Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
»OeafclMI CUMHURtYET j Zonguldak faciası münasebetile Bu kazadan da ibret almıyacak mıyız? Yazan: Tevfik Saduilah Elliden fazla cana kıyan bir facia ile karşılaşıyoruz. «Bu çeşid kazalar dünyanın her yerinde olur» denıliyor. GerçektCn, maden kömürü ile grizu, ftdeta ayrılmaz iki arkadaş gibi beraber gittiklerine, bu patlayıcı gazin hattâ m ı denden çıkarıldıktan sonra dahi kömürün yakasım bırakmadığına göre, grizu patlamaları, Zonguldakta olduğu gibi, Birleşik Amerikada da, ÇiniMaçVde de, madenin kuytu bir galerisinde olduğu gibi, denizin ortasında kömür tasıyan bir ffemide de vukuu beklene bilecek bir hâdisedir. Acaba, bu hususta en ufak bir süphe izhar eden birisi mi çıktı da bu ^eşid kazaların dünyanın her yerinde vuku bulabileceğini belirtmek icab etti? Bilmiyorum. Buna karşılık hafızamı yokluyor ve meıelâ Amerikada böyle bir faciaya «kaza» denilip denilmediğini düsünüvor. böyle bir facianm meselt İngilterede de vuku bulabileceğini f.eri sürerek avunmağa çalısanlaruı mev cud olup olamıyacağını hatıriamak lstiyorum. Hafızam beni ısın derecede yanıltmıyorsa, baska diyarlarda grizu kazasmdan değil. grizu infillkından bahsediyorlar. Batıhlar «kazaya nza» göıtermiyorlar. Zira biliyorlar ki «her kazamn aîtında bir mesul yatar.» Hemen her yerde, hemen her kömür madeninde bir miktar gaz mevcuddur. Madenci gazin miktanru tahmin edebilmesini sağhyacak Aletlere, cihazlara sahibdir. Grizu mevcudiyetinin, madenci ltmbasi fitilinin mavimtrak renk almasi ka dar basit bir belirtisi vardır: En cahil adama öğretilebilecek, anlatılabilecek kadar basit bir belir*i. Yani bu kokusuz, renksiz, tatMZ gaz zannedildiği kadar sinsi deiji!cir. Hatti zaman zaman mevc.ırHyetini vaktile kullandığımız bir benzetisi tekrsırlıyarakyaprak yığınlan üzerine düseni yağmur damlalarırun pıtırüaını andıran sızıs güriiltüsü ile de. zaman zaman içten gelen gurultular, gümbüıtülerle de belli eder. Bu sayede madenci tedbirini alır, patlamayı önler. Yani madende patlamak, «rıra göterilecek bir kaza» eseri değil, daima ve daima bir ihmalin, bir «edbirsiıliğin neticesidir. • * * 1947 yıhnın 21 eylul günü. RozJ*Ha. İncirharmanı ocağında feci bir grizu infilâkı daha olmus, o faciada da 48 vatandas kurban vermiştik. O sırada, vazifem icabı, Zonguldakta bulunduğum için tahkikat safhasını yakından takib edebilmiş. neticeyi gene bu sütunlarda umumi efkâra arzetmis, mes lekdaslarımın müşterek temennilerin : . nafiz mevkilerdeki zevata bu vesile ile duyurmağa çahşmıştım. 1947 de facianm âmili «emre itaatsizl k» seklinde tezahür etmekte idi. Mühendis. muayyen bir bölmede grizu miktannı fazla bulmuş. oada maden kütlesini damardan sökebilrrek için usulen ya pıldığı veçhle dinamitle yapılmasını tehlikeli görmüş ve dinamitle yap''maması yolunda fmir vermiştı. Bu emir maalesef dinlenmemiş ve bu itaatsİ7Ük maalesef pek tabiî olarak 48 canla ödenmisti. Geçmisin bu faciasından almamız icab eden derler vardı. Bunların en basında frrre itaatszliği önleyici tedbirler almak gelivo du. Emre itaatsizlik, madenlerde her vakit bu derecede büyük facialarla netıcelenmez. Netice can kaybma yol acan bir facia h?lini aldığı zaman. umumiyetle, müçebbib de ölenler ?'s.«.ndadır: Artık ondan sorulabilecek hesRh kalmamntır. Buna k^ şıl'k. görünüste pek basit ol?n. insana: »Canım. ben bunu b»«le yepsam ne çıkar. sanki?,. d=»dirt?n vaz yetler de vardır. Hele. verilen emre aykırı hareket etrr>*k neticesi herhanci b : r zarsrla c ilsviçrei Alman ve Amerikan sanayicileri gittikçe daha güzel ve ucuz saat imaline başlaymca ve Amerikada saat gümrükleri artırıhnca, Isviçre büyük bir telâş ve endişeve düstü AvTupanın en küçük ve demok ratik memleketierinden biri olan Isviçreyi boğacaklar mı? Isviçıenin bir çok gazetelerı bu suali endişe ile sormaktadırlar. Neden? İsviçre, derler, saatleri ile nefes alır ve yaşar. Saat sanayii öldüğü gün Isviçrenin de öleceğine muhakkak nazarile bakanlar çoktur. Geçenlerde Birleşik Amerık.ı yerli saat sanay:ini korvımak mak sadile Isviçreden ithal edilmekte olan saatler üzeıindeki vergiyi art tırmış ve ciddî tahdidler koymuş tu. Şimdi İsviçre saat fabrika'arı Amorikan gazetelerine ilân vermekte ve bu kararın ne derece hatalı olduğunu ispat etmeğe çalısmaktadırlar. Bu ilânlardan birinde 1910 modeli bir otomobil eörülmektetür. Altında da şu satırlar okunmaktadır: «Eğer, serbest rekabet politikası oimasaydı buşün ATIPIİı = kaMar hâlâ bu tip otomobiller kullanarakiardı!» Bu iiân. Birleşk Amerikarla ge I nîş alâka toplamış ve Amerikan i saat sanayii mümessillarini mukabi! bir hücum hazırlamaya sevketmiştir. ı ve dünya piyasalannrla îsviçre saatçiliği ile reksbet başlaması bun'.arı korkutmuştur. Diyorlar k:: « Birleşik Amerikarlsn ?nnra şimdi de Almanya ile mi mücadele edeceâiz?» isviçre saatçileri. Batı Almanyanm saat ıhracatma dair istatistikleri istemi=Ier, fakat bu hususta m;i«bet bir cevab alamsTnış lard'r. Kendilerine şu cevab vej rilmiştir: «İstatistik yapmıyoj ruzS I Bu cevab İsviçre saatcilerinin sürhelprini arttırm'.stir. Almanyanın isviçre saatçiliğine darbe indirmeve hazırlandıâı ve bu sej beble de istatistiklerini gizlediği söylenmektedir. Bir tsvicre gazetesi. eayriresmî bazı istat'stikleri temine ve neşre muva"ak olmustur. Bu PaTeteye göre durum şu merkezdedir: « isviçre saatlerinin hemen hemen yüzc'e 95 ini ihrac etmektedir. Halbuki Batı Almanya yap makta olduğu saaMerin hemen hemen varı?mı içeride sarmakta, eeri kalan yarışım da ihrac ptmek tedir. Batı Almanyada îsviçre saatlernin «atılması imkânsız hale celmistir. Alman halkı ver'i * f * Fakst İsviçre saatcilerinin en saatlerini tercih etmekte ve ond;şelpri bundan ibaret değiHir ları korumaktadır.» Şimdi de bunlar. A'man 5a=t"'ie*** rin^en korkmakt?dırlar. Alman Dünya çapında bu (saat hirbi) snat sanaviinin son sençler zaı ne netice verecektir? isviçre sa. fmda riddî ePİİsmfl'1r kavrl»*m°«i atçileri mücadeleden zafsrle sıvniüiıııiiiti « Batı Almanya saatçil»ri son deıece tehlikeli birer rakib olacaklardır. Bunu gözönündcn uzak tutmak, isviçre saatçiüğjni intihara sevketmekten farksız olur! Alman saat fabrikalan ewelâ 3 ilâ 4 Türk liraaı değerinde basit saatleri piyasalars arzetmişler ve bunlan satmaya muvaffak olmuşlardı. Bilhassa Asva ve Afrika piyasalan bu saatlerle dolmuştur. Şimdi de bu Alman saat sanayii 16 ilâ 20 Türk lirası değçrinde biraz daha düzgün saatleri dünya piyasalarına arzetmekte ve bu saatler bilhassa Ingiltere, Kuzey Amerika, Güney Amerika ve Avrupa gibi Isviçrenin hayat sahası sddedilen (saat bolgelerind») müşteri bulmaktadır. Bu tehlike zamanla büyüyecektir!» kaışılasıldığı takdirde ise, bir takım kaideleri, nizamları hiçe saymak yavaş yavaş itiyad halini alabilmektedir. Halbuki, her yerde olduğu gibi, madende de mühendisin «emniyet payı» daima hayli geniştir. Mühendis hiç bir zaman ucu ucuna hesab yapmaz. Bu yüzden onun «tehlikelidir» dediği hal, ekseriya «tehlikeli olmağa yüz tutan» halde ve, gene bu yüzden onun «tehlikelidir» dediği şeyi yapmakla, yani onun emrine itaatsizükle her zaman bir felâketle kar şılaşılmaz. Te.adüfî gibi görünen bu vaziyeti her günlük hayatımızdan bir mlsalle izah edeyım: Tramvaylanmızda, otobüslerimizde bir istiab haddi, bir yükleme haddi vardır. Bu haddin ne olduğunu her gün karşımızda yazılı olarak göıürüz de, gene de bu haddi hayli aşan kalabalıklan tramvaylarımıza, otobüslerimize bindiririz. Rahatsızhk tan gayri hiç bir zararını görmediğimiz için: cAdam sen de!» der, «eçeriz. Günün birinde bir fren pat laması, «adam sende» ciliğimizin acı cezasıdır. Mad«nlerdıe bu «adam lende» ciliğin sonunda daima can kaybı, servet kabı bahis konusu olacağı •çindir ki. 21 eylul 1947 faciasından sonra yazdığım yazıda, meslekdaşlarımın müşterek temennhi halinde bu duruma karşı bir tedbir alınması lüzumunu belirtmiştim. Gerçekten. kanunlarıır.ızda. yer altında «adam sen de» ciliği önüyecek müeyvideler yoktu. O yazımdaki misali tekrarlıyorum: Madende emre itaat etmiyen adam, belinde saldırma veya altı patlarla dolasan ar??mdan daha tphlikelidT. Gerçekten bir çırpıda 4050 canı vere seriveıen katil p?k göfülmüş şev defildir, deeil mi? Halbuki. kanunlarımız saldırrra tasımaya, altı oatlar tasımaya karsı hiç olmazsa ekinilecek, kapımlacak müeyyide ler ihtiva ed^yor da madenlerde 4050. hattâ yüzlerce cana mal olab'lecek itsstsizlikleri hemen hemen cezasız bırakıyordu. Bu duıumu gözönüne koymuş, 1947 de gerekli miievyidflerin tesbitini istemistik. Incirliharman faciasından alacaiımız e.=as ders bu idi. Fakat olmadı. Aradan seneler geçti, 1955 vılıncîa, kömür ve kaya yığınlan altından çıkanlan facia kurbanlannm ceblerinde s:e?ra. kibrit buInn^npunu üzü'pr»k ö"pnHik: «A^=m «en de» clik hâlâ devam ediyor! & * * Yanltş anhsılrrasın. Son facianm 'ebeblerini oturdufium yerden keş fetmek iddiasında değilim. Daha henüz tahkikat yeni yeni gelişiyor. Kısa bir müddet sonra neticeyi. ben de herkes g bi verilecek lapordan öğreneceğim. Mütehassıslar, tıpkı birer detektif gibi, ipuçlarını birlejtire birleştire, feci infilâkın neden olduğunu, nasıl oldu?unu âdeta gözlerile görmü^ gibi bizlere de anlatacaklar. O zaman mesulün kim veya kimler oldusu meydana çıkacak. Fakat. bu kâfi m:? Incirliharman faciasında mesuller, mesuliyetlerinin kefaretni can larile ödemişlerdi. Fakat dava burada kapanmamıştı. Ortada emre itaatsizlik durumu vardı. İleride bu çeşid facialann aynı sebebden ileri gelmes'ni önlemek için madenlerimızden ernre itaatsizlik durumunu ortadan kaldırmamız icab ediyordu 1955 in faciasından da bir takım dersler alacağız. Mesullcr bu defa da mesuliyetlerinin kefaretini can larile ödemij olsalar dahi, belki yeni tedbirler »Imafc lözumunu h'ssedeceğiz, belki de aynen 1947 deki hastalıkla karşılaşacağız v» bu hassaten $ti olacak. Bu faciada tadece ve tadece mesuliyetin tesbitile yetsinirsek va zifemizl yapmamı^ oluruz. Zira mesuliyetin tesbiti mesul sahıs veya sahıslar ister canlarını vermij olsunlar, i?ter ?u sırada fütursuz aramızda dolaşmakta olsunlar ilerisi için bize bir şey kazandırmıyacaktır. Esas dava, sınat «kaza» lar sonunda hâdisenin gerçek tahlilni yapabilmektedir. Sına! «kaza» lan esas itibarile iki âmile atfedebiliriz: İdarî âmiller, bünyevî, fizikî âmiller. Mühend'sin kifayetsizliği, tedbirsizliği kadar ustabaşının serkeşliği. itaatsizliği, amelenin cahilliği Uâh. idar! âmiller arasındadır. Malzemenin eksikliği, bozukluğu, bizatihi is yerinin emniyetîiz oluşu ilâh bünyevî. fizikt âmiller arasındadır. K : tablara geçmiş bir misal vermi? olmak için farredeüm ki bir madenin muayyen bir bölmesinde tavanda çökme emareleri görülmüştür. Çavuş işini bil;r, tedbirli bir adamdır. Derhal ameleyi bu böl meden çıkarmış, mühendis' haberdar etmiş, bölme ağzı kapatılmıs. «meleye kat'iyen buraya girmemesi emri verilmiş, aynca bölme ağzına tehlike işareti de konulmustur. Fakat bütün bu tedbirlere rağ men, amekden biri, «acaba ne old ? reerak " " diye saikasile ertesi günü bu bölmeye giriyor ve tesadüf bu ya o andq tabandan kopan b : r kaya ahında can veriyor. Bunda kimsenin suçu yok deeil mi? İsviçrelilerin, Amerikan eazetelerine verdikleri ilân: Eger serbest rekabet prensipi olmasaydı. Amerikahlar bugün hâlâ böyle arabalar kullanaeaklardı rılabılmek için şu yolu seçmışıer | saatle de Ingiltere takib etmektedir. dir: Batı Almanya saatçileri hemen «Isv çre firmaları daha fazla otomatik. kurulmıyan, takvimli, herr.en bütün dünyada kendilerikronometrcü saatleıin imaline e ne piyasa bulmaya muvaffak olBelçikaya, herruniyet vermelidirlsr! Görül muşlardır. Avrupada (Saat harbi) İsviçrede muhtelif Yunanistana; müştür ki. Alman olsun, Ameri Isveçe, îrlandaya, Afrikada hemen hemen her mera sast sanayicileri arasuıda da dakan olsun saatçileri daha fazla ha küçük çapta bir mücadeleye basit ve ucuz saatleri imal et lekete; Asyada bilhassa Hindista yol »çrruş ve bunlan birbirine düna îrana, Birmanyaya; Güney mrkte bıınları p:y»saya sürmekştirmüştür. B«zx İsviçre laatçiletedirlev İsviçre saat sanaviinin Amerikanın bütün memleketleri rine göre, bilhassa Almanya ile ne saatlerini göndermeye ve obunl=rla mü'*adele imkânlan mev ra!arda bunlan sattırmaya mu rekabet edebilmek için İsviçre cud görülmemektedir.» fabrikalannın da ucuz saatler haVdffak olmaktadırlar. *** isviçre saat satışlan yanında zırlaması icab etmektedır. Fakat Alman saat sanaviine dair ts B=tı Almanyanın saat satışlan bü bu fikri kabul etmiyen îsviçreli viçre gazetelerinde neşredilen vük bir miktar arzetmemektedir. saatçileri ekseriyeti teşkil edipayriresmi istatistikler hayret u Böyle olmakla beraber îsviçre yorlar. Bunlar, pahalı fakat Alyandırmıştır. saat sanaviinde, Amerikan hâdi manya fabrikaiaruun yapamıyaBu istatistiklere göre. Batı Al selerinden sonra bu da, yeni bir eagı dakik saatlerle bu harbin kansnılabileceğiru ileri sürmektemanya. Holandaya her ay 31.000 parsiğe sebebivet vermiştir. saat satmaktprlır. Holar'd'yı Lausanne gazetelerinden biri dirler. 16.400 s=atle Avusturya ve 16,000 «"\ le d»mektedir: Hami S. !' •flltlIIIItllliriilIJtfff 11tttliatllllllIII!IlllllIlllt1fl1lllMllll(III!lflllllll1lltflltll1lllli:i|I||l|«l1ITfrflltItfT11fll1IlltflflfUTIItflfllIlftlllfltlirfirfrtttttrUIIIfllTItlltillilIIItlllIlt'r^^ Amerikada kâra ortak New York (Usisi Wall Street Journal'a eöre, işçinin istihsal kud ıetini arttırmak ve istihs?l malivetlerini düşürmek gayesiîe işçilerin kâra ortak olmaları düsüncesi Amerikalı is adamlan arasında gün den eüne yayılmaktadır. Gazete. işçilerin kâr ortaklıihnı dernis eden 88000 plânmın tatbikat sahastna pirdiğini belirtmektedir. Daha ziyade posta siparişile iş gören S"ars Roeburk firması 191S yılındanberi 120.000 memuruna kâr hissesi olarak 500.000.000 dolar tavzi etmiştir. GtSrtmüste öyle, fakat gfrçek bir tahlil bu hâdisede bir disiplinsızlik. emre itaatsizlik görüyor. Böyle bir hâdisenin vuku bulduğu bir madende disiplinsizüğin neden ileri geldiğini aramak, bu müjebbibler bulunarak aksaklığvn giderilmesi yoluna gitmek icab ediyor. Amele mi fazla cahildir? Çavuş mu amelesile fazla lâübalidir? İki taraf t rasmda zıdlık mı vardır? Velhasıl bütün bunların araştırılıp bulunması ve ileride bu çeşid «kaza» ların tekerrürüne imkân verilmemesi isteniyor. Bu duruma göre. Zongulda&ımızda çeşid çeşid kaza âmilleri bulmak kabildir. Bir kaç yıl evvel madenler'mizi tetkik etmeğe pelmiş olan Amerikahların "Hititl : ler devrinden kalma usullerle» maden cilik yapmağa çalıştığımızı söyleHiklerini maalesef unutmus dfğiiiz. Hititliler devrindeB yirminci asrın ik'nci yarısına kadar olan mesafenin üç, beş yılda kapatılabiieceğini iddia edecek deeilim. Bununla beraber, can ksybmı, millî servet israfını olsun önlemek istiyorsak her şeyden evvel bir takım eksikl'klerimizi, haysiyet meselesi yapmadan, kabul ve itiraf etmekten çekinmemeli, dev adımından da daha hızlı adımlarla müspet yola dönmeliyiz. Aksi halde, daha çok maden kazaları gö.ürüz. Tıpkı Kapalıçarşı yangını gibi, tıpkı Ayazpaşada bir apartımanın dört can üzerine kapanışı gibi! | Öğretmen ve Öqrenci Köşesi j Maarif sistemıne dair gelen illc cevab Yazan: Eski Bir Öğrelmen Geçen haftaki yazımızda ortaya •ttığımız' mîih'irh meseİeye dâir iTk csvabı. İstanbul Ür.iversitesi Biyoloji Enstitüsünde Doç. Dr Yusuf Vardardan aldıın Bu ranlı yazının V.ırir.ci kısmınî anket sonunda açıklıyacağım mütaiealar karş.'lık olacağı için şimdilik bu ciheti meskut geçmemi nıazur görsün'.er. Meselenin tererruatını ilgilendiren hususları da yazmak zahmetinde bulunurlarsa ben de, okuyucularun da faydalanmış oluruz. Ankete cevab olan kısımlan buraya alıyorum: «Kanaatimce Marifimizin devam edegelen malum ve mahud istikrarsızlığının en mühim saiki, Maarifte sistemin yazınızda tebarüz ettirdiğiniz şahıslardan beklenmesindedir. j Zira, bu meşhur terbiyeciler, kanaatimce sadece çeşidli memleketlerde moda olmuş, fakat memleketimiz bünyesi bakımından neticelerinin ne olabileceği düşünülmemiş, bazı metod ve sistemleri vazederek ve hattâ bazan bizzat tatbik ederek caha geniş bir sistcmsizliğin doğmuj olmasma âmil olmuş insanlardır. İlk defadır ki, gazete sütunlarmda kafa kafaya vermenin zaruretini açık bir lisanla sizden okudum. Fakat merak etmeyiniz, o yetkili sahıslar kafa kafaya vermek tenezzülünde zor bulunurlar. Yazınızda temîs etmis olduğunuz aktif metod, işte böyle yetkili şahısların memlo'r.eiımiz bünyesini düsünmeksizin vsrdikleri ve yürürlüğe sokuverdikleri bir sistemdır ki. faydasını bilemiyorum; yalmz aktif metodun "fretmeni inaktif yaptığını gürüyorum. Bence öğretmenin inaktif olması ise fikir hayatıınzın öiüme doğıu gitmesi demektir. Mıarifte sistem bence bizde mevcud sistemsizliği ortadan kaldıracak standard, sahıslar üstü, memleket bünyesine en uygun terbiyevi ve öğretici tedbirlerdir. Bugüne kadar bu nevi tedbirler Maarifimizde esas olamadıkları için yazuıızda misal olarak zikredilen Alman ve İngiliz terbiyesini temsil eden tipler yerine, bizde, .•azifesini yapan bir memuru vazifesinden atabilecek düşünüşte ferdlerin (hattâ teşriî masuniyete hak kazanmış mevkilere kadar ulaşmıs) meydana çıkmasma sebeb olmuştur. Bu gidişle belki bizim daha çok sayıda okumu|, liseyi bitirmiş insanlanmız olabilecektir. Fakat bunlar millî terbiyemizin icab ettirdiği medenî vatandas olmaktan ziyade diplomalı bas belâları vasfında olacaklardır. Maarif, geleceğimizi hazırlıyan bir müe.«s»£eJır. Onun Uükrarsızlığı, Seleoeğimizin ve bekamızın baltalanması demektir ki, mü'etlerin hayatında bu çok acı bir neticedir. İstikrarsızlıklara misal olaraV hatırımıza gelenleri jöylece sualıyabiliriz: 1 Ders programlannm durumu ve mahiyeti, 2 Oğretmenin vazifesi, salâhiyeti ve kendisinden beklenilen görevlerin esası, 3 11 ve 12 yıl meselesi, 4 İmtihanların verimsiz, insiri enine, boyuna, çaprazuıa, verevine alay edip durdunuz. Kendini Çin İmparatoriçesi sanan mahalle karısı densizliklerinize bundan sonra boyun eğecek değilim. Kaprislerinizi tatmin etmek üzere boynuna bir tasma, burnuna da bir halka takıp dilediğiniz gibi peşiniz sııa gezdirebileceğiniz tekerlekli bir kukla bulmanızı temenni ederim. «Concorcle meydanında randevu verip, öğle vakti. dikili taş önünde size mükemmel bir sopa çekmeliydim.» Edgard de Champmesnil Bu artık sondu. Maceram tamam olmuşru. Daha doğrusu ben öyle sanıyordum. Üç gün sonra, telefonda, Edme'nin pür neş'e sesini işitince hayretler içmde kaldım. Sen misin, sevgilim? diyordu. Ayol, ne kadar nekre adammışsm sen. Yazdığın mektub beni çok güldürdü... Canın istedi mi, öyle komik oluyorsun ki,.. Telefonda, avazım çıktığı kadar haykırdım: Defol oradan! Bu tarihi hitab, aşk maceramızm hakiki hatimesi oldu. *** Amcam Horace'a Edmee ile münasebetimizin kesildiğinı bobT ver diğim zaman istihza ile güldü. Sana önceden h?ber ve' miştim. Edgard, dedi. Edmee gibi kadınlarla devamlı surette düşüp kalk mak için, insanın, piliç yürekli. yılan balığı kadar kıvrak, köpek camsız durumu, not takdiı sisteminin aksaklıklan. 5 Şuranın acaibliği, 6 Teftiş rr.ekanizm3sının usulen yapılması ve öğretınende vazife şuurunun aranması, sadece formaHtede kalınması, 7 Talim Terbiyenin perişanlığı, terimler meselesinin karışıkhğı, 8 Oğretmen mefhumunun acaibliği (Bir taraftan Eğitim mezunlarını liselere hoca yaparken, öte yandan fakülte mezunlanrun kursa tâbi tutularak ilkokul hocası yapılması gibi.) Gene bildiğiniz gibi. birim öeretmen ordumuzda her meslek erbabındsn insan vardır. Bu heterojen kütlede istikrarlı bir Maarif sistemi nasıl doğar?. İşte bu ve buna benzer namütenahi konular ve meseleler esaslı kaidelere bağlanmadıkça ve bu kaideleri yürütecek şahıslarüstü bir teşekkül kurulamadıkça bizde (rMaarif sistemi» teessüs edemiyecek demektir. Bu İse, hiç olmazsa elli sene sonra bizim bir bakan kapasitesinde ferdleri bulamamamız demektir ki, hakikaten acı bir netice olur» Bıından sonra sayın Doçent, bu meselelere bütün melmeket aydınlannuı ilgi göstermesi lüzumunu ilerj sürüyor ve bu dilckle cevabını bitiriyor. *** insaolık âsğı. d^gm g5:iiş1ü vt doğru sözlü Bay Gabiel, artık bizim hemşehrimizdir Otuz yıManberi Türk vatanınm üstünde ve lışında Türk elinden. Türk zeka ve dehasmdan çıkmış eserîeri dikkıtle arayan ve onlarda Türk ruhunun yaratıcı v« original tar^fni bulup ortaya koyan bu büyük bilgin, yalnız İstanbulumuzun değil, güzelliklerini derin hayra"l'kla meydana çıkardığı diğer şehirlerimizin de fahri hemsehrisidir. Kendisini ve eserlerini tanıyan her Türkün yüreğinde gizli kalmış seveiyi bovie bir vesile ile gerçeklpş tiren vatandaşlanmıza şükranımız derindir. Loti'leri, Farrere'leri unutmadık. Birbirimize karşıukh silâh çektifimiz zamanlarda bile onların necib ruhlarının lehimizdeki feryadlan hâli vicdanlarımızda çm lıyor. Türkler, kendilerini anlayarak sevenleri her zaman sevmişlerdir. Prof. Gabriel bu eins se\'gililerimizden biridir. Çünkü bizi en realist bir gözle, en derin yerimizden görmü», gördükle'ini bütün dünyaya yaymıs ve bizi bu anlayışla sevrniştir. Türk mimarlannın gökleri delerek diktiği minarelerimizi şamdan mumuna benzetmiş, vatandaşlanna Gabriel'dir ki, o minarelerin Allaha uzanmış birer iman işareti olduğunu ögretmiştir. Aziz hemşerimiz daha pek çok seHemşerimiz Prof. A. neler sağlıkla ömür sürsün ve bu hakikatleri vatandaşlanna ve dünGabriel College de Franee'm bu ünlü yaya yeni yeni eserlerile öğretmeprofesörü, sanat ve güzellik dostu, ye devam etsin! *** • Ct MIU'RrYET.. in Tefrikası: 2 1 SEVG1L1LERI0®m DEKOBRA Büyük Kongalar, ufak tefek snlaşmazlıklar, için için ihtilâflar, yarırla bırakılan kavga lar, gizlenen şikâyetler, affedilen kusurlar, insan vücudiinde hast: lık tehdidini muhafaza eden mikroblara benzerler. O aece. saadete ermiş bir âşık olarak, yanıbaşımda uyuyan Edmee'yi seyreriiyordum. Bana her zamanki g bi güzel, her zsmanki gıbi ca^ib aözüküyordu. Fakat beni biı süt domuzuna benzftms olması. üzerimde. bir kâse »üt içine ciü.«müs iri bir sinek tesiri yapıjordu. Mevvaya kurt düsrnfistü. Edmee Ue nlan maceram sonuna vaklaşıyorrtu. Bana karsı takındıgı fütursu7cn muameleler heı türlü hududu asıyoıdu. Münasebetlerimizin ilk günlerinde. Edmee randevuya vaktinde gelmediği zaman, onu görmek için sabırsızlık duymanın zevkini tatnustım. Şimdi vaktinde geimeyişi, kötü çesnili bir hâdise oluyordu. Edmee, kendilerini özletmek için b:r saat gecikme ile gelen, kendileri beş dakika bekletilince alınan kadınlardandı. Bir gün, ona bir ders vermek için, beni, on sekizinci asır resim üstadlarının sergisinde bulmasın rica etmiştim. Saat üçte g'deceğim yerde üçü çeyrek geçe gittim. Tab;î, Edmee çıkıp gitmişti. O akşam, evine gitmeğe hazırlandığım sırada, pürhiddet telefon etti: Bu ne demek kuzum?... Oluı sey değil! Seni sergide iki saat bekledim! Cevab verdim: iki saat değ'l. çünkü üçü çeyrek geçe geldim, sen ortada yoktun. Her neyse, ben böyle geyler*. den hoşlanmam. Bu akşam beyhu de gelme. ben sokağa çıkıyorum. Nereye gidiyorsun? O senin üstünt vazife değil. ı'r gekârm ni âsığı olsa geıek! Bahçenin demir parmaklıklı kapıAksilik ü^tüste geliyordu. Civar smı açtım, medhalde aydınhk görI kahvehanelerde dolaştım Güzel düm, hayıet ettim. Tam eve giresanatlar mektebinden arkadaşım o ceğm sırada Benoît karşıma çkrı. lan Brigitte'i gördüm. Bir masanın Benoît'nın beni sevmediğini bilibaşmda oturmuş, kafe krem içi yordum, çünkü eline kâfi derecede yordu. Yabani bir kız da değildi. bahşis vermiyordum. Bir şatab ısmarladım. O gece kenTuttuğu fareyi yemeğe hazırladisini atölyeme götürmek istecli nan bir kocaman kedi gibi nıemğimi ihsas ettiğim zaman, gayet nun bir tavırla yanıma yaklaştı, nazik, reddetti: kılh, in eüerini uğuşturarak: Gelirdim vallahi. sekerim... Mösyö, madam evde yok, deÇe\nrftı: HAMDt VAROfcLU dedi. Ama, kuyruk sokumumda di. kan çıbanı çıktı, bu sabah doktora Nasıl evde yok? Derhal gelTelefonu kapattı. gittim, sardı... Görüyorsun ya, memi telefonla söyledi. Kırbaçla idare edilen bir köle yampiri oturmağa mecbur oluyo Olabilir... Fakat bazı ahbabolmadığımı ispat etmek için, beş rum... Onun için... Keyfim yok, ları geldiler, alıp gezmeğe götürdügün gözükmedim. Fakat Edmee'yi beni mazur gür. ler. Kendisini beklemek isterseniz, görmek arzusu öfkeme galib geAksilik devam ediyordu. Bona ?alonda oturup Illustration mecmua liyordu Ertesi salı günü ona teleparte sokağına yaya döndüm. A sım okuyarak vakit geçirebilecefon ettim. Asık suratlı Benoît, bonahtarı kilidde çevirdiğim sırada ğinizi söyledi. Sabaha karşı saat ğuk sesile cevab verdi: telefon çaldı. Atıldım. Edmee idi. ücten, drötten evvel dönmiyecek. Madam meşguldür. maalesef Sesi, en güzel günlerimizdeki gibi Bu son darbe oldu. Öfkemi zaptelefona gelemiyeceğini söylüyor! tatlı aksediyordu. tettim, lâkayd b ; r tavırla: : Bu tüy dikmişti! Şimdi de müz'iç Ben m, kalbimi çalan adam! O halde ben gidiyorum, Albir esnaf çırağı, yahud kendisin Demin telefona gelemedim, çünkü lah rahatlık versin, Benoît. den kaçılan bir alacaklı muamelesi botsa simsarımla beraberdim. bir Allah rahatlık versin, Mösyö! görüyordum. öfkemden, elime bir iş konuşuyorduk. Gelir misin? Bek Dosdoğru atölyeme döndüm. Bu fırça aldım, oıtasından kırdım, ne liyorum... son buzlu düs beni tedavi etmişti, reye gideceğimi bilmeden sokağa Eğer şaşkın bir biçare âşık ol Edmee hastalığından tamamile tefırladım. masaydım. Edmee'yi bir güzel haş. davi etmiîti. Montpamasse bulvarına düştüm, lar, benimle öyle uluorta alay eGururum bundan daha fazlasma öfkemi teskine yarıyacak eski bir dilemiyeceğini ona anlatırdım. Fa mütehammil değildi. Masamın ba: modelimi bulmak ümidile küçük kat gergin s nirlerimin gevşemeğe şına oturdum, bir kâğıd çıka!f''m. bir bara girdim. Baımana, Lelette'i ihtiyaeı vardı Cevab verdim: aşağıki satırları yazdım. bahçe kagörüp görmediğini sordum. Müs Yirmi dakikaya kadar sen pısmın anahtarile birlikte zaıfa koy tehzi bir tebessümle cevab verdi: deyim. dum. Haa, gördüm ya!... Saçlı saSpontini sokağına vardığım za«Madam, kallı bir herifle beraber çıktı. Ya man saat onu kırk beş geçiyordu. (Benimle çok uzun zamandanbe kadar sadık, ermiş kadar mütevan, kara yılan kadar soğuk kanlı olması lâzımdır. Bir tarihi tabil müzesine lâyık böyle bir garibe var mı, yok mu, bilmem. Sana iyl bir nasihat vereyim; Edmee'yi hafızandan ebediyen sil, çivi çiviyi nasıl sökerse, sen de bu badireyi sana unutturacak başka birini bul. Zira, öyle seziyorum, öyle tahmin ediyorum ki, manen Edmee'ye kar ı şı çok kırgın ve öfkelı olmana rağmen, fizik bakımından hâlâ zehirden kurtulamamış durumdasın... için, için, Lyon'lu dilberin hasretini çekiyorsun... Evet, amca, doğru söylüyorsunuz. Bu ışler benim de başimdan geçti. Hepimiz, hayaümızda, gerçekten cazibeli bir kadın tanımışızdır. Yani fizik bakımından, bütün arzularımıza tatmin eden, ama buna rağmen hayatımızı zehir eden bir kadın. Meselâ ben, Vencldmeda avn teğmeni iken, Sabine isimli güzel bir dul kadınla çok sıkıfıkı idim. Bu Sabine. şehnn en siis'ü mağazası olan Galene de la Mode isiınli rr.üesseseye tevaıüs etmi=ti. Enfes bir sarışm güzeli idi. M^nken kılğma girmiş, Tit en tip'erinden biri. Gözünün önüne gelmistir. Şifa bulmaz şekilde, deli gibi tutkundum Müsaadenle söyliye yim ki. senn çu ÎHmee yok mu, işte o. bu SabiTıc'in yanında, çocıık kiiblaıındaki kız resimlerine benzer. (Arkası var) Ankarada fikir ve sanat İki yıldanberi çalışan bir genclik topluluğu: Fikir Kulübü. UyaniK bir kısım aydınlanmızm idare ettiği bu cemiyette geçen hafta «mah telit tedrfeat», eski dille (!) «karma öğretim» üzerine konuşuldu. Mesele, her bakımdan; bizde doğuşu, oluşu. hattâ bazı öğretim müesgesrierinde elüşü; fizyelojik, biynlojik cepheleri. dm, terbıye ve ahlâk yönlerinden alımsı pek etraflı açıklandı. Pazar olmssına rağ men pek çok gene, dinlemeye eelmişti. Gencler, bu konuşmalan b i sacak olursa uyuvup kalm'ş n ü him sosval bir dava^ıza venidjn hamle kazandırmış olurlar. İlrinci hareket SanstseveMer Ku lübarün açılmasıd'.r. Bazı hükümet adamlanrnTin d» vardımını kszanmıs olan bu ?{'n~\ te*eVbnsü, güzellik sevenlere mü^flenekten zpvk dııvuyorum. Acıl'sta giizel söz'er. güzel ses1'"' HinleHik: Büzel renklev göHük. H=i'kevlpr^'l»rı de mahrum olup kabve kö^elerinde tütün ve tönbeki dumanlannı kokla'ran epncler. bö"!e fımız ve terbive e^ici. eglpnr'irf ek yükseUicî yerlere ve cevr«lpre ne V.^AZT muh taed'r. Kulübü hiınayesine alan d»vlet »^»mlanın.'zın. eencleri fikir httrriyeti ve duvgu serbestliSi bakımından da Vorumalarını di'eveceğim. Bu yerinde teşebbüs, devamlı ve başarıh olsun!.