04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAHİFB tKf 21 Ocak 1966 CüMHURtYET AF, 6ERÇEK HEDEFİNİ BULNALI Prof. Bahri SAVCI er uygar toplumda, suç ve suçluluğu kanunlar, açık ama pek açık olarak gösterirler. Bu, iyi bir şeydi: Yurttaşlar, neyin yasak, neyin. mübah olduğunu bilirler. Hamurunda suçluluk mayası, tâ doğuşundanberi bulunanlar dışındaki yurttaşlar da, kişisel ve toplumsal davranışlarını buna göre ayarlarlar. Toplum, istikrar içinde hayatım yaşar gider. Ams, suç ve suçluluğu tâyin eden kanunlar, bu işte, ceza hukukumın, adalet fikrinin, anayasanın koyduğu sınırlan aşarlarsa; suç ve suçluluklar gene açıkça gösterilnüş olduğu için, toplumda bir istikrar, gene de vardır ama, bu istikrar, toplumsal ilerleme yönünü engelliyen bir ohımsuzluk faktörü durumuna girer. Onun için, gerçekten uygar ülkeler; kendilerine, çağdaş uygarhk düzeyine ulaşmayı amaç almış ülkeler, adalet ükelerine, anayasaya, ceza hu. lcukuaun evrensel ilkelerine aykın yasaklar ile toplumsal ilerleme yönünü engeUeme mevkiine düşmek istemezler. •••«•• Usfurubuyla. Cumhurbaşkanının kararnameleri imza yetkisi Baha ARIKAN D a n genel müdürlerin değiştirilmesi dolayısiyle, çok önemli bir Anayasa meselesi meydana çıknus bulunmaktadır. Kona, gerek Bakanlar Kunılunca ve gerekse yalnız ait olduğu Bakanca, görülen lüzum üzerine yapılan bu gibi tâyinlerde Cumhurbaskanı, kendisine sunulan kararnameyi uygun görmiyerek geri çevirdiSi takdirde, çöziim yolunun ne olacağı olayıdır. Konuyu incelemek için meselenin mahiyetini arilamak, bunun için de her şeyden önce, Cumhurbaşkanının kararnameleri imza yetkisinin nasıl hukukî bir varlık vücude getirdiğini araştırmak lâzımdır. Devlet Başkanlanna tanmmış olan bu imza yptkisir.in niteliçi, bu «imza» mües?esesinin tarihî gelişimini bilmeye bağlıdır. Biz de bu yolu izlemekle işe ba?lamak istiyoruz. Eski çağlarda, bugünkü anlamıyla, Anayasa hukuku* diye bir anlama rastlanamamaktadır. Bu çağlarm Anayasa hukuku eğer Anayasa hukuku demek caizse milletin hukukunu değil, bir takım kıralların, şahların, emirlerin, imparatorlarm «hukuku sahane» sini tespit etmektedirler. Gerçi eski Yunan demokrasisinde ve Roma'nın Cumhuriyet devirlerinde seçme, seçilme haklarına dair bazı konular var ise de bunlan, bugünkü mânasiyle, Anayasa hukuku içerisine sokmak güçtür. Modern kavramıyla Anayasa anlamı, Fransız Ihtilâliyle meydana gelmiş bulunmaktadır. Onun içindir ki, Devjet Başkanınm hükumet ta^arruflanndaki yetkisinin, yani kararnameyi irr.za salâhiyetînin ne gibi merhaleler geçirdigini, bu milletin anayasalanndan izlemek zorunluğu vardır. da Kıralın imza edeceği kararnamelerin nâzır (bakan) tarafından imza edilmesl lüzumunu kabul etmiş idi. Ancak imza eden nâzır;n mesuliyeti,* Anayasa hukuku bakımtndan, nazarî olarak kalmıs, Kıralm kararnamelerden istediklerini imza etmemesi keyfiyeti, 1830 Ihtilâlinin sebeplerinden bırısini teşkil etmiştir. bulunmaktadır. Bununla da kalmamakta, Devlet başkanı, daha ziyade icra kuvvetinin başı olmak anlamından da çıkarak, Devieti temsil eden bir bas, bir sembol anlamını almağa doğru bir eğilim göstermefctedir. (1) İçinde bulunduğumuz yüz yılda, mesrutî hükümdarlık ile ıdare edilen Devletlerin, bilhassa batılı kavramı kabullenmış bulunanlann Anayasaları, daha ziyade tarihî gehsimin etkisi altında olarak, görünüşde icra yetkisini hükümdara tanımış iseler de, aslmda yürütmeyi .yapan ve mecUslere karşı mes'ul bulunan icra organının elinde bulundurmaktadırlar. Yalnız şurasını unutmamak lâzımdır ki, görünüste olmuş olsa dahi, atama kararnamelerini hükümdarın mutlak hakkı olarak tanımakta, bir takım saKıncalarm varlığı gözden kaçmamaktadır. Son Tunanistan buhranında, kral ile tıasbakan arasındaki o'ay ları, hükümdara, hükümdarlık hakkı olarak tanınan yetkilerde aramak lâzım gelmektedir. H Toplumsal vicdan ma, çağdaş uygarlık yolunda hızla flerleme torunda olan hareketli ülkelerde, bazan, kanunlar, suç ve suçluluğu tâyin ve tesbit işinde geri kalırlar: Kamu hukuku kuraUan, siyasal kavrayrç biçimleri, adalet kavramı üzerinde belirmiş fikirler, toplumsal ahlâkın daysnağı olan lelseleleT gelişmiş, bir başka plânda, bir başka düzeye ulaşmıştır. Lâkin, ceza yasaklan bu gelişmeyi izüyememiştir. Bu durumlan ile de, toplumsal Uerleme ameliyelcrinin fikrî yönünü engelleyici bir nitelik ile geride kalmıştır. Bu da, »ynca, toplumsal vicdaıu rahatsız etmeye başlamıştır. Toplumsal vicdan, aşılmış bir safhanin değerleri, felsefeleri ile lecir altma abnmış kişilerin, hareketlerin hâlâ ortada bulunmasından son derece rahatsız olmaktadır. Toplumda; hem gelişmenin fikrî saiklerinl yasak etmeden gelen bir sıkıntı, hem de bu yasaklara göre zecir altına almmışların hâlâ bulunmasını idrâkten gelen bir ıstırap vardır. Onun için, hızla Uerliyen bu hareketli toplumlar iki harekete birden geçerler: Geüşmenin tikrî yönünü karartan bu geri kalmış yasaklan tasfiye; onlar vasıtasiyle ezilmis veya ezilmekte olanlan af... Bu iki işi de, bilhassa yeni seçimlerden büyük bir güç kazanarak çıkan iktidarlar kolayca yapabilirler. Onun için, Türk kamu oyu, seçim kanv panyasının ana çİ2gilerinden biri olmak üzere ilân ettiği af vaadine inanarak, A.P. den, hem 141 ve 142 nci maddeleri Anayasa içine irca eden bir yeni ameliye bekliyordu; hem de eskimiş, geri kalmışlık içinde bir fikrî mahkumiyete uğramış bu maddelere göre her zecir edilmişlerin üzerinden bu baskının kaldınlmasını istiyordu. A ir af kanunu çıksa çıksa, esas itibariyle fiIdr suçlan için çıkabilir: Türkiyede bir geri kalmış hayat saflıasının felsefesi ile fikir hareketlerini suçlayan en önemli ve haksız kanunî âlet de bu 141 ve 142 nci m3ddelerdir. Binaenaleyh, bir yeni af kanunumın ilk işi, ilfc işi degil tek görevi demokrasi gelişmelerinin ülkesi olan Türkiyede, demokratik fikir hareketlerinı önliyen bu iki maddenin sertliğine çsrpmış fikir adamlarmı korumak olmalıdır. Bir yeni iktidann tesamüh genişliğinin ilk örneği; nasafete ve toplumun üst kurallarına aykırılığı belli olsa da, bir kanunî ve hukukî mimarinin içindeki şekli, yeri ve dış anlamı dolayısiyle kolayca bertaraf edilemiyen bîr eskimiş öîçü ile haksızlıça uğramışlan bu duromdan kurtarmak olmahdır. Oysa ki, yeni af tasansı, nasafete, Türldyenin fikrî gelişme ihtiyaçlanna, nihayet toplumun üst hukuk ve ahlâk kurallarına sığmadığı halde, bir şeklî ve dış mutabakat haliyle devam eden 141 ve 142 suçlulanna, yani fikir özgürlüğüne bu kurtuluşu getirememiştir. Tek sebep de; bu madcleler. Anayasaya Yüksek Mahkememizin karan ile de sabit olduğu üzere uygunmuş ve Türkiyenin selâmeti bakımından da pek gerekli irniş . Oysa ki, Anayasa Mahkememiz, ilk kuruluş yıllarımn içinde duyduğu büyük tereddüdü; siya, sal çatışmalar alanının bu en yoîTun konusuna ahşılmışm ötesinde bir anlayış ile girerek onu çoŞaltmaktan çekindi|i içindir ki, böyle bir karar vermiştir. B 1848 ve 1875 Anayasası Anayasa hukuku, nazır iaıı birisinin imzasını taşımak suretiyle, memurların azil ve tayin kararna melerinin devlet başkanı tarafıudan imza edilece^ini hüküm altına almıştır. Bu hukuka göre nâzınn (bakan) imzası, bundan evvelki Anayasalar hukukunda olduğu gibi, paraf olmaktan çıkmakta, kararname hükmünün yürütülebilmesi için, bir unsur niteliğıni almaktadır ki, saltanat hukukuna karsı küçük de olsa, bir adım teş kil etmektedir. lar( Gerçek nayasa Mahkememiz, kendisinin gelecekte da iıa önemli ve sağlam bir mevkiden hizmet görmesini sağlamak üzeTe, şimdiden, yerine istikrar içinde yerleşme zarureti dolayısiyle, bu konuda, Anayasanın üst normunu dinamik bir araştıncı sıfatı ile arayıp topluma bir ışık huzmesi halinde sunma gibi jüridikopolitik bir görev görmekten ise, bu mevcut hükümhrr ile üst norm arasuıda bir diş ve şeklî mutabakat arama ve bulma ile yetinmiştir. Bu mutabakati bulduğunu da sanarak, bu maddelerin, Anayasaya aykın olmadığına karar vermiştir. Ama bu karar «bu hükümler ile üst norm arasında bir şekil ve dış mutabakat sorunu» ndan ileri gidememiştir. Anayasa Mahkemesinnı düştüğü bu sahımıı ötesinde gerçek şudur: Anayasamız, kişinin, ve dolayısiyle, toplumun sosyo politik gelişmesini önliyen engelleri kaldırdığını emrederek (Madde İS) mevcut nizamı geliştinneyi de emreder. Bu maddeler durdukça ise, bunu yapmak mümkün değildir. Çünkü bu maddeler, bir gelişmeyi ve geliştirmeyi değ'l, «memleket içinde müesses iktisadi ve sosyal temel nizamları olduğu gibi muhafaza» yı emretmektedir. Bu itibarla, bu tutucu nitelikleri ve açıkça tutucu hükümleri ile Anayasaya aykmdır. Keza, Anayasamız, mevcut ve sosyal sınıflar arasında adalete sığmıyan dengesizliği ve nizamı «insanca yaşama haysiyetine» aykın görerek, gidermek amacındadır. (Madde 10, 41). Bu maddeler durdukça, bu amaca varmak da mümkün değildir. Çünkü bu maddeler, mevcut sosyal sımflan aralanndaki adalete sığmaz dengesizlikleri ile birlikte, olduklan gibi muhataza etmeyi ve onlann yarattığı nirgTp» olduğu gibi korumayı emretmektedir. A 2021 Mayıs ma tek âmili olan 27 Mayıs inkılâbının suçluları tüm affa uğrarken; 20/21 Mayıs ayaklanmasmın bedbahtlan bir tesamühe, uğrarken; yeni kardeş kavgalannı önliyerek rejiml yıpranmaktan alıkoyan Tedbirler Kanununa aykm davranışlan ile rejime muhalefet edenler serbest bırakılırken, fikir ve gerçek siyaset suçlannın affından yahıız bu iki maddenin kurbanlan istisna edilmiştir. Bu suretle de hükümetin af kanunu tasansı, 1961^ Anayasası altmda yaşıyan 1966 ve ötelerinin Türkiyesine yakışmıyan bir ayıncılık ile «af müessesesi» ni gerçek hedefinden saptırmıştır. Çünkü, 1961 Anayasası içinde 1966 yı ve ilerilerini yaşıyacak olan tüm demokrasi ülkemizde, bir yeni seçim zaferinden çıkmış olanlann yapabüeceği tek şeyi kendilerine iktidan hediye eden demokrasi hayat tarzına ve felsefesine sadakati ihmal ederek ve gerçek fikir suçlarmı, suçlulukta ipka ederek fikir hareketleri öniinde bir müsamahasizlık örneği vermiştir. Hem de neleri ve kimleri affettiği taalde. . ysa ki, Meclise üzere olan hükütnet af son noktayı ihmal OBugünkütasansı busunulmakvarlığmuzm etmişatir. siyasal ve sosyal tek, Fransız Anayasa hukukunda J B A İ Fransız Anayasa huku| ğ y J kunda icra knvveti, tamamiyle Kırala ait bir haktır. Askerî ve tnülkî memnrIan tâyin yetkisi, yalnız Kıralındır. Ancak eski çaçlarda mevcut olmıyan bir yenilrk bu hukukta yer almış, Kıralın mutlak hakkı olan bn tâyin keyfiyetine, velev kl formalite olarak da olsa, nâzır (bakan) lardan birinin imzası bulunması şartı konulmuştur. Fakat buna ragmen, icra tasarrufu, imzası olan nâzınn degil, yine Kıralındır. Nâzınn imzası fideta bir paraf mahiyetinde kalmaktadır. Konvar.siyon Ve direktuar devırleri, ihtilâlin en buhranh saîhalarıdır. . Konvansiyon, Birincl Cumhuriyeti ilân etmekle ve Kırala ait hakları nelsinde toplamakla beraber bu konuda istikrar gösteren bir manzara meydana getirmemiştir. Direktuar idaresinde ise, nâzırlan ve kumandanlan tâyin yetkisini direktuar üzerine almış, tâyin kararnamelerini kendisi tanzim etmiştir. Olayların birbirıni izlemesı etkisi altında, bu idarenin, bu konudaki hukuk sisteminde de tam bir sıstem bulmak güçtür. Konsüller idaresinde, Birinci Konsül Bonapart'a bir takım olağanüstü yetkiler taııınmıştı. Nâzırlan (bakan), sefirleri, Danıştay üyelerini, ordn ve donannıa kumandanlarını, azil hakkı olmamakla beraber, hâkim ve yargıtay üyelerini tâyin hakkı mutlak surette Birinci Konsüle verilmiş, bu tasarrufa lıiç bir merci karıştırılmamıştır. Bu tâyin kararnamelerinde ikinci ve üçüncü konsüllerin rolü,' istişare mahiyetinde kabul edilmiş, kendüerine, Birinci Konsülün kararına şahitlik eder gibi, kararnameleri usulen imza yetkisi tanınmıştır. Bunlar isterlerse muhalefet reylerini de kararnameye yazabilirlerdi. Fakat bu muhalefet oylarmm hiç bir kıymeti olmadığı gibi, imzalayıp imzalamamalarınm da bir ehemmiyeti yoktu. Mutlak yetki, Birinci Konsüle ait bulunmakta, emir ve iradenin ond3n çıkmış olması, kararname hükmünün icrası için kâfi gelmektedir. Bundar. sonra Napolyon'un İmparatorluğu devri gelmektedir ki, mutlak bir hiikümdarlık nıteliği çöstermektedir. Karamamelerdeki'nâzırm imzası, burada da âdeta bir «arz tezkeresi» mahiyetini taşımaktadır. 1814 fermam (charte) diye adlandınlan anayasa hukukuna göre, bütün devlet memuriyetlerine tâyinler Kıral tarafmdan yapılmakta, Kıralın mutlak hakkı olarak ele almmaktadır. Bu ferman Sonuç nu ve mevcut sosyal sımflar dengesizliğini değiştirmenin üst norm olduğu bir toplumda, bu maddeler, tutucu hükümleri ile de Anayasaya aykındır. Kamu oyu, bu aykın hükümlere göre verilmiş cezalan af tasarısımn kaldırmasını beklerken, bunîann aftan dışanda kaldığını görmüştür. Bundan da tarihî bir keder ve sıkılma duymaktadır. Meclis komisyonlan ve nihayet genel kurullan, affa, yukanda işaret ettiğimiz gerçek hedefini buldururlar ise, bu sıkılmanın çağunızın bir utancı halini almasını önlemiş olurlar. ıı itibarla, sosyal adalet geeği (madde 10) ve insanca B(madde 41)lrişi huzuru ve bir hayat sağlama zoru dolayısiyle, mevcut sosyal niza 1875 Anayasası bu hususta daha büyük bir adım atmış, cumhur baskanına ait olan hak ve yetkilerin şahsa mahsus olmadığını, cumhurbaskanının bu hak ve yet kilerini ancak Parlâmentoya kar sı mesuliyet almış olan nazır ile birlikte kullanabileceği prensibini kabul etmiştir. Bunun içindir ki, bu kanunun üçuncü maddesinde, bütün askerî ve mülkî memur ları tayin etmek, vazifeden uzaklaştırmak yetkisini haiz olan cum hurbaskamnm bu yetkisi hakkında «Cumhurbaşkanının çıkaracagı her kararnamede, nazırlardan birisinin imzası bulunnıak şarttır.» hükmü mevcut bulun • maktadır. Buradaki ehemmiyeti, şu noktada aramak lâzımdır. Bun dan evvel tasarruf hakkı, lcrala, birinci konsüle, imparatora verildiği halde bu Anayasada, dogrudan doğruya parlâmentoya kar ?ı mesul bulunmakta olan nazıra verilmiştir. Nitekim, Eucene Pierre «^iyasî hukuk adlı eserinde bu hnsusta bir de örnek vererek, berhangi bir tayin kararnamesini imza etmi> olan nazınn (bakan), kararname cumhurbaskanının imzası alınmadan istifası halinde, artık o kararnamenin hüküm ifade etmiyeceçini», 1911 tarihli bir mall muvazene kanununa dayanmak suretiyle, biîdirmektedir. Amenka ve ingilterede durum merika Birlesik Devletlerinde vaziyet, büsbütün başkadır. Burada cumhurbaskanı hem icra organının, hem de Devletin temsilcifi olmak vasıflannı haiz olduğu için cumhurbaşkanının hükumet kararlanna karşı muhalefet edip etmemesi bahis konusu olmamaktadır. Yukanda yazılı Anayasası bulunmadığını işaret ettiğimız İngilterede ise durum daha ba^ka görünmektedır. îngilız monarşısimm ana prensipini: (Le roi regne, mais ne gouverne pas Kral saltanat sürer, fakat hükumet etmez.) kaıdesi teşkil etmektedir. Onun içindir ki, îngilterede, atamalar için kralm imzası diye bir konu yoktur. Profesör Glasson, İngilterenin bu nev'i şahsına mün hasır vaziyetini şu suretle anlatmaktadır. Diyor ki: «îngilterede monarşi, Ingiliz milletinin ihtisanunı ve kanun kuvvetine itaat ve bağlılığım halkın hayal nazarı önünde canlandırmak gayesine hizmet eden bir susten başks bir şey değildir. tngiliz monarşisinin baska bir rolü yoktur. tngiliz monarşisi bu rolden nzaklaşmaga kalkıştığı gün, mevcudiyetini tehIikeye sokmns olacaktır^ (2) evlet başkanlannın İmza yetkisine dair tarihî gelişimi özetlemek icap ederse, bu gelişmede mutlakiyyet çağlarının etkisini görmemeğe imkân yoktur. Ancak bıı etki, hükiimdann haklan çığnndan, milletin haklan çıfnn» geçinceye kadar kendini gostermis, Devlet reisine verilnıek istenilen bütün yetkiler. mil letin hakları anlamı kuvvet buldağu derecede, azalmava yüz tut mustnr. Geleceğin hukukunda Devlet baskanlannın ancak bir temsilci, bir sembol sayılmasına doçru bir yönelim göze çarpmaktadır. Temeklerin acüısı, tuzlusu, ekşilisi, tatlısı olduğu gibl yanlann da vardır. Sert yazı, yumuşak yazı, tatlı yaa, tuzlu yazı, ekşi yan... Bir fikri yumuşak söylemek var, sert söylemek var. Sert tenkide lâyık da\Tanışlar sert tenkid edîtaıelidir. Eğer bir Başbakan yabancı bir devletin çıkarlannı kendi milli çıkarlanndan yeğ tutuyorsa, e^er bir Başbakan yabancı bir devletin avukatı gibi konuşmayı siyasî hayatmda meslek haline getirmişse, ona söylenecek her söz yumuşak kalır artık. Böyle siyaset adamlan çeşitli ülkelerde görülmüşlerdir. Meselâ bunlann en meşhuru Çombe'dir. SatıhMişbk kavramının bayrağı olmuştur Çotnbe... Belçikalılann nşağı olarak Kongoda sahneye çıkmıştı. Emperyalistlerin. sömürgecilerin mutemet adaını Çombe... Kongoda bir gazeteci kalkıp da: Alçak, hain, satümış Çombe! diye yazdığı zaman sert blr yan nu yazmış olacaktı? Yoksa gerçeği söylemiş mi olacaktı? Bugün Vietnam'm Başbakanı Kao Ki Amerikahlara düpedüz satıhnıştır. Şimdi orada bir gazeteci kalkıp: Satılmış Kao Ki!.. diye yazarss adı nedir bn yazınmî Düpedüz Başbakana hakaret vazısıdır? Bazan bir kişinin durumunu belirtmek, ona hakaret olur. Bakarsınız adam namussıızdur. ama siz ona: Namussuz .. ded'ğiniz zaman kanunlar sizi mahkum eder. Eline devlet tarafmdan çalışma belgesi verilmiş fahişeye de fahişe demek hakaret sayılır. Demek oluyor ki her zaman gerçekleri söylemek vpya y..zmak mümkün değil. Vietnam Başbakanı Kao Ki'nin durumunu bir Vietnamlı gazeteci belirtemez. Belirtirse kanunlar tepesindedir. Hele bir kimse Kao Ki'nin durumunu bütün gerçekleriyle açıklamak istesin «Başbakana hakaret ediyorsun» diye yakasına yapışır savcılar. Adam kendisini savunamaz: Ben gerçekleri söylüyorum .. dese de boştur. Çünkü gerçekleri söylemek Başbakan Kao Ki'ye hakaret etmek oluyor. Çünkü bugünkü Vietnam iktidan Amerikaya satılmışlık üstüne ayakta durmaktadır.. Bu iktidar kendi disipüni içinde, kendi düzeni lçinde kendi Başbakanını korumak gercsindedir. Demek oluyor ki bazan gazeteci zor duruma diişüyor. Gerçekleri yazamıvor. İlk engel gazetecinin kendi içindedir. Yazmak için makinenin başına oturdu mu kendi kendisine bir sansür koymak zorundadır. Basına belâ gelmesinden korkar. tkinci engel, yazınm yaymlanacsğı gazetenin yazıişleri miidürüdür. Tabiî yazıişleri müdürünün de bir sorumu var. Çok çeşitli ihtimalleri hesap etmek durumundadır. Diyelim kl satılmış bir başbakana satılmış diyen yazıyı aldı eline: Bu yazj yayınlanmaz .. der. Yazar: Peki yalan mı.yanlış mı? Yayın müdürü: Değil, doğru ve gerçek! Ama biliyorsun...Ve böylece doğru ve gerçek olan yazı yayınlanamaz. Tazılşleri müdürü yazara tavsiye eder: Biliyorsun söyienmiyecek fikir yoktur, ama söyle dolaylı yaz, yumuşak yaz, tatlı yaz... Doğnısu yemeklerin acüısı. tuzlusu, ekşilisi, tatlısı olduğu gibi yazılaruı da var. Sert yazı, yumuşak yazı, tatlı yazı, tuzlu yaa, ekşi vazı .. Ne var ki yazılara yemeklerde olduğu gibi sonradan tuz katmak, hiber katmak, bahar katmak mümkün değildir. Yazıyı pişirirken dü.şüneceksiniz. Namussuza namussuz. ahlâksıza, ahlâksız, yalancıya yalancı, satılnıışa satılmış demeyi kanun yasak ettiğine göre yazıyı yazarlcen ona göre pisireceksiniz. Gerçekleri söylemenin baçka çaresi yoktur şimdilik. Bakıyorsunuz adam ki düpedüz yalan söylüyor. Bir söylüyor, iki söylüyor. üç söylüyor. dört sövlüyor, beş söylüyor... Be adam yalancısm sen!... dediniz mi hakarettir. Doğru tnahkemeye... O zaman tabiî bu sözü yazıişleri müdürünün istediğl biçirade söylemek gcrck, şöyte t^tlı tatlı, yumuşak ve kıvamında söylemek gerek, usturubuyla sojiemek gerek... MEVLIT Çok faymetli büyüklerimiz: AFİFE GARAN Tarihî gelişim unun sebeplerini şu noktada aramak lâzımdır. 1575 den evvelki Anayasalar hukuk, eski saltanat çağlarının etkisi altmda kalmış ve bu çağların «mukaddes» anlamını verdiği taclı başlara tanman hakları ismi ne olursa olsun diğer devlet başkanlanna da tanımak zorunda kalmıştır. (L'etat c'est moi Devlet benim.) diyen bir görüşten sonra, geçirdiği ihtilâl ne kadar büyük olursa olsun, doğrudan doğruya, (Devlet başkanı, devieti teskil eden balkın sembolüdür) diyebilmek biraz guçtur. İşte Fransız Anayasalarının geçirmiş olduğu merhaleleri bu noktada, «halkın devieti ile sahsın devieti» telâkkisinde aramak lâzımdır. D Dr. JHSÂN S^Mİ £ ^ aziz nıhlanna ithai edilmek üzere, 22 ocak 1966 cumartesi günü, öğle namazmı mütaakıp, Teşvikiye Camiinde Mevlidi Şerif okunacaktır. Akraba, dost ve yakınlanmızın teşriflerir.ı rica ederiz. Cumhuriyet 750 B V E F A T Tahir Öğet'in biraderi, Tevhide Öğet'in eşi, Güzin, Gundüz ve Özer öğet'in pederi, Ulya ve Berna, Ziya ve Ali Müfit'vn sevgüi dedeleri Hikmet, Gündüz ve Nurten Öğet'in kayınrederi , Galatasaray Lisesi Emekli Öğretmenlerinden DİHI ESERLER Türker ACAROGLU • ALLAH'IN RESULÜ HAZRETİ MUHAMMED ALEYHISSELAM (1965). Esad Fuad Tugay'ın eseri. Bedir Yayınevince basturıldı (328 s., ciltli, 15 lira). Peygamberiınizin Mısır'daki Kıbt kavmi reisine, Bahreyn'deki İranlı valiye, Habeş kralına gönderdiği, onları İslâm'a dâvet raektuplarının tıpkı basımlan kitabuı başuıa konulmuş. Kahire'de 1951'de yazılraış olan e«er, Hz. Muhammed'in hayatı konusunda bir deneme niteliğindsdlr. Kitabı yayınlayan Mehmed Şevket Eygi'nin birkaç sözle belirttiği gibi, aslı Fransızca olan eset. daha çok Avrupalıların anlayışı gözönüne aluıarak düzenlenmiş bir siyer kitabıdır. Kahire'de basılan eserin asıl adı: «Mohammad. le Prophetc d'Allch>. Türkçe çe\iri, daha önce rahmetli Ali Kemali Aksüfün «Allah'ın kulu ve resulü Muhammed» (930) adıyla İstanbul'da basılan. Fransızca aslın tnüsveddelerinden yapilan ilk çevirinin ditzeltilmiş biçimidir. #BİR PERÎLT1. BİNBIR IŞIK (1985 ı. Necip Fazıl Kısakürek'in eseri, Uğur Yayıniarı'nm ikincisi olarak basıldı (61 s., 160 krş.). Hulâfai Raşidîn'in metıkıbelerim anlatır. # DUA DEMETİ (1965). Emekli Yargıç ve Avukat HakV;ı Güler:n derlediği eser, A. Güler Kitafcevince yaymlandı (72 s., 4 lira). Gecmiş cağ büviiklcrinin seçkin eserlerinden yararlanılarak, bilgralere danışılarak hazırlanmıştır. Sonda (Yâsin) şuresinin Arapca metniyle Türkçe anlanıı (meaü) var. $ EVLIYALAB ŞAH1, ISLÂM TAKÎHINDEN BİR SAYFA (1965). Op. Dr. Mehmet Ali Derman'm toplayıp yazdı|,ı, raymiadığı k'.tabın ilk cildi, Hz. Aü'nin hayaündan bir parçayı anlatır (276 s., cihli. renkli ve resimli gömlekli, 15 lira). Dört cilt tutacak olan eserin bu cildinde; Ali hakkındaki âyetler. hadisler. buyruklar. bazı ozanlsrın ve bilgmlerin düşünce^ri, manzıımelen, yazıları. Ali'nin kendi divanmdan bazı parçaiar, savaşlardaki kahramanhkları üstüne biriki örnek gösterilm:s*ır• HAZRETI PEYGAMBERE ŞttRLER ANTOLOJISÎ (19661. Dr. Abdullah Öztemiz Hacıtahircğiu'nun derlediği naatlar. Yağmur Yayınevinin (Şiirler) dizisinde cıktı (176 s.. 5 lira). Kendisi de bir ozan olan. bundan önce de dinî ve ahlâ ki şiirlerden bir antcloji düzenlemiş bulunan derleyici, 110 ozanm 20i)'e yakın şiirini biraraya getirerek, Peygambetlmiz için ilk defa bir şiir antolojisi meydana getirmiş. İslâm dünyasının en üııiü ozanlannm biliııen bilinmeyen naatlaıı yanında. Goethe ve Rilke gibi Batı'nın en büyük ozanlarınm şiirleri de bu kitapta. Sezai Karzkoç. birkac sözle. naatın anlammı, eserin değerini ortaya koyuyor. Yüzlerce şiiri icine a!an eserde, doğum ölum tarihlerinden başka. ozanlar hakkında bilgi verilmiştir. • HİTABET nrRSLERİ (1964). Diyanet Igleri Ba^kanlığı Bajkanlık Bürosu Şeîi Ahmei Yüzendağ'ın cserı, Başkanlık yaymları arasında çıktı (136 s., 250 krş.). İmamHatip Okulu öğrencileri ile yurdumuzdaki 60.000 ÎmamHatibin yararlanması için hazırlanmış, hıtabet tekniği ve kültürü üzerine bilgi veren bir eser. Bütün hitabet çeşitleri de incelenrr.iştir. Her böliimün sonunda açıklayıcı sorular var. Sonda bir sözlük ile bir bıbhyograiya listesi yer almış. , • İLK MÜSLÜMAN TÜRK DE\rLETLERt (1965). Çağatay Ulucay'ın yazdığı eser, Millî Eğitim Bakanlıâınca yayınlanan (Öşretmen kitaplan) dizisinde 4.000 sayı bastmldı (VI 25» s., resimli. haritalı. 1.050 krş.). Karahanlılar ve Gaznelüer sibi i!k müslüm.in Türk devletlerinden sonra Büyük Selçuklular, Harzemşahlar, Anadolu Selçuklulan. Anadolu Beylikleri. Selçukluiarda devlet yönetimi, sacat, uygarlık hakkında geniş bilgiler sunuyor. Ka>naklardan sonra genel bir kronoloji ve dizm verilmektedir. 9 tSLÂM 1MİMARİSİ (1%5). Ord. Prof. Suud Kemal Yetkin'in eseri, Ankara Ün. Ilâhiyat Fak. Türk ve îslâm Sanatlan Tarihi Erutitüsü yayınlarmda, değiştirilmış ve yeniden gözden geçiril miş olarak üçancü kez basıldj <337 s., DXX tane plâıı ve resim, 100 lira). Yazarın rahmetli babasının hâtırasına sunduğu eser, ilkin •İslâm saaatı tarıhi» adıyla 1954'de daha sonra 1959'da basılmıştı Herbaskıda yeni araştırrralardan yararlanılmış, eksik bölüm'.er tamamlanmış, ycmlışlar düzeltilmiştir Sağlam belgelere dayanan eserin sonuna, .«Anadolu' da iki Türk mimari eserinin tarihleri hakkında bazı açıklamalar. başiıklı ayn bir bölüm eklenmiş. Ayrıca, biblıyografyaya 1959'dan bu yana yayınlanan yeni incelemeler de alınrr.ış. Böylece ortaya dev bir eser çıkmıstır. • KURA.NÎ KERİM TARİHİ VE TÜRKÇE TERCÜMELER BtBLİYOGRAFYASİ (1965ı. Kitabm ilk böHimü. Paris'te oturan Pakistanlı bilgin Prof. Dr. Pluhammed Hamidullah'ın (doğ. 1008) bir denemesidir, bunu Mehmet Sait Mutlu Fransızcadan dilimize ç^virmiş. Son bölümü, Macit Yaşaroğlu'nun hazırladığı Kuran'm Türkçe çeviriîerinin kronolojik bir . bibliyografyasıdır. Kitap, Yajinur yayıncvinin (Fikrî eserler) dizisinde basıldı (176 s., 5 lira). Saym Profesör, kutsalkitabımızın meaşeleri. muhtevası bakkmda bazı tıilgiler veriyor; 1950'dan beri Paris'te dört kez basılrnış. Yazann dostu olan İstanbullu Diş Hekimi Yaşaroğlu'nun ekiyle araştırmanın bilimsel yararı artmıstır. • DÖRT KITAP DAHA (196465). İslâm'da kadın (Bskir Topaloğlu, 272 s., 750 krş. Yağmur Yaymevi, Fikrî eserler: 12); İslâm tarihi (Mahmut Esat'tan bugünkü dile çev. Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak, 2 cilt. 430383 s., 1515 iira, Akşam Gazetesı Kitapçılık Ssr\'is,ı); TÜTkİslâm Sanatı (Prof. Suut Kemal Yetkin, 2. bası, 48 s., resimli, 190 krş. M Eğ Bak.); Karanlık gecelerin nurlu sabahı (Sami Aaslan, 8. bası, 93 s., 2 lira, Uğur yayınlajı). Görülüyor ki, tarihî gelişim bakımından Devlet baskanlannın haiz olduklan hak ve yetkiler, mutlak kudret sahibi olan «hükumcen> anlamından, millet adına icra kuvvetini baiz olan Devlet baskanlıjına do$ru yavaş yavaş adırn atmak suretiyle gelmiş (1) Fazla bilgi için şu esere bakır.ız: Eugene Pierre. Mufassal Hukuku siyasive. îsmail Müstak tercümesi. B M. Meclisi yayınları. S: 236 320. (2) Ernest D Glasson. Histoire du droit et des institutions civiles, politiques et judiciaires de I'Ançleterre. C E L  L Ö Ğ E T ânî bir rahatsızlağı mütaakıp vefat etmiştir. Cenazesi 21 ocak 1966 cuma günü öğle namazıru mütaakıp Kadıköy İskele Camiinden kaldırılarak Karacaahmet aile kabristanma defnedılecektir. NOT: Çelenk gönderilmemesi rica olunur. AİLESİ Bateş Reklâm No: 11/753 YARIN BİZDEKİ DURUM İRAN ŞEHNAMELERİNDE MİNYATÜR ilk defa bir iergide gösteriliyor YENİ HOTEL BOĞAZİÇİ htanbul'ua mcısı BOGAZÎÇÎ'nm en güzel ve en seçkin yerınde bulunân lüks otelimız fevkalâde servis, alaturka ve alafranga mutfak, restoran ve konforu ile aılelerin tereddüt etmeksizin ter 'cih edeceklerı yeeâne DİNLENME YERİDİR. Otelimız 1965/1966 kış sezonu içm mdirimli tanlesını uygula • mağa başlamıştır : l 2 kişi Full Pansiyon 110, TL. | 1 kisi Full Pansiyon 60, TL. N o t : Yukandakı fiatlara kahvaltı, sabah, öğle ve akşam yemeklerı ile servıs, banyo, ısıtma ücretlerı dahıldır. B Yemekler tabldot olmayıp, çeşitli kalite yemek lıstemizden mısafırlerce seçihr. Her mı safir dilediğını ve istediğini yer. Ayrıca, her türlü yemekli ve yemeksiz toplantılar için SALONUMUZ uygun sartlarla emirlerinizdedir. \ Adres : YENİ HOTEL BOGAZİÇÎ, Köybaşı Cad. 14 j (Adhye Durağı) YENÎKÖV/ÎSTANBUL ? Telçral : HOTELBOGAZ Yeniköy TdeJoıı : 62 !" 01 38 C'.fnN ' : r :* "45 YAPI ve KREDI Sanat Gaierisi (12 Ocak5 ŞnBat BANKASl • Galatasaray Saat 9J9 arası ) Reklâmoılık 2oa 754 Muhasebeoi Âranıyor TÜKK PHHJPS TİCARET A.Ş. de çalıştırılmak uzere çok ij'i İngilizce bilen, yüksek tahsilü, modern muhasebt tekniğinin tatbik edildiği bir firmada 35 yıl iş tecrübesı olan, muhasebeciye ihtiyaç vardır. İsteklilerin hâl ercümeli ve istenilen ücreti beljrten mektuplarımn P.K. 504 Beyoğlu adresine gönderilrr.esi. Cumhuriyet 777 \i\\l\W izahlı Corresponöfnff jlnsîitutf Metoduyla 3ÂYRÂM GA7ETESİ Siz'de Türkiye'nin her yerinde, kendi lcendınize nisanlandık CÖKSEL GÜKBÜZ ^ } 20.1.1966 CFTİN SARAÇOĞLU Mersln [IVUJHASEBİ öğrenebilirsiniz. faroşürümüzü isteyiniz. FONO. İstifclât eid. 213 Beyoğlu İstanbul. Eeidâmcılık 173/762 Önümüzdeki Şeker Ba>ıamının 2, 3. cü gunlerinde lbtanbulda gazeteler çıkmayacak, yalr.ız Gazsteciler Cenııyotinın yarım milyon tirajlı «Bayram Gazctesi>> yayın!anacal:tır Bayram günierinde okuyacağınız ve ilân verec^ğinız tîn gazete «Bayıam Gazetesi» dir. Bilgi için tnüracaas: Gazeteciler Cemiyeti Teleton: 22 12 i2 Cumhurıyet !ll lCuuıJaunjet Î4C,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle