11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
pencere tod CüMHURîyET 31 Ağustos 1992 1 Koranlıkta korku şarkıları LE.T.T. 10.000 memur ve işçiye paso dağıtacak Memleket Düşünceleri Çocukluğumuzda Izmirin Bozyaka'sında geçirdiğimiz bir yaz mevsimini andım dün gece... Derler ki, şimdi oraları parsellenmiş, âdeta bir şehir olmuş... Benim söylediğim bnndan çeyrek yüz yıl önce... O laman Bozyaka'nın dört bir yanı bağlıktı. Bir bağevinde otururduk. Akşamları lüks lâmbasının aydınlığında yenirdi yemekler... Lâmbaya koşuşan pervaneleriyle, kuyudan çekilen soğuk sulariyle, gecelerinin ayışığı ve gündüzlerinin sıcağiyle bir klasik yaz mevsimi işte... Ve bağ, bahçe ortasında çocukluk hâtıraları.. Bu hâtıralardan biri, çok söylenmiş, çok yazılmış bir konn üstünedir : Ben karanlıkta şarkı söyliyen bir insanın sesini ilk defa o yaz dinledim. Oturdufumuz bağevinin anayola uzaklığı sanırım yirmi yirmibeş metre kadardı. Bir tahta çit kapısından çıkılırdı anayola... Anayol dediğim bir atlı araba genişliğinden biraz daha enli bir toprak şerit... ki, iki yanındaki gür ağaçlar yüzünden en mehtaph gecelerde bile karanlık olurdu. Yemekle uykn saati arasında bir şarkı işitilirdi o yoldan... Şimdi hatırlamıyorum bile... Nasıl bir ses idi? tnce mi... kalın mı... tiz mi... güzel mi... çirkin mi... Nasıldı? Hatırlamıyomm. Bildiğim, nzaktan başlıyan bir şarkının, gittikçe yakınlaşarak yükseldiği, sonra tekrar uzaklaşarak duyulmaz olduğudur. Her gece aynı saatte işitilen bu şarkıyı söyliyen, komşu baglardan birinin genç delikanlısı imiş... Her geee o saatte şehre inmesi gerekirmiş... Bir gün büyüklerden biri : Evlâdım!.. demişti, karanlıktan ve yalnızlıktan korktuğu için söylüyor. Birden o anın şuuruna vanverdim. Bugünkü gibi hatırhyornm. Çocuklukta, önemsiz, ama hiç unntalmıyan anlar vardır. İşte o anlardan biri idi... Ve karanlıkta, korku yüzünden şarkı söyliyen bir insanla ilk karşılaşmamdır bu... Sonradan yıllar geçtikçe hayatın her kesiminde karanlıkta korku şarkıları söyliyenlere raslamışımdır. Ve gönnüşümdür ki, bunların ne şarkı söylemek için keyifleri vardır, ne seslerinin güzelliğine inanırlar... HeLe zoraki söylenmiş o şarkılar, notasından da, usulünden de ne kadar uzak, ne kadar yanhştır... Ama korkn! Korku... Içlerinden doğru büyüyüp boğazlannda düğümlenen korku... Bir şey söylemeleri gerektir. Bir şey söylesinler de, ne olursa olsun! Seslerinin yankısında, kendilerine seslenen bir başkası varmış gibi gelir insanlara... Hem bir cesaret gösterisidir de bu : Bakın, ben hiçbir şeyden korkmuyorum... demek isterler. Karanlıkta, korkuda ve yalnız başımıza şarkılar söylememek için elbette birtakım çareler vardır. Bnnun en başta geleni karanlıklan tercih etmemektir. Son günlerde bazı çok sevdiğimiz ve saydığımız dostlarımınn ellerindeki ışıklan kısarak karanhklara doğru tercihlere kaydıklannı görüyoruz. Elbette bu yolda kendi şarkılannı söyliyeceklerdir. Ama bunun ne faydası vardır? Elimizdeki ışıklan söndürüp tek başımıza şarkı söylemek bazan mümkündür... Hele şafak vaktine kadar bütün gecelerde mümkündür... Ama kendi kendimize söyliyeceğimiz bu şarkılann dogruluğundan ve güzelliğinden emin olabilir miyiz? Âhır zaman peygamberi 3 =1111 HEM Bir tenkid mektubu vvelce de bahsetmiştim, biz, fıkra yazarlan yalnız tebrik ve takdir mektuplarv" degil, tenkid, tekdir ve arasıra kü.ffir mektuplan d» alınz. Hattâ bunlar daima çogunlukta'dır. Çünkü yazılanmm beğenenler, yüzde doksan dokuz, onda dokuz hislerini, düşüncelerini içlerinde saklarlar, saklıyamıyanlar: Güzel yazmış adam yahu! Dofrusn pek beğendim! der geçerler. Bunlann ancak pek yaralı, pek mustarip olanlan kendileri gibi hissedip düşündüğü müzü gördüler mi coşarlar ve kaleme sarılırlar. Buna mukabil beğenmiyenler, ekseriya, kendilerinden başka türlü düşünenler olabileceğini kabule yanaşmazlar ve fikirlerini behemehal bize de söyleyip içlerini boşaltmak isterler. Bu boşalma, seviyeye göre degişir, dediğim gibi tenkidden başlar, küfüre kadar varır, biz de bunlara dndak büker, veya omuz silker, geçeriz. Aşafıda okuyacaiınız mektup da gerçi bir tenkid mektubadur ama omuz silkip geçilecek einsten olmadığını derhal söylemek zorundayım. Oknyucum beni tenkid ederken üzerinde durmadıçım bir memleket meselesine dokunnyer ki böylesine doğrusu ean kurban dememek elden gelmiyor. Evvelâ mektubu okuyalım: «Siz ve arkadaşlannız, bıkmadan, ülkemizde olagelen bir çok garip, anlaşılması güç idari ve toplutnsal sorunları nasıl gazetenizde yansıtmaya çalışıyorsanız, bazı okuyuculannız da arada bir, bazı öğüt, fikir ve sorun •îçözümü (problemhalli) tekliflerinizi anlamıyoruz. 25 ağustos 1962 günkü (Cumhuriyet) teki yazınızı ele alacağım. Türkiyede televizyonun ne kadar gerekli bir araç olduğunu savunuyorsunuz. Çağımızda radyo ve televizyonun ne kadar önemli eğitim ve haberleşme araçları olduğunu azıcık bilgisi ve sağduyusu olan kimse inkâr edemez. Temel kavram ve bilimsel yönden hakh olduğunuz bir gerçektir. Ancak, ülkemizde uygulama ve faydalamna bakımından gerçekten böyle midir? örneğin, radyo bir eğitim ve haberleşme (elbette toplumsal düzeyde) aracı olarak ne dereceye kadar kullanılmaktadır? Atatürk devrinden sonra ve öncelikle, geçen iktidar devrinde nasıl kullanıldığını hepimiz biliriz. Toplum için faydalı bir eğitim ve haberleşme aracı olabilmiş midir? Bugün için de, başlıca müzik, tiyatro, günlük haberler, eğitim v j yayınları ile dilediğiniz, umduğunuz görevleri görebiliyor mu? Oldukça ılımlı ve «nabza göre şerbet veren> bir genel oy toplama politikası için kullanılmaktan başka neye yanyor? Elimizdeki radyonun toplumsal kalkınma çabamızda (eğer varsa) ne dereceye kadar rol oynadığını veya oynıyabileceğini düşünüyor musunuz? Televizyon ülkemizde de kurulduğu zaman, şimdiki radyomuzdan değişik olabileceğine dair herhangi bir düşünce gelişmesi bahis konusu mudur? Yoksa, «televizyon kuralım, verimli bir eğitim ve haberleşme plânını uygulayacak düşünce ve inancın arkadan geleceğine» mi inanıyorsunuz?» Dr. M. Orhan Oztürk Bankacı sokak, 16/7 Yenişehir, Ankara «NOT: Mektubumu, « 0 halde radyoyu da kapatalım» gibi saf bir düşünce ile değil, büyük amaçlar peşinde koşmadan önce elimizdeki imkânları düzene sokalım düşüncesi ile yazdım.» Radyomuzun toplum için faydalı bir ejitim ve haberleşme aracı olamadığında doktorla tamamen aynı fikirdeyim. Hattâ önce elimizdeki imkânları düzene sokmamıı lâzım geldiğine de inanıyorum. Ama dikkat buyurulmamış, ben 15 yılhk plândan bahsettim. Plânda televizyon bulunmaması demek, 15 yıl Türkiyede televizyon kurulamıyacak demektir. Şayet doktor okuyucumun fikrine katılıp bu 13 yılı biz radyoyu adam etmeye harcıyacaksak her şeyden, hattâ bir kelim e ile kallunmadan dahi vazgeçelim, daha iyi... Televizyon kurmanın bir taraftan da radyoyu ve televizyona toplum için faydalı bir eğitim ve haberleşme araeı yapmak fizere tedbir almaya mâni olmadığını ısrarla hatırlatınm. Cevat Febmi BAŞKUT Eşimin ameliyatını büyük bir başan İle yaparak blzlere yeni blr yavru kazandıran, hazik alâkastnı ve insanlığını her zaman minnetle andığımız kıymetll dost Dofum ve Kadın Hastalıklan Mütehassısı değerll yakınlıfını blzlerden her zaman eslrgemlyen bu defa da hastahaneye kadar zahmet eden çok kıymetll Çocuk Hastalıklan Mütehassısı »mellyata yardım eden Op. Dr. Cahlt Koçoğlu'na, kıymetü Narkozltör Dr. Necdet Terüm ile Güzelbahçe Hastahaneslnln kıymetli heklmlerl Dr. Sevlm Sönmezalp, Dr. Cahit Zamantılı ve Dr. Maclt ArdağV. Başhemçire Müflde Tan'a, Hemşlre Zeliha Sareut ve Nazmlye Ddnen'e, Ebe Vecihe, Hatlce Yavuzbaş ve Tanser Okan'a, hastabakıcı Zehra Sırdaş ve Havva hanımlarla dlğer personele, gösterdik. lerl aldka, itlna ve lhtimamdan dolayı hastahane tdaretlne teşekkürleriml gazeteniz vasıtasiyle arzetmek lsterlm. Eşref Sumer Cumhuriyet H079 TEŞEKKUR Jînekolog . Operatör Dr. HİKMET ERK'e Doçent Dr. CÎHAT TAHSİN GÜRSON'a Tüccardan Urfalı Hacı Reşit Nacar oğlu, Safiye Nacar'ın eşl, Sait, Müflt, Yalçm ve Selvanm babalan. Asiye, Saniye Çalı ve Cumhurtyet muhablrlertnden Mazhar Kunt'un enlşteleri, Sabriye ve Inci Nacar'ıa kayınpe. derleri vefatının 40. gününe müsadlf yann cumartesi Şişll Camilnde oğle namazını mütaakıp Me%rlit kıraat olunacağından Ijütün d<n daşlann davetli olduklan arz olunur. Ailesl Cumhuriyet 11069 MEVLIT MEHMET DURAK NACAE'm Epeyce bir za Yazan: man oluyor. SaçJarımı kestirmek için berberde sıra beklerken benim • gibi sıra bekliyen I. E. T. T. tdaresi önümüzdeki ve esnaftan olduğu anlaşılan begünlerde devlet daire ve kurum reli iki kişinin yüksek sesle yaplannda çalışan 10 bine yakın me tıkları şöyle bir konuşmaya isteı yal istikrarın hâkim oîmasım gemur ve işçiye ayhğı 45 liradan istemez kulak misafiri oldum: ciktirecek bir tesir yaptığına ve otobüs pasosu dağıtmaya başhya Adam profesör değü, âhır za asıl can düşmanlarımızm işine yacaktır. Böylelikle 1. E. T. T. otobüs man peygamberi. Bu yazıları çer radığına kaniim. Başgil, ihtilâlin ikinci günü, altı işletmesinden uğradığı zararı ka çeveletip eve asacağım. patmaya çalışacaktır. Ben de okuyorum. îşte bu gi arkadaşımla birlikte benim de ha:..; yüzü * imzaladığımız Verile<;6k pasolan sadece gezici bilerin •!„ suyu ı » • ya zırlayıp ımzaladıSımız onun dehürmetine yimi ile beyanname hakkında şöymemurlar kullanabilecektir. Diier şıyoruz. Yoksa çoktan batardık. memuriann pasolardan istifade Konuşmanın sonunda, Sayın Ali le diyor: «Üç, beş kişinin bir araedememesi için gereken tedbirler Fuat Başgil'in Yeni Sabah gazete ya gelerek falan kanun Anayasaya ahnmıştır. | sinde yayınlanmış olan bir dini aykındır demesiyle aykınhk hukuBundan bir süre önce de nama makalesinin bahis konusu edüdiği ken l dsabit olmaz ve böyle bir iddia, mahsus otobüs pasolan devlet I ni anladım ve doğrusu, o yazıla! l k t a " asla tohmet altrada bırakmemur ve işçileri tarafından kul| nn, dünya kültüründen nasibi ol' m a , z *' B * ? g I ' ! n . ' u ç , b e ? *}*}' d e d l ' lamlmaktaydı. Ancak 1. E. T. T.' mıyan kimseler üzerinde nasıl u ği kimseler biri Rektör, biri ertesi k l nin otobüs işletmesinden zarar et yuştunıcu menfi tesirler yaptığı günkü yazısında çok sevdiğini betiğini gören ilgililer Devlet Şura n görerek memleket hesabına ve lirttiği Hukuk Fakültesi Dekanı > sına müracaat ederek bu kararın Ali Fuat Başgil namına çok üzül olmak üzere, bu Fakültede arkadaşı olan ve kendisi hakkında sevdüm iptalini istemişlerdir. Devlçt Şura kendisine «âhır zaman pey gi ve saygı besliyen profesörlerdir sınm red karan vermesi üzerine, gamberi. denildiğini duysaydı, Baş hayret ettim. Çünkü Ali Fuat 1. E. T. T Idaresi pasolarm tevzi 8'.? d e S° k üzülürdü, diye düşün Beyle münasebetlerimiz en son zaine yeniden başhyacaktır. ı ""i". . . . mana kadar çok dostane cereyan Diğer taraftan Silâhtarağa Elek ' Başgil ondan sonra daha bir çok etmişti. Ben kendisinin insanî hastrik Fabrikasınm, kurulmas! düsü, £ " " " ' " " " • ^ " " f hapishane letlerini her zaman takdir etmi''."5"""" şimdir. Gerçi o benim inkılâpçılırınden sonra ğımı, ben onun sonraları çok aşın I otobüs işletmesinden uğnyacagı dan , „ M Ihtil'âlinin bir hal alan mukaddesatçılığını c e i t i b a r i t j zararı ne sekilde kapıyacağı me hukukıliği ve meşruluğu üzerinde beğenmeyiz. Fakat bu husustaki rak edilmektedir. duruyor Herhalde doğrudan doğ fikir aynlığı şahsî dostluğumuzu ruya 27 Mayısa hücum etmeyi he bozmadı. Başgil benim de kendisl ,Dört takla atan kaptıkaçtıda nüz münasip görmemiş olacak ki, kadar dindar ve mutekit olduğuihtilâlin ertesi günü benim de iç mu bilir. Fakat benim dindarlığım. 3 kişi yaralandı lerinde bulunduğum yedi kişilik evimin dört duvarı ve kendi vicDün sabah Kartal'da feci bir ilim heyeti tarafından hazırlanıp danımın, başkasını asla müdahale trafik kazası olmuş ve bir kaptı imza edilen ve radyoda okunan be ettirmiyeceğim, smırları içinde kakaçtı 4 takla atmış, 3 kişi yaralan yannameyi didikliyor; onu imza lır. Onun dindarlığı ise, maalesef, mıştır. layan arkadaşlardan bazılanm kü gazete sütunlanndan bütün memŞoför Ahraet Ditıç°r'in idarasin çük düşürüeü vasıflarla tavsif edi lekete taşarak bir mukaddesatçıhk deki 71478 sayılı kaptıkaçtı Kadı yor. mahiyetini alır. köy'den Kartal'a gitmekte iken rv Isviçredeki istirahat köşesinden, aksi istikametten gelen Garbis ÇeAli Fuat Başgil'in son zamanlarTürkiyedeki halktan bir kısmını, likoglu'nun kullandığı 84334 plâbenim gibi derin üzüntüye sevket daki tutumuna ve bu son yazısma kalı kamyonla bir virajda çarpış mek, bir kısmını tahrik etmek, bir karşı isyanımı belirten bu satırlamıştır. Müsademenin şiddetinden kısmında ise ilim heyetine karşı rın hiç bir şahsî küskünlük duy4 takla atmış ve içinde bulunan j ş ü p h e l e r > h a t t â düşmanlık duygu gusiyle yazılmayıp, sadece memleNebıye Işsever ve 4 yaşındakı oğlu j ] a r l u y a n dırmak suretiyle âdeta ket endişesi ve biraz da nefis mi'« Halit îşsever ile şoför Ahmet dafaası hisleriyle yazıldığını gösDinçer muhtelif yerlerinden yara okujr yazar bütün Türk vatan termek için okuyucularımın mülanmışlardır. Olaym soruşturması ve beyannameyi imzalayanlara da samahasına sığınarak kendisiyle na Kartal Savcılığı tarafından el ders vermek için yazılmış gibi gö olan şahsi dostluk münasebetlerikonıılmuştur. rünen ve: «28 Mayıs Beyanname mizin sadece bir kaç hâdisesini busini imza eden hukuk hocaları hu rada zikretmek istiyorum: Meyhne haline getirilen 1 Başgil Istanbuldan aynlarak GÖKÇE MU8LUBAŞ kukun bu elemanter kaidelerini elberber dükkânı ile bette bılirlerdi. O halde?» cümle Ankarada Siyasal Bilgiler FakülYÜKSEL NECMİ tNEL Taksim'de Tolga sokağında mey siyle biten bu yazıyı, ben de Tür tesine Dekan tâyin edilmiş, sonra Nişanlandılar hane haline getirilen bir berber kiyedeki istirahat köşemde oku oradan istifa edip tekrar İstanbul Kızıltoprak dükkânının durumu Beyoğlu Kay dum.. Ertesi günkü gazetede bu Hukuk Fakültesine girmek iste30 Ağustos 1962 makamlı&ı tarafından incelenmeğe «O halde?» nin arkasını beyhude mişti. Ben, kendisine çok yakın bilbaslanmıştır. yere bekledim. Gelmedi. Başgil diğim, resmi söz sahibi bazı arkadaşlarının Fakülte Meclisinde Tolga sokağında 8/A sayılı dük başka bir mevzua geçmişti. Cumhuriyet 11068 menfi tesir yaratan formalist tukânda her gece şarkı sesleri duyan n tumlarına içimden isyan etmiş ve polis ekipleri burada kontrol yapAcaba <O halde?» istifhammdan Mecliste: «Demek ki insan bu fatıklan zaman bir sürü kimsenin M E V L I T toplanarak dükkânı meyhane şek maksadı ne idi? Bizim o beyanna külteden başka bir ilim ocağında Merhnm Madenci line soktukları, içki için bağırarak meyi, cebir, tehdit ve korku ile mi vazife almak için de olsa bir desemt halkının .huzurunu kaçırdık imzaladığımızı zannediyordu. Yok fa aynlmıya görsün! Geri gelmesi tSMAİL ERGENER'in larını tesbit etmiştir. Zaman za sa dalkavukluk. ktilâh kapma, men meğer ne kadar güç imiş» diye Vefatının birinci yıldönümüfaat sağlama gibi aşağılık duygu ironik bir konuşma yapmaktan ken ne gelen 1.9.1962 Cumartesi j man yapılan ikazlara rağmen ber larla mı imzaladığımızı sanıyordu? dimi alamamıştım. Benim bu kober dükkânının durumunda bir, B e n i v e karakterimi çok yakmdan nuşmamın neticeye hiç tesiri olgünü ikindi namazını müteakip Kadıköy Osmanağa Ca değişiklik olmamıştır. Evvelki gece tanıdığı için, hayatım pahasına da mamakla beraber, Ali Fuat Bey miind» ruhuna Mevlidi Ne yine aynı dükkândan dışanya ta olsa, kanaatim dışında bir yazıya tstanbul Hukuk Fakültesine yenişan nara sesleri semt sakinleri imza koymıyacağımı bilmesi lâzım den tâyin olununca bunu duymuş, bevi okunacağından akraba, polise bildirilmiştir. gelmez mi idi? Ali Fuat Başgil'in, bana hararetle teşekkür etmişti. dost ve bütün din kardeşle i tarafından Olay mahalline giden polis ekipi milletlenn ihtilâl hakkını bir ke Onunla asıl dostluğumuz yirmi yılrimizin teşrifleri rica olunur. 6 kişinin şarap ve rakı içerek sar nara bırakarak, sadece kanun mad dan fazla bir zaman önceki bu Ergener ailesi hos olduklarını tesbit etmiş ve deleri üzerinde, kendi istediği gibi hâdise ile başlar. durumu zabıtla tevsik etmiştir.' ahkâm çıkarmaya çalışan skolastik 2 Ali Fuat Başgil, Istanbulda (Cumhuriyet 11070) Kaymakamlık berber dükkânının izahlarının da, ilmî bakımdan il Hukuk Fakültesinde Dekan iken, ler tutar taraîı yoktu. kapatılması cihetine gidecektir. 1926 da îsviçreden alınmış olan Uetşte bütün bu düşünceler beniiti denl Kanunun XV. yıldönümü müMısır kazanim devirince V EF AT raf edeyim ki hiç istemiyerek bu nasebetiyle Fakülte hocalannm hahaslandı Emine Mukadder*ln eşl, Avusatırları yazmaya zofladı. «O hal zırladığı etüdlerden meydana gekat Galib Dolun'un babası. 4 yaçlarındaki yaramaz bir çode?>nin ağır itbamı altında susmayı len (Medenî Kanunun on beşinci Tlcaret Odası Personel Şefi cuk mısır arabasmı devirmiş ve <sinmek> saydım. Eski iktidar, da yılı) kitabını neşretmiş ve bu kiPakize Dolun'un kayınpederi. irinde bulunan sıcak sudan haşlan ha eski iktidar ve Millî Birlik Ko taba yazdığı önsözde nedense sonHüseyin Dolun'un dedesi Emekll mıstır. mitesi devirlerinde kanaatlerini a raları yerin dibine batırdığı MeBahrtye zabitlerinden Dolapdere'de Büyükziba sokağın çıkça söylemekten hiç bir zaman deni Kanunu «medhüsenâ» etmişNUREDDİN DOLUN da el araba sınm içn*e koyduğu çekinmemiş olan ben, bütün resmî ti. O zaman beni de çok dostane vefat etmlştlr. Cenazed bugün kazan ile mısır satan Mehmet Sa iktidarların baskısından daha teh bir şekilde teşvik ederek, bu kitaba Bakırkiiy Sakızağacı Taşhan r.ıç, müşteri ile meşgulken sokak likeli gördüğüm şu şimdiki cemi iki geniş etüdümü birden koymuşcaddesi 15 numaralı evinden sakinlonnden 4 yaşındaki Aytaç yet ve mutaassıp kütle baskısı tu. Kendisine bundan dolayı hâlâ ahnarak Bakırköy Camilnde Keser arabanın üzerine çıkmak içinde de düşüncelerimi olduğu müteşekkirim. cğle namazı kılmdıktan sonra istemiçtir. Bu sıradatfcaraba dev gibi söylemeli idim ki, kendime ebedl lstlrahatgâhına tevdl edi. 3 1946 da Üniversite Muhtarilmiş, mısır kazanındaki kaynar karşı samimi olabileyim. lecektir. Mevlâ rahmet eylesln. riyeti Kanunu çıkınca, tstanbul Hu su çocuğun üzerine dökülmüş el kuk Fakültesi Dekanlığına seçilm Cumhuriyet 11033 ve ayaklarının yanmasma sebep önce bir noktayı belirtmeliyim: mem için Ali Fuat Bey samimiolmuştur. Bir ihtilâl fırtınasmdan zarurî ola yetle çahşmış ve 1948 de Dekanlık rak arta kalan ölü dalgalar henüz müddetim bitince, Fakülte ProfeDİKKAT Agustos 31 Rebiülâhır 1 durulmadan o ihtilâl hakkında ya sörler Meclisinde, lâyık olmadığım zı yazmak, hâtıralar neşretmek as iltifatlarda bulunarak beni minn e « m • z. SS Çok iyi durumda satılık: la doğru değildir. Maalesef yalnız nettar bırakmıştı. a o e 4 thtilâlden bir müddet sonra Başgil tarafindan değil, ihtilâlin M 1960 OPEL EECORD X >« o <• •3. içinde bulunanlar tarafından da bu Başgil bir yazısı için tevkif edildiMüracaat Tel: 48 41 00 yapıldı ve yapılmaktadır. Bu gibi ği zaman çok müteessir olmuş, reV. 1 6.22|13. L4|16.56İ19.45 21.2O| 4 . 3 5 neşrlyatın, sönmek üzere bulunan fikamla birlikte evinde ailesini zialevi daima canlı tutarak, yurdda yaret ederek üzüntülerimi bîldirCumhuriyet 11080 siyasi ve ona bağlı iktisadi ve sos mekle kalmayıp, mevkufiyet hali l H. V. Velidedeoğlu „ 1 ^SM lllflflllllIIIIIIIIIlIIIlllllIIIIIIfltllllIIlflIlllllIIIIIIIIiririlIIIIIlllllIIIIMIIIIllllIIIIMIIfllltllMltllItrnriffllIlllIilIIUIIIIIII1IIIIIIIIIII11II11I1I1 = «CUMHURİYET» İn EDEBÎ TEFRtKASL 20 IMIlIllllllllllIilIIIIIflIllllIflITIIIlfllllir/^. Gök bakır = Muhtar. parçası. Koşarcasına eve gelen MerE «Benoe yok. Ben gidip de ona, yemce, bir süre evin ortasında = bu yıl bizi bagışla, diyemem. E Ve de desem ki, yapmaz. Bu yıl dimdik durup düşundfi. Saklanacak nesi vardı v e nereye sak bizim köy cümle köylere kötü latnahydı ki kul olan yerini bi= bir örnek oldu. Gidin, gidin, lemesin, bem de hiç bir vakit başkaca mümkünü yok, neyiniz E var, neyiniz yoksa saklayın. Ben bulamasm. Tahtalannı kurt yemiş, dilik ^ hemencecik saklamaya gidiyodilik, yol yol etmiş, belki yetmiş = rum. Haydi gidip saklayın.» yılhk ceviz sandığının önüne o Muhtar arkasını döndü. Merturdu, sandığı açtı, içindekileri E yemce öfkeyle boyuna toprağa etefine doldurmaya başladı. B u ^ döğdüğü değneğini onun ardınca sırada e v e Uzun Ali, kansı, ço fırlattı. Değnek vardı, evin kacuklar da girdiler. E pısına değdi, yere düştü. Uzun Ali Meryemceyi böyle E 7 görünce: = Kövün içini birden bir sevinç «Ana ne yapıyorsnn orada öy^ dalgası sardı. Herkes gülüyor, le?» dedi. =: şakalaşıyordu. Gülmeyi unntMeryemce ona öfkeyle dönüp mnş, bıçak açmaz olmuş ağızkeskin bir bakış fırlattı. E lar açılmıştı. B u oyun, Adil E«Ana, senin cıncık boncuğunu ^ fendi Adil Efendi oldu olalı belalmazlar. Onların alacağı çul = ki ona yapılmış en güzel oyunçuval, yatak yiyecek, bir de hay = du. yanlar, bir de kapkaçak. Senin = Içlerinden Adille alay ederek, öteberine dokunmazlar bile,» ~ bu büyük oyunun tadında evlediye dayattı. «Onları yerine koy rine koştular. Herkes, nesi var, da kapat sandığını.» ™ nesi yoksa, iğneden ipliğe her Meryemce ona bir daha dönüp bir şeyini saklayacaktı. Öyle bir aynı öfkeyle baktı. ~ sevinç delilişinde, tatlı bir oyuSandıkta en degerli şryi. knE nun havasındaydılar ki, bütün cası Ibrahimin Koca ' Halil'lp ^ köyü evleriyle, ağaçlariyle sakÇerkezlerden çaldıklan bir sa~ lamak gerek deselerdi, ne yapar vath çümüş yüziiğü vardı. Üsta E yaparlar bir yolunu bulup büyazılıydı. Peygamber sözlerini ~ tün köyü çözden yok edcbiliryazmışlar. Hırsızlık da olsa kut= lerdi. Köye giren de bakar göE rürdü ki ortada ne köy var, ne saldi. B u yüzüğü kim alır da evine koyarsa, onun evine berejjde bir şey. Kupkuru, dümdüz, ket yağardı. tşte böyle, bem de kar altında kalmış bir bozkır ^UIIIIIlllllIllllllllUIIIIlIIIIIUIIIIIlHlHnillllIIIllllimHlllllIIIIIIUIIIIlllllIIIII kılsız Uzunca Ali. istemişti. istemişti. Ama şimdi çaresizdi. = Ayağınm altına. alacak bir şey E Renkli bez parçalan, bir yazaa, bir yırtık beyaz başörtüsü de yoktu. Bir kütük vardı ama, Şçıkardı sandıktan, bir ipe dizilkaldıramazdı. Z miş beş tane de mavi boncuk. Ynmagı kucagında, gözlerini = Sandıgın içi yabsn elması koUzun Aliye dikti kaldı. Ali « = knyordu. cağın yanındaki köşeyi kany«r, = Yanına, yönüne ürküntüyle Eliflen çocnklar da ona yardım = bakındı, sonra elini hızla sanediyorlardı. Buraya nnu, bul E dıgın köşesine uzattı, mumln guru koyaeaktı. Onun kendisine, ^ bezle kaskatı sarılmış, dört paröylece durup baktığını Ali görŞ mak genişliğindeki yassı bir müyordu. E gümiiş bir yüzüğtt Adil gelip parçayı aldı, hemen memeleriMeryemce öylesine sabırsızla= de almaz mı?. Alır, alır, saklanin arasına soktn. Uzun Aliyle nıyordn ki, sanki simdi gelecek E malı. Burnuna taktığı gümüş kansı b u hareketi görmediler. ler de kucağındaki bütün var 3 hırızma büyük anasından kalBu sımsıkı mumlu bezle sarıllığını alacaklar. Gittikçe de, far 3 mıştı. Ona da büyük anasından mış muska gibi parçanın içinde kında olmıyarak, köşede kazma E kaldıgı su götürmez bir gercekMeryemcenin kefenlik parası, sallamakta olan Aliye yaklaşı~ tir. Adil böyle bir hırızmayı on lirası duruyordu. yordu. Gitti, gitti, Alinin burnu= almaz mı? Paha biçilmez bir hıEtegindeki öteberileri, sanâıfı nun dibine girdi. Ali kaldırdıgı =: rızma. Adil akılsız mı?. kapatıp, kapının agzına getirdi. kazmayı indirseydi bir sakathk E İki tane ipek krep. Biri tuYere büyücek bir bez parçası çıkacaktı. nıncu, birisi yeşil. Adil Efendiserdi. Bez parçası çok eskiydi. Kazmanın altında Meryemce^ nin gelinlerine yakışmaz mı? Ne öteberilerini içine doldurdu. yi görünee: «Ş diye almasın? B u kadar akılsız Kıl iple dolaya dolaya, sıkı stolsaydı Adil Efendi, b » kadar kıya sardı. Oteberiler, k ı l ip «Ana,» diye bafırdı. «Böyle de E zengin olamazdı. kazmanın altına girilir mi? Az ^ ten bir yumak oldu. Şimdi bnBu boncuk gerdanlık, kimse daha kazma sana değiyordn.» = nu ne yapacaktı? B u yumağı biltnez ne zamandan kalmadır. nereye koymalıydı ki? ö n c e baMeryemoe hiç bir şey olmamıs Ş Avucuna alırsın su gibi akıp, oanın yanına, köşesine asmak gibi bir iki adım geriye çekildi. = ışıldayıp gider. Adil Efendi bugeçti içinden. Sonra, görürler, Bir oğluna baktı, bir kucağın E nu görür görmez alimallah vudedi. Görürler d e alıp gidivedakine. Sonra bir daha, bir kaç E rnlur. N e demeye almasın, derirler. kere daha baktı. Ali ne demek = ğil mi? O kadar akılsız olsa... Uzun uzun düşündü. Evi, n istediğini anlamadı. E Üç tane sırça bilezik. Biri sazun uzun gözleriyle taradı. Bir Sonra Meryemce bütün guru = rı, som altın sarısı, birisi yeşil, yer bulamadı. Sonra tıp diye runu ayaklar altına alarak, var birisi de kırmızı, yalım kırmıaklma düştü. İşte gözünün özısı. Adil bunları alıp da ne de nunde durup duruyordu. Kır dı oğlunun kolundan tuttu, kır E langıç yuvasının altına götürdü, ^ meye kızlarının koluna tahmalangıç yuvasından pislikler düşelindekini oraya koymasını işa = sın? Bundan güzel sırça bilezıği mesin, düşüp de evi kirletmeretle anlattı. nerede bulacak?. sin diye, Ali ynvanın altına teAli, anasının elindekini gn = Çok eskiden, gelinliği zamaneke çakmıştı. İşte b u yumağı nından kalma bir fistanı vardı. lümseyerek aldı, damın tava^ oraya koysa kimse görmezdi. İki, üç kere ancak giymişti. Anıvla teneke arasına görünmi = Görmezdi ama, onu oraya koydil b u fistanı alıp da karısına yecek gibi yerleştirdi.. = mak için de boyu yetişmezdi. neden giydirmesin? «tyi m i ana, görüntnüyor de E Bu tavana yetişse yetişse UzunÇam ağacından oyulmnş, nağil mi?» dlye de sordn. = ca Alinin eli yetişirdi. Bunu Ukışlı, içinde üç tane iğne olan Mal canın yongası. Meryemce = zunca Aliden nasü istemeliydi? bir iğneligi vardı. Bu ia. mı, iğilk olaraktır ki yenilmiş, oğlun E O gün bu gündür, ne Uzun Ane de mi yaramaz Adilin karı^ liye, ne de köylüye bir tek söz dan bir ş e y istemişti. sının, kızının işine? Hey bire a(ArKa«ı var etmişti. Ne de kimseden bir şey IIIHlllillllllllllllllllllMimn ••••,••.,••,..,,•„,,,!,,,••,, .i.j.1|,n|,,,,,.f,ı.ıııuiii,ı.ıııtlıınlıı»iiini# KEMAL] uzamaya başlayınca, devrin Başbakan Yardımcısı General Fahri Özdilek'e, Ankara Kumandanı General Cemal Madanoğlu'na ve M.B. K. üyelerinden bir çoklanna: «Ali Fuat Başgil hir fikir adamıdır. İlk gününden kanun hâkimiyetini pren sip edinen bu ihtilâl devrinde bir ilim adammın muhakemesiz hapsedilmesi doğru değildir. Hem Ali Fuat Bey yaşlı ve hastadır. Mevkufiyet haline dayanamaz. Sıhhatine ve hayatma bir kötülük gelirse vicdan azabı duyarsınız. Hemen tahliyesini istirham ederim. Suçu varsa gayrimevlcuf olarak muhakeme edilsin» diye ricalarda bulundum. O zaman profesyonel politikacılar, Millî Birlik Komitesinin, siyaset ve insan tanıma bakımından saf denecek derecede temiz ve tecrübesiz olan üyelerine henüz tam mânasiyle nüfuz etmemişlerdi ve bizler de henüz M.B. K. yı yanıltan kara cüppeliler» sıfatına yeniden tenzili rütbe etmemiştik. Bazı sözlerimize kulak asan oluyordu. Bu teşebbüsümün, kendisi hakkındaki adli muamelenin çabuklaştmlmasında bir tesiri olup olmadığını bilmiyorum. Ali Fuat Bey tahliye edildikten sonra bunu işitmiş. Bana, çok duygulandığını söyledi idi. Hiç şüphe etmiyorum ki eğer ben Ali Fuat Başgil'in durumuna düşmüş olsaydım, o, belki de benim kendisi için uğraştığımdan daha fazlasını yapardı. Bunu hissî olarak veya kendisine söz rüşveti olsun diye söylemiyorum. önümde şu misal var: Gazetelerde çıkan sert bir beyanatından dolayı Fakültedeki profesör arkadaşlarımızdan biri eski iktidar tarafından Vekâlet emrine alınmıştı. O sırada Ali Fuat Başgil yine Avrupada idi. Oradan bu arkadaşımıza çok samimt bir mektup yazarak, cesaretini tebrik etmiş ve malî bir sıkıntısı varsa büdirmçsini samimi bir ifade ile istemişti. Çok mütehassis olan o arkadaş da mektubu bana göstererek «bak ne insan adam» demişti. Başgil'in 26 ağustos 1962 tarihli yazısında aynı arkadaşa «aktör edalı» sıfatını lâyık görmesine bir türlü akıl erdiremiyorum. 5 Ali Fuat Bey henüz Avrupaya gitmemişti. Bir gün bir arkadaş, kendisinin geçen sene«Hukuk Fakültesinde 114 sayılı kanunla yapılan tasfiye, Hıfzı Veldet ile... in eseridir> dediğini nakletti. Derhal telefonu açtım. Aramızda şöyle bir konuşma geçti: Ali Fuat Bey, siz böyle söylemişsiniz. Doğru a»u? Evet söyledim. Nereden biliyorsunuz? Herkes öyle söylüyor. Hem kardeş ,bu tasfiye oldu, Üniversiteden çıkanldık. Kırk günlük yoldakilerden üzüntü telgrafları geldi. Siz ikiniz bir defa olsun geçmiş oîsun demediniz. Ali Fuat Bey; öyle bazı hâdiseler vardır ki, bunlarda, teselli için dahi olsa, ben konuşmam. Mademki böyle bir şey duydunuz. Neden benim şimdi yaptığım gibi, telefonu açarak bana sormadınız. İşte farkımız. Kakkmız var. Fakat ins8n ne de olsa dostundan teselli bekliyor. Bu yapılan iş doğru mu? Elbette doğTU değil. Tasfiyeyi Üniversitenin kendisi yapmalı idi. Bu işi Üniversite, benim de dahil olduğum bir komisyona yaptırsaydı, bugün bizim fakülteden çıkarılanlarm yüzde yetmişini ben de çıkarır ve açıkça imzamı koyardım. Ben gizli iş yapmam. Fakülteden çıkarılmaları lâzım geldiği halde içeride kalanlar da var. Bunu bizim Fakülte Meclisinde de açıkça söyledim ve zapta geçti. Üniversite kendi kendini kontrol etmedikçe her zaman ve her devirde siyasî iktidarın müdahalelerine maruz kalmaya mahkumdur. Zaten Üniversite kontrolsuz olmamalı. Konuşmamız burada kesildi. Bir az soğuk fakat yine dostça vedalaştık. 6 Ali Fuat Başgil Avrupaya giderken telefonla bana «Allaha ısmarladık» dedi. Ben de iyi dileklerde bulundum. Bu sene kendisiyle son konuşmamız bu oldu. Sıhhat ve âfiyet içinde yurda dönmestni dilemekteyim. îşte sayın okuyuculanm; şimdi istirahat köşesinden bizlere hücum lar yağdıran Ali Fuat Beyle münasebetlerimiz böylece dostane idi ve kendisi bozmazsa, bundan sonra da dostane kalabilir. Yann, hukukî düşüncelerine cevap vereceğim. KEKT OYUNCULARI BU GECE Snadiye Çİçek Sinemasmda NALINLAR NOT: Nalınlar Kitabı Tükenmektedir. Umumî Bayii: Bateş Bayilik Teşkilâtı Bateş 248/11081 GÖZıHEKÎMÎ ' Dr. Murat Rami Aydın! > 4 Beyoğlu • Parmakkapıttmam <' i ıok«ğı Vo2. Tel: 44 15 53 V«V«*<«»^'^^<«« Cumhuriyet 11065 KASADA SAKLIYACAĞINIZ YERDE CUMHURİYET Nüshası 25 Kuruş Turklye Harlel Lira Kr. Llra Kr. 75.00 150.00 40.00 80.00 22.00 44.00 Basan ve Yayan Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik Türk Anonlm Sirketi Cagaloglu Halkevl Sokak No. 3941 Sahibi Yazı işlerlnl fiilen ldare eden Mesul Müdür Senelik 6 ayllk 3 ayhk NÂZİME NADİ BANKAMIZDA DEĞERLENDİRİNİZ Gazetemlze gönderılen yazılar konulsun, konulmasın iade edilmez. llânlardan mesuliyet kabul olunmaz. Abone ve llân ışlert İçin, sarfın Ostüne «Abone» veya «tlân Servisu kaydının konması lâzundır. • BU GAZETE BASIN AHTAK YAbA°I.NA UYMAYI TAAHHÜT KAYHAN SAĞLAMER JURKIYE EMLAK K KREDİ BANKASI İUKLAM TEL : II 95 65 ' b*«uı 10027 11062
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle