18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pencere tKl CUMHURfYET 10 Şubat 1963 GÜNÜNKONULARI Vazifesiz memuriyet Eksik gramajlı ekmek çıkaran on altı fırın cezalandırıldı Hava kapalı olnnca insanın caııı sıkılıyor. Hava kapalı .. Ama yağmursuz. Daha doğrusu yağmurlu mu yagmursuz mu belli detil. tstanbnluıı bnyle günleri vardır. tnceden inceye, sinsi sinsi içe işiiyen bir ıslaklık sarar ortalığı... Nereden geldiği belli olmıvan bir ıslaklık. Gnkten mi yağıyor? Yerden mi ftşkırıyor? Pek iç açıcı olmuyor böyle gütıler. Sınıfta çakıp tatile çirmiş öğrencilerin huzursuzluğu iyinde Fazar günü şununla buııunla ugraşmak Kitap karıştırmak, musluk tamir etmek, eski nıecmuaları düzenlemek, radyoııuıı düğmesini çevirmek, bozulan ampulu değiştirmek, penccrcden sa|a sola bakınmak. . Bir çeşit vazifesiz memur gibi ortalıkta dolaşmak . Siz, «vazifesiz memnriyet» fıkrasını bilir misiniz? Sultan Mabmot, Sait Efendiye : Bu âlemde en çüzel şey nedir? dfye sormuş. Vazifesiz memuriyet padişabım. Merak etmis padisah : Dünyada öyle bir memuriyet var mı? Olmaz olur mu efendimiz, hem de üç tane. Peki anlat bakalım.. Sait Efendi anlatır : Sadrazamın imamınııı memuriyeli . bir. Şeyhülislâmın berberinin memuriyeti .. iki. Sait kulnnuznn memuriyeli .. üç. tyi ama bunlar neden vazifesiz oluyor? Şu açıklamada bulunur Sait Efendi : Allah taksiratını affetsin, sadrazamın dairesinde namaz kılındığı görülmemiştir, imamı maaş alır .. Allah sifalar versin, şeyhülislâmın başı keldir, tıraş olmaz, berberi maaş alır... Sultan Mahmut güler : Ya üçüncüsü? Sait kulunuz hosa gidecek bir nükte yaptı, efendimiz şirodi ihsan buyuracaklar tste sultanım böylece üçümüz de havadan zahmetsiz para kazanırız. Havadan para kazanmk da, doğrusunu isterseniz, bir marifct sayılmaktadır. Havadan para kazanılır mi? Meteeroloji istasyonunda çalısanlar kazanıyorlar ya!.. Oturdnfn yerde milleti kazıklamanın usullerini iyi bilenler de kazanıyorlar. Zamanımızda vazifesiz memuriyetler çoğaldıkça çoğalıyor. Çoğumuzun gezü de vazifesiz memuriyetlerde. Bu işin felsefesi : Şöyie dolgunca maaşlı rahat bir iş bnlsam. «Rahat is» ten mnradımız ayaklanmızı uzatıp oturmak. Hepimiz kel şeyhülislâmın berberi gibi birbirimizi sabahtan aksama dek lâfla tıraş edip vakit öldürmeğe bayılınz. Ama bazı insanlar da iki saat boş kaldılar mı deliye dönerler. Çalısmadıgı zaman yaşadığını hissetmiyenler, sayısı az da •lsa, vardır. Okulda olsun dışanda olsun, çalışan adam, çogunluk tarafından : Inek gene inekliyor diye öıel tâbiriyle ve partnakla gösterilir. Niçin böyle olmnşnz? Bu alışkanlığınunn tarihi ve sosyal kökleri var. Osrnanlı, hiçbir devirde müstahsil olmamış. OturTOOŞ, hukmetmiş. Avrnpa aristakrasisinde, çahşmanın, bayağı bir iş olduğu devirler vardı. Bizde çahşmak hiçbir zaman makbai sayılmamış. Hiçbir zaman da değerini bulmamış. Zaten «emek» denen şeyüı felsefesi de, ilmi de rağbet bulalı çok olmamıstır. Halbuki «çalışraa» yı değerlendirmedikçe, «calışma» nın karsUığını veremedikçe, ilerlemek bir hayal . Çeşitli dalaverelerle tek ayak üstünde para kazanılan yerlerde «çalışma» nın talîai niçin çok olsun? Uygarlık savaşındaki yenilgimiz OKTAY AKBAL rumlular şimdi ? uygarlık savaşın da, bizi bozguna uğratanlar. hâlâ ortalıkta geziyorlar. Kahramanlık taslıyorlar. Başarı kazandıklarını ş klarını iddia ediyorlar. Yeni yaratıcılariyla övünüyorlar. Oysa bozgun korkunç. Atatürk'un savaşcı yıllarına gore belkı bir yüzyıl gerilemişiz. Savaş bitmiş, hem de yenilgiyle, onlar bunu bir zafer diye gösteriyorlar. Yeniden savaş açmamızı, yeniden Atatürk ülküsü çevresinde ordulaşmamızı önlüyorlar buylece. Yaptıkları kötülük bitmiyor, sürüp gidiyor. Dözeltme : Dünkü fıkramın ikinci satmndaki «kapitalîzm» kelimesi «komünizm» ... Ve otuzuncu satmndaki <bulahm> kelimesi «kullanır. olacaktı. Düzeltir, özur dilerim. İNGİLİZCEALMANCAFRANSIZCA • Otfsitri bitırmlenlen h*r 40 Sğrıncidtn 1 Bğrtnci AVRUPAYA gSnderiiir. • Broşürumuai yeyj 2 lıralmpjl gödtrerekl'km dersimizı' isttyinir • Mttoduniu/u toer.zerlerile muojese t l r e d e c ukip etmeyiniz , OONTA D I L L H I YAYIN SERVISI I C.f~.T' C»fi. II» Ş . ı ' . l ı ı MEKTUPLA (Reklâmcılık: 467/1821) Bir savaşta ka Yazan: zanmak kadar kay betmek de var.Biz ulus olarak bağımsızlık savaşın da zafere ulaştık. halletmez miydi bir ama uygarlık savasında tam bir davranışlar bozguna uğradık. Hani bozgunu çok işleri? Bizim köylerimiz de gebilsek, kabul etsek. nedenlerini ridir şehirlere gore. Ama elektrik, Pide almak ıçin iırınların önün arasak 1 Nerede, bu bozgunu bir radyo, televizyon var yine de.« âıd akşam üzerleri meydana gelen zafer gibi gösteriyoruz! Kendimi Başka biri de rastladığı bir Türk kuyruklardan faydalanan fırmcı zi, çevremizi, dünyayı, hattâ tarihi öğrencisine heyecanla demiş ki: lar, eksik gramajlı ekmek çıkarma aldatmaya çalısıyoruz. Sankı uy • Dostum, memleketinize dönün heya devam etmektedirler. Beledi garlık savaşı kazanılmış, gerilik men, bilgisizliği, geriliği yenmek ye, Ceza Kanununun yetersizliği canavarı ortadan kaldırılmış! Oysa için çok çalışmanız gerek. Hemen dolayısiyle, eksik gramajlı ekmek o canavar dünden de beter, azmış, savaş açın bunlarla, vakit geçirmeçıkaran fırınların sahiplerine 50 kudurmuş, uygarlık savaşçılarını den.» Spiker bir ara «îşte» demiş, lıra para cezası verilmekte, başka darmadağınık etmış, ortalıkta eli «Bu köylü iki marklık kazancıyla işlem yapılamamaktadır. Kapatma ni kolunu sallayarak dolasıyor. günlerce geçimini sağlayacaktır». kararı, fırınların azlığı dolayısiy Günden güne etkısinı, gücunü du Bir yaşlı kadın bana şöyle ded« «İki markla günlerce geçinmek le uygulanamadığı için, bu duru yuruyor... mun önüne geçilememektedir. Peki, neden uygarlık savasında mümkun mü!>. • Belediye Iktisadi Murakabe Mu bozguna uğradık? Kitaplar dolusu j dürlüğü murakıpları. dün 16 fırı konuşulur bu konuda. Özetini şöyBiz istediğimiz kadar kendimizi le yapamaz mıyız?. Bu savaşın nın. eksik gramajlı pide ve ekmek komutanı savaşı gereğı gibi benim süsleyip pusleyelim. üç beş yapı, sattığı tesbit etmiştir. Fınncılara sememişti de ondan... Bir yenilgiyi sekiz on kahraman politikacı, bir para cerası verilmiş, tekrarı halin anlatmak için bundan iyi karşılık kaç gostermelik parti yetmiyor de fınnlarının kapatılacağı bildi olmaz herhalde Bu savaşın başko uygarlığa. Ne çeşit çeşit partiler, rilmiştir. mutanı Atatürk'tü. Ortaya koydu ne boy boy lıderler! çok partili. ğu ulku, Türk ulusunu «uygarlık bol lıderlı iikel topluluklar. çok' Geçen hafta içinde limanırmza düzeyinde» bir güneş gibi parlat Her gün birbirlerini yiyerek hailkellik içinde maktı. Muspet bılimler elimızde yatlarını gerilik, gelen ithal mallan bir mesale gibi yanacaktı. Adım geçiriyorlar. Çok partili düzende Geçen hafta zarfında limanımıza adım gerilik canavarını sindire yasıyoruz diye kendimizi uygar saithal malı olarak 175 ton demir. cek, öldürecek, bıraktığı mikrop yamayız. Ancak çok fıkirli, derın19 ton parafin, 17 ton makine. 28 ları temizliyecektik. Yeni Türk in leşmış düşüncelı, çok yanlı bir top ton otomobil, 49 ton iç ve dıs lâs sanını yaratacaktık. Batıh bir top luluk yaratabılırsek o zaman uy1ık. 36 ton telefon kablosu, 29 ton lum, aydınlık bir yurt. geleceğı gar olduğumuzu gosterebilirız. Tek Civi, 72 ton çay, 19 ton şeker çu güneşli bir ulus. Baskomutan fıkirde, ama ayn ayrı pencerelervalı, 15 ton galvanizli tel, 187 ton ölunce yerini alanlar bu ülküye den bağırıp çağıran. nereye gidilehaşarat öldürücü, 22 ton kâğıt, 73 kendilerine göre anlam verdiler. ceğini bılmeden yol göstermeye ton sentetik reçine, 173 ton sud Savaşın yolunu, yonünu değiştir kalkışan liderler durumumuzun kalsine ve 628 ton muhtelif eşya diler. Devrimcilik ateşini sondür acıklı halini artırıyor. gelmistir. düler. uydurma, sönük kandiller Jean Dutourd 1940 bozgunundan tutusturdular onun yerine. Bu bir sorumlu politikacılar, generaller Bir kaatil 20 yıl hapis bozgundu. tarihimizin en buyük için şoyle yazıyor: «Fransız ihtılâyatacak bozgunuydu. Bu korkunç bozgun, linin ünlü Genel Güvenlik Komi2 yıl önce Eyupte. tarla ihtilâfı rafere çevrılmek istendi. Istendi. yuzünden çıka:. munakaşa sonun hâlâriaistenıyor. Yenilgi benim tesı yumusak yurekli değildi: Beceriksiz generallerın kafasını kesıda arkadaşı Mehmet lleriyi kazma senmek istenmiyor. yordu hemen. Bu da ötekı geneıle öldüren Abbas Çolakoğlu, dün • ralleri zaferler kazanmaya itiyorÜçüncü Ağır Ceza Mahkemesinde du. Brunet savasmasını bilmiyordevam olunan duruşması sonunda Bugünlerde Jean Dutourd'un du. Kleber'e kahramanhğı öğreten 20 yıl hapis cezasına m a h k u m ol • Marne Taksileri" adlı kitabını obelki de onun idamı olmuştur. muştur. kuyorum. Marne Taksileri ilk Dün 1939 dan sonra hiç değilse 30 ge12 yaşında çocuk kalbden ya Savaşının kahramanları arasın neral ibret olsun diye kurşuna dida yer alır. O dört köşe 1914 tak zilmeyi hak etmiştı.» öldii Bandırmadan İstanbula gelen O sılerinden bir tanesi Hotel des In Türk ulusunu Atatürk* ülküsünğuz Baturay. «Gemlık» gemisinde valıdes Müzesinde durur. Marne den uzaklaştıranlar, koparanlar geçirdiği kalb krizi sonunda ölmuş savunmasının en tehlikeli bir ânın uygarlık savasında yenilgimizin tür. Sahıl Sıhhiye tarafından mua da General Gallieni binlerce askeri sorumlularıdır. Bunların suçu 1939 yene edilen Oğuzun kalb yetersiz bu küçük taksilere bindırerek cep daki Fransız generallerinin suçunliğinden ölduğu anlaşıimış ve ce heye yollamış. böylece Alman iler dan daha az değil! Nerede o sonazesi aile«ıne teslım edılmıştır. leyisi durdurulmuş. Masallara yakışan bir davranış. Dutourd, İkin9. kattan düşiip öldii ci Dunya Savasında Fransanın ço PSİKANALlST \ Atakoy ınşaatında dün feci bir küşünü anlatıyor, nedenleri üzekaza olmuştur. 2. Kısım insaatında rınde duruyor. B'rinci neden, Fran Sinir Hekimi i ışçi olarak çalışan Bayburtlu Mu sanın başında Fransız ulusunu ken M. Kemal Keskinel * hıttin Keçecı, 9. kattaki iskeleden di kişıliğinde temsil eden büyük geçerken dengesini kaybetmiştir. bir adamın bulunmayısıdır. 1940 i Beyoglu. tstıklâl Cad. 213 J Boşluğa uçan işçi, beton zemin ü ta Başbakan Daladier dermiş kı: J Her jün 1620 Tel: 49 53 14 \ zerine düşup parçalanarak ölmus «Askerlere Daladiej için ölmeleritur. ni mi »öyliyeyim? Boyle bir söze Cumhuriyet 1826 gülmezler de ne yaparlar?» Bozguen büyük neden, .iş başındaki SUBAT 1 0 RAMA^AN 1 | i liderJeıınVgeo«rali«rin .her<feyTfen E önce savundukları dâvaya inanmaCJ C E 2 M Nüshası 25 Kuruş ' maları. Ba.ştakiler inanmazlarsa, <i "5 O Basan ve V»yan c < halk niçin inansın, niye inansın? Cumhuriyet Matbaacıhk ve Fransa 1940 ta bir çeşit ruhi bozv. ] n.oo İ3.28 16.17 13.36, 20.09 6.17 Gazeteeiiik Türk Anonim Şirlcett gun sonucunda çöktü. Biz de 1938 Cağaloğlu Ralkevl Sokak No. 3941 E. 1 1 25 6.53 9.42 12.00 1.32 11.42 den sonra yavaş yavaş başlayan, Sahlbl 1940 tan. 1950 den sonra baş dörtNAZİME NADİ durücü bir hız kazanan bir ruh çöküşüyle bozguna uğradık. Aradaki Yazı lflerlnı fiilen ldjre eden benzerlık saşırtıcı... Mesul Müdür CJ \ Bazan gazetelerimizi günlerce gormediğim oluyor. Aramıyorum hiç. Elime geçtıkçe başhklara bir goz atıyorum. Hep bıraktığım yerdeler. Daha da gerilere kaymışlar. Gazete ba.şlıkları içımizi, dışımızı yansıtan bir ayna. Gorünen bir oyun:Sorunları sonsuz bir ülkenin sorunsuz politikacıları kendi aralarında oynuyorlar bu oyunu! Arada oyunlarını bize de yutturuyorlar, bir şeyler olacak diye bekliyoruz, boşuna! Oysa sorunlar ortada, gözler önünde. çınl çıplak. Nasıl gormüyorlar, nasıl kısır oyunlarını iç huzuruyla oynuyorlar!. Atatürk ülkusünü yıkıp yerine daha ustun bir ulkü koyacağını sananlar için tarih ne yazacak dersıniz? Şımdiden o satırları görüyoruz, ateşten harflerle. Türkiyenin uygarlık savaşının bozguncuları demokra?icilik oyunuyla kendılerini avutuyorlar. Bencılhkleımin oyuncağı olarak. ileriyi, gerçeği görememelerinin sonucu olarak... Atatürk ulkusunu yıkıp yerine uydurma particilik oyunlarını bir ülkü gıbı sunmak istiyenler yıllardır sağduyuyla eğleniyorlar. Bu egIenceye katılamıyoruz. Bu eğlence bir avuç sorumsuz arasında çunkü. Uygarlık savaşına yeniden başlamak ışlerine gelmiyor. Bu savaş için yüreklilik gerek, kafa gerek, görüş gerek. Durumu kurtarmak ıçin ise tek gereken, bol bol tâviz vermek. Yok, Atatürk ülkusünü yasatan, uygarlık için yeniden savaşa atılmamız gereğini söyliyen bır lider. Birinci uygarlık savaşımız Atatürk'ün komutasında başladı. Atatürk komutayı bırakınca bozguna uğradık. İkinci uygarlık savasında bozguna uğramamalıyız. Böyle bir bozgun Turk ulusunu tarihin torlu sayfalarına gömecektir. Bunu bilerek, o savaşa hazırlanalım, ergeç kopacak olan o uygarlık savaşına. Bozgunlardan ders almasını bilen topluluklar zafere ulaşmasını da bilirler. azetelerde uıun müddettenberi görfilen bir ilân. (Atav türk'ün alnından öptüfü Türk casusu) filân menfaatine falan yerde olafanüstü çösteri .. Bütün saz, caz, ses, söz sanatkârlarının katılacaklan gösteride milli kahramanımız da maceralarının en enteresanlarını anlatacakmış. Bu zatın adını duymıyan vatandaş yok gibidir. Kitaplan da mevcuttur. Her halde mazide memlekete büyük, küçük bir çok hizmetler gördü|ünfi kabul etmek gerekir. Zaten bu ynzden değil midir ki devletin kendisine maaş bağlaması için teşebbüse girisilmiş ve hafızamda aldanmıyorsam bu teşebbös netice de vermiştir. Insanın gazetelerde okndufn ilân karşısında bonlan düsünüp irkilmemesi ve «vah zavallı .. Açıkjöz musamere tertipçileri kandırmışlar biçareyi!» dememesi imkânı olmuyor... Nasıl irkilmiyelim. Bir kaç bin lira kazanmak için mezada çıkarılıp satılmak istenmiyen güzel şey bırakılmamış: Atatürk'un ismi, millî kahramanlık sıfatı ve nihayet bu adamın vatanına yaptığı hizmetler . Kusuruma bakılmasın, biraz acı konuşacajım. Son zamanlara kadar gazetelerde görülfirdü, (Milli Mücadele kahramanı çavuş) diye göğsü tstiklâl madalyasiyle süslfi bir kadın resmi ve altında muhtaç düştüfü için dilendifi haberi .. Ben bu (müsamerei fevkalâde )ilânı ile o haberler arasında hiç bir fark bulmadım. Galiba hepimiz şu esas noktayı unutuyoruz: Vatan için yapılan kahramanlıklar, sonradan şahsî çıkarlar ufruna kullanılamazlar. Kullanıldılar mı ortada ne kahramanlık kalır, ne de hizm?t . Kalan alelâde bir alışveriştir. Bahvıvanın pırasa yetiştirip pazarda satması ile millî kahramanm hizrnet ler törup, sonra Nendi menfaati ne tertiplenen gdstcride para mnkabili bu kahramanhklannı anlatması mahiyet ve mâna itibariyle birbirinin tamamen avnıdır. * * * Adana Büromuz dün şu baberi verdi: «MUli Eğitim Bakanlığının prefabrike usulüyle ilimizde giriştiği okul inşaatı denemesi başarısızlıkla neticelenmiştir Bir sahada demir ve çimentodan hazırlanan bloklar ile merkezde 5, köylerde 25 ilkokul inşa edilmiş, fakat bunlardan Mağara ve Kozandaki iki binanın içine girilemez olduğu görülmüş, neticede kabulleri yBpılmamıştır. Diğer 25 ilkokulun da uzun ömürlü olmıyacağı tahmin edildiği için bu tip inşaata son verilmiştir. Esasen geçen yıl ilgililer bu tip inşaatın iyi netice vermiyeceğini Bakanlığa bildirmi'sierdi.» Buyurun, işte bir h?ber ki otaynp kahkahayı basın, okuynp feryadı kopann. okuvup saçınızı, başınızı yolun. . tlgililerin geçen yıl iyi netice vermiyeceğini bildirdikleri bir inşaat usulü nasıl oluyor da bu yıl tekrar uysulanıyor, tekrar on binler, yüz binler harcanıyor? Bu paralara yazık değil mi, bu emeklere yazık defil mi. okulsuz kalmakta devam eden köylerin ümitlerini seneden seneye aktarmalarına yazık değil mi? Yalnız okul insaatında değil bütün işlerimizde geçirilen tecrübelerden ders almayışlanmız, bu millete öyle bir karanlık istikbal çiziyorlar ki dehşete, düşmemek kabil değil! Cevat Fehmi BAŞKUT Kahramanlık satıhr mı? HEM NALINA MIHINA e ..J ı ıı ıııııııııııınm Bugün öğlende (1213,30 arası) telefonları çaldığında «Alo» yerine «Akfil» diyenler, Akfil kumaşlarından kazanacak. Telefonda konuşan: Aziz Basmacı tlllltllllllllllfllllllllllllllllllltllllfl Reklâmcıhk 600/1849 ÂKLIN OYUNU 50. TEMSİL SCUMHURİYETİn Tefrikası: 1 Salı, Çarşamba İS ve 21J5 üâncılık: 55/1852 Güney Almanya televizyonu geçen gün Türkiye konusunda bir program yayınladı: «Asker ve köylü Türkiye.» Bu başlık bile çok şey anlatîyor. Özellikleri askerlik ve köylülük olan bir ülkenin kişileriyiz. Başka neyimiz var? Başkaları bilmediği gibi, kendimiz de bilmiyoruz! Yok başka bir şeyimiz. Bu ıkı önemlı nıtelığimiz de olmasa bugüne dek Türkiye tarihır. tozlu sayfalarında kaybolmuştu. Bunu Batılılar da biliyor. Türk ulusu bir askerine dayanıyor, bir de köylüsüne... Bu yayında köylerimızin acıklı hallerını seyreden tanıdık Almanlar çok üzulmüşler. Köy pazarlarında malını satan köylüler, koy evlerinin sefaleti, gerilik. Türkiyenin genellikle, Orta Çağdan kurtulmadığını gostermiş onlara. Bir tanesi şöyle dedi: «Ben bu kadarını ummazdım. O kadar devrimler, ihtılâller yaptınız. Bu gerilikten niye kurtulamadınız? Köklü A.NKARA BÜKOSU : AtatOrk Bulvan Yener Ap.Yenlşehtr Telefon: 12 95 44, 12 09 20, 12 09 6«. 17 57 35 • DOGU İLLERl MERKEZ BÜROSU: VECDİ KIZILDEMİR * MERKEZI: ANKAR\ Adr«ı: GENEL MUDDRLO<, Mevduat Miid. i Ankara, 1 Şubat'19°5 tnönü Caddesı Işmen Han Dlyarbakır Telefon: 1 M 0 * GÜNEY İM.ERİ MERKEZ BÜROSU : KOçüksaat Meydanı Edııne Hani Adan» Telefon: 4530 Gazetemlze göndertlen yazllsr ko« nulsun, knnulmasın iade edilmez. llânlardan mesuliyet kabul olunmaz * Abone ve llân lçltrl lçın, zarfın üstüne «Abone» veya <tlân Servisis kaydının konması lâzımdır. j B U GAZETE" BASIN AHLAK ı YASAS1NA UYMAY1 TAAHHÜT I ETMİŞTİR. 1965 y ı l ı n d i da. en ^ veren banKa, Tirkiye IŞ BanKasıdır. 50 0C0 t a l i n l i t«n 10 ML İY Uramlye Vtatanaca^. I, B.n'«.ınd» ] yAUNs Jean Laborde.ÇEVİeeNsHamcli Varoslu lefonda mahmur bir ses duyulmuştu. Catherine: Doktor, dedi, Paul çok has ta. Gelin!. Telefonu kapadı, elini a|ır afır alnında gezdirdi. Sonra Ge nevie\'e bir işaret etti: Gelin benimle beraber. lkisi beraber yatak odasına girdiler. Odanın ortasında büyük bir karyola vardı. Taklaş tılar. Paul, gözleri açık, cansız, npuzan yatıvordu. Catberine ürperdi: Acaba...» Sözünü bitirmeye cesaret ede medi. Genevieve hastaya doğru eğildi. Meslek alışkanlığı ile elini tuttu. Gözlerinde bir korku ifadesi belirdi! Catherine sabırsızlandı: Ey. ne var? Genevieve söze başlamaktan âciz, yalnız başını salladı. öliiniin elini bıraktı. Catherine arkasını döndü, odadan çıktı. Ge nevieve bir tereddüt geçirdi. Acaba ölünün göz kapaklannı indirmeli miydi? Yoksa bu işi, doktor ıçelineiye kadar geciktir meli miydi? tkinci şekle karar verdi. Catherine'in yanına gitti. Catherine bir koltokta oturu yordu. Ona baktı: Anlatın, ne oldu? diye sordu. Anlayamıyorum. Her akşamki eibi iÇnesini yaptım. Istırabı yok mu idi? Şikiyet etmiyor mu idi? Hayır, sâkinleşmiş görünüyordu. îkisi de sustu. Genevieve. kı sa bir tereddütten sonra anlatmaya devam etti: Iğneyi yapar yapmaz hırıl damaya başladı. korku ile bana baktı. Genevieve «ölümün. elini kendisine dofru nzattıfını gören adamın bakışı» diye düşü nüyordu. Paul. ölüme defil ona, Genevieve'e bakmıştı. Paul'un gözlerinde okudu|u bu istimdat bakışını, onun vücudanu ve beynini kötürümleştiren âni âciz duygusunu, sonra o öfkeyi, saniyenin bir kesri ka dar ancak süren o simşek bakı şını asla unutmıyacaktı. ölüm, bu beklenmedik »nilikle geldiği zaman, işte bu idi. Doğduğu kadar çabucak sönüveren bir isyandı. Hemen arkasından yüzde beliren yokluktu. Hayal, Genevieve'i, daha ileri gitmek ten alıkoyuyordu. Bir adam, in cecik çelik ijnenin ucunda takılı tuttu|n sırada, can çekismeye başlamıştı. Genevieve'in bütün hissettifi şey, düpedüz metafizik bir korknnun tesiri altında bir cilt ürpertisinden ibaret kalmrştı. E, peki, sonra? Catherine'in sesi. Genevieve'i kendine getirdi. Başka bir şev bilmiyorum, madam! Sonra ilâve etti: ASKYOLUNDA BİRINCİ BÖLÜM Catherine'le Genevieve, şiddetle boğusuyorlardı. Sarf ettiklcri çayretin derecesi, hafif çığlıklar atarak soluk soluça kalıslanndan belliydi.' Nihayet Catherine. Genevieve'in bilegini vakalamaya muvalfak oldu, şiddctle büktü, mücadeleyi kazandı. Canı acıyan Genevieve elini açmış, küçük ampul yere düşmü.ştii. Oenevieve geriledi, Catherine peşinden yürüdü. Kü çük ampul, birinin kundurası altında kayboldu, çıt diye bir ses çıkararak kırıldı. Bileğini Catherine'in elinden kurtarnııs olan Geneıieve şimdi. şaşkın ve kinli bakışlarla onu seyrednor du. Gözleriyle biribirlerine mey dan okudular. Doktoru çafırmjık lâzım, dedi. Vatak odasından gelen bir hı rıltı, ikisini de ansızın. oldukları yerde durdurdu. Catherine: Çagırıyorum, dedi. <iene\ieve'in yatak odasına dofruidu&unu görünce: Orada durun. dedi. Catherine telcfonu açmış. nu marayı çevirmeye başlamıştı. öfkcli öfkeli serdu; Ne yapmak lâzım ereldifei . bakkuıda bir fikriniz var ını? Gen.fvieve ccvap. v.ermcdi. Te Ifneyi çektim, telefona koş tam! O sırada siz geldiniz. Lâm bayı yakraaya bile vakit bulamadım. Elimi düğmeye dokundurduğum anda elektrik yandı. Catherine sinirli sinirli güldd: Birdenbire korktum. Içime doğar gibi olmuşta. Genevieve'e baktı: tine nerede? Genevieve masayı jösterdi. Catherine sordu: Heparine mi'idi? Her akşamki gibi, madam! Hasta bakıcının sesi sertleşmişti. Catherine yavaş sesle: Sual sormak hakkımdır, dedi. ' Sonra birden bire sinirlendi: Bu doktor da nerede kaldı! Genevieve, ümitsizce: Doktorun yapacaği bir şey kalmadı! dedi. Catherine başını salladı. Yavaş sesle «ne olursa olsun, acaip şey» dedi. Genevieve susuyordu. Catherine'i hiç sevmezdi. Dnydnğu yürek üzüntüsü bu duyguya hafif, âdeta ıstıraplı bir kin katıyordu. Catherine sordu: Tanılmadığınıza emin misiniz? Genevieve yeri, bir az evvel ampulün düşüp kırıldıgı noktayı tösterdi: Ampulün üstüne siz bastı nız... Catherine onun sözünü yarıda kesti: Ampulü niçin vermek istemiyordunnz?... Şırınjayı da öyle? Genevieve verecek cevap bulamadı. Catherine diz roktü, cam kırıklarını aramava başladı. Sıreaları toplayalım. Genç kız eğildi. Ampul tmcla bux olmus, sırçalar, halınin uzun tüyleri arasına karışmıstı. Catherine minieik bir sırça bnl du, itina ile aldı, masanın üstünde duran iğnenin yanıaa bı raktı, doğruldu. Aynı anda kapının zili duyuldu. Genevieve'le ikisi birden seğirttiler, fakat Catherine daha atik davraııdı. Konağin büyük yemek salonu, ince uzun bir galeriye açılıyor, oradan, koyn kırmızı yol halısı serili iki basamak merdiveıılc methale geçiliyordu. Sokak Kapısında bir takım düğme tertibatı vardı. Bu düğmelerin bir kısmı ışık düğmesiydi. Ötekiler, Paul'ün, eve iki defa hırsıı girdikten sonra yaptırdığı emniyet tertibatını işletmeye mahsustu. Catherine ikinci düğ meye bastı, kapı açıldı. tçeriye, elli yaşlarında, kısa boylu ve tıknaz, gözlerinin kızartısın dan, ilk nykudayken uyandırıl dığı belli oian bir adani girdi. Telâşlı rözüküyordn. Catherine'i selâmlamayı bile akıl etmedi. Ne oldu? diye sordu. Korkanm, bir sey yapamıyacaksınız. Adam, teminat vermek isteyen bir eda il e «Ooo!» dedi. Fakat bu, daha ziyade kendi endişesini gidermek içindi. Genevieve, Cat herine'in arkasında durnyordu. Doktor sert sert ona sordu: Ne oldu? Genevieve, Catherine'e anlattıklannı on a da nakletti. Doktor Mermet hem yürüyor, hem dinliyordu. İki kadın peşi sıra geliyorlardı. Doktor, hem uykudan birdenbire uyandırılmıv olmanm, hem kara haberin te siriyle bir parça sersemlımis. her eiinkii sahsiyetini bulmaya çalışıyordu. (Arkası var) Z rCRKİYE tŞ Genel Müdürlülc (Faal: 907/1817) BAY OSCAB: PROF. NİMBUS'UN MACERALARI:
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle