Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHLKIYET «CUMHURİYET»in B Ü Y Ü K R Ö P O R T A J I : 28 Mart 1950 İzmirde belde ve halk Baştarafı 1 inci sahifede insanm yalnız kulağma değil beyninın içine çarpıyor. Saat on iki, bir, iki, üç; nafile, otomobil geçişi neden bu kadar heybeth ve korkunç ses çıkarır dıye pencereden baktım; meğer gündüz pek farkına varmamışım, cadde asfalt değıl parkeymış Halbuki teknık medeniyet otomobil lâstığını ancak asfaltta koşsun dıye icad etti. lyı ama parkeler ayna gıbı, otomobıllerın gene bu kadar üst perdeden ses çıkarmaması lâzım. Anladım; hepsi otelin önünden hep yüz kılometreyle geçıyorlar. Caddede in cin olmadığı içın sür süre b ldığ:n kadar. * * * Bu kadar mamur, yaya kaldırımlı, denızli, palmıyelı bır caddede neye insan yok? Bu caddeyi baştanbaşa yaya olarak adımladımdı. Yukarı kısımlarda, Pasaport ve Gümrük taraflarmda külüstür bır kaç kahveyle perişan bir îki meyhanecıkten başka bir şey yok. İnsanlar caddenin neresmde toplansın? Bü tün bu caddede ışıkh ve genışçe tek yer gene bızım İzmir Palasın alt katmdaki lokantadır. Oranın üç beş masalık müşterisi de karmlarım doyurunca garsonlar saat on buçukta perdelerı kapayıverdiler. Evvelce buranın biraz aşağısında İzmirin dıllere destan Şehir Gazinosu vardı. Onu da kaldırmışlar. Yerıne Şehir otelı yapılıyor. Dört katlı, hem yüksek hem boylu; henüz gövdesi ve çatısı bıtip, sıvasız ve camsızhktan kapkara görüneD bir yapı azmanı. * * * Onun berı yanında Tüccar Kulübü var. Yeni, güzel, tertemiı bir bina. Denize muvazi uzanan cephesi ve onun arkasında denize amud inen kısmile zaviyeli bir eda kazanan bina cephesmin sütunlarla sıralanması ona bir üslub mânası da ekliyor. Cepheyle yan binanm arasında geniş bir yazlık teras da var. Bugün öğle yemeğini oranın lokantasında yedik. Salon, eşya, servis hep garbli. Yemekler sahiden iyi. Fakat işte böyle bir yerde de dolu olarak ancak üç masa vardı ve gerisi bomboştu. * * * Geldiğımdenberi dört günde üç defa uğradığım Kultür Park hakikaten yüz ağartacak bir yer Kırk iki hektarlık geniş sahayı daıre daire ve içıçe üç cadde çevrelıyor. Bu çevre iki kilometre tutmaktadır. Dışta atlılara mahsus şose, ortada otomobıller için asfalt yol, içte yayalara hürmeten iki tarafh dut ağaçlarınm dallarını birbırine gırıftliyerek yeşil ve üstüvanî bir tavan kur =haberleri Ekmek f iatı pahalı görülüyor Alâkadarlar, fiatlann 5 kuruş düşürülebileceğini söylüyorlar Bundan bir müddet evvel Beşiktaşta bir fırıncının halka iki kuruş noksanı ıle ekmek sattığını yazmıştık. Bunu çekemiyen bazı fırıncılar bu ekmeklerin bozuk olduğu vesaire gibi iftıra ve isnadlarda bulunmaktadırlar. Be ledıye, narhın âzamî fıat olduğuna göre buna hıç bır suretle mânı olmak arzusunda değıldır. Esasen bu fınnın sahıbı kendi çalışmakta, fırın da kendine aıd bulunmakta olduğu cıhetle herhangı bir zararla karşı karşıya bulunmamaktadır. Maamafıh alâkadarlar, ekmek işının Ofısten tibaren tetkık olunduğu ve unların serbest p yasadan tedark ımkânları temın edıldığı takdırde, ucuzlamanın ıkı kuruş değıl, beş kuruş olabıleceğı kanaatınde bulunmaktadırlar. Prof. Julliet'in konfcranslan Istanbul Üniversitesi Hukuk Fakultesının davetllsi olarak evvelkı gun uçakla sehr.mıze gelen Parıs Hukuk Fakultesi Dekanı Prof. Julliet de la Morandıere bugun saat 16 da Hukuk Fakultesi 8 numaralı darshanesınde Fransız Medenı Kanununun reformu, ya rın saat 12 de Hukuki Mesulıyet. 31 iTıart cuma gunu saat 16 da Iktısad Fakultesi 2 No. lı darshaneslnde. Amme Intızamı mevzulu 3 konferans ve. recektir. Prof. Morandiere 1 rüsan cumartesl gunü akşamı Ekspresle Ankaraya ha. reket edecektır. Olümünün 5 inci yı'dönümü günlerinde [HEM NALINA M1HINA Et deposuna yer mi yok? Ismaildiahib Yazıyor dukları kemerlı yol. Asfalt yolun iki tarafı da karşılıkh çam ağaçlarile bir korıdordur. Birden vuran bir rüzgâr darbesi sanki görünmez mızrabile bu çamların ğne iğne ince yapraklarım tel tel harekete geçirmiş gıbı bir iki dakika süren öyle garıb nağmeler çıkardı kı. dut ağaçlannın henüz gelışmemış tavanlı yolundan, çam korıdorunun zaman za man maveraî bır beste yaratan nağmelerinden sonra Ataturk caddesindekılerden daha gurbüz daha sık, daha kesıf renkli palmiyeler'n o vakarlı koridoru. Haydı fuar zamanı olmadığı için paviyonlar sahasını bırak haydi henüz açılmadığı içın Lüna Parkın eğlence sahasını bırak, fakat baharın bır renk ve ıtır bayramile gülmeğe başladığı bu güneşli günlerde ne bu çam korıdorları, ne o palmıye meşherleri kimseyı çekmıyor olacak ki dort gündür oralarda tek tük insanlardan başka görunen yok Bahar orada Hayvanat Bahçesin.n kuşlarını, yuvalarında veya inlerınde saklı köstebeklerı, may munları, hele bır şehrâyın halinde yelpazelerıni geren tavusları hep keyifli keyifli harekete getırdıği halde insanların böyle bir tabıat ziyafetıne karşı hareketsız kalışı insanm gücüne gidiyor. * * * Dün (27 Mart) Turk cemiyetinin fanilik kâbusundan kurtulmuş bahtiyarlarından birinin, Halid Ziyanın, aramızdan ayrılışının beşinci yıldönümü idi. Olümünün üstunden beş yıl geçti, kendisini unutmadık; elli yıl geçtiği zaman o gene unutulmamış olacak. Beş yüz yıl geçtiği zaman da herhalde kendisini gene ananlar, hatırlayanlar bulunacaktır. Bu sözlerim Halid Zij'ayı edebiyatımızın erişilmez bir siması gibi göstermek veya onu putlaştırmak duşüncesini asla tasımamaktadır. Değeri gerçeğınden fazla gostermenin, gerçeğınden noksan göstermek kadar aleyhte olduğunu da unutmuyorum. Halıd Zıya bir bakıma edebiyat tarihindeki o haklı ve azametli mevkıine rağmen bugun okunma şansını kaybetmiş bile bulunmaktadır. O, kendisinin roman faaliyetıni durdurmasımn hemen ertesinde, ortaya atılan yenilerın bir çok sah<)da kendinı gectiğmi bile seve seve gormu^'u. Buaunku hıkâye ve romanımız ise Halid Zivayı geride brrakan nesünkinden de çok daha ilerıdedir. Lâkın butün bu gerçekler onun haklı şöhretini inkâra yeter sebebler clamaz. HALID ZİYA Vazan: T Semseddin şartla ki Osmanlı hanedanında Bırinci Osmandan Vahıdeddine Kadar gelmiş sultanlar içinde bir kısım esamisi bile okunmıyanlar yanında meselâ Yavuza, Kanunî Süleymana ne gözle bakıyorsak, Halid Ziyaya da romanımızın cedleri içinde öyle bakacağız. O romanuTiızın «ecdadı izamından» dır. Edebiyatçının en mühim başarılarından bırı de eserlerındeki fıkir ve tipleri cemıyete empoze edebılmesidır. Gerçek sanatkâr, en az cem yetten aldığı şeyler kadar, cemiyete de bır şeyler veren kimsedır. Halid Zıyayı bu cephesile de gerçek sanatkâr sayabilirız. «Mai ve Siyah» ve «Aşkı Memnu» romanları yazıldığı günlerde İstanbulda ne bir Ahmed Cemıl, ne bir Nihal vardı. Okunduğu yıllarda ise îstanbulun hemen her delikanlısı bır Ahmed Cem'l, her gene kızı bır Nıhaldı. Edebiyatımız, diğer hiç bir devresinde, Serveti Fünun devrinin cemiyet üzerindekı bu rolü kadar tesırli olmamıştır O zamanın belki hak kile gelişmemış topluluğunun buna sebeb olduğunu da söyliyemeyiz, çünkü o topluluk hiç bir zaman Namık Kemal, Sami Paşazade Sezai veya Ahmed Mithatın kahramanlarına benzemeğe özenmemişti. Yalnız ne var ki muhıt bu kadar müsaid, sanatkâr da bu kadar kudretli iken ne olurdu, bu tesir ve telkin bir parça daha az alafranga olsaydı... Halid Z.ya hakkında ileri sürülen fıkirlerden biri de onun mıllî olmayışıdır. Üslub ve ifade bakımından mıllî olmamak... Bu onun devri için, asla ımkânsız olmamakla beraber, belki bıraz zor olabılırdı. Buna, mensub bulunduğu edebî topluluğun dıl Kutlu Geceleri Karşıyakanm merkezî yerı daha aydınlık görünüyor Orada Iskele meydanı, Halkevi, Çarşıbaşı, Gazino gibi kalabalığı çekecek yerler hep bir araya rastladığı için oranın İzmir Kordonundan daha hayatlı olacağını tahmin etmıştım. TahmmİTi doğru çıkmadı. Orası da uzaktan göründüğü gıbi değılmış, Halkevi bomboş, kahvshaneler külüstür, içkili gazinolar tıngırtı. Evet Izmirde belde var, beldede ticaret var, çarşıda hareket, harekette bereket var, fakat iş saatleri dışında beldeli yok. Eski Izmıri bılenler «neydi o Kordonboyu?» dıye içlerıni çekıyorlar. Benim de bıldığım o eskı İzmir ne bu kadar aydınlık, ne bu kadar mamurdu. Fakat neydi o bütün bır Kordonboyunda bütün bir hayatm bir neşe tufanı gibi akışı. Belli, derd mekândan ve dıştan çok kendimizde ve içimızdedır. NECMİ Mevsim sonu konsern RIZA 3 NİSAN Pazartesi saat 21 de M E L E K SİNEMASINDA Sinema Müdüriyetinden : Sinemamız tarahndan tertiblenen sanatkânn ve kendi idaresindeki korosunun iştirak edeceği bu konserin biletleri yalnız MELEK SİNEMASI gişelerinde satümaktadır. Bu akşam SÜMER Sinemasında • • • Brodvay"ın en fazla rağbet gören ve muvaffakıyet kazanan Operet S İ R K K R A L I (Are You Mith et?) Musiki, dram vs fevkalâde varyete numaraları ile süslü, eğkndiren ve neşelendiren bir film başlıyor. Baş Rollerde: DONALD O'CONNOR OLGA SAN JUAN JOSE ITURBl'den sonra Meşhur Pivaıüst (Carmen Cavailero) nun BÜYÜK KONSERİ Perşembe akşamı AR ve ELHAMRA'da Tamanvle renkli film RIYO AŞKLARI The Time The Place And The Girl» MARTHA VVİCKERS • DENNİS MORGAN • JANIS PAGE'in yarattığı EX BÜYÜK MÜZİK FESTİVALI SES FİLM STÜDYOSU TARAFINDAN 1 Yerinde büyük fedakârhkla çevrilen Türkçe sözlü ve sesli 2500 metrelik STOCKHOLM DÜNYA GREKOROMEN GÜREŞ ŞAMPİYONASI Pek yakında Şehrimizin iki büyük Sinemasında birden gönneğe haarlanınız. I ŞEHİR KOMEDİ TİYATROSUNDA HANİMLAR TERZİHANESİ SON HAFTA GELECEK TEMSİL Sanatkâr için en aziz kader şüphesiz zevkini ve heyecanını çağının mümkün olduğu kadar uzaklarına ulaştırabilnıektir. Kimi sanatkâr bunu zamanı kadar ötesi "çin de başarır; kimi sanatkâr zaten zamanmın üstünde ve ötesindedir, efkidik'e değerlenir; en az mesud olanı da çağını kucaklayabildiği halde onun sınırım aşamıyandır. Halid Ziya bunlardan hangisidir"1. Mademki buçün onun okunma şan Amerikalı öğrenciler derse sının azaldığmı söylemiştik: aKla başladılar en yakın olanı üçüncüdür gibi geAmerikadan gelen 14 kljilik llk Ünlversıtell grupu İktisad Fakultesir.de livor. Ilk bakışta gerçekte oo ıe derslere başlamış'.ardır. Bu oğrencılere görünüyor, fakat herhalde =k,lıuda re jlmdi, llk olarak turkçe oğretılmekte böyle olmasa gerektir. Bir dlr. Her gun 14 saat çallsan Amerikalı Tanzirmttan bugüne kadar siirebğrencılerle dalmî olarak İki doçent, gelen edebiyatımız,, hattâ bugünkd tıç asistan ve bır profesor meşgul ol de dahil. hâlâ bir oluş devTesLıIemaktadır. dir; Divan Edebivatından ayr:klı Ağaçlı linyitleri tekrar işletil beri edebıvatımızda yüz bu dar meğe başlandı sene devam edeçelen hir \olunj aBirkaç ay evvel müteahhid ile Etı rama, bır yerleşme ıstırabı v^rd.r. bank arasında çıkan lhtılâf yuzunden Tabiat ve toprak re?!ıte!eı'nden tuistıhsalı durdurulan Ağaçll lln\itlert tunuz da, tinsan. m çeşidli /nesetekrar işletılmeğe başlanmıştır. Agaçlı leîerine ksdar; zaman zaman kenlınyıt madeninden ılk parti Hnyıt bugünlerde depolara tekrar getlrilecektlr. dini siddetle bifrettiren siyasî, kültürel ve içtirıaî ideoloji çalkantııa20 türbenin açılması rma kadar; dılimizin bir türlü l e kararlaştıtıldı hrli bir programa bağlanamıvrn Tokadh gencler Vüâyete müracaat ederek Gazt Osrr.an paşanın merkadı gelişme ıstırablanna kadar... cok nın açılması içın gereken teşebbus» geniş hahislerde hâlâ suren uzun te bulumılmasım istemışlerdır. Alınan ve buhranh bir intıkal devresi >arralümata gore 20 turbenın halka açıl. şıyoruz, ması kararlaştırılmışUr. Bu hususta kı listenın bugunlerde Vilâjete teblığı Böylelikle bu devir tamamlanıp, beklenilmektedlr. hattâ zaman'mi7! da inrc 1o me koÇorum vapurıında riçck hastahğı nusu yapacak, îökten hükümlere varmadan Halid Ziyanın ızamangörüldü Karadenız aıalık postasından don lılığı» hakkında kat'i bir kanaate mekte olan Çorum \apurunda <,ıçek dayanmak hayli güç olacaktır. İş hastalığına tutulmuş bir yolcu gorul bu zaviyeden ele ahnmca, şımdimug ve kendısi Samsuna çıkarılmış lik, onu bu intikal devri içınde n ütır. Gemıdeki butun yolculara ve muret talea etmek imkânı ka'ır Ki o 7atebata Samsun sıhhiye teşkılâtı tara man da ustadı ven'lık edehnvtıfından çıcek aşısı yapılmıjtır Ayrıca mızın en çok emek har"ar.ıış, en geml de dezenkfekte edılmıştır. Bun. hayırlı işler başarmış işçileri aradan başka, ara lskelelerden blnecek sına sokmak lâzım gelir. yolculara da aşı yupılacaktır. Halid Ziyaya «romanımızın babaMemlcketimizi ziyaret edecekler sı» diyenler vardır. Ona DU unvaiçin hususî seferler Turk tâbıı>etınden çıkaıılmış bulu ru verenler, kendisinin Lırer mananların turıst olarak Turkoede 34 na ve değer taşıyan eserlerini oıay jkamet edebıleceklerine daır kanu taya atmağa başladığı zaman eüenun kabulu uzerine, Avrupa ve Ame bivatımızda «bütün» halinde lııkârlkada bulunan bınlerce, kışının memle ye ve roman olmad;ğını Heri süketimlzi ziyaret lcın hazırlandıkları bildırllmektedır. Bu arada. Anıerıkada renlerdir. Oysa ki Halid 7iyad m ön ıkamet etmekte bulunan eski vatandaş ce de modern hikâye ve romanm larımız Istanbula gelmek İçın teşebbu denemesini yapmış ona vakın sinıa se gırişmışlerdir. Bu turıstlerin Turki vardı. O halde Halid Ziya roTianıyeye kolayca gelebılmelerlni temin maksadıle Denız>ollarının Amer.ka ve mızın babası değildir ve romanıAvrupa hmanları ıle Istanbul ve Izmır mızm babası kimse değıldir. Eskilımanları arasında hususi bir sefer lerin «tekâmulsüz kemal clmaz» teTtib edeceğı soylenmektedir. dıye bir FOZU vardır; Halid 7iyanın Avukatın yüzünü jiletle kesen büyük değeri de romanımızın babası olmak değil, romantmız'n bir keşoförün miıhc.'iemesi Hukuk mahkemesınden çıktıkları sr mali olmasıdır. O Türk rorr.anınrada kendısınden ayrılan karısının da bir devirdir. Kendi zamanına vekâletini deruhde eden a%oıkat Kara kadar türkçede roman v? hıkâye bet Arsene tecavuz ederek jiletle yu çahşmalarını o, çağmın miimkün zunü kesmekten sanık şofor Hıkmetin muhakemesine dun 1 incı Agır Cezada olan vasıta ve maliîmelerini kullanarak; tertib, teknik. tîh'ıl. sisbaşlanır.ıştır. Dunku oturumda tecavuze uğrıyan tehı bakımından derlitoplu bir l.uavukatı. şehrimiz Barosii adına 10 le soktu. Yaptığı iş şüphesiz yokavukat temsil etmiştır. Duruşmada tan varetmek değildi: fakat o başhazır bulunan avukat Karabet, uğra lanmış lâkin bir türlü 'iü'ene eidıgı tecavuz hâdisesini anlatmıştır. Sanık mevklinde bulunan çoför Hıkmet rememiş bir işi o zaman için «müise kasden, tasm'.m v e tasav\'urla ha kemmel» e ulaştırmıştı. Bu şüphesiz reket etmedığini eöyliyerek demisüı büyük ve şükrana değer bir hizki: metti. Nasd ki yürüyen zaman bu ı Hukuk mahkemeslnden çıktıgımız hizmetle yetinmedi, sonradan onu zaman avukat Karabet yanıma sokuldu ve beni kızdıracak, tahrik edecek da tamamlayanlar çıktı. İşte mesesekilde konuştu. Bu sözlere s'.r.'.rlen leyi bu bakımdan ele alırsak görüdım ve elimdeki jüet parçasile kendi rüz ki Halid Ziya romanımızın bane vurdum.» bası değil, babalarından biridir, şu Duruşmanın devamı hâdise sırasında orada bulunan bazı şahidlerin çağırılıp dinlenmelerl İçin bir başka gune bırakıldı. Birbirlerini bıçakla yaraladılar Hahcıoğlunda oturan Kasımla, Unkapanı sakınlerinden Suleyman ev\'elki gece bir meseleden dolayı kavga etmişlerdir. Blrbirlerinln üstune bıçaklarıle hucum eden her iki kavgacı da kısa suren bir boğusma neticesinde vucudlerinin muhteüf yerlerinden yaralanmıılardır. Kasımla, Suleyman hastaneye yatınlmışlardır Domuz avında avcılarla domuzlar arasında boğuşma Bejkoz Ilçesi koylerinde dun bir surek avı tertıb eden şehrimiz avcılarından bir grup av esnasında buyuk bir domuz surusunun hucumuna uğramıştır. Avcıların ateş etmesine sinirlenen domuzlar şimdiye kadar bu kabil avlarda rastlanmamıs bir asabiyetle avcıların uzerine saldırmışlardır. Bu ani saldırış karşısında avcılarla domuzlar arasında başlıyan boğuşma neticesinde avcılardan birlsi bacağından ağır suMerhumun 220 fıkrası rette yaralanmıştır. Toplıyan: Halit Yasatoğlu Yarah avcı kuduz hastaneslnde tedavl altına alınmıştır. Tanesi 100 kuruş kavrayışı kadar çünkü İzmirdeki ılk eserleri daha bizim türkçemizle ıdi belki fazla şair ruhu da tesir etmış olabilir. Ayrıca son devirlerinde yazdığı yazılar hemen hemen zamanınm ifadesini taşıyordu. Bundan başka o, eskıyen türkçesini başlıca romanlarında yeniden sadeleştırmek gayretıni de göstermışti. Bunlar Halid Z:yanın millet edebiyatı uğrunda mesuliyetıni duyduğu fedakârlıklardan kaçm mıyan bir insan olduğunu açıkça gösterir. Mevzuda millî olmamağa gelince: Haklı olan bu iddıanm haksız taraflarını bulmak da mümkündür. Meselâ Pierre Loti, Perl Beck ve daha bir çok romancıların bir çok eserleri mevzu ve macera bakımından kendi yurd ve ınsanlarını değıl, gayrı diyarları ve gayrin kahramanlarını işlerler; hal böyle ıken de pekâlâ bu romancılar mensub oldukları mılletler için millî bır değerdırler. Mesele mev zuu yurd içi veya yurd dışından almak değıl, iç ve örgüsünde mıllî karakter bulunan eser yaratmaktır. Kaldı ki Anadoluyu ihmal etmiş olmakla beraber Halid Ziya, gene aziz bir vatan parçası olan Istanbuldan, mıllî karakter ve hayatı aksettiren kuvvetli örnekler vermiştır. Ömri Tehi, Sâde Bir Şey, Mahalleye Mevkuf... gibi rukâyelerındeki çeşidli tipler hep bızler ve bizim insanlarımız değil m'dırler?.. Bütun bunlarla beraber onun dıl ve mevzuda gereği kadar mi] 1 olmadığını şartsız kabul etsek 5 bile, temsil ettıği edebî nevide, Halid Zıyayı millî saymamak ımkânsız olur. O, bugün artık noksan görünen eserlerıle, ken dinden sonraki nesıllere «işte sızlere bızde henüz örneğı bulunmıyan m'llî hikâye ve roman çerçeveleri... Ben bunu anahatlarıle hazırladım, tamamlıyacak sızlersıniz!...» diyen adamdır. Bu gün hayli gelişmiş bulunan millî hıkâye ve romanımızda onun bu ılk çalışmalarının ne büyük hakkı vardır. Halid Ziya roman ve hikâye binamızın, bugün bıraz altta ve aşağılarda kalmış bir taşı gibi gözüküyor. Evet b raz aşağılarda ve biraz gösterışsız bir taş; fak?t temel taşı... * * * Büyük romancımız eserlerinin ötesinde ömrü boyunca sessiz ve sâkın yaşadı. Bu huzur ve sükununun ortağı daima temiz, daima çelebi kalmış bir hüvıyettı. Lâkın mesud ve müreffeh geçen hayatının son yıllarında talıhı terslenmeğe, bu asıl ıht'yara zulmetmeğe başladı; büyük matemler onun hassas ruhunu kırıp geçirmişti. Ölümün^en onceki bır iki yılda da muhıt tarafından az çok ihmale uğramış, unutulmuş gibi idi. 944 yılı sonlarında kendisini zıyaret ettiğim zaman artık onda etrafına karjı, küskünlük demiyeyim, fakat âdeta bir bezgınlik vardı. Yeni bir âleme yollanacağı günlerin arifesinde geride bırakacağı taraf hakkındaki fikrıni, Bâkinin meşhur mısraını bır kelime değıştirerek, şöyle ifade etmişti: Bâki kalan bu fcubbede bir bos sada imiş... Onunla bu konuşmamızı «Cum hurıyet» te yazmış; «halbuki üstadımızın sesi bu kubbede daima hoş kalacaktır.» demiştim. O, bundan bir kaç hafta sonrakı son gorüşmemizde bu yazıya telmıh ederek «boş evlâdım boş!..» diye şaka etnrşti.. Bir kaç ay sonra, VI mart 945 de vefat etti.. Aziz üstadım; son sözü gene ben soyhyeyım: Bu kubbedeki sesinız daima hoş ve aziz kalacaktır. oprak Mahsulleri Ofisi, soğuk havalı bir et deposu >apmak icin .cr ararken bula bula, Fındıkhdaki yanık Guzel Sanatlar Akadenıi^ini gözüne kestirmiş. Geçenlerde Akademi talebesi gazetelere gonderdigi bir mektubla Toprak Ofisin bu kararını protesto etti. Gencler. şikâyet mektublarında .İki > ıldır, hergün artan bir ümidle Akadcmimizin eski yerinde. Cumhuriyet hukumetinin yapıcı kuvvctile yeniden kurulacağını dort gozle beklerken, ona tamamen zıd ve sanat anlayışı ve duyugusile hiç bir zaman telif edilemiyecek olan bu «Et Dcposıı. kararı, kendi sahalannda memleket için titizlikle çalışan bizleri ridden pek müteessir ermiştir» diyorlardı ve bu teessürlerinde haklı idiler. Çünkü Salıpazarımlan %ukarı\a doğru Boğazın her iki kıyısındaki odun dcpolarının, barakaların, ve çirkin binaların kaldırılması İstanbulun imar plânına dahil iken Guzel Sanatlar Akademisinin dort duvarı arasına bir et deposu sokuşturmak kimscnin akIına bile gclmemelijdi. NiteUim Top rak Ofisin bu düşuncesini, Beledije Reis muavinlerinden Suad Kutat da katijetle reddettiği gibi ftkra muharrirleri arkadaşlaıımın çoğu da siddetle tenkid ettiler. Himalaya dağlarında yeni bir maceraya doğru NAN6A PARBAT EVEREST SMrt KANCENCINGA LASSA Istanbul Beledijesi, İstanbulu güzelleştirmeği istihdaf eden, fakat ne yazık ki parasızlıktan tatbikı geciken imar plânının bozulmasına muhaliftir, fakat bazı devlet daireleri, imar plânına kulak asmazlar; hattâ caddelerin üstune taşan binalar yaparlar. Misal: Doktor Lutfi Kırdarın bütün ihtarlarına rağmen, Gümüşsuyunda yeni yapılan Teknik Üniversite binasının bir kanadının, açılıp genişletilmesi mukarrer yolun üstune inşa edilmiş olmasıdır. Şimdi de Istanbul Belediyesinin musaade etmcmesine rağmen Top« rak Ofisin gene Guzel Sanatlar Akademisini et deposu japması ihtimali vardır. Acaba koca İstanbulda Akademi binasından ve arsasından başka et deposu yapacak yer yok mu? Pekâlâ vardır ve hattâ bir tanesi hazır vazbettedir Toprak Ofis erkânı bu hazır binayı löremedilerse biz gosterelim. Selimi\e kışlası önlerinde, vaktile yapılmış. olan bir mezbaha var» dır ki Kaıaağac Mezbahası yapıldıklan sonra metruk bir halde kalmi!)(ır. İşte bu bina az masraflı bir tamir ve tadil ile pekâlâ soğuk havalı et deposu olabilir. Burası da detıiz kenarındadır ve Erzurumda inşa edilecek olan yeni mezbahada kesilerek soğuk havalı vagonlarla Haydarpaşaja getirilecek olan koyunların ve sığırların buraya nakİedilmesi daha ucu«ı mal olur. Zaten, İslanbul limanının Havdarpaşadan Üsküdara doğru uzanan sahada yapılması kararlaştınldığına gore, ileride demiryolu da bu nıetruk mezbahanın kapısına kadar gcIcccktir. Önune bir mendirek yapıJacağı icin burası lodos fırtınalarına kaışı da mahfıız bulunacaktır. İstanbulun şerefli ve mutena biı yefinde, yanık Akademi binas.nnn dort duvarı arasında yapılacak yeni "bir soğuk hava deposuna herhalde mühim bir para sarfedilecek:ir. Metruk mezbahanın tamir ve Udili için harcanacak paranın b e çok daha az olacağı muhakkaktır. Toprak Ofis iktisadî bir müessesedir ve kuruluşunun maksad ve 'ayesi de hayaü ucuzlatmaktır. B Böyle olunca da, aynı maksadla tesis edeceği soğuk havalı et deposu ucuza mal olmalıdır ki buraja sarfedilen paranın amortismanı jıilarca muddet et fiatları uzerine binmesin. Ümid ve temenni ederiz ki et deposu, motruk Selimive mezbahasuıda kurularak Fındddıdaki janık bina, gene Güzel Sanatlar Akademisine buakılır. Hem artık bu binanın henüz sağlam olan duvarlanndan istifade ediierek Akademıyi yeniden inşa ve ihya etmek zamauı gebniştir. Yangınlanberi iki sene geçmiştir; bir müddet daha geçerse, yağmur ve karın çürüteceği ya'ngu» görmü? duvarlardan tamamile faydalanmak da kabil olmıyacaklır. NASREDDİN H 0C A Himalaya silsilesinin bir krokisi Himalaya dağları asırlardanberi ten sonra geri dönmek zorunda kal bir çok efsanelere ve güzel masal mışlardır. lara mevzu olmuş, son bir asırdanberi de muhtelif seferlere hedef Hims'.aya dağlarının 8000 metreyi teşkil etmiştir. aşan 14 tepesı vardır. Fakat bun1850 de Sir Joseph Hooker'in lardan hıç birinin zirvesine varıbaşkanlığındaki heyet Everest da lamamıştır. Onun için, bugünlerğının oldukça yüksek noktalarma de Davalagiri tepesüıe ulaşmak hekadar çıkmağa muvaffak olunca defıle yola çıkmak üzere olan bir bir çok dağcılık heveslileri dünva FVansız heyetinüı teşebbüsü alânm en yüksek tepesine çıkmağa kayla karşılanmıştır. teşebbüs etmişlerdir. Fakat bu teDavalagiri tepesi 8170 metredir şebbüsler muvaffakıvetsiz'iVe ne ve Himalayalarm masal ve efsaneticelendikçe Himalaya dağlannın lere en fazla mevzu olmuş bir böldiğer tepeleri tecrübe edilnıiştir. gesidir. Hındistanın Nepal eyale«Dünyanın en güzel dağlan» o tinin şım^line düşen bu tepeye larak şöhret bulan Him^lavalara çıkmağa şimdiye Kadar kimse teyapılan seferlerden en mühimmi ve şebbüs etmemiştir. Himalaya dağlanna ilk seferin en fecü 1924 teki olmuştur. O sene Everest'in zirvesine varmak azmile tertib edildiği 1850 senesinin yüyola çıkan İngiliz heyetinden zıincü yıldönümü münasebetile bu George Mallory ile İrvine adındaki teşebbüse girişen Fransız dağcılan, ı;enc bir arkadaşı 6 baziranda zir memleketlerinin ve Avrupanın en veye çok yakın bir noktaya gelmiş meşhur şampiyonlanndan mürekkebdir. Seferi, Fransız Alp Kulübü er ve en yüksek nokt=*ı 8840 met yüksek dağ şubesi mensublarından re olan bu dağın 8320 metresine Maurice Herzog le Jean Couzy kadar çıkmıslardır. HHefe sadece tertib etmişler ve aralarına Fran520 metre kalmiştı. Bulunduklan sız dağcılık cporunun en meşhur verden zirvenin resmini çektiler. simalarmdan Pierre Alain'i de alErtesi sabah son merhaleyi aşmağa mışlarsa da sonradan Alain bu kahazırlandılar. fıleden ayrılmıştır. Bugünkü halile Kafilenin geride kalan azası. 7 tafıie, Maurice Herzog ile Jeao haziran 1924 günü onkrı muvaffa Couzy'den ve Chomonix dağlankıvet temennbile uğurladıîar ve nın en usta üç kılavuzu olan rkalarmdan durbünle takib ettiler Gaston Rebuflat, Lionel Terray ve İki cesur dağcmm 8600 mp*reye ka Louis Lachenal'den mürekkebdir. dar çıktıkları tesbit edildi. Kafileye ayrıca bir film fotografçıOndan sonra etrafı beyaz bir bu sile bir de doktor katılacaktır. Maurice Herzog bundan evvelki lut kapladı ve Everest'in tepesini müthiş bir tipi kasıp kavurmağa muhtelif muvaffakıyctleri arasında Mont Blanc'ın Grand Charmos tebaşladı. Mallory ile İrvine eö'ıd'ın kay pesine çıkmış, arkadaşı Jean Couzy bolmuşlardı. Aşağıdaki arkadaşları de şimalî İtalyadaki Dolmit dağlaonları boşuna bekledıler. Tıpi din rının Marmolada iilsilesmde Gino di. güneş çıktı. Fakat iki delikanlı Solda tepesinı .fethetmışür.» * * * bir daha dönmedi. George Mallory ile arkadaşı Everest'in zirvesine ulaşhktan sonra mı, yoksa pek yaklaştıklan hedeflerine varamadan mı hayata gözlerini yumdular, burası malum değil. Onun için Himalaya dağlarında insan ayağınm bastığı kat'i surette tesbit edilmiş nokta 8600 olarak kalmış tır. Ondan sonra Everest tepesine çık ma teşebbüsü ancak on iki senelik bü* fasıla ile yapılmıştır. 1936 senesinde yapılan bu teşebbüs de akametle neticelenmiş, Fus fledse ve Shipton adındaki iki ingiliz dağcısı 8000 metreyi biraz geçtikHimalayada dağcılara şimdiye kadar en fazla mjsaid davranan, Karakurum dağ'arı olmuştur. İlk defa olarak 1892 de bu dağlann en yüksek tepelerinden birine çıkan Lord Conway adındaki İngiliz, arkasından bir çok seyvahları sürüklemistü:. Bunlardan Mummery 1894 te yapnğı teşebbüste Karakurum dağlarından Nanga Palbafta ölmüşUr. Ondan sonra 1902 de sefere çıkan Bullock Workman fazla yükselememiş, nihayet 1909 da İtalyan dağcılarından Abruzzi dükü Gelin Zirvesi adı verilen 7500 metrelik zirveye ulaşmağa muvaffak olmuştur. De Filıppi admda bh İtalyanla gene İtalyan dağcılarmdan Spoleto dükü de, birincisi 1913, ikincisi 1929 senelerinde Karakurum dağlarında hayli yüksek irtifalara ulaşmışlardır. Nihayet 1938 senesinde Kouston adında bir İngiliz dağcısı Karakurum dağlarında K 2 işaretile anılan 7725 metre irtifaa çıkmıştır. Bu arada Karakurum dağlarında Almanlar tarahndan yapılan iki teşebbüs büyük bir felâketle neticelenmiş ve bunl?r dağcılık tarihinde en feci iki hâdise olarak kaydedilmiştir. 1934 te Merkl ve Welzenbach admda iki Alman dpğcısmın başkanhğında Karakurum dağlaruıa çıkan Alman kafilesi 10 kurban vermiştir. Başta Willy Merkl'le Uli Wieland ve Willi Welzenbach olmak üzere, kafile 8 temmuzda Nanga Parbat zirvesinin «Gümüş Eğer» adı verüen yamacına tırmanmışlar ve tepeye doğru yol almışlardı. Tam bu sırada âni bir fırüna çıkmıg ve tipi halinde kar yağmağa baslamıştır. En başta olan üç dağcı derhal boğubnuş, arkadakiler de ölümden kaçmağa muvaffak olamamışlardır. 1937 de Frankhauser, Göttne ve Hepp isminde üç meşhur dağcının başkanlığında aynı zirveye çıkmağa teşebbüs eden Alman heyeti de, hemen hemen aynı gerait altında, canlarını kayV>etmişler, onlarla beraber on üç kişi daha kurban gitmiştır. Bu iki hâdise, dağcılık tarihinde en fazla cana mal olan birer facia olarak zikredilir. (Domenica del corriere'den ÖLÜM 25/3/950 gunü Ankarada vukubulan tayyare kazasında «ramızdan ebedıyen ayrilan. Afile ve Abdullah Eminn kızı. Vefa Erkek Li«e»i Edebiyat öğretmeni Seüna, Y. Muhendis Sellm ve Muallâ Emırin kardeşlerl. Bakırköy Bez Fabrıkası Eczacısı MÜCELLÂ EMİR'in cenazesi 28/3,950 n l ı gunü ikindl namazını müteakıb Beyazıd camıinden kaldırllarak Edirnekapı Şehldllğine defnohınBcaktır. Mevlâ rahmet eyledn. CEMAZİYELÂHIR 9 SALI ı Ahmet Halit Kitabevi ÜVEY KARDEŞLER (3811) 1 K ttr X 2 I V. ] 5 5C 12 19 15 51 1S 3020 02 4 08 E~]11.21 5 50 9İ21 12 00 1.321 9.40 [TURALI l öksürüğü keser. iBİ *** Şehrlmizin tanınmış inşaat müteahhldlerinden Arabkirli M. TEVFİK SINMAZ 23 mart 950 cumartesi gunü Hava alanı civarındaki (eci uçak kazasında hayata ebediyen gözlerınl kapamıştır. Mu. malleyhin na'şı Istanbula geürilecelı ve 28 mart 950 salı gunu ikindl namazını mutcakıb Beyazıd camii şeriflnİthal mallarının kendi şilepleri den alınarak Edırnekapı Şehidüğinde. kl medfeni mahsusasına bırakılacakmizle nakli için çahşmalar Ithal ve ıhrac emtiamızın buyuk bir tır. Mevlâ rahmet eylesin. Çelenk gonderilmemesi rica olunur. kısmının yabancı bandıralı vapurlar tanfından nakledılmesi Istanbul Ticaret ve Sanayl Odasının nazan dıkkatıni çekmistir. Ithal mallarımızı nakleden vapurlam bajında bilhassa Ital. jdn şıleplerı gelmektedlr. italyan vaNüshası 10 kuruştur pur acentaları dünyanın en ucuz Bavlun ücretıni almaktadırlar. Türk va. Abone şeraiti purları daha az nakliyat yapmakt»dırlar. Bir aylık Alman {lleplerinln yakın zamanda Üç aylık gen'ş bır şekilde faalıyete geçmesilt Altı ayhk \enı bır rakıb.n ukacağını goz onund» Senelik bulunduran Ticaret Odası, Turk gemıD 1 lerınm nakli>at hızmetınde daha mu. kemmel kullanılması hu^usunda butun "razeterrıze gordenicn «^ult ve neşredilsm, edılmesm tada olunmaz nakliyat sırket ve acentalarının fıkrıne mesuliyet kabtıl «HTTTHI. müracaat etmistlr. CÜMHURİYET GUneş İkindl