Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 Şubat 1954 ?~l Merakh Resimler r CLTMHURtYBT Öğretmen ve Öğrenci Köşesi Yabancı dil meselesi Yazan: Eski bir öğretmen bancı dilde okutmak prensipi üstünde düşünemez miyiz? Bunlirm türkçesini okutan öğretim unsurlarını tamamlamamışken bir de franzıca, ingiiizce, almanca okutacaklarından bahsetmek, kuru bir hayal kurmak gibi pörünürse de ilkaçızda imkânsızhğı öne sürerek işi kesip atmamalıdır. Çünkü fransızcadan başka almanca dersleri konurken de bu türlü itirazlar yapılmıştı. İyi kötü bu dili öğretip duruyoruz. Bu söylediğim şeklin tatbikatında Ankaradaki Türk Kolejinde alman neticeler, dıkkate ahnacak değerdedir. Çocuklar, pekâlâ ingilizceyi söküyorlar. Dercleri takib ediyorlar ve bu yoldan dil bilgileri. bir kullanma ve sl.îka sahası buluyor. Ben tabiî bu sütunlarda müşahhas misaller vermiş olmakla beraber nazari bir takım tavsiyeler yapıyorum. Bakanhğın elinde her türlü vasıta ve imkân var. Bu cihetleri inceletebilir ve esaslı bir karara varabilir. Bugünkü halile yabancı dil öğretimi, verilen emeğe (her iki taraflı: öğreten ve öğrenen için), sarfedilen paraya rağmen pek az verimli bir şekilde sürüp gidiyor. Hoca, kitab ve çahşma unsurlarını aşan bir tarafı olduğunu görecek zaman gelmiştir, sanırım. Geçmiştir demey:şım. ışi oldubittiye bağlamakta vazifeli meslekdaşların kendilerini mazur hissetmemeleri içindir. *** tersü... Öğretrne müessesesi. şehzadeye, hem de veliahd olan şehzadeye imtihana girmeme kararını dayayıveriyor. Ne tuhaf insanlar var, ne tuhaf memleketer var? İnsan düşünriükce hayretten hfvrete düşüyor. Şimdi Japon mecüsinde Dilekçe komisyoau yok mu, acaba? Bâri zavallı genc, Üniversite kararını bozdurm&k için oraya müracaat etsel... Büyük Adli Hatalar LYON POSTÂSI! 23 1IA2BAR KUNT NATO'nun tüfeği ve İngiiizler Bir Beîçika tüfeğinin, İngiliz eksperleri ta rafmdan hazırlanmıs olan tüfeğin yerino. Kuzey Atlantik Paktı kuvvetlerinin müsterek tü feği olarak kabul edılmesı İngiltere Parlâmentosunda cok sîddetli tartısmalara yol acmıs. hattâ İşçi Partisi mensublarından bazıları Basbakan Churchill'e «İngiliz ordusuna ihanet ettin diye bağırmışlardır. Bu tartısmalardan evvel. muhalefete men sub meb'uslardan bazıları her iki tüfeği de tccrübe etmislerdi. YukandaJd resimde. Uçl Partisine mcnsub ve eski Savunma Bakanı John Strachey. Belçika tüfeği ile tecrübe atı sı yaparkon gör j!rnekkd;r DÜNYA HÂDÎSELERİ Hind fakirlerî muammasım cözecek kongre toplanıyor önümüztieki ilkbaharda Fransarun Lyon şehrinde beynelmilel bir kongre toplanacak. Milletlerarası her kongrede olduğu gibi bu top.antıya da türlü milletlerden ihcısas erbabı gelecck. Haberin buraya kadar olan kısrmnda bir fevkalâdelik yok. Çünkü şimdi dünyada o kadar çok v» çeşidli kongrt toplanıyor ki bazıları ajanslarm havadU bültenlerine bıle girmiyor. Fakat Lyon'da toplanacağı bildirilen kongrey» geleceklerin çeşnisi bagkadır! Bir gar.b insandır bunlar. Belkl de insan üstü inıan!. Yaptıklan birim yaptıklarımııa btnzemez. Canlan boğazlarından çıkıa bile gık demeıler. Fakirlerden yanl cfakirizmı denilen mezheb Mİiklerindcn baha«tmek istediğimizi belki anlamış*»nıztır. Yakında toplanacak olan «Fakirler kongresi», bu adamlann manfetlerine, gösterilerine sahne olacak. Tabiî, onlann da föyliytcek sözü var. Helt hela göatertcek öyle hünerleri var ki dünyamn hiç bir kongresi böylesinl ne görür ve ne de ijitir. Bilindigi fibi Hindirtan, fakirizmin yurdudur. Orada bu ia, Wr din, bir mezheb halinde çogu kimselerin iştigal mevzuu, insanın varabileceği hedeflerin »onuncusudur. Fakirlerin yaptıklarına bakarak bize bundan ötesi can »aghğı demek düşüyor. Herifler» bir bakıyorsunuz, biri çivi yutarken ötekisi vücudüne bıçağı saplayıp saplayıp çıkanyor. Gözünüz ba»kasma takılıyor; cam bardağı eline almış, çatır çatır peksimet yer gibi yemekte. Ta öted» bir topluluk görüyorsunuz. Merak bu ya; yaklaşıyorsunuz: Yalınayak kıxgm ateşte yüriiyen biri. Biz, orta dereceli okullarımızda umumiyetle, Galatasaray Lisesinde husus: olarak ve ayrı bir rejimle üç yabancı dilden birini öğretmekteyiz. Bunlar. fansızca, ingilizce ve almancadır. En eskisi fransızca olmakla beraber en az başarılısı da odur, Bıınun bir kaç sebebi var. Bizzat Fransızlarm l.endi dillerini yabancılara daha iyi öğıetmek için i fazla gayret ve muvaffakıyet gösI termemeleridir. Yeni ve kolay. rasyonel metodlarla y?.zılmış dıl kit:bları azdır. Almanların ve ingilizce konuşan milletlerin öğretme bakımından diilerinin sözieri. gramer ve serjtakslan korjusunda yaptıklan in celemeler fransızcada zor bulunur. Hâlâ dil öğretimini bir hafıza meselesi görmekte ısrar eden gelenekçi usul. memleketiniizdeki Fransız okullannda devam etmektedir. Halbuki ingilizce ve almanca icin türıü metodlarla yazılmış. öğretimi ko!aylaı>tırıcı, hafızayı cehidden ziyade alâka ve tabiî tecessüs merkezine çeken kitabhr vardır. Yabancı dıl öğretmeni yetiştirmedeki durum da bu miişahede.•r.izde yanılmarJığımızı gösterir. Okuliarımıza daha sonralan girmış olan almanca. Birinci Dünva Harbi zamanında; ingilizce ise İkinci Dünya Harbi sıralarmda yayılmışlardır. Alman lisesi ve İngiliz. Amerikan mektebieri mezunları, süylediğimiz metodda yetiştikleri için hocalığa geçtikleri zaman öğreune işine daha kolay adapte olmuşlardır. Halen durum, biraz daha düzelmiştir. Fransızca öğretmeni yetiştirmek üzere açılan şubeler verimli olmağa başîamıştır. Kitablar eskisinden daha iyidir. Asıl açmak istediğim mesele burada da değildir. Fransızca öğretimi^ bu bak:mlardan ingilizce, almanca kolaybğma ermiş olsa bile her üçü için müsterek olan bir durum vardır ki, orta okul ve liselerimizde ders saatlerinin hayli fazla olmasına rağmen jocuklarımızın büyük bir çokluğıınun bu dillerde okuma, anlama kolaylığını bir türlü elde edememeieridir. Bunda onlann çalışmalanndaki kusur payı mahfuz olmakla beraber hepsim öğrenciye, hattâ öğretmene ve kitaba yükJetemeyiz. Bilhassa üniversite tahsiline girmiş olanların çektikleri «ıkıntılar meydandadır. Bu ııkıntılan bertaraf etmek için yabancı dil mecburiyetinl kaldırma düşüncesine kapılanlar bile çıkmıştır. Hattâ bunlar arasmda garbda tahsilini yapmı? bazı profesörlerimize dahi tesadüf olunmujtur. «Ve minel garâib!» diyecekainız. Demeyiniz. Bu, olmuştur. Benim nâçiz düşünceme göre yabancı dil öğretimine musallat olan en tesirli muvaffakıyetsizlik sebcbi. öğretilen şeyin kuHanılma yerinin olmayışı. yani hayatileşme imkânlarınm ona verilmemesidir. Umumiyetle bizde takib edilen öğretme usulü, kısmen konuşturmayı, kısmen okutup anlatmayı vasıta alan katışık metoddur. Çocuk sınıfta öğrendiği cümleleri kiminle konuşup tekrarlayacak? Okuyup anladıŞı cümleleri bir daha nerede, h=nei za ruretle görüp hafızasın; tazeleyecek? Çare olarak hemen hatıra pelen şeylerden biri. bu dillerden birini ve meselâ Japonların yaptığı gibi ingilizceyi ikinci dil olarak okullâra tamim etmektir. Bu fikir, bizde söylenmemiş değildir ve pek öyîe kolayca yabana da atılamaz. Fakat mahzuru, belli bir kültürün tesiri altında kalmaktır ve aydmlan DU tek tesirle yetiştirmektır, Biz, Tanzimattan sonra bunun inhisarci ve tek tarafçı neticelerini pek iyi görmüş ve duymuşuzdur. Üstünde fazla direnmeye lüzum ypk. Garb âlemine, aydınlarımızı. hiç değilse üç ayrı kapıdan sokrrskta fayda olduğu şüphesiz görünüyor. O halde ne yapahm ki. bu dilleri öğretirken öğıenciyi yalnız yabancı dillere mahsus saatlerin dar çerçevcsindo hapsetmeyip onlarda alâka uyandıracak çekici bir merkeze götürebilelim? Bir defa şunu söyliyeyim: Milli Etitim Bakanlığt. özel ilk okullarm ikinci sınıflarından sonrakilerinde yabancı dil okutulmasına müsaade ! etm Ildir 4 Davanın ikinci günü de bedbaht Lesürk için miisaıd bir cereyan takib etmedi. O gün Monjeron ve Lyösen lahidlerirun dinlenmesine sıra gelmişti. Lesürk'ün nasıl tevkif edildiği hatırlardadır: Sorgu hâkımi Dobanton'un kapısı önünde bekliyen iki kadın Lesürk'ün 27 nisan akfamı hanlannda yeyip içen 4 athdan biri olduğunu iddia etmışlerdi Bu kadınlardan b.ri Monjeron'da hancı Evrar'm yanında hizmetçilik eden Grostet. diğeri köyde mcyhanecilik eden Madam Soton'du. Evvelt bu şahidler dınlendi. Amerikan Kongresinin terbiye dersi Devlet Başkanmız, Amerikan Kongresinde nutuk söyledi. Türkçe ?öyledi. pekâlâ da etti. Anl ..'Hn dinlemek bize mahsus değil ya, biraz da Amerikah dostlarımız, bunu talim etsinler!.. Bcnim dokunacağım nokta burası değıl... O, biziro köşemizin konusundan uzak!.. Bizim sütunlarımız öğretim, eğitİTi işlerine, terbiye meselelerine aç:ktır. Gazetflerde okuduk: Sayın Bayar, salona girdiği zaman Amerikalı Kongre üyeleri. hep ayağa kalkıp onu böyle karsılamışlar. Gene bir tuhaflık daha! Amerikalılar, öyle seremoni. Babıâli üslubu nezaket bilmezler ve sevmezler diyip dururlar. Halbuki bu incelik niçin?.. Herhalde D. P. tarafmdam B M. Mecîisinde devlet başkanlanna ayağa kalkmamak için alınmif karardan haberleri olmasa gerek!.. Çünkü «kendi partisinin kendi devletine baş yaptığı vatandaşa kendi arkadaşları ayağa kalkmazlarsa bizim kalkmamız Türk usulüne göre bir nezaketsizlik olmasınl.ı diyip yerlerinde oturabilirlerdi. Amerikah dostlarıraız? hemen söyliyeyim ki (ancak onlann yaptıklan Türk geleneğine uygun olanıdır. Bundan sekiz yıl kadar önce demokrasinin bizde tecelli eden celâl sıfatı böyle bir kararın alınmasına sebeb olmuştu. O zamanki muhalefet fazla ateşli idi. Şimdiki daha uysal olmalı ki, kendi partisinden olmıyan Devlet Baçkanına o ayağa kalktı da onu »eçenler ayağa kalkmadılar. Sözün kısası, muhalif muvafık, bir yere devlet başkanı girdiği zaman orada bulunanlar elbette ayağa kalkarlar. İçimizde bu terbiye kaidesini henüz öğrenememi? olanlar varsa Amorikan kongresi üyele rinden dcrs alsınlar!.. r İmtihana giremiyen veliahd Öğrencisi olduğu Üniversite, Japon veeliahdını imtihan hakkından mahrum etmiş. Genc talebe, İngiltere Kraliçesinin tac giyme töreninde bulunmus, oradan Amerikaya, Afrikaya uzanmıs; fakat bu gezinti ona pahalıya mal olmuj; Üniversitenin aldığı kararla imtihana girme hakkmı kaybetmiş!... Bizde büyük adamların büyük mevkilerde bulunan adamların demek istiyorvun çocuklarıru çok kere etraf, babalarına yaranacağız diye şımartırlar, perijan ederler. Bunu bilen Sultan Mecid, Tanzimat devrinde yeni açılan bir okulun imtihanında bulunmuş ve hocaUra bu hususta uyandırıcı şeyler söylemüj; kendi çocuklarile, yani ı şehzade efendilerimiz hazeratile» diğer çocuklara e* muamele yapılmasını ferman etmiştir. Demek Uzaksark, Yakınşarkın 24 yaşlarında bulunan Mari Grottet, sanık mevkiinde bulunan Dübosk'a uzun uzun baktıktan sonra: «Ben, bu adamı tarumıyorum» dedi. 27 yaşlarında bulunan Madam Viktorin Soton da ayni seyi söyiedi. «Bu adamı |imdiye kadar görme dim. Haibuki Kuryol, Geno ve Lesürk'ü unutmama imkâr. yoktum drdi. Bunun üzerine reis müdahale etti: «İşin fecasti rie z.iten hurada. Masum olan Geno'yu Vidal sandıgırız muhakkak olduğuna göre, şakın Düboak ile Lesürk hakkında ayni hataya düşmiyesiniz? İyi düş.ünüp Uiuun. Hayır, yanıldığımı sanmıyorum...* Yunus Nadi Mükâfatı sus merdiven, müdürlere mahsus kapı.. Daha sonra askcrlik. Candan arkadaşlıklar. benim kısrak Nazlı.. Aklıma Şchzadebaşındaki mekteb geliyor. Tuhaf bir mekteb. Her yaşta talebesi vardı. Ben en küçükleri idim. Başörtülü yetişmiş kız çocukları da vardı. Bir gün mektebde bir matem havası esmişti. O başörtüler hepsine mendil olmu» hıçkırıyorlardı. Genc fransızca muallimi Çanakkaleye. askere gidiyormus. Kızların göz yaşlannın sebeb ve manasını idrak edemiyecek kadar küçüktüm. Aklıma neler geliyor: Acaba o tüy gibi genc fransızca hocası Çanakkaleden dönmüş müydü? O kızlar ne oldular acaba? Kendilerinden yaşlı kocalara veya asker kaçaklanna varmışlardır. yazık... Fakat belki de daha iyi olmuştur haklarında... Eyvah, yann olursa başıma gelecekleri biliyorum. Hoyrat eller beni yıkayacaklar. Üç tane bereli, iki tane sakallı ve bir dilenci namazımı kılarlarken. cami avlusunda vazifeten. tenezzülen gelmiş düzgün kıhkh insanlar gülüşerek buluşacak, el sıkacak kendi derdierini görüşecek ve gene kendi hesablarına endişeleri dolayısıie meraklannı tatmin için birbirlcrine: •Nesi varmiş kuzurn?», «Gfiçen hafta sinemadaD, «Üç gün evvel maçta». «Daha evvelki gün lokantada» gördüklerini söyliyecekler. Bcnim artık duyamıyacağıma em:n oldukları dedikodulannı yap mak için birbirlerinin kulaklarını arsyacaklar. Bu son merasimde karımın bulunamıyacağını şimdiden biliyorum. Zira bitişik odaya gire çıka kestane şekerlemelerini bitirdiZavallı teessüründen (!) ne yaptığını bilecek halde mi ya? Hastalanıp geiemiyecek... Mezarhğa gitmeği göze alanlardan taksilerin yenisini, rahatını arayanların dönüşü temin için şoföre sigara ikram etmeieri. Hele hususî otomobillileri sanki Boğaza balık yemcğe veya araba vapurile güle oynaya karşıya aeçiyornıuş gibi halieri? Hele o mezarhk rezaleti? Aman Allahım ne kullann var. Büyük babam topçu binbaşısı Tevfik Beyin hazin macerası da aklıma geliyor: Gazi Osman Paja ile Euslara ve Rumanyahlara karşı Plevne zaferlerini kazanmış olan Osmanlı (4 üncu lalnteden aevam) laklara benzetebilirsiniz.ı Fakırler içinde yıllarca çalıştıktan sonra fakirizme dair kitab yazan Brunton. muammayı, bütün gayretlerine rağmen çözemediğini itlrmf ediyor ve müşahedelerini nakletmekten başka çıkar yol buAkıl almaz, bu fakirlerin yap lamıyor. tıklarıru. Onlar, esrarlı birer kuTanınmış ilim adamlanndan notu gıbidir. Açılmıyan kutu, hıç bel mükâfatı «ahibi Sır C V RoKalkuU Üniversitesinde bir zaman açılmıyacaktır da.. İlim man, dahi açamamış onu Çünkti fa yaptığı bir müıahedeyi anlatırken kırler «meslek iimnj» kelunenin dıyor ki: bütün manasilt tır yapînısUrdır. • GÖiteriyi yapan adama, evvelâ Lyon kongreıi bu itıbarla dün kükürd asidi, gonra da tuzruhu içiyanın en eırarlı, en dehşet verici rildi. Bunlar yetişmiyormus gibi kongresi olacaktır Burada sır çö <Zyankali» denilen ve damlajı inzülecek mi?. Kat'lyyen!. Sadece sanı öldürmeğe kâfi gelen müthis herkesin götü faltaşı gibi açıhp bir zehirden bol miktarda verildi. açılıp kapanacâk. Neler, n» hti Fakat adamın sağlığında en küçük bir değiame olmadı. Halbuki bunnerler göstermiyecekler kongre dan önce zehirlerin tesir dereceleri âzası. bazı msdenlerde tecrübe edılmis.. Şimdi, birinci beynelmilel «Fa meselâ kükürd asidi, bakırdan makirier kongresi» nde görülecek biT mul bir mangırı erittneğe kâfi gelkaç hünerden (Buna büncr demek mlgti.» Sir parman. böyle bir gösteri diyakışmıyor ama baska bir kallm* bulamadığımız İÇİn kullandık) yor, ilme meydan okumak için yebahsedelim. Onlann hcpıl, lllm ter dt artar bile. Bundan başka Eugen Georg ismin erbabı önünde tecrübe«i yapılmif, fakat akıl yolile içyüzünt girüme deki tetkikçi. 45 senedenberi aramiş şeylerdir. Nakledince ıiz dt lıksız çiviler üzerinde çıplak yatsn gcreeeksiniz ki bu ijin lçinden bir fakirden bahsediyor. Ve: «Evvelâ bir mağaraya kapatılaçıkılmaz. Bunlan olduğu gibi almaktan başka çare yok. Faklrlt rak dört ay gece gündüz tcpesinden damlayan su ile işe başlayan rin nefes tutma i|i hakkında İnbu adam, hiç delilik alâmetleri gösgiliz Paul Brunton gu malumatt termeden çiviler üzenndeki hayaveriyor: tını (ürmektedir. Bilindigi gibi a«Mukadde» uykuya dalan fakir lelâde kimseleri deli divane etmek ölümsüzdür. Haftalar, hattâ aylarca için tepeslne bir kaç saat su damnefesini tutabilir Nefes almayınca îatmak kâfidir.» da kalb çalısmaz olur Fakat onun Ateşte eritilmiş kızgın kurşunu bu esnada öldüğünü iddia etmek ağzma akıtıp da, yanm dakik^da yanhstır. Himalaya taraflarında sogutan ve katılaşmış halde ağzınmağaralar, bu tip uykuya dalan fa U d a n ıç^aran Fakirin marifetini bukirlerle doludur. Uyku hall, ta r a d a »fılatmaga degmez. Çünkü bu manüle cansızlık alâmltleri gö« ı cin» hünerlerin harcıâlem olduğuterdiği, nabzı durduğu, vücudde nu herkes bilir. Ateçte ytirüme Işini «îndian Ne\vs» muhabir'erinden kan akımı inkıtaa uğradıgı halde biri şöyle tasvir ediyor: adamların yaşamakta olduğu gö«Gösteriye evvel* iki metre urülmüştür. Şuurlarına ve iradele zunluğunda ve yanm mctıe ger.isrine hâkimdirler Bedenlerinden liğinde bir ver hazırlar.arak başkurtulan ruh kendi âlemindedir. landı. Bu hvidudlu yerde yakılan Kâ'natı, etraflarında olup biten kömiir. kızıl kor haline geldik*fn leri bu ruhtan aldıklan büyük bir sonra yalınavak, bsşı açık, kalçaseziş kabiliyetile hissetmektedirler. !arı beyaz bir kumaşla örtülü. çıpUyandıklan zaman onları hort j lak bir sakallı ateşin başına geçti. Hindli bir fakir Buıada bir rr.üddet dualar, niyazlar etti Ateş ilâhına yalvanb yakarmalarda bulundu. Nihayet beş alu kere ateşin etrafında dolandıktan sonra ilk adımını attığı görüldü. Artık adımUr, ateş üzerinde f hiç sekmeden birbirini f.kib ediyordu Ayaklarının yandığına da;r küçük bir belirti dahi yoktu. Dümdüz yürüyoıdu adam kızıl kornn üstünde. Yalnız yürümüyor, herkesi ardmdan gelmeğe de çağırıyordu. Çağınları, Önce sekiz erkckle on iki kadını ayaklandırdı Tereddüdsüz, üstadın peşine takılmış lardı kalkanlar Dizi dizi, tek sıra olrtıuş insanlar, sızlanmadan yüriiyorlardı artık ateşin üstünde. Işlerini bitirdikten sonra ayaklarının yanmadığmı söylüyorlar, yahud ayaklarının altındaki ateşin yok olduğundan bahsediyorlardı. Tekrar tekrar ateşten geçen fakirin ardı sıra yeni müteşebbısler peydahlandı. f Ş™°i.v« ^adar bu ır.üsaadeyi vermempkte ıîrar tamaıTiile yanhştı. Okuta'silen okutsun. Bunria ne ahzur görülmüştür, bilincBir geçen bir daha geçiyor, he mez. Orta ve liseleıe gelince, ücvesliler gitgide çoğaiıyordu. Liöy retlerinin çokluğuna rağmen ecnelece ayakları altında ateşi hisset„ „ . . , , , • bi mektcblcre gösterilen raebet. n mıyenler 200 u buldu. Onlar ara n e y e B a k s n l l ? m g ö z ü n d e ı l . k l sında hattâ Avrupahlar da vardı. yor? Bunun en miihim sebebi. a çyaBir kaç defa ateşten geçen Avru bancı dil öğrenmek değil m'dir? pahlar gördüm...» Neye ecr.ebi mekteb'erinde yabanMuhabir. bu müşahedesini şu cı di] daha kolay cğreniliyor? sozlerle bağlıyor: Bunun cevabl da açıktır: Çünkü Fakir. yalnız kendi vücudleri bu mektcblercie öğretilen cliün kcne hükmrtmez. Aynı zamır.Ha baş nufulduğu bir çevre vardır ve çünkalarına da kuvvetlerini aşılayabi kü bu okullarda bir takım dersier lir, haiz oldukları ipnntik tesirlerle o dillerde okutulur. kütleleri harekete getirebilirler. Ni Devlet okullanmızda yabanc: dil tekim olmıyacak şeylerin olduıui konuşulan bir çevre yapmak. uyduğu bu hâdisede onlann iktidaria durma bir şey olur ve imkânsız bir rını nerelere kadar götürdüklerini istektir. Bunu beklememeliyiz? Yaispat eden deliller vardır. » pılamaz. Fakat müibet bilim dersleTolun Alptekin rinden birini veva ikisini bir vaPKOt NIMBUS'LN MACEKALAK1: ordusunun isımsiz kahrarnanları arasmda bulunan muhterem. rnübarek şehid gibi de ölmek ^te| mezdım. Grandük Nikola ile Prens Şarl, yaralı ve esir Gazi Osman Paşanın arabasına yaklaşıp hayranlık ve tazim ile elini sıktıkları ve Nikola ile Osman Paşanın gozgoze bakısıp hiç konuşmadan birbirlerini heyecanla süzdüklerı zaman aynı yerde selâm vaziyetinde ayakta duran, fakat gözyaslarını tutamıyan büyük babamSonradan iki arkadaşile kaçmaya muvafık olmuş ve üç yüz kadar erin başına geçerek çete harbi yapmış. Fakat hastalık, açlık, kıs ve kar fırtınası bunları kıra kıra elli kisi kadar kalmıslar İste o sıralarda (Yerköy) civarında bir kasabaya gelmişler. Yanındakiler natuk bir adam olan büyük babama «Tevfik Bey sen yaklaş da şunlara, biraz askere yardım etmelerini söyleyiver.» demişler. Yolun kenarında, kendılerine yaklaçan bu talihsiz kafileyi soğuk bir tavırla süzen ağalaıa büyük babam nıüracaat edince aşağılık herifler: »Biz gâvuıa toprak | bırakanlara ekmek veımeyiz» diyerek sırtlannı dönmüşler. Parçalanmış üniformanm üstündcki o mağrur Jsas birden önüne düşmüş, «Aman biraz su» demişler, demişler ama onlann suyu bile nasib olmadan adamcağız göçmüş... Ben şene şükretmeliyim. Sıcak yatağımda. kendim yiyemesem bile, kestane şekerlemeleri, vefakâr aile muhiti ve ubur hafızcıklar arasında ölmüş bulunuyorum. Hem beterin beteri vardır, hem güzel şcylor kısa sürer Bu sırada samiini heyecana veren bir hidise cereyan etti ı Maznun Dübosk, ayağa kalkarak çöyle bağırdı: tŞahid ne söy) lediğini bilecek yaştadır. Vermesi arzulanan cevabların ken1 disine dikte edilmemesini rica ederim.» Dübosk'ün vaziyeti biry hayli iyilesmisti, Me»'um akşam Monjeron'daki handa bulu( nan bir esnaf daha kesin bir ifadede bulundu. Fakat bu da Le« sürk'ün lehinde değildi. «Evet. bu Dübosk, gördüğüm iki atlıj dan birine benıiyor. Fakat Leaürk'ün burunu daha kemerh.) yüzü daha dolgun, Mçları daha sanydı» dedi. Kırıkkalede yakalanan 3 casusun duruşmasına başlandı Ankara, 4 (Telefonh) Bundan bir müddet evvel Kırıkkalede yabancı bir devlet hesabına casusluk yapmaktan s;nık olarak yakalanıp askeri mahkcmeye sevkedilen Hasin, Mehmed ve İbrahim adlarındaki üç şahsın duruşmasına 2 nuTürkiyede neşri halfkı yaniız'gazetemize aiddir. maralı askeri siyasî" mahkemede başhnmijtır. İlk önce samkların hüviyetleri • «Meryem Ana» evine giden İzmir katablan koyun tesbit edilmiş, tahkikat evrakı oyol nisanda bitecek eti satmıyorlar kunduktan sonıa bazı hususlarm İzmir, 4 (Telefonla) Efets Mer tesbiti için duruşma başka güne bıİzmir, 4 (T.HA.) İzmir ka»%byem Ana ikîmtegâhma giden 7 rakılmıştır. kilometrelik dağ yolu inşaatınm ta ları bugün (koyun) u boykotlam.şmamlanmasl Vilâyet tar?fmdan Ka lardır. Kasablardan hiç biri koyun rayoüarı İdaresine 250.000 lira bekesmemiştir. Bunlar ya'nız süt kudelle devredilmiştir. Yol 9 metre zusu v? 6iğır eti srtmakla iktifs etgenişliğinde olacak, nisan başınâ ka ;'=>r tamamlan^caktır, Tuşlerriir. Bunlaıdan birincisır.in İzmirde 12 milycn liralık narhı 300, ikinciiinin de 220 olmakU beraber bunlar da bugun 2öO devlet tshvili satılcı ile 400 kurujtan satılmıştır. İzmir. 4 {Telefonla) Devlet isKassblarla Belediye arasındaki tikraz tahvillerinden İzmire ayrılmış bulunan 15 müyon lir?lık kıs gerginliğin daha da irtmas: bekmın 12 milyon iiralığının satışı bu ienmektedir. Kasablar Belediye duaün tamamlbnmıştır. Geriye ka rumunda değişiklik yapmî^ığı taklanın da hafta içinde satılacağı u dircie koyun kesmemeğe devarn emuluyor. deceklerini de biidirmijlerdir. Meyhaneci Mari Şatlen'in ifadesi daha da kat'î idi: «Dübosk'ü dikkatle tetkik etmeme rağmen bir türlü hatırlamağa muvaffak olamıyorum.» dedi. Madam Alfroy da: cBu adamın dört atlıdan biri olduğunu iddia edemiyeceğim» demekle iktifa etti. Inek tüccan Gille ve meyhaneci Jan Şampo'nun şehadetleri Dübosk'ün lehinde oldu: Bu adamlara göre Dübosk'ün boyu daha uzundu Saçları o kadar san değildi. Pero isminde bir şahid de Dübosk'ün hatlan Lesürk'ünden tamamen farkh| olduğunu söyledi. Dübosktün vaziyeti mükemmeldi. Herkes îehine şehadet ediyordu. Bundan cesaret bulan haydud şöyle bağırdı: ifArtık Lesürk'ün arkadaşları için tecrübe tahtası olduk. Bülün kebahatımii:, biraz Lesurk'e benzemekten ibaret Elbette bir gün bunun acısını çıkaracağım.» (Arkası var)