22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
T Temımre 1954 CUMrTCRrTET neş Bugiinün en meşhur Rita Hayworth'u tehdid ADIN CASUSLARI eden meçhul adamın kim DIPLERİMİZ casusa verilen olduğu anlaşılamıyor Yeni büyiik vazife H am di B aşar bize ilk Şükuf e Nihali anlatıyor D«rley«n: TOLUN ALPTOIİN Rita ve yeni koc&sı, her tefebbüslerinde onu karşılannda buluyorlar, hayat ikiii için de âdeta cehennem azabı oldu Meşhur sinema yıldızı Rita Hayworth'la kocası Dick Haymes'i tehdid eden meşhul fahıa acaba kim?. Ritanın eski âsıklanndan bıri mi yoksa, Rita'nın bekîr kalmasmı istiyen bir film rejisörö mü? Kim olursa olsun, bu meçhul »ahsm Rita ile aevgilisine bir senedenberi hayatı zehir etmeğe çahştığı muhakkak. Hattâ geçenlerde Rita'nırr tehlikeli bir sinir buhranı geçirdiği haberi bile yayıldı. Dick Hayme», bir sene içinde bir iriin olsun rahat yaşıyamadı Rita Hayvorth, iki çocuğunu ihmal ettiği iddiasile mahkemeye verildi. Dick Haymes'le beraber film çevirdiği takdirde öldüreceğine dair bir haber aldı. Sanki bütün bunlar yetişmiyormuş gibi, ikinci bir tehdid mektubu Rita'nın havatıru »ltust etti. Üçüncü kocası Ali Hana dönmezs» kendisinin v« kızı Yaseminin öldürüleceği kendisine bildirilmişti... Rita Hayvvorth, Dick Haymes'le gezmeğe başlayıncaya kadar gayet rahat yaşadı, kımsenin ona kanştığı yoktu. Dick Haymes için de Ritayla «evişmek uğurlu gelmedi. Evlendikleriaden bir ay sonra Rita, on parasız kaldığını artık tamamen kocasmın kazancile yaşamağa mecbur olduğunu açıkladı. Dick Haymes ise bu sırada boğazına kadar borc içindeydi. Gittikleri yerlerde ev sahiblerile hiç geçinemiyorlardı. Eve tajındıktan bir kaç gfin sonra *v sahibi mutlaka bir hâdise çıkanyor. karıkocayı oradan uzaklaştırmak için elinden geleni yapıyordu. Derken, Rita'yla kocası, bir hafta Florida'da kalıp dinlenmek istediler. Rita, çocukların dadısma rica edip, çocuklarmı onun evine gönderdi. İşte meçhul adam ilk defa o zaman sahneye çıkmıştı. New York polisine yapılan bir ihbarda Ritanın çocukannı ihma) ettiği bildirilmişti. Genc yıldız havadisi gazetede okuyunca derhal çocukları yanma aldırttı. Çocuklar herşeyden habersiz, rahat mesud bir tatil geçiriyorlardı... Rita'nın eski kocalarmdan Orson Welles ve Ali Han, genc kadınm tarafını ruttular. İkisi de Rita'nın iyi bir anne olduğunu töylüyorlardı. Çocuklann ihmal edildiğinl gösteren bir delil yoktu ortada. fddia •ah'bi meçhul şahıs da bir sebeb postermemişti zaten Fakat çoeuklar, annelerinin yanmdan alındı. Muhakeme neticesinde çocuklann eve dönmeleri kararlaştıysa da. Yaseminin müslüman olması, ve bu zaman zarfında da Rita'nın Ya»emini New York eyaletinden dışan çıkarmaması karar altma alındı. Şayed o sıralarda Dick Haymesı Amerikadan ihrac edilseydi, o zaman Rita'nın hali harabdı. Zira ya kocasını bırakacak, veyahud da Yaseminden ayrılacaktı... Bir müddet sonra Rita'yla kocası, işlerini halleder etmez derhal Ame rikadan uzaklaşıp, başka ülkelerde film çevireceklerini bildirdüer. Ak»i seytan ve meçhul şahıs, derhal buna da bir mâni buldular... Ritanın bir şirketle imzaladığı kontrata göre dışarıda film çevirmesine imkân olmadığı ilân edildi... Böyle bir işe kalkıştığı takdirde şirket Rita'nm aleyhine dava açacaktı. Bu son darbeye karşı kankocanin verdiği cevab şundan ibaretti: «Bu kadını eok seviyorum. Ritadan istediğim şey sevgi ve muhaobetten başka bir şey değildir.» «Nihayet aradığum buldum. Her ne pahasına olursa olaun, Dick'den ayrılmıyacağım.» Fakat meçhul düşmanın kötüljiklerüie daha ne kadar tahammül e Francis'in ağzı kulaklanna vanyordu. Hayatınd?. hiç bu kadar sevinmemişti. Yaşıru başını ılmış bir kadın olan annesinden daha faziası beklenemezdi. Dayısı Charbier'ye gelince otele biraz geç geldi. Frands, Edamm yüzündeki kırmıznıktan anladı; dayısı içkiliydl. Öğle aonunu kokteyl partide geçirmifti. Delikanh kendi kendine: İsabet, dedi, böyle olması lehimedir... Filhakika bundan sonraki hâdiseler onu düjüncesinde aldatnvadı. Dayısı Hermine Ue konujurksn pek iltifatlı ve sevimli davrandı. Bir müddet devam eden 'k:si arasındakl konusma esnasında Charbier duygulannı açıkla.naktaj eekinmedi. Coşkun bir sesle: Ne diyorsunoz AUahsşkma! dedi, ben bu kadar cazib bir kız görmedim. Ondan laha iyisiîii bulamayız. İsveçin en zeki ve en sevimli kızını alıyoruz. Arkasından oğlanla alay erti: Turnayı gözünJan vurmak buna derler ama bu turca, senin karga burnuna nasıl vurıidu i.cöba?. Asıl şaşılacak taraf burası!. Sahiden seni seviyor mu, dersin?. Madam Marly araya Tİrdi: Bak. dedi, şimdi de b.zi her görüyor. KusurlarımiTi yüzüıııüze vuruyor. Bırak şimdi bunları canım!. Charbier, kardeşinin «oz>ıine debilecekler? Bu, onlan ve yakınlarını düşündüren mühim bir me kulak veımedi. Genç kıza döncü sele... Kim olduğu bilinmediği için ve: icraatında ne derece ilerliyebile Cenevre ile Nyon cek?.. Bu işln sonu yoksa bir ci dedi, küçük fakat sirin l.ir villâm var. Sizi orada mesud to>mek istinayctle mi neticelenecek?.. Maamafih şuragı muhakkak ki yorum. Kızı alnmdan öpen dayı bey !smeçhul şahu, ergeç sahsiyetini belterse dünyanm en ho$ erkeği clali edecek, Rita'ya karşı beslediği düşmanlığın sebebini açıklamak zo bilirdi. Bilhassa bugün çok crma yakındı. runda kalacakür... Hermine, tek kelinıe söyliyeme(Amerikan basınından) di. Cevab verecek ^cz bulamamıştı. İlâc darlığı Francis imdada yetişti: Dayıcıgım, dedi, bizi o derece Son günltrde piyasada yenlden ilae 1 darlığı hissedilmei» bajlamıştır. l meminun ediyorsun ki . Slze nasıl bümiycjuz. Ticaret Bakanhğı ilâc darlığım önle tesekkür mek maksadile yeniden 4 mıiyon liraGenc kızın güzeüik ve z?.rafeti lık bir Uhsiı yıpacaktır. dayısı kadar annesini de büyüleDığer taraftan çocuk mamaıı darlığı da çok artmıştır. Ticaret Bakanhğı vu mişti. Akşam yemeğini otelde yekua gelen çocuk hastahklarını öniemek diler. Yemekte .Mada.n Marly parmaksadile çocuk gıdaları için 250 bin mağından kıvmetli pırlanta yüzüliralık bir tahsis yapmışıır. ğünü çıkararak kızın parmağına I P U . memleketlerinden iuul edlle taktı ve: cek olan bu gıdaların tevzlatı şehrimiz İşte yavru.n, dedi, bugünün Tıbbi Müstahzarat İthalâtçıları Derntği hatırası!.. taıafıudajı yapılataktır. Türkiye Emlâk Kredi Bankasının yeni talihlisi (TÜRKÎYE EMLÂK KREDİ BANKASI) Ev ikramiyelerirıin haziran çekilisinde Kadköv Kosuyolundaki bshçeli mükellef ev Bankamn (LEV£NDDEKİ BAHÇELİ EVLER) inde bir ev edinmek için hesab açtıranlar arasında bulunan Tekel İdaresi Istanbul Basjmüdürlüğü Tütün Subesi âmiri B. FAZ1L AKMAN'a isabet etmiştir. B. FAZIL AKMAN kendisile görüsen bir arkadasımıza. oturduğu ev sahibile davalı bulunduğunu, tam sırasında böyle bedava bir eve sahib olmanın zevkine pâyan olmadığını söylemekte, Bankaya teşekkür ederek burada parası bulunan diğer vatandaşlaruıa da şanslar temenni eylemeketdir. (8976) rıyor, bu suretle vaziyetini saklamak mükün oluyordu. Kadın zaten, onun casusluğundan şüphe edemezdi. Ancak Dir erkeğin dairesinde bir kadınrn uyandırarağı şüpheye sahib olabilirdi. Bu ise erkekle kadın arasuıdaki münasebetlere dokunurdu. Gene bir gün alışveri? yapmak üzere Cenevreye indiğinde «Mogador» gazinosu civarında biriken bir kalabalık gördü. tki şişilik kabrioletlnden indi ve kalabalığın içine dal dı. Halk, gazetelere üşüjmüştü. Kapışarak gazete ahyordu. İkinci baskıdan o da aldı. Gazete, büyük baslıklarla Almanların Danimarka ile Norveci işgale başladıklarını yazıyordu. Hâdise bütün dünyada bomba gibi patlamı§tı. Haberleri okurken irkildi. Ürper diğini hissetti. Korkusu Weinhold'un kısık sesini duyduğu zaman daha da arttı. Birdenbire kalabalık arasında peyda olan adam işitilmiyecek kadar hafif bir sesle: Hadi Helena, sıra şimdi bizde!. İş başı yapmak zamanı geldi. Weinhold, prtaya nasıl çıktıysa gene öylece ortadan kayboluverdi. Hermine, bundan sonra hep korku içinde yaşadı. Onu asıl titreten ne Almanların Danimarkayı işgali ve ne de Norvece saldırışları idi Ondan istenen vaztfe, o menhus i}, yüreğine batıyordu. Weinhold uzun sürmiyeceğini söylemişti zaten.. yalnız onun ne Ahmed Hamdi Başar'ı bulmak bir rede başlıyacağını açıklamamıştı. mesele oldu. Mübarek bes. dakika Açıklayamaz dı da!. Çünkü o da bir yerde durmuyor ki kıstırıp da haberi son dakikada alırdı.. âmiri bir randevu alasın. Belki elli defa nin beyninde sakh idi is!. Yani telefon açtım. Her seferinde: cŞimdl Albay Brenner ne derse Weihold evden çıktı», "Biraz evvel yazıhaonu yapacak veya yaptıracakn. nedeydi», «Ankarada, cumaya döO günlerde askeri hâdiseler bü necek» gibi cevablar aldım. Ama yük bir hızla gelişiyordu. Fransa yine yılmadım. Zira bu röportaj nıtı uğradığı mağlubiyet İsviçrede hayli enteresan olacağa benziyordu. dehşetle karsılandı. Bu korku ha hep hanımlan anlatmışlardı. Halbuvası içinde Mösyö Marly'nin vazi ki şimdi, eski D.P. mebus't ve ateşfeleri vardı. Harbi idare edenlerle 1: hatib Ahmed Hamdi Başar, eşi temas ediyordu. Fikir bskımındar. içli şair ve romancı Şükufe Nihal'l bir çokları gibi Hitler aleyhtan idi. Alman kıtaları Rhone vadisinde .»nlatacaktı. Bunun için azmimde ilerlerken kat'i neticeli bir harbin devam ettim. Nihayet bir gün, nak İili başladığını söyledi. Çünkü Tngiliz sıl olduysa, Ahmed Hamdiyi telelerin hazırlıklı olmadığını biliyor fonda yakalıyabildim. Fakat bu sefar de tclefondaki o pürüzsüz ve du. Kendi kendine: Naziler, dedi, bu gidişle Chur tatlı sesiyle: chill'i safdışı edecekler. Eğer onlar Vallahi ben Şükufe Nihal'in da kalan cesaret dayanmağa kâfi hanımı olsaydım bu röportajı memise ona diyeceşim yok. Fakat ysl nuniyetle kabul ederdim, fakat nız cesaretle olmuyor kü. demesin mi? Bu «fakat»tan sonra Hitler'in «Suayçın» adını ver duraklayınca hemen bana ikna diği bir plân vardı. Bu plâna rîöre düştü. Nihayet Ahmed on binlerce Almsn Fransada tnP»] Hamdi Bey randevuyu veriîi." *** lanacak. Sivil giyinmiş oldukları halde Britanya adslarma geçecek^i İHemen her evin bahçesinde çiçekArtık Hermine'e sftı kesilmişti. lerdi. tntelligence Service bundan ler ve ağaçlar bulunan Lıevendde, Sözün ardmdan nişarj mera.'imi haberdardî. Franssdaki eizli rad tu âsude semtte Basarlann yuvasma geldi. Fransada •eyahatte buivnan yolar, Alman maksadmı ânmda doğru ilerlerken, aklıma Şükufe baba Marly de nişana yetişti. Bü Londraya bildirmişlerdi. Fransanın Nihal'in bir romanının başlangıcı tün gece müstak'oel gelini ;le dans işpali İngiltereyi hedef tutuvordu. geliyor: »Salonlar. saltanatlar, ışıketti Taarruz küçiik ^emilerle yapılacak lar eğlenceler, onun; onların olNikâh, Cenevre Kat»dralinc1° kı tl. Almanyatla ne kadar tekne var sun .. Bana, yeşil kırlar, mor sal' yıldı ve herkesin ağzınrla dolaşan sa hepsi hamulelerini adaların sarp kımlar arasuıdaki bu üç odah, tahta bir cemiyet hâdisesı oMu. Genc sahillerine çıkavacaklardı. ev yeter... Burada ruhum dinleniMösyö ve Mad^ım TJ.rlv dayiKirı Bunu bilen Churchill o günlerde tarafından hediye edilen k\içük Avam Kamarasında söylediği şu yor; burada varhğım temizleniyor. «Ve ben de kır ortasında kurulan köske taşındilar. sözlerle Nazilere meydan okudu: Levend'de onların evine doğru ilerHermine. köş:5Ün baüıonurdan Şayed Almanlar hakikaten taMontblanc'nın i»irve«;'ni seyreder arruza gecerlerse bizim ne kınlmaz lerken ruhumda aynı huzuru duyuken önünde açılan şansın sevincini ceviz olduğumuzu göreceklerdir. yorum... Fakat Başar'lann evi öyle duyuyordu. 's*..y'i*i .;ekiMj bir iz İngiltere asla işgal edilemez. Hitler, üç odah, tahta bir bina değil. Bahçe içinde. beton, iki katlı, kendiledivac yapmıştı. Lâkin şu harb be bunu bilmelidir. lâsı olmasa; he'.e şu boynum tarinin oturduğu üst katta dort odası Churchill, bundan sonra İnailtere bulunan kerli ferli bir şey. kılan casusluk halkssı!.. Şan^mı kara leke gibi kirle.iy.''<.aı. Peşın nin hazırhklı olmadığı iddialanna Kapıyı genc avukatlarımızdan, de Dr. Weinhold vardı. Kurmzca karşı da şu cevabı vermişti: Orhan Firuz'la evli olan Başar aile Sahillerimizi koruyacak kadar hareketlerle eksik kalan ajanlık bil sinin kızı Günay Hanım açtı... Mer.aifini tamara'araaja .,al';"in o rm toplannıız Avcı filolarımız. diven başmda Ahmed Hamdi Beyle hud adam!:. İmkân yok. onu ye düşmanın bombardıman uçaklanm tiştirmeden bırakmıy 3 •JVI. ^a *'.a daha Manş üzerinde yok edecek karşılaştık. Kendisini ilk defa çöman Hsrmine'nin kusurs'iz i". ca kuvvettedir. Erkek, kadın; her İn rüyordum. Vaktile bir dostumun vatandaşı, bugün elde silâh ondan bahsederken: »Kâfir Rudolf sus olduğuna kanaat getirirse ongiliz dan o zaman vazgeçeeekH. Buna Ordumuz, milyon Valantino gibidir hâlâ» dsdiğini beklemektedir. vazaeçrtiek değil, vazifeys d: • et, ahyor. Almanların hatırlayıp kendisine hak verdim lardan kuvvet Ahmed Hamdi sadece yakışıklı ve tehlikeye atılmak demelıycı. geleceği varsa göreceği de var.. sevimli değil. aynı zamanda vaşına Hermine, kocasmın sık sık seya(Arkası var) nazaran fevkalâde genc duruyor. hate çıkmasma adeta seviniyorHani 1897 teveilüdlü olduğunu büdu. Zira Hermine e ikide bir CeNikotin Sulfat fabrikası mesem yasını tahminde hayli yaninevreyi boylamak fırsatı çıkıyorâu. kuruhıyor lacağım. Sonra gayet itinalı giyinGerçi göl kenanndski köşkte raSanayi Kalkınma Bankasının yardımı hathk ve her türlü konfor vardı ile şehrimizde Nikotin Euifat fahrikası miş. Gencleri imrendiPîcek kadar ama Cenevredeki işleri yüzüstü oı nın kurulması hususunda çalışmalar sportmen bir vücu^a sahib olan AV.rakamazdı. Almanın karargâh kur üerlemiştir. :ned Hamdinin açık renk çirgili elFabrikanın makine ve vasıtaları Al . . . . .. duğu apartımana gidip geliyordu. >' SomlcSi. g o g u s c e b ı n Kapıcı kadının ağzını tıkamak ça ır.anyaya sipariş edilmistir. Zir?î müresini bulmuştu. Her gidiş gelişir.de Cbdele sahasında kullanılan Nikrrtin Sül ' d e k i b e y a z m e n d i l i , b e y a z ç o r a b ı , fat şimdiye kadar haricden lthal kendisinin iyi bir giyim zevkine kadmın eline bir kaç frank sıkıştı i rnekte idi. malik olduğunu gösteriyor. b ı s e i l b e 3 z Röporfajı yapan: Sermed Samî Uysal Başar ailesi muharrir ile birlikte renkler meydana gelir. İşte öyle. Sonra japone kolunun güzelliğl ile göğüste tatlı bir yığmü teşkil eden yakaKnm biçimi pek hoj. İyi bir ter zi elinden çıktığı belli (Zaten bu ailenin herşeyi kaîiteli. Giyim kuşam hususunda, bu son zamanda biraz fazla duruşum, bazı okuyucuların ediblerimizi ve eşlerini bu bakımdan da merak ettikleri içindir.) Kııa zamanda salonda samiml bir lıava meydana geldi. Yalnız samımî değil, aynı zamanda pek neş'eli bir hava. Bunda Ahmed Hamdinin büyük payı olduğunu itiraf etmeliyim. Birçok dostlan kıracağımı bildiğim halde junu da itiraf edeyim kr ben hayatımda Ahmed Hamdi kadar, üstüste bu derece güzel. bu derece orijinal eapriler yapan bir inıana rastlamadım Fakat maalesef bunların büyük bir kısmını o esnada çok ve devamlı güldüğüm için zaptedemedim. Bakahm geri kalan bir kaç esprlyi siz nasıl bulacaksınız. Ahmed Hamdi, Edebiyat FaMHesl Coğrafya Bölümtinün 13c nvezunu. Şükufe Nihal de aynı fakfllteden mezun. Üniversitede tanısıp 35 sen» evvel evlenmişler. Ahmed Hamdi bu kısa malumaü verdikten lonra ilâve «tti: Bizim hanım yenl «vlendlğimizde bende bir sanat kabüıyeti bulmak için azmttti. Raam* iıtidadım olduğunu lannetti, baktı elimden gelmiyor. Şilrden anlıyacağımı urndu, ama kısa zamanda kanaatinde yanıldığı meydana çıktı. Nihayet bende büyük bir müzik istidadı keşferti. Hemen bana bir piyano hocası tuttu. Profesör ilk günler işi ciddiye almasın mı? Nihayet onu da yumuşatüm. Bundan aonra profesör bana çapkmlık hikâyeîerini anlatmaya başladı. Dayanamayıp sordum: Ya siz profesöre bu mevzuda bazı şeyler anlatmadınız mi? Malum ^a böyle şeyler karşıüklı anlaülır. Aman efendim ben çapkm değilim ki hikiyelerini anlatayun. Ya benim kulağıma kadar gelenler? Hiç Ahmed Hamdi Bey söz altınc'a kahr mı?: Şayed böyle yanlış bir hnvadis duydunuzsa onu bizim hanım yaymıştır. Adınu kötüye çıkartmak için. Şükufe Nihal; eşinin bu şakasını biraz ciddiye aldı: Aşkolsun Hamdi Bey, ben hiç bu cins bir harekete tenezzül eder miyim? Ama senin genc kadınlara karşı ne kadar saafm hele kompliınari yapmıya bayıldığını ben bile bilirim. Ahmed Hamdi tatlı bir tebessöro» İe: Madem ikiniz de çapkınlıimıda ısrar ediyorsunuz, ne yapahm, haydi öyle olsun. Evet efendim n« diyordum ha piyanistla karfilıklt çapkmlık hikâyeleri anlatıyorduk, Ama bizim hanım içerde benim piyanoya çaliftığımı zannederek memnun. Nihayet bir müddet sonra garb müziğini seven ve bu müzik ten anlıyan ahbablanmıza konserler vermiye başladım. O konserlerimin sonunda natü alkışlandığırm tasavvur •demezsiniz. Halbukl notanın n'sini bihniyordum. Sadcc» o anlayışlı dinleyicilerime: «Şimdi size Bethoven'ln Dokuzuncu Senfonisinden bir prelüt çalacağım» deyip piyano başına oturuyor ve parmaklarımı rastgele tuşlar ustünd» gezdiriyordum. Konserime son verdiğim zaman alkış ayyuka çıkıyordu. Ama «çlm vaktile biraz müzik terbiyesi aldığı için meseleyi çabuk anladı. Ve bu sefer kızımda bu kabiliyetl görmeye azmetti. Şükufe Nihal, yüz bakımmdan fevkalâde babasına benziyen kızı Günayı göstererek: Siz Hamdi Beyin söylediğin» bakmayuı. Günayda cidden müste»na bir musiki kabiliyeti var. Piyano hocalan dünyanm sayılı dört beş müzisyeninden birisi olabileoeğini söylemişlerdi. Ahmed Hamdi: Zaten onlar her ders verdfkleri künse için böyle söylerler. Fakat hiçbir zaman sozlerinin ash çıkmaz. Şükufe Nihal: Değil, değil, Günayda cidden büyük bir musiki kabiliyeti vardı. Fakat kızım sebatsız. Herş.eyden çarçabuk bıkıveriyor. Meselâ Avrupaya hukuk tahsiline gitti. Am* üçüncü senede bırakıp İstanbul» dondü. Ahmed Hamdi: Ama orada iksn benden İyi para tahsil etti. Sordum: Hamdi Bey eşinizin en çok hangi eserini seversiniz? Bütün çiirlerini beğenirim. Şükufe Nihal: Haydi canım bırak iltifaü. Dîha ba^tan sonuna kad?,r ckuduğun ne şiir kitabım ne de romanım vardır. Aaaa hanım ben s?nin eserlerinin hepsini okur'um. Ama sen be Arkası Sa. 6, Sü. 1 de ıımhurıyel.) üı Edebî Tefrikası:1i SARAYLARHV Çevıren Vahrlet Utn.l'KKIN Taatn anngman» SE1.1NRO <rEvet. Clary mağazası hesabına sattığım ipekülerden kazandıElım paradan» dedim ve yandaki odama geçip arkama samur yakalı ypşil sabahlığımı geçirdim. «Şimdi de gideyim, seninkilere yiyecek bir çey hazırlayım.> O zaman mucize kabilinden bir şey oldu: JeanBaptiste güldü... Yatsşımın üzerine oturmuş, kahkahalarla gülüyor, kollannı iki yana açarak, katılacakmış gibi gülüyordu «Yavrucuğum, emıalsiz yavrucuğum benim.' Gel bakayım bar.al Isveç ve Non'eç Vellahdinin kansı ipekli satıyor Gel, yavrum.» Gittim. tNe »ar bunda gülecek!» dedim, «Param kabnamıs.u. Her sey ie ateş pahası. Göreceksin bak!» «On beş gün oluyor sana para rouadım.> «Maalesef almadım Bak ne yapalım: Adamların biraz bir şey fresinler de otellerde yer arayalızn onlara.> Tekrar ciddileştJ: «İsveç elçiliğinde yatarlar» dedi. Sonra benim yatak odamdan onun yatak odasına geçen kapıyı açtı. Ben de şamdanı tuttum. tHer şeyin tamam» dedim. Fakat, içinde eskiden ne varsa hepsi olduğu gibi duran bu odaya şimdi o yabancı gibi bakıyordu. «Ben de elçilik binaımda kalsam iyi olacak galıba> dedi. «Bir çok kimselerle konuşmam lazım; boyuna gelengiden olacak. Burada olmaz, imkânsız. Anlıyorsun, değil mi, Desiree?» (Yani burada kaimak istemiyor musun?» Kolunu boynuma doladı. «Ben Parise sırf zafer alayında Isveç kıt'alanmn başına geçmek ve bir de Çarla görüşmek üzere geldim.» Bana daha sıkı sıkı sarıldı. «Neyse, gel şimdi aşağı inelim. Yammdakiler faof geldınu demcni bekli jyorlar. Fernandyiyecek bir şey haj zırlamışür muhakkak.> Hayatm lcablanna uymak lâzımdı. Yüzüme biraz allık, pudra sürdüm, kolkola asağıya, yemek odasına indik. Brahe oradaydı; sanlıp öpmek istedim ama, Löwenhjelm'den çekindim. Amiral Stedingk dedikleri, madalyalar içinde bir adamdı. Fernand'in arkasında da parlak sarı düğmeli yepyeni bir uşak elbisesi vardı. JeanBaptiste iç cebinden bir kaç mektub çıkardı ve göğsü kabararak: «Prena bir alay marşı bestelemişs dedi. Oscar'ın musiki parçalan bestelediğini duyunca kalbim hop etti. Fernand'ın pişirdiği kahve yan acı, yan tatlıydıîçimden: «Tıpkı JeanBaptiste'in bu sefer eve gelişi gibi» diyordum. Büyük odada ocağm karşısına dizildik. JeanBaptiste gözlerini o ucundaki Başkonsol resmine dikmişti. Biver birer hepimiz konuşmayı k^stik. ortaya bir set>izHk çöktü. Nihayet JeanBaptiste bana döndü ve keskin bir sesle sordu: cE... Ondan ne haber?» «İmparator Fontainebleau'da. hakkında verilecek karan bekliyor> dedim ve sonra hemen ilâve ettim: «Evvelki gece canına kıymaya kalkmış» «Ne!» diye hepsi bir ağızdan haykırdılar. Yalnız JeanBaptiste hiç sesini çıkarmadı. «Rusya seferindenberi İmnarator yanında hep zehir bulundururmuş» dedim. Gözlerimi ocaktaki ateşe dikmiştim, odadakilere hiç bakmıyordum. «Nihayet evvelki gece yutmuş ama, uşağı görmüş. lâzım gelen tedbirleri almış hemen. Şimdi Napoleon gayet iyi imİ5.> Stedingk: «Çok manasız bir şey» dedi. «Hem acı, hem gülünç. Madem kendini öldürmeğe karar vermij, niye bejTiine bir tabanca sıkmamış? » Gene ortaya blr sessizlik çöktü, kurşun gibi ağır bir «essizlik. Nihayet Kont Brahe ke«ik kesik öksürerek boğazıru temizledi: «Yarınki zafer âlayı hakkında, Frens hazretleri ..» teoa bir lıküdl, danın yan karanlıku kalaa öbür sonra kendini toparhyarak gene her zamanki kısa konuşan adam ha lini takmdl: «Her şeyden önce, Çarla aramda mevcud olan ve olabilecek bütün anlaşamamazhklan ortadan kaldırnıam lâzım Bildiğiniz gibi, benim de müttefiklerimizle beraber Fransaya karşı yürümemi istiyordu. Yüıümedim ve Fransız topraklanndaki hiç bir muharebeye katılmadiTi Eğer bu bir hata ise ..» Cümlesinin arkasını getiıemiyerek durdu. Brahe'ye bakt'.m. Sadece bakışlarımla sordugum şeyi anlamıştı, önce bir duraladı. sonra anlattı: «Haftalardanberi Belcikada. Fransada oradan oraya mütemadiyen dolaştık, Prensesim. Prens hazretleri harb sahalarını görmek istiyorlardı.» JeanBaptiste dişlerinl sıkarak: «Hangi köyde muharebe olduysa hepsi yanmış yıkılmıj. harb böyle olmazB dedi. Lövvenhjelm, tam sırası diye düşünmüş olacak ki, elindeki evrak çantasını açtı, bir tomar mektub çıkardı. (Çardan gelip «lzln cevab ver mediğiniz bütün mektublar burada, Prens hazretleri» dedi. «Çoğu. şeye dair...> JeanBaptiste: «Söyleme!» diye haykırdı. ' Birlikte, yemsk odasından geçilen rr.isafir salonuna girdik. Bütün eşya kaîiteli ve itina ile yerleştirilmiş. Parke döşeme, üstündeki kıyrnetli halı, iyi bir işçi elinden ç1.kan kanape ve koltuklar, sedef kakmalı sehpa, gümüş sigara tablalan, tavandan sarkan kristal avize vslhasıl herşey göze ve gönle ferahlık veriyor. Yemek odasında da aynı zevk hüküm sürüyor. Ahmed Hamdi ile karşıhklı rahat koltuklara oturup kısa zaman'a tatlı bir sohbete daldık. Onun sayüı hatiblerimizden olduğunu işitmiştim. Bir ara sordum: Beğendiğiniz hatibler? Menderes gayet iyi hatib. (Ahmed Hamdinin Demokrat Partiden gürültülü bir şekilde istifa edişi malum.) Osman Bölükbaşı, sonra Mecliste Cezmi Türk. Hitabet bakımuıdan kimlerin tejiri altmda kaldmız? Yetiştiğim devrede, Cumhuriyetten e\r\rel, Hamdullah Suphinin bütün genclere olduğu gibi bana da teairi oldu. Cumhuriyet devrinde Atatürkten maada üzerimde iz yapan bir hatib hatırlamıyorum. Bu sırada içeriye Şükufe Nihal girdi. Yukan doğru çekihnlş kaşlan, ufak gözleri ve daima tebessüm eden siması ile tatlı, şirin bir hanım. İyi muhafaza ettiği vücudunda şık bir elbise var. Des?ni pek orijinal. Hani bazan denize petrol CAtfcatı var) dökülür de açıkb koyulu çesldll
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle