya da uzun bir bozkır yolculuğuna, »onra da öir orman yejiUiğine çıkmadan ruh rahaüığı bulamam. Bütün bu temaslarda hep görmekteyim ki, halk yine aynı halk, fiyim yt ne aynı giyim, kadm yine aynı tutsak kadm, benizler çok aayılı kiml bölseler müstesna olmak üzere. yine aı beslenmif aynı to lnk benizler, ormanlarda yine aynı keçller, yine aynı tahribat, yine omnzlannda aynı keçeden yapılmif abayı tafiyan çobanrar. Kısacası, büyük yığınlar, kadmı, erkeği, yajlısı v» genci üe hep yanm yüzyıl Snceki yığuılann benzert Köyün aosyal yapısında bir değişiklik, uretici kitlelerin genel iktiaadt yaşamtnda göz» gö rünür bir yükselme yok. Bu anılarda anlattığım kerpiç köy «vlerinin duvarlan hâlâ yanm yüzyıl, hattâ yüzlerce yü Sncesinde olduğu gibi, damga damga tezek taşıyor. Bu tereklerle uınmağa, yemek pişirmeğe çalışan halk yığmlan bu ülkede büyük bir ço ğunluktur. Anadolu evleri ve han lan yine susuz, sıvasız, badanasız ve doğru dürüst tuvaletsiz durumda. Evlerin çtirüklüğü yüzünden bir tek depremde yüzlerce, binlerce mâsum Türk «vlâdı can veriyor. Büyük kentlerünizdeki Anadolu ve hâlâ develerle nakliyat... Atatürk memleket geıilerinde çogıı kt* k » y l ü t e r İ 6 do^rndan dofruys otnrup konuşur, onlann dertierlyle »gilenirdl. Resimde, Mustala Kemal, köylüler arasında pörülnaektedlr. sel bir teknikle blz işlrtmedikç» (1), Türk halkı Türklükten uıak laştınlıp ümmetçilik batağinda Araplaştınldıkça, Türk kadmı, çok büyük bir çoğunlukla. bugün hâlâ kuluçka makinesi bir rut sak durumunda kaldıkça (2), top rak ağası denilen büyük arazi «ahiplerlnin emrinde hâlft köyler ve köylüler emir kulu gibi yagadıkça, millt gelir dajplımında adalet kurulmadıkça. herkes kendl emeğinin gerçek kar»ılıgını aimadıkca ve Tiirkiye, uygar lık yolculuğunda, kendisinden henüz yüzyıl önce ayrılmıj olan Balkan Devletlerinin bile çok ge risındc yürüdükçe. ben tıu metnle kette hangi durumun, Türk halk yığmları yararına olarak, kökündrıı dcsiştiğine inanabilirim ve bu düzenden ve onun adaralanndan nasıl bir umut bekleyebilirim? • KOMÜNİZM TEKDİDİ bugünkü yoksulluk ve yoksunlu ğu reva görenler ?u kadarctğını olsun düşünemiyorlar ki, bir memlekette halkın "o 70 inin kay betmekten kcrkacağı bir dünyalığı yoksa, o memleket sosyal ba kımdan hasta demektir ve komü nizm asıl orada yeşerir ve yerleşir. Kızıl Çin'in ve fakir Asya, hat tâ kimi Afrika ülkelerinin durumları gözlerimizin onündedir. Bu tehlikeyi din ve »eriat afyonuyla uzun süre önlemenin olanağı yoktur. Belki yüz kere yaz dık ve söyledik: Bu tehlike ancak üreticl halk yığınlarınm eme ğinin tam hakkmı onun eline ge çirmekle; toprak ağalığına, aracılığa, tefeciliğe son vermekle; büyük üretim araçlarını, tıpkı Demiryolları gibi. devletleştirmek le; kısacası, Anayasayı kendi ger çek amacmra doğrultusunda u y . gulayıp sosyal hukuk devletini gerçekleştirmekle önlenebilir. Oy sa şimdiki gidij tam tersine bir gidiştir. Ulusun doğal zenginliklerini bile bireysel kazanç teşebbüslerine ve yabancı ortaklıklara bırakmaktadırlar. Yukarda ya zılı şeylerin gerçekleştirilmesinl istemek, komünistlik değil, tasta mam Atatürk'çülük, halkçılık v milüyetçiliktir. Buna karşılık ülkede düşünce özgürlüğünü boğmak, «solcu» denilen aydınlan ve Atatürkçü gençliği cahil halka kestirmeyi plânlamak, korr'ünist ihtilâlinin ön hazırlığındaa başka bir şey değildir ve anl komünizm tehdidi budur. (1) Bu konudaki hazin gercekl« Icin bakınız: Kadri Yersel, Türk Madenciliğinin sorunlan, (Ayyıldıı Matba«sı Anksra 1979). (2) Türkçe eserler arasında, ka dın konusu üzerinde en dökümnntcr eıer, sayın Günseli Özkaya'nın yazdıei ' K a dmlann Savafi» adlı değerli kitantır. (Garanti mntba<isı, İstanbul 1S70). B a escri okurken. dünya tarlhlni ve Türklerin çeşitU çüğlannı kadınlarla birlikte dolajtım. CEH SULTAN B U ÜLKEDE gerçekleştirilmesi zorunlu olan en önemli bir ilke de, sosyal eşitlik, yâni «fırsat eşitliği»dir. Ben dörtbuçuk yıllık Millî Mücadele döneminde ve daha sonra, büyük» sandığım nice kişilerin gerçekte «küçük» ol duklarını; buna karşılık, Türkiyeraizde «büyük» olabilecck yetenekte nice «küçük» cevherlerin söndüğünü gördüra. Bir bu geride kalan yanm yüzyıla, bir de şimdiki yığmların sosyal ve iktisadi bakımdan değişmemiş çehresine bakıyorum da, kendi kendime: «Eğer bu memlekette fırsat eşitliği sağlanıp o küçük cevherlcr memlekct yönetiminde yer alabilselerdi, benim Türkiyem na sıl yücelirdi» diyorum. Bir yandan Köy Enstitülerini kapatıp böyle cevherlerin yetişmesini en gelleyenler, öte yandart Arapça dersleri ve Kur'an kursları diye, körpe Türk dimağlarını körleştirenler «Vatan dostu» oluyor, bun lara karşı çıkanlar «Vatan haini«! Nasıl bir Türkiyede ve hangi ortamda yaşıyoruz? Bunu artık sa tılmamış, genç. yaşlı, bütün nâmuslu Türk halkuun biimesi, an laması gerek. Eğer askerlikten emekli, ülkücü bir eczane sahibinin kefilliği olmasaydı, bu »atırların yazarı, kazanmış olduğu devlet imtihanını değerlendiremi yecek, Avrupa öğrenimini gerçek leştiremiyecekü. Çünkü zengin değildi; Ticaret Odasma kayıtll kefil de bulamıyordu. Biri medrese öğrenimi, öteki modern öğr» nim görmüş ülkücü iki milletvekilüıin noterde resmen garanti vermeğe razı olmalarına rağtnen, çok zengin bir derebeyi, toprak ağası meb'us kendisi için hiçbir sakıncası olmayan bir kefilliği reddetmişü. O zamandan bu yana tam kırkiki yıl geçti. Durum yine aynı durumdur. Üstelik şim di Devlet sınavını kazananlardan üç kefil istenmektedir. Nerede çaiışkanlığın, başannm korunması? Nerede fırsat eşitliği? Bu düzen içinde seçkin insan, ülkücü insan yetişmez; yetişse de Türkiyenin yönetiminde etkili olamaz. Çıkarcılann binbir hilesi, iftira ve komplosu ile çabuk bertaraf edilir. Çünkü bugünkü düzen bir «ülkü düzeni> değil, bir «çıkar düzeni>dir. Işte en başta değişmesi gereken da budur. • SOSYAL VE İKTİSADÎ B U GERÇEKLEBt söyleyenleri hemen «komünistlik» ile suç luyorlar. Komünizm tehdidini öne sürerek kendi servet ve varlıklarını torunlarmın torunların» aktarabi'.mek için Türk halkına YARIN: K A PA N I Ş DEFINE TAL.P APAYDIN 108 îyi akıl ettin yeğen. öyle yapalun. Hatt4 Memduh beye diyelim ki «parayı sen kendin al, bize bölüştürüver.» Tamam. Onu da deriz. Oldu.. Biz kimseye yedirmeyiz hakkımızı. Evelallah dağ başrnda büyümedik biz. Hadi şimdi gidelim de birer çorba içelim. Karnımızı doyuralım. Ben nasıl yürüyeceğim? Dizim fena. Ben kolundan tutarım, gel. Topallıyarak yürüyordu. Merdivenleri kol kola indilcr. Dışarısı hâlâ soğuktu. İşkembeciye girip birer çorba içtiler. îkisi de düşünceliydi. Köylülerin ettiğini düşünüyorlardı. «Vay Seyit Ali vay, Vay Rüstem vay! Demek böyle? Ben sue üç yüz elli bin lira kazandırayım da, siz tutun düştüğüm yerde beni bırakın kaçın, Allahtan korkun be! Ayıp be!« Başını sallıyor. Bir türlü kabul edemiyordu. îşkembeci dükkânı kalabalıktı. Giren çıkan belli değildi. Garsonlar çabuk çabuk gidip geliyorlardı. «Ekmek getir, çorba ver. Hesap «1!» İçerisi gürültüyle dolmuştu. tşçiler, joförler, kapıcılar... Üst başlanndan belliydi, hep emekçi insanlardı. Erkenden kalkmıslar, 15e başlamadan birer çorba içiyorlardı. Arkalarmda yer açılsın diye beküyenleri görünce, Hadi, dedi Ömer, kalkalım. Saat yedi buçuğa geliyor. Telefon edelim. Çıktılar. Sokaklar kalabalıktı. Sisli bir hava vardı. Gün dogmuş mu, doğmamış mı belli değildi. Bir tuhaftı Ankara sabahleyin. Yüksek binalardan gökyüzü görünmüyordu. Otele geldiler. Canı sıkkın kâtip bir deftere eğilmiş, hesap yapıyordu. Efendi kardaş, ?u telefonu bi daha açan mı bize, aha parası. Kâtip önce aldırmadı. Ijiyle meşgul oldu. 'Bpey beklediler. Kâtip efendi! An'.adık be. Bekleyin biraz. Peki bekliyelim. Geriye çekilip birer sandalyeye oturdular. «Ula kâtip efendi, aman ha. Vakit geçiyor. Amanı bilir misin? Banka açüır da o herifler parayı çekerse, işimiz bitik.» Kâtip hiç evmiyordu. Yarbay dayı ıkınıp sıkınarak yüzüne bakıyordu. «Bu «ehirlller niye böyle olurlar acaba? Niye hiç haldan anlamazlarî Herif kendi havasında baksana? Derdin nedir diye sormaz.» Neden sonra başını kaldırdı, Ne istediniz? diye sordu. Şey, efendi karde;, hani akşam buluverdiy. din ya? Bizim vekil Memduh beyle bi daha konujmak şart oldu. Sana zahroet.. Numarası kaçtı? Bilmem, hani sen bulduydun? Kâtip canı sıkılarak telefon rehberini önün» çekti. Soyadından arayrp buldu. Parayı yerina sokup numaralan çevirdi. Bekledi, ses gelmedi. Bir daha çevirdi. Yoklar, dedi. Aman kâtip efendi, evdedir. Hani akşam buldun ya? Bir daha çevirdi. Nilüfer hanım uyanmak istiyor, uyanamıyordu. Zorlukla gözlerini açtı. Ipek yüzlü yorganı itip elini telefona uzattı. tkiye bükülü kâğıdi gördü. Alıp baktı. Kocasuun el yazısıydı. Akşam okuduğunu belli belirsiz hatırladı. Acele yazmıstı, tekrar okudu. Telefonun zili bir daha çaldı. Ahizeyi kulağma götürdü, Alo. dedi. Başı ağnyordu. Akjam çok içmişti. Yan u y . kuluydu. Buyurun efendim, evet... Kendisi yoklar. Eşiyim efendim. Ne dediniz? (Kâğıda tekrar bak tı) Üç gündür Istanbulda efendim. Hilton'da kalı yor, oradan araym. Mümkün değil efendim, söyledim ya, İstanbulda. Otelden şimdi Yarbay dayı konuşuyordu, Aloo, hanım bacım, şey... Ben Memduh be yin hemşerisiyim. Hani akşam şey.. sattıydık ya? Onun için muhakkak konuşmamız lâzım. Şey oldu. Kendine versece!. Aaa... dedi kadın. Söyledik ya ayol. Membey üç gündür İstanbulda. Oradan araym. Olmaz hanımeiendi bacım, akşarn, akşam iey... Nilüfer hanım kızdı, hecelere basa basa, Yok diyoruz efendim. Kendisi üç gündu» istanbulda. Hiltonda kalıyor, oradan araym. Uzatrnaym! Telefonun kulaklığı Yarbay dayının elinde kalakaldı. Ne edeceğini bilemedi. 1leri uzattı, (Arkası vmr) duh u DURLTVI AYLÂK MUSA I LUS.\L Kurtuluş Savajı so| nunda Lozan'da Kapitülasyonları kaldırarak tam bar ğunsızlığa ka\ uşmuştuk. Bugün bu sonucun ne kadarı elimizde kaldı? Emperyalist sömürücüleri vatanımızdan sürüp çıkarmıştık. Acaba bugün ne durumdayız? Yukarıda «Değişenler» başlığı altmda saydıklarımın önemli bir kısmı, Atatürk devrinde yabancı lara hiç borçlanmadan gerçekleştiriien işlerdir. Atatürk uzun yüzyülar sonra onbinlerce Mehmetçiğin kanı pahasına söküp atabildiğimiz Kapitülasyonlardan, yabancı imtiyazlanndan nefret ederdi. Tam bağımsızhğa kavuşturduğu halkının köylüsü, kentlisi, devecisi, çiftçisi ve mekteplisi ile yakm temasını hiç kesmez, gerçekleri görür, sosyal hastalıklan bilir, direktiflerini ona göre %erirdi. Dışanya borç yapmazdı. Şimdi büyiik kentlerimizin yöresinde bir sürü montaj fabrikaları var. Fakat acaba yabancüara kaç milyar borcumuz var? Ve bunu kaç kuşakta ödeyeceğiz? Eski «Düyunu Umumiye» başımıza ne felâketler açmıştı. Şimdiki «kon sorsiyum»un ve uzun ve kısa vâ deli borçlarımızın başımıza neler açacağmı, yakın tarihin aynasında gören var mı? Kadına hak eşitliği, emekçilere sosval haklar tanındı. Bunlar yasalarda yazılı. Fakat büyük kentlerin kimi çevreleri dı»mda gerçek durum acaba nasıl? Kadın gerçekten kurtuldu ve memleketin sosyal ve ekonomik iıayatında «vatandaş» olarak, hattâ «insan» olarak kendine yaraşan şerefli ye ri aldı mı? Millî gelir dağılunında emekçinin payı nedir? Vatan sahillerinden ve kıyı şehirlerimizin denizlerinden yararlanmada Türk halk yığınlarınm pajT nedir?. Ben karamsar bir insan değilim. Fakat en önemli endüstrileri yabancı ortaklıklanna borçlu ol dukra. sevas pndüstrimizi mülrtçe kuramndıfcça, bütün doğnl < 14 Telefonu kaldınp içeriye haber verme hevesine kapılmak tamarniyle anlamsız. Gazeteden edindigim bilgiye göre vaktiyle btırada öldürülen adamm bir de uşağı yaşıyormuş. Söz konusu uşak büj'ük bir ihtimalle villâdaydı belkl de... Kutunun kapağını kapatarak tekrar demir kapının önüne döndüm. Kapı ile yapı arasında uzunca bir yol vardı. Yolun kenarında gayet muntazam dikilmiş çam ağaçlan yükseliyordu. Dörtköşe taşlardan yapılmış kârgir ve ahşap karışımı iki kaüı bir evdi. Bulunduğum yerden yapının yalnız çehresini görüyordum... Bu kesime binayı bütün özelliklerl ile raeydana çılcaran bir veranda oturtulmuştu. Usta bir mimar tarafından zevkle Inşa edildiğl ilk bakışta anlaşılıyordu. Harekete ve canlılığa benzer en ufak bir işaret yoktu çevrede... Içeride, klmseciklerin bulunmadığı muhakkaktı. Görüş zaviyesini biraz daha genişletmek amacı ile sağa sola doğru bir İki adım atarak daha dikkatle baktığımda, bir bacadan çıian ince duman şeridinin gökyUzüne doğru yükseldiğini farvettim. Bu duman, villânın sağ tarafına rastlayan küçük ve yukandan aşağıya ahşap bir şaleden çıkıyordu. Orada oturan biri mevcuttu demek?.. Gazetelerde sık sık adı geçen uşak, villâdarı tamamiyle ayn ve müstakil durumdakl şalede yaşıyor olmalıydı. Görmek ve lncelemek lstediğim kadannı, görmüş ve incelemiştim zaten. Kolumdaki saate blı göz attım. tklyl tam otuz geçiyordu. Ağır ağır yürüyerek arabaya atladım, dönüş yohsıu tuttum. Şimdi sıra Mary Weaver"deydi. Plânın uygulanmasından önce genç kadmı da yakından görmem gerekiyordu. hl L Dugal Türkçesi: Adnan TAHİR bile yoktu. Eninde Bonunda ölüme mahkum edllecekti. Hattâ izin işlemini ysptırdığım sırada, fakülteyi yenl bitirdiğl her halinden anlaşılan genç memurlardan biri: «Suçlunun savunmasım hazırlamak İçln harcıyacağmız vakite yazık... Değmez dogrusu ya» anlarmna gelen bir takım lâflar etmekten bile kendini alamadı. Bu nokta üzerinde Manning fazla bir açılslama yapmış sayılmazdı. Mary NVeaver belki masumdu, belkl değil... Ama Pine Woods cînayetiyle yakından, uzaktan hiç bir üişkisi bulunmadığını ispata yarıyacak tmkânın ^erresine blle sahip çıltmamıştı o güne kadar Orada. ihtiyar bir altın babası katledilmişti... Sanık da şu genç kızdı işfe Cinayet suçunu ölüm cezası !le ödeyecekti. YARINSIZ ADAM DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Veklllilc ve müvekkillllı konusundaM formalltelerin tamamlanması hig de uzun sürmedi. Sanığın tutmak rorunda kaldığı yeni avukat sıfatiyle savcılıktan cezaevine girme mUsaadesinl süratle aldım. Bu bakımdan Ugili makamlar, sösterilmesi mümkün kolaylıgm her türlüsünü »tistermekten âdeta geri kalmıyordu. Çünkü Mary Weaver için kurtuluş ihtimalinin zerresi