10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAHİFE ÎKÎ 4 Ocak 1968 CUMHURÎYET !•••••••••• •••••••»> AKADENILER ve SORUNLARI Ord. Prof. Dr. Nihad SAYAR İSTANBUL İKTİSADÎ VE TİCARÎ İLİMLER AKADEMİSt RElSt umhuriyet ve Müliyet Gazetelerinde yayınlanan «Üniversiteler ve Afcademiler» baş hklı iki makaleye, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yaşar Karayalçın'ın, karşı sörüşü savunan cevabî yazısı yayınlandı. Sayın Dekan Karayalçm, bu yazısında konunun çeşitli yönleri ile ele alınmasını, önemine uygun şekilde inceleıunesini ve vanlacak sonuçların açıkça tartışılmasını beyan ettikten sonra, ilk iki yazıda Ueri sürülen göriiş ve inamşlara karşı kenıii düşüncelerini açıklamış ve «Akademilerin daha çok gelişme istekleri hakkındaki gerekçeii açık tekliflerini» beklediğini ifade etmiştir. Kamu oyuna arzedilen bu makalede, açıklanmaya muhtaç hususları aşağıda sırası ilc cevapla.ıdıracağız ve bize açıklama fırsatını verdiği için Sayın Karayalçın'a teşekkür ederiz. :::: •••' ••• ::: :::. :::: •••• aaa • •• E LAIKLIK VEBİZ ayın Nadir Nadi'nin de belirt tiği üzere, Atatürk'ün ölümünden sonra eski düzen heveslileri tarafından hergün biraz daha fazla koparılan tâvizler. devletin lâiklik düzeninin sadece sözde kalma yolunu tuttuğunun en açık delüleridir. Bu şartlar altında da günün birinde 14 asır evvel Arap Yanmadası'nda çöl hayatı yaşayan insanların toplumsal bünyelerine göre düzenlenmiş Şer'i kanunun, Türk Ceza Kanununun yerini almasının istendiğini duvunca şaşmamak gerekir. Işte! değişmez yargılar ifade eden din kanunlarının, durmaksızın ilerleyen hayat karşısında milletimizin isteklerini karşılayamamış oluşu ve 20. Yüzyıl ortasında, toplumu ileri değil, geri götüren 6 ıncı asır hayal ve özlemi ile yaşamak isteyenlere karşı 9 nisan 1928 tarih ve 1222 sayılı kanunla lâiklik kabul edilmiştir. Şer'i esaslar da devletin sosyal ekonomik, siyasi ve hukuki düzenlerine aykırı olup; Türk Ceza Kanununun 163 üncü maddesinin 4 üncü fıkrası gereğince de; devletin sosyal, ekonomik, siyasî ve hukuki temel düzenlerini kısmen de olsa dinin esaslarına uydurmak amacıyla; propaganda yapan veya telkinde bulunan kimsenin. bir yıldan, beş yıla kadar ağır hapis cezasıyla cezalandırılacağı belirtilmektedir. Vaziyet böyleyken, Nurculuk pro pagandalan alenen alıp yürümüş, gericiler yayın organları vasıtasıyla pervasızca Atatürk ilkelerine ve lâikliğe saldırmağa başlamışlardır. Ve gene çok acıdır ki; coğrafi teminâtı bulunmayan savcılar, zamanın politik nedenleri sebebiyle bu alan da, gereken vazifelerini lâyıkıyla yapamamaktadırlar. Ortanın solu ile ortanın göbeği! | • CHJVyi kuran Gazi Mustafa Kemal'dir. Istiklâl Harbi'nden • sonra kurulacak çağdas siyasi devlete bir siyasi parti gerektı. Ba • ğımsızlık savasımızın itici gücii Halk Partisinin çekirdeğine yer • leşti. Bundan yarıra yüzyıl önceki Anadoluyu düsünün ! Asiret • hayatı, derebeyi esemenliti, dağlardan köylere ve köylerden kent • lere doğru esraf küçük burjuva nizamına dönüsüyordu; fabrıka ; işçisi yok gibiydi; levantenlcr ve azınlıklar ticarete hâkimdi. Ş O zamanlar basta Lenin olmak üzere Sovvetlerın Türk Mıllı . Kurtulus Savasına koyduklan teshis açıktır : Gazi Mustafa Kemal . bir sosyalist ihtilâlini değil, burjuva niteliği a*ır basan millı ba . ğımsızlık mücadelesini yürütüyordu. Londra, süphesiı Lenin'ın . fikrindeydi. Bnnun içindir ki Batı kapitaüzmi. Mustafa Kemal'in . karşısında ve Sovyet Bolsevikleri ise vanında ver almıslardı. • Atatürk'ün kurduğn Cnmbnriyet Halk Partisinde iki nitelik . önceük kazanıvordu : BaŞımsızlık ve millivetçilik.. Bu iki kelıme • yi isterseniz «millî ba^ımsızlık» diye birlestiriniz. J • • Türkiye, ikinci Dünya Savaşından sonra tümüyle Amerikan • blokuna savrulunca komprador mütesallibe cephesine gün doç • du. Satılmıslar. Amerikan malî sermavesi sayesinde iktidara olan • ca agırlıklarıvla verlesip sömürü carklarını pervasız isletmeye hız • verdiler. Bu düzenin sampiyonu DJVdir, ama C.H.P. de 1950 • 1960'ta Filipin usulü demokrasinin ortaiıdır. 27 Mavıs patlamasıy • la toplum bir sarsıntı geçirince ba5imsi7Jık. millivetçilik, sosya • lizm akımlan işlemeye basladı. Halk Partisinin içinde Millî Kur J tulus Savasının sorumunu tasımıs askpr mTnur kadrolarının mi • rasçıları vardı. J Ortanın solo adıyla filizlenen tohum 27 Mavıs sonrasındaki • devrimci rüzgârlarından bu mirasçıların esinlemesivle doğmuştur. • Ortanın solu, ilk mücadelesini parti ıoınde kazanmıstır. Ne var • ki, mücadelenin bu kadarla kalacağını umanlar vanılıvorlar. Bu J gün CH.P.'de içten ice yeni bir itNmenin dev.ım ettigi çerçektir. 5 Bir yanda «ortanın göbe^i», bir \anda «ort;> >"n solu» vardır. Orta S nın göbeği önemli adımlar atarak Bülent lcevit'i rince parti için Z de tecrit etmiştir. Ecevit, Genel 8ekreter secildiginde ilk nasihatı Z bu yolda almıstır : • Sen artık Genel Sekreter oldun, sadece partınin resmî or ! ganlarıyla is görebilir. temas kurabilirsin.. diye çok haklı görünen i bir telkin yapılmıştır kendisine. • Ne var ki, partinin resmî organlanna tâviz politikasının sam S pivonluğunu yapan ve ortanın röheŞire mevleden ruhsnz, cansız, S donuk insanlar sızmıslardır. Parti tpkıiâtnıc'a ve gençîer çevre • sinde esen heyecan rüzgârlan bu pı\asa ııolinkaoılarıııda buz tut • maktadır. Partinin önde gelenleri, pıvasa ıs adamlarına : • Adalet Partısı akılsız kapıtalıst pjrtıdıı bı/ al'illı kapita • list partisiviz. hizmetinizi daha iyı gorüruz filrini i«lemektedir. • Komprador müteçallibe takımıpa l..ı\ut< sall^mak. büyük S sermavpM sücendırnemek. millî baî'mvızlıl» lUımının rüzçârlan • nı ke>.mek. hasnnvı ıâvi7 nolitiliasıpda arama'\. Bülent Ecevit ile • ortnın snlu ak'mını ı>"rtide ıar',n \e vürütcn çevresini ayınp • «ortanın solu> ' • ' iım' mançtan \oUsun vıpranmıs sivaset mad • rabazlarımn elinde riirıilmek .. • tşte C.H.P.'nin afczı lâf yapar görünen takımımn snn avlardaki • tutnmu budur. • Bu tutumun kurnaz bir tutum olduğuna inanılır. lsmet Inönü'ye, • Paşanın kırk yıllık tâviz politikasına ve tabiatına da uygun dü • sen bu sözde ibtiyat politikası tavsiye edilir. Meshur işadamlarıy • Ia gizli toplantılar yapılır ve hesap verilir : • Vallahi de, billahi de biz size karsı defiliz. • Tâvizcilik politikasının piyasa raetotlan nnrtirip aSır basar, j inançsızlık borsasında külâh kapma v v n n a 'pr,.rtpn hız verilir, • leskilâtın üçkâ$ıtçıları bu sefer de hn''ın kar<iisına «ortanın solu» J sloçanıvla çıkarlarsa Halk Parti^ı>. n olanSı nedir? Amacına dos J doğru yürüyemiyen, üçkâğıtçıları rnr vana itemiven, komprador • mütegallibe takınunı partinin saflanndan sürmıyen, satılmışlığın J karsısına dimdik çıkamıvanların sonu hüsrandır. J Halk Partisi teskilâtındaki uvanık çevreler ve çoğunlukla i gençler, ortanın göbeği cetesine simdiden karsı çıkmalıdırlar. Bu J çıkış millî bağımsızlık ilkesinin gereğidir. Bülent Ecevit'i ortanın ! çöbeğivle ortanın solu particileri arasında binamaz bale getiren ! tereddütlere son verilmelidir. Bütün bu isler parti teskilâtında an ! cak dipten gelen bir dalga ile mümkün olacaktır. Halk Partisi mil . liyetçisi, heyecanını. çücünü, aklını. kararını lsmet Paşava duyu ! rabilirse Pasa kabul eder .. Yoksa Istanbulun is âleminden gelen i rüzgârlara dümen kıvırmakla kendilerine parsa toplamaya çalı J şanlann soysuzluğunda ortanın solu akımt cürüvüp gidecektir. ! :::: C Karıyere giriş mesi ile Yüksek İktisat ve Ticaret Okullan öğretim elemanlannın tümüne bir hamlede profesörlfik veya doçentlik ünvanlan verilmiş değildir. Kariyerin teessüsiinde dikkat ve teenni ile taareket edilmiş, benzeri yüksek öğretim kurumlarının bu hususta evvelce tâkip ettikleri usulleı uygulanmıştır. Nitekim, Siyasal Bilgiler Okulunun yönetmeliği, 1932 yılında Yüksek iktisat ve Ticaret OkuUarında da tatbik olunmuş, bilimsel formasyoııları, eserleri, kişilikleri ve öğretinı mesleğindeki başarılarıyla tanınmış mahdut sayıdaki öğretim elemanlanna profesörlük ünvaııı verilerek öğretim kurumlarının nüvesi kuru!muş, 1952 1959 yülan arasında da aynı yönetmelik hükümlerindeki nitelikleri haiz olanlara ve doçentlik imtihanlarında başarı gösterenlere akademik ünvarüarının verilmesine, tedricî blr şekilde devam edilmiştir. 1959 yılında 7334 Sayı. lı Kanunun yüriirliiğe ginnesi ile kariyere giriş şartları kanunî esaslara bağlanmıştır. Görülüyor ki yüksek okul düzeninden üniversite statüsüne giren eski Siyasal Bilgiler ve Yüksek MühendLs Okullan ile Ziraat Enstitülerin de tatııik edilen intikâl safhaları bu kuruluşlarda da aynı şekilde uygulanmıştır. S ayın Karayalçm'ın ifade ettikleri gibi, 1959 yıünda 7334 Sayüı Kanunun yürürlüğe gir Sayın Karayalçın bu konuda çok haklıdırlar. Gerçekten, kendilerinin hâlen Dekanı bulundukl a n Ankara Hukuk Fakültesi öğretim kadrosunun çoğunluğunun memur ve uzmanlardan teşekkül etmiş olması gibi, evvelce Üniversitelerde cereyan etmiş olan bu ve buna benzer kötü örneklerin tekrarlanması asla doğru olmaz. Ancak, intikal devrelerinde açık kapı bırakılmaması ve objektif ölçüler uygulanması suretiyle, bu çibi suistimallere meydan vermemek pekâlâ mümkündür. Kaldı ki, Akademiler bugün birer yüksek okul durumunda değildirler. Akademiler Kanunu ile açık kapüar kapatılmıştır. Yüksek okul dan Akademiye intikal safhasmda bazı Akademilerde, Üniversitelerde olduğu gibi, açık kapüardan faydalananlar olmuşsa da bunlann sayısı pek mahduttur. Öğretim mesleğine sonradan intisap etmiş kişiler zamanla tasfiyeve uğramakta, yerlerini kariyerden yetişmiş genç kuşaklara bırakmaktadırlar. önümüzdeki yıllarda, Universitelerdeki gibi, Akademilerde de bu tasfiye kendiliğinden tamamlanacaktır. •••• •••• ••• S ral ve sosyal düzenini iddıa edilemez. sağladığı Analitik psikoloji u kompleksin psikolojik içrei bir çatışmaya dayandığı doğru ise de, genel anlamda kabul edilemez. Daha çok patolojik ve rölatif bir mahiyet taşımaktadır. Kaldı ki, ünlü psikanalist Carl Gustav Jung'un kurduğu, «Analitik Psikoloji» ekolüne göre, Oedipus kompleksi, içrel bir çatışma olmayıp, kişiliğin türlü yönlerden gelişimindeki tutarsızlık ve oluşmazlıktan doğmaktadır. Freud, psikanalizi «seks» unsuruna bağnazca bağlaması bakımmdan eleştirilmektedir. Gerçekten psikolojik içrel çatışmanın düğüm noktası, Oedipus ve Elektra kompleksleri olunca, Freud ekolüne göre, geri itilmiî bilinç dısı fikirlerle bilinçli düşünceler arasındaki çatışmalarm da cinsel mahiyette olması sonucu doğmaktadır ki, bu her zaman bir gerçeğin ifadesi olamaz. B eylem; toplumun özünü kemirmekten hâlâ vazgeçmemıştır. Ne varki Atatürk gibi bır Türk tansığı yetişmiş imdada Saman âlevi gibi içten yanan ve marazi illetlere teşhisı koymuş, sosyal düzenımizde etkili tedaviyi yapmakta gecıkmemıştı. Atamızın bu devinımi Fransa ıhtılâlinden sonra ikinci bır başlangıçtır. O tarihten bu yana A=yanın özellikle Afrika'nın özgür Iük savaşlarında daima crnek olmus; insanca yasama çağının önderı olan O büvük kisive ne mutlu. Kemal KOÇARSLAN Ortaokul öğretmeni Divri§i =1 1 1 ::: • ••• >••• ••• ••• !••• • •• !••• !•>• !••• !••• Bilim Kurulu 1966 yılında tekrar tekrar toplanan ve bütün üniversitelerin seçkin temsilcilerinin istirakiyle kurulan 50 kişilik Bilim Kurulu Alt Komisyonnnun raporunda: «Akademileri ve bazı yüksek teknik okullan bağımsız üniversite ve fakülteler statüsüne benzer bir statüye kavuşturmak, bunlara hükmî şahsivet \ermek, bütçelerini katma bütçeler haline getirmek gibi hususlar bu arada Ueri sürülebüir.» şeklindeki ıfadeye Genel Kurulda herhangi bir itiraz yapılmadığına göre, Ueri sürülen bu teklifler Kurulca tasvip edilmiş, Akademilere kendi bünyeleri içinde gelişme ünkânlarımn sağlanması fikri açık ve kesin olarak ortaya konmuştur. Nitekim bu fikir daha sonra Üniversite Senatolannca da teyit edUmiştir. Türk Ermeni iliskihri :::: Üniversitelere katılma fikri Celâl Sarç'm, 1944 de İktisat Fakültesi ile İstanbul Y. İ. ve Ticaret Okulunun «İktisat ve Ticaret Fakültesi» adı altında birleşmesi hakkındaki teklifi zamamn Milli Eğitim Bakanı tarafından kabul edUmemişti. tkinci teklif, Teknik Üniversitenin kuruluşu zamanmda bu universiteye ekonomik ve sosyal bir kanat eklemek ve İstanbul Y. t. ve Ticaret Okulunu bu yeni kuruluşun bir fakültesi haline getirmek maksadiyle yapumış ise de, kurucular çok yerinde olan bu teklife itibar etmemişlerdir. Üçüncü teklif de. altı ay önce Sayın H. V. Velidedeoğlu tarafından yapümıştır. Akademilerin bağımsız fakülte halline getirlmeleri fikri de İstanbul Üniversitesi RektÖrü Sayın Ekrem Şerif Egeli ve tstanbul Akademisinde görevli Üniversite öğretim üyeleri tarafından her fırsatta sözle ve yazı Ue savunuunuştur. Görülüyor ki, çok eski zamandanfoe, rı DU rikirler üzerinde inceleme ve tartışmal» yapılmış ve hâlâ da yapılmaktadır. Fakat t)i\ Akademi mensupları olarak, ne mevcut üniversfc telerden herhangi birine katılmağa, ne de Akademi admı değiştirmeğe taraftar değiliz. Akademiler kendi bünyeleri içinde çalışma ve gelişme imkânlarına 7334 Sayılı Kanunla kavnşnıuşlardır. Sekiz yıllık çalışma devresinde de önemli gelişmeler kaydetmişlerdir. Ancak, bu süre içinde mevcut statunün eksiklerini şiddetle hissettiklerinden, tüzel kişilik ve katma bütçe talebinde bulunmuşlardır. Bu açık ve gerekçeli talepleri de yukanda adı geçen yüksek bilim komisyonu, Üniversite Senatolan ve Millî Eğitim Bakanı tarafından kabul ve tasvip olunmuşrur. Hâlen 25 binden fazla lise mezununu yetiştirme sorumluluğunu üzerinde taşıyan Akademiler, 7334 Sayılı Kanunun kendilerine yüklediği öğretim ve araştırma faaliyetlerini en iyi bir şekilde yapmak için maddî vasıtalara muhtaçtırlar. Asistan kadrolannı yeteri kadar geliştirmek, kabiliyetli ve çalışkan gençleri öğretim mesleğine ısındırmak. bilimsel çalışma ve araştırmaları teşvik ve bunlan yapanlan taltif etoıek. çalışma yerlerini ihtiyaca uygun şekilde genişletmek ve Akademiler Kanunu TâdU Tasarısınm gerekçesinde yer alan sair hususlar bu talebin çok haklı ve açık bir gerekçesidir. kademilerin Üniversitelere katılma fikri, A ortaya atUmıştır. Sayınmensupları tarafınötedenberj üniversite dan Ord. Prof. ömer *••• :::: Akademilerde görevli Üniversite Profesörleri ayın Karayalçm'ın «Akademilerde görevli üniversite profesörlerinin çoğu Akademi. lerdeki çalışmalarında maalesef üniversite öl. çüsün'i uygulamamışlardır.» yolundaki kesin hükümlerine iştirak etmek mümkün değildir. Bu, üniversite profesörlerini küçültücii ağır bir itham olur. İstanbul Akademisinde uzun yıllardan beri görevli üniversite profesörleri arasında bu tutumda olan yoktur. Diğer Akademilerde vaiifeli olanlar arasında da ayrı ölçü kullananlann çoğunluk değil, varsa azınlık olmasmı temenni etmckteyiz. Olçü değişikliği, sadece bukuk ve matematik gibi yan disiplinlerde üniversite profesörlerinin okuttuklan derslerin naftalık saat^lerindeki farklarla, Akademilerin kuruluş maksatlarına göre uygulanan programlar yönünden zaruri görülebiîir. Sonuç •••• •••• •••• •••• •••« •••• •••• •••• S •••• •••• •••• •••• u şartlar altında, ya lâik olmadığımızı ilân, ya ikinci bir Kubilây olayını beklemek. ya da lâikliğin ve kanunlarımızın uya rınca gerekenleri yerine getirmek lâzundır. Rasim TUNCA ŞARKÖY * * * B Adler, içrel çatısmayı cAşağılık kompleksi» ve «telâfi» gibi daha tutarlı ve mantıkî kavramlarla açıkladığı için, Adler'in göriişü, Freud' ün görüşünden üstündür sanınz. •Bireyi. toplum içinde ele almak gereldr» diyen «Sosyal Psikoloji» ekolünün görüşüne katıldığımızdan bu açıdan yapılacak bir gözlem, çatışmanın kavnağının birey toplum arasındaki etki tepki ilişkilerinden doğduğunu ortaya koyacaktır. kanısındayız. Freude göre çatışma; üst benlik (süper ego> ile alt benlik (id> arasında olmakta, benlik (ego> ise hakem durumunda kalmaktadır. Alt benliğin, üst benliği yenmesi, kişinin uvgunsuz davranışlarına yol açar. Üst benliğin. alt benliği yenmesi halinde ise. kişi tutarlı davranışlarla dengesıni bulmaktadır. S Sonuç ikrimizce insan, varlığmın amacına, sağlık kurallarına. temel içgüdülerine. tabiat kanunlarına uygun bir yaşam yöntemini seçerse. huzura ve mutluluğa kavuşmaması ve de psikolojik dengesini bozmadan yaşamaması için hiçbir sebep yoktur. F ayın Cihad Baba'mn «TürkErmeni ilişkilen ve KoçaOn kitabı» başlıklı Ugınç ve avdmlatıcı yazısı 20 vüzvıl emperyalizmınin TürKErmenı iliskılerındeki oyununu guzelce sezriiriyor Kanımca konuvu riaha da deşmekte favda var cHas.a adam» ın ölümüvle bırakacağı kalıt (mıra=> üzerine oturmak isteven empervalistler barıs melegi biçiminde belirmis. Türklerin nüfus ve etnik vönrien kıyaslanmavacak kadar üstünlük eöstermesine karsın. Ermenileri Wilson prensiplerivle kanatlannın altına almıs. Ermeni ieivonları kurarak «hasta adam»ı yataâında hancprlemevi tasarîamıslardır A7inlık Dsiknloüsinin verdiSi eziklik duveu^uvla ermenıler. empervalistlerce Anadolu'da ovnanan ovunun kozu olmuşlardır. Ger'°lrte. Ortadogu'yu parçalayırj. k=nfli koruvuculukları altında küçiik sömürge devİPtleri kurarak çıkarlarım sürdürmek empervalistlerin amacı olagelmiştir Sonuç Ahlâkın anatomisi ve psikanalizi ayın Prof. Rasim Adasal'ın aynı başlığı taşıyan yazı dizisini ilgiyle okudum. Fakat, katılamadığım birkaç noktaya ilişmekten kendimi alamadım. Yazınm bir yerinde; «ahlâk ve suç insanın tabii yaradılışmda vardır» deniliyor, sonra da, «moral insan ruhunun beşeri bir fenomenidir» şeklinde çelişik bir yargıya varılıyor. Oysa ahlâk, yaradılışta mevcut değildir. Toplum içinde sonradan kazanıhr. Toplum dışmda, soytıt insanın davranışlarını, ahlâklı ahlâksız biçiminde nitelemek söz konusu değildir. Bu şekilde bir değer yargısı ancak toplumsal davranışlar için verilebilir. Ahlâk, top lumsal ilişkilerden doğduğu içindir ki toplumsal bir fenomendir. Ruhsal yetilerden zekâ ve kabiliyetler. matematik testlerle objektif olarak ölçülebümektedir. İlk suç ve ebedî günah, kalıtım yoluyle ve bilınç dışı olarak, birey sel ya da toplu biçimde günümüze kadar gelebilseydi, cîpnotizma» ya da «Psıkoterapi» yoluyle kişilere cinayet veya hırsızlık yaptırmak mümkün olabilirdi. Zira suçluluk duygusu taşımak, suça itilmeyi kolaylaştırabilir. Kaldı ki, Lombrozo'nun «doğuştan suçlu» tipi günümuzde iflâs etmiş gibidir. Bugün, genellikle toplumsal faktörlerin, suçlulukta etkin olduğu kabul edil mektedir. Gürtan DEMİRER Stj. Avukat Iskenderun * * * Akademilerin çalışma ve gelişmelerinde, üniversite profesörleri ile sıkı bir işbirliği yapılmaktadır. Ooktora ve doçentlik imtihanları jürilerinde yer alan üniversite öğretim üyelerlnuı tasvip ve oylan ile, 1959'dan bu yana dört Aka. deminin tamamen Üniversite statüsüne eşit şart larla yapüan doçentlik imtihanlannda, namzetler arasında üstiin başarı gösteren 36 genç, nç. retim kadrolannda yer almıştır. 1972'de, yüksek bilimsel güce sahip bu gençlerin bir misli artacağı tahmin edilmektedir. S •••• •••• •••• Üniversite politikası Bucün rle ıiıırum değismemiştir. Bir AraDtsrail bir Irak bir Kıbrıs, emperyalistlerin Ortadoğu petrol kazanında kavnattıklan sorunlardır. Tüm bölucü ve !•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••(•••••••••••• • •••••••••••• ı zayıflatıci akımlarm Doğu Batı emperya':tleri Urafından besJenmediğini sarnalt saflık ve taıihten pqy ala^^mak olur kanısındayır^ Zafer GENÇATDIN Oşretmen Okulu Resim öğrt DİTARBAKIR Asturias Nobel 1967 NOT: rartışma bSifîmüne çöndert I ılertlen vaziların mtimküri!» dak ' tUo edllmeslnl 200 kellmeyi ısmamasını ve vazarlnra deiil larfın Ozerlne «Tartiîma» ümuza yazilarak Yazı l$lerlıe oostalanmasint rle» ederia S Akademilerin yayınları f k zellikle 1959'dan bu yana, Akademilerin ^ ^ yaym faaliyetleri hızla gelişmiştir. Eskişchir ve İzmir Akademileri kitap yayınlanna ilâve olarak birer dergi çıkartmak suretiyle, bu çaIışmalarını bızlandırmışlardır. Ankara ve tstanbul Akademilerinde ise, öğretim programlarına uygun yoğun bir kitap yayını yapılmıştır. Nitekim, İstanbul Akademisinde okutulan bütün derslerin kitapları yaymlanmıştır. 1959 yılından zamanımıza kadar yalnız İstanbul Akademifi öğretim üyeierinin yayınladığı eser sayısı 60'ın üstündedir. Diğer Akademilerle birlikte toplaın yaym sayısı, 8 yılda 20ü'ü bulmuştur. Sayın Karayâlçın, yalnız bir Akademide yayınlanan escrlerden bahsedip diğer Akademilerin kitap yaymlarından habersiz görünmüş, bu yüzden vayın faaliyetini yeterli bulmamış, Akademilerle Fakülteler arasında bu yönden bir mukayese yapmamış ve bu itibarla konuyu gereği kadar incelemeden kamu oyuna ters olarak aksetttrmiştir. «Yüksek okuldan fakülte kurmanın, memur veya uzmanlıktan bir hamlede doçent ve profesörlüğe atlama problemlerini tasffye etmenin üniversitelerde neye mal olduğunu...» batırlatan •••• •••• •••« ••«• •••• •••• •••• •••• •••• •••• Sonuç lerini devam ettirir, fonksiyonlarmı gereği gibi ifa ederlerse, pek tabiî olarak, gelecekte bir ticaret Üniversitesi halinde birleşip teşkilâtlanabilirler. Çeyrek asırlık bir mücadeleden sonra, yüksek okullannı Akademiler haline getiren bizlerden sonra gelen genç kuşaklann, çalışma ve eserleri ile bu ideali de gerçekleştireceklerini ümit etmekteyiz. •*•• ••«• •••• •••• •••• •••• •••a •••• :::: •••• :::: B lerinden ilham alarak ortaya atmış bulunuyoruz. Akademiler, aynı hızla gelişme faaliyet u fikri. ileriye matuf olarak ve Batı ülke ŞŞjŞ :::: ;::: ayın Prof. Yüksel Ülken'in «Üniversite politikası» adlı nikalesinde belirttigi gibi; Unıversiteye öğretim üyesi olmak • • çin girecek kabiliyetlerin mali vetersizlikten yani maaş'arın azlığ'n dan dolayı bu çok lüzumlu da a rağbetın azaJmasına sebebîyet verdiği fikrine iştirak ediyoruz. \ncak bizce daha onemli olan Lur hususa da temas etmek ıstern. flu da öğretim üyeliğine olan ırüvensizliktir. Söyle ki Fakü'te^ı bitiren bir kabılıyet, asıstan olarak üniversıteye intisap ettik'ın ve üç, dört senesıni bu uğurda harcadıktan sonra askere gittığiıde ve dönüşünde ünıversiteye tekrar alınması hususunda bir garan tiye sahip değildir Öyle ki bu durum doçentlik ünvaruna sahip olmuş öğretim üyeleri için de geçerlidir. Oysa işçi statüsündeki bir fert askere gitüğiıide, dönüşünöe tekrar aynı iş yerine girme haskına sahip olduğuna dair günümüz de yapılan bir çok toplu sözleşmalerde marîdeler yer almaktadır. 2S niversitede öğretim Uyesi olan I I fikir lşçilerine de bu hakkın * * tamnrrjası en azmdan bir guvenlik tedbiridir. Kanırruzca iğretim üyesi ile öğrenci arasındaki oranm gayet düşük oluşunun nedeni maddl olduğu kadar; istikbale olan güvensizlikle de ilgilidir. Erdoğan YÜCELEN îktisat Fakültesi mezunu * * * YEŞIL PAPA Cem Yayınevi'nin NOBrX YAY1NLARI dizis'iide CEMAL SÜREYA'nn güzel Türkçesiyle cıkü. Fiatı: 15 T.L. Asturias'ın büyük roman t: ilogyasından GÖZLT:Rİ AÇ)K GIDENLER de jakında NOBEL YAYINLyvRI dizısinde çıkacaktır. ,'Bu trilogyadan «Kvırga» Altın Kitaplar Vayınevi tarafından yayn'munıştır.) Genel Dağıtım: Cera Yayınevi, Tan Ap. Başmusahip Sok Cağaloğ'u İst. f.ge Dağıtım: Orhan öışışmar. DATİCİzmir. L ECMEL EROĞLU Ue GÜNAy ŞİMŞEK evlendiler. îzmir 3 Ocak 1963 Feza: 2422/87 V E F A T Cumhuriyet 88 Dul Bayan Roza Koen; 3HV ve Bayan Leon Koen Dilmerı; Bayan Jesi Koen Dilmen; Bay Moi? Uzsınay; Bayan Viktoıya ^fisinı Frefko: Bayan Fortüne Dav'rl Somek; Bayan Fortıin". İsaJt Koen; Bayan Fortüne E'ıi Koer. Bay ve Bayan Daut Koen, Bayan Marsel Levi; Bay ve Bayan Viktor Koen; Bay Moiz Koen, Payan Marsel Levi; Bay ve Bavan Viktor Koen; ay Moiz Koen, Uzsınay; Haıa; Koen Bahkpazarh; Koorr Benardut; Koen; Berbaı:aste, Trtşko; Toledo, ^cman, Sirrek; Arditi; Burla; Koen: Rodrıg; Barokas; Acıman: Levi: aüeleri. Eşi, babasl, kayınpederi; büyük babası; kardeşleri; kayınbh'aderleri; aayıları ve akrab=Uarı olan BAY Oedipus kompleksi. psikolojik determinizmin ifadesi değildir. Herkesın bu kompleks nedenıyle mo VEFAT Merhuro Miralay Artf Beyin ve merhume Hamide Hanımın kızı. merhum Hacı Zaiılt Pasanın refitcası. merhum Binbaşı S^vld Beyin, Nurınnisa Sehsuvaroğlu. Mükerrero Nişova, Nedime Nıjova nın ablaları. Namıka Aybey ve Rahime Yelmen'in anneleri. merhum Kimyager Dr. İbrahim Hakkı Aybey ve Raşit Yelmen'ln kayınvaldelerl, Dr. Muhtar Av bey. Dr. Raııf Aybey ve Osman Yelmen'irj anneanneleri. Leman Sehsuvaroğlu. öğretmen Hayrünnisa Sehsuvaroğlu. .Prof Dr. Bedi Sehsuvsroğlu'nurj teyzeleri. Yüksek MUhendis Ferit Şenkan'in hnlası. Gülgün Aybey ve Neş'e Aybey'ln büyük kayınvaldeleri, Zahlde, Sacide, Naz. Melih ve Murat Aybey'in büvükanneleri Yarın ne olacak? S ayın yazar tlhan Selçuk'un «Yarın ne olacak» başlıklı yazısmı ilgiyle okudum. Yazar yazısında çünümüzün politiK dönüşümlenne değindıkten sonra, yer yüzündeki krallık yönetımlerinı açık seçik olarak eleştirmekteydi. Çagırmzın politik yönden çok oynak ve değişken bır düzeyde olduğu bilinen bir gerçektir. Buna ayak uydurmak ulusça görevımızdir. Bu aşamaya gelmemız de büyük mutluluk. Söyleki Avrupa'da köklü değısimler yapılır ken biz seyircı kalmışız; yüzyıllar boyunca bır saltanatın gölgesinde el açarak. medet ummusuz. Tüm veniliklen «Gâvor bulgusu» dıye kabul etmıyerek bır düşün ortamı atlatmışız. Yobazlığın en belirgin şekli olan bu MARKO KOEN'ın (Ba J.pazarh) vefat ettiğini derin teessürle bıld'rırier. Dinî töreni 4 Ocak 19J8 bugünkü perşembe gümi sa:t 12,30 da Büyük Hendek Neve Şalom Sinagoğunda icra ..unacaktır İlâncılık: 43.5S/PO HACI FATMA FAİKA ŞENKAN '30 Ocak 1968 Çarşamba günü vefat etmiftir. Cenazes) 4 Ocak 1968 Perşembe günü ögle namazinı müteakıp Aksaray Valide camilnden kaldırılarak Merkeıefendi deki alle kabrine defnnlunacak • tır Allah rahmet eylesin. ^fot• Celenk gonderilmemesi rica olımur. AİLESİ Cumhuriyet 93 Türkiye Demir vs Oelik İşîc'cneler! Gene! Müdürftğünden KÂBÂ8ÜK 49 Kâlemde Cem'an S0300 IMetre l^uhtelif Kafe!c SahnafmacakSır Bu ise ait şartname: Karabük'te : Genel Müdürlüğümüz, Malzeme îkmal Müdürlüğünden, Ankara'da : Ziya Gökalp Caddesi Yüdız Han Kat. 1 de ve Istanbul'da : Okçumusa Caddesi Sair Eşref Sokak Beyaz Han Kat. 12 deki Mümessilliklerimizden temin edilebiür. Isteklilerin kapalı teklif mektuplannı en geç 12 ocak 1968 cuma günü saat 14.30 a kadar Genel Müdürlüğumüzde bulundurmaları ilân olunur. fBasın: 28308) 72 Türk Diabetikler Gemiyefinden Bildirilir Cemiyetimizin «Muzaffer Şervkj Yener Diabet Mükâfah» nın altrncısı bu sene 17 Şubat laS8 günü verilecektir. Mürecaat için: Diabet üzerine hazırlanmış oluo 1^67 senesine ait neşriya* ve çalışmaların dört nüsha olaıak 1 Şubat 1968 ?ünune kadar teslimi Harbiye. Meyva Sok. No. 10 Tel: 47 51 20 Cumhuriyet 79
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle