Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
<AHİFE DÖRT kuzey ülkelerlnden, Almanya'dan ve hiç beklenmedık bir ülkeden, Japonya'dan gelen seks filmlerinin ve yalnızca bu tür filmlerin oynatıldıgı sinemalar vardı ve gişelerin önündeki kuyruklarda görülen de, genellikle genç çiftler oluyordu. 31 Ocak 1970 CUMHURİYET JAPON USULÜ SEKS Cinsel sorunlar ve sapıklıklar lerde kullaıulabilir..» Hollywood'un ünlü senaryo yaı s n Abraham Polonsky söylüyordu bu sözleri. Ve 1960'lara damgasını vurmus olan «cinsel özgürlük çağı», «seks ihtilâli» gıbi sloganlann sinemaya nasıl değışik biçimlerde yansıdıgını gördükçe, bu sözll hatırlama«nak elde değildi. Isa'dan önce 3. Yüzyılda, Hint li yazar MaUaniga Vatsyayana, «Kamasutra» adlı ünlü kitabını lyazdığuıda, aşk tekniğinin ve bilinçli bir sekilde yaşanan ve Bürdürülen bir cinsel yaşamın insanı nasıl çok daha mutlu kılacağını ortaya koymak istemişti. 20. Yüzyüın küçücük ülkesl Danimarka, seks hakkında da"ha. çok «teknik» bilgi veren ya Durmadan kavga eden bir çif t kl ijsibi ç?l o eii o t > yınlann, dergilerin satışını serbest bırakmakla aslında Kamasutra'yı yaıatan anlayıştan hiç de farkk davranmıyordu. Kopenhag'ı ziyaret ederken konuştuğumuz bir Danimarkalı aydına göre, «Bn gibi yayınlar, evli çiftlere, seks tekniklerini geliştirerek daha mutlu olmak imlrSnmı sağlıyordu ve örneğin Paris'in Pigalle'ında, esrarengiz bir tavırla yanınıza yaklaşarak, size cebinde gizlediği açık saçık resimleri satmak isteyen adamların davranışından çok daha dürüsttü..» Bu sözlerdeki gerçek payı, çok fazlaydı elbette. Ama, aynı Danimarka'nın ünlü seks fuanndaki pavyonlarda oynatılan yüzlerce seks filminin toplu görüntüsünü seyrettikten ve satılan çeşıtli seks malzemesinin dünyanın her tarafından gelmiş ziyaretçilerce nasıl kapışıldıgını gördükten sonra, dnsiyetin böylesine bir tlcaret metaı haline getırilmiş ohnasında hiç bir dürüst yön bulamadığımjza karar verdik. KOPENHAG'DA BİR AMERİKALI | 9601ardald seks devriminln * çeşitli toplumsal nedenleri arasında, yaşadığı dünyayı beğenmiyen yeni kuşaklann toplum kurallannı ve ahlâksal tutuculuğu yıkmak istekleri kadar, yeni baştan kendini, duyulanmn gücUnü ve sınırlarını anyan itiKanin bu arayışında bir yardımcı öğe olarak kullanılması isteğmin de önemli bir yer tuttuğu, toplumbUim ve ruhbilimciler tarafından kabul edilmektedir. Bu akımm sinemada yansıması ise, çok değisik olmuştur. Kuzey ülkelerinde zaten uzun bir süredir cinsiyet yaşamınm, gerçek yasamdakine en yakın bir biçimde işlenmesine nza gösteren bir sansür ve toplum anlayışı egemendi. öy le ki, Amerikan Teraltı Sinema•Tnın en tanınmış isimlerinden Andy Warhol"un hemen bütün dünyada yasaklanan «SevismeLove making» adlı filmini, ancak Danimarka'da görebildik. Warhol'un biçimcilik çabası, doğrusu ya, seks fuannda gösterilen pornogTafik filmlerden pek farkı olmayan bu filme yeterli bir sanat gücü sağlıyamıyordu, Başta Londra, hemen bütün başkentlerde, özellikle U GtBt fitaılerin arasında, Almanlann ünlü «Helga» serisi gibi, sırf cinsel eğitim verme amacıyla çevrilenler bulunduğu gibi, tamamen çıplaklığa, doğayı fon olarak alan bir yaşama dayanan Kuzey filmleri ve Ingilizlerin «soylu İngiliz aşk filmi» cinsinden sloganlarla reklâm edllen biçimci denemeleri yer alıyordu. Son yıllarda dünya piyasasını «istilâ eden» Japon seks filmleri ise, genellikle seri halinde yapılan filmler olmalanna rağmen çok ulusal nitelikler taşıyorlardı. Bunlardan «Michinoseks» adlı bir tanesi büyük bir apartımanda, sesleri kolayca geçiren incecik duvarlı bitişik odalarda yaşıyan bir kan koca, bir genç öğrencl, bir kadın öğretmenin, bir yandan yasam mücadelelerini sürdürürken, diğer yandan da içinde kıvrandıklan cinsel bunaümlan ele alıyor ve gerçekçi bir biçimde işliyordu. Cm sıyetin toplumdaki yeri, filmds öylesine sağlam bir gözleme dayanarak verilmişti ki, bir Fransız eleştirmenine: «İnsan bu tür Japon filmlerini gördükten sonra, bir zamanların ünlü İtalyan «Teni G€rçekçllik»inin aslında cinsiyetsiz (asexu£) bir akım olduğunu anlıyor» dedırtiyordu. B «GECEYARISI KOVBOYU Midnight cowboy» adlı film, New Tork şehrinin 8 milyonluk kalabatağı İçinde Z insanm yalnızlığını büyük bir duyarlıkla verirken, bn büyük şehrin homoseksüel yaşamına da cesaretle eğillyodu... Resimde, John Schlesinger'in bu fünıinde Dustin Hoffmann ve John Voight görülüyorlar... tin Hoffmann) trajik bir güç sağlıyordu. Sinema, yakın bir zamana dek «tabu» sayılan bu konuya da yüreklilikle el atmış ve bu mutsuz insanlann dramını ortaya koymaya baslamıştı. Seksin, toplumsal ve bireysel yaşamdaki yeri ve b'nemi' oranı dışında, abartmalı ve aşın bir biçimde yer tuttuğu son yıllann bir tür sinema (ve genel olarak sanat) anlayışı ise kuşkusuz bir süre sonra kendiliğinden ortadan kalkacaktı. Ünlü yazar Arthur Koestler'in deyişiyle «Yazarlar ve fihncilerin, bir fenç kızın örgülü saçlarımn cinsel türlerden çok daha şiirll ve çekid olduğuna tekrar keşfedecekleri «MMMII«I nzsk değildi..» YARIN: Geleneksel sanat, folklor ve sinema MalkOÇOğlU Konuveresim:AYHAN BAŞOGLU fUNA CASUSU HOMOSEKSÜELLİK SİNEMADA 960'lann seks devrimi, bütün toplumlarda var olan, ancak bilinmemezlikten gelinmesi ve üzerinde konuşulmaması tercih edilen eşcinsel (homoseksüel) azınlıklann da bir olgu (vakıa) olarak ortaya çıkmasına yol açmıştı. Eşcinsel örgütler birçok Ulkelerde çoğalmış, eşcinseller seslerini korkusuzca duyurmaya ve toplum tarafından aşağılanmamak hakkını istemeğe başlamışlardu Yalnız Amerika'da, Dr. Kinsey*in hâlâ geçerli sayılan ünlü raporuna göre 23 milyon erkek ve 1,5 milyon kadın eşcinsel yaşamaktaydı. Son aylar içinde, Iife, Tirae gibi dergiler, konuyu ciddi Incelemelerle gün ışığına bir kez daha çıkarmıslar, «Le nouvel Observatenr» dergısi, Paris'in Champs Elysees bulvan üzerinde kendini Mralayan erkek fahişelere dair bir röportaj yaymlamıştı. Konu, elbette ki sinema ve tiyatroda da yansıyacaktı. Nitekim, «Hair», «Oh, Calcotta» ve «Che» pıyeslerinde eşcinsti temalar olduğu gibi, Avrupa başkentlerınde oynanan «Boys in the bandÇetenın çocukları» ve «Fortune and men's eyes» (Bizde «Düsenin dostu» diye jynanıyor) gibi piyesler, dogrudan doğruya eşcinsel yaşamlardan kesitler vermeye baslamıştı. Sinemada, konu, ya sansasyonel yanıyla ele alınıyor, ya da gerçek bir toplumsal inceleme niteligi kazanıyordu. Bir zamanlann müzikallerinin ünlü yönetmeni Stanley Donenin son filmi «Merdi»en Staircase». btrlikte yaşıyan 2 yaşlı eşcinselin dramını, yer yer komik. yer yer trajik çekismelerini ve yalnızlıklannı vermeyi denîyordu. Nc var ki, basrolleri oynıyan sinema dünyasının 2 çok ünlü «zampara»sı Rex Harrison ve Richard Burton'un bir hayli eğlendirici, ama inanâıncı olamıyan kompozisyonlan, filme gerçek ve derin bir boyut sağlayamıyordu. «Tağmnr da Şarkı» adıyla sinema tarihine geçmiş müzikalin yönetmeni Donen, kendisiyle konuşan gazetecilere: «ömür boyn sarkı söylenmez. Artık yaşamın ciddî yanlanna eğilme zamanım çeldi» diyordu. 1 DEFINE TALİP APAYDIN Çıkan Kısmın Özeti Görekli kSyflnden ddrt kişl, dağdan kestikleri odnnu cşeklere yüklemisler, ertesi gün kasabanın pazarına götfirüp satacaklar. Birbirlerine takılarak, şakalaşarak, küfürle kansık lâflar ederek asağı dojrn inerlerken, içlerinden biri Gakköylülerden bir grnpnn çıkageldiği seklinde bir haber aUr ortaya. özellikle îbişin All çok korkar, kaçmafa yeltenir. Sonra haberin »sılsız olduğu anlaşılır... Tine birbirlerine takılarak yola devam ederler. 2 Yükü yıktılar. fici yana güzelce ayınp yeniden sardılar. Baltayı da araya sokuşturdular. Hadi bakalım, dââh! öbürleri epey ilerlemisti. Yetijmek için sıkıştırdılar. Az su akan dereden sonra tekrar yayvan blr yo kuş başlıyordu. Kızdtepe yolun sağındaydı. Ağaçların altmda küçük kubbesi ile Ballıbaba tekkesi buradan daha iyi görünüyordu. îri taşlarla örülü geniş bir avlusu vardı. Tekkeye yakın bodur ağacm dallanna binlerce bez parçası, iplik, jrtin kınntı ları bağlanmıştı. Her geçen olcur üfler, adak adar, öyle geçerdi. Tekkenin yanına gelinc* Habip birden durdu, o tarafa döndü. Ellerini açıp okumağa başladı. Dudak ları kq>ır kıpır kıpırdıyordu, Osman'la Seyit AH birbirlerine bakı$ülar. Seyit Ali «bojver» ijareü yaptı. Osman, Yok, dedi usulca. Okuyalmı. Yüzü birden değijmiîü. Durdu, okumağa başladı. Seyit AH biraz ilerledî. Irice bir kayanın arkasına geçti. Su dökeceği vardı. Ayaklannı açtı, kayanm dibine su döktü. öbürleri ne yaptığım göremediler. «Siz de olnıvorsunuz, ben de« dedi kendi kendine. «Ne yani?» Sonra «günah işledik. diye dü şündü. Ballıbaba çarpar adamı. îyi etmedik. Dur hele düzeltelim!.> Önünü ilikledi. Sonra ellerinî açıp Fatiha okumağa basladu «Ulen Balbbaba, millet sana amma çok fatiha okuvor ha? Ben bile belki bin kere okudum. Ta çocukluğumuzdan beri, her gelip geçerken. Bıkmadan usanmadan... Hepsini duyarsın öyle ya? Saydm mı kaç oldu? Milyon olmuştur her halde. Ee, ne faydası oldu? Bırak Allahım seversen...» Öbürleri yürümüjtü. O da çabukça bitirip yürüdü. Küçük düzlüğü geçip köye aşafı Inmeğe başladılar. Köy görünüyordu. Kimisi düz damlı, kimisi kararmış kiremitli, birbirine girmiş, büyüklü kücüklü karmakanşık evler. Arkada bir kıyıda okul. Öniinde çocuklarm oynadığı bahçe. Simdi kimse Börünmüyor. Dağılmışlar belli ki. Bayrak direği farkediliyor. Cami köyün ortasında. Kararmış tahta minare şimdi daha kara göriinüyor. Sivri külahı gö ğe vurmuş. Tarlalar köyün iki yanmdaki düzlüklere serpilmiş. Kimisi bomboz görünüyor. Kimisi sürüimüş, koyu renkli. Köyün alt tarafına düşen dercde tütün tarlaları yol yol farkediliyor. Dere uzaklara doğru gittikçe derinleîiyor. Oralarda bağlar bahçe ler var. Uzun kavak ağaçlan tâ buradan farkediliyor. Seyit Ali oralara baktı, Hay maşşallah hay! diye bağırdı. Köylerin kıralı' Çok köy gördüm emme bizim köy gibisini görmedim. Şuna bak, cennct canım. Taşı toprağı altın! Atma, dedi Modul Osman. Neresi altın? Kuru toprak... Sen öyle bil. Valla öyle altın var ki bu bizim köyün toprağında. Arayıp bulmak gerek. Neresinde var? Ne bileyim? Bilsem durur muyum? Gider ararım. Modul Osman kumaz kurnaz baktı. Dilinin ucuna kadar geldi. az daha: «Ben buldum> divecekti, vazgeçti «Hele yarın kasabaya götüreiim bakalım, Saatçı Rasim efendi ne divecek' Bplki de bakır. Ama birisi hiç bakıra benzpmez. Muhakkak altın. Dur bakalım hele...» Modi'l n^rnan tabakayı çıkanp tütün sarmaea başladı. Dökü!mc=in diye yürüyüşünü ağırlaştırdı. Seyit Ali onu bekledi, Su köyde bir kafa dengi bulabilsem... dedi. Ne yapar>nn? Altını üstüne getiririm valla. Hazineyi bulurum. Bu kövd. hazine var arkadaş. Hem de bir küp doiusu.. Kim dedi? Hee... Ben biliyorum. Taröıler yanyor. Benim Amerikanh Corc ehbap dedi. Eski Acem yolu, Hint yolu bizim buralırdan geçermi? arkadaş. Haritalarda yeri varmif. «Kroıos diye bir kıralm hazine=ıi buralarda» dedi. Yaa! biz olsak, el ele verir de aranz. Hazineyi buluruz. Neydeyîm ki kafa dengi prkadas yok. Yarbay dayı var ya? Var emme o bizi ortak eder mi? Çalıstınr an. cak. Hem o ujhırsuz canım. O kadar aradı da bulamadı. Geçen gün ne dedi biliyon mu? «Samsun tarafınd? ivi bir hoca varmı». onu getirecegim» dedi. tvi va eetirsin. Sen de vanas. bîrlUcte arayın. Aralanna alnlarsa valla niyetîm var arkadaş. Gittikçe kafam yatıyor bu işe. Corc ehbabım ne dedi biliyor musun? «Buralarda çok definc var» dedi. «Arayın bulun. benden sîze istediğiniz kadar para» dedi. DIŞI BOND BEM ÇOki ZENGİNl CUKLA BİB SU MAKIA EAHİBELE.RI* OMLACA. .. BÛTÜM İ >ANUZ 0 BÜTÜM MİKÂYEYİ E K BUMUN TIFFANY JONES BBMİAA AAOGCİS'9 NEWYORK'DA SUN, BEJkl MO Bais ıp<ve EVET AD1MI CuSSl'AM DıVE DearçTiEAtfS OtABİLİ2. AMA O BİR KOVBOY NGtLtZ yönetmeni John Schlesinger'in Avrupa'da büyük ilgi gören «Geceyann kovboyu • Midnight cowboy» adlı filmiyse, genç ve çok yakışıklı bir Texaslı delikanlınm jigololuk yaparak hayatım kazanmak ve zengin olmak umuduylageldiği NewYork'daki serüvenlerini veriyordu. Kadınlar dan hiç de beklediği gibi yüz bulamıyan delikanlı, ışi yaşlı eşcinsellerle dostluk kurmaya götürüyor, sonunda, veremli, dolandıncı bir İtalyan göçmeniyle içinde bulunduğu sefalet ve umutsuzluğu paylaşıyordu. NewYork*un eşcinsel ortamırun (sinemalan ve sokaklanyla) gerçekçiUkle verildiği film, düşkünlükleri içinde imkânsız bir dostluk kuran 2 umutsuz kahramanının durumlan ve oyunlan ile, (John Voigt ve Dns BİEİMİ TAkll I yTJZL.E.eCE. SÜBECSi OS uM BEM7E "TJPLEEı luE UEN6 uee. BABA. TİKJİ NASIt SES CIKACT ISLIK Teşvikıye, Şakayık Sokakta her konforu *ıaiz, 6 katlı bır apartmanda, 0 Birinci kat 7 oda © Zemin kat 6 oda © Bodrum kat 5 oda kat kat veya hepsi birden satılıktır. Görmek ve görüşmek için Pazartesi, Çarşamba, Cuma günleri sabah 10 ilâ 12 arası. Tel: 48 4186 Cumhuriyet 1006 Teşvikiyede satılık 3 daire DOK1OB Tarık Z. Kırbakan DERİ, SAÇ ve ZÜHREltf Hastalıklan MUtehassısı lutiklâl Cad. Parmakkapı No.: 68 TEL: 44 10 73 İyi işte, arayın. Yalnız altın değil. Antika eşya. Kap kacafc. küp, heykel... Hepsi para. anladın mı? Bildiğin gi bi desil. Bu benim Corc ehbabım, dee... Bu işin ada mı. Tâ Amarıkandan kalkıp gelmiş ki, bu i?ler« yardım ede. Bizim hökümatın birin«iye gelir d o * tu. Anladın mı? Ama biz tembellik ediyoruz. Arayıp bulmuyoruz hazineyi. O toprak altında yatıyor, biz de burada yatıyoruz. Valla Seyit Ali kardaş, ben de aramak isterim emme... Ee. emmesi ne? Modul Osman ne söylesin, bîlemedi. Dün tarlada çalışırken bulduğu paralan düşündü, Hele bi kasabaya gidip gelelim de, sonra aöf lerim sana. Simdi söyle. Benimle birlik olup aramay» gönlün varsa, hiç saklama, de hemen. Alınz kazmayı küreği, bulana dek aranz. Ben biliyorum, nereler aranacak. Gece sündüz bu işi düşünüyorum. Rüyalanma bile giriyor valla. Ak sakallı bir adam nerede ne var, bana hep söylüyor. Neredeymiş? Aoo, şimdi ağzımı arama. Ortak olmadan söylemem. Bu işin sırn derin. iyi ya, peki. Sigaraian yakmışlar, köye aşafı yürüyorlardt. Adımlan bazan uvuyor, bazan da patır kütür karışıyordu. Köye girerken Seyit Alinin katır aşağı mahalleve s=mtı. Evin yolunu biliyordu. Doğruca yürüyüp gitti. Doo dırrııss! Vay hınzır vay! Dokunma hayvana. Ne güzel gidiyor i§te. Bu işi sonra konuşahm olur mu? Olur, dedi Seyit. Konuşalım. Köve Eİrerken ondan avrıldı. Kendi evine dofru kasıla kasıla yürüdfi. Uzaktan çalımlı bir vürüvüsü vardı. Köylüler bo'una «Efe Seyit» ya da «Deli Sevit» dememislerdi. Sapkayı iyice yana yıkmıstı. Öhür taraftan bir tutam raç dısan fırlamıştı. Ağzını 'l'invav! k'icümser gibi bıizmüştü. Okulun önünden gecti. Kimse görünmüvordu. Öğretmen nprdevHi acaba? Dersi bitince köy içine cıkrmstı demek' Yarbay daymın evinin önünden geçti. Yarbay dayı pene hasır iskemieye oturmuş, bastona dayanmıştı. Yanmda ücbes kişi vardı. Gene an!atıyordu. Anlata anlata hitiremezdi bu adam. Ne cok sey görmüstii. ne çok şey bilirdi? Boğazında bir hınltı. catal <«siyle aksamlara dek. sabahlara dek. anlatir da anlatırdı. GençliSinde defin» bulduğu. onun için böyle varlıklı olduğu söylenirdi. Selâmür.aievküm, dedi geçerken. Aleykümselâm yeeen. Kaslarınm altından baktı. Başını saliadı uzun uzun. Ne demek istiyordu kim bilir? Birinin önemli bir ŞPV «öviiver°Şi zaman böyle vapardı. •Ani=«ıldı. Definç işi. Desin bakalım ne divecekse. Bizim de a?zımız var Biz de Heriz. Susacak deeiliz ya? Yaoma etme diyecek ellâm. «Eski işleri gâvur ehbabına niye verdin» diyecek. De.<Hn. O da öğretmenin kafada. Olsun. Size ne uia* Sizin malmızı mı verdim? Ben ne edevim onları? Ne isime yarar? Parasiyle degil mi, veririm. SerP"nde duracağma. varnn pötürsün Corc ehbabım. Hem parasmı sayıyor herif, çatır çatır. Gene bulursam. gene veririm. Size ne? Keyfimin kâhyası mısmız?» Başını dikti, kofala kofala geçti oradan. Yarbav dayı arkasından uzun uzun baktı. kafasını salladı: Yürüvüşe bak şundaki yürüyüşe, dedi. Delik... Yoksa bir şeyler mi buldu? Yanmdaki cevap verdi. Yok h" dayı. Onun huyu bu zati. Bulsa od»na gider mi? Saklamak lcin tjider belki. • Gitmez. Deli Seyit demisler buna. Cebinde elli Hra nisa cph'^a7 valla. Ne hınzırdır o... Sa?ş sola dünya kadar Mrcu var. Geçen gün dükkâncı Celâl diyordu. Üç aydır borca vazdırırmıj. «Bundpn «onra îimric vermiyeceğim» diyordu. Yazık. Yazık emme gene de bumu havada baksana. Yarbay dayı alnm' ^";tona dayayıp dü^ündü. î Kız k s m ! Nerdci dürzü kan? Kamda karsılasana. Da?''»" »pı;^oruz, bilmivon mu? Dudu kndm kostu. Merdivenlerî çabuk çabuk ; "rj: B; r v a r ,^,, n 5 a ı v a r m m bağmı düzeltiyorda Gözleri şişmişti. Dal «ründüz uyuvor muydun yoksa? Yok herif, bebeği uyuttum da... Ee? Onu sallıyordum. Kötü kötü baktı. (Arkmn var)