17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAHİFE DÖRT S l Mart 1970 l'UMHUKİHKT Sevdiğim ve îaydıgım Müdurüjnün verdiği cevap «Kekemesin de onan için» oldu. Oyn l d müdürümüzun de kulaklan ağır işitirdi. Bunu hatırlattım kendisine. Kızdl ve çık dıjan dedl. Çıktım, ama yalmz odadan değil. O çubeden ve o şehirden de çıktım. Aldım baçımı gittim. Eskişehir, îstanbul, Ankara... Bir ay gezdim, durdum. Ne ailemden, ne de arkaJaçlarımdan birinin haberi vardı. Hayatta olduğumu bir ay sonra öğrendiler hepsi. Ankara'da görüştüğum bankamızın yetkilileri beni Turgutlu'ya tftyin ettiler, bir daha dönmedim Adana'ya. «Kesilesi bir dilim var Zehreder baos fündüzumB, gecemi Bir dert ki çaresi bnlonmaı Tantdan kekeme yaratmı? Gfioah bende ml? Nasıl dfiıgün fconoşmalı bllmem? Nasıl tane tane anlatmah Ne doğrn söyleyebilir, ne yalaı Hiçbir işe yaramıyan bn dili Kesip atmalı. Neler çektim bilsenis Ben bn dilin elinden? Çolnk, çoenk sabibi oldnm Dilimle alay edenlerin Hâlâ knrtalamadım dilinden, Bir bn kekeme dil için Bütün üzüntüm, kederim. Nasıl üzülmem nasıl? Şarkı söyler kekelerim, Şiir oknr kekelerim. Dllim bayrak gibi dalga dalıra Düşman kalelerin bnrcnndadır. Düşfinflp yazamadıtım, Yanp sSyliyemedilim Dilimin ncnndadır. Dilim paramparça, biçare, Dilim yörekler acısı. Sükut» bfirfinmfis aczinden, Acı çekmis, cefa görmflş Dilim dillerin en savalltn. Cflmleler ki dndaklarımda Anadan doğma yarım! Bn destan söyle dnrsnn, Derdimi anlatmağa yetmes, Yetmeı yazacaklanm. Rfibam Svle kimsesiz Ve öyle perisan b&lim! Destan yazsam ne çıkar? Destan bana dil değil, Dillere destan dilim.» «Kekemenin balinden ancak kekeme anlar» deyimini hareket noktası şeklinde ele alarak bn aeriye başlayan ümit Yaşar'ın iki fotojrafı ynkarıda görülmektedir. yapmayı düşünürdüm. Benım gıbi kekeme olup da bundan buyük uzüntu duyan gençlere, bu röportaj dizisinin faydası olacak sanınm. Şahsım için soyluyorum; bugün kekemeliğimden asla şıkâyetçı değilım artık. O benim bir parçam, bir özellığim oldu. Bir tek hapla dahi tedavisi mümkün olsa; yapmam bunu. Geçsin istemem. Ben bu röportaj dizisiyle genç kekemelere, her şeyden önce, kekemeliğin hayatta yükselmeğe, başarı kazanmağa ciddî bir engel olamadığım anlatmak istiyorum. Mesleklerınde başanya ulaşmış on kekemeyi tanıtacağım sizlere. Onlann bu konudaki çeşitli sorulanma verdiği cevaplan eminıra zevkle okuyacaksınız. Ve övunmek gibi olmasın ama; kekemelerin çok zeki ve çok spirıtüel ınsanlar olduklarını anlayacaksınır. Bu roportajı benrfen başka birisi yapsaydı, sanınm bu kadar olumlu bir sonuç alamazdı. Ben bunu da kekeme oluşuma borçluyum. Ne de olsa kekeme, kekemenin dilinden daha iyi anlıyor. Bazı ünlü kekemeler, bu roportaj dizisine girmek istemediler. Ben de bir kekeme olduğum için onlann üzüntü ve endişesıni anlıyorum. Fakat bu arada arkadaşım olan Mesut Durgutlunun bir esprisını yazmadan geçemiyeceğim Hoş goreceğıni ümit edenm. Birkaç ay önce; Ankara'da, buldum Mesut Durgutluyu. Ken4isıne maksadımı açıkladım. Bir randevu rica ettım. Sözümü bağlarken de şoyle dedım: Mememesntcnğnm, ooo gii* gün gegelirken fofofotograf mamamakinamı da aaalırım, bibirkakakaç reeesraini çeçekerim, ooolnr mn? Mesut, «ooolmaz» dedi. «Sesesen kekekekeme, bebeben kekekekeme, rereresim de kekekekeme oooolur, bibibir seşeşeye beceenzemezj» lr kekeme bilirim Dolâşır garip garip Bn şehrin dsracık sokaklannda Kelimeler Zincire vnrnlmnş gibidir Dndaklannda B Bir kekeme bilirim Hep bn yüıdenmif Fakat neye yara. Adına bir kere kekeme denmif.» tlk satırım yazıma bashk yaptığım bu siiri 1947 yılımîa Adana'da bulunduğum günlerde yazmıştım. Yirmiblr yasımdaydım o zaman. Liseyi bitireli bir yıl olmuştu. Şimdi çalıştığım bankaya kısa bir süre önce girmiştim. Kekemellkti en büyük üzüntüm. Bütün okul çağımı kaplayan bu üzüntüyü, iş hayatmda daha derinden duyuyor, zaman zaman dilime lânet okuyordum. Kekeme olduğum için, bir genç kızla arkadaşlık etmekten çekinir, bir haksızlığa uğratfığım zaman da kendimi savunamaz, susardım. llkokul sıralarından beri sürüp gelen şakalar, alaylar beni içime kapanık yaprnıstı.. Kanuştugum nun&n, çevremdeki insanlardan birinin yüzünde bir tebessüm görgem; bana güldüğünü sanır, kahrolurdum. Fakat ne yalan «öyliyeyim en verimli günlerimdi o günler. Söyleyemediklerimi «iir olarak yazıyor, dilimin öcünü kalemimle alıyordum. UMIT YAŞAR Ne adını söyleyebilir Doğrn dürüst Ne sevdiğine ilftnı aşk edebillr Sormayın Neden yalmz yasadığını Knsrnnu bilir O güzelim şiirlcri Hep içinden oknr Bu dert de çekilmez doğrosn Gfizel söylenilmls Cümlelerle doladnr Bütün nyknsn Günahsız barfler onan göründe Birer sivab heynlâ gibidir Ayıştğında Sevgiliye söylenen sözler Rnya gibidir Içince az kekelermiş diyorlar Sarhoş gezdiği de ESKİ GÜNLER eyıe, biz yine eski günlere ve Adanaya donelım. Dört yıl çahştım bankamın oradaki çubesindte. Bu dört yılı, işimde yükselmek için var gücümle çalışarak geçirdım. Çalısmadığım servis, yapmadığım is yoktu bankada. Diyebilirim ki o şubenin en çahşkan memuru bendim. Bu arada evlenmiş M tim de. Şimdi 21 yaçında olan oğlum henüz bir buçuk yasındaydı. 1951 yılınm o mahrumiyet dolu günlerini bir yana bırakıp, o günlerde başımrfan geçen ve hayatımm yönünıi değiştiren, kekemeliğimle ilgili bir olayı anlatacağım si« ze. Ne yalan söyliyeyim o sıralarda; olağanüstü bir güçle çalıstığım bankada bir şef muavinl olmayı ümit ediyor, bekliyordum. Sıram çokrtan gelmişti. Fakat her çıkan imkânda benirn yerime başka bir arkadaşım terfi ediyor ve ben bekliyor, bekliyordum. Bir gün sabrım taştı. Aslmda iyi bir insan olan Müdürümüzun (hâlen hayatta ve Istanbuldadır) yanma girdlm ve dilimin dönduğü kadar, ne gibi bir kabahatım olduğunu ve beni neden terfi ettirmediğini sordum. ;<onu vc resim AYHAN BAŞOĞLU; CEM SULTAN YARIN: H Ü SEYİ N İLERİ KAWM DEFÎNE TAL;P APAYDIN 56 Tabancayı çıkanp cebine soktu. Kılıfı hazırladı. Mağaranın kapısından sarkıp indi. Yağmur hâlâ yağıyordu. Ortalık biraz ışımıştı. Sabah mı oluyordu acaba? Anlayamadı. Derenin sulanrıa eğildi, elini yüzünü yıkadı. Avuç avuç içti. Çok susarmşU. Sonra tabancanm kılıfını doldurup Habibe su getirdi. El yordamı ile ağzına akıttı. Su, dedi Habip tekrar. Olur kardaş, getireyim. Sen bekle. Gitü tekrar getirdi. Mendüi ıslayıp Habibin yüzüne alnına sürdü. Ohh, dedi Habip. Biraz canlandı. Nerdeyiz? diye sordu. Mağaranın ağzındayız, nerede ola«agu? l « i ^ mi bitirdin dürzü! Habip cevap vermedi. Karanlıkta »ftkın şasîr kın baktı. Hiçbir jey göremedi. Sonra uzandı tekrar. Dur yatma! Az daha gidelim. Aha surada mağaranın ağza. Kolundan tutup çekti. Biraz daha yürüdüler. Seyidin ayaklan kuru odunlara çarptı. Tamam. Sen otur simdi. Ben bı atej yakayım. Ates yaktı. Orada sabaha kadar oturdular. Haa, anladun, dedi Ali. (O tarafa baktı) Derindere'ye gitmişlerdir. Zati konuşuyorlardı geçen gün. Tamam. (Başını salladı) Ben gider bulu» rum onları diza, sen hiç husa çekme. Zati oduna gidıyordum. Bugün de söğüt odunu getiririm dereden. (İçeri baktı. Fadimeyle göz gdze geldiler. lçine ılık bir şeyler doldu.) Îstersen sizin ejeğl de ver, size de odun getireyim. Asiye kadın Ali'nin iyüiğine sajü. Ne diyeceğini bilemedi. Sağolasın yavrum. Çok iyi olur emme, bflmem ki. Ver öyleyse getiririm. Ne olacak, bi yük odun değil mi? Hay Allah razı olsun. Elde ne iyiler var. '"HaMp emmin de sana bi i»lik japar aonrs.*' & ^«pBUvya, o da bana îyîîifc yap^ı. IMçjı versin. Beni damat etsin kendine Valla çok hora geçer. Öyle değil mi Fadime?» Fadime anlamış gibi gülümsedi. Kimbilir ne di» yordu içinden. Kara gözleri parlıyordu. Hadi Fadime, dedi anası. Çabuk ol kıznn. Eşeği çıkar da sür. Odunumuz yok zati Habip emmini de ara oralarda Ali. Uluköylü görürsen sor. Emme okumaya neyi gitmedi, biliyorum ben. Okumaya gitseydi, kitabmı alırdı. Aha kitabı sergende duruyor. Olur diza olur, merak etme. Bulur gelirim ben onlan. Fadimenin arkasından yürüdü. «Hey boyun» kurban olduğum Fadime. Selvi kavak gibi şuna bak. Tam benim dengim.» Fadime, diye fısıldadı arkasından. Hee, dedi Fadime. Sesi yumuşacıktı. Ne var? Hıç kız. Bi şey yok. Titriyordu. Gene titrıyordu batc Niye böyle oluyordu, Allah kahretsin! Kaç kere söyliyün de~ miş söyliyememişti. Fadime bıliyordu onun ne tüyeceğini. Bakışından, duruşundan anhyordu. Ali daha ufakü demek, söyliyemiyordu baksana? Ahır kapısından içeri girdi. Eşeğin yulannı çözmeye başladı. Bir yandan kapıya bakıyordu Ali ne içeri girebiliyor, ne dışarda durabiliyordu. Kıvranıyordu kendi kendine. cUla Ali, gir içeri. Öp Fadime'yi. Tam zamanı işte. Acaba biri geliverir mi? Gören olursa ne der?» Titriyordu. Dönüp dönüp geriye bakjyordu, Oraya bağlanmıştı sanki, içeri giremiyordu Eğilip baktu Fadime'nin gözleri pırıl pırıldı. «Gel» der gibiydi. Öyle miydi acaba? Ya bağırıverirse? Fadime, dedi. Hee. Bobangil ne zaman gitti? Nereye gittüer? Nebliyim «Ula bu değildi konuşacağun şey. Tüh.» Fadime, dedi tekrar. Hee. Yutkundu. Yüzü kanşü. Ne diyon Ali? Yok bir şey. Getir eşefi. Fadime sustu. Eşeği çekip çıkardı. ürganlar semere asılıydı Kadın yukardan seslendi. Ali, dedi. Güzelce git gel ha oğlum. Eşege bir şey olmasın emi? Olmaz diza, korkma. Kendi evlerine doğru sürdü. «Türh be! Beceriksizin biriyim ben. Korkağm biriyim. Ne fırsat. ü. Yapayalnızdık. Gir öp işte güzelce Türh!» Pişmanlık içindeydi. Ne edeceğini bilemiyordu. Yüzü sararmıştı. tki kere dönüp dönüp geriye baktı. Ula Fadime, diye söylendi. Alacağm olsun I Biraz sonra eşekleri önüne katmış, bağ deresine aşağı yürüyordu. Baltaja omuztma almıştı. Kavruk çocuk yüzü düşünceliydi. Birden durdu kendikendine. Gülümsedi. Bugün gördüm ya, dedl. Yeter. Kara gözlüm. Servi boylum. Ali sana kurban olsun. Başını iki yana sallıyarak yürüdü. Yeni kalmlaşmaya başlamış sesiyle bir de türkü tutturdu. (Arkasi rar) ı DİLLERE DESTAN n sürl de o günlerin kahrı ve elemi içinde yazmıştım. Sonralan Ankara'ya geldîğim yıl yayınladığım üçüncu kıtabımın ilk şiiri oldu ve kitaba da bu şiirimin adını verdim; Dillere Destan. Rahmetli Nurullah Ataç'Ia da bu kitap yüzünden tanışmıştık. O da kekemeydi bendleyin. Imzalayıp gotürdüğüm kitabımı okudu yanımda ve «Şaaaaair sesende iiis var.» dedi. Ben de kendisine «Tetetesekkür .peeçderim» dedim. Ve daha bir yığın beni mutlu kılan sozler soyledi rahmetli Ataç. Bu arada hiç yazılmamıs konuları bulup işlememi de öğütledı. Kısa bir süre sonra o sıralarda büyük ün yapan «Donlara Destan»ı yazdım ve Ataç'a ithaf ettim. Kendisine götürdüm, okudu, pek hoşlandı ve uzun uzun güldü. îthafıma teşekkür ettikten sonra lâf arasında kendisinin de kışın üşüdüğü için iki kalın dDnu üstüste giydiğini söyledi. Yamndan aynldıktan sonra şiire bir dörtluk daha ekledim ve ilk defa Kaynak dergisinde öylece yayınladım. Bu dörtluk suydu: B DIŞI BOND PEMBE K^LP VE ZAFES Nnrnllab beyi sorarsanu Çifte don giyiyor kışın. Zırh sibi, kalkan çibi bir sey Vallahi işlemez knrşnn.» Şiirin yayınlandığı günlerde rahmetli Ataç'Ia bir daha görüştük, fakat son defa. Bankada topluca oturduğumuz odaya bir gün bir odacı geldi ve telâs içinde, «Aman bey, çabnk dısan felin, birisi sizi gSrmek istiyor ve müdür beyin odasının önflnde dnrmadan bağınyorj» dedi. Koşup çıktığım anda Müdürümüzun kapısı önünde Ataç'ı gördüm. öfkeden mosmor kesilmisti. Beni görür görmez; bir elıyle bastonunu sallayıp, Steki elivle de pantolonunun üzerinden donunu tutarak bağırmağa başladi: «Sasasair, bebebenim dododonnmta nenene nnnğraşıyorsun?» Bir yandan o bağırıyor, bir yandan da ben onu teskin etmeğe çalışıyordum. Ve ikimiz de feci surette kekeliyorduk. Odacılar, memurlar başımıza üşüstü. Bağırmaktan sesi kısılmıştı. Yonılmuştu. Sonra bastonunu bana doğru son bir defa sallayarak gitti. Gülmekle ağlamak arası bir haltfeydim. Küçük bir sakanın onu bu kadar kızdıracağını düsünememiştim. Bir daha da konuşmadık rahmetli Ataçla. Kekemelifim üzerine anılarım bir kitap dolduracak kadar çok. Bir kısmını yakın dostlanma anlatmışımdır. Kiraini hüzünle, kimini gülerek hatırlarım. Yıllardır böyle bir röportaj TİFFANY JONES îbişin Ali oduna gidecekti. Ama bir gönülsüzdü bugün. Eşeğin kolanmı bağlarken dönüp dönüp Yirik Habibin evine bakıyordu. Kapüsrı örtüktü. Fadime hiç ortalarda görünmüyordu. Ne oluyordu acaba? Yoksa hasta mıydı? Suya da gitmemişti bugün. «Habip emrni işi sezdi de dışan mı salmıyor? Ula etme Habip emmi, ocağına düştük. Ben yangmım senin kıza. Hem de çıra gibi tutuştuk. îstersen eşeğini ver de bugün oduna götüreyim. Bacak gibi meşe odunu getiririm valla. Görünce parmagını ısırmazsan, ne dersen de. Para da almam, ne parası? Beni çocuk belleme. Ben büyüdüm gayri Habip emmi. Büyüdüm de senin kıza âşık bile oldum. Gece riiyamda gündüz düsümde. Ah Fadimem, gara gözlüm, bi dışan çık ne olur? Görmezsem işim ters gider. Akşama kadar kendime gelemem. Biz tutuştuk Kerem gibi...» Eşeğin semerine yaslanmış bakıyordu. Kapı açıhverdi. Habibin kansı durup baktı. Telâşlıydı. Bir ?ey söyliyecek gibiydi Ne söyliyecekti acaba? Alii! dedi. Gel hele buraya Ali! Ben mi diza? He. Ali canlanıverdi. Eşeği direğe bağlayıp koştu. «Aman Asiye diza, iyi kansm sen. Çok iyi kansın. Beni içeri al da Fadimeyi bi göreyim. Sonra ne dersen deJÇÖl de öleyim..» Varıp kaplyı vurdu: Buyur diza, bi sey mi var? Kapı açılınca gördü, Fadime yeni kalkmıştı, başörtüsünü bağhyordu. Bir an göz göze geldiler. Fadime gulümser gibi yaptı. Sonra yataklan toplamağa başladı. Hay AH, dedi kadın. Habip emmin gene akşamdan beri kayıp. Deli Seyitle gittiler. Hâlâ gelmediler. Habarm var mı? Nereyo gittiler, biliyon mu? Yok. diza dedi Ali. Valla bilmiyorum. Nereye gittiler acaba? «Uluköyde hasta var, ona okumaya gidiyoruz» dediler, emme yalan. Uluköyde hasta olsa nlye Seyitle gitsin? Seyidin işi ne orada? Gene gömü aramaya gittiler ellâm. Doğru, dedi Ali. Fadimeye bakü. Efilmis yataklan kaldınyordu. Eğilirken doğrulurken her yanlan belli oluyordu. «Ah eannm...» Define aramaya gitmişlerdir diza. Başka nereye gidecekler? Bi baksan, oh Ali. Gene baslanna bi is gelmesin? Olur diza bakayım. Ne yana gittüer acaba? Bilmem ki. Uluköy dediğine göre dereye asağı gitmiş olmasmlar? U Ü U2UM Z M >ÜBÜDÜK,A NE 8U BOİ0Z • AYLAK MUSA H PiöiB iL*v7 ^ j m ( (wri'5iu.TU ' OUJVJ EM *crA Ü Ş S S ^ ^ V A«m.İ ŞB/LEEİMİZ. «ÛÜT1 UlESiZ esiRDf MU6A i 1 &*W^£. İZMfR BELEDİYE BflŞKflNLlClNDflN Karşıyaka 1738 1780/2 devamı ve 1748. sokaklarda beton yol yaptınlması işi kapalı zarf usulü ile eksiltmeye konulmuştur. îsteklilerin ihale tarihinden üç gün evvel Fen tsleri Müdürlüğüne müracaatla Ihaleye iştirâk belgesi almalan sarttır. Keşif bedeli (284.571,40) lira ve geçicl teminatı 15.132,86 lira olup, ihalesi 17/4/1970 Cuma günü saat 16,30'dadır. Keşif ve şartnameleri mesai günleri saat 9.00 12.00 arasında Encümen Kaleminde görülebilir. îsteklilerin 2490 sayılı Kanunun tarifatı dairesinde hazırlıyacaklan teklif mektuplannı ihale günü en geç saat 15.30'a kadar Encümen Başkanlığma vermeleri ilân olunur. BOLU VALİLİGİNDEN Abantta Özel tdareye ait motel ve 15 adet dağ evl ile gör salıil gazinosu 5614 sayılı kanun gereglnce yıllığı 50.000 lira muhammen icar bedeli uzerinden yedi yıl muddetle işletilmek Ozere kiraya verilecektir. Muvakkat teminatı 17750 liradır. thalesi 15 Nisan 1970 Çarşamba gtoO saat 15.30 da kapalı zarf usulüyle yapılacaktır. Şartnamesi mesaî saatlerinde Daimî Encümen Kaleminde görulebiliı. îsteklilerin ayni gün usulüne göre hazırlıyacaklan kapalı teklif mektuplanna muvakkat teminat makbuzu ile 970 yılı Ticaret Odası vesikasını koyarak ihale saatinden bir saat öncesi Daimî Komisyon BaşkanLğına vermeleri şarttır. Postada olacak gecikmeler kabul edilmez. (Basm: 12792/3086) 1 B£v' P2y J 1 • J ^ (Basın: t 99412817/3087)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle