10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAHÎFE DÖRT ' 18 Ocalî 1968 CUMWüRtTET bazan sert, bazan tatlı sohbetler ediyorduk. Içimizde sert, kavgacı mizaçlı arkadaşlar da vardı. Onları bır kaç kadehten sonra idare etmek bazan çok zor oluyor du. Cahit'in böyle sert, sonu tatsızhkla bitecek tartışmalarda hiç sesi çıkmaz, usulcacık kadehini \udumlar, bazan lâfa kansarak ta >raflan sükunete dâvet eder, çok üzüldıigünü, meyhanenin diğ« müşterilerini rahatsız ettiğimlzi jiımuşak hattâ yalvaran bir sesle arkadaştera hatırlatırdı. Bir aksam iki şair arkadaş yeni çıkmakta olan bir dergi yüzünden uzun uzun tartıştıktan soa ra işi azıttılar, hafUten başlıyan hakareHer küfürleşmeye kadar vardı. Nerede ise yumruklaşacaic lardı. Bir ara oaktım masanın bir köşesine büzülmuş olan Cahit sea sizce ağlıyordu. Bir fırsat bulup kavgacı sairlere işaret ederek Ca hidin Eözyaşlarım gösterdim. H<*r ikisi de bir anda sustu. Bir iki dakika sonra da mendüini çık»rarak gözlerini silen Cahit şöyl» konustu: Ne badar üzülüyorum, ne kadar bilemezsiniz? Paylaşamadıgınız ne var bu dünyada.. Ayıp degil mi canım... Şair insanlara y»kısır mı böyle münakaşalar etmek?.. Bunlan söyledikten sonra yine dolup dolup boşalıyor tekrar aghyordu. Kavgacı şairler bir arahk kendi konularmı unutmuşlar, Cahidj teselli etmeye başlamışlardı. Hüseyin Rahmi onu yaşlı başlı biri sanıyor, genç olduğunu öğrenince de "imkânsız,, diyordu Yazan: BAKİ SÜHA EDİBÛGLU ya kaçan, buradan da yurda dön mek inokânını bulan Cahit Sıtkı, bir kaç ay îstanbulda kaldıktan sonta bir gün baktık Ankara'ya çıka geldi. Dostlarınm pek çoğu Ankara'da idi: Ahmet Muhip Dranas, Ferıdun Fazı! Tülbentçi, Orhan Veli, Melih Cevdet. Oktay Ril'at, aynca Nurullah Ataç, Sabahattin Eyupoğlu vesaıre... Cahit bir müddet Aradolu Ajansı'nda çalıştı. Sonra yedek subay oldu. Askerlikten terhisınden sonra da kesin olarak Ankara'ya yerlesti vç Çalışma Bak3nlığında o zamana gore iyi sa yılabilecek bir mütercimlik kadrosuna tayin edildı. Artık kısmen, muntazam sayılabilecek bir hayat sürüyor, ailesi ve babası ile görüşüyor, mektuplaşıyor, işine zamanında gidiyor, zamanında çıkıyor, ancak akşam üstleri şaşmaz ve d'eğişmez bir intizamla saat 6 sularında Ankara'da Büyükpostanenin yanındaki Şükran lokantasına devara ediyordu. Burası lokanta ile meyhane arası sevimli bir yerdi. Ancak 20 25 kişiyi alabilecek büyüklükte olan Şükran lokantasının belli başlı müşterileri şairler, hikâyeciler, gazeteciler ve sayıları bir kaçı geçmiyen ressamlardan ibaretti. Akşam üstleri Cahit hepimizden evvel meyhaneye gelır, her zaman oturduğu köşedeki masaya geçer, ilk kadehini soyler ve bizlerı beklemeye başlardı Dakıkalar ilerledikçe şairler, gazetecıler sökün etmeye başlardı. Cahit'ten sonra hemen Şehap Sıtkı gelir, onu Ahmet Muhip Dranas. Orhan Veh. Oktay Rifat, Melih Cevdet, Fethı Giray, Mehmet Kemal takip eder. Akşam üstleri saat yedıye bazan sekize kadar Ankara RadYosunda çalıştığım için en geç ben giderdım. Meyhaneve gırdığim zaman bütün arkadasları çoğunlukla az çok yüklerını almış, yuzlerı kulakları kızarmış, munakasa eder halde buturdum. Ben masaya oturduktan sonra «nerede iduı? Nerede kaldın yahu?» gibi adeta bir ağızdan sorulan sualleri birer Direr cevaplandınrdım. Bu arada, Cahit hemen masayı temizlettirir, yeni mezelor ısmariar bir şişe daha açmalarmı söylerdi. Şairler masasının şefi Cahit'ti. ÇUnkü Şükran lokanıasında kredi ile yiyip içebiliyor ve bir çoklarımıza da kefil oluyordu. Şimdi hatırlıyabüdiğim kadar, > hit'in meyhanede o zamana göre 100 • 150 lira arası kredisi vardı Ay başlarında maaşını alır almaz hemen meyhaneye koşar, müşterek borçlarımızı öder, daha sonra da bizlerden, senin şu kadar, senin şu kadar borcun var diyerek hesapları tahsil ederdi. Şükran meyhanesi, hepımiz için hem ucuz bir demlenme yerı oluyor hem de şiirlerimizi, hikâyjlerimizi orada okuyor, tartışıyor CAHİT SITKI TARANCI Cahlt Sıtkı lle taruşraadan evTBI mektuplasıyorduk. Ben Ant&lya'da bir Lise öğrencisi iken o da MUUtiye'de Sıyasal Bilgiler Otaılu nda idi. Cahit, bir kadersislik yüzünden okulu yarıda bıraktı. Daha doğrusu bst üste aynı sınıfta kaldıgi için Mülkiye'den ayrüdı. Ailesi, özeüikle babau onun idareci veyahut diplomat olmasını istiyordu. Bu yüzden babası ile arası açüdı. Galatasaray Lisesini çok çalışkan, basanlı bir oğrenci dlarak bitirdiği halde «şairlik raeslekj» gelip yakasına yapıştığı vc ilk jöhretini de yapmaya başladığı için yüksek okuldaki derslere pek aldmş etmez olmuş, olsa da olur, olmasa da olur gibl bir derbederlik içine girmisti. Ben biitUn bunlan Cahit'in bana yazdığı mektuplardan anhyor veyahut seziyordum. Mektuplan çoğunlukla dertli idi ve maddi şikâyetlerle dolu idi. Üstelik Beçiktaşta bir kua d» işık olmuştu. Gariptir, ben •debryatımuon veyahut gazetecilik âlemimizin ünlü Msilerini hep 1935 • 1936 yıl lannda tanımısımdır. Cahit'le de öyle oldu. 1935 yılının Ekim tyı idi. Ahmet Hâlit kitabevinden çıkmış, Cumhuriyet gazetesine doğru yürüyordum. Gün kararmak üzere İdi. Virmi metre kadar Ueriden bana gönderdiği totografına göre Cahit oldugundan şüphe etmediğim kısa boylu bir genç geliyordu. Koltuğunun altında gazeteler vardı. Aynı hizaya ve karsı karsıya gelince ben durdum, o da durdu. Ürkek ve dalgm bir hali vardı. Biriki saniye toirbirimize bakıştık. Kolundan tuttum ve hiçbir şey söylemeden yine biriki saniye geçti. Birdenbire kekemeliği çözülmU? bir insan haliyle hemen konuştu: Yanümıyorsam Bakl SUha... Evet Cahit benim... Sarüıp öpüştük. Uzerinde san renkll ve biraz kirli bir enpermeabl vardı. Boyu bir Japon veya Çinli kadar kısa, benzi esmere yakm durumat, şakakları azıcık çıkık, ağja büyükçe, gözleri aiyah ve güaeldi. Birdenblre dikkat ettim eUerl y» ayaklan seM* on yaçındaki bir çocugunki kadar ufaktı. Bu ilk buluamadan önce iki yıla yaklaşan mektuplasmalara göre, teessüs etmi$ bir dostlugumuz vardı. Fakat gariptir, mektup dilinden konuşma diline bir denbire geçilemiyor. Bu yüzden İlk dakikalarda birbirimize az çok resnıi bir edâ ile hitap ettik. Meselâ: «Sizin bu akşam bir yere sözünüz var raı?» gibi. HalbuM mektuplanmızda: «Cahit aen bu siirinde çok bedbin«tn!», «Bakl sana kaç kere yazdım o ( ) mecmuaya çiir verıne dlye... »eklinde yazaşıyorduk. Onbesyirmi dakika süren bu yan resmi konuşmalardan sonra üçbeş adım ilerdeki Meserret kahvesine girdik. Şimdi bir pastahane ve tatlıcı dükkânı olan bu sevimli yer o zamanlar daha çok gazetecilerin ve edebiyatçılann buluşup sohbet ettikleri bir randevu mahalli idi. Hava iyiden iyiye kararmıştı. Cahit âni bir kararla, bu ak^am bir yerde birkaç kadeh içebilır miyiz? dedi. Derhal kabul ettim. Zaten o söylemese ben teklif edecektim. Yalnız kendisine yanm saat kadar mUsaade ctmemi, çok yakında bulunan bir kitapçıdan bir miktar avans para ajacağını söyledi. Zaten hissedilir bir telâş içlnde idi. Parasız oldugu besbelli idi. Hiçbir yere gitmesine lUzum olmadıgını, o akşamki masraflarımızı karşılayacak kadar param olduğunu, avans işini bir baska güne bırakmasını söyledim. Çünkü duşündüm ki, Cahit avans almağa gidecegi kitapçıdan eli boş dönebilirdi. Hayır olmaz, diye israr etti ve bir anda fırlayıp kahveden çıktı. Kahvede yanm saatten fazla bekledim, içim sıkılmağa başladı. Gazete okudum. Tavla oynayanlan seyrettim. Nihayet Cahit çıkageldi. Yüzünden hemen anladım, eli boş dönmüştü... Kitapçıyı bulamamış, biraz sonra gelir demişler, beklemiş beklemiş ne gelen var, ne giden.. Üzgün bir tavırla: Emrindeyim. Bu aksam senden olsun! dedi. Derhal ayaga kalktık. Nereye gideceğimizi Gordum. Cahit çoktan karannı vermişti. Benim meyhaneye, dedi. Afrika Hanının altında küçük, ucuz bir meyhane vardır, oraya.. Sirkeci'den tramvaya atlayıp Beyoğlunda Parmakkapı'da indik. Yanm saat sonra Cahit'in küçük. fakat çok sevimli meyhanesinde idik. Üç dakika içinde beyaz mermer11 masamız küçücük meze tabaklanyla dolup taştı. Bir de 49 luk Bahçe rakısı ısmarladık. Cahit ilk kadehlerde pek konuşmuyor, daha çok bana sualler soruyor, sonra uzun uzun düşünüyordu. O aksam geç saatlere kadar Küçük Afrika meyhanesinde oturduk. Karşüıklı şiirler okuduk. Birbirimizi tenkit ettık. Dikkat ettim, Cahit daha çok beğendigi mısra'lar, buluşlar, yenilikler uzerinde duruyor, oeğenmediği, sevmediği parçalar hakkmda hiçbir şey söylemlyor, susmayı tercih ediyordu. Meynanemizin Cahft'ten de kısa boylu tıknazca sevimli bir şef garsonu vardı: Magromatis Efendi... Mesleğinin tam chli olan bu sevimli Rum, bir dakika bile durup dinlenmeden masaları donatıyor, küçücük eUeriyle üiîbeş tabağı birden tasıyor, bütün müsterileriyle ilgileniyor. fakat Cahit'e çok ayn, hiasedilir bir itibar gösteriyordu. Magromatis Efendi o tarihlerde kırkbeş • elli yaslan arasında idi. Yüzünde hiç eksik olmayan tatlı bir gülüş vardı. Meslegini zevkle, neşe ile yürütüyor, bir kadeh bile içmedigi halde adeta çakırkeyif gorünUyordu. Daha sonralan Cahit bu Magromatis Efendi için bir meyhane hikâyesi yazdı ve Cumhuriyet gazetesinde yayınladı. Dostum Doğan Nadi'den öğrendiğime göre, üstad Hüseyin Rahmi kendisine bir mektup yazarak muhakkak Cahit Sıtkı ile tanışmak istediğini, birlikte bir öğle yemegi yemeleri içm bir randevu temin etmesmi rıca etmiş.. On gün sonra Hüseyin Rahmi, kitapçı Hilmi ve Doğan Nadi, Parkotel'de buluşmuşlar. Fakat Cahit Sıtkı o günlerde Paris'e gittiği ioln yemekte bulunmamış. Hliseyin Rah mi üzgün, fakat merak içinde israrla. merakla somyormuş : Kimdir bu Cahit Sıtkı?. Herhalde yaşlı başlı, eski meyhaneleri ve o meyhanelerde çalışan hünerli garsonlan inceden inceye tetkik etmiş usta bir kalem olacak. Gazetenizde Magromatis adlı bir hıkâyesini okudum ve çok beğendım... Doğan Nadi, onun yirmi dört, yirmi beş yaslarmda bir genç olduğunu, liseden arkadaş olduklannı söyleyince, Hüseyin Rahmi, imkânı yok efendim olamaz, o yaştaki bir adam o eski devir meyhane ve garsonlanm bu kadar güzel, bu kadar canlı tasvir edemez, diye tutturmuş. Dofan, çok yakında Paris' ten dönünce sizi muhakkak tanıştınrım, demiş ama, Cahit, Paris' ten döndüğü zaman ne yazık ki Hüseyin Rahmi de yirmi gün evvel hayata gözlerini yummuş.. Bu hâtırayı, Cahit'in hikâjre ve düz yazı alanmdaki basanlanm belirtmek için yazdım. Oysa ki, Cahit, hikâye ve jenellikle düz yazı alanında şöhret yapmıs bir sanatçı degildi. Onun ancak gazete sütunlannda Kalan ve ekmek parası için yazdığı hikâyelerınin güzelliğini, sadelıgini ve bir siir havası taşıyan içtenliğini ancak yakınlan, şair ve sanatkâr dostları bilirdi. Cahit, hikâyelerıni sanat dışı bir hâdise gibi saklar, hattâ bunlann altma nâdiren Cahit Sıtkı, çoğunlukla da Cevat Sadık ve Irfan Kudret lmzasmı atardı. Bana bir gün, «Çok hikâye yazıyorum, sigava ve içki parasını onlar getiriyor, bana bir takma ad bulur musun?» demişti. Paris'te tahsilde iken ı»eçiminin büyük bir kısmmı Cumhuriyet gazetesine yazdığı te'lif tercüme hikâyeleri ile temin ettiği için gazetenin yazı Işleri kısmında çalıştığım yıllarda haftada iki üç defa yazılannı ysyınlamak zorunda olduğumuzdan ismi aık aık tekrarlar.ınasın, diya. • irfjanJCudret» takma ectını ben bulrhuş ve Paris'teki aerresih« bir mektup yazarak bildirmiştim. Verdıği cevapta, kendisine çok iddiaü bir takma ad bulduğumu «hem irfanlı, hem de kudretli bir şahsiyet! Benim gibi âciz bir Cahit Sıtkı'ya yakışmıyor» diye yazıyordu. Fakat buna rağmen mektubuna ekli olarak yolladığı üç hikâyeye «trfan Kudret» imzasını atmıştı. Cahit Sıtkı'nın 46 yıl süren kısa ömrUnü şu bölümler içinde incelemek gerekiyor: Doğdugu yer olan Diyarbakır'daki çocukluk ve Ukokul yıllan. Daha sonra Istanbul'da Sen Jozef ve Galatasaray okullanndaki delikanlılık yıllan, Mülkiye Siyasal Bilgiler'deki iki yıl, Mülkiye'den aynldıktan sonra Paris'e gidinceye kadar îstanbuldaki memuriyet ve derbederlik günleri, İkinci Cihan Yarın AHMET MUHİP DRANAS CAHİT SITKI TARAN'CI Savaşının çıkması üzerine Paris ten yurda dönüş, Ankara'daM memuriyet hayatı ve evlilik yıllan, hastalığı, tedavi için Viyana'ya gidısi ve orada hayata gözlerini yumması. 1910 • 1956 yılları arasına giren bu kısa omür çoğunlukla acüar, sıkıntüar, aşkta basansızlıklar, meyhane köşelerinde, bekâr odalarında geçen üzüntülü gün ve gecelerle doludur. Yaradılıştan yüzü az gülen bütün keder ve sevinçlerini içinde saklayan bu kapalı mizaç, hayatı her şeye rajfmen çok seviyor, Allahın kendisinden esirgediği güzel yüz ve uzun boyun derin hasret ve imrentisi içinde ister istemez kendini şiire veriyor, ilgileri, sevgileri ve nihayet neticesiz aşkları şıirin derin ve karanhk kuyularında arıyor. Ancak, Cahid'in bütün aynntıları ile bilmediğim, ancak kendisinden dinlediğim çpcukluk ve Galatasaray Lisesinde geçen delikanlılık yıllarında yüzü biraz gülmüştür. Yajamayı, güzel giyinmeyi sevmesi, kendi boy ve yaşındaki kızlara biraz çapkın, biraz düşünceli gözlerle bakmış olması bu yaşlarcfa çok mümkündu'r. O günlere ait resimlerinde giyinişi şık, saçları muntazam taranmış, bakışları üzüntusüz ve cesurdur. Gerek portre resimlerinde, gerekse aile ve arkadaşları ile birlikte çekreajjjUerinde o yılların "' ve dış âfenii' İle yapmuzaffer' "çîkrn'fş, kendine güvenen, adımlarını tereddıitsüz ve sağlam atan bir Cahıt'tır. Şairimız ilk söhretıni yapıp ismini genç şairler kuşağının en ön sıralarında görmeğe başladığı, Peyami Safa ve Nurullah Ataç gibi eleştiricilerın kendisi hakkında olumlu makaleler yazdıkları, Mülkiye'yi terkettiği, Beyoğlunda Bohem haya tına atıldığı günlerden sonra. belki rfe hayal ettiği bir çok şey lere kavuştuğu için kendini bır boşlukta ve yalnız bulmağa baş lamış, artık karamsar yönü ağır basan bir Cahit Sıtkı meydana gelmiştir. Fakat bu ruh haleti içinde de zaman zaman kendine bir teselli yastığı buluyor, san'atın ve san'atkârın ölümsüzlüğü üzerine, içli, duşündürıicü, gururlu hattâ bazen filozofca siirler yazıyordu. Cahid'in bu yonünü bütun gucü ile dile getiren şu «San'atkârın ölümü» şiirini buraya aktarmak istenm. Gitti, geimcz bahar yeli Şarkılar yarıda kaldı, Bütfin bahçeler kilitli Anabtar Tanrıda kaldı. G«ldi fattı en son ölmek, Ne bir yemiş ne bir çiçek, Tanıyor «röneşte petek Bütün bal arıda kaldı... İkinci Cihan Savaşında Pari8in düşmesi uzerıne, orada buiunan uç bes arkadası ile bunların arasında şair Oktay Rif'at da vardır bısıkletle Marsılya TVKARIDAN AŞAOlTA: 1 Eskiden Mezopotamya çevresinde hüküm sürmUş devletlerden birinin tarihte meşhur olmuş bir şehrinin halkından. 2 «Başının Ustündeki ilâve bir kırmızı et parçası uzun değil» m&nasma iki söz. 3 Değerli süs taşlarından, piyasada güç bulunur durumda. 4 Vücudün et ve sinir kısmı, seciye ve karakter (yenı terim). 5 Bir emir, Almanyarun batısında bır endüstri SOLDAN SAĞA: 1 Kuzey Amerikadaki dünyanın en yüksekten düşen çağlayanı (bu adı kızıl derilüerin dilınden almıştır). 2 Cami kilise sinagog ve benzeri yerlere böyle denilebilir (karma söz). 3 Bır maden çeşidı, o çıkmayınca huy çıkmaz diye bir atalar sozü vardır. 4 Erkelt evlât, bu da bır erkek adıdır. 5 «Otomobili hızlandırıp fazla yol almaya sebep olan kola tazyik yap!» mânasma iki soîlü bir emir (arada bir ek edat vardır). 6 Bir renk, gençlanınca ses çıkararak' reketi tarif edilmiş olur, herhangi bir işin yapılmasına uygun nıa hal. 8 «Köpekler gibi dlş gsçirl» anlamına bir emır, gurbette yaşıyanların hasretini çekttkleri. 9 Bir memuru bir vazifeye tâyin teklifini yapma, kumaşların geniflık kısmı bölgesl. 6 Bir hayvan, tersl m» sallardaki okrkunç yaratıklardandır, bir edatın kısaltümış ve ka 2 lınlaştınlmışı. 7 Hicri yılın ye dinci otuz günll (iki söz). 8 a aaoacı «Aptal işçi» kar şılığı iki söz 9 «Ayının konutunu sual Dünkfl bnimacanıo den» karşüıjı iki söz. halledilmis sekU İST ANBVJL Bond MOOESTY 06.25 Acılıs. Droeram 06 30 Gunavdın I 07.00 Kove haberler 07 05 Gunavdın II 07.30 Haberler ve hava durumu 07.45 îstanbulda bueün 07.50 Ilânlar ve halif müıik 08 00 Hafıf Batı miızlSi 08.15 Berabcr ve solo sarkılar C3»45 Müzikal ovunlardan 09 00 Beraber ve solo turküler • 09.15 Gitar soloları 09.30 Ovun havaları 09 40 Ev icin " nl11 10.00 Ara haberler 10.0S Frar«,adan müzlk 10.20 Becco Blnrltten (arkılar 10.40 Arkarı varın 11.00 Sabah konserl 11.45 S.Tnnseliden sarkılar 12.00 Ara haberler ilânlar 12.10 A.Sezeinden türkuler 12.25 Radvo H. M. orkestras! 12.40 O. Senerden sarkılar 13 00 Haberler ve R G. de bueün 13.15 F Canerden sarkılar 13.30 Heklâm oro«ramları 14 00 Caz sarkıları 14.15 M Kovancıdan sarkılar 14.30 G.Sevimden türkillpr 14 45 N.DivitcloSlu orkestraM 13 00 Ara haberler 15 05 Saz eserleri 15 20 Ooera konseri 16.00 Okul radyosu 17.00 Ara haberler 17 05 Karma faslı 17.30 Kbv odası 17 30 Hekllm Droeramları 19 00 Haberler ve hava durumu 19.35 Haflf müıik 19.45 F Tnrkândan türkuler 20.00 Radvo tivatrosu 21.00 24 saatin olavları. USnlar 21.10 Sarkılar 21.30 Plâklar arasında 22 0O Reklâm Droeramları 22.45 Haberler 23 00 Kentimizln müzik olavları 24.00 Kaoanı» ISTANBUL IL RADYOSU 16.55 Acılı*; ve Droaram Diskotegimizden Kücük konser Genclere müzlk Senfonik müzik Hafif müzik Aksam konsert Genrterle beraber Klâsik Batı müziei dinleyicl isteklerl Fransadan sarkılar Gece konseri Caz müziei Haflf Batı miiziSi Frozram ve kaoanıs • | 2 1• T T • HÂJ • I ? Bı • 1 • X 2 X + 11 + t t •j\ xj | ll | X 2 2 l »assssssı 3 DÜNKÜ BULMACAN1N HALLEDtLMIŞ SEKLİ NASI1 HAULEDtLECEK Yukandakl rakamlı balmaeada w> dece 4 taoe anabtat (ipucu) ve 8 tane sonuç vardır. Boj kabm tS karenin içine 1 den 9 a kadar uygun birer rakajn koyarak */• toplanıa, çarpma, çıkartma, bölrne işaretlerioe dikkat «derek «oldafl snğa ve ynkandan aşagıya bulmarada göstprilen sonuçları buİL.ıtuz. Büa» vaktinizi alır ama, boj vaktiniri ho««a geçinnia olursnaıu. W1LL1AM SAROYAN DÜNYADA BIR GUN 0C1BEH SOHRfl Ç vr n T A R I K D U R S U N K. e ie : 12 «Aman ne gülünç! Şu üç ay içinde kaç para gön derdin bize ki?» • Çok değil tabii. Ama unutma ki, ödenecek dünya kadar borç kapısı vardı: Evin taksitleri, bir süru mağazadan yağmur gibi yağan faturalar, mahkeme masrafları, vergiler, gecikmiş vergilerın tksitleri, senlen çocuklara aıt dışçinin. doktorun faturaları...> cYine zengin olursun eskisi gibi. Yarın iste, yarın olursun hem.» «Konuşacakların bu kadarsa, sana bir takst Çağırtayım, ben otele kadar yüruyeceğirn.» «Yok, hemen gitmeyelim. Güzel bir yer burası, çok hoşuma gidiyor.» .İkinci bır şışe açtıracak gücüm yok.» «Olsun, ben imzalarım.» • Faturayı sana gönderdiklerinde nerden ödermişsin?» •Hiç sık boğaz etmezler ki.» •Sağ ol, istemem.» «Şişede bir parça daha var değil mi? Kalmıj mı?> •Seninle hep dost olacağız değil mi? Hiç çatışmıyacağız, birbırimize düşman gözle bakmayacağız, kimse kimsenin i§ine burnunu sokmayacak değil mi?» «Evet, öyle.» «Sen şimdi n'apıyorsun?» •Eskisi gibi, yazarhk. Yeni bir kitap bitirdim, büyük dergilerden birine yollayıp bir nabu yokla yacağım. Kitapçının birine de yolladım geçenlerde. Bakalım n'olacak!» «Inşallah beyenirler. Kime göndermiştin?» «Önemli değil. Kim olursa olur, mutsuz bir hikâye zaten, hoş bu türdekilerin hepsi birbirine benzer ya. Sen n'apıyorsun asıl, onu soyle...' «Deh dolu çalışıyorum işte. Broadway'da bir oyun, oyun olana kadar insanın canı çıkıyor, gücüm kuvvetim kalmıyor hiç. Akşama doğru öyle yoruluyorum ki. bir taksiyle zor atıyorum kendimi eve, hemen de yatağa girij'orum. Haj'atımda hiç bu kadar çok çalıştığımı hatırlamıyorum.» «Oyun güzel değil mi?» «Pek değil tabii. Ama ilgi görmeyecek anlamına alma bunu. Halk çok tutacak herhalde.» Şişedeki son kalanı da içüler, kalktılar. Yep, kapı önündeküerden Laura'j'a bir taksi çağırdı, bindirdi. Birbirlerine iyi geceler dilerken yanağını Lavıra'nuı yanağına haiifce dokundurdu. Laura: •Dostuz değil mi?» dedi. «Tabii, evet.» «Çocukları düşünüp üzülme.» «Olur.» «Para meselesi için de üzülme emi...» «Peki.» «Ne zaman olursa, ne zaman elin bollasına o zaman yollarsın.» «Şu borçlarırm bir ödeyeyim de. H05, o zaman da elimde avucumda pek birsey kalmayacak yine.» «Oyunun ük gecesine gelece^sin değil mi?» • Evet.» «Bana bir de telgral yollar mısm?» «Yonarım.» «Hani ünlü oyuncular soyunma odalsnndakl aynaiarınm önüne koyarlar y§, ben de öyle, oraya «Çok az.» A N K A R A IHCarth Tiffffany Jones UEE TAE2APIM MOGACMI Acılıs. Droeram Gunavdın I Kove haberler Gunaydın II Haberler ve hâvs durumu Sabah müziei Ankarada buıün Her telden M. Güverden sarkılar Ev icln Sabah konseri Arkası varm Ara haberler. ilânlar Okul radvosu Savıların dili (Orta2> Bir kıtabımız var (Lise1) Hafif muzlk A.Melikten sarkılar Konser saati Ara haberler ilânlar A.Sezeınden türküler Kıbrıs saati M. USurlu ve Nusret Krsözden sarkılar Haberler ve R.G. de buttün Hafif müzik Reklâm oroeramları N. Yılmazdan türküler C. Bolvadinden sarkılar Albumlerden secraeler Ara haberler. İlânlar Okul radvosu D. Yazıcıotludan türküler S. TeĞmenden sarkılar Bando müziffi Ara haberler. ilânlar Incesaz Köv odası Reklâm Droeramlan Haberler ve hava durumu N.DadaloSludan türküler Uvkudan önce Dln Ahlftk sohbetl M. Krsesten sarkılar Suvla baslavan haVtt Kucük konser 24 saatin olavları. ilânlar San'at acık oturumları Ü. sollstler. Ü. orkettralar TBMM saati Haberler Gece könseri Gece vsrıtın* detru Kastmıı • Güzel olur herhalde.» «Yine telefonlaşır mıyız?» «Hadi artık. Güle güle.» Laura taksiden içerı girdi, köşeye oturdu. Yep kapıyı kapadı üstüne, araba hareket etti. Laura dön dü, arka camdan ona bakü, eliyle öpücükler gönderdi. «New Yorkta birinci günümüz de böylece son buldu» diye düşündü içınden. • The Great Northern'8 dondük geldik yine: Prodüktörün temsilcisiyle buluştum, bir önceki oyun için Pıper'le iyi kötü bir snlaşmaya vaıdık. Rosey'ciğimi bağrıma bastım, Van'le iyi bir konuşma yaptık baba oğul. Bir arada yemek yedik. Yirmi yıllık dost Zak Avakian'la çene yarıştırdık. sabahına da birlikte kahvaltı edeceğız. Onda Pipcr'de olacağım. Artık daha fazla ıçmek yok. Içmesine içerim ya, yeter bu kadarı, dokunuyor sonra. Parayı sokağa atmaktan başka neye yarıyor kı? Cebimde yetmiş dolârla New York a ındim, otuzunu harcadık bunun, bir çift yeni ayakkabı alacaktım, olmadı. Bir güzel kravat bile alamadım. Kırk dolârı yok yere harcadım yani. Birkaç hafta öncesi bin dolâr harcıyordum da hesabını bile tutmuyordum. Geçen yıl hele, elimde otuz kırk bin dolâra yakın para vardı. noldu, nereye gitti bü dığim bile yok. Guya Van'le liglerin son maçlarına gıdecekük, unuttum. Saat sabahın ikibuçuğu. Başımda bir ağrı saplandı ki. lçkıyi kaçırdık, ondan herhalde. Ağrıdan yakayı kurtarmak için n'apmalı şundı? En iyisı yurumelı. Yavaş yavas, hava ala ala yürumeli. Bowery'ye kadar, hattâ Bowery'den de öteye.» Otele geldi, gececi kâtiple santral başba;a vermişler lâflıyorlardı. Asansörcü de kapıcının surasına oturmuş, elınde bir resimli roman dergisi. sayfalarına daımış gıtmışti. Kâtipten anahtarını aldı, asansörcü onu görünce ayaklandı. «A, Yep! Ne zaman geldin ya'u?» «Bu sabah. Tom değil mısın sen?» Ikısi birlikte asansöre gırdiler, adam kapıyı çekti kapadı. • Tomaso» dedi. «Azız olanından sonraki tek Tumaso. Kimse geldiğini böylemedi bana ya'u! lşim geceyarısj bajlıyor da ondan kimse bırjey demedi herhalde. Niye geldin biliyorum ben.» «Niye geldım?» «Tıpkı benımki gibi, tıpkı. Geçen yıl Havana'ya gittim ben de. Oıalıyım ya, bir goreyim dedim. Ne kadar kaldım dersin Havana'da?» .İki hafta mı?» «Ben de o kadar kalırım diye hesaplamiîtım, ama topu topu ıkı gün kalabildım ancak. Gemıyla gıtmiştim gıderken, dönüşü uçakla yaptım. Atladım uçağa, yolda bir güzel de ağladım gelirken.» Asansör durdu, Tom kapıyı açtı. «Niye ağladım ama? Anacığımın yüzünden. Çok yaşlanmıştı, bunamıştı da. Seksenin üstünde, beni hâlâ çocuk bellerdi. Kaıdeşlerim her yıl yazâr dururlar, gel, n'olur ananı gör bır kerecik diye. Kalktım, görmeye gittim ben de. Artık Amerikalıyun ya, bidolu hediyehkler aldım herkese, en çok da anama aldım. Attun kıtırı, dedim; New York'un en büyuk otelınde çalışıyorum, müdürüm orda. New. York'a dönünce de iki hafta durmadan kafayı çektim, sarhoş gezdirn hep. Sonra geldim, eski iıim» baîladım yeniden, üniformamı giyındim, başladım bir aşağı bir jukarı asansörü kullanmaya. Birkaç gün sonra da bir telgıai aldım, dün gece annn öldü &**•* (ArlUMl VM)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle