19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 Hrfm lfSS CüMHüRn Meraklı Resimler ANKARA MEKTUBLARI Çadırlı Tiyatrolar Yazan: Suad Taşer Ankara, Eylul Isedan önce beş yüz otuzlarda ,yani bundan aşağı \Tikan iki bin beş yüz yıl önce Yunanistanın Attica bölgesinde doğ muş, büyümüş, gezmiş, dolaşmış ünlü sanlı bir Thespis var, hatırlarsınız herhalde, tiyatrocu Theöpis, amatörlerin. tuluatçılarm piri Thespis. İşte Hu Thsspis'in bir arabası varmış; kahkaha ile gözyaşını, ağlatanlarla güldürenleri arabasına doldurur, düşermiş yollara. Şu kasaba senin, şu köy benim; bir gün pazar yeri, bir gün duvar dibi dolaşır da dolaşırmış. Dolaşır da ne yaparmış? Kimini ağlatır, kimini giildürürmüş. Sahnesi arabasıymiş; yazar kendisi, baş oyuneu ken'lisi, oynatıcı gene kendisiyrniş. Thşspis ve arabastndakiler bu minval üzsre Attcanın ayak basmadık yerüıi bırskmamışlar. Budan şu çıkar: Thespis'le arkadaşlan Attica topraklanna tiyatro sanatınm tohumlarmı serpmişler. Öylesine serpmişler ki, kısa zamanda bu sanatın tarlasında iki bin bes yüz yıldır dünyantn bir eşini daha görmediği bir hasad olmuşAeschylus demiş çıkmış, Sophocles demiş çıkmış, Euripides demiş çıkmış Sözüm yanlış anlaşılmasın. Bu nunla şunu d»mek istiyorum: Tiyai ro kendi gelen. kendiliğinden türeyen bitkilere hiç benzemez. Adma tohum mu dersiniz. sebeb mi dçrsiniz. şart mı dersiniz, ne derseniz deyin, mutlaka bir önceye. bir başlangıca ihtiyac vardır. Duvarı taı I taş üstüne örerler değil rrii? İşte, Thespis'le arkadaşları tiyatroyu tekerlek üstünde gezdirip dolaştırır ken, bu sanatın temellerini döşemiş oldular. Sonradan gelenler de duvarını örüp çatısını örtmüşler. Böy le bir yapının üzerinden yüzlerce yıl geçmiş olmasına rağmen haşmetinden. kudretiden hiç bir şey eksilmemiş olması, temelin sağlamhğından detl de nedendir? Thespis'le arkadaşları zaman «e medeniyetler boyunca yer yuvarlağının şurasında burasında dolaşmağa devam ettiler. Kimi yerde sevildiler, bimi yerde sövüldüleı. Hattâ zaman oldu dinden de, toolumdan da kovuldular, bu yetmeyince köşede buoakta kıstınlıp bir tcmız dövüldüler. Sevildiler, sovüldüler, kovuldular, dövüldüler ama ölmediler, güneşin altında kahkaha ve gözyaşı dagıtmak yahud toplamak için açhkla kolkola, sefaletle onıuz omuza inadına dolaştılar durdular .Kara toprak döşekleri, mavi gök yorganları oldu. Bunu kunun için söylüyorum: Thes pis'le arkadaşlanna çoğu zaman hancı hanım, otelci otelini vermedi. Ayrıca analar kızlarını, babalar da selâmlarını vermediler. Ne olda «#rai«:dller de? Soerstes'e bsldıran otunun suyunu içirterek öldüren, GaJilJe<^'yu ate^e attıran, İsayı çarmıha gerdiren zihniyetten başka ns beklenirdi ki zaten? Onemli olan nedir bilir misiniz? Bu zihniyetin iümde. sanatta, fikirde, dinde, hürri yet kavgasmda sayısız yiğitlerin canına kıymış, kurbanlar yemiş olmas;na raemen önünde fonunda daima yenilgiye uğram?sıdırAşagı yukarı iki bin beş yüz yıl önce eski Yunanistanda Attica topraklarını gezip doiasan amatör ve tuluat tiyatro hareketinin piri Thespis'le arkadaslan vüz bin. belki de milyon göbek aşın torunları vasıtasile bueün dünyamızda ve ül • kerruzde hâlâ bu sanatın öncülüğünü yapmaktadırlar. Ankaranın kuzey batısına düşen, adına Dışkapı dedikleri bir senni vardır. Troleybüs hattının son duraklanndan biri de bu kapıdadır Asfaltın iki yanmdaki koca koca binalarm arasında şimdilik bos kalan arsalarda, etrafı tahta parmaklıklarla çevrili, yanlannda çadınaı ve kontrplaktan yapılma barakalarla iki ayrı tiyatro: «icrai faaliyet» te bulunmaktadır. Ulus'tan va nşta sağda kalanın adı, <>Şen Tiyatro», solda kalanın adı da «Ege Cambazhanesi ve Tiyatrosu» dur. Geçen gece Dsvlet Tiyatrosundan bir arkadaş, nSeçilmiş Hikâyeler Dergisi ve Yayınlan» sahıbi Salim Şengil, sonra sabık İzmir Ş e hir Tiyatrosu aktörlerinden ve Thespis in torunlarmdan Mchmed Sabri, yanında bir arkadaşı daha. hep birlikte kalktık, önce nEge Cambazhanesi ve Tiyatrosuna», sonr ada «Şeı Tiyatro» ya gittik. Amacımız, tiyatro sanatının binlerce yıldanberi sürüp gelen Thespis kaderli macerasdnı.u sefaletini bir kere daha yakından ve içinden görmekti. Gördük. Biliyorsunuz, cambazlık, akrobasi oldumolası tiyatronun işbirlikçisidir, Yunan tiyatrolannda da, Roma tiyatrolannda da (bilhıusa Roma tiyatrolannda) bu ikisi hemen hemen umn zaman baş rolü oynamışlardır. «Ege Cambazhanesi ve Tiyatrosu» nun üç çıtadan ibaret, kilimle perdelenmiş kapımsı yerinden korka çekine içeri girdiğimizde, sahne vazifesini göran ortalık yerdeki tahtadan bir plâ*form üzerinde etli hutlu bir kadın atlaya zıplaya şarkı söylüyordtı. Plâtformun etrafı tshta sıralarla fırdolayı çevri'.mişti. Kadınb, erkekli. çocuklu, orta yaşlı, ihtiyarlı iki yüz kişi kadar vardı. Olyebılirim ki, yüzde doksanı gündelikçiydi. Halinden, kılığından pek çoğunun seyyar satıcı, kavun .<arpuz sergicisi, şofor yamE.ğı, garson, odacı, kapıcı olduğu anlaşıhyordu. Şar kıcı kadın şarkısını bitirdi, döne dö ne selâmını verdi. kulaklan tırmalıyan takdir, hayranlık ıslıklan arasında indi, gerideki çadırlara dcğ ru seğirtti. O seğirtirken ıslıkhr daha da keskinleşti, ooğaldı, huysuzlaştı. Sanatm, kanunun ve eylul soğununun müsaade ettiği kadar çıplak olan kadıncağız, çadınn kapısından dönüp tekrar plâtforma, yüz mumluk ampullerin, yüz mumluk ampuller gibi yanan göılerin önüne gelmekten başka çare bulamadı. Kemandan, klârnetten, davuldan ibaret tahammüllü ve gay retli heyet oynak oynak bir başladı, jarkıcı da «Çarşıdan aldım piıinci» diye öyle bir çıkış. çıktı ki, alkış, ıslık, «AHah! Yoşa! Ağzını seveyim...» sesleri ne saz heyetinde derman bıraktı, ne de şarkıcıda ses ;oluk. «Fırç..na vurgunum boyacı» dedikçe ıslıklan tutabilene aşkolsun! Derken şarkı fash sona erdi, akrobatik hareketler ve cambazlmlar başladı. Arauda kalkma'ar, köprü kurmalar, ipe tırmanıp takla atmalar, birbiri üutüne çıkmalar, altalta yatmalar, kıvranmalar, bükülmeler... Hani. doğrusunu söylemek gerekirse, bunlsrı yapar.ların her biri de isinin erbabı. Hele içlerinde bir kızcağız vardı ki. alnına koydugu su dolu bir bardakla öyle hünsrler gösterdı ki, aldığı alkış, duyiıığu ıslık helâl olsun! Akrobatlardan sonra sıra canıbazlara geldi. Saz heyetinde insanın yüreğine ezçi veren a6ır, karai'lık bir havadır başladı. Pro^ramın da, işin de içyüzünü yakın lan biten Mehmed Sabri frünkü böyle cambazlar.n. tuluatçılann nicelenie gezmiş dolaşmn). bir ara kulağima iğildı. '•Şimdi bu numaraya dikkatle bakın,» dedi. «Hepsinden üstünü budur.» Merakım büsbütün arttı. Saz heyetinin eıgili, ağır, K.iranlık havası meter hakhymış. Bir iki dakika sonra ıshklar. "ürültüler, nv.rıltılar bıçaklar kesılmişçesüıe duruverdi. Bütün kafa'ar bizim MEtümüzdcn doğru yukarıya çevrildi. M'hmed Sabri kolumu dürttü, «Ba kın, dedi.» Geriye dönüp başımı yukarıya kaldırHım. baktım ki. elinde kocaman bir sırık, aysğında keçe patikler. beyaz pantalonlu, üst yanı çıplak bir adam boydan boya gerili bir telin üstünde yavaş yavaş ilerlemekte. Saz adamın vürüyüşüna tempo tutu v or. «Eh,« dedim kendi kendime, alt tarafı bir ip cambazı. Telde yürüyedek ışU. Ne var bunda meraklanacak» Yanılmışım. Gerçi adam yürüdü, yürümedi değil, ama o ne yürüyüşta o! Düpedüz yolda dahi yürünemez o rahathkla. U sadece yürümekle kalsa, iyi. Atladı. zıpladı, yüzükoyun yattı, sırtüslü yattı. başı tel.T üstünde amuda kalktı. Her an düşüverip paramparça olmaması icin hiç bir sebeb yoktu. Düşmek şöyis dursun, en ufak bir falso dahi yap"laHan işini bitirdi, candan alkışlor arasında çekti gitti. İnsana bunca tehlikeyi göze aldıran acaba ekmek parası mıdır, yoksa sanat mıdır? diye kafamda bir soru belirdi. Daha başka sorular da belirmeğe baslamıştı ki. te'ini sile sile yanımıza bir yaklaştı. Yaklaştı, sağ elini göğ süne koyarak «Hoş geldiniz beyler!» dedi. Baktım, telian üstündeki adam. Bir daha baktım, gözünün biri de tam sakat. Tebrik ettik, konuştuk, dcrdlejtik. Sonra oradan ayrılıp şöyle ayak üstü bir de «Şsn Tiyatro» ya uğradık. Vaktimiz dardı. fazla kalamadık. , 27 yıîhk ip cambazı ile. 30 yılhk tulustçı ile, yani Thespis'in soyundan gelenlerle konıştuklarımızdan. kısmet olursa başka bir s»fer söz açarız. RESİMLİ ROMANIMIZ Bolo Paşa Vak'asf; Ttraa: P. GORDKArr^ 1 Ç«vto*n: MAZRAR KUNT Nihayet arabalar Vensen ormanına vardılar. Orada her sey hazırlanmıstı. Yere 1.50 metre yüksekliâinde bir direk dikilmis vg önüne bir iskemle yerlestiriîmişti. Üç tarafa da askerler dizilmisti. Hükmü infaz edecek manea nefer elbiselsri giydirilmiş assubaylardan mürekkebdi. Pierre Pierre o kadar bihus idi ki iskemleye kadar kucakta götürülmesi icab etti ; • • » * * * • • • ; i • * • ' • • • , < * Helikopterlerin Sineklerle Savaşı rrgilterenin bazı plâj şehirlerinde sinek hücumuna uğrıyan belediyeler müstereken bir csavas plânı» hazırlamıslar ve bunda helikojiterlerin kullanılmasını da kararlaştırmışlardır. Yukarıdaki resimde. helikopterlerin DDT sarperck sincklerle nasıl mücadele ettikleri görülmektedir. Verilen izahata bakılacak olursa. yalnız bu plâi şehrinde helikopterlerle 2000 litre DDT serpilmis ve mühim sahalara yayılan sinekler iılha edilebilmiştir. *•*» • f SEHİRDEN RÖPORTAJLAR AVCI KADINLAR Röportajı Yapan: Resad ENİS . |S< ^»,,, * „ „ dım. Tüfekten nefret ederdim. Bir "gün tüfekle avlanmaktan zevk duyacağım hatırıma gelir miydi? Büyük camlı güneş gözlükleri, arkasındaki bakışlan gizliyor. On sene evvel. ilk defa bir «sarıa.sma» vurduğum zaman sevincimden hoD hop sıcradım. Prenses Mün're söze karıçtı: Vurduğunıuz avdan ak<*n kana zevkle bakarız. Kan görmezsek üzülürüz. Sacidc Potomgil devam etti: Insan nasil rakının tiryaki.si olabilirse, avcılığın da tiı~yakisi olabiliyor. Av vuramadan döndüğüm günler, mutlaka bir yere silâh atmak ihtiyacını duyarım (Aîlah göstermesinü Hiç değilse bir yaprağa ateş ederim. Sacide Hanımın hocası, kocası! Doktor Atıf Po*omgil de meğer sayıh avcdanmızdanmış. En çok beğendiğiniz erkek avcı? diye sordum. Kocam! dıye cevab verdi. O malum... Daha başka? Saydı: Süleyman Sırn, mühsndis Nadir. Turgud, Doktor Mantos.. Fakat. kocam hakikaten mahir avcıdır. «Barselona» daki Milletlerarası Atıcılık müsabakalan için seçilen Türk ekipinde o da vardı. Gitti mi? Ben göndermedim'ki?! Sebeb? Kara gözlüklerini çıkardı. Gözlerinin içi büe gülüyordu: Ben göndermedim, çünkü Beden Terbiyesi beni ekipe almak istemedi. Milletlerarası Atıcılık müsabakalarına kadmların girişi usulden değilmiş! îyi ki gitmemişsiniz, dedim; »tıcılarımız iyi derece alarnadılar. Ben o fikirde değilim, diye ciddileşti; Bilâkis muvaffak oldular. Düşünün ki, Barselonada atışlara giren müsabıklann hepsi milyonerdi. Yani, her birinin hususî poligonu vardı. Günün her saatinde ekzersiz yapmak imkânına sahibdiler. Memleketimizde bir tek poligon gösterebilir misiniz? Meyhanelerimiz hatırıma geldiAma sesimi çıkarmadım. Hiç kaza yaptınız mı hanımefendi? Hayır... Ben tüfeği savurmam ki... Bazı erksk avcılar ittikameti tayin elmeden lâalettayin atarlar. Ben dikkatli avcıyımdır. Prenses Münire: Hanımlar her sahada dikkatlidirler, dedi; siz hiç, kullandığı arabayla adam ezen kadın duydunuz mu? Nieancı mısınız Sacide Hanım? Vallahi beyefendi, ben 28 atıyo rum (derken, Lper>im yüre?ım 3,5 atıyordu .itıraf ederim!) Erkekler 28 aUşı güç buluyorlar. Bu atışta Um nişan almak lâzım... Saçmaiar dağılmıyor. Kadın avetlannuz, lyi fifek bulamadıklarından şikâyetçi... Av yerinden ayrılırken, b«ş kuvuıİAii tupluyurıu. Kspjul •!<• yor, batut ahyor, fişeklerl tvde kendimiz imal ediyoruz. Boş vakitlerinde yün ören kadınlar gibi... Bu. yün ötavtktea d* («vkli Borazanlar calar ve vazifeli memurlar sağ tarafta yer alırken jandarn^lar Pierre'i direge bağladılar Avukat da mahkumu son defa öptükten sonra uzaklastı. Nihayet Pierre'in saokası cıkarıldı ve gözleri baâlanarak tekrar basına yerlestirildi. Bunlar tam dört dakika kadar sürdü. Bu müddet rarfında Pierre hiçbir hareket vaornadı. O. artık cank bir cenazeden ba$ka bir şey değildi. Genc avcı Sacide Potomgil: «Bir şey vuramadan dönersenv tüfeğinıi rasgele bir yere ateşlemek isterim!» diyor Küeükeekmeee gelünftn Mtlm!ne doğru, modern villâlariU bir layfiye kasabası bulacağmu hiç tahmin etmiyordum. Genis tarialarını parselleyip kendilerine birer de çekici ad bulan, mantar gibi hergün bir yenisi çıkan y»pı firketl*rinin himmetile bir gün «KüçUkçekmecet) gölünü bir «Büyük Şehir» L çevrelediğini {örmemiz n mümkündür. Küçükçekmeee bucağından »onr» demiryolunun sağında kurulan bu yeni sayfiye kasabamızın adı «Soğuksu» dur. TS tepede, ağaclar arasında modern bir gazino... Hem öyle bir garino ki, içinde iki tane yüzme havuzu var. Geçen pazar, avcılar bayrammı burada kutladık ve ben. TürkiyeTiin 1 numaralı kadın avcısını burada tanıdım. Yanlış anlamayınız, Türkiyenin 1 numaralı kadın avcısı Eyüblü HalidHı. «Kadın avcı» demek istiyorum. *** Evet, ilk Türk avcı kadın btnim! Diye, Prenjes Münire sigara paketini uzattı. Altmışına yaklasmış, kır saclı. SDortmen bir bayan... Rah metli Amiral Ertuğrulun karısı... Bsbam Celâleddin Beyle. diye anlatü; ilk ava çıktığım zaman on iki yaşmdaydım. Kırk beş sene oluyor. Babam İstanbulun dördüncü avcısıydı. Abram Paşa, Keçecizade Fuad Paşa, Aziz Paşa, Ahmed Rıza Bey, o devrin sayıh avcıları arasındadır. Abram Paşa kısa zoylu bir zattı. En fazla domuz avına merakhydı. Fakat, derşetli de korkaktı Av yerinde, kendisine mahsus çardaklar yaptırmıştı. Domuzları buradan vururduIrvadaki çiftlijimizde avlandığım çocukluk ve genclik günlerimi zevkle hatırlarım, Hayvanları vurdue »nuz Eaman. kadmhğmızın aşın hassasiye tile, acı duyar mısınız? diye sordurrı. O da bana sordu: Hiç av yaptınız mı? Olmıyan bıyıklarımm altından güldüm: Çocukluk vs ilk genclik çağiarımda okulda az mı sinek avlamıştım! Sigarasmı üstüste çekti: Avcılık sadizmdır bence! dedi. Avımı vurduğum zaman üzüntü deüil, sevinc duyarım! Yirmiye yak'n karaca vuıdum. Vurulup düstükten sonra karacanın güzlerinden yaş gelir, belki duymuşsunuzdur. Karacanın gözyasls=nnı. evleniü anne olduktan sonra görebildim an cak... Hâlâ avlaııjr mısınız? Gülümsedi. Genc bir avcı kadlr Eind« oldugu meydandaydı. Elbette... Örd*k, bıldırcın. ktk lik, çulluk, Uvşan avlarım. Bılaır«aa her kadın çidebilir. Fakat diger kujîann avı çetindir; her kadın tahamr.ıiil ed»m«*. Meselâ keklik avı yotucudur. ftMtladjğUug ksklik sürüsü. bakartınu, ürker ve uzaktaki sarp k*y«hın ıi, e ruı« uÇar, oturur Avcı onu orada bırak a m u . Elltri, baeaklan çablvda Manga gelip mahkumdan dokuz metre uzakta yer aldı ve mahkeme kâtibi Tibo ilerliyerek kararı okucju. O sırada diger birlikler hazırol vaziyetinde idiler. Herkes sapkasım cıkarmıstı. Manga kumandanının bir emri üze'rine asker nisan vaziyeti aldı. sonra ates etti. Pierre hafifce dogruldu ve iskemlenin üstüne yığıldı. Adet oldugu vechile bascavus ilerliyerek tabancasını mahkumun berynine bosalttı. Pierre, cemiyete olan borcunu feci bir gekilde ödemişti. J t ç meşhıır «vcı kadınunız: Soldan itibaren Münire, Sacide Potomgil ve Gülzat yırtıla kanaya kay»lığa yaklasacak, tehlikelidır (Donruz gibi burnunun vuracaktır. Her kadın bunu yapa doğrusuna gitmek tabiri bundan doğuyor. Gerçekten de böyle .ıdam maz. Bugün kadınlarımız arasında, lar korkunc oluyor!) Domuza dik karşı' tüfek atılmaz. Onu yan taşöhret yapmış avcılar var mı? Meselâ, Mtizeyyen Senar! de raftan vurmalı.. Yaraladıktan sonra da yanma ihtiyatla sokulmalıdi. Son parlak izdivacını düşünerek Yoksa, hücumları âni, çarpması gülümsedim: Elhak yaman avcıyılı. tehlikelidir. Avcılık hayatınızda başınızKıymetli sanatkârın sesini adeta dan ceçen bir hâdıse oldu mu? kulaklarımda duydum: «Aman av Bir defa. müthis bir korku gecı vurma beni. ben yaralıyam...» çirdim. Azkalsın arkadaşımı bey Miizeyyenden başka? Celâl Abbas Beyin baldızı ninden vuruyordum. DeğirmendePrenses ZejTieb... Sonra, Doktor rede, ellerimizde mavzer, domuz Atıf Beyin karısı Sacide Potom avındaydık. Çalılığın alundan birdenbire bir domuz çıktı. Nişan ulgil... İyi olacak hastanın doktor aya dlm. Tam tetij«e büsıyoıdum ki, donnızla tiifeğin arp»cıiı arasında ğına gelirnıiş: Bakınız, dedi; Sacide Hanım arkadaşımın başını gürmiyeyim nıi? Azkalsm katil olacaktım. da burada... Nişancı mısınız hanımefendi? Sarı saçlı, zarif güzel bir kadını Kendimi methetmesini sevgösteriyordu. «Soğuksu» gazinu.su bueün biı rnem! dedi. Öyle bir ifade kl. nişancılıgındsn «avcılar karargâlu» olmu^. Hemen zerrece |üphesi olmadıjını gditeribütün ı»rkeklerin pantalonlan kalın çuha; bacakları dolaklı... Beıl?rın yor. * * * de, kapsüJeri pırü pml fişek dizdli kalın meşin kemerler.,. Dıkkat etSacide Potomgil, lâcivefd pantaiim, hepsinin pantalonunda soluk lonlu bir genc kızla birlikt* geldi bir kaç parça kan lekesi var. Ka masamıza... Aıılif d« olmasa, iusaa ktfnJisıni ş Gübat cU yaÇtkuuihujı itılnde sww.f<»k! rasn bir aveıdır. Hiç domuz vurdunuı mu. Şimdi karşımda «üç silâhşorlar».. Münirt Hanımefendi? Bayan Sacideyi dinliyorum: Tam üç tane! Güç avdır bu... Muallim .nektebinde okırV.n, Burnuaua doğruauıu giden domuz diyor; atkerlık dcrsindea kaç*r bir şey, beyefendi... Tüfeğini omzuna yerleştirir, gö Avcılık güç mü, kolay mı Sa zünü geze uydurup arpacığı görcide Hanım? meğe uğraşırken: Karlı, dondurucu bir kış ge Uğrunuz var mı Sacide Hacesi... Geceyarısını henüz iki i?at nım? geçmiş,.. Kalkp giyinecek. çantaDiye sordum. nızı, tüfeğinizi omuzlayıp ava gi Kocam! Diye güldü. Adeta sırtım ürperdi: Hooop! Güç bir işl İşte fasfalt blok* havada... Rahatına düşkün olanlar avcı Kulaklarımı tıkadım: olamaziar. Fakat, bütün yorgunluAman avcı vurma beni ğuna rağmen, avcılann hepsi dinc Ben bu dağın aybalam m«ralıy«m. sıhhatli insanlardır. Avcı vurmuş yarabyam Yanımızdan, simsiyah, pos bıyık Hem yaralı avbalam meralıyam...» lı, iıiyarı bir avcı geçti. Yanağmm alı yere darnhyerdu! Avdan dönüşte, daha canb hissederim kendimi... Avcılıim iaha başka avantajlan var: Siz, şu BeyoRlu Firüzağa Kadiriler gölün nihayetinde gayet şairane bir [ So. 39 No. 3 oda, banyo. edere olduğunu bilir misiniz? lektrik. su. havauazi mevOysa ki, ben dereyi değil. Çekcud. Mutavas~.it kabul edilmece gölünü Hilı» bu kadsr yakınmez. Ayni evg müracaat. dan ilk defa görüyordum! Memleketin guzelliklerinı a°rebilmck ifin a r a oimak lizırr, •^ Barın Aranıyor ^ ' beyefendi... Az cok il»C isivlerinden *** anlıyan ve daktilo yazmaBizim «üç silihjorlar» ın miisasua bilen ortamekteb meJiraii gekııii' Guutufıua haaunu bir bav»ts aranıvor vuzlu kuımnda, çadır bezile güljeSaat 15 ten itibaren Etem lendirflmiş atış yerinde, aşağıdan Pertev eczanesi Aksaramakine ile uçurulan avuc büyükya müracaat eflilmesi lüğündeki «asfalt blokları» vurmaa çalışacaklar. ^ ' Cesed direkten çözülerek yere yatırıldı ve doktor Seke mahkumun öldüğünü tesbit etti. Çocuğa tam yedi kursun isabet etmisti. Bunlardan altısı göğsüne biri bacağına saplanmıstı. Bundan sonra birlikler cesedin önünden gecerek gityier. Çok heyecanlanan avukat Molen ceIsede vaklasü ve: «Bu cocuk kafiyen ihanet etmemigtir» dedi. Pierre'in gözlerini de kapadı ve cesed cam tahtasmmamul bir tabuta kondu. Bilâhare intıbalarını bıldiavukat Molen. hükmün verınde olmad;g;nı. orta caen karanhk devirlerinde bile bu derece insafsız hareket edilmediğini söylemiştir. ı (Ark;ısı var') SATILIK EY Türkiyede neşri hakkı yalnız' gazetemize aiddir. İzmir Belediyesi Başkanlığından: 1569. 1497, 1494, 1512. 1309 1514, 1410. 1411 1413. 1420, 1422, 1258. 1259 «ayılı «okaklardâ kanalizftî\on ve 1569 1372. 1497 1494. 1502. 1509 sayıh sokaklarda. tdl döaeme ve 1512 sayıh «okakta da verll oârke doseme yaptırüması iıleri Fen İıleri MüdürlüSündeki kesif ve sartUsman xereğince kapalı zarflı eksiltmeve konulmuştur. Kesif bedeli 102272 66 ltra ve aeçicı teminatı 6365 liradır. tgteklilerin fen Ulerinden sartlasmasına göre Delge almaları lfizımdır. lsin ihalesi 9.10953 Cuma günü saat 15 tedir. İsteklilerin 2490 sayıh kanunun tarifatı dairesinde hazırlıyacakları teklif mektublarını ihale günü en çec saat 14 • kadar encumen bajkanhiına vermeleri luzumu ilân olunur. (11901)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle