27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
İKI CUMHURtYET 17 Ağustos 1959 Dünyamn en büyük viyolonselistl Pablo Casals Anlatıyor Hayat problemi Çeviren: M. Kenan Şiddet ve hiddetten nefret ettiğim, oyuncak askerlerle oynamaktan hiç bir zaman hoşlanmamış olduğum halde çocukluğumda kavgacı sayıhrdım. Gerçi hâlâ avd*n, canlı bir yaratığa ateş etmekten, boğa döğüşünden hiç bir zevk almam ama ötedenberi haksızlığı tashih ümidiyle kavga eder dururdum. Çocukluğumda bile bir büyüğün bir küçüğü hırpaladıgını gördüğümde daims müdahale ederdim. Musikide başlangıcım beş yaşım da iken Vendrell kilise korosuna 27 Nisan 1882 günü ikinci soprano olarak katılmamla oldu. Bu ilk konserden hafızamda pek bir şey kalmamış. Buna karşılık, o sener.ın Noelini çok iyi hatırhyorum. Noel sabahı saat beşte ilâhiler okumam gerekiyordu. Kiliseye giderken yol boyunca rastladığım halk, yıldızlı gökkubbe altında sükin, huzur ve vecd içinde idi. Ki lisede her şey ışık ve sıcakhk sa çıyordu. Babam orgunu çaldı, ben de bütün kalbim ve sesımın bütün gücüyle söyledim. Hemen şarkı söylemeğe başladı ğım sırada pıyano, ayaklanm pe dallera ulaşır ulaşmaz org ve keman çalmayı da öğrendim Sekizime bastığıra zaman bir ka saba konserine solist kemancı o larak katıldım. Ilk gerçek viyolonsel konserini ise, ancak 11 yaşıma girdiğimde, kilisede dinledim. Çalan Barcelona'lı Josep Garçia idi. O aksam babama: «Viyolonsel çalmayı, öğrenmeyi çok iıterdim» dedim. Sonradan Josep Garçia bana hocalık etti. Ne gariptir ki, kendiai musikisinas olmasına rağmen babam benim hayatımı bir musikişinas olarak kazanmama muarızdı. Ilkin beni marangoz yetiştirmeyi aklına koymuş, bunun için de beni yanın* cırak alsın diyc «icad» Iarında isbirliği ettifi karşı komşumuz marangozla konuşmuştu. Fakat annem benim «müteha»sısmdan» musiki egitimi görmem hu•usunda musıfdı. «Paulito'yu Baı>. clona'ya götüreceğim» diyor, ba b^m ise annemin büyüklük hülya stna kapıldığını söylüyordu. So nunda ağır basan annem oldu, on bir buçuk yaşımda iken beni Barcviona'ya götürerek Belediye Kons rvatuarın» yazdırdı. Böylece annemle ben Barcelona'ya taşınmış, iıbamı Vendrell'de yalnız bırakmışhk. Fakat, aradaki mesafe sa dece 70 kilometreden ibaret olduğu için, babam her hafta bizi görmeğe gelirdı. Barcelona Belediye Konservatu» rında Rodoreda'dan kontrpuan ve harmoni öğrendim. Jüsep Garçia da viyolonsel hocamdı. Garcia çok iyi bir celistti fakat çalış tekniğinde her dediğini aynen tatbik etmezdim. Meselâ onca yay tutan kolumuzun bükülmemesi şarttı. Bunu sağlamak için de koltuğumuzun altına bir kitab yerleştirir, kitabı düşürmemek için kolumuzu bükemezdik. Bence bunun bir mânası yoktu. O zaman da bugün de viyolonsel çalarken dirsek dahil sağkolun tamamiyle »erbest bırakılmaşı lüzumuna inanırım. Bu seı bestlik daha kuvvetli ve daha ko lay bir yay tekniğine sahip olma yı mümkün kılmaktadır. Aynı düşünce ile sol el için de bir »eyler yapabilmeyi, parmak ba«ma tekniğini gözden geçirerek daha tabii bir usul bulmayı düşünüyordum. Bütün arzum gerek saş gerekse sol eli âdeta kazıklaştıran gayritabif itiyadlardan kurtarabilmekti. Arkadaşlarım ise hocanın öğrettiklerinin tamamiyle aksini yapmanın başıma derd getireceğini ihtar eder dururlar, fakat ben aldırmazdım. Viyolonsel çalmak tekniğini öğrenebilmek yolunda Barcelona'da seneler senesi evvel başlamıs olduğum çalışmalar, incelemeler bugün dahi devam etmektedir. Viyolonselimi her elime alışımda yepyeni bir şey keşfetmekteyim. Daha geçen gün Beethoven'in «Arşidük triosu» na çahşırken daha evI vel bir türlü düşünemediğim biı parmak basma tekniğini denedim Ku tllUUIIÜUISİİİMlti: ve gördüm ki böylelikle çıkan sese istediğim ahengi vermek müm kün oluyor( üstelik bu iş teknil> bakıradan da daha kolsylıkla ba şarıhyor. Şinıdilik iki tane olması Yaz tatillerinde Katalonya festivallerinde çalan gezegen musiki düşüniilen gemiler, varsa topluluklanna katılırdım. Zorlu . ha2ir olanlarından tercih bir hayattı bu: Kavurucu »ıcakta edilecek atlı arabaiarla oradan oraya gider şafaklara kadar çalar, sonra, ki Denizcilik Bankası; dış hatlarda sacık bir dinlenmeyi müteakıp i çahştırdığı eski ve miadını doldur başka bir kasabaya taşınırdık. Ha • mak üzere bulunan gemilerin yefif. popüler havalar çalmamıza rag rine daha konforlu ve daha fazla men ben işi pek ciddiye alır, bü yolcu alan gemi yaptırmak veya tün sanatçı kabilıyetimi ortays dünya piyasasındaki hazırlardan koymağa çahşırdım. Tıpkı şimdi saun aimak için teşebbüse geçmis olduğu gibi o zaman da gündelik tir. basit işlerimize kendiraizi tamaŞimdilik ıkı tane olarak düşüniimiyle ve sadakatle verebilirsek len yeni yolcu gemilerinin aynı Tanrınm her günü bir mucize ya tipte olması, içlerinde zamanın ratabilmemizin kahil olacağma şartlarına uygun şekilde salon ve ır.anırdım. kamaralarda sıcak, soğuk hava ter Barcelona'da çahştığım sıralarda tibatı televizyon ve genış sinema sahsî bir buhran geçirdim. 14, y» salonlarının bulunması istenmekda 15 yaşımda idim. fakat hayatın tedir. ıztırablarını sezmeğe baslamıştım.: Bu yüzden derin bir melânkoliye' kapılmış, intiharı düşünüyordum. Hâlâ hatırımdadır, kendi kendi me: .Butun bu ahali ne kadar ap tal!» diye düşünüyordum. «Nasıl oluyor da mütemadiyen kahkahalar savurabiliyor, şarkılar tutturu yorlar* Hayatın sefaletini ve adaletsizliğini bir türlü göremiyor mu Sarıyer İlçesi Kızılay kongresi bunlar?» ve böyle düsüne düşüne, saatlerce sokaklarda dolaşıp duru dün üçüncü defa olarak tehir edilmiştir. yordum. Kongrenin yapıldığı salooa üye Son derece mutekid olan annem olrmyan kalabalık bir grupun soTann yolunu bana göstermek suretiyle derdime deva olmaja ça kulduğu iddia olunmuştur. Bunun lıştı. Onun teşvikiyle Barcelona' üzerine kongrcde miişahit olarak daki St. Jaime kilisesine gıdiyor, bulunan Merkez müfettişi, polise dualar ediyordum. Fakat öylesi müracfat ederek üye olamıyanların ne bir cezbeye kapıhyordum ki salondan çıkarılmasını isterniştir. kiliseden çıktığım zaman ayakla Fakat bununla bir netice alınamarım birbirine dolanıyor, yüriiye mıs ve Kızılay kongresi üçüncü demez oluycrdum. Hayat problemi fa syni sebebten tehir edilmiştir. nin çözümünü bulurum ümidiyle Karl Manc'i okumağa basladım. Fa kat aradiğım çözümü onda da bulamadım. Kardeşlik fikri pek giizel bir şey, fakat insan hür olmazsa tabiatin kendisi için yarattığı yolu takip edemez. Komünizm ise hürriyetin reddi demektir. Galata rıhtımının önüne konula• Devamı var • cak olan yeni «Haydarpaşa Kadı köy» iikelesinin dubaları Istinye tersanesine çekilmiş ve üstünün ah şabiye kısmmın yapılmasına başlarmıştır. Bir aya kadar iskelenin | DİREFŞAN ÇELİKÖRS bilet gişeleri ile iskeleleri tamam| ile lanacak ve daha sonra salonları ile § BÜLENT COŞKUN ERBAYIK teferrüat'.na geçilecektir. = NIŞANLAND1LAH Siyaset adamlarımızla 5 röportaj yapan Alman İ Kanhca 16.8.1959 Konferlu yeni yolcu gemileri alınacak =hsberleri UT7 M NALINA nC.1 1 MIHINA Sanyerde Kızılay Kongrçsi ğene tehir edüdi Kadıköy iskelesinin ahşab kısımları inşa ediliyor ÜuııtııiiiıuıııııııuııuıuııımııımııııııuıııııiiimııiD1 televizyoncusu Telefon devredilecek Fatih şantralına bağJU 21 ile, başlayan telefon devredılecektir. Müracaat: 22 42 99 L Fesimli Roman Sahasında ISKRÂTeleîonlar. Neden tercih ediliyorr Sabin Wagner adında bir.Almfln kadın televizyon röportajcısı, tanınmıs siyaset adamalrımızla röportajlar yapmak üzere şehrimize ge^njş. tir. Alman televizvoncu dün ilk olarnk, Lozan Kulübünde, Sıvas milletvekili Turhan Feyzioğlu, Adana milletvekili Suphi Baykam, CH.P. Merkez İdare Kurulu üyesi Emin Paksüt ve Avukat Salih Nuri Tüzel ile ic ve dış meseleler hakkında bir röportaj yapmıştır. Alman televizvoncu aynı meseleler etrafmda D. P. li dört kişf ile de konuştuktan sonra memleketine gidecek ve röportajı Frankfurt televizyon istasyorunda yayınlsnacaktır. Köprii Üz^rinde bir trafik kazası Dün sabah Gniata köprüsü Ü5tünde bir trafik karası olmuş Erol Gorgülü idaresindeki bir motosiklet. Kırklarelüi Hüseyin Karataşa çsrparak başından yaralanmasına sebep olmuştur. Bu arada motosikleti kullanan Erol Görgülü de motosikletten düşerek yaralanmış ve her ikisi de hastahane kaldırılmıstır. Bu iki tarih, dırmıştır. I e n i YAZAN: kafamızdan ve harflerin kabulün gönlümüzden si den lonra basıllinmiyecek iki mış kitaplarımıbüyük ve önemzın tayııı, biıde lı olayı, haber matbaanın kabulenin destanlarıdır. Istiklâl zaferi lündenberi geçmiş yüz yıllardakin verir. Benzerini görmcdiğimiz. asırlar bo ni takib eden devrededir ki, iç sa I den çoktur. Devlet ve özel teşebyunca bu acılıktasına rastlamadı vaşlann zaferlerine şahid oluyo büs elile bugün için yetersiz bile ğımız Balkan bozgunundan sonra ruz. Arka arkaya, dalga dalga ge olsa büyük bir millî kütüphaneyıkılmış, harab olmuş yürekleri len bu hamleler, Türk milletini miz vttcud bulmuıtur. Bunu yeni mize zaterin gururunu ilk tattı medeniyet yolunda yürümeden a harflere borçluyuz. içindi ran Anafarta savaşı, 1915 afusto lıkoyan zincirleri kırmak Okuyucu bakımından ise durum sunun altıncı ve yedinei çünlerine Onların koparıldıgını gördük. Bun herkesin gözü önündedir. Bir z» rastlar. Bu lavaşı kazaııan kıtala lardan biri de Haıi Uevrimidir. manın meşhur Serveti Fünunu en rın başında çenç bir kurmay, Mus Ne garib tesaduftür' ki Uırıncı çok bastığı zaman 2.000 tirajı var tafa Kemal vardır. Mustafa Ke Anafartalarla harf devrimi, hemen dı. Bugün 100.000 den fazla basan mal, zaten Müttefiklerın Çanak ayni güne rastlıyor. Birinin üs dergilerimiz var. Kitaplar da öy kaleye ilk çıkarmsiarını karşıla tünden 44, birinin üstürıden 31 yıl le. Çocuklarımız, kıtap kıtlıgındsn makla bu savunma savasının be» geçti. Oeçti, fakat her ikisi de za sikSyetçidirler. Ellerine verdiğimelesini tarihe yazaıı adamdı. Heı man içinde devam edîyorlar. Can miz kitapların kâğıtları, baskı kakarış toprağına Türk er ve suba lı milletlerin hâfızasında hiç bir liteleri türlü sebeplerden dolayı yının kanı cömertçe akmış bu va öncmlj vaka, tabiatte oldu|u ç;ıbı, düşük, gene ayni «ebeplerden dotan böİ£;esi, oııun ruhunda ffizlen yok olmaz. Oıılar, o türlü olaylar layı fiatlan yüksek oldugu halde, miş büyük yaratıcı kudretin mey dır ki, hem yeni olayları, hem de eskiye nisbetle büyük rağbet s°r daııa çıkm3sına vesile verrae ba yeni kuşaklan var ederler. O üç mektedir. Elbette daha da artseak kımından da bizim için azizdir beş metrelik mesatedeki siperler ' ve bu istck, devleti ve mileti, bas kutsaldır. Bu zeka ve irade kılın de can veren babalanmız ve kar [ kıh yazı meselesini çözmege çeke cı orada bilenip parlamasaydı onu deşlerimiz, bugün «Türküm!» dı cektir. Gazetelerin baıkı tayılan takib eden başarılan ortaya çık yen bizlerin maııevj babalarımıı nı. harf devriminden önceyle kı ma fırsatını bulamaz; belki de Is ve kardeşlerimizdır. Onlar öldü \aslarsaniz hayrete düsmekten tiklâl Savaşının Mustata Kemal' ler, fakat bugün canlı olanlarınm kendinizi alamazıınız. üç <beı bin inden bile yoksun kalabilirdlk. da yaşıvorlar ve yasamaya devam nerede, yüz bin, iki yüz bin nereMustafa Kemal, yalnız yüksek edeceklerdir. de? bir asker olarak değil, bu muhaDevrimler de böyledir. Harf in Harf devrimine dini bir renk veı rebelerde milletini yakından tanı kılâbından öncekiler olmasaydı mek isteyenler, büyük sapıklık yan, onun vasıflarını iyi bilen, o harf ınkılâbı olamazdı. Harf ınkı tadırlar. Ne Atatürk, ne de ona nn idare etmek için o vasıflardan lâbı yapılmasaydı, dil devrimi çıka baglı olanlar, yeni barfleri bir dın nasıl t'avdalanılması gerektiğini mazdı. Harf değismesinin ehem sizlik vasıtası olarak düşünmedi gerçeklere uyçun olarak en isamiyeti, sade safladıjı okuyup yaz ler. Arab harflerine din bakıbetle tayin eden bir önder oldu ma kolaylığı de^ildir. Buna ilâvc ' mından düfman olmadılar. Kn ğunu da göstermişti. Anafartalaı olarak milletlerarası medeniyet ranı, arabcasından okumak iste kumandanı, sayın dostum Ruşen dünyasına bizim de karısmada ka yenler, bu arzularım yerine getır Esret'le yaptığı koııuşraasında ba zandıfımız Jtolavlıktır. Medeni mekte serbesttirler. üevrimcilerın kınız ne diyor dünya aralıklı harfle yazar ve ba dâvası, dünya islerinde her Türk «Size, Bombasırtı vakasını anlat sar. Biz de bugün öyle yazıyorus madan gevemiyecefim. Karsılıklı ve öyle basıyoruz. Oazetelerimİ2 vatandasının yeni harfleri bılme siperlerfmiz arasında mesafemiz, ve kitaplarımız, onların alıştığın sidir. Cünkü yeni barfleri bilen sekiz metre; yaııi ölıim muhakkak, dan başka degil. Memleket savun Kuranı Kerimi pekâlfi o bartlermubakkak:... Birinci sıpcrdekileı masından tutunuz, sağhgımızı ko le okuyabilir. Fakat yslnız Arab hiç biri kuriulmamacasına tama ruma hususuııa kadar kendilerin harflerini hllip yeni barfleri bilmi men düşüyor, ikinciler onların ye den daha pek çok şey ögrenmeye yenler, yasama hususunda tam biı Devrimciler riııe gidiyor. Fakat ne kadar gıp muhtaç olduçumuz Garp alemile karanlıkta kalırlar. mukaddesligj barflerde değil, mâ taya şayan bir itidal ve tevekkül böyle bir küllür münaıebeti kur le, hiliyor musunuz? Oleni göru mus olmamız, aradan geçen ve u nâda, özde aradılar. Dince de bu yor, üç dakikaya kadar ölecegini zuıı sayılmıyacak olan bu 31 yıl böyledir. Çünkü Müslümanlık, id biliyor, en ufak bir fütur bile gös lık devrede bize çok şey kazan râk üzerine dayanmış bir yiice dlndir. Tabmfni, kararlama yoidan termiyor. Sarsılmak yok!... Oku müslüman olunmaz. Allahın, Pey mak biienler ellerinde Kur'anı Ke (amberin emirlerini, iıteklerini bil rim, cennete girmeye nazırlanıyor. mek, anlamak şarttır. lar. Bilmiyenler, kelımei sehadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk asGörülüyor ki, birinden 44, birin kerindeki ruh kuvvetini gösteren, den 31 yıl sonra yasayan biz Turk şaşılacak ve övünülecek bir misaller, zaten tarihi günlerimizle do dir. Emin olunuz ki, Çanakkale lu bu agustos ayında bugünün me muharebesini kazandıran, bu yükdeniyet imkinını bize kazandıransek ruhtur.» lara ve onların bepsinin başı ve Göz Hekimi Mustafa Kenıal'i Atatürk yapan rehberi olan Atatrük'e minnet duy da bn ruh oldu. Kenüf berriifirır o makla, hayatımıza yepyeni iıtikaF. Ajberk ' r rub ile birleştirebilmesi, atılgan met vermiş ba olayları mânalandı Seyahatten dönmüştür. bir sezişle miltetin farkına bilt rablllriı. Biz, bunları unutacak » • Taksim. Cumhuriyet Cad. 27 varrnadıg; \ç <Xi,\eh,l?ti , önoe,,<Ule, Iurr,,k, bizden sonrakiler, baklı olarak, bizi hiç hatırlamazlar. sonra ele getirmesi bu rulıa niiı olma, insanca yaşama. medeniyet te lâyık oldugu yeri alma imkân larını kendisine bazırlattı. Ata türk, bütün hayatında iki düşman Sayın doktorlanmızın nazarıdikkatine la durmadan savaşmıştır: Biri dı «ardan vatana saldıranlar, öbürü Uzun yıllardanberi takdirinize nail olmuş içerden varlığımızı kemiren cehalet, atalet ve yobazlık. Onda bu savaşların birinden biri eksik olsaydı, millî kabraman, kurtarıcı Yeniden piyasamıza çıkarılabildiğini saygılarımızla inkılâplar yapıcısı olamazdı. Birin bildiririz. ci Anafartalar zaferi Balkan hoz gunundan üç yıl sonra idi. Istiklâ) zaferi, bundan altı yıl conradır. Bu savaşlar, dış düşmanla mücade 915 ve HASAN AL1 Raşmetlu Oparlör Hazretleri Y abancı keliroeUrc türkçc karşılık bulnıa merakluı bir arkariaşım. radyonun Uk zajnanlarmda, oparlörün türkçesini aramıs, bulmuştu. YÜCEL O tarihte, türkfcyl Mcftinn* harefceri bu kadar alıp yü rtimiia değildi. Onun Içtn, Mzfan arkadas, tabil, ağdalı düsünüp ağdab bir tâbir buldu. Oparlöre «bülendâvâz» karşılığım yakıştırdı. Bugüa de arasa. bufün de değil bilhassa «bugün» arasa, oparlör dediğimiz kocakan zanltısmdan farksız hale gelmiş bu âleti, bü lendâvâz'dan daha uygun, daha miikemmel bir karfilık bulamazdı. Oparlör, bujün bizim memlekette, pervasız bir majestedir. Sesini dilediji kadar tiz petdeden çıkarmak, ne derseniz dlyln sizl mutlaka susturmak hakkını. bu hakkı taotmnız da tanımasann da, Inkâr kabtıl etmez surette, bileğinin kuvretile almıştır. Toplumda kaç çeşit insan varsa. oparlörde de o kadar çeşidli ses ve söz kudreti var. Etrafına topladıgı insanın her çeşidine. var kuvvetile bağırarak emir dikte edebilen böyle mutlak bir hükümdarla başa çıkılabilir mi? Bir zaman lar. İstanbul sokaklannda dol»şan seyyar stereotoskop çulann «al kuzum. jevreyle Hindistanın dağlannıl» diye müşterilere tür lü türlü. renk renk ıtmnzaralar seyrettirmelerinden farksız bir çesltHlikle hünerlerini ortaya yaymaga bir başladımıydı. artık emir onundur. Slz yalnız susacak. kuzu kuzu. emri dinleyeceksiniz, Çünkü siz dinlemeseniz bile. emir spor emri ise, üç adım ötedekj maç meraklısı: musiki emri ise, beş adım beridekj şark miiziği yahut caz müziği meraklısı: sivasi nutuk emri ise. buraunuzun dibindeki politika meraklısı dlnieyecektlr. Radyonun tek mezlyeH. düğmesini çe\irmekle surtunılabllmesidir. derler. Yanlıştır. Bir düğme çevlrmekle. kulak menzili Içindeki bütün radyolan susturamadığımz müddetçe. bu bir ziiğürt tesellisi olmaktan öteye geçem«z.. New York FlUırmonl Orkestrasının Açıkhava Tiyatrosundaki konserini berbad eden clvar oparlörlerin şirret cayırtısı. bu mutlak ve müstebit hükümdann otorltesindeki dehşet ve azamete en büyük delildir. Oparlör. bu engin otoriteyi, tahtını gönüllere zorla kurmuş nlmaktan alıyor. Oparlörün. sesini yflkselttiği yerde, onunfcinden başka her istek, ner irade. her zevk susmaya, pısmağa, sinmeğe mahkumdur. Oparlöı. asnn tâunlanndan biridir. Sükün. huzur. âsudelik denil«n nimetleri kemirınlf. asındırmış. tüketmiştir. Artık. her gazino. her bahçe, her meslre. hatta evinirin Iel. odanız, yatafınız bile ?izin değil onun. yalnız onun. miinhasıran onundur. Vletor Hugo'nun meshur »llrhıde. Kaabll'i. toprak «ltında kanp kendini gömdüğü çukura kadar takib eden göz şcklindeki vicdan azabı gibi. nereye gitseniz pe$lnizden jelen oparlörlerle mücadeleye kar»r verllnıiş. Klm vicdan azabile mücadele edip muzaffer eıkmış ki. biz çıkalım?. Evde komsunun, tokakta şoförün. mesirede gaziııocunun. gemlde Deniz Vollarının musiki zevkine, oparlör tarikile esir olmak, dolmaz çilemiz! Hamdi VAROĞLl GÜNÜN MEVZULARI Derleyen: M. Kenan Kan Ingiltere Kıraliçesi II. Etizabeth' in bebek beklediği haberi bütün dünya basınını hâli işgal ediyor. Bunun başlıca sebebi Elizabeth'in ilk iki çocuğunu kasımın 14 ürv de 11 yaşında olacak olan veli ahd Prens Charles ile bu cumar te»i günü dokuzuncu yıldönümünü kutlayacak olan Prenseı Anne henüz imparatorluk tahtına cülus etmeden evvcl dünyaya getir miş olması. . 1980 yılı ocak ayı sonlajınd.a ja da şubat başlannda dünyaya geleceğı tahmin edilen bebek, 100 seneden fazla bir zamandanberi bir Ingiliz kıraliçesinin dünyaya getirdiği ilk çocuk olacak. Bu çesid doğumların sonuncusu 14 nisan 1857 de olmus ve o gün Kıraliçe Victoria son çocugu Prenses Beatrice'i dünyaya getirmişti. Tahta cülusundan sonra 20 yaşında iken Alman Prenii Albert'le evlenmiş olan Kıraliçe Victoria, müteakıb 17 sene içinde 9 çocuk dünyaya getirmistir. Bir çok bakımlardan dedesinin büyük annesi Kıraliçe Victoria'ya benzeyebilmek arzusunda görünen Kıraliçe II. Elizabeth de tıpkı büyükninesi gibi çok çocuk dünyaya getirmek niyetindedir. Beşi kız dördü erkek evlid sahibi olan Kıralk;e Victoria'dan bu yana, oğlu Kıral VII. Edward'ın bes üç kız, iki erkek onun oğ!u V. George un altı bir kız, bes erkek çoougu olmuştur, Bilindiği gibi Kıraliçe li Elizabeth' in bir kız kırdo' vard.r *** Mutad fomulU kıral'vmin bif müddet umumi ır.erafimıere katılD ıyacağı şeknnde iiSn »(iilen hi milelik iki aya yakın bir zamandır büyük bir muvaffakiyetle gizli tutulmuştur. Bunun sebebi kıraliçenin Canada'yı ziyaretini sıh hî durumu zarurî kılmadıkça kısa kesmemek arzusunda oluşuydu. Bu yüzden kıraliçeye en yakın saray erkânı dahi durumdan habersiz bırakılmışlardır. Ingiltere Başbakanı Macmillân'ın ne zaman haberdar edildiği henüz belli değildir. Buna karşılık Ingiliz milletler camiası Başbakanlarından ilk haberdar edileni Ghana'nın Nkrumah'ı olmuştur. Bunun da sebebi kıraliçenin 11 kasımda Ghana'yı ziyaretinin takarrür etmiş olmasıydı. Durumu icabı bu seyahatin tehir edilmesi gerektiğinden, Kıraliçe Canada'ya hareket ettıkten bir hafta sonra 26 haziran günü Kıraliçenin hususi kâtip yardımcısı Albay Martin Charte ris uçakla Gh^na'ya hareket edertk haberi Başbal<an Nkrumah'ya r bızzat ulaştı m'î ve kıraliçenin seyahati tehir etnek mecburiyetin den üzüntü duyduğunu belirtmiştir. Dr. Nkruman sırrı sadakatl* muhafaza etmıscir. Kıraliçenin ziyaret etmekte ol duğu Canada'mn Başbakanı Diefenbaker ise anojK seyahatin nıs beten zorlu safhası basladığı za man, temmu? başlannda bizzat Kıraliçe tarafından habcrdar edıl miş ve K.raUçeiiu evvelden tah min ettiği gibi Başbakan derhal seyahaU kısa k«fmek teklifinde buîunmuştur. Fakat Kıraliçe durumu herkesten iyi kendisinin takdir edebileceği cevabını vermiş, bunun üzerine Canada Başbakanı: «Ne vakit, nerede emrederse o anda Kıraliçeyi dilediği vasıta ile Birleşik kıraliyete ulaştırmağa amade olduğunu» bildirmistir. I Kraİiçenin çocuğu ahkâm çıkarmaM üzerine Kıraliçenin refakat sekreteri Esmond Butler derhal Fransız gazetelenni resmen tckzib etmiştir. Bu tekzibi yaptıfı zaman Butler dahi du rumdan haberdar değilmis. Mide bulantısının ise hâmilelikten ileri gelmediği hususunda hâlî ısrar edlımektedir. •Resmi tebliğden evv^î haberdar edilenlerden birisi de Birleşik Amerika Cumhurbaşkanı Eisenhower olmuş ve durum kendisine resmî tebliğin yayınlanmasından bir gün evvel telgrafla büdirilmiştir. Cumhurbaşkanı haberi. ancak basın ajanslarının havadisi yaynıağa başladıklarının bildirilmesın oen sonra, toplantı haürtdeti Ve killer Heyetıne tebliğ etmiştir. *** Kıraliçenin bebek beklediği baberi üzerine Ingiliz milletler camiasının üzerinde düşünmeğe, konusmağa basladığı iki konudan biri istihlaf sırası dijeri de isim meselesidir. istihlaf sırası çocuğun erkek ya da kız olduğuna gore değışecektir. Bugünkü halde tacın ilk varisi Wales Prensi Charles'dir. Onu kız kardeşi Prenses Anne, onu da Prenses Margaret takib etmektedirler. Bazı Ingiliz gazeteleri ıstihlâf sırasını yirminci muhtemel tac varisine kadar yazmaktadırlar ki bu yirminci muhtemel varis de VII. Edward'ın torunu olması hasebile Norveçin 56 yaşmdaki Kıra lı Olav'dır. Doğacak çocuk erkek de olsa kız da olsa Prenses Margaret mutlaka dördüncü sıraya düsecek ve ablasının her çocuk dünyaya getiriçinde istihlaf sırasında bir basamak daha inmış olacaktır. Doğacak ço cuk erkek olduğu takdirde tacın ikinci, kız doğduğu takdirde ise üçüncü varisi olacaktır. Isim meselesine gelince halkın bir kısmı Kıraliçenin pek sevdıği büyük nınesine ya da büyük dedesin? izafeten çocuğa Victoria ya da Albert ac.ını vereceğıne âdeta bahse tutuç.n.aktadır Buna karşılık Kıraliçenin iki çocuğuna Jaco bite ecdadının isımlcrini vermiş olduğunu göz önünde tutanlar. bu sülâleye göre isim vermek yoluna gidilecekse ç.ıcuğa erkek doğdugu takdirde James. kır doğduğu tak dirde ise Mary adının verilmesi lâzım geldiğinı ileri sürmektedırIPI. ZüMRüT ZEYTİNYAÛLARI HİSTOGENOL Naline EUXIR Tü R F A R M A ÇIKTI Kur'ânı Kerimin en muteber tefsiri Hassas • . ^nıkit • Zarit bir mndtt) Kıblli ajra» tJI tertftıatlı SeklindcM toımtytf dolıyınlt konusmaloıda elde rahatça lasınu^..,. ve hafiftir Ses kuvvefH ve neliır EVAKİ Ayda bir Fasikül. 250 Krş. Neşreden : BUTUN KITABEVI Cağaloğlu Yokuşu No. 5 Taşra Bayii: Sabri Ûzakar AĞUSTOS 17 SAFER 12 | V. | 589 E. ]İÖ02 ISKRA otonmtik vs manyetoltj Telefon ve otomatik santrallam '<ullanmanız merrfaatınız icabıdar rOHK TCLEFON Ltd. Şti BtYOüLU lllHKim * • C"» B*»**M HM 40 •• ı e l : 49 32 (JU s 3S X S Ana yollara yakın. muhtelif semtler de manzaralı arsalar satıhktır. 3.14 8.07 48 ÂY TAKSITLE kalktı. geldi kendisini atın üstüne attı; «Kurban olduğum, tırnağına kurban olduğura atım. Ibrahimin teberifi. Bu da mı geleceğidi başımıza? Bunu da mı getirecektin başıma?» Atın üstünde inliyordu. Tan yerinin çakalları pavlıyordu. Ateşleri sönmüştü. Güneş doğduğunda bepsinin îözleri kıpkırmızıydı, Ayağa kalktılar, güne karşı bir zaman ayakta durdular. Serince bir yel çıkmıştı. Onları üşütüyordu. Titrediler. Meryemce gelinin kolundan tuttu: «Sana diyorum güzel kızım, kimseciklere demiyorum. Beııim Ibrahiminin teberiğini öldürenlere demiyorum. Şuııu yüzün de, derisi araya gitmesin biç olmazsa. Satarsınız.» Ali kızdı. «Ana! Bu nasıl yüzülür, bıçağım yok. Bu kadar yüklen vaş deriyi nasıl götürürüm?» Meryemce: «Gelinim, sana söylüyorum, bulgur çuvalının içinde keskin bir bıçak var. Uitmeğe gelinee biz nasıl gidersek, o da öyle gider. Gelinim sana diyorum: Ben sırtıma alır da götürürüm. Anladın mı, gelinim?» Ali hiç ses çıkarmadı. Atın derisini yüzmezse, anasmin da gelmiyeceğini biliyordu. Karısının bulgur çuvalından alıp getirdiğj bıçagı aldı. Atın ölu sünün başında durdu, Hem dertlj ata bakıyor, hem de elindeki hıçaçı keskinleştırmek için bel kayısının ucuna sürtüyordu. Tüzmete koyuldu. Ana, ge JS.18 16.07 19 OS 20.47 5.11 9.00J12.00• 1.41 iMüracaat: Bostancı, Fınn yanı No: 538 dan burnundan boyuna salyalar akıyordu. Ali ocakları yakıyor, sonra gellyor, atın burnuna dikkatli dikkatli gözlerini dikip bakıyordu. Çocuklar büyük ateşin yamn da oturan analarının dizine baş larını koymuşlar uyumuşlardı. Meryemce sabah nasılsa, gene öyleydi, hiç durumunu bozmamıştı. Yalnız üstüne yalım sündükçe kUçüluyor, karanlıkta kaldıkça büyüyordu. Torgun All, iyice odun taşıyıp ocakların yanına î'ifdı. Bir zaman oralarda öyle dolaştı. Tâ ötelerdeıı cakal sesleri geliyordu. Belki yüz çakal bir araya gelmişti. Sonra birkaç horoz öttü. Vakitsiz öten horozlardı bunlar. Kimbilir, belki bir köy daha iniyordu Çukurovaya. v Gene cikiliyordu. Ali bir ara başını gökyüzüne kaldırdı. Gök yüzü yıldızla doluydu. Bir hoş oldu. Güz yıldızları üşümüş. kınlacak kadar incelmiş gözüküyor. Ali iyice yorulup bıkınca atın başucnnda geldi durdu. Sonra da oracığa çökü verdi. Gün ışıyordu ki, at ön bacak larını uzattı, gerdi. Bacaklar bir zaman titredi. .Sonra da öyle kalakaldı. Başı da bir yana vatıverdi. Ali, atın başını tuttu. Haktı ki ses soluk yok. Bir, «Aaaah.» çekti. «Aaaah! Oca jım battı.» Oldugu yere çöküverdi. Elit uvnkluyordu. Sıcradı, çıflık attj. Çocuklar da uyandılar. ııeye ugradıklarını bilmeden ağlamağa başladılar. Meryemce yerinden afır »tir lin, her biri bir yanda ata arkalanm dönmüşler, toprafa yumulmuşcasına oturmuşlardı. Çocuklar atın yanına dikilmişlerdi. Kocaman çakır gözlerl kederli. Oğlan gerekince babasına yardım ediyordu. Uzakta akbabalar dönüyordu. Ali atı yüzüp bitirinceye ka dar gün tepeye dikilmiş, öğlen olmustu. Ali, yılgın, yorgun«Elif, tuz getlr,» diye seslendi. Yere bir çarşaf gibi lerdifı deriye tuzu ekledi. «Külü de getir. Kömürıüz olsun., Kadın avuç avuç kül de getirdi ocaklardan. Onu da ekelediler. Deri bir iki saat orada, gu neşte kaldı. Sonr» All, savana sarılmış yatafı, yorganı, tene keleri yükledi. Oteki öteberile ri de Elifin ellne verdi. Deriyi de dürdü büktü yükün üstüne koydu. Deri kurşun gibi ağır dı. «Bu kocamış atın derisini At kimse almaz» diye löylendi. Anasını da elinden tuttu kal dırdı. Oradan aynldılar. Onlaı daha yüz, yüz elli metre yürü memişlcrdi ki, bir akbaba su rüsü atın ölüsünün üstüne çul lanıverdi. Ali geriye döndü bal< tı. Akbabalardan atın leşi g" zükmüyordu. Günevde ak bir bulut salınıı duruyordu. Saf yanda ak biı ııııar ağacı sararmıştı. Dallar da kocalıktan bttkülmüştü. Tola çıktılar. Ali yanında yürüyen kariM na; (Arkası var) v• • • • • • • • • • • » • • • • • • • • • • • • • • • • • •• • • • • • • • CUMHURIYETİN TEFRİKASI: » ^ + • • • • İ Ana ellerini yüzüııden çekti, söyle bir, oralı olmadan baktı, sonra gene artığı gibi yüzünü ellerile kapadı, bir daha da yüzünü armadı. Çocuklar babalarıııııı sevincini duyunca birihlrleriıı. bakın gülüştüler. Ayağa kalk tılaı. usul usul babalarına sokul dular. Oelaıı: «Sallıyor ya, sallıyor. Baksana kız, ne de güzel sallıyor kuyruğunu. .\e de güzel kuyrufu var,a diye atın kulagını eğildj okşadı. Kız da eğildl parmagını korkarak atın kulafına değdirdi. «Kulagını da güzel sallıyor,» dedi. Atın orannı burasını elljyorlardı. Korka korka hem babalarına bakıyor, hem atın kuyruğunu, kulagını tutuyor, okşu yorlardı. Oteden, ağacın arkasından K llf hışımla çıktı. çocuklara yürüdü: «Omrü kesilesıceler.v diye ba gırdı. «Ala krçi ean derdinde. v kajajı « f derdlndr. ^unlann ovunlsrına, kfvtfierine bskın hrlr!» hemen atın yanın üjıı çekıldiler, ninelerinin arkasına kaçıp »üt dökmüş kedi gibi oturdular. tstlerinden bir bulut gölgesi geçti. Cıakta bir Ynsufçuk öttü. Onlerlndeki dala bir Çoban aldatan geldi kondu. Elini uzatsan tutardın. Sonra uçta. Elif birkaç kucak odun top ladı getîrdi lönmekte olan ocağa burdu. Birkaç da büyücek kütük getirdi. Kütügün birisinin üstü kanncalarla doluydu. Götürdtt ormana onu geri koydu. Atın yanındaki ten cereyi aldı. Su doldurdu, ocağa vurdu. Içine de bulguru hemen bosalttı. Pilâv pişinceye kadar ateşin yanına oturdu. Gözleri ocakta bekledi durdu. Pilâv pisinee ıstekciı, oeaktan aldı tencereyi yana koydu. Ta vanın dibine de yanındaki hız mandan bir başparmak büyük lüğünde yaf aldı attı. Ta6 ta vada cızırdadı, acı acı kokto. y*tı pilâva dökünce bir cızırtı daha oldu. Pilâvı karıstırdı. Ça bucak kalktı sofrayı ortaya attı. «Gelln de yeyin.ı dedi yılgm yılçın. Ali geldi sofraya bagdas kur du. Çocuklar da korka korka feldiler, oturdular. Gelin Meryemcenin yanma gitti, elini omuzuna koydu. «Ana, ana haydi kalk da iki lokma yiyiver, Ana: Ana!» Meryemce hiç aldırmadı. Kar şılık da vermedi. Cielin ısrar etti. Meryemce en sonunda: «Hiç canım istemiyor, güzel kızım.» dedi, «Sen git ye. Ben zıkkımlar yeyim, yavrum.» Kendini zor tutmuştu. Uelin azıcık daha üstelese kalkacaktı. Elif üstelemeyince bir kızdı ki Keııdisini tutmasa onundeki taşı alaeak, gelinin başına varacaktı. ütöylenmele başladı. Gün battı, göjün bir yanı kı zardı. Çoban yıldızı bir ayna ;ibiydi. Gökyüzüne asılmış. Ali ateşi öylesine yakmıştı ki or tahk gündüz gibi olmuştu. Birini atın kuyruğunun bulundu tu yere, hlrini sagına, birini so luma, birini de basının önüne yakmıştı. Bu beş ateşe durma(lan ormandan ormandan odnn tatıvordu. Dört bir yanı atesle çevrilmış at hiç kıpırdamıvor. başını yeşll otun üstüne uzatmış, ağzın *** Elizabeth babası VI. George'un saglığında ilk çocuğunu dünyaya getirdiği zaman, doğumu kendi evınde yapmbk istemışti O sırnria kendisin»1 tnhsis edilen Clarence Houfe mâıi!'*ânesı henüz hazırla namamış olduğu için Kıral George «I^yiliz tHCiıııt, vârısı olması muh temel bir çocuk kira evınde doğamaz '•» diyerek doğumun Buckinshi'nı sarayında olmasını emre.riiiv"r. O /amanki sıfatile Prenses Elizaoetn iı> ilk çocuğunun dünyaya gelişin'lt hazır bulunmuş olan d^rt doktor, Clarence House'da Prensfs Anne'ın de dünyaya geii«inae hazır bulunmuşlardır. Bunlardan jinekoloğ Dr. Sir WilHam Gilllatt 1956 eylülünde bir otomobil kazasında ölmüştür. Kıraliçenin müstakbel çocuğunun doğumunda onun yerini kimin alacağını eski muavin1 Mr. John Harold Peel krfr '•••< »•••»••••••»••• »••»•••••»•»•••••••••••••••••••»•••••••••••••••••••• • • » • • • • » • • • • • • • • • • ^ CumHurıyet Matbaaeılıli ve Gaifti'cıllk rurk Anımım Şırkttl Sır o kadar iyi muhafaza edilCagdlf.glu HalK.vl sokak No 3» 41 miştir ki Kıraliçenin refakat dokSahibl toru tabıb deniz albayı Derek SteNA/jMk NAUI ele Perkins'in yardımcıları dahi Yaıı nı,nnı fı'lftı ırur»^ >d»n durumdan haberdar edilmemıştır. MPFUI MürtUl Canada'da Yukon'u ziyaret ettıgi NUYAN YİGİT gün Kıraliçenin bir mide bulantısı geçirmesinden bu konularda ih Gazctpmıze gonderıltn evrnk VP yrtzıtlânlardan mesulıyet habul pdilmtı. tisas sahibi Fransız gazetelerinin lar «oıredilairı edilmesin lade
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle