Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAHtFE DftRT 16 Mart 1969 CUMHTJRIYET MENDERES'in «DRAIVEI l AYDEMIR DJ.7ON ÖNCÜLEBt KÖP SÜLÜ VE MENDEKES. Doğum sancıları ve Demirkırat sahnede kacılardan önce basından geldi. Ahmet Emin Yalman, Vatan gazetesinde ve Ikinci Dünya Harbi sonrası havasmın bayraktarlığını yaparak, «Daha demokratik bir parlâmenter kontrol» dâvasını yürütüyordu. Kaldı ki, Meclis çevresinde de, Demokratik bir parlâmento hayatına geçişin doğum ağnları kaynaşıyordu. Hamdullah Suphi Tanrıdver, kendine göre bir hürriyet nizamı peşindeydL Haricî vaziyetlere paralel olarak, iç vaziyetlerde de değişiklık istiyordu. Bu da Meclis'e, demokratik denetimin girmesi lle kabU olabilirdi. Bu denetimin cihazlanması ise, elbette ki çok partili bir rejime geçmekle kabil olacaktı... Demokrat Parti kuruculanndan Fuat Köprülü, Meclis içinde bir muhalefet bayrağı gibiydi. Nisan başındaki parti gnıp toplantısında, hükumete itimadı olmadığmı belirterek sert tenkitlerde bulundu. Yeni ve muhtemel bir partinin ilk isareti, o gün, orada ve bu gnıp toplantısında dile gelmiş oluyordu. tnönü bu grup toplantısının muhtemel mânalanm 5 mayıs akşamı değerlendirmeye çalışıyordu: Bu işler bir tertip eseri mi?.. Ama gene bu sıralarda Inönü' nün, Meclis Reisi Kâzım Karabekir'e ve eski Başvekillerden Rauf Beye, ayn parti tekliflerınde bulunduğu büinir. Ama bu temaslar, hiçbir zaman, cid di şekil almamıştır. Hülâsa, kaynaşmalar devam etti ve nihayet, 7 haziran 1945 tarihini taşıyan ve parti grup başkanlığına verilen bir takrirde, CHP içinde, çok partili rejime doğru ilk çaba başladı. CHP nin dört tanmınış üyesi, «Memlekette demokratik usullerin, daha geniş tatbikine geçilmesini» istediler. Dörtlü takrir adını alan bu yazımn altında; Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan'm imzalan vardı. Takrir; demokratik hürriyet ve murakabenin, Atatürk'ün de adına bağlı olan 1924 Anayasasında da bulunduğunu kaydederek, çok parti adını anmadan, başlıca üç maddelik bir teklifte buiunuyordu. Meselâ : «Yurttaşların siyasî hak ve hürriyeUerinl, daha ilk Teskilâtı Esaşiye Kanununun gerektirdiği genişlikte kullanabilmeleri imkânının sağlanmasını» istiyorlardı. Zaten, Cumhurreisi Inbnü, bu takrirden daha önce, 19 Mayıs 1945 tören nutkunda : «Siyaset ve fikir hayatımızda, demokrasi prensiplerinin daha geniş mikyasta tatbiki hüküm süreceği» vaat ve ilân edilmemiş mıydi? Demek dörtlü takrirle istenen de bu oluyordu. Yani daha geniş bir demokratik murakabe sisteminin doğum ağnları, aruk son kertesine gelmişti (1). Bayar ve Mfnderes ilîşkiferi, Menderes'in dra. mında, özel bir raâna taşırlar. Çiinkü bu iliş' kiler; Menderos'iıı kaderinde, sonuç fâyin edici etkiler yapmışlardır. Bu ctkiler: hern ruht, hem siyasî ctkilerdir. Ama öyle sanıyorum ki, A Menderes'in serüveninde Bavar'm müdahalc^r payı, henüz bir muammâ halindedir... ' Menderes'le Bayar'ın kader bırliği, elbette ki, Bayar'ın ilk kararsızlıklardan sıyrıhp, yeni bir parti kurmak için çalışmalara giriştiği günlerden baştar. Bunun da tarihinl, 7 haziran 1945 de, Büyük Millet Meclisine verüen dörtlü takririn hazırlanış günlerine. yani ve nihayet 1945 Nisan Mayıs aylarına kadar götürmek mümkündür. Zaten Ttirkiye'de yeni ve demokratik kontrollü bir siyasî hayata geçişin ilk istekleri, politi Demir Kırat sahnede!. Fakat dörtlü takririn CHP Grup toplantısında okunuşu ve açılan tartışmalar, dortlu takrır sahipleri ıçm, hiç de olum sek, doğum günü 16 mayıs 1883 olur. Bu hesaba göre de Bayar, înönü'den bir yaş büyük demektir. Çünkü İnönü'nün doğum tarihi, onun da babasının Kur'anın kenanna yazdığına göre, 24 eylul 1884 tür. Celâl Bey'in iki kardeşi daha vardı. Birisi dayısırun himmetiyle Edirne Askerî Idadisinde okuyor. Fakat çocukluğunda Adnan Menderes'in etrafını boşaltan, anasını, babasını, kardeşini alıp götüren verem, Celâl Beyın aılesinin de kapısım çalmaktadır. Edirne'de okuyan kardeşi veremden ölür. Diğer kardeşi Asım da, Bahriye Subayı olacaktı. Verem onu da alır.. BAŞKURUCU BAYAR Dişi Bond MODESTY BLAISE KOBALTAN, EV1ZA SAHIBİ lu geçmedi. Takrtr, parti grupm&ua 22 ba»ran ^94&iQplapf> smda okundu. Ve parti grupu tarafmdan reddedildi! Halbukı takrirdeki istekler, Devlet Başkanının 19 Mayıs nutkundaki vait ve işaretlere, kelime kelime uyuyordu. Işte bu red üzerine, o zaman partide müfritler olarak anılan hizbin, parti grupuna hâkim oldugu ve hatti Inönü ile bu grup arasmda, henüz köklü bir anlaşmanın bulunmadığı ve belki de Inönü' nün, olayların akışına henüz yukandan bakmayı tercih 'ettiği düşünceleri yayıldı. Zaten Parti Grupunda hasıl olan vazıyet üzerine, Celâl Bayar, 17 haziran 1945 de milletvekilliginden ıstifa etti. 25 eylul 1945 grup toplantısında ise, diğer iki imza sahibi, yani Adnan Menderes'le Fuat Köprülü «Partinin iç durumunu bozmak için partide kaldıkları. gerekçesi ile Cumhuriyet Halk Partisinden ihraç edüdiler. 27 kasımda da, Refik Koraltan için ihraç karan alındı. Böylece, dörtlü takririn üç üyesi, partilerınden ihraç edilmiş, birisi de, milletvekilliğinden istifa etmiş bulunuyorlardı. Bu durumun tabiî netıcesi ise, elbette ki, kendi aralarında birleşmek ve savundukları «Daha geniş milli murakabeyi» kurmak yollannı aramak olacaktı. Bunun tek yolu vardı: Yeni bir siyasî parti kurmak! Ama Celâl Bayar, henüz ve resmen CHP den ayrılmış değildi. Yalnız milletvekilüğınden istifa etmişti. Nihayet temaslar, istişareler, sonllajlar, de"dikodular ve hattâ kararsızlıklardan sonra Bayar, 2 aralık 1945 de CHP den istifa etti. 4 aralık 1945 de, yeni bir parti kuracağını basına açıkladı. Vre Bayar, 7 aralık 1945 de, yeni partinin 85 maddelik tüzüğünü, ilgih makamlara sundu. Partinin adı, Demokrat Parti idi. Ve bu ad halk arasında, daha ilk günlerde, Demir Kırat şeklini aldı. Demir Kırat'ın asıl süvarisi kimdi? Yahut kim olacaktı? Bunu ileride ve olaylar gösterecektir. Umurbey, zeytinci ve hareketli bir köydür. Babası Abdullah Efendi, oğlu Celâl'i kendi bilgileriyle besler. Ona ilk okuma • yazmayı öğretir. Şahsiyetli bir babadır. Küçük Celâl, elbetteki babasının etkileri altında kalır. Ama belki babasından çok tesirinde kaldığı, diğer biri var: Dayısi. Dayısı Hâkimdir. Ve genç Osmanlılardan Ali Suâvi'nin arkadaşlanndandır. Tarihe de meraklı bir insandır. Hürriyet fikrini, hürriyet mücadelelerini, küçük Celâle anlatıyor. Eline geçen her şeyi yeğenine okutur. Serveti Fünun dergisini getirtir. Yeğenine Serveti Fünun edebıyatını tarutmaya çalışır. Celâl Bayar. öyle görünüyor ki, babasma, mazbut bir ilk tahsili, dajnsına ise, okuma merakını, kendini yetiştirmek ihtirasım, ilk hürriyet ve gizli mücadele fikirterini, hülâsa ilk dünya görüşünü borçludur. Nitekjm ruhunda ilk toplum meseleleri, halkın durumu, 1897 Osmanlı Y,unan Harbinin köyde uyandırdığı hareketler, sohbetler uyanır. Bunlar, bir çöcuğun dünyasına, bir şeyler katan ko nuşmalar, sohbetlerdir. Hattâ Bayar'ın anlattıklanna göre, ruhunda ilk reaksıyonlar, o kuçük yaşlarda başlar: Tahsildar baskılan, köy muhtarının odasından taşan tahsildar bağırıp çağırmalan, halkın çaresızliği, şikâyetlerın, mahkemelerin netice vermemesi, kahvehanelerde geçirüen boş zamanlar... Bursa günleri Halbuki bu bölgede o zaman, Rumlarla Türkler karışık yaşarlar. Ama onlar refah içindedirler. Askere alınmazlar. Baskı görmezler. Yalnız köyde en iyi' bağlar, bahçeler değıl, Gemnk kasabasında da en jyî bınalar, yağhaneler, ticaret ve servet onlann elindedir. Bu durum onun, ilk çözmeye calıştığı dügümlerdir. Sonra köyde bir öğretmen daha var: Oıiun da adı Abdullah Efendi. Ama bu ögretmen Fransızca bılır. Küçük Celâl Fransızcaya orada başlar. Ama Umurbeyde nihayet bir yere kadar gelecek ve orada kalacaktır. 910 yaşlarmda bir defa gezmek için götürüldüğü Bursaya, daha sonra ttmelli gönderilir, Orjuto Ziraat Bankasma imtinana,girer, ka zinır, bankaya alıntr. itit ban' kacılığı böyle başlar. Kakat Bursada ve iş saatleri haricınde Jezvit Mektebine devam eder. Bir hocadan da Arapça dersleri alır. Hülâsa, kendini yetiştirmeye çalışır. Eline ne geçerse okur. Kendi ifadesince «Gözlerini harabedinceye kadar• okur. Ama Bursa'da başka işlera da karışır: Zaten daha Umurbeyde iken dayısından Meşrutiyet hikâyelerini, Abdülhamit düşmanlığını dinlemiştir. Daha köyde iken, Gemlikte Bakka! Nuri Efendi, Avrupa' dan sokulan ve oradaki genç Türklerin çıkardığı gizli neşriyatı dayısma aktarmıştır. Şımdi görür ki, Bursada bu işler, daha yaygındır. Zaten Vali, onun maıyeti ve meşhur Mizancı Murad Bey'in kardeşi, Mektupçu, hülâsa vilâyetin başı ve baş memurlan, hep Bursada ' ikamete memur, yani sürgün hürriyetçilerdirler. Celâl Bey de bu halkaya kanşır. Ziraat Bankasından Doiçe Bank"a geçer. Bu müessesede yalnız iki Türk vardır. Ama Avrupa gazeteleri muntazam gelir Genç Türklerin haberleri ulaşır. Zaten Bursadan Avrupada. bir de ünlü genç Türk vardır: Ahmet Rıza Bey. Ittihat ve Terakkinin başı. Artık, Parısts çıkan Meşveret gazetesi de eline vanr. Avrupa meseleleri, Makedonya meseleleri. gece gıindüz tartışılan konular olur. Nihayet. Edirneli Mehmet Efendi isminde bir arkadaşı ona, Bursada gizli bir teşkılârtan bahseder. Teşkilâtın adı KÜME'dir. Meşrutiyetin ilânmdan birkaç ay evveldir. Teşkiîâta bir rehber vasıtasıyla girilir. tihat ve Terakki'nin Bursa Mer Ve ışte bu teşkilât, Gizli Ittihat ve Terakki Cemiî'etinin Bursada bir koludur. 23 temmuz 1908 de hürriyet ilân olunduğu zaman ise Celâl Bey, ttkez Idare Heyetine almır Celâl Bey, ondan sonra vilâyetin, artık önde gelen îttihat ve Terakki mensuplanndan biridir. Ve bu çıktığı yol, onu daha ilerilere götürecektir. Şimdi biraz da bu yolouluğun hikâyeslne girelim... r (1) Bu konnda. tkinci Adam, ikinci ciltte «Kahramanlar Dev» rinin Sonu» bahsi. ss. 419490. YARIN: Zafer pecesinin " hibâvcsi.' Yoron: ELISABETH S. HOLDING NİHAL YEĞİNOBJU.I Çevıren: 4 ^Sb Tiffony Jones VlFFANY JONES MJ7IFPTF". V •Çalişmak mı?» «Duymadınız mı beyefendi? Denizde buldular onu aldılar gemiye. Şimdi ayıltmağa, çalışıyorlar... • Mersi,» dedi Killian ve kapıyı kapadı. *** BÖLÜMn Güneş bir kızgın gümüş yağmuru halinde doğdu. Kızgın gümüş damlalar o koyu mavi denıze düştüğü yerde cızlar gibiydi. Gökyüzü gözkamaş tıran bir mavi alev rengindeydi. Kamarot Killianın kapısma vurdu. • Dün gece çok heyecanlı oldu, efendim, değü mi?» Killian: «Koy tepsiyi şuraya.» diye cevap verdi. Yalnız kalır kalmaz kahvesini yudumlamağa başladı. Apacı, sıpsıcak. • Oooh. ne iyi geldi şu kahve şimdi. Neyim var. bilmiyorum ki. yok bal gibi biliyorum işte. Böyle hasta denecek kadar mutsuz oluşumun sebebi sahteciliğimdir. Sahte bir kişilik takmdım. Yabancı bir maskeyle örttüm gerçek kişiiigimi. Kendime zorla bu benliğimi verdim. Çahşkan, aklı başında bir genç. basıt bir memur. Para biriktirir. söz dinler. Plânlı yazar, ama bu maskenin altında neyim ben? Aklı gözünde deli fişeğin biri. Bir çıigın İrlandah. Gözü kanlı, e!i bıçakh. Plânlı yaşıyorum, söz dinliyorum. Irademe hâkimim. Bir an kendimi bıraksam.. O çıigın İrlandah çıkacak ortaya. Ele geçirecek beni.. Pusuda bekliyor her an. Ortadan kaldırmıyorum onu. Öldürmeme imkân yok. Sadece bir tekme atıp köşeye sindirebilirim o kadar. Ve durmadan tekmeleyip, durmadan sindirmem de şart..» Bir sigara yaktı ve dışarda alev alev tutuşan mavi âleme kaldırdı gözlerini.. «Yurda dönuş.. Yerın dıbine batsm yurt.. Bu alevli bu rengârenk âlemi is tiyorum ben.. küme küme çiçekler şehvet renginde, çılgm kokulu.. Trinidad'da durduğumuz zaman.. JoceljTi'le birlikte çıkmıştık karaya.. Bir tatlüığı, yumuşak başlıhğı üzerindeydi o gün.. Elele tutuştuk. çocuklar gibi.. Zârif ve sessiz, bir filiz gi bi kız. Ama o gazinoya girip de içki ısmarladığımız zaman başladı bardak bardak biraları boşaltmaya.. Ayyaş, Küçük serseri. sokak kızı, Ölemedi.» Killian kalktı, banyo yaptı. giyindi. lyiee ağır alarak. Onu göreceğini düşünüyordu da.. «Dört gün kaldı şunun şurasında. Karaya sabahleyin yanaşırsak dosdoğru ofise giderim.» Aynada kendine baktı. Güneşten yanmış darca bir yüz, derinden bakan gözler. Emir kulu, kulakla rı kirişte.. «Ne diyeceğim onu gördüğümde.. Denize düşmüşsün diyorlar. ne heyecanlı olmuîtur. kimbilir mi diyeceğim..» Her sabahki gibi saat sekizde yemek salonuna gir dı ve oğretmenleri göremeyince saştı. Neş'eli kızlar dı. Killian onlann yüzlerini ve g&lüklerinin ardın dan gülümsiyen gözlerini görmek için âdeta bir öz lem duyuyordu. Angeloya dönerek: • Hammlar bu sabah gecikti gaüba» dedî. Angelo belirsiz bir işaretle «Şurada oturuyorlar efendim, dedi ve Killian öğretmenlerin karşıdaki bir masada oturmakta olduklarmı gördü. •Hayrola » dedi. •Kâtip beyden başka bir masa rica ettiler efendim.» «Anladık ama, neden?» Angelo, »Bilmiyorum efendim» diye cevap verdi. Ne tuhaf bir hareket, Kabahk. Oysa öğretmen hanımlar onu pek sevmisler, âdeta şımartmışlardı. İNTİKAM YEMİNİ Gelâl Bayar kimdir? Hayat hikâyesini vermeye çalıştığımız Adnan Menderes'in, 1945 de ve yukandâ" özetledigimiz şekilde kader birliği kurdugu Celâl Bayar'ın da kısa biyografisini, karakteristik hatlan ile vermeye çalışmak, ele ahnan konu'nun tamamlığı için şarttır. Eski bir Devlet Reisimız olan Celâl Bayar'm ilk ve gençlik yıllarına aithayat hikâyesini, Kayseriden dönüşünden sonra ve nazik bir kabulleri sırasında, kendılerinden dinlemiştim. Burada notlanmdan faydalanacağım: Celâl Bey, 1299 (1883) de Bursa'nın Gemlik kasabasına bakan Umurbey köyünde doğdu. Babası Abdullah Fehmi Efendi, Bulgaristan göçmeniydi. Medreseli, fakat aydm bir hoca. Umurbey ilkokulunun veya rüştiyesinin (orta mektep) Muallimi Evveli (birinci öğretmeni) dir. Kuvvetli bir din bilgini. Fıkıh ve islâm tarıhine meraklı. Oğlunun doğum gününü, o zamanın diğer okuryazarlan gibi, Kur'anın bir köşesine yazmış: 3 mayıs 1299. Buna yent Uriiae gore, 13 gün jjâve eder şimdiye kadar. Bütün esprilerine gülmüşlerdi. Lâtin Amerika kıtası üzerine bir uzmanmışçasma ona akıl danışır dururlardı. Killian onların yokîuğunu iyice duyuyordu. Geri istiyordu onları. Ama raadera ki onlar burda oturmak Utemiyorlardı artık, bırak gitsinler. Genç adam tek başına kahvaltı etti ve güverte. ye çıktı. Yolcuların çoğu geç kalkan cinstendi. Gü» vertede dün gece karşılaşmış oldukları kır sakalll adamdan başka kimsecikler yoktu. Killian, •Günaydm» dedi. Ama kır saçlı adam cevap vermedi ona. Mahsus dik dik yüzüne baktı ve cevap vermedi. Killian bir kâbusa girmiş gibiydi şimdi. Tuhaf bir ıssızlık duyuyordu. Başına hiç gelmemiş olan bir hâl. Öğretmenler onun masasından kaçmışlardı ve kır sakallı adam ona cevap vermiyordu. Killian kendi kendine «Ne oluyoruz acaba» diye sordu. Soa ra «Herhalde hiç bir şey olduğumuz yoktur» diye mantık yürüttü. «Her halde benimle ilisiği olmayan bir şeydir, bir tesadüften ibaret.» Ama gene de başkalan birer, ikişer güverteye çıkmağa başlayınca Killian onlara sokulmadı. «Benimle konuşmak istiyen yanıma gelsin» diyordu. Ama güvertede bir aşağı, bir yukarı dolaşmağa başlar başlamaz pişman oldu buna. Böyle tek başına, bir parya gibi hi&setti kendini. Zira yanına gelea olmadı. Killian «Jocelyn'le ilgili birşey» diye düşündü. Başka bir şey olmasına imkân yok. Küçük serseri.. Olmayacak bir seyler söyledi her halde..» Gemi doktoru güverteye çıkmıştı. Ara sıra şezlongun önünde duruyor ve o uzun vücudunu kibar bir ifadeyle öne doğru kırıyordu. Beyaz yuzlü, beyaz saçlı bir kireçleşmiş adam, beyaz kostümler içinde. Jocelyn bir keresinde ondan konuşurkea •Yeni üflenip sönmüş bir muma benziyor» demışti. Killian «Zeki bu kız her halde» diye düşündü. «Ger çi insan onun yanındayken zeki mi, değil mi hiç düşünmüyor ama bu gencecik kız herhangi bir kimseyi târif etmek için en can ahcı cümleyi hemen buluveriyor. Kafası işliyor demek. Fransızca, Alnıanca ve Ispanyolca da biliyor. Ondokuz yaşmda, Zeki ol sa gerek. Ya da dünyamn en fecî budalası..» Doktor şimdi yaklaşmaktaydı Killian ona doğru yürüdü. Doktor gayet berbat ve beceriksiz bir dalgmlık numarasıyla geriye doğru döndü. Killiaa peşinden gitti onun. «Bakar mısmız dedi. Missis Frey nasü?» Doktor gözleri yerde olarak ıDurumu kötü» diye cevap verdi. Belli belirsiz bir huysuzluktan başka bir şey ifade etmeyen bir yüzü, dümdüz bir seA vardı. Killian «Nesi var?» diye sordu. Doktor, «Durumu kötü» diye tekrarladı ve Killian'm yanından geçip gitmeğe davrandr. Ama Killian tatmin olmamıştı. «Şok mu geçirdi?» diye sordu. Kireç surattaki hafif huysuzluk derinlejti v« müthiş bir asıkhk halini aldı. «İşin kötüsü Misis Frey kurtulmak istemiyor.» •Yani ruhen çöküntü içinde mi demek istiyor» sunuz?» Doktor sinirli bir ifadeyle «Yâni yaşamak istemiyor, demek istiyorum» diye cevap verdi. Killian »Eh» dedi. «Kendini toparlayıp kuvveti yerine geldikçe bu da geçer herhalde.» Doktor, Siz benden daha iyi bilirsiniz,« dedi. Gene geçip jptmek i s t e d i ama K i ) l i a n bırakmadl onu. «Ben mi?.» Doktor «Sız yal» diye cevap verdi. «Yüz kızar» tıcı bir şey bu..» (Arkası var)