23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 Ocak 1958 CUMHURT1 Tarihi Bahister Beylerbeyi sarayma dair Yazan: Haluk Y. Şehsüvaroğlu Boğaziçi kıyılarınm güzel yapılanndan birı olan Beylerbeyi Sarayı eski ahşab sarayın yerine 1865 yılında Abdülâziı tarafmdan insa ettirilmişti. Tamamen mermer ve küfegi taşlanndan yapıian saray, gerek dış görünüşü, gsrek iç taksimaü itibarile pek süslü ve zariftir. Mimar Sergis Balyan, plânında eski mimarimizin bazı esaslarına yer vermi$tir. Saray, orta kısmını teşkil eden alth, üstlü iki salonu, yanlannda muhte ü salonlardan ve odalardan müteşekkil iki daireyi ihtiv» etmektedir. Binaya üç cepheden de mermer merdıvenlerle çıkılan cüm le kapılarmdan girilmektedir. Alt katta binayı bir oepheden bir eepheyi işgal eden ortası hıvuzlu Beylerbeyi Sarayında büyük salon on altı sütunludur. Bu burnu manzarasını alacak bır jesalonun köşelerinde ikisi deniz ve Ikisi kara tarafında olmak üzer* kilde yerleştirmi^ür (1). Bu büyük odanın yanmdaki odört büyük salon vardır. dadan (yazılı oda) diye bahsedi.Havuzlu salondan çok zarif çifte mektedir. Bu odanın tavanlarında bir merdivenle üst katta aynı büâyetler yazıhdır. Bu lebeble bura&ı yüklükte bulunan Ü5t kat sofasına zamanımıza (namaz odası) ismile çıkılmaktadır. de intıka] etmiştir Bu altı, üstlü iki büyük ıtlonun Üst kattaki büyük salonun deniz Usküdar tarafına rastlayan kısmı tarafmdan hareme geçen bir komabeyin dairesi, Boğaziçi tarafına rastlayan kısmı da harem dairesi ridor bulunmaktadır. Bu sslonun dir. Her iki kısımda da müteaddıd üstündeki denize nâzır büyük oda ealonlar ve odalar bulunmaktadır. gene (doğramalı odal ismini alHavuzlu sofa ile üstündeki sofa da maktadır. Burası güvez zemin üzerine e van çiçekü Hereke kumaharem kısmına dahildir. smdan perde ve kanape takımı ile Abdülâziz bu sarayı çok jever ve döşeliydi. Bu tskımın yaldızlı bübazı yaz mevsimlerinde harem tayük kanapesi aslan resimliydi. kımi e beraber buraya göç ederdi. Harem koridorunun ü<=tünde deOğullanndan Şehzade Abdülmecid Bfendi 29 mayıs 1868 de burada nize nâzır büyük oda yatak oda»ıydı. Bu odanın yanmda bir banyo dünyaya gelmişti. dairesi vardı Burası kurşunî zemin Sarayın Sultan Aziz devrindekl üıerine tarçınt ve yesil çiçekli He•aziyetini tesbit eden bir deftere reke kumrşmdan perde ve kanape göre oda isimleri şöyledir: (Mabey takımile döşeliydi. ni Hümayunun fist katında kara ta Haremin üst kat sofası da itirı? rafına nâzır doğramalı oda, bu oda ile tefriş edilm:şti. Pencere'erde gümüşî zemin üzerine yesil rt san Hereke kumaşmdan perdeler varçiçekli Hereke kumaşından peneedı. Ayrıca burada yaldızlı, çiçek re perdeleri, aynı kumaştan üzeroymalı kanaoe, düz kanape, araleri paftalı köşe minderi, yaldızh, besk ve nina işlemeli orta seh* çiçek oymalı kanape, koltuk, sanpa<=ı, somaki taşh ve yaldızlı büdalye, yaldızlı ve beyaz üzerine yük konsol yer a'ıyordu. kuş resimü büyük ayna, beyaz Konsol üstünde fizerleri billur, mermer taslı konsol ile döseliydi. Tavanda elli dört mumlu mavi ve kalm resimü iki kâse yer alıyordu beyaz ile müzeyyen billur bir avi Bu sofa geceleri beyaz bil'ur üzerine kırmızı ve yeşi! ile müzeyyen se asıhydı. yüz mumlu bir avize ile aydınlaBu odanın yarundaki küçük oda nıyordu Şimdi büyük salonda bupadişahın esvab odasıydı. Deniz lunan Abdü'mecH tuğralı yaldızlı tarafına nâzır doğramalı oda, kır»nra zemin üzerine sarı saksı ve iki camiı dobb da burada duruçiçekli Hereke kum«jınd«n kanape yonfu. takınu ve perdelerle tefris edilmişö. Odaya girinoe sag duvara konulmuj maun çerçeveli büyük aynadan Sarayburnu ve Topkapı Sarayı göriinmekte ve bunun için de bir hâtıra nakledilmektedir. Sultan Atiz, ben bu sarayda otururken Topkapı Sarayını görmek isterim demiş, mimar da bu aynayı Saray Nereden Nereye Yazan: Hamdi Yaroğlu Acaib hesablar yapmağa meraklı istatistikçiler vardır. Yaptıkları hesabm ne i$e yaradığını «orsanıı belki kendileri d« löyliyemezler. Meselâ bes. milyar sarı lirayl yanyana dizersen, İstanbuldan filânca yere kadar uzun bir şerid olur, gibi. Farzedelim ki sahiden böyle olur Şeridin ucu benim cebime girmiyecek olduktan sonra, beş milyar altın ha filânc yere kadar uzamış, ha falânca yere kadar. Boşuna hesab! Meselâ, dünyanın en geveze adamı olan falân efendinin bir senede söylediğı lâfları bir araya toplasanız bır incir çekirdeği doldurmaz, gibi. Içi lâf dolu ıncir çekirdeği yemek usulü henüz ic«d edilmedığı için bu hesabda da is. yok. Bu da boşuna lâf! Bosuna lâf ama hesab hesabdır, diyeceksiniz. Amenna! Yalnlı ne var ki, bu türlü hesablar, bir tarihte, çuvaldızın deliğinden bilmem kaç tane iğne geçiririm diye ortaya çıkan hokkabazın hünerine benzemiyor mu? Herifçioğlu, tâ uzaktan, bir avuç iğneyi, teker teker fırlatıp, karşıya diktiği çuvaldızm gözünden geçırmis. İş bitince padisah da, onu bir güzel, sopadan geçirmis. Bu kadar marifetü adam olduğu halde, ne diye böyle, dünyaya da. ahirete de yaramıyan pestenkeranî bir ise ömrünü harcamıs diye! Lâf aramızda, bugünlerde, bende de bö\le bir istatistik merak'. uvandı galıba Bıraz da ben akıntıya kürek çektim. Radyo dinliyordum da, aklıma bir şey geliverdı. Biı radyo spikeri, okunan veya okunacak eserlerin adını sövlerken. günde şu kadardan, senede acaba kaç sefa Dede Efendinin, Şevki Beyin, Hacı Arif Beyin, Lem'ı Beyin, Bimen Şen'ın adını tekrarlar? Hemen ilâve edeyim ki bu hesabım, istatistikçilerin hiçbir işe yaramaz katar ve incir çekirdeği hesabına benzemez. Benim he.abımda, spikerin çenesini, dinliyenin kulağını, rahmetlilerin ruhunu, kâh şâd etme, kâh da azaba sokma unsunı vardır. Neyse, bunlar lâf ve güzaf. Sadede gelelim. Kendimizi aldatmağa lüzum yok. Demek îîtediğim su ki, isimlerini saydığım bu tarihe mal edilmis büyük sanatkârlar bu diyardan gelip geçmemis olsalardı, bizde radyo hak getire idi. Radyonuza kulak rerin. Dinlediğiniz hep Dede, hep Şevki, hep Hacı Arif filân. Radyonuzda bir ârıza olurda tamire gönderirseniz, tamirciye sorun, tıkanan yerlerden kaç Dede, kaç Hac. Arif, kaç Şevki Bey veya Bimen çıkarmış.. Bu isimleri, musiki tarıhimizde, biran için yok farzedelim. Ne çilıp dinliypıektik kuzum? Amerikalı zenciye hanımin, eze büzf, yangm bakınna çevirdiği «Üsküdara gider iken» i mi? Yoks» «Karga da seni tutanm aman» ı mı? Onun için, bu tarıhî büyük adamlann kadrini büelim. İsimlerini yalnız hava dalgalanna doğru üfürüp fezaya saçmakla kamlvahm. Radyoda, A stüdyosu, B stüdyosu filân diye stüdyolaT var ya. Bunlara birer isim takmak, Dede Efendi stüdyosu, Şevki Bey stüdyosu, Hacı Ariı' Bey stüdyosu demek zamanı çoktan geldi de geçiyor bile Tıpkı hastanelerdeki paviyonlar gibi. Hastahane pavıyonları, büyük doktorlanmızm isımlerine ayrılmıştır Âkil Muhtar paviyonu, Neş'et Ömer paviyonu gibi. Dedelerin, Hacı Arif Beylerin musikiye hizmeti, bu büyük hekım'.erın »ağlığa hizmetinden daha mı az? Hem doğru.<.unu isterseniz, radyomuz, eskidenberi söylerim ya, tam teşekküHü bir hastahaneden farksızdlr. Kapı«ından girHiniz miydi, sağına bak, doktor, soluna bak, doktor. Hastahaneden farkı, hastahanede usulen hastalar feryad eder, burada doktoılar. Türlü perdeden seslerle, hanende doktorlanmız «aman doktoı, derdime bir çare», «Hastayım, yalnızım...», «Doktor ne içm nabzımı a'.dın ele . «, «Dost elinden yüreğim yârelidir.' tertibinden yanık yanık figan etmiyorlar mı, insanm içi hun oluyor, vallahi! İçinizden de ilâhf doktor, ben mi sana imdad edeceğim, sen mi har.a?» suali gelmiyor mu? Eş, dost, simdi ahnacak, biliyorum. Ama, gözÜ kör olası 11let. düimin ucun. pelen sakayı söylemeden edemem kiRacîyomuz hastahaneden farksız demekte haksız mıyım. dostlar? Şirin dostumuz müdür bile doktor. Kapısına, neden «sertabib»levhasl asmıyorlar, vallahi şaşl merasim merdiveni li Hereke kumaşmdan perde, aynı kumaştan yaldızlı üç koltuk, iki iskemle ile doşenmiştı Odada aynca Valde Sultanm karyolası, yaldızh çiçek oymalı bir ayna, beyaz mermer taşlı bir konsol bulunuyordu. Sarayın mabeyn dairesinin birinci katındaki odalar mabeyncilere, musahiblere, başmabeynciye, başkâtibe, ibriktara, tütüncüye aiddi. Bir oda da vezir odasıydı. Beylerbeyinde aynca Yusuf Izzeddin Efendinin de dairesi vardı.) (2). Bevlerbevı saraymın ilk yabancı mısafıri 1869 da Istanbulu riyiret eden İmparatoriçe Eugenie'dir. Eugenıe saravda üst kat büyük sofasının kara tarafına nâzır hamamll odada yatmıştl. Abdülazizin tahttan indirildikten jonra Beylerbeyi saraymda ikameti mevzuubahs olmuşru. İran Şahl Nasruddin. Karadağ Krah Nikola tstanbula geldıklerinde burada misafır edılmişlerdi. 1877 de Ayastafanos muahedesinin imzasından scn ra Gran Dük Nikola bu ,arayın üst kat sofasır.da II. Abdülhamidle bir mülâkat yapmıştı. Bunu aynı yerde Türk Rus kumandanlannın, ricalin bir resmi kabulü takib etmişti. V. Mehmed Reşad 10 mayıs 1910 da burada biraderı Vahideddin Efendi ve Sadrıâzam Hakkı Pajayla bir öğle yemeğj yemisti. 28 mayıs 1910 da gene bu sarayda mebuslara büyük bir ziyafet çekmiştı. Balkan harbinin çıkmasl "'zerine Selânikten İstanbula getinlen eski hükümdar n. Abdülhamid <>0 ekjm 1912 de Beylerbeyi sarayına yerleşmişti. II. Abdülhamid sarayın nh tımına çıkar çıkmaz validesinm de buradaki eski sarayda öldüğünü, ar tık ömrünü burada t3mamhvae«(Arkasi Sa. 4, Sü. fl da) Trafik kaynaşmasına karşı büyük taarruz Bir tnerkezden idare edilen taarruz, alıcı verici televizyon yardımı ile yapılıyor Bindirilmiş bir ordu nasıl bir mer bu tedbır, zarurî bir ıhtıyacln karkezden idare ediliyorsa fcoca bır şılığıdır Zira işaret lâmbalarl 0 anşehrm hareket halinde bulunan tıa da zuhur eden karışıkllğl giderecek fık ordusu da öyle idare eıiilmek düzenden mahrumdur. MuayyefT'fatedir. Orada münakale merktzi, zc sılalsrla yanacak, muayyen fasılamanın karakterıstığini çızen büjük larla sönecektir. Mahallî şartlara bir kaynaçmaya hem ^oz vs hem uygun tedbirin ahnması için büyük de kulak olmuştur. Böyle oır ra şehri, biraz da mübalâğalı bir ifasad mahallini, muhtelif istikamet de tarzile gozönünde bulundurmak lere yönelen vasıtanın idare ; eri lâzım geliyor. Rasad mevkii buna • yapmak, büyük mücadelede yeni imkân vermektedır. icad ve yeni tedbirleri kaçınılmaz Şehir adı vermek için taarruzun yapmaktadır. Televizyon makine bafladığı yer olarak Hamburg gösleri bu tedbirlerin basında geliyor. teriliyor. Aynı tecriibelerin güneyNitekim trafiğin dügüm noktalari, de d«, Ren mıntakasmdan afağıya merkeze bağlı verici cihazların fo doğru uzanan şehirlerde de 'atbıki toğraflarını, her an değışen halile derpiş edılmiştı. Munich bunların alıciya nakledıyor ve eğer tıkan başında geliyor. Yolun yabancısı ma ve sıkışma caddede trafiği ak olan bir şofor, vakıa yol gösterici satan bir manzaraya inkılâb etmiş levhalar sayesüıde kıvrılacağl köse merkezin hakll müdahalesini şeyi biliyor ama, kocaman bir ksm İcab ettiriyor. yon gelip de önüne dıkildi mi teise Trafiğin bir nevi kurmay subay reddüdlü anlar geciriyor. Bu ları olan memurların geniş perde kısa veya uzun tıkanıklıklarm sebe lere akseden hayallerden istihrac bi olabiliyor. Akıntı, her şeye rağettikleri düzensizlik, o noktadakı men seyrini takib eimelidir. lâmbalarm vaktinden evvel yanıp Seyyal ve ınkıtasız olmalıdır ki sönmesile giderilıyor. Çünkü mer arkadan gelenler duraklamasın! .. kezin müdahalesi için muayyen düğ O halde sahnenin birden ve sürmelere basmak kâfi geliyor. atle d?Siştiği kavşak noktalarını laVasıta aklnhsmda meselâ bir arru 1 belkemiği bilmeli; yerjeki kavşak noktası tıkanma gösterince beyaz çizgileri, işaret lâmbalarl, vol mahallt çarelerin cevab veremediği, gösterici levhalnrı ve nihayet sürat yani lâmbalann yanıp sönmesine ayarlaylcl işaretlerile mütekâsif b;r kadar geçecek zaman süresinde me dikkatin çevrümiş olduğu bu yerselenin ha'.ledilemıyeceği anlaşıhn lere televizyon vericisini de koyca merkez, ya yeşı! ıçığı stop et malı... tiriyor veya kırmızl uşığı belli süYukarıda söylenen sebebler doreden fazla yakıyor, bu suretle keş layısle bu cihazlara merkezin gözü mekeş dağılıyor ve yığılan vası ve kulağı deniyor. Bir şehrın neıeta akıp gidiyor. den başlayıp nered» bitbği belli olYayanın aleyhine gibi görünen madığma göre yani gehirlerin bırges sada yok. Aldı beni bir dıişünce ne olacak şımdi... Ben j»Tip?njayı ıçtıkçe ayıldım, içtıkçe a;. 1'dım Bakıyorum sise üçfe bıre indı .. Hemen gjırsanu ça^ırdım. Bize iki limonata dana getıı.. dedim Herif çaktı... Hani limonata karıştırara.c şampanyayı tükenmez yapmak Is'tiyordum. Çünkü boş şije bırakmıyorlar adamm önünde. Limonatalar pe'diKanştlrdlk... Limonlu gıra gibi bir kekremsi sey oluyor. Saate baktiJB iki>n buldu. Süleymandan ses sada yok. Şampanya da bitmek üzere iken kız bana işaret çekti. Karnı acıktığını gösterdi. Hemen olmaaaz, diye ışmar ettim Saati eösterdim İki parma§ımla da hani ilkmekteblerde. halâya gitmek için hocaya isaret ederdik övle yaptım. Kız j?üldü, ama dudağını da büktü. birine karntiğı sanayi mmtakalarında vaııta kalabalığının jeyrinl düzenlemek zorlaşmlştır. Çlkmazdan kurtulmanm çaresi şu tarz ted birltrle takviya «düiyor: 1 Görüş kolaylıkları sağlamak bakımindan otomobil farlaruun ı«ığından muteessir eğıhp bükülebilen levhalar: Islğın eevrilmeail» 30 derecelik bir zaviye teskil etmektedirler. 2 Gec» karanlığında okunmoı güç levhalar yerine ışiklı yol göst»riciler. Bunlar renkli ısıklarla y»zılı şehir ve kilometre ibarelerinl daha bariz şekılde gostermektedirler. S Müteharik kilometre taşlari: Yepyeni bir icad olan bu taşlar. otomatik bir tertibat ile haci; atmaz gibi oynamaktadır. Vırajlarda kullanılmaktadır. Aynı zamanda bunlar vasıtanın çarpmasma ve devrilip takla atmasına engel olrr.aktadır. Esneklikleri dolayınle vira]!ar dan tehliicesızc* geçmeyi mümkün kılmaktadırlar. Çünkü tazyikin şiddetıni aksi iktıkamete doğru yatmak suretile azaltmaktadırlar. «Gründig» firmasl tarafmdan g»liştirilen televizyon cıhazlarma gelince, alıcı merkez ile verici Ista»yonlar arasmda tam bir irtıbat kur duğu gibi ana cadde ve kavşak nok talarını kontrol bakımmdan şehir trafığınde esaslı bır nezaretçi rolünü oynamaktadır. Bunlardan 20 aded vtrıcırun muhtelif noktalara yerleştirildiği de ayrıca bildiriliyorHamburg, bu ışın öncüsü olmuştur. T»)un ALPTEKİN Büyuk jehirde trafiğin idare edildiği televüyon nerkati Haremin alt katmda deniz üzerindeki büyük oda. Abdülâzizin baş k*dınınındı Sonradan pembe salon ismini alan bu odada n Abdülhamid. ömrünün son senelerinde bazı ziyaretcileri kabul etmiş, Enver (1) Halife Abdülmecid Efendi bu Paşa jle de bu odada konusmuptu. fıkrayı esvabçıbaçısı İsmail Hakkı Haremin üst kat sofasmda bah Beye Beylerbeyi sarayında anlatoeye nâzır oda. Pertevnival Valde mış, kendisi de bana nakletmi?H. Sultanm yatak odası idi Burası be(2) Topkapı sarayı kütubiıaaesi yaz zemin üzerine elvan gül resim 10.727 sayıh defter. geçinip gidiyoruz Şıklığa, kibarlığa pek merakım var. Lâkin gelgelelım; bir taraftan elim sıkı, öte yandan cebım deük. Ben kendi kendıme diyorum ki: Ulan Şaban.. sende bu kafa varkıen ileri gıdemezsin. Ya isan öğren, ya lisan bilenle evlen. 0 zaman bir terzıhane açarsm, işini genişletirsin.. gelsin para... Mühendis Süleyman Bey ahbabımdır. İyi çocuktur. Amenkada mühendislik okumuştur. Alafranga adamdır. Su gibi Hıristiyanca konu şur. Gelgeleim beni tersler Belki de hakkı var ya! Yok tırnağını yeme! Yok burnunu çekme, yok saçını tarama! Yok masanın örtusile oynama! Onun için çekinirim kendınden. Biraz dünya görmelisin Şaban der durur, sırası geldikçe beni şuraya buraya götürür. O akşam da: Haydi Seyransaraya gidelim. Güzel numaralar varmış, dedi. Beii de kabul ettim Ne kadar kazanmasak cebimizde bir yüzlük kâğıd bulunur. Değil mi ya!. A lah razı olsun alıp gotürüyor da insan yüzü görüyoruz .. Gittik... Ne güzel karılar ay affedeısiniz, ne güzel kadınlar var. Bu kadın kısmı beni uzaktan da gıciklamaya başladı. Baktıkça jçimden, eykozda Yalıköyünde bir kayıkhanenin üartündeki odada doğmusum. Babam saray hamlacılanndanmif Öıtiyarhğmda bir genc kadın almıs. Ben doğduğum zaman anam 25, babam 62 yaşında imiş. Meşrutiyette doğmuşum derler. Tabi! ben farkmda değilim. Babamın adı Hamza, anamınki Mevlude idi. Bana da doğduğum aym aduu vermiş, ŞaDan demisler. Doğrusu babam benı iyi okutamadı. Hani ben de pek okumaya merakh değildim. Babam ö'düğü zaman ben küçüktüm. Bize Beykozdaki kayıkhaneyi bıraktı. Beni sokakta görenler, Hamlacının oğlu, derlerdi. Herkes babasıte iftihar eder ya! Bizim pederin de gencliğinde hamlacıbaşıhk ettığiii, 25 yaşmda iken Suitan Azizin huzunında ıkı tane saltanat kayığı küreği kırdığınj söyler er. Demek ki kuvvetli adammış. Benim de kuvvete karşı hiç bir merakım yoktur. B Rahmetli annem beni adam etmek ıçin çok uğraştı; Beykozdaki aktara çırakhktan tutun da halkevi temsil koluna kadar. Ne aktar oldum, ne aktör. Kısmete bakın. kadm terzisi oldum. Ayıb değil ya! Kadınlann olçü erini alırken, prova yaparken içim gıcıklanıyor. Doğrusu pek de iyi bir terzi değilim. Efendım işin ienası üsan bilmiyorum. Ben Beykozda nasıl lisan öğrenirdim. Hele Galatasaraya gıtmek aklımdan, hayalımden geçmedi. Çünkü bız Beykoz kulübünü tutarız. Velhasıl yabancı dil oğrenemedik. Onun için modelleri oku\ amıyorum. Okuyonım ama türkçe okuyorum. Herkes gülüyor. Meselâ: Türkçe un, fransızcada (bir) demeknru$ Daha türkçede fena fena lâf arın fransızca iyi manaları vannıs. Onun için güçlük oekivorum: ama Hamlacizade Şaban bey zon atıyor. O zaman sarhoş olmağa başladığımı anlıyorum. Bak gene oylsyim işte! Onun için siz benim söylediklerime kulak asmayın. Ben sarhoş bir adamıır. artık. Sarhoş dersem kör kütük değil.. sbyle çakır keyifle bulut arası bır şev Zaten bır adam zilzurna sarhoş olursa sarhoş olduğunu kabul ermez. bakın ben ediyo rum. Ama tatlı sarhoş, hani sululuk falan da etmem Şur.u bunu öpmeye kalkmam. Karıyı bile; hey Allah.. gene kanya, kan dedim. Kusura bakmavın.. ne diyordum. Kadm gitti. numarrsl bitti Biraz sonra başka bir kadm geldi, Taze bir sey, yahud ben m gözüme ovle görünüyor. fıkır da fıkır. Masalan dolaşırken benim vanımdaki boş sandalyeve oturdu, ben biliyorum. Böyle bir artist adsmın vanına gelince arkasından fampanva şişesi gelir. Bende de şampanyalık hal yok. O, oturdu.. bir çevler söyledi. Günahı bo\Tiuna Süle\Tnan da tercüme etti. Guya kız beni pek beŞenmis. Be'ki do^rudur: ama Süley m»n da vakı<!iklı adam. Üsteük dil biliyor. Bizimkisi Nasreddin hocanın kusdili. Elimle isaret edivorura, Derken Süle\man siatine bakü. Aa! Vakit üecikmiş. Ben bu akjam nöbetçiyim. Şöyle yirmi da Yanağımdan öpmez mi?. Kıpkırmızı oldum, dudak boyasmdan.. Herkes alkışladı İçimden, ulan Şaban yakala şu kanyı Aman çok affedersiniz. ağzım alışmış yakala Şunu gidip bir çimdiklesem! şu kadını Eyyy? Sonra? Hiç.. ben diyorum. Olacak şey deği. ya! A dansedemiyorum kü. damı tımarhaneje tıkarlar .. Kadm konuşuyor.. ben anlamıOturduk bir masaya... Artistleyorum. Ben konuşuyorum.. kadın rin oynadıklan perde de yakın haanlamıyor.. herkesin gözü bizde: ni. Aman Süleyman Bey Lâfa Bu utanma denilen tey de bize mahsus... Kardeş kadın geiıyor, a tut şunu.. ben terlemeğe baslanadan uryan soyunuyor, biz de sa dım.. dedim. Allah razı olsun.. kolak salak bakıyoruz. Hani ben ge nuştu, konuşru, benim bumuma da ne neyse elim ayağım tutar. Ya bir fiske vurdu.. arkasmdan mandedi, mantor mu dedı yetmiş ycşmda heriflerin salya an tar mı nasıl akıyor gürseniz bir ibret val Süleyman Beye gijre mantor delahi! Kan da Ay affederslniz! miş. Frenkçe yalancı demekmış Artist de fındikçı mı fındıkçı.. ta Bak şimdi münasebeti var mı? Akbii öyle olacak Utanma pazar, mı lıma ne geldi? Ya'ancı dolmayı pek Yani Mantor dolmayı.deyi bozar. Guya bu ksdm, Anka severim. Ben küçükken. Beykozda kayıkrada soyunduğu zaman ileri gelenler, iltifat babmda bırbirlerile ya hanenin üstünde otururduk. Babam hamlacıbaşı Hamza Efendi nşırlarmıs. İnanılacak jey değil. Asıl inanılacak şey hangisi değil idi. Ha! Sahi, anlatmıştım... Ama Limon suyuna biliyor musunuz? Kadın soyunduk içtim malum ya! tan sonra gelip yanımıza oturmaz votka kanstmyorlar. Zıkkım gibi bir şey oluyor. ÂHettir diye içiyomı? Şu gözü körolası franazcayı 6i* mz. Midemin borulannı yakıyor renmedığime öy'e hayıflanıyorutn valîahi. Karnıma kor düşmüş gibi kü, Kan Ay pardon, kadm geldi. oluyorum. Sonra kan başıma hüvanıma oturdu, misk gibi lavanta cum ediyor. daha sonra vücudümkokuyor, basladı iltifat etmeğ»... de bir sıcakhk.. gakaklanm zon zon man ben kızla evlenirim. Bir atelye açanm. Müşteriler dolar. O fransızca konuşur, ben türkçe konuşurum. Esvablan o giyer, mankenlik eder. ben de para kırarım.. diye düşündüm, Ne olacak >arhos aklı. Elimle işaret ederek: Kal, kal! dedim. Kıza bir de bafra sigara«ı verdım, çakmağı çak bm, almadı, çaktım almadı, çaktım almadı. Gözü kör olsun.. silktim. Hani benzin gelsin dive! Silkerken de elimi kızm dizine bir çarptım. Ay! diye bağırdl. Herkes gülüstü. Kın cimdikled.m sandılar. Etrafıma çakmağı işaret ederek: İslime gelsin diye silktim, dedim. Ama sarhoş ağzı ne kadar kotıusur? Herkes büsbütün gülüştü. Galiba beni alaya alıyor bu adamlar. Gelmemeli canım. Böyle yerlere gelmemeli. Neden gelmiyevim. Hükumet baksın efendım. Kimsenin kimse ile alav etmeye hakkı yoktur. Belediye bır müfettiş koymah. (Alay etnaek vasaaaak) diye de bir levha. Olacak »ey değil ya!. Derken kız dürttü, ağzında emzik gibi tutruğu sigarayı gösterdi. Hemen çaktım. Bu sefer s'aodı namus suz! Az daha kaldık. Benim dilim bir çözüldü. Habire anlabyorum. Türk çe... Kız da çok eğleniyor. Derken garsonu çaŞırdı. Şampanya demez mi? Akhm başımdan gitti... Değil de, aklım başıma geldi. Ben şampanya içmem! dedim Garson kıza tercüme etti. Kız cevab vermiş: Ben içmeğe mecburum, de .05. Garsona çıkıştım: Doktor mu söylemiş.?.. Hayır bayım, dedi. Bunlara konsobilmem ne derler; möş*erller hesabına şampanya açtırmaga m«cburdur, hepsi kibar bekler... Üst tarafını dinlemedim. Madem ki kibarlık, can kurban... SülejTnan gelir elbette bir şey yapar diye düşündüm... Peki peki! dedim... Arkai'ndan kika. vanm saat giderim. şimdi fe kız bir de portakal ^uyu isiedi. lirim, dedi gitti. Bız kaldık knla Ulan ne pisboğaz şeyler. O da eelbaşbaşa. Ben fransızca üç dört ke di... Garson bana sordu: lime bilırim. Elimle kızı gösterip: Siz bir şey icmiyecek misıaız? Tre biyen dedim. Çok güzelsi Bu jampanyadan içsem 0 t iz niz demektir fransızcada, mı? Güldü, vıcır vıcır bir lif etti. Olur bayım... Ben de: Öyle ise bir bardak da baca Mersi. tre mersi, dedim. Kız getir güldü. ben ffüldüm. Bardak geldi... Herif idf'lak A"\ Kız bana işaretle: dolduruyor. Çabucak bitecîk. Bir Ysnmızda kalayım mı? dive şise daha! Ne kazık vallahi .. Arra sordu Ben bir ara gidebilirsiniz o bize göre . Be:ı.'e ustu ^ m s a divecektim; ama aklıma geldi. Ha ya kadehlerile dolu masalar vsr ki; ni belki yıldızımız barışır da bir insan görünce tüyleri dıken c'Jrfn birimizi severiz, yok mu ya! O za oluyor. Bir saat oldu. Süleymandan vallahi ben eğlenmedim. Kar.ya, ay affedeniniz. Kadına sampanva açtılar. Ben açmadım. Muessese açtı, mecburmuş. O icti, ben ödedim.. diye düşünürken Süleyman soluk Hay kaltak hav.. ne yedin, ne solufa geldi. Neredesin yahu? içtin. Eli e'.imize de\TT!edi Bir şişe Sorma kardeşim.. Umum müşampanya, üç bardak portakal suvu.. şimdi üstelik bir de yemek dür telefonla aramı*.. bir is cıkmıs.. Beklo de ramazanda sahur edersin! ona gittim.. ancak şimdi kurtulabil dedim. Tsbiî anlamadl. Elin Fran dim.. bızim isinvz böyle iste.. p»rasızı böyle espriden e t anlar. Der lan verdm mi? Hsvdi gidelim. ken garson geldi. Verdim. Üftünü beklivonım. Nasıl kızla anlaştın mı? Bir »ey emreder misiniz? dedi. Anlasmadım, seni bekledim. îçtik ya! dedira. İkiden sonra tekrar servis yap Sorsana şuna bana varır mı? Delı misin b«! Sen ne yaparsın maya mecburuz. Yahu! Anayasada mı vazıyor, bu kızı neden mecbur oluyorsunuz? O kadar derin sorma! Cevab Eyyy! Bayım buramuı gecede veremem ama ben bu kızla evlenir 1500 lir» masrafı var. sem terzihane acanm. O fransızca Varsa açmayın!. konusur. ben türkçe. Onu patrona söyleyin! Biz e Fena fıkir degil.. bir sorayım. mir kuluyuz.. dedi. Baktım kı aKızla bir şeyler kotmşru. Bana dam hakü. döndü: Getir hesabı biz gidiyona, de Evli imis. Bekâr olsam vanrdim.. dedim ama karrum ağnmaya dıtru divor basladı. Az sonra garson bir tabak Ulan evh idi de ne diye gelip içinde ikiye bükülmüf faturayı şampar.vamı icti? getirdi. Bu faturayı da galiba bir Ben onu soramarn.. avıb olur, denbire görüp müşterinin yüreğine dedi. Garson paranın üstünü getirdi. inmesin diye böyle büküyorlar. Sülevman: Açtım baktım.. vay anaaam. Gözü Aman az bırakma! Kredimiz me inanamadım. 89 lira bilmem bozulur, dedi. (Kulağıma) bir on kaç kuru». lira bırak! diye fısıldadı. Zaten 11 Bu ne hesab? diye soracaktım, lira vardı tabakta.. Ben de caka ama garson uzaklastı.. kız da bakı o'sun diye, atıverdim, garsonun yor.. attık elimızi cebimize. bıçare önüne. Herif takl» at»r gibi tefekcüzdanı çıkardım Ah ne zor çıkı kur etti. yor, p.« «or çıkıvor.. açtık.. içeride Kalktık.. vestıyere geldik, paltoyatan tek yüzlük kâğıdı aldıra. Ta larımızı aldık. Giderken: bağa koyarken elim titredi, y«r» Bende ufckkk yok, Süleyman düştü. Hemen e*ildlm aldıro. Ta Bey vestiyere bir lira ver, dedim. bağa kovdum. Garsona işaret ettim. Cebinden lirayı çıkardı. Kıza Geldi aldı. verdi. Bana da: Ha vok. bir şev demivorum Ta Ulan Şabsn, cimri herifsin be! biî böyle bir vere giden adam eldemez mi? Gel de küfür etme!. bette para harcayacaktır; ama lâkin Hiç ağzımı »çmadım.. çıktık, evsislik olsun diye demiyorum: lâkin lerimize gitm«k için vasıta bekle
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle