21 Eylül 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 Mart 1950 CITMHCRIYET TECESSÜSLER Yarım asrın mabudeleşen meşhur ve güzel kadınları ve muhteris bır insan olarak meşhurdu. Bır çok kadınlarla gonül macerası olduğu halde kimseye bağlanmıyan Rumen Krah Carol bu kadınla olan macerasını gizlemeğe muvaffak olamamıştı ki Lupescu bunu kendısi için bir muvaffakıyet sayıyordu. O devırde 31 köşkü, sayısız otomobıli, düzünelerle atı ve miîyonlarca lıra değer nde mucevherleri olan Magda Lupescu harbden sonra Kral Carol'un yanından ayrılmarmş ve ölumün eşığıne kadar geldıği bır hastahktan kurtulduktan sonra geçen sene onunla evlenırrştir. Tahta bedel kadın Kralların sevdıklsrı kadınlardan bahsederken \Vally Simpson'u unutmağa, tabn, ımkân yoktur. Güzellığinden ziyade zarafeti ve incelığı ile meşhur olan bu Arherikah kadın 1928 de İngıltereye geldiğı zaman iki kere evlenmış bulunuyordu. Yük sek muhıtte bır çok kımselerin kalbini fetheden Mrs. Sımpson, nihayet saraya takdım edildi ve Kral VIII. incı Edward için âdeta bır yıldırım darbesi teşkıl etti. îngıliz Kralınm, sevdiği kadın içın tahtından vazgeçmeğe karar verışınin hikâyesı hâlâ hatırlardadır. Bunun üzerine ikinci defa kocasından ayrılan Wally Sımpson, tahtını feda eden Kralla evlendi. Bugün VVındsor Dük ve Düşesi hâlâ sevışen çıftlere en güzel b.r misal olarak gösterihyor. Ölüme kadar Claretta Petaccı, Romalı bir doktorun kızıydı. 8 eylul 1933 de Mussolini ile tanıştığı zaman 21 yaşındaydı ve bir hava subayı ıle nışanlı bulunuyordu. Bıraz sonra onunla evlendi. Fakat hemen arkasından boşandı. Ondan sonra Mussolini ile aşk macerasına başlıyan Claretta, D.ktatörle beraber sık sık Camıblucca köşküne çekiliyordu. Bu macerayı Duçe'nin karısı Rachele haber alınca meselenın çetin tarafı başlamıştı. Fakat çok geçmeden, iki sevgili kurşuna dizılmek suretıle bu dünyadan uzaklaştırıldı. İlham perisi İtalyan Dıktaturü gibi Alman D ktatörünun aşk macerası da son yılların en dedıkodulu mevzularından bıridır. Kadınlara karşı fazla alâkası olmamakla tanınan Hıtler'in yanında güzel bır genc kadın göründüğü zaman herkes merak ve alâka duymuştu. Eva Braun, o zamana kadar Berlinin mütevazı bır sinema ve varyete artistıydi. Führer'le ne zaman ve nasıl tanıştığını kat'î olarak bilmıyoruz. Fakat Goebbels tarafından Hitler şerefine sık sık tertih edilen eğlenti'lerden birinde tanıştıkları tahmin edılmektedir. O zamana kadar hiç ,b:r kadınla alâkadar olmadığı görülen Hitler, nedense Eva'ya karşı büyük b.r yakınlık duymuş ve göstermiş, hattâ onu kendis'nc âdeta bir ılham perisi olarak kabul etmiştir. Berchtesgaden'deki dağ köşkünde başbaşa günler geçıren Führer'le sevgilisi harbin sonunda ölüme de beraber gitmişlerd:. (tüustrazione del Popolo'dan) Yaşar Doğu, Pâkistanın meşhur pehlivanı Bolu ile bir arada Jeaıı Harlow Pola Negri Mae West Üç sene evvel moda terziler. kadar maceradan da. zevk alırdı dar bellı, geniş kalçalı, uzun e ve bu suretle hayranlarının satekli elbiselerı yeniden ortaya yısı bir mıslı artıyordu. tsadora'nın ölümu pek gar;b çıkarmakla, bu asrın başındaki kadın tıplerını canlandırmak is olmuştur. 4 tedıler. Maksadları kısa etekli, 1927 yılında Nice'de istirahate spor papuçlu, serbest yurüyüşlü, gitmiştı. Yaşı ılerlemiş olmakla hür hareketli pratık genc kız tı beraber sporu bırakmamıştı ve pı yerine, yüksek ökçeler üze her zaman olduğu gibl gene b.rtnde binb.r ıhtiyatla ve kırıta sıklctle gezrncsini pek srvivorkırıta yürüyen, bol eteklerini £ çlükle hareket ettirebilen ve b \ afırhk içınde yavaş yavaş s riilen romantik tipi geçirmektı. Fakat bu gayret semeresiz kc.'.dı. Etekler ve saçlar tekrar kı=almağa, elbıselerde ve tuvalette daha pratık esaslara dönulmeğe başlandı. Çünkü zıhn;yet ve zevkler değişmış, yirmıncı asrın ılk devirlerindeki güzellık mefhumu maziye karışmıştı. O devrın «meşum kadın» güzellığıne mukabJ bugün «masum kız» sevimlıl.ğı tercih ediliyordu. Hakikaten, son elli senenln, aşk ve macera hıkâyelerine adı karışan meşhur kadın sımalarını goıB'nüzün önüne getirirsek Eva Braun asrın ıllt yirmi, otuz senesinde • meşum kadın» tipinin bütün du. Rüzgârlı bir gün, boynunda< haşmet ve dehşetıle hüküm siir ki uzun, ipekli atkısı tekerlekduğünü görürüz. lerin arasına dolaştı. Hızla dönen tekerlekler atkıyı zavallı Kayzerin sevgilisî kadınm boynuna bir kemend g.Bunların başında İtalyan Kon bi sarıp çektiler ve İsadora botesı Annına Morosinı'yi hatır ğularak öldü. lamamak kabil değil. 1905 seDüğün ve matem nelerinde İtalyanın en güzel kadını olarak tanınan Kontesin Yirmınci asrın ikinci çeyreşöhreti bütün Avrupayı sarmif ğinde mâbudelerin daha ziyade ve güzelliğı bir çok gözleri ka sinema dünyasmdan yatigtığini maştırmıştı. Kontes Morosini, görüyoruz. Bu arada meşhur ve Avrupanın bir çok saraylarına meşum sıfatile en fazla anılanve yüksek cemıyet hayatma gir lardan biri Pola Negri'dir. Asıl mıştı. Bu arada Alman İmpara adı Apollonia Chalupec olan toru II. nci Wılhelm, Kontese bu Lehli güzel, devrin kendisini tanıyan, tanımıyan bir çok delikanlılarıru heyecana vermlşti. O devirde kadmlarm hayran oldukları Rudolph Valentino ile evlenince «dünyanm en güzel kadını» ile «dünyanın en güzel erkeğı» nin düğünü bir çok kimseler için matem teşkıl etmişti. Mubteşem kadın Ondan bir müddet sonra idi, bambaşka bir tip mâbudeleştirildi. «Muhteşem kadın» tâbirile anılan bu tipi devrin en meşhuı Amerikan artisti Mae West temsil ediyordu. O zamanlar moda olan zayıflık kanununu dinlemiyerek dolgun vücudile meye zaman kar yağmağa başlasa, içime tarif edilmez garib bir kasvet çöker, istemiye istemiye çocukluk dünyama dönmek isterim. Bir de bayramlarda kendimı aym haleti ruhiye içinde hissederim. Kar yağmağa başlaymca, gözlerimin önüne tren yolu üzerinde yükselen bir ahşab evin bahçesi gelir. Geceleyin, ay ışığı altında maviyi andıran karların üzerine öksüz gibi boyun eğen er.k ve kayısı ağaçlarının cılız gdlgelerı hüzünle içimi tırmalardı. Bıraz sonra bahçede kuyruğunu sağa sola sallıyan kocaman tüylü bir kedinin fütursuzca dolaştığını görürdüm. Pencereden bahçeyi seyrederken bir gece önceki tipide bu cılız dalların nasıl olup da kırılmadığmı uzun uzun düşünür ve kendi kendimi tatmin edecek bir cevab bulamazdım. Fakat ertesi gün karayelin, devriye gezen hat bekçismi köprünün öte tarafma fırlattığım öğrenince, başımı pencere camına dayıyarak rüzgârın seyrine göre sağa sola yalpa vuran cılız dalların hışırtılarmı tekrar derinden derine ve daha büyük bir alâka ıle dinlemeğe koyulurdum. Öyle bir gün geldı ki, yer yüzündeki olayların gizli bir kuvvet tarafından idare edildığine kat'iyetle kanaat getirmeğe başladım. Ve işte ancak o zaman evimizde neden şeker bulunmadığını ilk defa olarak ve çok ciddî bir şekilde düşündüm. Arkasında uzun bir atkı olduğu halde kcşe minderinde oturan annemın karşısında dızlerimi kap lıyan battaniye ile vücudümü ısıtmağa çalışırken biraz ötedeki mangalm içinde kızıllığmı kaybetmiş sönük kömürlere bakarak aklımm ermedığı şeylerı halletmeğe çalışırdım. Yer yüzündeki muvazpnesizlığartık yıden ıyıye anlamıştım fakat, gene de benım içın büyük bir m=çhul olan durumlar az değildi.' Karşımızda bir hastane Greta Garbo dan okuyan bu artıst aynı zamanda pervasız kadın tıpini de canlandırıyor ve bılhassa toy delıkanl'ları kendine hayran ediyordu. Sarışın dilber .S nemanın mâbudeleştird ği güzeller arasında Jean Harlow'u unutamayız. «Plâtin saçlı sarışın d'lbcr> diye meşhur olan bu Yaşar Doğu geçen pazar Pakistan şampiyomınıı nasıl yendi? Güreşi 50,000 kişi seyretti ve Yaşar çiçek yağmuru altında kendisini kucaklamak istiyenlerin elinden polis marifetile kıırtarıldı Lahor, 26 Türk talebe grupu ve sporcuları bir kaç gündenberi Lahor'dalar. Asya oümpiyadlarınm açıldığı Lahor sehrlnde bu münasebetle büyük tezahürat yapıhyor. Otelde, caddede, her yerde Türk sözü bütün kapılan açmağa kâfl geimektedir. Asya olimpiyadlarıran yapıldığı Lahor stadyomunda sade sporcuIar değil, hepimiz el üstünde taşınıyoruz. Stadyomda ay yıldızh formamız dolaştıjtça alkıştan tribünler yıkıhyor. Hoparlörlerden her «Türk» kelimesi çıkışında, «Zindâbâd» sadalan yükseliyor. Sporcularınuz buraya, sade yarış kazanmağa, sade rakiblerinin sırtlaruu mindere yapıştırmağa değil, kalbleri de fethetmeğe gelml}ler. Lahorda bir bayram sevinci var. Yaşarın güreşinde en agağı 50 bin kişi mevcuddu. Ekberin yapıp da cğlu Cilıangirin tamamladığı muazzam Türk kalesinın çok yakınındaki spor meydanmda, bir dakika gibi goz açıp kaoamağa vakit bırakıriıyan kısa bir zaman içinde rakibinin sırtını yere getiren Yaşar Doğu, yalnız kftıdi gücünü değil, Turk gucunü de buralara bir defa daha perçinlemiş oldu. Şimdi size kısaca bu güreşten ve atletizm musabaka'.anndan bahsedeceğim. Güreş müsabakası hakikaten görülmeğe değerdi. Kale kapısmdan çıkan sahaya iğne atsanız yere diışmiyecek kadar bir kalabahk toplanmış ve bütün Lahor polisi, burayı kordon altına almıştı. Şalvarlı. gömlekli, acayib kılık'ı, beyazlı kırmızılı bir meraklı gıupu güreş sahasını adeta muhasara altına almıştı. Polisin yardımı olmasaydı, ne Yaşar Doğu, ne de biz, güreş sahasma giremiyecektik. Güreş yapılan yer yüksek duvarla çfvrilmişti. Etrafında, ellerinde kalm sopalarla polisler, iki şerid halinde dizilmiş nobet bekhyorlardı. Güreş yerı sahanın tam ortasmda yüksekçe bir yerdi. Toprak kazılnuş ve kabartılrruştı. Etrafını seyirciler ve merakhlar çevreliyordu. Burası hakikaten görülmeğe de Pakistan Mehtublart: (Sureti mahsu8ada giden arkadaçımız Faruk Fenik yazîyorj Claretta Petacci artist senelerce yalnız Hollywood'u değil, bütün dünyada mılyonlarca kalbı altüst etmıştir. Jean Harlow üç kere evlenmiş, fakat hiç birınde mesud o lamamıştır. En nihayet Clark Gable'le evlenmek üzere olduğu bir sırada, 1937 senesinde bir tayyare kazasında ölmüştür. tlâhî güzel Greta Garbo'ya «İlâhî güzel» adının verilmesi biraz da, etrafında daimî bir surette muhafaza edilen esrar havasından ileri gelmiştir. Hiç kimseyle görüşmemeyi âdet edinen, hakkında reklâm yapılmasına bıle müsaad» etmiyen bu artist, uzun müddet aşk dedikodulanndan uzak kalmıştı. Fakat en nihayet, meşhur orkestra şefi Leopold Stokovski ile olan macerası bütün dünya efkârmı altüst etmiş ve dedıkodusu senelerce sürmüştür. Pompadaur gibi Magda Lupescu son devirlerin tarıhinde ikinci bir Madam Pompadaur sayılabilir. Kendisinden ilk defa olarak 1925 de bahsettirmeğe başlıyan bu Rumanyalı Musevi güzeli kurnaz Küçük Hikâye KAR Magda Lupescu gönlünü kaptırmış ve bu aşkm dedıkodusu bütün Avrupayı sarsrak Kaiser'in itibarına kadar tesır etnrşti. Yeryüztinde Venîis Lina Cavalieri 1910 senelerinde Avrupada kendisine yüzlerce malum, on bınlerce meçhul hayran toplamış bir güzellik mâbudesıydi. «Yer yüzünde şimd;ye kadar Venüse en fazla benz^yen kadın» olarak kabul edilen Lina bugünkü sinema artistlerı gıbi devrınin evlenme ve boşanma rekorunu kırmıştır, dıyebiİTiz. «Venüs» bu arada bir Rus prensi ıle evlenmiş, sonra Amerıkalı bir milyonere varmış, en nıhayet bir İtalyan tenorunuo esı olmuştu. Lina Cavalieri 1943 de bir hava bombardımanında ölmüştür. Casuslar kraliçesi Bu tâbırin hatıra getireceğı biı tek ıs m varsa o da Mata Hari'dir. Asıl adı Margarita Zelle olan bu Felemenk güzeli ilk dünya harb nden sonra sade Avrup^sn'n değıl, bütün dünyanm, kcTJ<sınden en fazla bahsettiği kaHın olmuştur. «Esrarengiz» gü zell ğde bir çok erkekleri kend's<ne tam mânasile esir etmiş olan bu meşum kadın 1917 de Parıste idam edlmiş, fakat ölümünden sonra da, hakkında ya ZJİan roman ve hâtıralarla dedikodu mevzuu olmağa devam etmiştir. Feci bir ölüm Yirmıncı asrın ılk çeyreğinde, mabudeleşen güzeüerden b n de meşhur Amer.kah dansoz Ladora Duncan'dır. Klâsık danslarda sanat âşıklarını kendisme hayran bırakan bu güzel kadın, sanat vardı. Buraya neden bu kadar ayaksız, kolsuz msanlar getiriliyordu?... Ne için her gün evimize ekmek girmıyordu?.. Neden insanlar birbırlenle konuşmak istemiyorlardı ve meramlarını bir odada bile birbirlerine anlatmağa çahştıkları bir sırada neden kelimeler âdeta birer fısıltı halinde ağızlardan dökülüyordu. İşte düşündüğüm hep bu gibi şeylerdi. Lâkin «ne düşünüyorsun, sen daha çocuksun» diyen annemden, beynimi kurcaIıyan binbır muammayı gizlemeğe çalışıyordum. Bazan bir heykel gibi hareketsiz duran annemin gözlerinde bir çift göz yaşı damlasmın parlamadığım farkedince kendimi biraz olsun mesud hisseder, beynimi kurcalıyan ve kendi dünyamda bir türlü halledemediğim bazı şeyleri sormağa karar verirdim. Fakat tam bu sırada evimizi zangır zangır sarsan bir trenin gümbürtüler içinde geçtiğini işıtince derhal yerimden fırlıyarak yarı yarıya karla örtülü pencereden bir şeyler görmeğe çalışırdım. Sabahtan akşama kadar durmadan trenleri seyrederdim. Her geçen tren benim için bir yenilik sayılırdı. Bu trenlerden bazıları baştan tırnağa kadar boz rengınde elbiseler giymiş insanlarla tıklım tıkhm dolu olurdu. Boz elbiseli insanlarla tıka basa dolu trenler geçince bütün mahalleli pencerelerınden «Asker.. Asker..» diye haykırmak âdetinde idi. Annem de komşuların seslerini işitir işıtmez uzun atkısını düzelterek pencereden tarafa telâşla yaklaşırdı. Umumiyet ıtıbarıle annem pencereye gelınceye kadar tren tamamen geçmış olurdu. Fakat o, treni görse de gormese de göz yaslaıı nı silerek söyliyeceklerinın «güle güle gitsinler, güle güle gelsinler» olacağını çok iyi biliyordum. Aylardanberı aynı cümleyi, aynı tonla telâffuz ediyordu. Aylarca önce, «asker» denilen bu gibi insanların davul ve zurnalarla geçerek ıstasyona gittiklerini ben de hatırlıyordum. Fakat, bunlardan birinin tekrar mahallemize döndüğünü hiç bir zaman görmedim. Bütün gün kapımızın önünde duran arabalardan boz renkli elbiseler gıymig insanlann topallıya topallıya ve sargılar içinde hastaneye götürül düğünü hayretler içinde müşahede ederdım. Sabahın erken saatlerınde, bazan da geceyarısına doğru getırilen bu insanlar arasında mahallemizîe ilgili bır «asker» arardım. Mahallemizden bu renk elbiselere bürünerek gidenlerin büyük bir kısmını tanıdığım için böyle bir durum karşısında en küçük bir tereddüd eostermeden evden dıaarıva Dünya Şampiyonn Yafar Doğu, arkadaşmuz Faruk Fenikle bir arada ğer bir yerdi .. Pakistanın en eski Yaşarın önünde durdu. Bir jeyler Şah Cihanf ile kendilerine bir tagüreşçisi bütün heybetile ve bü mırıldandı. Halinden Yaşan davet rih hediye eden bir ırkın ahfadını tün haşmetile ortaya çıkarak gü ettiği belliydi. bir millet, ancak böyle karşılayareşlerin başladığuu ilân etti. Saat Bizim pehlivan ayağa kalktL E bilirdi. Tezahürat arasında bakakşam 7 ye yaklaşmışü. Elektrikler lini sıktı. İlk defa karşılaşıyorlardı. tım. Yaşarın gözu yaşarmıştı. kâfi gelmediği için, gece lâmbala Birbirlerinin ellerini sıkarken bile « Bana böyle şeyler çok dokurile etraf donatıldı. Herkes merak jbirbirlerini tarttıklan o kadar bel nur, dedi. Bıraksalar hüngür hünla bekliyordu. Birden davullar U idi ki... Yaşar daha eşofmanları gür ağlayacağım.» zurnalar çalmağa başladı. Ellerinde çı çıkarmamıjtı. Kale ile beraber Yaşar oldukça sararmıştı. Hepikırmızı Lahor şallan, iki delikanh flisti bir defa dolaşarak halkı se miz «aman Yaşar heyecanlanma!» uçar gibi pistin üzerine çıktılar. lâmladı. diye adeta yalvarıyorduk. Adeta kanad takmış gibiydiler. Yafar merasimden sonra tribüne Hoparlör 'rnütemadiyen il&n ediPisti üç defa döndükten sonra duyordu: Orducada da bizim kelime [elerek oturdu. Ortada PakLstanh rup halkı selâmladılar ve Yaşara ler vardı. Cümle tertibi nasıldı pek güreşçüer güreşiyordu. İkişer ikikarşı güreşecek olan güreşçinin is haürlamıyorum ama, söylediği söz şer tut tîuyor ve kazanan çiçek mini Kala, Kala diye tekrarlayıp ler arasında şu kelimeler sık sık yağmuruna tutuluyordu. Sıra büyük güreşe gelmişti. Top 1 kendilerince mukaddes olan «Ah kulağıma çarpıyordu: hara» şarkısını okumağa başladılar. «Pehlivaru âlem Yaşar Doğu, rak pistin üzerini minderlerle ka j padılar. Beynelmilel kaidelere göİşte tam bu esnada başında kır Türki...» re güreş hakemleri seçildi ve Ya ' mızı sarık sarılı, yeşil cepkenli, ucSade Türk kelimesi bile bu 50 ları havaya kalkık pabuclu yağız bin kişiyi coşturmağa kâfi idi .He şar, halkın coşkun tezahüratı arabir delikanh nâra atarak jçeri gir le bu Türk, dünyayı yenen bir Türk sında mindere çıkü. Pakistanlı güdi. Pistin kenannda sıçrayarak ve olunca, güreş sahası yerinden oy reşçi başına geleceği Yaşarın el sıkışından herhalde tahmin etmişşarkı söyliyerek üç defa dolaşü ve nadı. ti. Rengi soluk hali çekingendi. üç defa halkı selâmlayarak geldi, Babür'ü, Ekber'i, Cihangir'i ve Yaşarın elini sıkrp da bir el enso darbesüe sarsılınca, ilk işi minder vardı ki annem bile bu komik dışına kaçmak oldu. manzara karşısında kahkahalarBir Uri saniye böyle geçmiştL la gülmekten kendini alamıyor* Tekrar içeride tutuştular. Yaşar du. Fakat babam pencerenin ke hiç «aman» vermiyordu. Rakibıni narından bır an içın gözetledik birden alta aldı ve burgu takarak başladı. Yaşar çevirdikYazan: Cevad Tevfik Enson } ten sonra derhal çekilmemizi çevrimeğeçılgınca alkışlıyordu. tembih etti ve: çe halk «Zavallı Muhtar Bey, dedi, Babamın söyledikler.ni tama«Kale» bu süindirin alündan komen anlamıştım. Fakat son ke kimbilir ne kadar zamandanberi ayca kurhüacaklardan değildi. Yalimelerinden hiç bir mâna çıka et yememiş olacak ki, kaçdan is şarın altında saniye kazanmaya ramıyordum; «ben gider, gene tifade ederek kimsenin göremi çahşıyordu. Fakat ısrarları çok gelirim». Bu gibi konuşmaların yeceği bir saatte yaşına hiç de sürmedi. bahis mevzuu olduğu sıralarda elverişli olmıyan bir işe girişekseriya beni sedirin üzerine ya mış, onu hiç de ayıblamam; harb 59 uncu saniyede sırtını mindetırarak jyiden iyiye battaniye bu, kimbilir daha neler görece re kavuşturarak bu badireden kurUUdu. Yerinden kımıldayacak gibi ile öflerlerdi. Ben bu konuşma ğız?» değildi. Mindere sırtüstü, posta puları dinlemeği can ve yürekten Babamın dedikleri doğru çıkarzu etmeme rağmen bir türlü tı, daha çok şeyler ve hiç de bek lu gibi yapışmıştı. Halkın tezahümuvaffak olamazdım, arası çok lemediğimız şeyler gördük; mı ratını görmüyordu bile... Yaşar el üstünde taşmdığı zaman polisler geçmeden gözlerim kapanırdı. sır ekmeğini, üzümü bile bula onu güçlükle kurtardılar. Mahallede yaşama tarzı baş madığımız günler pek çok oldu. tanbaşa değişmişti. Kimse kim Bize açlığımızı çoktan unuttu Bu arada bizim fotograf makinesenin evine misafirliğe gitmek ran korkunc yangınlar başgös leri di bir hayli tehlike aüattı. istemiyordu. Herkesin erken sa terdi. Bir mahalle yangını olmu Polislerin sopaları. halkın cicek va atlerde evinde bulunması tercih yordu. Koskoca bır semt bir ge öpücük yağmurları arasından guçediliyordu. Arka tarafımızda ev cede yanıyor ve en tuhafı, siz lükle sıyrılabildik. Saat sekız bukaf memuru Muhtar Efendi o nereye kaçsanız yangm gelip çuğu geçiyordu. Yaşarın başına sırtururdu. Bir sabah erkenden u sizi orada buluyordu. Bütün ka mah taç geçmişti. Bir çiçek golüyandım ve bitişık odadan kızar çışmalarımıza rağmen iki kere nün içinde yüzüyordu. Talebe grapu etrafını çevreledi. Herkes hefırlayıp hastanenin kapısmdan mış ekmek kokusu alır almaz yandık. Nihayet günün birinde yecan içinde idi. derhal içeriye girdim. Mangalın sadece yatak ve yorganlarımızla içeriye gırerek iki kollarına girilmiş vaziyette âdeta sürükle üzerinde sapsarı mısır ekmeğinin kaldığımız için artık kaçmama Baktım, bir kaç üniversıteli kız nen adama büyük bir samimi kızartıldığım ve masanın bir ke ğa başladık. Aksi gibi bu sefer sevincden hüngür hüngür ağlıyoryetle fikirlerimi açıklıyacaktım nannda da büyük semaverin her de yangın «tam biz.m evın bu lardı. ve bana olup bitenleri anlatma zamanki gibi kaynamakta oldu lunduğu sokağın başında sönü Yaşar bağırdı: «Ne diye heyesmı yana yakıla yalvaracaktım. ğunu gördüm ve sevindim. De yordu. Herkes pek çok sevini canlandınız? Beni yenilerrkn mi Bir kaç gün sonra «harb», mek akşam babam eve gelirken yorclu, bizim içın hava hoştu. zannettiniz? Türk yenilir mı . «cephe», «düşman», «sevkiyat» bu ekmeği olsun bulabilmiş. Şe Belki altımızdakı yatak ve yor Bu arada Pakistanlı güre=çi de kel.melerini öğrendim. Artık ev ker yerine büyük bir tabağın ganların da yanmasım istiyor yanımıza gelmişti. Yaşan nasıl buldun? dedim. de annemle babam arasında bir içine tepeleme üzüm yığılmıştı duk. Boylece, büsbütün seyyar Hayatımda böyle ezici kuv^et fısıltı halinde telâffuz edilen ke Şekeri nadiren ve sayı ile gör olup sabahlara kadar evlerin limelerin bir arada ifade ettik düğümüz için kuru üzüme çok damlarından ufuk hatlarını gö görmedim! diye cevab verdı. tan alışmıştık. Lâkin ekmeğin zetlemiyecektik. Lâpa lâpa kar Bugün bizim için hakikaten zaleri mânayı anlamağa başlamıjtım. Babam bazan nargilesini to yoksuzluğuna bir türlü taham yağarken lekeli hümmadan bah ferler günü idi. Yaşar rakibini akurdatarak: «Hanım sevkiyat tı mül edemiyorduk. Ekmek bula sedıldiğini işittik. Bır gün boz man vcrmeden tuşa getirmişti. Cikabasa insanla dolmuş, trenler madığımız sıralarda bulgur ve rengi elbiselerle babam hıçkt ridci Halil rakiblerini 1015 metre ediyorduk. rıklarımız arasında sevkiyata farkla geçmişti. Balcı çekici 20 sabahtan akşama kadar cepheye kavurma ile iktifa asker taşıyor da gene de bitmi Bir aralık dışandaki kar vazi gitti ve iki gün sonra sözünde metre daha uzağa attı. Osman ve yor. Bu g dişle yakmda sıra bize yetini gözden geçirmek üzere durarak: «harb bitti» diye gece Cahid bayrağunızı şeraf direklede gelecek, o zaman sakın elin pencereye yaklaşmca, Muhtar yarısı eve döndü. Evimizde bul rinde dalgalandırdılâr ve talebeler ayağın titremesin, kat'iyen böy Beyin kalburla serçe tuttuğunu gurdan başka yiyecek bir şey hep bir ağusdan tstiklâl marşını le bir şey istemem, çocuğa iyi görür görmez kendimi tutamı olmamasına rağmen o geceki se söyliyerek, Cihangirin diyarında bak; sizi, Mustafa Beylere ema yarak gülmeğe başladım. Kalbu vmcımizi hiç bır zaman unuta bislen olan sesi, bu ülkeye bir daha net ettim. Sakın arkamdan da run ipini çektikten sonra tutu mıyacağım. tattırdılar. Bugün bizim için hakiağlama, ben gider gene gelirim» lan serçeleri kafese atmak için Sene 1950. Gene kar yağıyor katen zaferler günü oldu. oyle garib bir Mğirtiıi derdi. r Evet, kardan oefret ederim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle