14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAHİFE İKİ CUMHURTYET 13 Temmuz 1965 •••••••••••••«•••••a** ve SİNEMA | H A İ Anayasasmın demokratik ve sosyal nite| l l l t l liğuıe, 20. maddesinde ifadesini bulan İ V İ I I diişünce ve düşüııdüklerini her türlü yollarla açıklama ve yayma, 21. maddesinde ifadesini bulan san"atı serbestçe yayma ve açıklama haklannın varlığma rağmen, Türkiyede, sinema, bütün diğer yayma ve açıklarna araçları için kabul edilmiş olaıı liberal hürriyet rcjiminden yararlanamaz. Bu bakımdan. kitap, gazete ve tiyatro ile sinenıa arasında önemli bir ayırım vardır: Sinemaya açıklama ve yayma hakkı tanınmamaktadır. Polis Vazife ve Selâhiyet Kanununun 6. maddesine ve bu maddeye dayanılarak yapılmış, filmIerin ve film senaryolarının kontrolüne dair tüzüğe göre film çekilmesi ve gösterilmesi izne, sansüre tabidir. Anayasa Mahkemesi de açıklama ve yayma hakkının, sinemaya, Anayasa ile tamnmış bir hak olmadığına, kanunla tanınıp düzenleneceğine, kanunun 6. maddesinin ve tüzüğün knyduğu irin kaydının «genel ahlâkııı ve milli güvcnliğin korunması ve kamu düzeninin sağlanması için» konulmuş zaruri bir tcdbir olduğuna, bu hudutlamada kamu yararı bulunduğuna, kaldı ki iznin önleyici zabıla fonksiyonunun bir gereği olduğuna karar vermiştir. (1) Yiiksek Mahkemenin bu gerekçeleri tüziik hiikümleri ve sansür taraftarlannın düşünceleri gözönünde tutularak somutlaştınhrsa, sinemanın ilk bakışta, balkın ve özellikle gençlerin ahlâkını bozacağı, onları suça, avareliğe. haşıbozukluğa iteceğinden korkulmakta ve bu önlenilmek istenmektedir. Fakat bu düşünceler yalnız sinema için değil. diğcr bütün san'at ve açıklama ve yayma araçlan, örneğin hikâye, roman, resinı, gazeteler. magazin dergileri, çocuk yayınlan için de vardır. Öte yandan genel ahlâkın koruıımasj için sinemanın denetlendiği bir ülkede striptease de yasaklanmak gerekmez mi? MUH piyango, sportoto, sinema sanatçılarının özel hayatlarını konu edinen magazinler. hemen hemen haftanm her günü yapılan ve spordan beklenilen faydaların hepsinden yoksun olan maçlar, ayda üçü dördü bulan bayramlar halkı ve gençleri avareliğe daha mı az iterler düşünülmek gerekir. Kaldı ki gençleri ahlâksızlığa, suça, avarelige iten sebebler muhakkak ki sinemada değil, yetersiz barınak, aile düzeninin bozukluğu, iyi beslcnememe, okuma yazma nisbetinin düşüklüğü, sosyal sınıflar arasındaki büyük gelir farkları gibi toplumsaldır. DÜŞÜNCE HÜRRİYETİ t.Ü. Hukuk Fakültesi Asistanlarından varlığma sebep olarak gösterilen sakıncalan önlemek amacıyla değil, bilhassa, tersine, ahlâk bozucu diişünce unsurundan yoksun halkı avareliğe ve başıbozukluğa itici, kötü abşkanlıklar aşılayıcı, dramatik yapı ve sinematografik değerden yoksun filmlerin yapılması ve oynatılmasmı sağlayacak şekilde işlemektedir. Genel ahlâkı korumak ve suça teşviki önlemek amacıyla pedagog. psikolog, eğitimci gibi bilim adamları ile bu konuda kamu oyunu temsil eden dernekler temsilcilerinden kurulu bir organ sonradan filmin okul çağındaki çocuklara gösterilemiyeceğine karar verebilir. Ve zedelenmesinden korkulan kurumlar da böylece korunmuş olur. Yüksek Mahkemenin sansürü zabıtanın suçu işlenmeden önleme görevi ile haklı göstermesine gelince; yazarlar. gazeteciler ve bütün diğer ifade araçları ve sanatçılar için gösterilmeyen bu hayır severliğin özellikle sinemaya gösterilmesini anlamak bizim için miimkün değildir. Kaldı ki Fransada idarenin. çevrilmesine ve oynatılmasma izin verdiği filmlerde suç unsurlan bulunarak cezalandırıldığı giirülmüştür. Demek ki sansür bu bakımdaıı da yararlı ve haklı olmaktan uzaktır. Su halde sinemanm sansürü için başka gerekçcler bulunmalıdır. Sansürün Türkiyede ve bütün diğer ülkelerdeki gerçck sebebi Anayasa Mahkemesi kararıııda da belirtildiği gibi. sinemanın büyük bir halk kitlesini kolaylıkla etkileyen bir sanat kolu ve düşünceyi yayma ve açıklama aracı olmasıdır. Bu sebep tek başına sansürü haklı göstcremez. Fakat idare edenler kolayca kamu düzeni ve kamu yararı gibi tanımlanması zor kavramlar içine gizliyebilecekler, kendilerince muteber olmayan düşüneelerin bütün diğer açıklama araçlarına nisbetle çok büyük bir etkililikle sinema aracıyla süratle yayılacağından korkmaktadırlar. Örneğin, Tüzükte Türk Ceza Kanununun 141 ve 142. maddelerine benzer kaypak bir ifade ile yazılmış, ayni anlamda bir bent vardır. Bağımsız ve tarafsız yargıçlar tarafından uygulanmasına rağmen tartışma konusu olan bu hükümlerin idare organlarının elinde bir hürriyetin yok edilmesine varabilecek bir uygulama bulmayacağını kimse söyleyemez. Yasak kararlannın idarî yargı mercileri önünde tartışılabileceğine gelince; Danıştayda açılan bir dâvanın en az iki senede sonuçlandıği düşünülürse bu yolun hiç etkisi olmayan sembolik bir imkân olduğunu söylemek bizce fazla karamsar bir diişünce olmayacaktır. Bu düşüncelerle biz sinemanın da bütün direr açıklama ve yayma araçları ile aynı hürriyrtler rejimine tabi olmasından, çevrilme ve gösterme konusunda izin kurumunun kaldırılmasından yanayız. Eğer sinema ile Ceza Kanunlan ile suç sayılmış eylemlerdcn birisi işlenmisse tarafsız ve bağımsız yargıçlar önünde yargılanır. Suç işlenmisse mahküm edilir. Aksi takdirde idari bir makamın keyfî işleyebilecek kararları ve geç yürüyen idari yargı denetimi sinema alanında açıklama ve yayma hürriyetinin özünü zedeleyen bir kurum olmakta devam edecektir. (1) AYM. E. 63 204. K. 63,r»y, T. 8.7.1SHİ3 RG. 13.11.1963 11554. Gidiş o gidiş 27 Majns düşmanlanmn kimlikleri seçimler yaklaştıkça ve gun teçtikçe daha belirlenerek ortaya çıkmaktadır. Kökü dısarıda kutvetlerle tam işbirliği halinde olan bu cephenin, intikam duygulariyle beslenen programları şudur: 1 Komünistler geliyor korkusu yaratmak... Bankalarımızdaki paralanmıza, çiftliklerimize el koyacaklar, toprakları ellerimizdcn alacaklar. din diyanet kalmıyacak... Üniversiteler, gazeteler, radyolar, komünistlerin elinde. . Kannızı kızınızı^ orta malı ve camileri ahır yapacaklar... propagandasını tıpkı Milli Mücadeledeki satılmışlar gibi işlemek. 2 27 Mayısın getirdiği bütün kururnlara hücum etmek... Rariyo. grev, toplu sözleşme, tabiî senatorjük, sendikalar, Plânlama Teşküâtı ve başkaları... 3 27 Mayısın getirdiği bütün fikirlere karşı olmak... Toprak reformu, vergi reformu, iktisadi refonnlar, Atatürkçü dıs politika fikri, sosyal adalet ilkesi. sosyalizm. antiemperyalist görüş, az gelişmiş ülkelerin bağımsızlık savaşlannı destekleme fikri, sosyalizm. milli kaynaklara milletin sahip çıkması fikri... 4 27 Mayısın getirdiği fikir özgürlüğüne karsı olmak... Tflrkiyede kapitalist fikirler en büyük rahatlık ve serbestlikle söylenmcktedir. Söylenemiyenler sosyalist fikirlerdir. Memleketi salt kapitalistlerin konuştuğu faşist toplum durumunda bırakmak. Böylece 2" Mayıs öncesi karanlığını sürdürerek iktisadî tenkidleri önlemek. Soygunlann. hırsızhkların. dalaverelerin ortaya çıkmasını engellemek. Halkın uyamşını durdurmak. 5 Yabancı sermaye ve şirketlerle sonurıa kadar kader birliği yapmak... 2J Mayıs de\Tİmci kuvvetlerine karşı yabancı sermaye ile ittifak halinde çalışmak. Petrol bağımsızlığı konusunda yabancı şirketlerin çıkarlannı koruyarak yeryüzünde pek büyük bir güç olan ve hattâ Amerikan politikasına hâkim durumda bulunan Anglo • Amerikan petrolcülerinden destek bulmak. Yabancı kapitalizmle işbirliğinden doğacak malî güçleri iç politikada kullanarak raemleketin siyasi kaderine sahip olmak. 6 Din tüccarlığı yapmak... Şeyh sakalı öpenlerin, oruçsuz ağızla iftara gidip, abdestsiz namaza duranların yollarında daha da yürüyüp halkm kutsal duygulannı sömürmek. Ve duyguları sömürülen halk yığınlarını 2" Mayıs devrimcilerine ve devrimlerine karsı ktülanmak. 7 Vatan Cephesi tasarısmı gene yiirürlüğe koymak... Devlet kesesinden palazlandırılmış «Komünizmle Mücadele Dernekleri» ni her yerde 27 Mayıs düşmanlanna kurdurarak «hazır kuvvet» halinde bulundurmak... Ve gerekirse zorbalık. talan ve çapulculuk için harekete geçirmek, sindirme davramşlarına girişmek. 8 Anayasayı yıpratmak ve kâğıt üstünde bırakmak... 2T Mayıs Anayasası «Hayırda hayır var» diyen 27 Mayıs düsman larının çalışmasına rağmen halk tarafından kabul edilmistir. 27 Mayıs Anayasasının iyi işlemesi ve toplum hayatında jürürlüğe girmesi 2" Mayıs öncesi devrinin tamamen kapanması ve toplumun yeni bir hayat ve düşünce ortamına girmesi demektir. Bunun içindir ki 27 Mayıs düşmanları fırsat buldukları an 27 Mayıs Anayasasının karsısına çıkmakta ve her kesiminde Anayasayı baltalamaya çalışmak tadırlar. 9 Türkiyeyi Amerikanın bir peyki olmaktan kurtaracak her çeşit davranışm karşısmda olmak... Türkiye iktisaden ve dolayısiyle siyaset bakımından Amerikanın yedeğinden ayrılabilmiş durumda değildir. Memleket içinde Tür kiyenin milli menfaatlerini biçe sayıp Amerikanın her isteğine körü körüne evet diyen bir çıkarcılar takımı türemiştir. Bunlar büyük menfaat grupları biçiminde Amerikan kapitalizmi ile işbirliğine girmiş yerli kompradorlardır. Daha çok 27 Mayıs öncesinde palazlan mış bu gruplar 27 >la>ısın getirdiği aydınlıktan ürkmekte Türkiyenin haysiyetli bir dış politikaya dönmesinin iç politikadaki yankılarını hesaplıvarak kendi çıkarlarına aykırı bulmaktadırlar. • 27 Mayıs düşmanları ham hayallerini gerçekleştirmek için kendilerine uygun bir lidcr bulduklarını sanarak kümelenmişlerdir. Ortak hareketleri Türkiyede Anayasa düzenini çığırından çıkarmakta vc memleketi yeniden ihtilâl ortamına götürmektedir. Parti toplantılarını çapulcular basmakta: Milli Birlikçilere hücum edilmekte; yabancı petrol sirketlerinin hakaretlerine karşı millî haysiyeti korumaktan âciz kalanlar, kendi menfaatlerini sürdürmek uğruna memlekeUe topyekun bir güvensizlik ve anarşi havası yaratmaktadırlar. Daha ısrar ederlerse bu heveslerinin cevabını alnıakta gecikmiyeceklerdir. Çünkü gidiş o gidiştir. Pertev BİLGEN Kalkınma modelleri ve yönetici sınıf Doç. Dr. Bülent DÂVER alkınan ülkelerde siyasî elitin ro'.ü ve fonksiyonu: İşte bu gibi bir temel ekonomik, sosval ve siyasi yapıya dayanan az ğelişmiş ülkelerdeki siyasî elitin rolü ve fonksiyonu ne olmuştur? denilirse, bu ülkelerdeki elitin temel rolünün ekonomik ve sosyal kalkınmadaıı ibaret olduğu sovlenehilir. Bu noktada az gelişmiş ülkelerdeki eüt siyasi elitin başhca iki grupa a>Tildığı görülmektedir: 1» Statükocu siyasi eîit. 2' Yenilikçi, reformcu elit. Feodal elitin yâni toprak eütinin ve memur eütinin daha çok statükocu elit içinde yer aldığı söylenebilir. Buna karşılık askeri elit ve iş adamları eliti reformist bir temavüle sahip bulunmaktadır. Muayyen bir âna kadar hâkim durumda buhınan siyasî elit grupIarının süratle değişen dünya şartları ve hızlı teknolojik gelişme sonuru önce sosyal itibarlarıııı sonra da siyasi iktidardaki kontrolrü durumlarmı kaybetmeğe başladıklannı ve bunlann yerlerini ıslâhatçı, retormcu elit gruplarının aldığını görüyoruz. Bu suretle yeni bir elit grupunun ortaya çıkışıyla birlikte kalkınma prob'.emi de tekel dâva olarak toplumu çalkalamakta ve halk kitlelerî bu yeni elitin kalkınma ve refah devletini kurma «mesajları> na kulak kabartmaktadırlar. Yeni ve reformcu siyasi elitler halk kitlelerinin uzun asırlar boyunca uyku halinde kalmış, dilek ve özlemlerine âdeta bir hoparlör vazifc5İ görerck büyütmüşîer ve sosyal ve ekonomik nizamdaki dengesizliklerin düzeltilmesini isteyen sosyal protestoya bir top patlamasının şiddetini ve uğultusunu kazandırmışlardır. A. MALEAUX'nıın pek haklı olarak belirttiği gibi. çağımız, büyük kitleierin çaşıdır. Uzun zamanlar tarihin karanlıklarında hareketsiz ve ses.«iz duran halk kalabahkları, asrımızda ani bir sıçrama ile, tarih sahne?ine çıkmişlar ve rollerini oynamağa başlamışlardır. Nil İhtilâlinin felsefesini anlatan Alb. Abdülcemal Nâsır, arkasından yalınayak koşan büyük kalabahkların ayak seslerini ürpererek duyar gibi olduğunu söylemiştir. K eseri olmuştur. Az ğelişmiş ülkelerdeki siyasi elit büyük çoğunluk'a Batı eğitim kurumlarında yetişmiştir. dı Batı üstelik ekonomik ve teknik a'anda kalkınmak isleyen az ğelişmiş ülkelere yardıma hazırdır ve esasen yardımlarda bulunmaktadır. Şu halde az ğelişmiş ülkelerin Batı modeli bir demokrasi düzeni içinde kalkınma dâvasını gerçekleştirmeye çalışmaları gerekir. seçkinlerin yukanda özetlediğimiz karşılıklı iddialarına her iki taraf için gerçek paylarınm bulunduğu muhakkaktır. Unutulmaması gerek^n bir nokta da az ğelişmiş ülke liderlerinin Batı modeli demokrasi ve onun kapitalist sistemine karşı takındıkları tenkidî tavırdır. Kalkınmada otoriter model Bu şekilde özetlenen kaikınmi} demokrasilerin tezlerine, az ğelişmiş ülkelerin reformcu siyasî elitinin bir kısmı şu şekilde cevap vermektedir : a> pemokratik düzen içinde kalkınma bazı Batı ülkeleri ve Japonya gibi memieketler için doğru olabilir: ancak bu ülkelerde ekonomik, sosyal şartlar ve tarihi süreç az ğelişmiş ülkelarden farkh şekilde gelişmiştir. Bir kere bu ülkelerde kapitaîist rejimin sonucu olan büyük bir servet yığılması hâdisesi az ğelişmiş ülkelerde bulunmamaktadır. Az ğelişmiş ülkelerde sanayüeşme ve kalkınma için gerekli kapital ferdi teşebbüste yoktur. Olan servet de pek mahdut ellerde dengesiz şekilde toplanmıştır. b» Az ğelişmiş ülkelerde büyük yatırımlar için gerekli tasarruf çok azdır. Bunu ancak cebri bir tasarruf sistemiyle sağlamak mümkün olabilmektedir. Batının liberal ekonomi dü.eniyle bunu gerçekleştiiTnek kabi! değildir. ci Yabancı öze! sermaye az ğelişmiş ülkelere gelmek istememktedir. Siyasi ve hukuki istikrarsızlık faktörîeri dışında yabancı sernıayeyi tereddüde götüren başka bir âmil. yapılan yatırımların semeresini hemen derlemek isteyen Batı kapita'.izminin bir çok iş alanlarmı kendisi için prodüktif saymamasıdır. dı Resmi dış yardımlara gelince. bu hususta ekonomik kaygılardan ziyade askerî siyasi düşünceler rol oynamakta ve yapılan yardımlar Batının yakın siyasi faydası yönünden ele alınmaktadır. e> Büyük çoğunluğun okuyup yazma bilmediği, gelir dağılışının haksız ve gayri âdil bulunduğu ve oligarşik kurumların sosyâl ve siyasi yapıya hâkim olduğu az gelişmiş ülkelerde temel, köklü reformları Batı modeli demokrasi kahpları içinde çözmek hiç değilse bugünkü durumda imkânsız deği'se bile çok güçtür. İş1e bütün bu sebçplerle bir hayli sayıda az gelişmiş ülkelerin siyasi eliti kalkınma. sosyal ve kültiirel değişme sorunlarına el atmada güdümlü demokrasi. temel demokrasi, yönetici demokrasi gibi yotlara başvurulmasının daha doğru olacağı kanısındadır. Endüstrileşmiş Batı demokrasileriyle geleneksel toplum tipini temsil eden az ğelişmiş ülkelerde Az ğelişmiş ülkelerde düşünce akımları atının insan hak ve hürriyetlerine değer verdiği iddiasına karşı, az ğelişmiş ülkelerin siyasi eliti bu saygının sömürge ve yarı sömürge halklarından esirgendiğini ileri sürmektedirler. Üstelik kültür yayma havariliğini, medeniyet taşıma misyonunu Beyaı Adamın yükü» görevi sayan Batı kültürü temsilcileri, Dojunun pek eski olan kültür ve medeniyet değerlerini ya hiç görmemezlikten gelmişler. bazen de bunları çiğneme yoiuna gitmişlerdir. Hor göıülen az gelişmiş toplumlarm derin iç acısını MAO TSE TUNG, l'lusumuz artık hor görülmeyecektir» seklinde bir isyanla açıklamaktadır. Batının kültür kunimlarının az ğelişmiş ülkelerin aydın ve seçkinlerini eğitmesine gelince, bu çok dar bir alana mahsus ve münhasır kalmış, bundan daha ziyade, Batının siyasî temsilcilerine, kültür ve ticaret kurumlarına yakın olan belirli bir azınhk faydalanmıştır. Örneğin Cezayir'de ve Hindistan'da yüksek eğitime pek az önem verilmiş. geniş bir aydmlar sın.fmın ortaya çıkması istenmemiştir. B Türkiyedeki uygulamaya gelince. izin kaydının bu amaçları sağlayacak şekilde işlediğini söylemeğe imkân yoktur. Oynamasına izin verilen filmlerin hemen hemen hepsi gençlerin ahlâkını bozacak, onlan avareliğe itecek, acaip moda ve akımlar yaratacak niteliktedirler. Bu uygulama hatta tüzük hükümlerine rağmen böyledir. Oysa gerçekten söyleyecek bir şeyleri olan diişünce ve sinematografi bakımından değerli olduğu kabul edilen bazı filmlerin çösteıdlnıesi yasaklanmava çalısılmaktadır. Bu dııruma göre Türkiyede sansür Uygulama EGITİM POUIIKASI ve GIRİŞ İMTİHANIARI D Doç. Dr. Mükerrem HÎÇ aç kişinin Ünhersiteye gireceği ve bunlann ne kadarının hangi fakültede okuyacağını tayin hususunda bellibaşlı iki yol, yahut prensip bahis konusu olabilir. Birinci yol şudur: t'niversiteye ve muhtelif fakültelere vaki talep esas olarak alınır. Yüksek öeretim devlet üniversitelerinde yapılıyorsa, fakültelerin talcbe kontenjanlarının ve öğretim kapasitesiniıı, uzun süreli öğretim talebine göre ayarlanması gerekir. Şayet öğretim özel okullarda yapılıyorsa, lalepteki değismeler bazı sürtmelere rağmen yine dc bu ayarlamayı ker.diliğinden saglayacaktır. tkinci yol ise şudur: Üniversiteye ve muhtelif fakültelere ait kontenjanların tespitiııde uzun dönemli kalkınma plânında tespit edilen ıhtıyaçlar esas alınır. Şayet yüksek öğretim devlet üniversitelerinde yapılıyorsa, kontenjanlar ekonomik plâna bağlı olan eğitim plânında gösterilen meslek ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde ayarlanır. Tiiksek öğretim özel okullarda yapılıyorsa bu kabil okulların açılması için müsaade verilirken plândaki kotaların dısına çıkılmaz. Acaba bu iki prensipten haııçisi daha doğrudur? Kanaatimce, Türkiyede uzun bir süre için yüksek öğretimin talep esasına eöre değil. ihtiyaç esasına göre ayarlanması daha ekonomik ve rasyonel olacaktır. Nitekim, avni prensip kalkınma plânında da kabul edilmistir. Bu prensibin fiilen kâğıt üzcrinde kalıp kalmayacaâı hususuna ileride temas edilccektir. Yüksek öğretim için ihtiyaca söre eeitim plânlaması fikrini su şekilde savunabiliriz. Bu prensip gözetildiei takdirde. ileride Türkiye için çerekli miktar ve evsafta elemanın yetistirilmesi sağlaııır ve bu hususta bir taraftan israfın. diğer taraftan boğum noktalarının, yani eleman eksikliğinin ortaya çıknıasina maııi olunur. Halhuki. yüksek öğrenimin tamamen talep esasına ve pivasa mekanizmaşına terkedilmesi halindc mutlaka va bir israfla ya da hir bogum noktasıvîa karsılasılır. Durumu bir kac misâl ile aydınlatmak icah ederse: Diyelim ki herhansı bir kimse kendi parasıyla yabancı bir memlekrtlr kimya öŞrenimini tamamlamak istemektedir. Bu kimse aslında yüksek öğretim irin kabüiyetsizdir: Tiirkiyenin ilcrideki ihtiyacı kadar ve kabiliyetli kimya talebesi ise eğitim imkânı bulmustur. Demek ki. hahis konusu olan sahsın kimyasrer olması aslında ileride Türkiyenin iiretimine bir sey katmayacaktır. O halde. bu sshsın dısarıda kimya tahsili yapması ekonomik bakımdan bir israftır. Rurada o sahsın dısarıda kendi parasıvla okuyacası. o halde devlete yük olmayacağı seklinde hir savunma vapılamaz. Çünkü. o kimsenin kendi parasıvla satın alacağ» döviz Türkiyp ekonomisi için kıt nlan bir kaynaktır ve bu döviz toplum irin daha yararlı bir sekilde kullanılabilirdi: Bu dö\i7İe meselâ bir kâlp hastası ioin ilâc yahut ta traktör aksamı getirtilebilirdi. Bahis konu^u sahsın vanancı memlekette is bulmak suretivlp Tiirkiye için politik ve sosyal bakımdan favdalı olması ihtimali burada tetkiU dısı bırakılmıstır. Bo sefer hir baska misal alalım. Divelim ki. bir kimsenin babasının fabrikası vardır ve o kimse de hu sebenle mühendis olmak istemektedir: fakat matematik ve fiziğe yatkın desildir. Buna mukabil. birbaşka kimsenin babası küçük bir memurdur ve kurulu bir tezeâhı yoUtur. fakat o kimsenin zihni kabiliyetleri müheııdisliçe müsaittir. Şimdi. divelim ki üniversitede mühendislik için tek bir kontpn.ian vardır. Araha hu iki kişiden kangisini teknik üniversiteye zlalım? Süühesiz i Kalkınmada demokratik model konomik ve sosyal kalkınma hangi sistemde gerçekleştirilecektir? Ekonomik ve sosyal kalkmmanın zorunluluğu ve kaçınılmazhğı üzerinde birleşen yeni ve reformcu siyasi elit bu kalkınmanm nasıl gerçekleştirileceği konusunda ayrılmaktadır. Ortada esas itibariyle iki yol gözükmektedir : 1. Batı modeli demokrasiler. 2. Otoriter ve totaliter sistemler. 1. Batı dünyası kalkınmak isteycıı az ğelişmiş ülkelere bu kalkınmayı demokratik bir modcle ve Batı ölçülerine göre yapnıasını harnretle salık vermektedir. Batının bu konudaki tezini şöyle özetlemek mümkündür: a^ Demokratik bir düzen içinde kalkınmak mümkündür. Büyük bir harbin sonunda ekonomik ve malî yönden âdeta iflâs etmiş ülkelerin harbten sonra nasıl süratle kalkındıklan ortadadır. Fransa, Almanya, İtalya ve Japonya gibi ülkeler, demokratik model ve kalıplar içinde hızla kalkınmışlar ve ekonomik durumlan harb öncesi devresine nisbetle kıyas kabul etmez olarak iyileşmiştir. b) Demokratik düzen insan hak ve hürriyet lerine saygı duyan, insan vekar ve haysiyetini ön plânda tutan bir rejimdir. Bu itibarla, kalkınma uğruna kutsal hak ve hürriyetlerden vaz geçmemek lâzundır. c) Batı, kalkınmak isteyen Doğu için, iyi niyetli bir terbiyeci, çok defa iyi kalbli müşfik bir büyük ağabey hiç olmazsa bir yetiştirici olmuştur ve olmakta devam etmektedir. Az gelismiş ülkelerdeki bilim yuvaları, modern yapıtlar, yollar, sar.at hareketleri ya doğrudan doğruya ya da dolayısiyle Batının K kiııcisini. Acaba birinci sahsı da mühendislik eğitimi talep ettiği için, teknik üniversitenin kapasitesini arttırarak alalım mı? Fakat, bu takdirde ileride Türkiye için lüzumundan fazla mühendis yetistirmis olacağız; bu bir israftır. O halde. baba ileride. fabrikasında mühendis olarak kendi oğlunu değil, mühendisliğe daha ehil bir başka kimseyi istihdam edecektir. emek ki, öğretimin ihtiyaca göre tespiti prensibinin uygulanması halinde, talebin ihtiyaçtan fazla oidnğu hallerde mutlaka kahiliyet esasına göre bir seçim yapılır. Bu seçim, bütün toplumlarda kabul edilen «e^itimde fırsat eşitliği» prensibini sağlayan tedbirlerden biridir. Bu çikmadan sonra tekrar yüksek öğretim problemine dönersek: Acaba buçün devlet üniversiteleri kontenjanları ihtiyaç esasına göre mi tespit edilmistir? FaUültelerin kontenjanları Türkiyenin nzıııı süreli ihtiyaçlarına göre ayarlanmıs olmaktan henüz uzaktır. Bu kontenjanlar üniversite içi gelenek ve amillere bağlı olarak çoğunlukla dar, bazı münferit hallerde ise ihtiyacın üstünde kalmıstır. Kontenjanların sırf üniversiteye siremeyen öğrenci adayı bırakmamak politik kaygusuyla arttırıldıeı hallerde ise eğitimin kalitesi mecburen düsmektedir. thtivaç esasına göre ve kaliteli eğitim yapabilmek için gerekli kapasite artışının sağlanması hususundaki çalışmalar 7ayıf kalmaktadır. Fakülte kontenjanları üstündeki talep ise özel yüksek okuüarın açılmasını teşvik etmekte, yüksek eğitim bu müesseselerde çok düsük bir seviyede yürütülmektedir. Yukanda verilen izahata göre, Türkiyede e£itim politikası hususunda takip edilebilecek en iyi yol devlet üniversitelerinin kontenjanlarını eçitim plânında gösterilen ihtiyaçlara göre ayarlaması ve özel yüksek oknlların açılmasına mani olmaktı. Fakat. artık bu yol fiilen pek bahis konusu olamaz. özel okullann gelisigüzel açılması ile. eğitimde ihtiyaç prensibi değil talep prensibine dönülmüs ve böylece eğitim plânı da fiîlen bir kenara atılmıs olmaktadır. Bu durumda, devlet üniversiteleri giriş imtihanlarımn fonksiyonu ise ihtiyaca göre ve mesleje kabiliyetli öğrenci seçmek yerine kaliteli üniversiteye, kaliteli öğrenci seçimine dönüşmüş olmaktadır. Demek ki, bütün hataları olduğu gibi kabul edersek, yani lise mezunu yine çok olnrsa. tlniversiteler kendi iç sebepleriyle ve malî imUânsızlıkiar yüzünden öğrenci savısını tahdit ederse. üniversite giris imtihanlarıyla yapılacak eleme yine de rasyonaldir. Çünkü. bu imtihan kaliteli öğreneiyi kaliteli ve parasız devlet üniversitesi için ayırmaktadır. Bu durumda. eski ve yerleşmiş olan devlet üniversitelerinin öğretim kapasitelerinin mutlaka bir an evvel arttırılması gerekir. Burada hemen belirtelim ki, bu üniversitelerin kapasitelerinin düşüklüğii çok defa sınıf ve bina eksikliği ile izah edilmektedir. Halbuki. sınıf ve bina ihtiyaca ikinci derecededir. Hele bugün mevcut binaların çoğunun mimarisine bakılırsa. gereğinin çok üstünde bir sürü boller çok az masrafla sınıf ve büro haline getirilebilir ve böylece mevcut üniversite binalan daha ekonomik bir şekilde kullanılmıs olur. üniversite kapasitesini tabdit eden asıl unsurun üzerinde ise gerektiği kadar önemle durulmamakta, yahut bu hususta yanlış reçeteler teklif edilmektedir. Bu da insan unsurudur. Üniversite kapasitesi herseyden evvel çok sayıda ve kaliteli öğretim üyesinin ve arastırıcısının yetiştirilmesine bağlıdır. Bunun için de birinci adım kadroların çenisletilmesidir. E Batı ekonomik yönden az geüşmiş ülkelere kalkındırma açısından ziyade bunlann bâkir tabii servet kaynaklarından yararlanma yönünden bakmıştır. Lâtin Amerika Pensadore'leri 'aydınlar» bu ilişkiyi «köpekbalı' ğı ile sardalya arasınd?ki münasebete benzetmişlerdir. Nehru. zalim sömürgecilerin elinde acı çeken «BHARAT MATA» ıHir.distan Anne> nin üzüntülerini dile getirmiştir. Işte bu çabalar'.a az gelişmiş ülkeîerde aydınlarm ve siyasi seçkinlerin uğraşlanndan kendilerine bayrak yaptıkları milliyetçilik formülü antiemperyalist ve antikoloniyalist bir biçimde ortaya çıkmaktadır. 1911 Çin İhtilâlinde SunYat Sen tarafmdan ortaya atılan Halkm 3 Prensibi. CSUN MIN CHl' I> yeni bir millet yaratmada dayanılacak ana ilkelere işaret etmişür. Siyasî, ekonnmik ve kültürel yönden bağımsızlık dâvası az gelişmiş ülke seçkinlerinin parolası olmuştur. Afrikalı lider Sekou Toure. Batıya önce su soruyu sormaktadır : Afrikanın bağımsızlığından yana mısınız? ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••a YÜKSEK ÖGREytM Kredi ve Yurilar Kurumu Ankara Yurilar Müdürlüğünden 1 Ankara Atatürk Erkek Öğrenci Yurdunda yapılacak tadilât ve onarım inşaatı işi kapalı teklif alma usulüyle eksiltmeye konmuştur. 2 îşin keşif bedeli (U2.855.07) TL.'dır. 3 Eksiltme Dikimevi Plevne caddesindeki Atatürk Erkek Öğrenci Yurdu binasında toplanacak îhale Komisyonumuzda 19/7/1965 Pa?artesi günü saat 15 de yapılacaktır. 4 Eksiltme şartnamesi ve bu işe ait dosya mesai saatleri içinde aynı adresteki Müdürlüğümüz Yurt İdare ve Işletme Şefliğinde görülebilir. 5 Eksiltmeye girecek isteklilerin : a) 5714 TL. geçici teminatı Müdürlüğümüz veznesine yatırarak makbuz almalan, b) 1965 yılı Ticaret Odası belgesi ibraz etmeleri, c) Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve îmar Işleri Reisliğinden 16/7/1965 Cuma günü mesai bitimine kadar Yeterlik Belgesi almalan. 6 Isteklilerın bu vesikaları usulüne göre vercceklen teklif mektuplarına ekliyerek en geç ıhale günü saat 14 de kadar Ihale Komisyonn Başkanlığına makbuz mukabih vermeleri gereklidir. 7 Postadaki vaki gecikmeler kabu! edilmiyecektir. 8 Kurumumuz 2490 sayılı kanuna tabi değildir. Ihaleyi yapıp yapmamakta veya dilediğine vermekte serbesttir. i YARIN Türkiyede durum 5 • : ••••• • DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI Seyir ve Hidrografi Daıresı Başkanhğından bıldirilmiştir. DENİZCİLERE VE HAVACILARA 60 SAYIL1 BtLDİRİ 14 Temmuz 1965 tarihinde 09.00 ile 17.00 saatlen arasında aşağıda sınırları bildirilen saha içinde seyretme, demirleme, dalma ve bu sahanın 12.500 metreye kadar olan yüksekliği can ve mal emniyeti bakımından tehlikelidir. DOGC AKDENtZ İSKENDERUN KÖRFEZİ METHALİ AÇIKLARI 1 nci nokta : E. 5916 No. lu Akıncı fenerinden 259 derece ve 21 mil mesafedekl enlemi 36 derece 15 dakika Kuzey, boylamı 35 derece 21 dakika Doğu olan nokta. 2 nci nokta : Enlemi 36 derece 00 dakika Kuzey, Boylamı 35 derece 21 dakika Doğu. 3 ncü nokta : Enlemi 36 derece 00 dakika Kuzey, Boylamı 35 derece 00 dakika Doğu. 4 ncü nokta : Enlemi 36 derece 15 dakika Kuzey, Boylamı 35 derece 00 dakika Doğu. DENÎZCİLERE VE HAVACILARA ÖNEMLE DÜTURTJLUR. (Basın : 11104) 8124 • • ••••••••••••••••••••••a (Ba=m : 12126 A 7654) 8135 TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNİK ARAŞTIRMA KURUMUNDAN Kurumumuz bünyesinde kurulmakta olan Hazekât Araştırması (Operational Research) •iinitesinde 1) Araşürmalar yapmak üzere bu alanda tecrübeli. doktora veya master yapmış elemanlar, „ 2 ) Bu alanda yetiştirilmek ve araştırma yapmak üzere Üniversite mezunu gençler, (Matematik, fızik, mühendislik, idart bilimler gibi kollardan mezun olanlar tercih edilir) almacaktrr. İstekHlerin, gerekli belgelerle birlikte 15 ağustos 1965 tarihine kadar bİ2zat veya mektupla, Havuzlu Sokak No. 16, ANKARA (G21) adresindeki Kurum Merkezine bajvurmalan duvurulur. VEFAT Sadrâzam Keçecizade Fuat Paşa ve Tunuslu Hayrettin Paşanın torunu Şurayı devlet âzasından Reşat Fuat beyin oğlu merhume Melek Keçecinin zevci, Âli Fuat Keçecinir. pederi, Hayrettin Fuat Keçecinin, merhum Salih Fuat Keçecinin ve Mehmet Fuat Keçecinin biraderleri Emekli Büyükelçi Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Seyir ve Hidrograö Dairesi Başkanlığından bildirilmi§tir. 12.00 ve bildirilen sahanın emniyeti Denizcilere ve havacılara 64 sayılı bildiri 19 ve 20 Temmuz 1965 tarihlerinde 10.00 ile 14.00 ile 16.00 saatleri arasmda aşağıda sınırları saha içinde seyretme, demirleme, avlanma ve bu 1000 metreye kadar olan yüksekliği can ve mal bakımından tehlikelidir. 1 (Basın ? 12128 A 7666) 8117 Şevket Fuat Keçeci Kaıadeniz Şile ve Kefken açıklan nci nokta: E. 5832 No. lu Şile fenerinden 349 derece ve 12 mil mesafedeki, enlemi 41 derece 22 dakika Kuzey, boylamı 29 derece 34 dakika Doğu olan nokta. 2 nci nokta: Enlemi 41 derece 33 dakika Kuzey Boylamı 29 derece 34 dakika Doğu 3 üncü nokta: Enlemi 41 derece 33 dakika Kuzey Boylamı 30 derece 03 dakika Doğu 4 üncü nokta: Enlemi 41 derece 22 dakika Kuzey Boylamı 30 derece 03 dakika Doğu. |"' SOGUK HAVA va BUZ SANAYİİ İÇİN "\ 1/3 B. den 10 Beygire kadar kısa bir hastalığı müteakip hakkm rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 13 Temmuz salı günü Modadaki sahilhanesinden ahnarak Kadıköy Iskele camiinde öğle namazından sonra Sahrayı Ceditteki aile kabristanına tevdi edılecektir. Mf>vlâ rahmet evleve. (Cumhurıyet : 8126) AMERİKAN TEGUMSEH ve GOPELAND Marka havaîı ve sulu, aynca: ALMAN FREON ve AMONYAK KOMPRESÖR Grupları her takatta komple buz tesisleri derha! teslim edilir. Avrupa malı ve yerli saf GAZ AMONYAK 12,5 ve 25 kilolufc Avrupa buz kahplan müşterilerimizin emirlerine amâdedir. VEYSEL SAİT AKBAŞOĞLU KARDEŞLER A. Ko. Şti. Karaköy Necatibey Caddesi No: 52, İstanbul s: Telefon: 44 22 73 Teleraf: ÜCLER DenizcUere ve havacılara önemle duyurulur. (Basın : 12313) 8115 •••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••«a İlâncılık: 7637 8129
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle