Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET 12 Hazîran ATIRALARI'. NDSOR D K I B ? Başbakan, evlenmekten vazgeçmem için ısrar ediyor O akşam Başbakan saraya geldiği zaman, daha bir kelime söylemeden halinden anladım ki, dominyonlardan gelen cevablar hiç de lehimde değildi. Mr. Baldwin biraz sonra bu şüphemi teyid etti. Anlattığma göre, riominyonlann Başbakanlarma sorduğu suailerin cevabları henüz tamamile gelmemişti. Fakat, şimdiye kadar gelen cevablardan anlaşılıyordu ki, Kralın morganatik bir şekilde evlenmesini temin edecek olan kanunun çıkarılmasma imkân yoktu. e gil' parlamentosu ne fik''. acaba?» diye sordum. Mr. Baldwin: «Eminim ki parlaır."ntonun cevabı da aynı olacakı> ' Evet am'a, parlamentonun fikri sorulmadı ki» diye itiraz ettim. «Mesele parlamentoya henüz arzedilmedi. Ne cevab verecaği ve ne fikirde olduğu nasıl tayin olunabilir?» Başbakan bu sualime gayet sakin bir tavırla cevab verdi: « Bu husu^T lâzım gelen araştırma ve soruşturmalarda bulun dum, parlamentonun \ımumî temayül ve fekrini öğrendim. «Aldığım neticeye göre, gerek ben, gerek diğer Bakan arkadaşlarım şu '•=ınaati edin^k: Halk. zaü haşmermeablannm Mrs. Simpson'la evlenmelerini tasvib etrr.'yecektir.» TJkalâca bir tavsiye Mr. Baldwin, bundan sonra baHa, oldukça ukalâ bir tavırla şu üç şıktn birini tercih etmem lâzım geldiğini söyledi: 1 Ya evlenme fikrinden vazgeçecektim, 2 Y h u d kabinenin tavsiycsi hilâfına evlenecektim, 3 Yahud da t?httan feragat edeeektim. Maamafih, Başbakan bunlardan birincisini tercih etmemi istiyor ve bu hususta çok ısrar ediyordu. Bu arada, gözlerini yüzüme dikip beni dikkatle süzerek ve hislerimi çehremden okumaya çalışarak, bana ikinci şıkkı tercih etmeme imkân olmadığını anlattJ. Söylediğine göre. eğer Bakar.lanmın tavsiyesini dinlemez de, onlann fikrine ve tasvibine aykırı olarak, evlenirsem .tahtta kalmaTia ihtimal yoktu. Hasılı, benim için yapılacak tek şey, ya kar?r;mdan p,ovi dönmek, yahud da tahttan vaz^eçmekti. Zira, ikinci şıkkı tercih etmem de tahttan ferağatle aynı manaya geliyordu. oTahtımı fedaya razıyım» Başbakan bu son söz'.eri söylerken de göz'erini yüzümden ayırmamış, ne gibi bir aksülp.mel göstereceğimi merak ederek konuşmuştu. Sözlerini bitirince: «O halde, Mr. Bald\vin, hakikatte beni bir tek hal çaresi karşısında bırakıyorsunuz» dedim. " O zaman Başbakan, derhal atıldı: « Emin olun, efendim, sizin krakmız olarak kalmanızı istiyoruz. Benim de, kabine azasımn da) ?n samimî ümid ve temennisi budur.» Artık kat'î cevabımı vermem s\rası gelmişti: « Tahtta kalayım veya kalmıyayım .evleneceğim, Mr. Baldwino dedim. «Ne kadar acı olursa olsun bunun için icab ederse taç ve tahtımı fedaya razıyım.» Bu suretle, 2 aralık 1936 günü ak şamı, kabine Mrs. Simpson'la evlenmemi tasvib etmiyecek olursa; tahttan ferağate hazır olduğumu Başbakan Mr. Stanley Baldwin'e sarahaten bildirmiş oluyordum. Geri alınmıyacak adım Vaziyet artık bu kadar kat'î ve nihaî bir safhaya girdiği halde, Ingiliz milletinin büyük kısmı sarayla hükumet arasındaki ihtilâf ve buhrandan hâlâ haberdar değildi. Vâkıa, taşra gazeteleri, birdenbire, gürültü doğuracak neşriyata başlamışlardı. Fakat bu da fazia ileriye varmamış, sadece bir gün evvel Bradford piskoposunun aleyhimde sarfettiği tenkidkâr sözleri nakletmeye münhasır kalmıştı. Londra halkı ise. vaziyetten daha o sabah haberdar olmuş, fakat mesele hakkmda ancak pek müphem bir fikir edinebilmişti. Çünkü Londra gazeteleri hâdise hakkmda fikir yürütmekten gene kacınmışlardı. Bununla beraber, meselenin şahsımı alâkadar eder bakımından, artık geri alınmıyacak adımı o gün atmıştım. Esasen, evlenme meselem daha resmiyete döküldüğü gün kararımı kat'î olarak vermiş ve ne olursa olsun bu hususta azmetmeyi aklıma koymuş bulunuyordum. Bucrün maziye bakıp, hâdiselerin birbirini takib eden halkalarım ve bütün Irnparatorluk topraklarında gittikçe daha fazla akis uyandıran safhalarım birer birer hatırladıeım zaman, göziime çarpan bilhassa iki şey var. Şimşek ve gtfk gürültüsü Birincisi; hâ'üsenin, umuma intikal ettikten sonra, başlayıp sona eımesi on gün gibi kısa bir müddet icinde olmuştur. Mesele beklenmedik bir şeküde duyulmuş, muhtelif safhalar geçirmiş ve nihayet birdenbire sona ermiştir. Ikincisi: meselenin halk arasında duyuian safhası, o andaki hakikî s?.fhanın daima gerisinde kalmıştır. Bir safha hakikatte basiayıp kapan mış, fakat halk arasma ancak ondan sonra intikal etmiştir. Hâdisenin ahali arasında konuşulan, gazetelere geçip günün mevzuu ha'ine giren safhasile, hakikatte girdiği safha arasında bazan o kadar büyük bir gecikme kaydedilmiştir ki bunu, şimşeğin görülmesile gök gürültüsünün işitilmesi arasında geçen zaman3 benzetebiliriz, Bununla beraber, o tarihî çarşamba akşamı şimşekle gök gürültüsü hemen hemen aynı zamanda vuku bulmuştur diyebilirim. Başbakan odamdan çıkıp da arkasından kapı kapanır kapanmaz kulağıma ilk gürültüler gelmeye başlamıştı. Henüz Buckinsham Saraymde idim. telefon çaldı. Stornovvay konağmdan Lord Beaverbrook telefon ediyordu. Bir akşam gezinüsi Max'ın verdiği haber mühimdi: FleetStreet'in muhafaza ettiği sükutun son nebzeleri de artık tükenmişti ve bütün büyük Londra gazeteleri ertesi sabah, Kralla hükumet arasında hasıl olan ihtilâ'a dair bir alay heyecanlı ve dedikodulu haberlerle dolu olarak çıkacaklardı. Saraydan çıktım ve şato köşküne döndüm. Uzerime gayet kederli ve mağmum bir hal çökmüştü. Çünkü artık, meselenin aldığı son şekilden Wallis'i haberdar etmek ve her ikimizi bekleyen akibeti kendisine bildirmek saati gelmişti. Yalnız, teyzesini heyecan ve telâşa vermek istemiyordum. Onun için, yemekten sonra Wallis'e ufak bir gezinti teklif ettim. Köşkten çıktık, binanın etrafmdaki yoldan ileri doğru gitmeye başladım. GELECEK YAZI: Insanı gazeteler yaratır, gene gazeteler mahveder. =haberleri Kadıköyde kanlı bir hâdise • . » 1 H U K U K Î BAHİSLER I c HEM NALINA MIHINA Fikret isminde biri balta ilc karısının başını pa^çaladı Kadıköyünde, dün saat 10^0 da bir yaralama vak'ası olmuştur. Hâdise şudur: Bundan 15 gün kadar evvel Kastamonuda kocası Fikretin yanından kaçarak analığı Acemyanın nazdine gelen Melâhat, Kadıköy, Yeldeğirmeninde, Tepe sokağındaki mey hanede çalışmaya başlamışür. İstanbula gelen kadının kocas) Fikret dün Kadıköyünde kansı Melâhati meyhanede bulmuş ve koynundaki el baltasuu, çıkartarak Kansmın başma indirmiştir. Başı parçalanan Melâhat Haydarpaşa hastanesine kaldırılmıştır. Katil Fikret. zabıtaya giderek: K Ben, Kastamonudan 15 gün evvel kaçan 8 aylık gebe karımı öldürdüm.» diyerek teslim olmuştur. Hâdiseye savcılık el koymuş ve tshkikata başlanmıştır. Melâhatin yarası ağır olmakla beraber kurtanlmasına çalışılmaktadır. Cumhuriyet gazetesinin geçen sayılanndan birinde «En büyük adlî teminat» başhğı altında yazdığımız bir yazıdan pek az sonra sayın Adalet Bakammızın şahıs hürriyetinin teminat altına alınması, mecburî tevkif hallerinin kanunlardan çıkarılması yolundaki beyanatını büyük bir inşirahla okuduk. Bu, haksız yere tevkif edilenlere tazminat verilmesini kabu etmemekle beraber, bu kanunî mecburiyetler dolayısile ve dah; ziyade tazyik tedbiri olmak üzere yapılan tevkiflerin ortadan kaldınlmasına doğru atılmış olan esasiı bir adımdır. Memurin Muhakemat Kanunu kaldırılmalıdır Yazan: Doçent Dr. Sahir Erman lirse de, vazife sırasında işlenilen suçlar hakkında tanîamile esastan âridir; vazife sırasında hakaret suçunu işleyen memurun bu suçu ile vazife arasındaki rabıtanm tesbiti ne bir ihtisas işidir, ne de hattâ bu rabıtanm tesbitine lüzum vardır. Vazifeden doğan suçlara gelince, bu mevzuda işlenilen suçla görülen vazife arasındaki münasebetin tesbiti için ihtisas sahibi olmak lüzumu kabul edilse bile, adlî mercilerin bu hususta salâhiyettar olmadıklan nasıl söylenebilir? İcabmda akıl ha5talığı, ticari hesablar, evrakta sahtekârlık gibi, tıbbi ve fennî delillerle meydana çıkarılabilecek hususlan ehli hibrenin yardımına ba5\oırmak suretile halledebilen adlî makamlar, işleni'.en suçla görülen vazife arasındaki münasebeti tesbitten âciz midirler? Kaldı ki bu keyfiyet bir ihtisas ışi ise, takibat yapmak, ifade almak, delil toplamak ve karar vermek de bir ihtisas işidir ve bu hususta yegâne mütehassıs merci, adliyedir. Memurin muhakemet kanununun lüzum İu olduğunu ispat sadedinde ileri sürülen bir mülâhaza da.âmme hizmetlerinin istismanm tcmin etmekten ibarettir. Bu ,nütaleaya göre, memurlar, gördükleri vazife dolayısile, büyük halk kütlesiie daimî temas halindedirler, haklı veya haksız şikâyetlere maruz kahrlar. Şayed iş sahiblerinin doğrudan doğruya adlî mercilere başvuiTtıalarını kabul edecek olursak, memurİRr 'kide birde vazifelerinden ayrılıp adliyeye taşınmak mecburiyetinde kalacaklar, bu ise âmme hizmetlerindeki istikrara mâni olacaktır. Buna verilecck cevab da basittir: Adlî mercie şikâyet edemiyecfk olan iş sahibi, bu sefcr darî âmire şikâyette buiunacak ve bu âmir de ya bizzat yahud memur edeceği bir zat marifetile şikâyeti tahkik edecektir; böylece hakkmda şikâyet vaki olan memur, adlî mercilerin huzuruna çıkmıyacak ise de, tahkikata memur edilen zatın huzuruna çıkacak, bu da o memurun gene işi başında bulunmamasını icab ettirecek, yani âmme hizmetlerindeki istimrar gene temin edilemiyecektir. Şu halde bu mülâhaza da Memurin muhakemat kanununu haklı gösteremez. Gene memurların büyük halk kütlesile temasa geçmesi ve bir çok şikâyetlere maruz kalabilmesi esasına dayanan başka bir mülâhaza da şudur: İkide birde adlî merciler huzuruna davet edilecek olan memur, bu yüzden çekingen davranır, bir hâdisede halin icab ettirdiği âni karan veremez, daima mesuliyeti üzerinden atmağa çalışır, bu da gene âmme hizmetlerinin lâyıkı veçhile görülmesine engel olur. Buna da yukarıdaki gibi cevab vermek mümkündür: Adlî mercie şikâyett edemiyecek olan iş sahibi, idarî âmire şikâyette bulunacaktır. Memuı da çok kere kendi sicil âmiri olacak olan bu âmire şikâyet edileceğini bildiği cihetle. gene aynı şekilde çekingen hareket edecek, mesuliyetten gene aynı suretle kaçmacaktır. Demek oluyor ki Memurin mi'hakemat kanunu memurun mtsuliyetten kaçmmasına mâni olmıyacaktır, nitekim de olmamaktadır. Nihayet bu mevzuda, ileri sürülen bir noktai nazar da adliye karşısında idarenin istiklâlini korumaktan ibarettir: Suç işliyen memurun bu suçu ile gördüğü vazife arasındaki nıür.gsebetin tahkik ve tetkiki adliyeye bırokılacak olursa, adliye idarenin 'şlerini, memurun gördüğü vazifenin mahiyetini de tetkik edecek, bu suretle kaza or3anı idare organının işltrine müdahale edecek, hem idsrsnin adliye huzurundaki istiklâli kalkacak, hem de idarî rejimin esasîanndan biri olan avîliyenin idarenin işlerine karışm3ması esası mürtefi olacaktır: r.'t'rm aynı esaslar gözönünde Kızıl devin yenilmezliğine inanmıyoruz ama ewYork Times gazetesi, «Sovyet Rusyanın yenilmezliği» hakkındaki Rus efsanesinin artık Akdeniz memleketlerinde hiç bir kıymet ifade etmediğini yazmış. Muharririn belirttiğine göre, geçen senedenberi Akdeniz memleketleri kuvvetle cephe kurmağa başlamışlar ve kendilerine karşı olan itimadları da artmıştır. Artık bu bölgelerde Sovyet korkusu zail olmuştur. Diğer taraftan Sovyet Rusya Akdenizdeki bazı peyklerine yardım edemez bif hale gelmiştir. Artık Karadenizden Arnavudluktaki Enver Hoca hükumeline, Sovyet gemileri malzeme götürmez olmuştur. Amerikan gazetesi, Akdeniz bölgesinde Türkiye ve Yunanistan gibi memleketlerin de, askeri savunma sahasmda gayet kıymetli terakküer kaydetmiş olduklannı ilâve etmiştir. NewYork Timcs'in bu yazıyı ne münasebetle yazdığı, ajansm verdiği hulâsadan pek anlaşılamıyor. Akdeniz çevresindeki memleketlerde, bilhassa Türkiyede Sovyet Rusyanın yenilmezliği hakkuıdaki efsaneye inananlar. sadece komünistlerden ibarettir. Onlann gene ba efsaneyc sahiden veya yalandan inanmakta devam ettiklerine ve cdeceklerine şüphe yoktur. Fakat bir üçüncü dünya barbi patladığı takdirde, Sovyet Rusyanın da nihayet yenileceğini, aklı başında ve muhakcme kabiliyeti yerinde olan herkes bilir. İkinci Dünya Harbi içinde, bizde de Almanyanın yenilmezliğine inanan askeri »nütehassıslar vardı. Bunlar. Amcrika harhe girdikten sonra da, Alman ordusuna karşı duydukları hayranlığrn sevkile Mihver devletlerinin harbden muzaffer çıkacağma inanıyorlardı. Nihayet 1943 mayısında Tunusun bir köşesine sıkıştınlan Alman ve İtalyan ordulan topyekun teslim oldular. 1944 haziraııında MUttefikler Normandiya kıyılarına çıktıklan ve Almanlann Atlantik kalesi dedikleri Batı Avrupa kıyılarındaki mUdafaa hattını yardıklan zaman da Almanlann, hâlâ Müttefik ordularını denize dökeceklerini bekleyen Alman hayranı askeri mütehassıslar da vardı. Netice malumdur. Bir üçüncü dünya harbi patlarsa, Sovyet Rusya da, başlangıcda bazı muvaffakıyetler elde edecek; AngloSakson strat?isinin isteklerine uygun bir şekilde sağa sola yayılarak zayıflayacak ve nihayet bütün Mihver devletlerinin İkinci Dünya Harbinde uğradığı akıbete uğrayacaktır. Bu itibarla Sovyet Rusyanın yenilmezliğine bizzat kızıl çarlar bile inanmamaktadırlar. İnansalardı. gittikçe kuvvetlendiğini gördükleri demokrasi cephesinin büsbütün kuvvetlenmesini beklemeden hemen harbe girişirlerdi. Fakat meselenin ruhu, Akdeniz memleketlerinin kızıl dev tarafından istilâ edilmesini önlemektedir. Bunun için de. Sovyet Rusya ve peyklerinin müşterek tecavüzlerine lkağızda karşı koyacak milletleri azamî derecede kuvvetlendirmek ve top patlar patlamaz, büyük kuvvetlerle hemen bunların yardımına koşmaktadır. Sovyet Rusyanın yenilmezliğine bilhassa Türk milleti asla inanmamaktadır ama. icab eden tedbirler aiınmadığı takdirde Sovyet Rusya tarafuıdan istilâya uğrayan memleketlerin. harb Müttefiklerin zaferile neticelendikten sonra. sadece cografî birer varlık hulindc kalacaklarına ve bu milletlerin zalim ve gaddar kızıl dev tarafından imha edileceklerine inanmamak da elden gelmiyor. Bunu XewYork Times dostumuza hatırlatmaktan kendimizi alamacük. ı Gene sayın Özyörüğün beyana tından anladığımıza göre, hükumet beyannamesine tevfikan, âmme hukuku sahasmda câri bulunan kanunlar gözden geçirilecek ve bunlar meyanında antidemokratik hükümleri muhtevi bulunanlar tadil edüeceklerdir. İşte biz, bugünkü yazımızda, bu kanunlar meyanında bulunduğuna ve antidemokratik hükümler ihtiva ettiğine kani olduğumuz Memurin muhakemat kaİşçi Scndikaları Birliğinin nunu hakkında düşündüklerimizi toplantısı ısaca arzetmek istiyoruz. Bu mcvzuda Başbakanın Meclisİstanbul İşçı Sendikaları Birlıği 25 haziran pazar günü fevkalâde bîr top te okuduğu hükumet programında lantı yapacaktır. şöyle denmekte olduğunu hatırîıAyrıca, İstanbul Liman ve Dokları Gemi Sanayii İşç.leri Sendikasının yoruz: «Bununla muvazi olarak, bir şubesi olarak ı'aaliyete devam eden kanunlanmızda, itiyadlanmızda ve İstinye Dok işçilen yerü bir sendika telâkkilerimizde tek parti devrinkurmuşlardır. Bu yeni teşekkülün ismi dcn artakslan ne varsa tam olarak • İstanbul Gemi Sanayii İşçlleri Sendi tasfiye edeceğiz. Bu cümleden olkası» dır. mak üzere, meselâ Matbuat ve CeDört sarhoş Jkavga etti. İçlerin za kanunlan, Memurin muhakemat kanunu gibi bellibaşlı antidemokden biri bıçaklandı Evvelki gece Eminönünde 4 sarhoş ratik hükümleri ihtiva eden kakanlı bir boğuşmaya tutuşmuş ve kavga nunlan dcmokrasi ruhuna uygan neticesinde bır tanesinln karnı deşil tadillerle huzurunuza getireceğiz.» rcijti.. Görülüyor ki, sayın Menderes, Mehmed ile Raif Çakar isminde İki Memurin muhakemat kanunuııun şahıs gtct saat 23 e kadar içki içtikten sor.ra Hayık ve Niko ismindeki iki bellibaşlı antidemokratik hükümlei ihtiva ettiğine kani olmakta ve sarhoşa rastlamuluvdır. Her iki taraf da çok sarhoş olduğundan aralarındaki IU kanunun demikrasi ruhuna uyeski b.r hâc'iseyi tazeliyerek kavgaya îun şekilde tadil olunacağını söybaşlamış'ardır. lemektedir. Fakat acaba bu kanuKavga çsnasmda Raif Çakar, karnı • lun külliyen ilgası düşünülemez na yediği bir bıçak darbesi ile yere serilmişt.r. Zabıta memurları derhal li? hâdiseye el kuymuşlar ve Ralfi CerrahFilhakika Memurin muhakemat pasa hastanes.ne kaldırmışlardır. :anununun lüzumu hakkında vakit Müzik öğıctmenlcri korosu •akit ileri sürüylen mucib sebebM. Hulusi Öktemin idaresi sltında erden hiç biri tenkidden masun bulunan İstanbul müzik öğretmenleri :alamaz. Bu mucib sebebleri gözkorosu iki aydar.beri devam eden ha îen gecirecek olursak, noktai nazazırlıklartian sonra bir konser verecrk •ımızı daha büyük bir vüzuhla artir. Konser İstanbul radyosunda 15 haz.ran perşenıbe akşamı saat 19.20 ile :etmek imkânını elde edebiliriz. 19.40 arasmda veriltcektir. Programüa MemuHn muhakemat kamınuSchubert, Chun.ann, ve Mozart'm par lun lüzumu hakkındr. ileri sürülen çalarıle Hulusi Öktemin besteLedi^i halk >irinci mucib sebeb, xendileıine şurkıları vardır. >ir sürü mükellefiyet tahmil oluİki kamyon çarpışlı. 5 kişi lan memurlann şerefini, diğer va;andaşlarm şerefine nazaran daha yaralandı Şoför Muzaffer Çclikkaya idaresinde ;saslı bir şekilde himaye etmek ve ki meyva suyu fabr.kasına aid l>ir >innetice suçlu oldukları idarî bir kamyon, Beşiktaş cihetinden Dolnıaıtkikat neticesinde anlaşılmadıkbahçe istikametine giderken aks. istiı, onların hâkim huzuruna çıkakametten gelen 110 plâka sayılı askeri kamyonetle çarpışmış ve her iki vasıta rıimasına mâni olmaktır. Demokda ağır hasara uğrr'Tnıştır. Kanıyonda ratik bir memlekette memurun şebulunan Vahide Çeiikkaya, Ahmed •efinin diğer vatandaşlann şerefınTurgud. Al. Gdren, Şevki Gören ve len daha üstün olamıyacağı ve hâMuzaffer Çeiikkaya yaralanmışlar ve cim huzurıuıa çıkmanın kimsenin hastaneye kaldırılmışlardır. jerefini lekelemiyeceği gözönünde Samsun vapurıı süvariliğtnc :utulacak olursa bu mülâhazanın Aziz Derya ta^in edildi ; kadar yanhş olduğu anlaşılır. Gene bu mevzuda ileri sürülmüş İtalyada insa edlen Samsun vapuru süvariliğine Aziz Derya tayin edilmiş ılan bir mülâhaza da memurun tir. Derya kaptan bugünlerde İtslyaya ,azifesinden dolayı veya vazifesi giderek «Samsun» un seyir tecrübeleurasında işlediği suçun vazife ile r nde hazır bulunacaktır. olan alâkasuıı tesbit etmenin bir ihtisas işi olduğu ve bunun da anŞABAN 26 PAZARTESİ cak o vazifenin mahiyetini bilen dari meclislerce hallolunabilece;inden ibarettir. Bu mülâhazaya da & c 3 :evab vermek kolaydır: Evvelemiro a ..J bu noktai nazann vazifeden doV. ] 5.28 13.14 17.14; 20.41 22.44 3.08 layı işlenen suçlar hakkmda bir .ıymet arzedebileceği düşünülebiE. ] 8.47| 4.33 8.33 12.00 2.03 6.27) KATHLEEN WINSOR"un Bu ikinci romanı AMBER'inden de güzeldir. Yeri cıktı. 3 Hra. ARIF BOLAT KITABE\T ROBİNSON KRUSOE Robenson'u tanımıyan yoktur. Fakat şimdiye kadar türkçeye tercüme edilıp okunan nüshalar ancak onda birdir. Dünyanın en meşhur ve fevkalâde bir eseri olan Robinson Krusoe, bu defa aslı bulunan ingilizceden tam tamamına tafsilâtile tercüme edilerek bir çok resimlerle süslenerîk basılmıştır. Eserin müellifi Daniel Defoe, mütercimi Şükrü Kayadır. Robinson Krusoe kadar insana ümid ve cesaret veren, imanını ve insiyativini kuvvetlendiren, cebinde on parası yok iken şahsî teşebbüslerle, şahsî faaliyetlerle insanı iş ve para sahibi eden, hayatta yalnız kendi nefsine itimadla başanlar, muvaffakıyetler temin eyliyen yegâne bir eserdir. Bununla beraber sergüzeştler ve maceralarla dolu en heyecanlı ve sürükleyici bir kitab olduğu için okuyucuya kendini tekrar tekrar okutur ve asla bıktırmaz. Işte bu büyük ve güzel kitab iki cild üzerine Hilmi Kitabevi tarafından bastmlmıştır. Neşrolunan birinci cildin fiab 3 liradır. ikinci cildi de on beş gün sonra satışa çıkacakbr. Fiab iki buçuk lira olacaktır. Herkese tavsiye olunur. H I L M 1 K İ T A B E V İ TAM ve HAYATI ve MACERALARI tutulmak suretile, hukuk sahasmda, şahsî kusurla hizmet kusruru birbirinden aynlmaktadır. Bu mülâhazaya da şu şekilde cevab verilebilir: Bir suç sebebile, suçla vazife arasındaki münasebeti tetkik edecek olan adlî merci, vazifenin doğru veya yanhş bir şekilde ifa edilip edilmediğini tahkik edecekse de, bu vazifenin esasını tenkid edecek, bunun lüi'imsuz olduğunu, idarenin zaten böyle bir vazife vermemesi yahud bir karar almaması gerektiğini ileri sürecek değildir; adlî makam sadece memur tarafından yapılan hareketi nazara alıp, bunun Ceza kanununda tesbit edilen suç nevilerinden birini teşkil edip etmediğini tahkik edecektir, bu keyfiyet ise adüyenin idarenin işlerine müdahale etmesi demek değüdir. Bilâkis Memurin muhakemat kanunu câri bulundukça, idare adliyenin işlerine müdahale etmekte, savcıya ve sorgu hâkimine aid bulunan hazırhk ve ilk tahkikat muamelelerini idari makamlar ifa etmektedir. Sonra adliye muvacehesindc idarenin istiklâli demek, idareye mensub olup da suç işleyen kimselerin istiklâli demek değildir. Nihayet hizmet kusurile şahsî kusur arasında yapılmak'a olan tefrik, hukuk sshasına münhasır olup, bir zarara maruz kalan ferdin bu '•caranm, d»vletin mi yoksa memurun mu tediye efleceğini tesbit edebilmek maksaclma müsteniddir: ?.lemurun işlediği suçtan dolayı devletin ceza aörmesi mevzuu bahsolmadığına göre, ceza sahasmda böyle bir tefrikte buiunmağa lüzum yoktur: suç işleyen memur daima şahsî kusuru ile hareket etmiş olur. Şurasım da ilâve edelim ki, Fransada da idarî rejim câri olmakîa beraber. biz'm Memurin muhakemat kanununa benzer bir kanun bu memlekette bulunmamaktadır. Demek oluyor ki, Memurin muhakemat kanurunun lüzumlu olduğuna dair ileri sürülen mülâhazalardan hiç bir tenkidden masun değildir; bilâkis bu kanun mevcud oldukça, henn vatandaş memur ikiliği, memurun suç işlese dahibir takım imtiyazlara sahib olduğu mülâhazası âmme efkârında yerleşecek, hem de, idarî tetkikat ne kadar tarj.fsız bir şekilde yapılırsa yapılsın, sonunda muhakemesinin men'ine karar verilen memurun gene suçlu olduğu, fakat âmirlerinin onu himaye etmesi neticesinde mahkemeye sevkedilmediği kanaati halkta hâkim olacaktır. Bu itibarla lüzumsuz ve mahzurlu olduktan başka, antidemokratik de olduğu bir defa teslim edil dikten sonra, bu kanunun tadili cihetine gidileceği yerde, büsbütün ilgasını tercih etmek. fikrimizce, tutulacak en salim yoldur. Sayfiyelerde kiralar Bu sene sayfiyeye bilhassa adalara r=ğbet az oln:aktadır. Sayfiyelerdeki kira üeretlerinin fahiş oluşunun rağbeti azahîıgı anlaşılmaktadır. Bir takım ev sahibleri Tarsus ile Amerikadan gclecek milyonerleri beklediklerinden fiatlarda tenzilât yapmamaktadırlar. Bu duruma göre Tarsusun dönüşüne kadar sayfiye kiraları yükseklfğini muhafaza edecektir. i Iklndl D o k t o r HASİB TÂNYOL Avrupa tetkik seyalıatine yıkmıştır. Ekmek, ekmek! Yeni hükumetin programında, meşgul olmayı vadettiği işlerin başında «hayatı ucuzlatmak» meselesi var.. Umumî efkâr, her geyden önce onu bekliyor. Çünkü, aşağı yukarı on yıldır çok sıkmtı çekti. Hem de bu bunaltısına, sırf dünya buhranınm doğurduğu şartlar sebeb olmadı. Fena idare edilen devletçilik sistemi, bilgiden mahrum kimselerin iktisadî sahada yöneldikleri yanlış yol, sabık iktidar partisine mensub muayyen bir zümreyi servet sahibi yapmaya matuf gayretler milletin müstahsil sınıfım da, müstehlik sınıfını da perişan etti. Heı türlü ciddî kontroldan âzâde ticaret işlerinde bir takım mutavassıtlann mübalâğah kârlar sağlamalanna göz yumma neticesi fiatlar günden güne yükseldi ve Türk parası kıymetini kaybetti. 7 eylul kararı da şimdiye kadar misli görülmemiş bir malî cehaletin timsali olarak tarihimize geçti. Bankamızda bir tasarruf hcsabı açtırınız! Hem para biriktirir, hem faiz alır, hem d« ikramiye kazanabilirsiniz! İKRAMİYE 25 Ağustos : ÇEKİLİŞ TARİHLERİ 29 Aralık: 31 Ekim : 1 EV 2 DÜKKÂN ve 1 EV 1 DÜKKÂN çeşidli para veraset ve 2 EV 1 DÜKKÂN ikramiyeleri.. intikal vergisini EV ve DÜKKÂNLAR'ın Bankamız öder. TÜRKİYE İS BANKASI ^ıımııııa • ATLAS FÎLMÎN ANKETİ Bu sene çevireceğimiz kıymetli edib REŞAT NURI GUNTEKINin DUDAKTAN KÂLBE ifimli eserinin senaryosu hazırlanmaktadır. Kıymetli sineraa seyircilerinin arzularına daha ziyade uyabilmek düşüncesile 2 sualimİ7,m cevablandırılmaEi rica ohınur. 1 LAMCA ve KENAN rolünde hangi tanınmış sanatkârlan düşünüyorsunuz. 2 Eserin sonu olduğu gibi mi, yoksa LAMIA ile KENAN'rn birleşmesile mi? hitsin. Cevabiann 1 Temmuza kadar Mecidiyeköyünde ATLAS FILM stüdyosuna yazılması rica olunur. tacak şekilde ucuzlatılması işi artık bir coldu bitti» halini almış bulunuyor. Fakat, bize kalırsa dar ve değişmez gelirli halk tabakasırun, fiatının düşürülmesini dört gözle beklediği baş gıdamız olan ekmektir. Çünkü, onlar için ötedenberi «katık» bir lükstür. Sofra başma otU mak için sizden müsaade aldığı zaman «yemek yemeğe gidiyorum!» demez, «ekmek yemeğe gidiyorum!» der. Onun dilinde «hayat mücadelesi» nin adı «ekmek kavgası» dır. «Geçimini temin» karşılığı aekmeğini kazanmak» tâbirini kullann. Gerçekte de bir baş soğanı kırarak, sekiz on zeytini yanına koyarak, bir kâse çorbaya doğrayarak koca bir somonun hakkından gelebilir. Harb içinde bütün esnafın, işçilerin pahalıbğa ölçek tuttuklan madde ekmekti. İstedikleri ücretin veya fiatın yüksekliğinden söz açmak istediğiniz anda derhal şu klâsik cevabı yapışürıriardı: Efendi, ekmeğin kilosu kaça? Bugün de hâlâ öyledir. Hattâ sade bizde değil, ekmeğin vaktile biı «garniture» telâkki edildiği Avrupa memleketlerinde bile.. Bugün bir çok ihtiyaç eşyasının Türkiyeden daha yüksek fiatla satıldığı İsviçre, ekmek ucuzluğu hususunda dünya rekorunu kırmıştır. En az ücretle çalışan bir işçlnin bir kilo ekmek almak için sarfettiği zaman bizdekinin dörtte biri nisbetindedir. Yazan >•«•^»•••^^ AHMED HIDAYET Amerikada yapıldığını haürlattığj şekilde ekmeklerin mayalarının içine «kalsiyum» veya «vitamin» özü koyamayız ama, bir başka yoldan karşılığını bularak şu ekmeği kalitesini de düzeltmek şartile bira2 ucuzlatabilsek.. Karnı doyduktan sonra geniş bir nefes alan millet, iktidan, ne basiretli ve ne insaflı ellere teslim etmiş olduğunu asıl e zaman anlayacaktır. REEL oturduğunuz yerde!. Kişi noksanını bilmek gibi irfan olamaz Ayran meselesi! Millet pişman! «Halk Partisi» nin genel kurmay heyetini teşkil eden yazarlan meğer «Demokrat Parti» liderlerini ne kadar severlermiş de haberim« yok... Onlar iktidar mevkiine geçeı geçmez öyle dostça ve öyle hayırlarını temenni eder nasihatîer vermeğe başladılar ki hayretten donup kalmamanın imkânı yok. Neler de neler!. Yahu, madem kalabahğın ruhundan bu kadar anhyordunuz, halk psikolojisine bu derece vakıftınız, neden o nasihayleri vaktile gizli, aşikâr efendilerinize vermediniz de, vatandaşlannızı yıllarca densiz ve ceberut bir idarenin altında inlettiniz ve kendilerini 14 mayısta uğradıklan tarihte misline nadir tesadüf olunur bir hezimete ujiramaktan kurtannaduıız., '..:; Meşhür Hattat Hafız Osman raerhumün yasiiir ve «tcemiler fçin yazdığı ve nüshaları temamen tükenen jiieri basiidi; kâğıtlı 820 kuruşttır. JfCuçükboyİarrda yardjr. Poşta\ucreti alııınıaz. l^tanbMİ Maarif Kitapfıanesi adrcsine dikkat etmelidir. 14 mayıs inkılâbını hazırladıktan sonra iktidarı ellerine alanlar, irtikâb olunmuş sayısız hataları düzeltmeğe nereden başlayacaklannı şaşırsalar ve bütün o bozukluklar karşısında apışıp kalsalar bile yeridir. Buna rağmen, şekerin, tekel mad delerinin ekserisinin, pamuklu dokumaların, ihtiyaç sahiblerini tamamile tatmin edecek derecede deBelki, geçen gün Valimizin EmirAma, hakkmız var.. Henüz iki buğilse bile, onların bütçelerinde gân köşkünde • yaptığı toplantıda çuk, üç haftelık bir mazisi olan yeaçılmış gediğin bir kısmııu kapa aziz dostum Vedad Nedim Törün ni hükumetin icraatında milletin hayrını gaye edinmiş teşebbüslerden başka bir harekete şahid olatnadığınız, tenkid edecek hiç bir kusur ve yanlıghk mevzuu bulatnadığınız için muhayyilenizde icad etmek zorunda kaldığınız vehimleri ve kuruntulan hayırhahlık kisveeine bürünerek umumî efkâra aşılamak istiyorsunuz.. Hattâ içinizden bazılan böyle bir maskenin arkasına gizlenmek kaygusuna bile kapılmadan insaf ve muvazeneden ârl düşüncelerini çırçıplak açığa vurmaktan çekinmiyor. Bu memleketin yıllarca ne şiddetli baskılar, ne ters tedbirler, ne mantıksız prensipler altmda inlediğini birdenbire unutmuş görünerek, fikirlerini tatbika değil, mevcud aksakhklan tetkike henüz girişmiş yeni hükumete bir hücum vesilesi bulduğunu sanıyor: «Ne yaptılar sanki.. Millet, kendilerine rey verdiğine pişman.. Bu pazar yeni bir seçim yapınız, bakalım kazanırlar mı> diyor. Evet dostum, millet pişman, fakat neye biliyor musun? İçinden bu kadar çözülmüş bir partinin za'fını daha önceden kestiremediği ve başından daha evvel atamadığı için.. Önümüzdeki pazar yapılacak muhayyel seçime gelince.. O, çok, hem de pek çok tehlikelidir. 14 mayısta zarzor ele geçirdiğiniz 60 sandalyeyi de toptan kaybedersiniz. Oturun Pöh.. pöh maşallah.. Haberiniz var mı? Denizyolları İdaresi «touristique» bir sefer yapmaya kalkıştı. Tarsusu NewYork a yolladı. Buradan oraya yolcu götürdüğü gibi oradan da buraya seyyah getirecekti. Proje mükemmel, yol kısa, kazanc yüksek... Ne yazık ki İdarenin bir çok işlerinde olduğu gibi, evdeki pazar çarşıya uymaoı Son gelen telgraflardan teşebbüsün müthiş bir ziyanla neticelendiğini öfreniyoruz. Sen bir garib çalgıcısuı, nene gerek gümüşlü zurna!.. Karadeniz, Akdeniz postalarımızı, hattâ şehir içi hatlarımızı doğru dürüst işlettik de Okyanuslaraşın «eferler yapmamız mı kalmıştı? Haydi Tarsusun boş dönmesine bir kısım sebeb olarak pasaporl {ormalitelerinde çıkarılan güçlükleri, lüzumsuz şekilde alınan emniye»^ tedbirlerini gösterelim. Şu mücevher gibi zarif Ankaıa vapurumuzdaki uyanık süvarinin, nazik personellerin, en usta aşçmır sarfettikleri beşer kudretinin ibtügayretlere rağmen yeme, içme vesaire işlerinde hâlâ Avrupaî zihnıyete uymamamıza ne diyelim? Kötü bir devletçiliğin itimadsızlık, bilgisizlik ve kırtasiyecilik prîtı sipleri üzerine kurulmuş bir idare ile bu işlerin yürümiyeceğini anlsmakta gecikmiyor muyuz, bilmem Uzağa gitmeğe ne hacet? Şehir hatlan için guya yeni yaz tarifesi tanzün olundu. Herkes gelişirü gidişini ona uyduracak.. Gişelerden tarife istiyorsunuz. Memurlar bumunuza gülerek: Taze bitti efendim!. Diyorlar. Daha, yeni tarifenin düzenlendiği söylenen gündeyiz. Bu tâbiri niçin kullanıyorum biliyoı musunuz? Ortada ancak bir rivayet var, ilân edilen bir şey yok da ondan. Gişelerde cep tarifesi bulunmadığı gibi iskelelerde asılı duvar tarifeleri de yok. Eskiler de ortadan kaldınhnış. Yalnız ilâve edilen seferlere dair eski resmî tezkerelerde kullanılan dille yazılı bir pusula asılı.. Neden? Diye soruyorsunuz. Memurlar şu cevabı veriyorlar: Efendim, ayın on sekizinde Demiryollan tarifesi de değişecek va tarifelerimiz ona uydurulduktan sonra basılıp asılacak. Âlâ.. Fakat bu aceleye ve bu şekilde işleri karıştırmaya ne lüzum vardı öyle ise!. Bu ne biçim müessesedir ki, her yıl baniiyö hatları na aid aşağı yukarı kaç tarife satıldığmı biîmez, baskiyı ona güre ayar etınez ve yeni tarifenin tarzim olur J uğu gün gişelerden: Bitti! Cevabı verilir.. Geç efendim geç.. Yeni teşkilât ne şekilde kurulacaksa kurulsa da biz de bu keşmekes< ten kurtulsak... Bir tarafta turis* tik sefer hulyası, bir tarafta bu ao hakikatler.. Nasıl demiyeyim? Ayranı yok içmeye, atla gider biçmeye*