19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 M«TM 1954 rUî»THX'Rt\'ET Sehirdett Röportajlar J Konservatuar tiyatro bölümünde bir imtihan günü gördüklerim Yazan: Reşai Enis Kon»ervatuann Vapısından girince, insanı bir sanat havası t a n yor (Aynj zamanda ıslak, rutubet kokulu bir tülbend gibi bir hava! Bina öylesine eski...) Yukan katlardan gclen bir piyano sesi .. Belki Şopen'in bir polkası... (Pek de anlanm Allah için!) İjt« kapıcı efendi... Geniş penceresi arkasınd», piyanoriun âhengine kendini kaptırmış; dünyayı görmüyor. (Haa kapıcısı değil bu!) Baksana, arkadaş! Ben camın önünde, o •rkannda, pandomima oynadık. Konservatuar tiyatro bölümü imtihanlarına saat 10 da baslanıyormus. Profesör henüz gelmemij .. Dostum Ercümend Behzad Lav'ı eiz elbet tanıyacaksmız. Sporda bir «atlet komple» vardır. Yüzer, atlar, koşar, sporun her çeşidini yapar. Ercümend, sanat âlemimizin atlet komplesidir. Şiif yazar. tiyatro sanatkârıdır. Kuvvetli bir nâsirdir ve nihayet bir hoca... Yukan katta, müzik âlemiraizin en şöhretli, en eski simalarile kar«ılaşıyorum. Konservatuar Müdürü Eşref Bey, «Antikacı» soyadım muhakkak ki bilerek seçtniş. Ereümendi beklerken, tiyatro bölümü eskrim hocası diye bir genci tanıttılar. Meğer tiyatro talebelerine eskrim de öğretiliyormuş. «Buna da lüzum ne? Diyeeeksiniz. Her zaman Sirano dö Berjerak. her zaman Romeo Jülyet oynayacaklar değil ki!» Dostlarım, dram tiyatromuzun bir sezonda üç eser çıkarabildiğini unutuyorsunuz. Bir Sirano dö BerJerak'ın aylarca sahnede kaldığını hatırlayın. Eskrim, sahnede vücud estetiğini sağlama bakırmndan mühimmiş. (Bazı aktör ve aktrislerimiz gözümün önüne geldi. Gerçekten lâzım!) İşte Ercümend Behzad... Beni, Konservatuarın kütübhanesine götürüyor. Muhakkak gösterecek bir {ey var. Evet, tiyatro kütübhanesi... Dostum, diyor; Şehir Tiyatro» «unda böyle bir kütübhane yok işte... İnan bana. orada bir Lugati Naei, bir Kamusu Türki bulamazsın. Anhyorsun yal Vehbinin kerrakesi... l * Şehir Tiyatromuzda bir kütübnane tesisini ne kadar istedim! Keijsörden müdüre. müdürden reJisöre günlerce mekik dolcudum" • Belediyeye tezkere yazmak lârım!» dediler. «Müzekkere:» dediler. Tezkere, müzekkere; müzekkere, tezkere .. Şu kütübhane ikl senenin mahsulüdür. Fakat Yunan Omeros'dan bugüne kadar tiyatro erîebiyitmı burada bulursun Sanat tsrihi, bale tarihi; Rus, Fransız, İngiliz. İspanyol bale kitablan... Tiyatro mizansenine, kostüm mizanser.ine dair en kıymetli eserler... Vefik Paşanm bütün külliyatı... Orta oyunundan tut. Evliva Çelebisine kadar hepsi var... Simdi, dekpr kostüm tarihinin peşindeyiz. Kollejde bulduk ama. «Anne benim cicim var» gibilerden gösterip ald:!ar Bütün dünyada bir iki birt b?,sılan bu kitabı simdi yervüzünde mrvcud bütün kütübhanel»re soruvcruz. Çin tiyatrosu ile Japon tiystrosunu da aetirtiyorum. CKüti'bh^ne meraınmı bi'Vo edivori Hammeendi. Dede Korkutumuz nercde bizim? Kudsi Beyde... Tek dramatik örnektir, kaybolnlsa... Bara döniiyor: Dede Korkuttan opera da vap'.^bilir. Balesile, peri kızlarüe. estsi'.e kösteâile... (Bu, dostumun diline vird ettiği iki demirbaş kelimedir.) Tiyatro bölümünün kaç talebcsi var kuzum? Bu belli olmsz. şekerim . 25 e 10 arasmda iner çıkar. fBsrnmerre rr1. tnTiTriftre mi bu!) G?cen ?ene CUMHURİYET iıı Macera Romanı: MERAKLI B AII |ŞL1ER J Ây, dünyaya radyo işarettedle haberler tnl gönderiyor?... 1 Başka teyyarelerde hayat olup olmadığı asırlardanberi bir türlü Kurt (oenk ha«tan«d« halledilemiyen, fakat aynı zamanda topladığı ilgiden hiç bir sey kaybetmiyen bir problemdir. Insanlar, harblerden vakit bulup da kendileiini sırf medeniyetin ilerlemesi için çahşmağa verebildiklcri zamanlar oZTrıe e hemen fezanın sırlarmı v 8 yarıy.cak bü takım keşiflerde buîunmağa çabalarlar. Meselâ son zamanlarda bu yolda çalışanlar büyük inkişaflar kaydeden «radyo teleskop» v;sıtasile ayın muhtelif kısımlarından yüksek frekanslı radyo dalgaları halinde i^aretier almaja başiamıslardır. Avustralya, İngiltere, Amerika gibi birbirlerinden bir hryli uzakta Bundan dört ay kadf r evvel Hin olan memlrketlerde aynı işaretler distand» bulunan dokuz yaşmdaki görüldüğünden bunun bir hayal ••Kurd çocuk» şimdiden konuşmağa mahsnlü olm^dığma inanmak lâzım. baslamıstır. Dünyaca meşhur çocuk Dsha evvel de fezada hiç bir yılterbiyecisi Profesör Motilal Moo dızın mevcud olmadığı bölgelerden kerjee, hayvanların yanında büyü işaretler alınmıştır. Bunları bir hayen çocukların diğerlerine nisbetle yet ijareti saymsk mümkündür. Fa d?ha fazla zeki olduklarını idcia e kat bir de galaktik bölgelerden gediyor ve mis:l o'.arak da • Kurd ço len işaretler var ki bunların tamacuğu» gösteriyor. Profesör, şimdiye men tabii bir t?kım hâdiselerin kadar hayvanlar tarafından büyü neticesi diye kabul etmek lâzım. tülmüş kırk kadar çocukla meşgul Bu çesid hâdiseler çok ender vuolmuştur. ku bulur. Krishna Acharya isminl taşıyan Radyo is,aretlerinin ücüncü bir '•Kurd çocuk» geçen kıs. Luck kaynağı da «Radyo yıldızları» dır. now yakmlarında bulunmuştu. Çı Bunlar aslmda yıldız olmayıp. bin lıkların radyo akımı neçretmeleri nlçıplaktı ve dört ayağı üzerinde lerce sene evvel yıldızken sonradan de üü?rinde durulması gereken yürüyordu (ellerini de ayak gibi infilâk ederek parçalanan feza ta? ayrı bir meseledir. Şimdiye kadar kullanıyordu). Çocuğun buraya na larıdır. yapılan araşUrmalar neticesande sıl ve nereden geldiğini hiç kimse Bizden ynz milyon ışık senesi ayls dünyadan başka hiç bir şeybilmiyordu. uzakta bulunan bazı yıldıdsrın rad yarenin radyo akımı neşretmediği I Bir hastaneye kaldınlan çocuk. yo isaretleri yaydıkları anlaşılmış öğrenilmişti. Güneçe o kadar yakm oradaki doktorlara hücum etrnek tır. Fezada milyonlarca yıldız var, olmasına rağmen Merihte bile böyistemiş, yanına yaklaşanbra dişle fakat şimdiye k?dar bunlardan pek le bir kabiliyetin varlığı akla getirini göstererek homurdanmıstı. Çiğ azının radyo akımile etrafa işaret rilmiyor. Dünyadaki radyo akımı sun'idir. Şu halde başka taraflaretîen başka bir sey de yemiyordu. saldıkları görülmüştür. dan gelen akınun da sun'î olması Fakat aradan çok geçmeden hasSon yıllarda. fezadan gelen işarettanenin başdoktoru, Krishna'ya haş lerin artması ilim cdamlrmı uzun kabil, hattâ muhakkak. Demek buIsnmış et yedirip süt içirmeğe mu uzun düşündürdü. Yoksa bunlar, nu yapebilecek bir takım yaritıklaı da rr;£vcud... vaffak oldu. başks dünyalann sakinleri tarafınProfesör Moojerkee de çocuk has dan mı gönderiliyor? Bu sual yaŞimdıkı halde dünyanın en bütaneye yattıktsn iki hafta sonra o dırganmasın. Zira artık fezada başka yük radyo teleikopu Manchester'raya çağırıldı. Profesörün dedikle bilyoniarca âlemin bulunduŞu ve dedir. Bundan daha da büyük bir rine bakılırsa, çocuk, onu görünce orslarda da hayatın mevcud oldu teleskop pek yakında yapılıp. başını yorgamn altma saklrmış ve ğu âümlerce bilinen bir hakikattir. gene İngilteredeki rasadhanelerden başlanacakbir türlü yüzünü göstermek iste İşte bu sebebden dolayı da dünya birinde kullanılmağa memiî. Vücudünde de hep vahşi nın her tarfmda ?stronomi âlim tır. hayvsnlarla mücadeleden kalma leri, bir an e\r\el üstün kabiliyette Yapılan son tetkiklerden, gelen yara iıleri varmış. teleskoplara kavuşup, fezaya ser isaretlerin he: hangi bir seyyarenin Moojerkee, «her halde» diyor. pistirilnıis başka hay?tların sırrını yüzünden değil de deniz sevlyesin"bu çocuk henüz kundaktayken bu çözmek istiyorlar .. Meshur astro den alçak bir bölümünden geldiği lunduğu k'sabaya kurdlar hücum nomlsrm k»na'tlerine göre, fezaetmiş ve o hengimede yavruyu a daki hayatların bîr kısmı bizim lıp kacırmıslar. Tabiî beşeriyet havsalsmızın alamiyacaSı şeküde, böyle bir hâdiseyle ilk dcfa karsı insan hr.j*atı mefhumundan apsyrı laşmıyor. Fakat benim fik bir seydir. rimce bir erkek çocuğun bu kadar Radyo iş^retlfrîne esrareneiz bir uzun zaman kurdlar arasmda ya haberlesme usulü pösile bakmak şarrrası ilk defa başa gelen bir*tıe her halde doğru ol^caktır. Yalnız. disedir.» yazımızm başmda da belirttiğimiz B ska bir doktor, Krishna'nın gibi bunhrdan bir kısmmın kozmik kurdlar arasında değil de çaSal hâdiseler neticesi m»vdana çıktıklnrla yaîadığını ileri sürdü. Fakat larını kabul etmek lâzım. Aym ve di§er rrcrhul ban varMoojerkee bunu kt"iyetle reddediyor. Zira çocuğun uluması tıpkı bir kurdunkini andırıyor. Üstelik ça bir kurd çocuk beklerken normal ka'.ların annclik telâkkileri b:şka bir ins nla karşılaşınca ew*te sihsyvanlarınkine uym^maktadır. nirlendi. Zira kcndisile alay ettikP:ofesör Moojerkee. Krishna'ya lerini Zrnnetmişti. Fakat biraz sonevvelâ bütün d.ğer kurd çocuklara ;a Juan Gomez, sekiz yaşındayken tatbik cdilen teknik jimnastik u basmdan ge^en vak'aUrı ve prosulünü tatbik etti. Bu, onun ileri fesörün o zamanki haiini snlatmade. iki aysğı üzerinde, yürümesini ğa başlayınc iş değişti. Juan Gomez, sağlıyrcak ameliyata hazırlık ma hayatı boyunca daima hemcinslehiyetindeydi. rinden üstün olduğunu Lspst etKrishna yürümesini öğrerdikten miş, kimsenin başaramıyacağı işsoı?ra Profesör. çocuğun hareketle leri başrmıştı. rini kontıol etmeğ? başlariı. «'nKaldığı mektebin raporlanna basanlaıdan kor!;mayı bir dofa unu kılırsa. Gomez, insanlarm arasına tebilse» diyordu, "binlerce normal düştiiktsn üç ay sonra konuşmağa çocukt?n daha cabuk inkisaf ede başlamış. altı :y sonra hem okucektir.ı Bunu sa^hmak için de baş mayı. hem de yazı yazmasını oğvurduğu usullerden biripclsi. çocu renmişti. On dö~t ya«!'nda ünivorğu aynaının kaışısına geoirip ken siteden mezun oldu. Ve daha sonra risinin de diğerleri gibi bir insan da Madrid üniversitesine misafir oldMgunu göstermekti. öğıenci olarsk devam etti. Moojerkee. "Kurd çocuğun • bü Gorr.ez, bugün İspany:da bir üyüdükten son: a gayet yakışıklı. ki niversitcnin matcmatik profesbrübar bir del;Vanlı olacağına inanmış, j dür. | ; I zira onun fikrince bir ins=n tab ate i Genp BCTln!'!'rde alınan bir ha ı ! ne kdar yakın ya«arsa hali, tavır bcre gö e. Foamozada on üç yaşla j la ! da ona gö e drçişir... nnda, tüysüz bir mavmunu andıAynı profesör, bunda.n sen?!erce ran garib bir çocuk bulunmuş'ur. pvvcl gene Krishna'nınkinr bsnzer ! Bu cocıık, yılan ve böcck yiyerck bir vak'yla k?rşılasmı?tı. Sonredan , vsamaktr. ağaclarm tepesinden aJuan Gomez adı verilen çocuk. • a i inmemektcrür Bur.dan da an=5 bulunduğu zaman sekiz yaşlarında l?sılıvor ki Profesör Mooierk«>e've kdar vardı... veni bir is çıktı . Yrinız buna benAradan on beş sene geçtikten 7?r hâdiselrrin son zamanhrda çc=onra Juan'ı hîtuhyan Pıofesör. SaHıŞı eözönürde buh:rlduru1'»t«ık çocuğu aramış, nihayet karsısma mesclen'n esasının tet''ik edilip yirmi üç ya^larında yakışıklı bir beşeiycti merakt n kuıtarmak gedeliksnlı cıVprmt^l^rdı Mnoier'tee. rekivor. DÖNYA~j HadiseleriJ Maşhur kurt çocuğun bilinmiyen tarafları Bir öjrenci imtihan verirken 65 raüracaat vardı, 21 ini aldık, bunlar döküldü, 11 kaldı. Konservatuann diğer bölümündeki talebeler de yardımcı ders olarak takib ederler. O zaman ögrenci sayımız artar. Ne dersler okutulur bu bölümde? Diksiyon fonetik, metin tatbikatı, dünya tiyatro edebiyatı, mitoloji, sanat tarihi, eskrim, bale, diyairam çahşmalan... O da ne? Neftsi karından alarak, cümleleri rahat söyleme... (Şu dakika masamda bu temrini tecrübe ediyorurrı. Fakat, o kadar az konuşan adamım ki, körnımdan aldığım nefes bıtmeden cümleleriın tükeniyor!) Ercümend Lav: Mühim bir fty teibit ettim! diyor. Hayrola? İstanbul türkçesinde 6 konsün'ün düstüğünü biliyor musun? Nereden bileyim? Dikat et etrafındakilerin konuşmasına... «r» ler yok, «b» ler yok, <tç» ler^ yok... Edebiyatçılanrmz bile gayet kötü konuşur. (Yalnı» kötü "konuşsalar iyi!) Hukukçulalımız d3triyon fonetikten bîbehredir. Doktorlarımız keza... Mühendislerimiz hakeza... Bunda, liselerdeki edebiyat tedrijatımızm, edebivat öeretmenlerimizin suç payı büyüktür .. Sözün kısası bize standard bir edebî konuşma dili lâzım... Fransada bir avukatla bir arabannm konuşmalan arasındaki tı?k fark. birinin kelime dağarcıpının yiiklü, diğerüıin hafif o!masıdır. H5 ^ ^ En üst kattaki imtihan salonuna çıkıyoruz. Ercümend Behzad. Ankara Derlct KonSer\atuan hocalsrından Ulvi Uraz, eskrim cğretmeni ve ben,.. Koridorlarda. imtihan heyecBnile cırpınan kız, erkrk tiyatro bölümü öğrencileri .. Bu binanın vaktile Kroker hapishanesi olduğu"u duvrr.ustun d^ği! mi dosturr."' Bu hapishancnin bodrumunda simdi neon lârr'ıalarile aydmlatılmıs bir tiyat'O salonu var... Şehir Tiyatrosu sahnesinde talebelere ders verivorum diye, sahne tüzüğünü ciğnedim diye Sehir Tiyatrosu Kaysiyet Divanına veriHi?:mi b'livor Tiavdun? Yooo! Amma da »arib ?ey... Avnunu ağzına kapıvarsk, başinı siiksleyerek süHü. I=ıgi tav=ndaki eenis pencereden a!an blr salonda. imtihan masası başında\iz. Dramatik Hi! meselesi mühim. divor Ercümend; tiyatro tarihimizde sahno dilimiz şu safhalan geçirj mişllr: Muhsin konu«ması, Marakvan konu!=ması. Bıırhsn tensi konuşması, mesrutiyet konuşması, cumburiyet konusması... (Hepsinin de taklidini muvaffakıyetle yapıyor? Tevekkeli değil tiyatro sanatı taklid sanat'.dır!)... Emre'nin ana diiini bozmuşsun! Ben mi*" Ne münasebet? Hayır, hepimiz .. Dadaloğlunun güzel dili Osmanlı sentaksma girmiş... Hayretler içınde dostumu dinliyorum. İçine girersen pul merakı gibi insanı sarar bu iş... Salona bir genr kız girdi. Profesör, masada serıli kitablan karijtırdı: S?na bir divan şi'ri okutacağım, dedi. Muhtelif hallerde okuyacaksın, önce düz; virgülsüz, vurgusuz... Genc kız kitabı eline aldı: Senün yiizün güneşdür yoksa aydur Canura aldı g07Ümdeki ne eydür Benim iki şözüm bilgil canumsun Beni cansuz koyarsun sen bu kevdür Şimdi bunu süratli, daha düz, daha vurgunsuz oku... Genc kız okuyor. Lirik oku. Okuyor. Hüzünlü, ıstırab çekerek, ağlayarak oku. Okuyor ve ben, metni unutmuş. onun hüzününe, ıstırsbına kendimi kaptırmışım. Ercümend, kulağıma fıs'.ldıyor: Hitabet sanatında metin yoktur. Metinden evvcl ifadeyi vermek lâzımdır. Velevki sîcmı kelîmrlerie olsun .. Meselâ «Kırk kartal k:rk:n:n kanadı kırık kartal...» Sen bunu bilir miydin? Hayır; ya ten junu bilir misin? «Keşkekçinin kefkeklenmiş keşkek kepçesi.» Nasıl bilmen.? Biraz sonra. bu saçma ve gayet çetrefil cümlelerle onlann beş on dakika içinde bütün hissî fırtmalannı, kinlerini, nef retlerini, ıstırablarını ifade ettiğini göreceksin. Çocuk bu çahşmalarla komik ve trajik yapmacıklar uıtası olur. (Son se^imlerdeki ba*ı hatibler eöıümün önüne geldi.) Genc kız, simdi m o d n ı bir |iir okuyor. «Bütün yıldızlar sönük, etraf karanlık...» O çıkhktan sonra, Ercümend bir sişara yakarak gözlerimin içine baktı: Bu kızın ismi Ziyazan! dedi. » Hangi millet? Bir Ermeni vatandajrnmr Manakyanın torunu ha!... Fakat, bu tertemiz türkçe! Farkındayım: Dostumun koltukları kabanr gibi... Simdi içeriye uzun boylu. mevzun bir genc kız giriyor. İsmi Mari imiş. Kızım, dikslyonda esas .•rtikülâyyon unsuru neâîr?" " Dil, damak. ajiz... Materyal olarak ressam hangi aracı kuüanır? Model kulİEnır... Fırça. boya ve nihayet yaratma zekâsını kulanır. Sair? Kalem. kâğıd... Aktör? Herşey... Yani? Maddesini... y?mtıcı zekâsın:... diksiyon, artikülssyon, tepedfn tırnağa her şeyini... Euplardan biri islemezse aktör çahşamaz. Birsz sonra. siyah tPvyö' fi^miş güzel b!r kız »"eercekten hepsi de güzel) bize Abdüîh' l hallerini BÖstercîi. A?lr>dı, hıçkırdı. dplice k?hk?ha'=ır ?ttı. Hocası. Oönül Spvaşsnı bir rejisör ibi idare edivordu: ŞimHi ded'kodu yan... Ve. genc kız. o'e'!v *'i"" bir kadının bütün m'n'klerini, hareketlerini şö=teıiyordu. Ve eenc kız,« kıskanc bir kadır oluyovdu. Şimdi ıstır'b crk... Hâmidin si"rini ur)vtm'i«t"m. A<^eta onun'a birliVte ded'koHıı y?pı vor. on\ıp1^ hi'!'<(e kıskanıyor v» ıstırab cekiyorHurn. »lî s;: ff Şu halde acaba ayda ysraltı sehirleri mi var... Böyl* bir şey hakikat olması Utenebiiir. Zira aydaki şehirler yeraltındiys* o zaman meteorite denilen gök taşlarından korku kalmıycak... Ay, için bu çok mühimdir. Zira ay her gün binlerce gök tasının hücumun« uğradığından yeraltı »ehirlerl her bâk:mdan şayanı emniyet... Hava temini bakımından da aya gidildiği takdirde yeraltında yaşamak akıllıca bir is olacak... Sıcaklık ve zaman mefhumları da gene toprak sltmda insanlar için normal bir durum arzetmektedir. Astronomi âlimleri fezadan bol bol radyo ile işaret bekliyorlar... Çünkü bu işaretler sayesinde fezanın bir çok meçhulleri de çözülmüş oluyor. Eğer bütün bunlsr birer hakikat haiini alırsa, ileride ayın yeraltı âlemini insanların da ziyareü mümkün olacak... \ V i LL A SiZiN OLABiLiR/ Garajlı ve Otomobilli 9 EYLÜLDE Kahve «tvfslndtn luı dolıbın* ktİMT julıi n e 5y » s i Ie İO DÖŞELİ EV BİROEN ı lUnran» knrtır cu7.dnn aUttlar bu kuraja di fircrler. YÂPI ve KREDİ BAMKASI Çocuğa dostane bir selâmdan sonra. çıktı, vestivere gitti. İyice ve sıkı sıkı givindikten sonra g^raİa giden kapah yola girdi. Beş dakika sonra şehrin içinde ciple gidivordu. Önce rıhtımda dolaştı. İki sene evvel, iki av içinde yEpıhvermiş olan liman sessizdi. Onsr bin tonluk iki kargu buzların arasmda mshsur kpln.st!. Buzlarla şekerlenmis Bibi bir msnzara alrms olan vincler. muazzam se^erlemelere benzivordu. Üz?rl?vi buz tutmu» demir aksam elektrik ışıâı altmda toz şekerine bulanrr.ıs sibi bir manzara arzediyorlprdı. Daha üç ay vani tabiî hayst baslamadan evvel bu manzaralsrın değişmesini beklemek boş şeydi. Sola döndü Birdenbire kuledeki projektörün ışık sahası içine eirmiş olan bir tayyare ates almış gibi görünüyordu. Tayyare bir C. 54 uçagı idi ve herhalde Labradordan gelmektc idi. Birdenbire içine bir gariblik cöktü. Evine. aiiesine dönmenin mi. yoksa senelerdenberi içi ne kanştığı bu garib ve vah*i âlemde vnanmağa devam etmenin mi dr't ivi olduSımu kestiremedi. Birdenbire arabasile 315 metre vüksekligindeki simsivah hevulâtıin. radvo kulpsinin önünde bıılun du. Arabasını otomobil parkma mo törü isler bir halde bıraktıktan sonra içinde kontro! cihazlarının. radyo teknisvenlerinin ve asansörün bulunduju bla»y« doğru koftu. Kapıdnn bir pcnc k'7.. hocaıına s^ruyor: Giilünc kibsrları i?temi«sinİ7 Onlann Konservatyards i"=i ne? Bnlunsa bulunsa k o i r ' " fr''ında bulunur Kenf'ilerini eöstermek Arkatn Sa f> Sii 4 ff 150 Liraiık Hcsap açtırmayı unuimayınız. EMNİYET.SANDIĞI ğukluğu sıfırın altmda 50 raddelerinde olduğundan, camdaki buzlan eritmek için insar; nofcsinin harareti kâfi eelmiyordı:. Derken ssanror bir'3nbire durdu. Mühendi» dîşan çıkmsk için m:.=krsini yerlsçt!Hi ve 'camyı ?etı. Üst sahanhfa doğru adjmmı attıiı sır?rîa azkalsffl fırtına miihr'ndisi t°krsr nsansörün içine at=cakt!. Kutub rüzgârı szmi şiddctile e=meki:eydi. B«lki 7080 kilorntrc sürrMe « i yordu. Fırtına tem manasile patladığı s;r?.da bu süratıu saatte 350200 kilornetreyi bul"c?ğı mulıakkaktı. O zaman kimse burnunu dışan çîksramazdı. Bir kere böy!<» bir fırtına esnasmda içi kîtran dolu fışıların Pikterfik bulvarında saman çöpü gibi rüzşârm önünde uçtuklarını görrnüştü. Başının bir krr metre üsründe kulenin muazzanfeneri ısıklı ve uzun kollarile ku+bun buzlu gecesini silmeğe çalıjıyordu. Birdenbire 5ni5ndp çomelmi} birirü gördü ve bs&ırd:: Merhsba DonaH! Ben mühendis Bernhardt. Öteki de Selâm makammda kolunu kaîdmp haykırd;: Işimi bitirdim patron. Şimdi ineceğim. Aman burada duracak sıra değil. ln de, çabuk asansörii yukan gönder. Turkçesi: B F. Onbaşı siiklüm püklüm odadan ç^ktı. Mühendis karısının tesmine taktıktan sonra hakikaten Yvonne de Carlo'va benzeyip benzemedığıni ciüşündü ve ne olursa olsun nemlekete Hnnerıe°^nien dolavı bahti* yar olduğunu itiraf etti. Tekrar rr.akinede yazmağa başladı; fakat birdenbire durdu. Az düsünHükten sonra binbaşı Brodie'nin ileri sürdüğü faraziyenin pek de budalaca ibr fikir olmadığını kabu! etti. Hattâ bir gün, Thulee'ye şizli bir verici istasyon kurmak lâzım eclse en münasib yerin neresi olacağuu düşünürken BFodie'nin söylediği yeri bulmustu. Bu düşünceden kurtulmak için başını salladı. Tekrar yazmağa başladı. Kâğıdı doldurdu, rrukineden cıksrdı ve tekrar düjOnceye daldı. Ya Binbaşı Brodie'nin faraziyesi hâdiselerle teeyyüd edecek o'ursa? Bu kulenin tesisat ve teçhizatını kendisi, Dâvid Bemhardt yapm»BQI§ mıydı.. Bu hildi istihJbtnt visindekiler kendısinın de casuslukta alâkalı olduğundan derhal şüphe edeceklerdi Gidip radyo kulesinin tepesine çıkmaya ve ora! ırda böyle bir şey mevcud olup olmadığını araştırmaya karar verdi. fCapmın önünde garib bir his kendini durdurdu. Bir hissikablelvuku. Masasma yaklaştı. Bir kâğıd aldı ve sinirli yazısile bir »eyler yazdı. Kâ|pdı katladi; bir zarfa koydu Ustüne de: BİLL BOTSFORD Adresini yazdı. Ondan sonra yandaki büıoya gitti. Orada onbaşı Orris bir takım grafiklerle uğraşıyordu. Eğer bu akjam saat seklze ksrîar sana aksini emretmezsem bu mektubu 14 üncü sokaktaki otele götüıüp, iami tarfın üstünde yazıh olan zata vereceksin! Anlafüdi mı? Sürıçülü kapıyı geçti. doğru vestivere gitti. Maskesini çıkardıktan sonra elbiselerini çıkspmak için kendisine yardıma gelen esmsr çocuğa tesekkür etti. Tesekkür ederim Soyunmıyacağim. Vuk?rıda biı dolsçacağım. İçinde iş elbiseli adamlann nezaıet ettikleri bir çok konlrol âletlcri bulunan büvük salonu geçti. Ortada muazzsm bir pctrol sobasi ihtiinde de bir cav ibriği vardı. David girerken: Hello! dedi Hensi bir ?|i2d^n dönüp baktılar ve sem")atik sözlerle mukabele ettiler. Orada calşanlann hepsi basmühendiai çok severlerdi. Yukan çıkacağım. diye tekrarladı. Meteoroloji servisinden bir memur viizünü burutturarak: Akıllı işi değil p^tron! Pek yakında Allahm belâsı bir fırtına celeceği anîaşılıvor. Her an yukarıda patlaması ihtimali var. David Bernhardt uınursamaz bir hareketle omutlarını kaldırt1» O böyle çok fırtınalar görmüîtii ve sağanak yukanda iken kendisini vakalarsa herhalde aSansör atlay»oak kadar vakit bulabilirdi. Bir baskası ilâve etti: Bir ki?i daha var vııknrıd* Küçük Donald bozulmüş bir anemometre fyel kuvvetini ölcmeye mahsus cihaz) ı tamire çıktı. Bernhardt eüıerek salonu geçti Bu ıtradm ifçilerdco birl: Hey. patron! diye seslendi ve: Gördünüz mü? diye bir kâğıd verdi. Bunda iki <l büvüklügünde " parlak bir kiğıdın varısıns b»sılm's bir plâjda açık saok k'h'ta i>: kadın ve iki erkeein fotosr'fı görülüvordu Besmin altmHa da: t'Kslantor Bi'v N'ocli Floıidatfa gcciriyor'> Yazıli İdi. Kâîıdın alt varı kısni'nda kutub kıv^fetin1 : • iki kisi bir buz s?hrasmda kar fırtmasına karşı güclükle yürümekte idiler. Altında da: oNereye böy'.e'' Thule'ye mi? Can^nıza scımıyor musunuz? Kapitalistler keyif catarlarken? » David Bernhardt resme bakıp güldü: Nerede buldun bunu? diye sordu. Adam: Kunduramın içinde. dedi. Kâsıdı iade ederken r"iih«»ndis: Bunu nerede kullanacağını bilirsin sen! Aman! Patron. h>ı buz gibi kâJıd o isi nasıl görür! Görür. görtr! Hem biraz »erinlersin! Aklm basına gelir. Bütün işçil*r bu cevaba katılafak güldüler. Arkadaslarile alay ettiler. Herif fena hald? bozuldu Derken birdenbire patladı... Yalan mı söyledikleri? Beyefendiler güneşte derilerini kızartırken bizim bu meret yerde kuyruğumuz titriyor. Çünkü hepimiz bir turO budalay». Bir trktdtfi; Çeneni tut! Baçma belâ getireceks'n. David Bernhardt dfha f»7İasın dinlemedi. Çıktı, kapıyı aıdnHpi kaoadı ve istirahathaneye geçti. Ü<; kiri üstüste karvolalarda uyuyorlardı Ortadaki petrol sobasi horul horul yanıyordu. Açık kadın resimlcri oian bir mecmua yerdeki nıuşpm'oanın üstünde yatıyordu. M^sanın üstündeki kahve cezvesinin ysn'nda nbu toprak Allshmdır» isimli bir kitab duruyordu. Her yerde propaeanda.. protja'îanda.. proo=teanda.. Zaten d ; i ^"a vslnız propagandayla yaşıyordu. «Falan diş macununu !:u!lanın!ı<, «Filânca dinin allahma tapmız» veya ' falancaya rey veriniz!», «Filân marka tuvalet kâğıdından baskasm: kullanmayınız.Ti Hep propaganda . 'âkin insanlar banları söyliyenlerin o macunu, o kâğıdı kullandıklanna. o allaha taptıklanna emfn olsalar. belki bu propagandalara da Inamrlardı.. Asansör memuru sevimli Dİr çocuktu. Bernhardt gencin yanağını okşadı.. Patron, yvtkanya mı çıkacaksmız? Evet kölhani! Müsaade ederken cıkaeağım! Şimdi iniyor, patron. Motörlerin bopuk uğultusu işitiliyordu. Asansörcü: Fırtına gehyormuş, dedi. Bütün hava seferleri tatil olunacak. «Allah vere de az sürse. Bea hâ4 bundâa har«k« tdwudlm> di ye düsünen mühendis: I Eh. biz de biraz istirahat ederiz dedi j As=ınsö.ün inmcini beklerken! SUiidan buradan liflar ettiler. Nihayet indi. Bernhardt asansöre gir \ dı. Arkasından kapıyı kapad.lar ve yukan çıkmağa başladı. Apğ'.da hiç kimse mühendise yukarıda ne yapacapuii sormamıştı. Şüphesiz. kumandandan ve kurub bölgesi hsrekât şubesi müdiviyetinden bşk? kimseye hesab vermek mecburiyeti yoktu; ama aşağıdaki arkaâaşlan onunla çok sarnimî oldukları için arasr.a olan biten hakkında sual sorsrlardı. Sonra o herif neden k'ndisine o fof;ıçr?.flön £Östermi>ti. Şüphesiz hiç bir maksadı olmadan; i ş r u z a r lık olsun diye. Casusluk vâhimesi haEtalığı her tarafta old:;i;u gibi Thule'de de bütün şidde:.i]e hüküm sürmekte idi; ama o resim buıaya kadar nereden, casıl gelmişti? Tlıule üzerinde yabancı bir tayyarenin geçtiğini işitmemişü. Vay anasını; amma da soğıık! Asansörün kabini ısıtılmıyorr1.! Mühendis de bütün dışarı toçhizatlle, aşaaıdaki sıcak yerlerde durmuş oldugund3n arsdski hararet farkı çok tesir ediyordu. Isınmak için kollrirmı çarptı.. lâkin asansör tehlikeli şekilcle sallandı. Dışarıda oiup biteni görmek için. asansörün buz tutmuş yuvarlak penceresine ağzuu yanaşfınp hohlamaya bajladı. N«fesini bojuna tüketti. Dışannın «o
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle