Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 Aralık 1954 CUMHURtYET ÎAZAN : YAKVr &AUKI EARAOSMANOGLU Lâkin. hemen şunu söylemem lâzım gelir ki, İsviçre iş ve ticaret âlemindeki itibarımız siyasî prestijimizle mukayese edilemiyecek kadar düşiiktü. Harbden bir yıl önce burtya ihrac ettiğimiz buğdayın taşları bütün değirmenltrin öğütme âietlerini aşmdırmıştı. O Sflralarda ihrac ettiğimiz fındık çuvallannı kantarda ağiT çeksin • diye bir takım ecnebi maddelerle doldurmuştuk. Bu iki çirkin hâdisenin hâtırası yapılan yeni ticsret anlaşmasile henüz sil'n.n'Se başlarken birden ortaya çıkan (varlık vergisi) kanununun Türkiyede yerleşik bazı İsviçre firmalan üzerindeki baskısile yeniden tazelenerek hemen hemen iki ır.emleket arssındaki ekonomik ve hukukî münasebetlerin kasilmsine sebeb olacak bir umumî gücenikliğe inkilâb etmesin mi? Harif'Ve departmanının bize kdr^ı o kadar hayran ve hürmetkâr görü' i eıkânı bile birden'oire tavır larını değiştirmişler nezaketsiz denvyeceğim ama oldukca soğ'ik bir eda takmmışlardı. Nitekim, c esnada bir gün kendisini başka Hir İS için görmeğe gittigm Hariciye Umum! Kâtibini o derece basjcalasmış buldum ki, az kalsın K4•bi Umumilikten gayri bir /ere girdiğime hükmederek dönüp gidecektim. Ben bu zatı Hariciye departmanının en nazik, en sessiz, en yumuşak erkânından biri ol = rak tsnımıştım. Hatta, o vakte kadar sesinin tam temposu hakkında bile h'ç bir fikir edinememistim. Zira, sözleri ağzından bir fısıltı halinde çıkardı. Bu sefer bir de ne göreyim? Meğer bu İsviçreli diplomatın hayli kalın bir sesi varmı?. Tavır ve edası da oldukça sertmiş. oElçi Bey, Elçi Bey; bu öyle bir kanun ki, misli hiç bir yerde görülmemiştir» diye bir söy lenmeğe başladı mı kendisine âdeta bir ağırceza hâkimi mehabeti geüyordu. Umumî Kâtib: «Düşünün bir kere diyordu. İsviçre bankaları memleketinizdeki ticarethanelerimize yirrri dört saat zsrfmda iki milyon franga yakın bir kredi açmak zor:mr!a kaldılar. Evet. iki mlyon, yirmi dölt saat zarftnda...» İsvicreli dostlarımızı da, sanırım, en çok çileden çıkaran bu b^nka feciyeleri idi. Nitekim, bunun üzerine, bize karşı öyle bir tedbir almışlardı ki ne malî, ne hukuk! bir mesnedi vardı ve İsviçrel:lere mahsus adalet hissile ağırbaşhlığa taban tabana zıd bir fevr! hareket manasını ifade etroekte idi: Adliye ve polis departmanı bu terlbiri daha doğrusu bu kararıile Türklerden İsviçreye seyahat veva İsvicrede ikamet hakkını kaldırmıştı. Hariciye Departmanı Umumî Kâtbine bunun da mületleraası hukukta (misli görülmemiş) b:r k=rar olduğunu. buna. hfttâ. bir (mukabele bilmisil) dahi denilemiyeceeini boş yere ispata çahştım. Fakat dinliyen kimdi? Menfaatine dokunulan İsviçreliyi yatıshrmak veya hojgörürlüge çekrr.ek hayli güçtür. Fakat, İsviçreli aynı zamanda (Sağduyu) dediğimiz büyük faziletin sahibidir de. Nitekim, Hariciye departımanmdaki bu konuşmamdan üç dört gün sonra Elçiliklerden birinin akşam yemeğinde bizzat karşılaştığım adliye departımanı şefine doğrudan doğruya bu yoldan hitab edince bana öyle geldi ki iş kolaylaşıvermişti. Kendisine: cSiz Türklerekapmızı kanamak la bir (mukabelei bilmisil) de bulunmuş olmuyorsunuz, demiştim. Ancak kendi otellerinizi, sanatoryomlarırıızı ve pansiyonlanmzı sene de birkaç yüz Türk mü.şterisinden mahrum ediyorsunuz. Zira, İsviçreye ticaret maksadile gelen Türk lerin sayısı ikiyi üçü geçmez. Hele burada tahsilden gayri herhangi bir iş için uzun müddet ikamet ilıtiyacında olan tek yurddaşımız yoktur. Bugünkü günde beş yüze yakın Türk genci muhtelif kantonlarda, muhtelif üniversitelerde oku jPariste bir sokağın ısıiılmasıl Bizim ((Varlık Vergisi» nin İsvîçrede dogrurdueru hâdiseler jyüzünden iartışmalar çıkıyor !| 71 fflDIPLOMAT ııumuıııııııııııııııııiüiıııııuııııııııııııııııııııııııuıuıuıııııııııııııııııııııııııııııııııııi'ıç ' i yorlar ve pansiyon, yeme içme. giyinme, okuyub yazma masraflan hükumetimize senede bir iki milyona maloluyor. Bizi mecbur eder seniz bunlan başka memleketlere göndeririz. Gerçi, o vakit, talebelerimiz buradaki gibi yüksek irfan müesseseleri bulamazlar, ama hiç değilse daha ucuza yaşarlar sanınm.» Bu sözlerim üzerine Adliye Nazırını derin bir düşünce aldı. Bir iki dakika dalgın dalgın önüne baktıktan sonra yüzünü gülümsiyerek bana çevirdi: « Hele, yarın bana gelin de bu işi daha etraflı konuşalıra» dedi. Çok geçmeden Türkler hakkında ki seyahat vizesi ve ikamet tezkeresi yasağı ortadan kalkmıştı. * • * Bu hâdiseyi, daha dogrusu bu fıkrayı İsviçre ile memleketimiz I arasında çıkan bir ihtilâfı halletmiş olmaktan öğünmek için yazdığıma hukmetmeyin. Kaldı ki, ihtilâf zaten hallediimek üzereydi. Bü tün bu hatıralarda göstermek istediğim şey bulunduğum memleket lerin sosyal havasile ara'arında yaşadığım insanların millî vasıflarıâir. (Arkası vax) 1 Mesken buhranı varken, evlerin bir kısmı ısıtılamazken, yarım milyon Parisli otellerde | 1 yaşarken bir sokağın ısıtılması protestolara sebeb oldu | Bundan bir hafta evvel ,Faris gazeteleri, (Nihayet bizim de ısıtılmış sokağımız var) başlığı altında bir haber neşretmişlerdi. Tronchet sokağındaki dükkân sahibleri ve iş adamları elele vermişler. gaz şirketile anlaşmışlar ve bu sokağı ısıtmamn yolunu bulmuşlardı. Geçen hafta Parisin bu ilk (ısıtılmış sokağı) resmen açılmışör. Hattâ ticaret ve sanayi bakanı, Paris Belediye meclisi reisi, Paris polis müdürü açılış töreninde hazır bulunmuşlar, Parisin diğer sokaklarının da ısıtılması için çahşılacaeını belirtmişlerdir. Fakat (ısıtıkn sokak) sert tartışmalann da patlak vermesine yol açmış\ır, Fransada evsiz kalmış kimselere ev temin etmek, başlarmı sokacak bir yer bulmalarını sağlamak için gayret sarfeden Abbe Pierre bir protesto mektubu göndermiştir. Resml makamlara ve bu arada ticaret ve sanayi bakanına tevdi olunan protestoda kısaca deniliyor ki: «Mesken buhranı varken, bir çok evler gaz ve kömürsüılükten ısıtılamazken bir sokağın sıtılması gon derece yersiz bir harekettir. Bir çok şehirlerin çocukları evlerinde titreşirken bir sokağın ısıtılmasma nasıl müsaHe edebiliyorsunuz?» *** K SAHTE K A H R A M A I ^ DcrHyen: SAMİH SAMİ Türk düşmanlığı ve ilk casusluk Eaaliyeti Lawrence, Türklere ve Türkiye \ ye kaışı derin bir kin gütmüştür. Bütün ömrü boyunca koyu bir Türk aleyhtarı olarak kalmıştır. İngilterenin (milli kahraman) di ye andığı bu arkeoloğ casus, yalnız Arablara karşı sempati duymadığını, Ermenilerle ve Kürdlerle de meşgul olduğuml onlann gizli komite toplantılarında hazır bulunduğunu, kendisinden fikir ve tavsiyeler slındıfını anlatmıştır. (Sahte kahraman) adlı eserin müellifi Richard Aldington, 1913 yılınm nisan »ymda L«wrence tarafmdan gönderilmij olan bir mek tubu zikretmektedir. Lawrence bu mektubunda Türkiyenin alajfğı edilmesi lâzım geldiğini anlatıyor ve "Türk milletinin damarlannda kan değil, kola bulunduğundan şüphe ediyorumn diyor! Bu mektubdadır ki L«wrence, Türk milletinin tamamile kaybolması halinde Ar?blara iyi bir fırsat çıkmLj olacağını kaydetmektedir. LavvTence, Arab gizli mukavemet hareketleri, Ermeni komiteleri ile ne dereceye kadar temaslarda bulunmuj, bunların gizli komite toplantılanna iştir?k etmiş m : dir? Richard Aldington'a göre. bu mesele henüz halledilmemiştir. » # • Lawrence ilk resmî vazifesini 1914 yılının başında almıştır. Onu o senenin ilk iki aymda Türk Mı sır hududunda ve Akabada görüyoruz! İngiltere 1906 vılında harb tehdidi ile Türkle:i. Süveyş kfnahnın kuzeyinde, Akdeniz ile Akaba kör fezi arasında, büvük bir arazi oxrçasını terke mecbur etmişti. İngilizler bu havalinin asker! naritalarını 1913 yıhnda tamamlam:?lsrdı. Fakat bu harita faal'yct'.ne hududun Türkiye tarafında devam ed lmesi lâzım gelince gü^ ük.er çıkacağı da tahmin edilmişti. Richard Aldington kitabında diyor ki: « Politikaların en iyisi namuslu davranmak olduğundan. F.listin ar?ştırma fonuna başvurulması kararlaştırıldı. Bu fon, bir arkeoloğ gönderecek, onun da lazırhyacağı rölöveler, (din! b;.r stiUe) fonun mecmua3inda intişar edecek, böylelilke de şüphefer dağıtıiacaktı» • İngilizler, Türk topraklarında ha ritslann hazırlanması işine bu şekilde devam ettiler ve bu işi vüzbaşı Newcombe'a verdiler. Kargamıs hafriyatmı idare etmekte olan Woolley de vüzbaşıya yardımcı olarak verildi. Fakat Woo!ley, KarSamıştan 3 sydan fazla ayrılamıyacağını ileri sürdüğünden Lawrence'in de harita işinde çalışması kararlastırıldı. Işte bu, Lawrence'in Türk toprakları içinde Türkiye aleyhinde üzerine aldığı ilk resml vazife olarsk gösterilmektedır! İngiliz muharriri Richard Aldlngton, casusluğu üire ve dini 6let ederek yapmı? olan bu adamların, hâtıralarının, kitablarının herhangi bir yerinde nedamet duyduklarından bahsetmediklerini acı bir lisanla kaydetmektedir. • * • Fakat Lawrence'in bu bölgedeki (haritacılık faaliyeti) fazla *ürmedi. Woolley Üe Lawrence Kargamıjtan aynldıklan ıırada, bu sonuncu sunun yanuıda Arab dostu Dahum'un da bulunduğu bilhassa kay dedilmiştir. La\\Tence, gezileri, tetkikleri sırasmda Dahum'dan katiyen ayrılmamı^tır. Bunlar 6 ocak 1914 te Gazzeye vardılar, orddan Birişebaya geçtiler ve orada yüzbası Newcomb« ile buluştular. İngiliz muharriri Aldington, bir ara Lawrence'in Arab dostu Dahum ile çölde kaybolduklarını kay detmektedir. Bunlar, hududdan Akabada sahile kadar olan mesafeyi (160 kilometredir) kaç günde alrhışlardır? İngiliz muharriri ruaii sormakla iktifa ediyor ve yaya gittiklerini de biIhaFsa belirtiyor. Fakat Türk makamları, iin ve ilim kisvesi altında yapılmakta olan casusluğun farkına varmı?lar ve bu faaliyete derhal son verilmesini istemişlerdi. Yüzbaşı Newcombe Akabaya vardığından. Türk Valisi İstanbuldan kat't talimat aldığını ve kendi bolgesinde harita çahşmalarınm yasak olduğunu kendisine bildirmisti. Türkiye, Kahire nezdinde de şikâyette bulunmuş ve Mısırdaki İngiliz valisl Kitehener de, bu faaliyetin »ona erdi:ilmesi hususunda talimat vermisti. Yüzbaşı Newcombe, Akabada Türk valisinin talimatına boyun iğince Lawrence isyan etmiş. sinirlenmiş, rencide olmuş! Bir Türk valisinin talimatına uyan bir İngiliz subayı! Nevvcombe'a göre, Lawrence'l ha>Tetler içinde bırakan bu olmuş! • • • Lawrence'in bu ilk casusluk çahşmaları iki ay devam etmişti. O da. Woolley de mart ayında Kargamışa cönmüş bulunuyorlardı. Fakat orada da durum kanşmıçtı. Alman memurl?rı ile demiryolunda çalışmakta olan yerli işçiler arasında kavgalar çıkmaktaydı. Lavvrence. bu karışıklığın yayılmasına mâni olm;ğa çalışırken tehlike atlatmış! Bu, Lawrence'in Kargamışta son günleri olmuştur. YARINKİ YAZI: Birinci Cihan Harbi başlarken Lawrenceî soğuk yeniden başlıyor! Doktorlar ısıtılan sokaklar aley hinde olduklarıru derhal bildirmislerdir. Bir sokağın ısıtı'.rnası, diğerinin ısıtılmaması ve ga>Tİmurtazam bir şekilde bu işin yapılması hastalf nanlarm sayısın: »üratle arttırabilecektir, deniliyor. * * * Tronchet sokağı nasıl ısıtılmıjtır? Fransız gaz şirketi, sokaktaki, tüccarlarla 'yaptığı mukavele gereğince, 3 metre yüksEklikte ve 3 er metre aralıkh sıcak hava verme tesisleri ko>Tnuştur. Gaz yakan bu tesislerin her biri saatte 900 litre sarfetmektedir. Daha başka Paris sokaklarmı da bu çekilde «ısıtmamn» kolay olacağı belirtilmiştir. Fakat bunun için de o sokakta çaîışanların, dükkân sahibi bulunanların masrafa i^tirak etmeleri şartar. Diğer taraftan, kış aylannda sokağı ısıtmamn mürakün olduğu gibi yaz aylannda da aynı sokağı. tesislerde degişiklik yaparak serin tutmanm imkln dahilinde bulunduğu ileri sürülmüştOr. Yalnız mesken buhranı, bu yolda yeni keşifler yapılmasına imkftn vermiyecektir. diyorlar. Çün kü. evvelâ evleri ısıtın da sonra tokakları ısıtmağa teşebbüs edin diyenlerin savısı yükselmektedir. *** Son istatistiklere gBre, mesken Bir gazetede çıkan protestosunbuhranı dolayısile Paris bolgellgilililer bu sokağın ısıtılma I lanh basba?a verip, kendi para ucundan girfliginiı zaman, 5teki sinde otellerde yaşamağa başlıyan da Abbe Pierre diyor ki: «Bunkrla uğraşalım, sokakıında hükumetin ve resm! ma larile bu iji yaptıklarını kaydet ucdan çıkmcaya kadar tatlı bir ailelerin sayısı artmıştır. Bunun kamlann hiç bir mesuliyeti bu mişlerdir.. »ıcaklık içinde yürüyor ve ü}ü her bakımdan mahzurlu olduğu lan ısıtmakla değil!» Hami S. lunmadığını ve o sokakta çalışanŞimdi Tronchet lokağına bir müyorsunuz! Fakat bundan sonra ileri sürülmüştür. Herşeyden ön^* >ujıiffitı*ııııııııiiiıııııııtf ıııııtıııı ıııııtııııııtıtıııııııaııtii ıruıif ıııttııııiTfiiMitif liiifitııif ımifiıııınııııım tiıitııııııtıınıııııı ııııııııııttıttııtııııııifmııııifiııtııııııııııttiıif ıııııınııııtttııaıtitıı IIIIIIIIIMIII ıtırıınif rııırııtıııiııııti]iiffiııtııııııırıtıııtııifififitııırtiiııııtftıtııııiııııtıtııtı»tiiiııtııt M« ı mı :r?= ce, FVansızlann Paria otellerini doldurmslan turizme esasü bir darbe indirmektedir. Esasen bir müddettenberi Parise gelmekte olan turistler otellerde yer bulmakta zorluk çekmektedirler. İstatistiklere göre, Paris bolgesinde yanm milyon insan, ev bulamadıklanndan dolayı otel odalannda yaşarnaktadırlar. Bunlardan 20.000 ini de yeni evlenmiş genclerdir. Otellerde yaşıyan Parislilerin sayısı devamlı surette artmaktadır. 1939 yılında bu rakam 122.000 dvannda idi. Şimdi ise yarım milyondur. 1926 yılında yapılan bir anket |U neticeyi vermişti: Otellerde yaşamakta olanlann yuzde 63 ünfl bekârlar, yüzde 25 ini çocuksuz aileler ve yalnız yüzde 13 unü de çocuklu ailerer teskll etmektedir! 1952 yıhnda tekrarlanan anket. otellerde yaşamakta olan çocuklu ailelerin sayısının artüğını göstermiştir. Bu vaziyette .otel sahiblerile otellere dalml olarak yerleşmekte olan aileler arasındaki münasebetleri tanzim eden yeni bir kanuna ihtiyac duyulmaktadır. Çünkü bir çok otellerin sahibleri, müşterilerinden daha fazla para koparmak lçin manevralar çevirmeğe, tehdidler Mvunmağa başlamışlardır. Karısını elekirik cereyanüe öldürmek isledi Darmstadt 23 (a.a.) Banyoda bulunan kansdına iki açık elektrik teli tutturmak istiyen Lorenz Keiner, sekiz sene ağır hapse mahkum edilmiştir. 52 yaşında olan Keiner'in kansını kendisinden ayrılmadığı için elektrik cereyanma çarptırmak istediği sabit olmuştur. GUNUN MEVZULARI nup elll pâre gunagun sancaklarile beş kat alayla bağlayıp mahı ramazanın on üçüncü cuma günü seher vakti) taarnıza kalkmışlar, bizim kuvvetlerimiz de (Allah Allah âvâzeleri ve Gülbankı Muhammedi) ile teber, şemsir, hançer ve tüfeklerle ileriye yüriimüşler (asker birbirine kanşıp üç saat miktan bir azim ve bir muhkem uğraş oldu ki nızu kıyamet ol saatten bir alâmet idi). Bu savaşta düsmanın ileri menzilleri ele geçirilmis, çadırlar, metrisler Türk a=kerleri tarafından işgal olunmuştu. Muhasaranın ikbıci günündea sora üç bin kadar Alman, İtalyan askerleri Türk kuvvetlerini püskürtraek fizere kaleden çıkmışlar, lakat yapılan savaşta sekiz yüz örü vererek geriye dönmüşlerdl Bu sırada denizden kadırgalanmız da top ateşile harbe iştirak zin 16. asır deniz zaferlerimizle ı devletleri İmparatorluğu en zayıf ediyor, gahiller sığ olduğundan kaanılması bu gemilerde vazife ala I saydıklan Trablustan püskürbnek dırgalanmızdan indirilen filikalar cak mürettebata ayn bir şevk ve hevesine düşmüjler ve bu gaye ile cklu, yaylı, harbeli ve tüfekli asgurur vesilesi olacaktır. Preveze aralannda bir ittifak yapmışlardı. kerlerimizle doldurulup kale üzegibi Cerbe de tarihimizin şerefli rine »evkolunuyordu. Müttefik İspanya, Cenova, Papasahifelerinden biridir ve bugün bu Kadırgalardan yağdmlan toplariki zafer Türk bahriyesinin iki de lık, Malta filolan Medineseli dükanizaltısmda tekrar hatırlanmıj ve sı kumandasına verilmiş. raeşhur la kale düs,ürülemeyinee metrisler ve ihtiyar Anderya Doria'nın ye etrafına da toplar konulmuş ve bu yaşatılmış bulunmaktadu. Osmanlı İmparatorluğunun yük | geni Giovanni Anderia Doria, Ce suretle kale içindekilerin ekserisi selme devirlerinde devleti idaıe neviz filosuna kumandan tayin e top ateşile helâk olmuş, bakisi deryaya dökülüp tarümar olmuşlar, edenler dsniz siyasetine büyük bir dilmişti. kadırgalarla firar etmek isteyenler ehemmiyet vermişlerdi. 16. asırda Sert havalar müttefik donanma de muvaffak olamamışlardı. Akdeniz Türk hâkimiyeti altına yı uzun zaman yolundan alıkoygirmiş, bu denize sahili olan dev muş, nihayet 1560 şubatında yola Denizde yapılan savaşta düşrnan letler Türk donanmalarile baş ede çıkılmıştı. Fakat fazla kalabalık kadırgalarının ekserisi top mermimez bir hale gelmişlerdi. gemilerde hastalıklar başgöstermis, lerile tahrib edilip batınlmış. kara. Barbaros, Turgud, Sinan Paşa, iki bin kişi kadar ölmüj, mürette ya düşen elll alü gemi elimize gecPıyale Paşa, Kıbc Ali zamanların bat yorgun ve takatsiz mişti. Cerbe önlerindeki donanmada Osmanlı İmparatorluğu bütün Bu vaziyette Trablusa hücum ede da ve kalede on sekiz bin kişi kudretile Akdeniz sularında aü miyen müttefik filo amirallerl mağlub edilmiş bulunuyordu. kümran olmuş zaferler, galebeler Trablus önündeki Cerbe adasını Piyale Paşa arizasmda (İspanya birbirini takib edip durmuştu. işgal etmi} ve burayı tahklm et donanmasından yirmi kadırga zapBu kudrete karjı cenub Arupa meğe başlamıştı. Cerbe kalesi tolunduğunu, Cerbe kalesinin sektün hücumlan önleyecek bir kuv sen gün sfiren bir muhasara ve setmekten duyduğu ferahlayıştan • vette yapılmıstı. muharebeden sonra ele geçtiğini, "Cerbe,, Türk donanmasııia katıhrken 23 aralık 1954 gunu donanmamıza katılmıı bulunan (Cerbe) denizaltı gemisi Amerikalılarjı 92+1 Balao sınıhna dahıl kırk denizaltılarından biridir. 19391941 donanma programına dahil olan bu denizaltılardan bizim (Cerbe) adını verdiğimiz Hammernead 1943 yılında Amerikan filosuna girmiş ve pasifik »avaşlarma i}tirak etmişti. Hammerhead. otuz beş bln ton mâ mahrecinde on bir Japon gemisi batırmış ve İkinci Dünya Harbini müteakıb ihtiyat filoya ayrılmıştı. Geminin mâ mahred stı ustuncle 1526 ton, su altında 2425 tondur. Uzunluğu 95, genişliği 8.23, derinliği 5.18 metredir. 2 veya 25 puslu toplan vardır. Yirmi dört torpido taıımaktadır. Makine aksamını General Motorst ve iki stronlu Dizel teşkil etmektedir. Su üstünde 6500 beygir kuvvetinde çalışan makineLerile 20 mil, su altında 2750 beygir kuvvetile 10 mil süratindedir. Bu sürat azamî 17.25 mile kadar çıkmaktadır (1). Denizaltı gemisi bu yaz Türkiyeye devredilmek üzere San Francisco tersanesine girmiş, esaslı bir overola tâbi tutulmuştur. 23 ekim 1954 te Amerikada Türk bayrağı çekilen Cerbe denizaltı gemimi» 24 kasım 1954 günü yurdumuza hareket etmiştir. Son senelerde bilhassa denizaltı filomuz yeni gemilerle takviye edilmiş, muhrıb filotillalarımızla beraber bahriyemiz çok zinde bir kuvvete sahib olmuştur. Kifayetli personel yetiştirmek hususunda da ciddi başanlar elde edilmiştir. Gölçük, Yassıadada benzerleri en modern bahriyelerde görülen tesislar vücude getirilmiştir. Son alınan denizaltı gemilerimikıymetli bir de hediye götürmüştü. Bu yüzden sonradan, büyükannesinden bir dayak yemediği kalmıştı: Zira, konağın büyük salonu ortasındaki sedef kakmalı masa üzerinden alıp götürdüğü bu altın enfiye kutusu, meğer Mukaddes hanıma rahmetli kocası Necib Bcyden kalmış pek kıymetli bir yadigâr çıkmıştı... Torununun Hafız Bedreddin Efendi tarafından sabık damadma götürüldüğünü duymak, ve hele o kıymetli yadigârın bu münasebetsiz ziyaret esnasmda Ahmed Efendi denilen o mendebura verildiğini öğrenmek, MukauJes Hanımı âdeta mukaddesatına sövülmüş gibi çileden çıkarmıştı. Fakat bu yüzden büyü!;nnnesinden yediği paparanm eşsiz şiddetine rağmen, küçük İrfan, o ziyareti yapışından da, babasına o hediyeyi götürüşünden de fevkalude nıemnundu: Zira babasına o hediyeyi götürmüş, ve sonra da bu yüzden büyükannesinin jiddetli azarını yemiş olmak, çocuğun yüreğine eski bir minneti nihayet ödpyebilmiş bulunmanm hazzını getirmışti: Babası vaktile kendisi uğrıonda hakaretler görmüştü. Bu sefer ise, babası yüzünden büyükannesinin azarma katlanan, kendisi olmuştu. Kaldı ki, bu işten İrfanın tadabildiği haz, kendisini bu suretle babasile kısmen olsun ödejrniş his Yazan: Haluk Y. Şehsüvaroğlu Alman harb malullerine gönderdiğimiz sigaralar Bonne 23 (a.a.) Türkiye hükumeti tarafından Alman harb malullerine ve muhacirlerine dağıtılmak üzere Almanyaya gönderilmiş olan 22.500 pak«t Türk sigarası, bugün, Türkiye Büyük Elçisi Suad Hayri Ürgüplü tarafından Alman Kızılhaçı Başkanı Weitz'e takdim edilmiştir. Weitz, Alman *Kızılhaçı adına, Ttirk hükumetine iblâğ edilmek üzere, Türkiye Büyük Elçisine memnuniyet v* sükranlannı bildirmiştir. Diğer taraftan. Alman muhadrlerine tevzi edilmek ijzere Fisko Birlik tarafından gönderilen sandıklar da alâkalı makamlara tevdi edilmiştir. Cerbe kahranuuu Plyale Paşanın muhrfl Kuluçkaya oturan a^am Wellington (Yeni Zelanda) 23 (T.HA.) George Mc Millan adında bir adam, üç hafta bir aeacm üzerine çıkmak suretile kuluçkaya oturduçuyumurteların civcivlerinin meydana çıktığını bildirmiş bulunmaktadır. Böyle bir şeyin olup olmıyacağını kendisine soranlara McMilan şu cevabı vermektedir: «Niçin olmasın, tecrübesi meydanda.» demektedir. 85 senedir pipo içiyormuş Westliberty (Kentucky) 23 (a. a.) Bugün 103 üncü doğum yıldönümünü kutlayan Bayan İeston Gavendon, 85 senedenberi pipo içtiğini söylemiştir. «Cumhınriyet» in Tefrikası: ' 3 50 YIL BİRBİRİNİ ARAYAN •Anlatarv. NACI SADULLAH İrfanın babasına eötürdüğü hediye Fakat büvükannesine vermek m?ı buriv^tıni duyduğu bu teminata rsğmen. kararı karsrdı: O gün, babasım ziyarete mutlaka gideceJfti... Gsrçi büyükannesinin kendisine senelerdir anlattıkiarına göre, babası pek fena bir insan olmalıv" dı... Nitekim, komşuları Ülker Hanımın kocası Hafız Bedreddin Efendiyi dinlrmeden, ve onun tavassutu ile gidip babasım görmeden evvel. Ahmed Fatin Efendiyi kendisi de büyükannesinden başka türlü düşünebilmiş değildi... Kendi yaşadığı çevrelerde, babasının hiç de fena bir kimse olmadığını söyleyen ilk insan, Hafız Bedredd.in Efendi idi. Ve Bedreddin Efendiye göre, Mukadde» Hammın sabık damadını o kadar kötüleyişi, vaktile aralarının fena halde bozulmuş oluşundandı... hakikatte, İrfanın o âna kadar sadece «Ahmed Efendin olarak tanıdığı babasf «Ahmed Fatin Efendi» Mukaddes Hammın kendisine anlattığı gibi fena bir insan değildi. Ve gene Hafız Bedreddin Efendiye göre, Allah da biliyor, kul da biliyor idi ki. Ahmed Fatin Efendi, Mukaddes Hammın torununa söyleyip durduğu gibi, oğluııu arayıp sormamış bir baba da de?ildi: Bilâkis, kendisi dört ysşıra basıncaya kadar, babası her hafta mahall«ye uğramıs, ve onu Bedreddin Efendinin evine getiılerek, maksadile ileriye sürdüğü bu sebebin, mesnedsiz bir bahaneden ibaret olduğu muhakkaktı. Ve muhakkak olan şuydu ki, Ahmed Fatin Efendi evlâdmı aramamış d«ğil, fakat onu arayabilmek imkânından zorla mahrum edilmiş bir babaydı. Nitekim, o sıralarda, Ahmed Fatin Efendinin, Hafız Bedreddin Efendi delâletile yaptığı müteaddid ricalar Mukaddes Hanım tarafından kat'iyetle reddolunmuş, ve İrfan bir daha babasma gönderilmemiş, gösterilmemişti... Gerçi, Hafız Bedreddin Efendinin vaktile kendi evinde geçtiğini açıkladığı o baba • oğul buluşmakalbinin olanca muhabbetile kuc?!c larından, İrfanın minimini hafızaismıştı... j sında kalabilmiş hemen hiç bir Fakat İrfan, dört yaşında annc hatıra yok gibiydi. Fakat Hafız siz kalınca, Mukaddes Hanım sa Bedreddin Efendinin o candan tezbık damadından büsbütün yüz çe kiyel<sri küçüğün kalbinde, çehrevirmiş, ve çocukla babasınm Ha *ini bile hatırlayamadığı babasına fız Bedreddin Efendinin evindeki karşı sıcak bir temayül ve derin mutad buluşmalarına birdenbir? bir tecessüs uyandırmıştı... nihayet vermişti. Sırf kendisini aramak uğrunda Gerçi o sırada Hafız Bedreddin defalarca hakarete uğramış o inEfendiye söylediğine göre, Mukad san, İrfanın duygulu yüreği için des Hanırri bu kararı verirkeriı sa artık, her hatıra ge'i?i rikkstle ^öz bık damadının bir gün torununu yaşartan bir vefah ve mağdur çehkaçırmasmdan ürkmüştüj Fakat re olmuştu... Nit?kim çocuk nihaHafız Bedreddin Efendiye göre, Ah yet dayanamamış, ve Hafız BedAm>ed Fatin Efendi hiç bir zaman reddin Efendiden kencisini bir gün çocuğunu kaçırmak niyetini izhar !iabasına götürmesini rica etmişti. etmiş olmadığı için, Mukaddes Haİki hafta evvel yapılan bu zinımın o buluşmalara son vermek yarete giderken, İrfan babasına ibaret de kaîmamıştı: Zira o gün, Hafız Bedreddin Efendi :ie tirlıkte Ahmed Fatin Efendinin evine yaptıkları ziyaret İrfanın çocuk ve öksüz yüreğini. candan bır baba şefkatinin o âna kadar tadmadığı sıcak lezzetile okşamıştı. Babası ona, büyükannesînin senelerdir kendisine anlattığmdan büsbütün başka bir insan olarak görünmüştü... Koskoca adamın nasıl bir çocuk gibi sevindiğini, kendisini ho{nud kılabilmek için nasıl çırpımp paralandığmı o günden sonra kaç defa gözleri yaşlarla dolarak batırlamıştı... Kendi küçücük varlığının, koskoca bir erkek nazarında o kadar büyük bir kıymet ve ehemmiyet taşıyabileceği, o günden evvel İrfanın hayalinden bile geçemezdi. Babasile o günkü buluşmalan sırasmda İrfanın dikkatine çarpan ilk noktaj Ahmed Fatin Efendinin kendisine hep «Mustafa» diye hitab edişi olmuştu: Mihayet kendisi bundan duyduğu Tiîrakı açıklayınca, babası, vaktile ninesi ile aralannda geçmiş bir komik isim anlaşmazlığının hikâyesini ona, ciddi bir ihtilâftan değil, »evimli bir inaddan bahseder gibi gülerek anlatmıştı... (Arkası vaı) Türklerin mutad olarak her sene mayısta deniz* çıktıklarını hesablayan müttefik donanma kumandanı Trablus önlerinde fazla vakit geçirmiş, dönmeğe hazırlandığı «• ralarda Türk donanmasının Malta açıkiarında olduğu haberini almiftı (2). on düşman kadırgasının imha edildiğini, Cerbe Valisinin esir alındığını) yazmaktadır. Piyale Paşa (Cerbe) zaferuTİen sonra gemisinin mizane direğine mağlub İspanya donanmasmın bandırasını mezestire edilmiş bir halde çekmia, başta Don Ahcaro ve diğer büyük rütbedekileri g«Bu haber müttefik donanmayı minin kıç kasarası üstüne dizmiş dehşete salmış ve Medineseli Dü olduğu halde İstanbula girdi. Amikasının kuvvetleri Csrbe önlerin ral gemisini direksiz, düm«nsiı den aynlamadan Piyale Paşa ku düşman gemileri yedekte takib etmandasmdaki donanmamız mekteydi. nını Cerbe boğazında yakalamıştı. Kanunf Sultan Süleyman (Cerbe Piyale Paşa Cerbeyi denizden ve karadan muhasara altına almış, karaya toplar konmuş ve metrisler tertib olunmuştu. Düşman Cerbede inşa «dilen kalelere kâfi miktarda cephane ve zahire depo etmis bulunuyordu. Karaya çıkanlan kuvvetlerimi» gece hendekler ve metrisler kazmışlar, düşman bu ilerleyişten haberdar olunca tüfek ateşlerile karşı koymağa çahşmış, fakat karadaki kuvvetlerimiz taarruzlan defetmişti. Piyale Paşa harb hakkında kaleme aldığı arizada (3) Cerbedek harekâttan bahsederken şöyle demektedir: (... İspanyol, Fransa ve sair cinaslar encasından b^ş bin güzide yarar savletan intılıab oluzafer dönüşünü) Sarayburnundaki Yah köşkünden seyrediyor, kıyılan dolduran halk coşkun sevinç gösterilerinde bulunuyordu. (1) Bu malumat 1952 yıhna ald Fighting Ships'ten alınmıştır. (2) Saffet Bey (Cerbe Harbi üzerine vesikalar) isimli tetkik makalelerinde düşmanrn dönmek üzere olduğunu yazmakta, Süleyman Nutku Bey ise (Muharebatı Bahrlyei Osmaniye) isimli eserinde dü». manm Cerbeye yerleşip kıjı Cerbede geçirecekleri ve baharda harekâta başlayacaklarını yazmaktadır. (3) Kaptanı Derya Piyale Pajanra Cerbe muhsrebesi hakkmdski ar% zası Topkapı Sarayı arşivi