29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ISE Sehir = 1 MEMLEKET DAVALARI { = Perde =haberleri Türk tâbabetiıtde reform Ali Süavi vak'ası Sebze ve Meyva lEŞKkAnNAHSUSA <nMM.6URUBUBAŞKANI tKt CUMHURtYET 10 Mays 195t f ALBAY HÜSAMETTİN ERTÜRK T zazan: SAMIH NATtZ TANSL Büyük babam Abdülâzizin Hasırcıbaşısı Rıdvan Efendi anlatırmış. Sultan Muradm Çırağan sarayından kaçırümasma teşebbüs olunduğu gün, 1878 senesi mayısmın 20 nci pazartesi günü vakit ikindiye doğru imiş. Rumeli muhacirlerinden takriben dört yüz kişinin başında, Istanbulda, Aksarayda doğmuş o tarihte kırk yaşlarında var yok, güçlü kuvvetli, sarıklı Ali Suavi Efendi bulunuyormuş, çocuklugu ve gençliği medrese ve rnekteblerde geçmiş, Rüşdiye hocalığına birincilikle muvaffak olmuş, Bursa Rüşdiyesinde edebiyat hocahğı yapmış, sonradan da «Muhbir» gazetesi çıkardığı için, Abdülâziz devrinde hoş görülmemiş ve nihayet yakala nacağıru anlayınca Avrupaya firar eylemiş ve senelerce kaldığı Fransada Narruk Kemal, Ziya Paşalarla tanışmak fırsaünı bulmuş, sonra da Abdülâzizin hal'i üzerine memlekete dönmüş ve 1876 da Birinci Murad ın tahta çıktığı günlerde Istanbula geîerek tBasiret» adlı gazeteyi çıkarmış, ve burada Mithat Paşa aleyhinde yazalar yazarak Abdülhamide hoş gö rünmüş ve bu sayede Mektebi Sultanl Müdürü olmuş bulunan Ali Suavi Efendi, Osmanlı Rus harbi sırasında idaresizliği yüzünden Mektebi Sultaniden azledilmiş ve Üsküdara çekilerek bir müddet sesini, soluğunu kesmiş imiş. Fakat Sultan Muradın iadei afiyet ettiğini ve Abdülhamidin de meşru padişaha yazılı söz verdiği halde yerini terketmediğini görünce, ortaya çıkarak zorla saltanat tebdüine teşebbüs etmiş ve bu hareket, kendisi için sebebi felâket olmuştur. Büyük babam, bu vak'ayı bİ2İm pedere şöyle anlatumış: O gün, ılık bir mayıs günü idi. Biz, Yüdız larayından bu haberi duymüş ve Çırağana koşmuştuk. Sultan Muradm emektar adamları vak'ayı fu suretle bize hikâye etmişlerdi. Çıragan sarayının sokağa bakan kapüarından birinin önünde büyük bir kalabalık toplanmış, nöbetçi askerinin • Yasak!» sözüne rağmen onu telef ederek bahçeye girmişler, orada da bekçiler, uşaklar ve bahçıvanlarla bo ğuşmağa başlamışlardı. Bu kalabalı ğın içinde talebei ulum, bazı sarıklı hocalar, bir takım işçiler de vardı. Bunlar süratle Sultan Muradm dai resi önüne gelmişlerdi. Dairenin kapısını bekliyen iki nöbetçiyi de taban ca kurşunu ile öldüren âsiler, bu gürültü üzerine dairesinden dışarı çıkan Sultan Muradı karşılarında görmüş lerdi. Filhakika, o suada Sultan Muradm akll müvazenesi başında imiş.. Onlara hitaben: Ne oluyor kuzum, ne istiyorsu nuz, sizlerin burada işi ne? diyecek olmuş, kalabalığm içinden Ali Suavi Efendi, Padişahım, millet sizi hükümdar görmek istiyor, sarayın kapılarında pek çok insan toplandı, buyurun sizi götürelim, buradan kıırtaralım, hak kınız gasbedilmiştir. Zâlimler saltanatınıza hükmediyor, diye bağırmıştı. Sultan Murad, soğukkanhlığmı boz madan Ali Suavi Efendinin ve kendisini kurtarmağa gelenlerin hayret leri içinde şu cevabı vermişti: Rica ederim, devlet işlerine kansmayınız, her şeyin fevkinde Cenabı Hak var, O, âdili mutlaktır. Mukadderatımıza razıyız!.. Büyük babam anlatırmış ki, Beşinci Muradm dairesi kapısında bu dram cereyan ederken, haber, Beşiktaş muhafızlığına ve diğer taraftan Yıldıza uçurulmuş. Bu tarihte Beşiktaş mu hafızı Merzifonlu Hasan Çavuş ki sonradan paşa olmuş ve o zamana kadar imza namına parmak basmaktan başka bir şey bilmiyen bu cahile güçlükle imzasını atacağı zaman, sona 7 (eski 7) ve başa 8 feski 8) ra kamını yazıp aralarını bir çizgi ile birleştirirse buna muvaffak olacağı anîatılmıştı. (Hasan), o da bunun kolaymı bulduğu için lâkabı yedi sekiz Hasan Paşa olmuştu. Bu paşa, gayet sert, iri yan ve zâlim yüzlü bir a dammıs. Çırağan sarayına maiyetile beraber koşup gelmiş, hemen kalabalığı yarmak için askere: Sünkü tak! Marş marş diye bağırmış. Asker de aldığı emir üzerine bu kurtancıları süngülemeğe başla rmstı. Yedi Sekiz Hasan Paşa, elindeki demir topuzlu sopa ile Sultan Muradın önünde Ali Suavi Efendinin başına vurarak onu yere sermlş, a yaklan ile tekmeüyerek, zavallmın ölümüne sebeb olmuştu. Sultan Mu rad, bu feci ve müthiş sahne karsı sında sapsarı kesilmiş, dairesine çe kilmiş, Beşiktaş muhafızmm aHam!»n, yüze yakın insanı süngüliyerek Halinin ıslahı ve 78 Hasan Paşa için kararlar bir kısmını 6'ldürüp, blr kısmını ajır yaralıyarak vaziyete hâkim olmuşlardı. Yüdız sarayı hâdiseyi öğrenince yardımcı taburlar da göndermişti. Diğer taraftan Çuağan sarayınm karfisında demirli Bulunan Donanmayı Humayundan da bahriye askerleri, sandallarla sarayın rıhümlarına çıkarılmıştı. tki asker arasmda kalan bu dört yüz kişinin hemen hepsi imha edümişti. Bunlardan bir kıamı denize dökülmüş. orada gözönünde boğulmuşlardı. Bir kısmı da 81ü, yaralı olarak arabalara doldurulup Beşiktaş tepelerinde saraya hâkim mezarlığa defnedilmişti. Bir kısmı da sürgüne gönderilmişti. Abdülhamid, bu haberi alınca. Yedisekiz Hasan Paşayı mu vaffakıyetinden dolayı tebrik etmiş, daha sonra kıymetli hlzmetlerinden ötürü bu adam müşirliğe kadar yükselmişti. Üstelik hacca da giderek galiba günahlarmı affettirmeğe uğraşnrş, avdetinde bir de Yedisekiz haa Hasan Pasa olarak Sultan Hamide yüzsuyu dökmüştü. lüs::mu üzerinde acıklama Dr. Hasib Tanyol Jefferson C;olıege of Phiiadelphıa Bundan önceki yazımda ckitab hamlenin düşmarudjr» derken okurların «hekim kitaba düşman olmalıdu» demek istemediğimi anlıyacakları bedihî farzedilmiştir. Yazıda kitabları nakir görmek değil, okuma narkozu içinde boğulup kalmamak, okuma bulutu üstüne çıkmak, o seviyeyı asmak iâzun demek istedim. Hücum edilen kitab kopyecisi tabiblerdir kitab değildir. Aralannda Türkiyede bulunan beş muhtelif memleketin tıb seviyeleri mukayese edilirken rakamlara, istatistiğe dayanan «kantitatif» bir metod kullandım. «Kalite» ye niçin yer vermediğimi açıkça izah etmediğim için yapılan tenkidi hak ettiğimi zannediyorum. Mezkür yazıya koyduğum «muhteiif memleketlere aıd neşriyatın muhtevaları kalite bakınundan ajTi ayrı mukayese edilmedi. Yazı sahibi kendisini burada böyle bir işe mezun addetmemektedir> cümleleri arasmda ciddi bir endişe yatar: Umumî efkâr önüne çıkarken objektif, ölçüye vurulabilen vesikalara dayanmak, şahsi intibalara yer vermemek istenmiştir. Kalite tayini bilhassa böyle bir mevzuda, ferdlerin indl mikyaslarına bırakıldığı zamar, kolayca soysuzlaşma islidadı ^öste! rebilir. Süpheli, keyfî >= kalitatif bir metodla işe başlamanın töhmeti altına girmeyi kabul eden birisi elindeki kalemi rahatga oynatmak imanını kendisinde bulamaz. Hem muhtelif memleketlerden yapüan çeşidli ihtisas şubelerine ald binleree ıeşriyatın kalitesini tayin işini tek bajına yapabilecek hekimin mevcudiyeü pek tasavvur edilemer. Bahis mevzuu istatiştiki mukayesede meydana çıkan rakamların memleketimiz tababeti namına pek övünülmiyecek manalar taşıdığına işaret etmiştim. Bu kanaate işürak etmiyen değerli meslekdaşlarım kalite tarafının ihmal edilmiş olduğuna işaret etmekle adeta Türk tıb neşriyatmın az fakat özlü olduğunu ima etmek istemişlerdir. Maalesef ben bu kanaate varamadım; ve bu imayı delillerle tevsik etmeye girisecek birisinin mevcudiyetini tosavvur edemiyorum. Meydan kahvslerinin ibyası miimkün olabilir mi? ondrayı ziyaretimiz sirasmda oralı dostlara demlstfankl: Her şey b"i h«>S • Fa• t eksiğiniz var: Parlsin meydanUrma ve ana caddelerine ne güzel, ne şık kahveler, lokantalar yapılmış... Kaldırımlann ortasına kadar taşarlar... Bunlar niçin sizde yok? Maalesef iklim ınüsaade etmez... Boyuna yağmur, boyuna sis!... Açık havada oturulmaz... Onun için bütün Avrupada görüp beğendiğimlı, seyahat ederken faj dalandığımız bo iüyad bizde teşekkül etmemiştir... Fırsat buldukça parklanmııda azıcık otururuz .. Yağmur çogaiınca çatı altına... Bununla beraber, biz dahi her şeye rağmen açık hava kahvelerini kurmağı istiyoruz. DUnyanm bütün turistik memleketlerinde bulvar ve meydan kahvelerl vardır: AtinaT Napoli? Roma? F l o ransa? Cenevre? Viyana?... Sütunumu coğrafya kitabına döndürmiyeyim. Hepsinde on binleree insanı rahat rahat banncunp ağarlıyacak, iyi cins bir ^ey içirecek, basit yahud muğlâk yemekler yedirecek kahveler, lokantalar doludur. Bunlar, sehirlerin ziynetidir. Hattâ turistler raeselâ Viyana ile Parisi bu gibi umumî hizmet müesseselerlnln mükemmelliîi ve çokluğu ile dcğerlendirirler. Blr şehre fenadır», yahud «iyidir» demek için, o tar» yerleri gözönüne getlrllerek hüküm verilir. Elbette servl», fiat, dekor, manzara, manevi hava dikkate alınrr. Bizde bulvarlann az olduğunu bi • liyoruz, Pek mahdud caddelerde kaldınma taşan kahvelere müsaade edllebllir. Fakat meydanlarıınız hususî otomobillerin sabahtan akşama kadar bedava parklng yapma yeri olmak tan kartanldığı takdirde. hiç değilse beş on yerde beynelmllel turistin aradığı kahvelerle lokantalar açüabillr. Meselâ araba vapurunu bekliyorsunuz. O kadar kalabalık ki ihtimal U« posta bekliycceksiniz. Her iki taraftaki meydan, ba gibi kahvelere müsa» iddir. En dar sanılan Kabata;ta blle İnhjsar binasuna parkı vardır. Karıkl sathı roatl vardır. Üskiidar meydanı be alabildiğinedir. Sirkecide ve Ka • dıköy alanmda da blr ofak tanzün Ue kahve yerleri bulunabilir. Bunlar için meydanı ebediyen Isfal edeeek kont ve daiml binai.ıra hacet yok. Bir mimarm, btr dekoratörün yapacağı ve Belediyenin taliblerine sunacağı plânlar üzerine küçük ah şab köskler imal ettirilebilir. Bunla • nn şekil ve sureti meselâ Cenevrey» gidenlerin hatıralannda olsa gerektin Gayet temiz giyinmiş ganonlar o köşklerden çıkar, seyyar saksılıkların arasına konulmu; rahat koltuklardaki müşterilere soğuk et, omlet, sahanda yumurta, blra, dondurma, kafeglâse. <;ay, süt, gibi nesneler İkram edeblllr. İnönii gezisinde, Çambcada. A yasofya ve Sııltanahmed civannda, Fatih avlusunda. bunlar pe.kâlâ i*leü hayatımıza revnak verebllir. Daha küçiiklerinl, ticaret imkânİAnna gfire, bütün iskelelerde, büti n b(kj|eme yerlerinde teşvik etmeli. Ba, BaleÂU yeciliğin şehri sevhtıli (österecek ve vatandaşa kazanma, «evk alma, mes'ud olma Imkânını vereeek bir dyaseti olacaktır. Ankarada, Bahknirde ve tzmirla Karsıyakasında bile bazı nümunelerl vardır. Eski Lmirrie de vardı ve devrin ihtijacuıı karşüıyordu. İsUnbulda ve yeni İzmirde niçin olamasm? Fakat şartnameyi, tesis ve tsletme bakımından sıkı tutmah. Lâüballliğe, halen Boğaziçinde göriildüSü gibi aldatıcılığa, sefil manzara yaratma ğa. hoparlör velvelesi çıkarnıağa imkân vennernelL Şartnameye riayet edenleri Ise. blr müddet Içiıı vergi lerden istisna etmeli. Hele malâyanl tazjlkler alrmda tntmamalı. Zira bu gibl tazyikler, mevcud alaturka hkele kahvelerini mahvetmiştlr. Meselâ Kalamış iskelesinde bunlardnn bfr tane vardı. Sahibi beyhnde nkıştırmalardan illallah demis, dükkânı kapatmış, hem o, hem A» halk mahrum bırakılmıştır. Türkiye, esklden kahvehanelerile meşhnrdu. Onlann tipL devrini doldurdu. Kimi fersüdeleşti, klml y e r lerini banka şubelerine ve yedek parracılara devrettL Şimdi, yenlsta* bakalım. tklim. hem beynelmilel ersaftakl, hem Türk karakterini taşıyan meydan ve bulvar kahvelerlne pek mflsaiddlr. Çardak alrma Hryakl Isi blr...» Sesini gene duyabusek... Fakat avaz avaz rad yolu kahvelerin turistik bakımından kârlı değil, rararlı olduğunn da başlangıçta hatırda tutalıın. Öyleleriııiıı olmaman, olmasından hayırlıdır. ABAHTAN ABAHA... L Dün B e l e d i y e d e yapılan bir toplantıda, Hat'de müstahsile yer a y n l m a s ı v e kendilerine fatura k e s m e salâhiyetinîn tanınması kararlaştı Dün sabah Belediyede Prof. Gökayın riyasetinde, Belediye Meclisi, İktisad Encümenleri, Hâl ve tktisad müdürlerinin iştirakile mühim bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantıda Hâlin ıslahı mevzu unda ahnan kararlar Belediye Mec lisinin çarşamba günkü içtimaında müzakere edilecektir. Dünkü toplantıda Hâldeki esnaftn Belediyeye verdifi sözleri tutmadıgı belirtilerek, Hâlde müstahsile bir yer tahsisi kararlaştınlmış, fatura kesme salâhiyeti tanmmış ve yan toptancılann da aldıklan komlsyon miktanrun azaltılması görüşülmüstür. Abdülhamid, Ali Suavi vak'asını hayatının sonuna kadar unutamamif, 28 sene Çırağanda hapsettiği, daha sonra her türlü ihtilâtı menettiği kar deşinin kaçırılmamasına azarru dikkat sarfeylemişti. Gene büyük babam flâve edermis. ki. Sultan Muradı kaçırmak için daha evvel de bir çok teşebbüsler yapıl mıştı. Bunlardan mühimleri, saraya kadın kıyafetinde giren genç erkek lerle iki ecnebinin Yüdız tepelerinden geçirecekleri bir su yolu plânı idiJKadın kıyafetinde girenlerin başında Rus sefaretine mensub bir Rum tercüman vardı. Güzel bir delikanlı o lan bu Rum tercüman, kadın kıyafetinde müteaddid defalar saraya gir • meğe muvaffak olmuş, fakat nihayet yakayı ele vermişti. Fakat sefarete mensub olduğu anlaşılmca ve Rus elçiliğinin de müdahalesi ile serbest bırakılmıştı. Bu işe o zaman bir çapkınlık süsü verilmişti. Daha sonra lan, Ali Şefkati Bey ile Sultan Muradın Beyoğlunda şehzadeliğinde aık sık uğradığı avukat Kleanti Skalyeri Efendiler, bir îtalyan işçisinin gayretile su yolundan üç saat yürümek şartile bir gece Çırağan sarayına girmeğe ve Sultan Muradm huzuruna çıkmağa muvaffak olmuşlardı. Bu sıralarda Beşinci Murad, daha serbest bir nezaret altında idi ve sadık adam ları da henüz yanından uzeklaştın] mamıştı. Sultan Murad, bu iki dostunu karşısında görünce heyecanmı gizlemeden kollarını açarak onları ku caklamış: tran Konsolosluğunun önündeki yol asfaltktnıyor tran Şahı Rıza Pehlevlnra aehrtmlz* yapaca£ı zlyaret münasebe^lie hazırlık larda bulunulmafctadır. Cağaloğlunda İran KongolotluŞunun önündekl cadde. aafaltla kaplanmaktadır. Bu suret le yol, dün vasıtaîara fcapanmıştır. t. O. İktîsad ve tçtlmalyat Enstlttt • tarafmdan İşçiler, lşverenler İçin O tertlbedllen terl konfreanslan devam edllmektedlr. Konferanslann altmem yann aaat 17 de Pasabahç*. Tekel lsplrto fabrlkası lşçl lokaünde verllecektlr. İsçl Bendlkalan Blrllgl başkanı Beyfl Demlnoy tarafmdan verilecek olan konferansın merzuu: »Memleketlmlzde tsçl Meskra Kooperatlflne ald meseleler» dlr. Bugün Paşabahçede işçilere bir konferans verilecek Phlladelphla, Mayı. 12 nisan 1956 tarihli Cumhuriyefte «Türk tıbbınuı içinde bulunduğu çöküntü ve reform lüzumu» başbğı alünda neşredilen yazuna gösterilen alâkaya teşekkür ederim. Gazete okuru bazan müellifi program dışı küçük bir cencore» yapmaya davet ediyor. Aynı tema üzerinde biraz daha açılmam memleket münevverlerinin dimağma yerleşmesinde fayda olduğunu inandığım noktalann üzerine bir kere daha basmam lâzıra geliyor. Ortaya atılan her hangi bir iddia üzerinde yapılan tenkid veya tefsirer, teferrüatı değil, asıl mevzuu esas hatlarından kavrama meyli gös terdikçe değerlenir. Günlük bir gazetede teknik, ilml veya mesleki bir mevzu, umumî efkâra sunulurken onu rakamların, mukayeseli grafik sütunlannın soğuk kisvesinden kurtarmak lâzımdır. Neşredilen gazetenin vasatî okuyucusuna hitab edici. ikaa edici ve tesir uyandıncı bir hale getirilmesi icab eder. Bılhassa bu sonuncu faktöre, tenbihlere geç veya hiç reaksiyon vermiyen bir cemiyette çok lüzum vardır Böylece yazı müellifinin makalesinin psikolojik veya estetik mimarUini tamamlamak için kasden kullandığı küçük bir tuğla parçasım yerinden çekip yücarmakla, meydana dikilen iddia binası çökertilemez. Bu mevzuu tenkid ederken teferrüata kaçmak. ortaya atılan davadan ürkmenin ifadesidir. YAZAN: Türkiye Odalar ve Borsakr Birliğinin toplanhsı Türklye Odalar v« Bonaiar Birllgl bu ayın «onuncu günü Ankarada bir toplantı akdedecektlr. Bütün Tlcaret Odalan temstlcllerinfn Istlrak edeceğl konjrrede memleketfn ktlsadl durumu bakkındakl rapor İn Üniversitede yabancı dil bntihanlan tstanbul Ünlrersltesl yabaneı dll lm tlhanlanna bu devr» İçin 1800 öğrencl !ş*!rak etmiş, }nşlll«ce. Fransızca T« Almança lmtlhanlannın netlcelerl bel 1 olmuştur. Tarılı imtlhanlan kaza1 nan 6Jrenollfr bugün sözlülere glre Benim sadık ve vefakâr dostla ceklerdlr. rLm, hoş geldiniz, Allah sizleri koruTa»!lı lm'îhanlardakl muTaffakiyet sun! diyebilmişti. Bu iki tnsan, Be Dlsbetl bllhası» tngülz dlllnde yflksek şinci Muradı sıhhat, neşe içinde ve tlr. Dlğer Imtlhan derecelrrlnln de akli selim halinde görmüşlerdi. Yalnız mttsbet oldujıı sövlenınektedlr. Skalyeri bendini tutamıyarak: ŞubaP diSnemlnde raıılıda »BTaffak Ah Efendimiz, son altesimiz, d olup eözlülerl başaramıyan 300 öjfren ze ne olmuş, gençliğirüz kaybolmuş, cl de. bugün sözlü ImMhanîara glre. saçlarınız ağırmış, yüzünüze çizgiler cek'.prdlr. inmiş, demişti. Azınlık okultan lürkçe Sultan Murad tebessüm ederek: öğrelmenlcrinin müracaati Aziz dostlarım demişti, beni bir reddedildi buçuk sene evvel görmüştünüz. AraAzmlık okuüarı Türkce ve Türkçe dan on beş ny geçti. evet saçlanm biraz aşardı. Fakat hiç bir zaman Mari kültür ö^retmenlerlnln geçmls hlzmet Antuanet gibi bir kaç gece içinde lerlnln tamamın:n emekllllk müddet lerlne eklenme»! İçin Mllll Egltlm Ba çökmedim. Esasen merhum amcam kaniıftma yaptıklan müracaat Bakan Abdülâzizin ölümünden sonra da ba lıkça r»ddedilmlştlr. şımda birkaç tel beyaz saç vardı. O Blllndlgı gibl, bu haktan lstlfad» zaman annem telâş ederek Beyoğlun edeeek olan ö*retmen!erln savıaı yüzü dan bana bir saç ilâcı almıştı. Bunu asmarnaktadır. basıma sürer. saçlarımı karartırdi. «Kuzpuncuk» araba vapnrtı Fakat o zaman da baş ağrılarmdan kurtulamazdım. Doktorlarım, bu su bugün denize indirilecek yun içinde nitrat darjan olduğunu Camlaltı terEaneslnde tnşa edlien TB söylemişlerdi. Şimdi elhamdülillah bu Şehlr Hatlan tşletmeslnln en büyük suyu saçlanma dökmüyorum. Saçla araba vapuru olan «Kuzguncuk» bunm afardı amma, baş ağrılarım da gün «aat 10 da denize lndlrllecekttr. tKusguncuk. ım güverte teferruatıgeçti. Varsın şekli haricimlz ihtiyar görünsün, bizim içimizde neşe ve nın bir ay İçinde lkmal edllmeslna ve hezlranda hlzmete sokulmasına çalışı zindelik mevcuddur! lacaktır. Bütün bu sözlerin bir delinin ifadesi «Batman» tankeri bugün olmadığmı avukat müteaddid defalar teslim alınıyor hikâye etmişti. Fakat Abdülhamid, saltanat hırsı üe bir defa kardeşine Japonyada Uraga tereanealnde Denlz bu damgayı vurdurmuş, zaman z a Nakllyat Türk A. Şlrketl İçin lnga edl man gelen buhranlar da işine yara len 21.500 tonluk «Batman» tankeri bu gun Türk mürettebat tarafmdan t««mıştı. Um almacaktır. tkidebirde kerıdi emirleri dışına çık Tanker Bahreyn'den »îdıjı akar ya mıyacak derecede muti' yerli, yaban kıtı hamllen hazlran ortalannda Uma cı doktorları toplıyarak, Beşind Mu nımız» gelml| olacaktır. rad hakkmdaki bu .tedavi kabul et me?» ifadesile hülâsa edilen hastalı& Mayıs 10 Rarnazan 29 etrafa işaa eder. hakkmı gasbettigi Suîtanm, tekrar saltanata geçmesine mâni olurdu. laU/ı \l apısı için açıkiır.. Acele bir hesap açtırınız Memleketimiz tıbbuıı diğer memleketlerinki ile mukayese ederken kullanılan metod elle tutulup mizana vurulabilen sıhhatlj bir metoddur. Yapılan şey basittir: Muhtelif seviyelere konmuş dört ayn hedeften her birine, mukayeseye tâbi tutulan milletlerin kaçar mermi attığı teker te Son (7 sene içerisinde kalb ve akker saydırılmış ve aldığım rakamla o ciğer hastalıklannda kullanılan khellin üzerindeki çalışmaları ise, dünya tababeti Mısırda yapüan araştırmalara medyundur. Hiç olmazsa bugün için hatırı sayılan bu iki kontrıt)iİ3yon'un tesadüf mahsulü mü, yokta bu memleket hekimlerinin bizden cok daha yukarıda durdukları muayyen bir seviyenin neticesi mi olduğunu anlamak için buralardan yapılan neşriyab görmek lâzımdır. Şimdi bundan Snceki makalede ele alınnuyan diğer bir mukayese 'pucunu kuaca bahij mevzuu ediyjrum. Bu, milletlerarası tıb kongreljrine Türkiyeden ve diğer memleketlerden yapılan tebliğlerin iştirak nisbetidir. (Muayyen sahısları damgalama istidadı gösterdiği için bu kongre Uimlerini buraya yazmıyorum). Jmumı yetle hududlarımız difindaki dünya kongrelerinde Türk tababeti fflen mevcud değildir. Ender istisnaiar bir tarafa, Türk hekimi, bu kongreierin sadece seyircisl, iakemlesinde oturan aessiz misafiridir. Halbuki umumiyetle hekim, günlük gazetelerde, filânca milletlerarası kongreye iştirak edecegini veya ettiğini ısrarla ilân eder. Şüphesiz ki bu reklâm (ırıMtını kullanmak onun en tabil lakkıdır. Fakat gönül isterdi ki muavenehanesi Içta duyulan propaganda endişt!.iıun küçük bir parçasım iünya «nılnde kendi milletinin ilml haysiyetini müdafaa için sarfetmlş olsun * şayed bu kudrete erismiş veya bövıtsi asıl bir endişe fle kendisini yetiştirmiş lse herhangi bir kongreye iştirak veya tahsil seyahati muhakkak o memle kette aktif faaliyetlerde bulunmak için yapılmaz. Fakat hiç olmazsa dönüşte vatana borçlu olunan bir sey sunulmalıdır. Umumlyetle tahsil ve seyahat dönüşü ile memlekete gelen hekim yeni biçim tıbbî testere, mo dern tıbb! çekiç, elektrikll kerpeten vesaire ile döner, veya herhangi küçük bir hesaba dispanserindeki lâboratuarcı kızın, Türkiyeden uzaklas madan rahatça becerebileceği filânca basit metodu getirir. Bir türlü aokulmıyan şey, asırlardanberi memleketin muhtaç olduğu «zihniyet ti Şüphesiz kl bu sonuncusunu yapmak zor bir î.'ydir. Herkesin harcı değil dir. Fakat fayed kendimiz yapamıyor sak, bize düsen vazife bu ^Ihnlyeti sokma yolunda dovüşme selabetini eösterenlere, kendi menfaat, kendi fânî prestijimiz sarsılır gibi de görünse hürmet etmesini bilmektir. kuyucu önünde tahlü edümiştir. Hangi milletln hangi ceşid hedefe tercihan nişan alma meyli gösterdiğine bakarak teshise gidilmistir. Böylece Türk tababetinin hasta olduğu. başka milletlerle boyu ölçülürken Bulgaristan, Hindistan ve Mısır yanıa da cüce kaldığı meydana çıkmıstır. Üml araştırmalarda kim hedefe isabet kaydetmiş, kim karavana atmıj, kim mantar tabancaa veya top kullanmış bunu tayin bambaşka metod larla yapılır ve bunun yeri günlük gazetede değildir. Yalnız nazarî olarak junu kabul etmek lâzımdır ki muntazam olarak ava çıkan birisi. evinde avalık makaleleri okuyandan veya ömründe bir defaya mahsus jöyle bir gelip geçici a v a yamaklıgı eden birisinden daha keıkin nişancı olma şansı ile karşı karşıyadır. Başka bir tabirle rakam veya kantite farkı armsında potansiyel bir kalite farkı gizlenebiür; ve galiba da öyledir. Makalede Mısır ve Hindistandaki tıbbl çalımalann bizdekinden kat kat fazlasile dinamık olduğu neticesine vanlmıştı Sündi bunu, tasnifte yeri kalite lahasına giren, fakat takdir mesuliyeti bütün dünya tababetine aid bir iki misalle teyid etmeye çahşacağım. Son yıllarda tan siyon ve «inir hastalıklan tedavisinde oldukça geni» mikyasta kullanılan Rauvvolfia müstahzarlannın tıb alemine tanıblman ferefı Hindiıtana aiddir. LİRALIK PARA İKRAMİYE 20000i er. Yukandan aşağı, turistler bağırışarak inmekteydi. tskele lodosa yakalanmış bir vapurunki gibi muhataralıydı ve sailanıyordu. Zaten bu harabeuin içi, koca koca kalaslarm yardımile gezilebilir hale sokulmuştu. Se>yahlar fcıince 3?inı, Iskele merdivenin yarunda durdu: Gerçi benim buralara ürmandığımı gören doktorum kazar ama kendi kendimi bir türlü çürüğe çıkaramıyorum, dedi. Hak vwin: B e nim gibi koşucu şampiyoc Içln bel kemiğinden sakatlanmak en büyük facia degil mldirT İyi fransızca konusuyor, arasıra da türkceye çeviriyordu. tP» leri «B» telâffuz ediyor ama, tnlaşılır clnsten türkçe... Ve hayret etmemeli bu memlekette ne kadar çok İnsan türkçe biliyor diye... Türkiyeden yeni göcenler bir tarafa, Bilistin, Osmanlı İmparatorluğunun bir nesil evvel terkettiği bir memleketür. Kudüs müstakil bir mutasamflıktl. Teke gibi bir adamdı bu Haşim. Siyah saçları alabrus kesilmiş. Kafası kocaman bir üzüm çekirdegi tarzanda yamrı yurnru... Beyin tarafı büyük, çene tarafj ince... AJnı fırlak, elmacık kemikleri hrlak, çu kurdaki gözleri de İki tan» kar» üzum...Son derece atflc bakışlı g8x ler bunlar.,. Vücud sırf adale... (Arkası var) VARIN " • Abdülhamid devri ricaK I V. "İ. ] 4.48( 12.10! 16.05 19.15 21.02] 247 ] İM\ 4.56. 851 12.00, 1.43i 7.23 TÜRK TJCARET BANKASI . Her 150 liraya bir kur'a numarası lîtriyor bul ı Yok janım... Azab etme bize. dadı... Söyle: Hastalanıyorsan hemen dönelim. Hastahğı ges! Peki, nedir bu halin? Hiş... İşimde sıkıntı var ayo! Cemil daha fazla ısrar edemedi. Yüksek tavanlı, sevimsiz bir binanın loşluğuna girmişlerdi. Sonsuzmuş hissini veren dehlizlerde yü rüyorlardı. Ve Haşim biraz geri kalmış anlatıyordu: Bakın, bina ne halde... Büyük bombardımanlara uğradı burası... Hele dehlizin şu kısmından vukanya başmızı kaldıri'n da bakın... Fa ciayı göreceksiniz, Facia gökyüzü ise, kaç kat binayı bir bombanın damda açtığl de'ikten sörünüyordu. Bu deliğin sağında solunda tahta raınzalar yapılmıştı İsrael askerleri kimbilir har.gi nöbetten dönmüş, uzanarak dinleniyorlardı. Zâhir pek işlek turist yeri burası ki, gelip geçer.e bakmıyofiardı bile... Ecnebiye kanıksamışlardı belli. Güler, içlerinden birinin okuduğu kitaba şöyle bir göz attı: Volter'in bir eseri... Bu hıristiyan dinl müessesesinde bir Yahudi Volter okuyor! Üç t«?ad blr arada... İnşaat iskelelerine benrfyen dlngiltili bir merdivenin yanına geldlkar. T a n kışla gibidir burası... Buyurun içeri. Arab hududuna beş, on metre yaklaşacağız. Bu son cümle üzerine blr takırtı it:idi. Cemil dönüp sesin geldigl tarafa doğru hayretle bakü. Bir zenci ne kadar ağarabilirse, Anberbu o kadar ağarmıştı. Gözlerinin sade akı göriinüyordu. Takırdıyan da dişleri... Cemil, Gülerin elini avucunda sıktı. Fısüdadı: Sevgilim, baksana ne oluyor dadına... (VâNu) «CUMHURİYET» b, Tefrikası: ': Nihat Karaınajajjlı ve Vâ.Nu Binanın dışındaki merdivenin baj Kâhya elini uzatü. îltifatlı sözler ssmaklarmı gıcırdatsrak kâhya kı| söyleyerek çekti yüzünün örtüsülıklı, r yan bir adam üıdi. Yeme nü... Herhalde bulutların arasırıda ğin neden geciktiğini soriu gaîiba ışıl ışıl bir mehtabın doğacağun üki, kadmlar tela|ı büsbütün arttır mid etmişti. dılar. Kâhya kı'ıklı feslî adam, Mamadadının zencd yüzünde çabiribirine şaka yaparak âdete sar kıveren otuz iki dişiyle karşılaşınkıntılık ederek ye'mek hazırlığmı . ca, inkisan müthiş oldu: kamçıladı. Kadınları kesik kesik j Tuhl dedi. bağırhp isyan etHrcikten sonra, iki| Anberbunun tepesi atü. el arkada mutfaktan çıktı. manazır; O da: seyrine daldı. Ufku genişti: Bir göj Tuh! diye kâhyaya tükürdü. zü Şarkta, bir gözü Garpta... Ada] Sanra bırdenbire köpürdü: makılh şaşı bir adamdı bu .. ' Ule sana mı tenezzül edejeTam karşısındaki Mamadadıyı | ğim, şaşkaloz? da görJü; ona da çapkınca bir işaArab bu türkçe tahkiri anlayaret çaktı. Ve fevkalâde hayrete düş •:ısdı. Büsbütün ç?şılaştı. tü, ümide kapıldı. Cünkü, crtüieri' Anberbu. elini göğsüne sokup Bİtından Mamadadı, orja daha çapkoynundan. Emir İzzeddkun el yakmca bir i$mar çakmıştı. Örtüriünü zısını uzattığı zaman işte o zasallayarak kayanın arkasına doğru man fesli Arabm gözlerı kendince yürüdü. şaşılaşmış clacak ki, bakışları düŞaşı kâhya dili br karış arkadan zeldi. seğirtti. Tafaddal ya har'nj... diye Sce Anberbu: düştü. Anberhuyu bu aeaylb ko« Taal... Taal...» diye teşvik enağa, efendisinin yanına tevkettl. diyor. * * * Kayaların kuytulufuna büzüldü. Bir Sürat Dört kişl: Cemil Eren, Güler, Anberbu ve Anberbunun yeni pey dahlayıp iki gence Telâvivdeki otelden ayrılacaklan sırada tepeden inme kabul ettirdiği «janjiğer» Güler de gözlerini Anberbuya ahbabı Haşim Temmim, Küdüste çevirdi. O da dehşete kapıldı: bir acayib manastırın cümle kapı Kuzum dadı, ne oluyor sana? sından içeri giriyorlardı. Bayılajak gibiyim. Acayib manastır; çünkü... Söyle, neden? Şu anda seyyah rehberliğini fah Sıkboğaz etme, Gülerjiğim. rî şekilde benimsemiş olan Haşim, Güler, önden giden Haşime işittir manastır hakkmda şöyle anlatı memek için yavaş bir sesle sordu: yordu: Yemekler mi ağır geldi?. Hum İsraelle Arablar arasmda mü mus mu dokundu?... Miden mi butareke akdedildiği anda, taraflar 'anıyor? bulundukları hatlar üzerinde durÇünkü Haşimin ikram ettiği masun diye mut&bık kalındı. Ürdün hallî yemekler onu da fena etmişti. lüler Kudüsün yansını zaptedebil Fakat dadısı yemek de yemedi. mişlerdi. Şehir içi harbi sürüp gi ^ofrada arpacı kumrusu gibi düşüdiyordu. Bu koca binanın her taüyordu. Hattâ, Kudüse gelmeği rafmı henüz işgal edememişlerdi nce o kadar arzulamış olmasma Böylece o tarihte. manastırın bir hö »ağmen, otomobildeyken de pek !ümü Ürdünde, bu bulunduğumuz dalgsıdı. Yolda hiç 5tmemifti. S a bölumü îsraelde kaldı. Arkadak km hastaianmasın kadın? bir bölümde anlasma gereğince, ma Cemil Bey! Sakın hastaianmanastınn asıl sahiblerine hasredildi sın dadım? Şimdi göreceksiiîiz: Binanın a! Cemil Eren, yavaşça Anberbukımında İsrael askerleri yatar kalnun koluna girdi: 50000 50000 75000 Her 150 llraya btr kur'a numarast Fazla bafıat Içtn ajansiantraao gtçalerine mOracaat edlnlz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle