27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHL'RÎYET 27 Ağustos 1949 ŞİMAL MEMLEKETLERİ ve BİZ Stockholm (Hususî) Her neden te İsveç bu sene bir kaç milletleı arası iıarekete sahne oldu, caddelerinde ve müesseselerinde otuz iki milletin bayrağı yanyana dalgalandı. Bu hareketler İsveç jimnastiğinin 110 uncu senesi münasebetile hazırla nan ve yaratıcısınm adına bağlı olarak Lingiyad diye anüan idman bayramı ile başladı. Yazık ki tâ Hindistandan gelen yirmi beş kadar Hinflli delikanlı ve daha başka milletlerin gencleri yanında beş on sayıda olsun Türk genci görülmedi. Bununla beraber İsveçliler, iki resmî mümessili kâfi görerek şenliklerle alâkalı yerlere bayrağımızı ve sporumuzla üişiği olan tesimler, fotoğraflar asmağı ihmal etmemişler, bilhassa spor sergisinde bütün milletlere paviyonların ayrıldığı ve fakat Türkiyeye aid bir paviyonun bulunmadığı yerde İsveçliyi mağlub eden Türk göreşçisinin göğsü ayyıldızlı bir büyük fotografını bile koymuşlardır. Spor bayramının arkası sıra parlamento binasında milletlerarası terbiye ve tedrisat kongresi açıldıBurada yirmi beş kadar milletin mümessilleri bulundu. Türkiye üç mümessil tarafından temsil edildi. Yirmi beş milletin, kongre masasına konan bayrakları arasmda bizimkini de görmek, İsvecteki bütün vatandaşları sevindirdi. Birinci Dünya Harbinden sonra on sekizinci defa toplanan bu kongreye ilk defa Türkiyenin iştirak etmesi, kongre organizasyon heyetini son derece memnun etti. Kongrenin ilk günü bütün İsveç gazeteleri bu hâdiseyi bilhassa kaydederek Türkiye mümessillerik yaptıkları röportajları neştıettiler. Her Avrupa memleketinde olduğu gibi burada da Törk murAbaslarından önce Türk kadınına aid sualler, sonra Türk iktisadi hayatma aid sorgular soruldu. Türk maarifinin ilk, orta. ve yüksek her üç desecesinde kadınlarm ifa ettiği hinnetler, her nasılsa şimalli milletler için bir nevi sürpriz otuyor ve arkası sıra «Saiıi mi?> suali soruluyor. Bu nok^a kendimizi tanıtma işindeki ihma;lerimizin, kayıdsızlıklarBnızın hâiâ devam ettiğini gosterınektedir. mış olan memleetlerin, ilk öğretimi ifa eden hocaların yüksek kültür kademesinden geçmelerini istemeleri ne kadar yerinde ise, henüz ilk öğretim için mücadele eden bazı memleketlerde bu talebin romantik kalacağı, bununla beraber Türkiyede de vaziyetin ele alındığı görüşüldü. Ekseriyet, her ne olursa oisun, ilk mekteb hocasının kalitesinin yukseltihnesi lüzumuna ve bunun hütumetler nezdinde takib edilmesine karar verdi. On gün kadar süren bir çalışmadan sonra on sekizinci terbiye ve tedrisat kongresi, üniversitesile meş hur ve Stockholme bir saat mesafede bulunan Upsala şehrinde İsveç Maarif Nezareti tarafından verilen bir ziyafetle kapandı. Ziyafete iştirak eden mümessiller, daha evvel şehrin üniversitesini ve kitab sergisini gezdiler. Benim de katıldığım bu gezinti esnasında, serginin bir köşesine konmuş türkçe, arabca ve acemce kitablar ve minyatürlsr, herkesin hayranhğını celbetti. Türk çe eser şair Medhinin yapmış olduğu bir «ŞehnaiDe» tercümesi idi. Yazmanın nadir olup olmadığını. başka nüshalanmn başka yerlerde bulunup bulunmadığmı bilmiyorum. Alâkadar olanlara Üniversite Kütübhane müdürü, tanınmış müsteşrik Bijörkman'm memnuniyetle cevab vereceğini temin edebilirim. Bu vesile ile milletlerarası terbiye ve tedrisat kongresine üç mümessille iştirak eden İstanbul Muallimler Birliği Terbiye encümeninin. kongre salonunun bir köşesinde hazırladığı küçük, fakat değerli bir türkçe kitab sergisinden de bahsetmek isterim. Sergide teşhir edilen ve Türk maarifine, öğretimine terbiyesine aid bulunan kitab ve mecmualarm üzerinde yabancı dillerle ne gibi konulara aid olduğtı yazılı idi. Avusturva mümessili Binder. vaktile şimdi Üniversitemizde tarih profesörü olan Zeki Velidi Beyle beraber Viyanadı türkçe ve arabca okuduğunu söyledi ve sergide teşhir edilen eserlere karşı hususî bir alâka gösterdiIstanbul Muallimler Birliğinin neşrettiği «Bilgi» mecmuasının muhtelif nüshalarından. arzu edenlere birer takun hediye edılmesi. gelocek kongrelerde her memleketin bu Terbiye ve tedrisat kongres:, gibi meslek neşriyatının umumî bir muhtelif memleketlerin universite sergi halinde neşredilmeşi fikrine lerinin. pedagoji ve sosyoloji ens meydan vermiş. bütün kongre Türk titülerinin. muallimler birliği. ter temsil heyetinjn bu teşebbüsünü biye cemiyeü, tedrisat derneği gibi takdir eylemiştir. teşekküllerinin müsterek eseridir. Kongi'eyi meşgul eden mühim Bu kongre. 1926 danberi. harb semeselelerden birine bilhassa' temas neleri müstesna, hemen her sene toplanmıştır. Her seneki kongre, etmek lâzımdır. İlk, orta ve yükkonuşvlacak meseklcrin dağıtılrrv. sek öğrefimi idare eden elemanması için muayyen bir probleme '.arın aynı formasyonu taşımamaIarınm terbiyevî mahzuru üzerinde hasrediliyor. duruldu. Her memleket mümessili. On sekizinci millttler arası terfendi memleketindeki durumu anbiye ve tedrisat kongresi, hemen Isrttı. Türkiye murahhasları, Türkiher memlekette birbirine yabencı ytde ilk ve yüksek öğretim için kalan üç öğretim dereees! arasınmühim bir mesele olmadığını, fadaki sıkı münasebet üzerinde ehem kat Türkiye Maarif Vekilinin resrniyetle durdu. Hususile bugünkü mî bir beyanatma dayanarak yetmiş demokraside rolleri mühim olan ilk kaynaktan gelme 2116 orta mualmekteb hocalarının terbiye ve tahlim bulunduğunu. Şimdi bunları sü durumlarının artık ciddiyetle oie terbiye ve yetişme vahdetine kavu"= alır>.ması lâzım geldiği konuşuMiI tnrmanm düşünüldüğünü, hattâ bu Bazı mümessiller, ilk öğretim iş: iıe [ maksadla ağustos sontmda Ankarsvazifeli hocaların yüksek öğreümda millî bir terbiye ve tedrisat konden hisse almadıklarını, halbuki j gresinin toplanacağmı anlattılar dünyanın bugünkü durumunda alHulâsa mHletlerarası terbiye ıe maları lâzım geldiğini söyledilerçd'?n Almanyada, Avusturyada. kısmen tedrisat kongresine iştirak Frsnsada ilk mekteb hocası, ünı milletler, bu defa Türkiyenin de versiteden de geçmistir. Bu ciher. kendi kongrelerine katılmasmdan bütün dünya maarifçileri tarafın son derece memnun olmuşlardır. dan hükumetleri nezdinde takib e Fakat bu memnuniyetin derecesi dilmelidir. Türkiye mümessilinin ölçülecek olursa en büyük hisseTürkiyedeki durum hakkında ver nin Finlandiya mümessülerine aid dillerini d:ği izahat, bu hususta muhteüf olduğunu, birbirlerinin memleketlerin içtimai ve kültürcl anlamıyan Fin ve Türk halklarının yapılarmm gözönüne almması fik mümessilleri vasıtasile birbirlerine rini nrtaya attı. İlk öğretimi yay Arkcısı Sa. 5, Sü. 8 de Sekiz on beş vapuru, ne kadar büyük tekne oiursa olsun. Anadolu yakasmın yarı Boğaz halkını taşıdığı içüı akşamlan, hayli kala•balık olur. Ü?küdarlılar bu vapurda çok tutunamazlar. Bir çeyrek sonra köylerine çıktıkları için vapura ısmamazlar. Buna mukabil Beylerbeyliler, Çengelköylüler. Vaniköylüler iyice yerleşirler. Bunlar. yolun hayli süreceğini hesab ettik Milletlerarası Terbiye ve Tedrisat Kongresi . Tarım Yazan: Dr. A. H, Bakanının demeci =haberleri J Doğumunun 200 üncü yıldönümünde | ı MIHINA GOETHE 1: H a y a t ı n a Yazan: Darısı oniarın başına! ireti de, suratı da korkunç olan meşhur Kuıl Kadın, Anna Pauker, Kremlin'in gözunden düşmüş; çünkü kamplardaki zenginlerden üdyei necat olarak alöığı paraları Kominform'un kasasına değil de. Rumen Komünist partisi kasasuıa yatırıyormuş. Bu paralann bir kısmını da kendi kiipüne doldurduğu muhakkaktır. Çünkü meşru ve kanuni yollardan milletin reyi ile değil de, zorbalıkla bir rniÜetin başına belâ olan diktatörler, renkleri kuıl, beyaz, siyah, hâki ne olursa olsun, kasalarını doldurmağa çalışırlar. Şayed günün birinde, alaşağı edilirler de iplen, kurşuııdan veja baitadan kurtulup ka'jabilir ve başka bir diyara kapağı atabilirlerse, orada dilenmeden yaşayabilmek için. Baksanıza bir kılıç şakırtısile Suriyeniıı başına geçen ve kendi kendini albaylıktan mareşallığa yükselten beceriksiz diktatör, albay Zaim brle 4 ay içinde 36,000 liıacık biriktirmiş. Ecnebi bankalarında başka parası yoksa hakikaten çok bir şey değil! Kağıd Suriye lirasının düsük kıymeti gözönünde tutulursa, Hüsııü Zaimin servet peşinde koşmadığına veyahud kendisinin uzun müddet iktidarda kalacağına çok emin olduğuna hükmetmek lâzım geliyor. Her halde Mussolini nin hazineleri yanında zavallı Hüsnü Zaimin 36.000 lirası, 36 kuruş bile tutmaz. Kara gömlekli fasist elebaşısı. kara günler görmüş, Lozanda köprü altlarında ve süpıuntü sandıklarında gecelemiş bir adam olduğu için, ileride gene kara günler getirmek korkusilc ihtiyaHı ve tedbirli d«vranmıştır. Mııssolini'nin hazinesi şu kıymetlerden mürekkebmiş: «70 kilo kadar külçe altin. 22,000 İngiliz altını, 2,800,000 İsviçre fran gı, 3,500,000 Ftansız frangı, 1 milyon İspanyol pesetası. külliyetli miktarda Amerikan doları, bir hayli Portekiz parası. Kendisile beraber kaçan 20 faşistin bavulları da tıklım tıklım altıa vesair kıymetli pa» ralarla dolu imiş.» İtalyan parasına hiç kıymet vermetniş olan İtalyan diktatörünün ikbal ve felâket anlarında yanından ayrılmıyan, onuula can ve ölüm yoldaşlığı eden metresi Clara Petacci'nin mücevherlerini de hesaba katarsak Mussolini'nin Karun kadar zengin olduğu anlaşılır. Bu hazineyi Mussolini ile rnetresini ve arkadaşlarını öldüren İtalyan komünistleri çalıp bir yere gömmüşler. Onlarm bu hırsızlığını tabiî görmek lâzımdır. Çünkü pirlcri ve ustaları olan bolşeyikler de, kuıl ihtilâl sırasında Çar ikinci N'ikolanın ailesinden başhyarak bütün beyaz Rus zenginlerini hem soymuşlar. hem öldürmüşlerdi. Mussolini'nin hazinesi, onu öiihnden ve Milaııo'da bir fener direğine ayaklarından asılmaktan kurtaıamamıştır. Onun bu feci akıbetihe rağınen Kızıl diktatörler de küplerini doldurmaktan vazgeçemiyorlar. Darısı oniarın başına! I dair Şehrimize gelen Tarım Bakanı Cavid Oral, ^endisile görüsen gazetecilere Bakanlığım ilgilendiren bazı meseleler hakkında şu îzahatı vermiştir: « Bu sene memleketin çektiği buğday. sıkıntıstnı nazarı itibara alarak 120 bln ton tohumluk buğday dağıtmağa karar verdik. Halen tevziata başla.Tiış vaziyetteyiz. Dığer f arxt*in yurdda hüküm süren kuraklık dolayısile köylüler hayvanianru ço& ucuz üatlarla satmaktadırlar. Bu duruma mâni oU mak maksadile, hayvan yemi olarak devlet çifüikleri ve haralarda bulunan kuru ct ve sapların bir kıs mını köylüye dsğıtmakta, bir kısmını da ihtiyst olmak üzere kışa saklamaktayız.v Ziıaat Okullan Kongresi j a r u ı kapanıyor Tarım Bakanı yarın Çayııovadaki Bahçıvanlık okuluna gidecek ve yirmi gündenberi devam eden Ziraat okullan korrgresinin kapanı? töreninde hazır bulunacaktır. Kongrede bazı mühim kararlara varı'mıştır. Buılar .ırasjnda tarım okullanna gündüzlü talebe kabulu de vardır. Bakan, bu münasebeıie bir nutuk irad edecektir. Almanyanın Maia nehri üzerindeki Frankfurt şehrinde 1749 senesi ağustosunun 28 irıci günü yani bundan tam 200 yıl evvel çanlar öğle saatini çalarken Groase Hirschgraben sokağında pencerelerindeki saksılardan çiçekler taşan bir evde üç gün devam eden şiddetli dojıım ağrılarmdan sonra simsiyah ve ölü bir çocuk doğdu: Goethe. Sonradan kâinatın arz denilen bu mütevazı bucağınm büyük henışerilerinden biri olacak ve bu bucakta yaşayan beşeriyeti kuvvetli kolları arasına alıp, yüzünü güzel elleri ve güzel gözlerile okşayacak ve onun yolunu fikir ve sanatının ışdtlarile aydınlatacak olan büyük şairi, tababet bir hayli uğraşmadan sonra hayata geri getirmişti. Goethe nin daha dünyaya gelirken çektiği ve annesine çektirdiği ıstırabın bile. sonradan aklını ve kalemini hizmetine vakfettiği insanlığa faydası dokunmuştu. Bu doğumun güçlüğü, Geothe'nin ana tarafından büyük babası o zaman Frankfurt belediye reisi olduğu için belediyeyi şehre bir doğum mütehassısı doktor tayinine ve ebelerin tekrardan derse tâbi tutulmalarma sevketmiş \e Goethe'nin anasmın çektiği güçliik. böyle güç doğuracak kadmlara kolaylık sağlamıştı. Goethe'nin çocukluğu o kadaı'jsk: olmıyacak ki onu en çok eğlendiren oyuntın, evdeki tabakları, çanakları komşu çocuklarının «yaşa. ha babam ha' diye alkışlarına kapılarak kapıdan dışan atmak olduğunu kendi yazdığı tercümei halinden f=Wahrheit und Dichtung) öğreniyoruz. (1). A. Adnan Adıvar maddî, hem manevî aydınlığın müptelâsı olmaktan başka ne yaraşırdı ki? Öleceği gün sabahleyin tarihi soruyor. 22 mart olduğunu öğrenince girmek üzere bulunan ilkbaharı hatırlıyor. İlkbahar on'.ın için aydınlık ve hayat kaynağıdır. O mevsimde iyi olmak ve gene yazılarına başlamak ümidindedir. Hattâ tamamile tıyuşup hareketten kalm cıya kadar sağ eli ile havada harf veyahud resimler çizmiş ve ısrarla daha ziyade aydınlık istemiş olduğuna bakılırsa Goethe'de en sonra sönen hissin görme hissi olduğunu kabul etmek gerektir. Goethe'de görmekle sarih idrak ve teemmülün bir birlik teşkil ettiğine kendisinin ziyaya ve ziya ile görülan resme ve plâstik sanata olan incizabmdan intikal etmek kabildir. İçte ölüm dalgınhğı içinde son fikirlerini belirtmeğe çalıştığımız Goethe tastamam giyinmiş olduğu halde oturduğu koltuğunun sol tarafı na eğüerek uzun hayatında bir çok sevdiklerinin matemini tuttuktan sonra dostlarına ve belki bütün insanlara eserinden sonra kendi acı matemini de bırakmış ve gitmişti. Ölümüne kadar pek sevdiği hayata güçlükle giren ve 83 sene sonra hâlâ çahşmak üzere hazırlanırken o hayattan kolaylıkla çıkan Goethe'nin bugün dünyanın her tarafında iki yüzüncü yıldönümü tesid olunuyor, bilhassa kendi vatanı olan Almanyada <Goethe yıh» ismi verilen bütün bu sene Goethe üzerine dersler, konferanslar tertib ediliyor. Biz de burada bir kaç noakale içinde Goethe'yi okuyucuların gözünde bazı karakterleri ve bazı fikirlerile belirtmeğe uğraşacağız. Bu teşebbüs belki büyük cehidlerle bir kaç sütun içinde bir muvaffakiyete varmıyacak bir uğraşmadır. Şanında kütübhaneler dolusu kitab lar yazılan bu büyük adam hakkında bir doğru hükme varmak o kadar kolay bir iş değildir. Goethe'nin etvarına, fikirlerine ve hayatına dair söylenecek çok şeyler vardır. Şairin hal ve tavrı o kadar canlı, sesi o kadar kuvvetli ve ahenktar idi ki kendisile uzur uzadıya görüşmelerini neşreden Eskermann eserinin 3 üncü kısmtnın mukaddemesinde €yazdığım notları okurken Goethe'yi karşımda görüyorum. Başka hiç bir kimseninkine benzemiyen sesinin ahenğini hemen kulaklarımda duyar gibi oluyorum» diyor. Akşamlan Goethe, siyah redingotu, açık güzel havalarda aıaba lcinde kahve rengi paltosu ve lâciverd kasketile görünürdü. Geceleri beyaz fanile rob döşambrını giyer ve mumların yumuşak ziyası altındacalışırdı. Yaradan, Goethe'yi hakikater. özensrek yaratmıştı. Gözleri, başı ve açık alnı ölümüne kadar güzelliğini muhafaza etmişti. Tıpkı eserl=ri gibi konuşması da türlü tüılü idi. «O her vakit a>nı adam; her vakit başka adam idi» (2) Onun sohbeti ilkbaharda çiçekleri açmış bir bahçe gibi idi. İnsan o çiçeklerin gözlîri kamaştıran ihtişamı karşısında onlardan toplayarak bir demet yapmaktan çekinirdi. İşte böyle demlerinde şiir okuduğu va(2) Eskermann, Gesprache mit Goethe, S. 411. H. H. Houben edition. Leipzig 1917. kit insan en kuvvetli bir musiki dinliyormuş gibi sesinin perdesi ve tatlı ahenği karşısında susar dururdu. (Bu satırları yazarken, Paul Valery, Tevfik Fikret ve Yahya Kemalin şiir okuyuşlarını hatırlıyorum). Fakat bazı zamanlarda bu güzel çiçekli bahçe yerine soğuk karlarla örtülü bir bahçe gelirdi. O vakit Goethe'nin ruhunda esen buz gibi bir soğuk rüzgâr ve onu ancak tek heceli kelimelerle konuşmağa îcbar eden bir sis tabakası görülürdü. Onun ruhunda ihtiyarhk ile genclik ebedi bir cidal halinde idi. Fak»t şu muhakkak idi ki seksen yaşını geçinceye kadar onda genclik daima ilkbahar güneşi gibi parlamış, sonbahar, kış âdeta bir istisna gibi devir devir gelmişti. Zaten Goethe bazı dâhî tabiatte insanların bir kaç kere bülüğ yaşına vararak gencieştiklerini bir konuşmasında söylemiştir. Evet, Goethe, Abdülhak Hâmidden çok evvel «Karlar altında nevbaharım ben» mısraını aynen söylemiş olmasa bile tamamile ya?amıştır. Velhasıl ruhunda ilkbahar bahçeleri açtığı zaman Goethe'nin sohbeti o kadar harikulâde idi ki onun bir çok eski dostları «Goethe'nin sohbetleri yazılı eserlerinden daha iyidir» demeğe kadar varmışlardı. Goethe'nin oturduğu ev hakkındaki fikirleri de şayanı dikkatür: «Süslü binalar, geniş odalar, bunlar prensler ve zefıginler içindir. Böyle yerlerde oturanlar kendi kendilerinden memnun olurlar ve başka bir şey istemezler. Halbuki ben böyle müzeyyen bir evde Karlsbadda oturdum; derhal tembel ve bir işe yaramaz hale geldim. Burada şu oturduğumuz kötü ev alelâde intizamsız, belki de biraz bohemvaridir. fakat benim asıl yerimdir. Böyle bir oda bende tabiat ilhamlarına serbest cereyan veriyor ve bana bir yaratıcılık kuvveti bahşediyor. demektedir. O odasında mükellef döşemelerden de hoşlanmazdı. Oturduğu koltuk tahtadan idi, ancak son zamanlarda başını dayamak için bir arkalık ilâve ettirmişti. Bir müzayedede görüp pek beğenTurktur'un nizamnamesi kabul edildi Türkiye Turizm ve Tanıtma Kurumu (Türktur». ikinci toplantısını dün saat 14.30 da Emmönü Halkevinde yapmıs(ır. Dunkü toplantıda daha ziyade mevcud nizamnamenin maddeleri üzerinde durulmuş ve üçüncü maddenin fıkr»l»rında bazı tadilatı müteakıb nizamname olduğu gibi kabul edılmıştjr Bundan sonr» idtr* htyeti seçimine geçilmiştir. İngiltere Büyük Ekisi Edirneye gittî Ingütere Buyuk Elçisı Sır Noel Charles. dün sabih otorr.obiUe Eöirneye hareket etmiştir. Hıft» sonunu Edirnede geçirecek olan Sir Noel ve maiyeti, şehrin âbide ve sanat eserlerirü gezecek ve yarın akjam gene otomobille İstanbula döneceklerdir. Aradan 83 uzun sene geçtikten sonra Weimar'da 15 mart 1832 perşembe günü bir titreme ile hastaİç Lşler! Bakanhğı, İsunbuîda hal lanan Goethe pazartesi günü iyikın en çok şikâyst ettiği bazı mev leşmiş ve ertesi günü işe tekrar zuları. doğrudan doğruya Bak&nlığın başlamağı düşünmüşse de hastalık yük^ek memurları vasıtasile tetkîk ve tekrar bir titreme ile başlamış ve idare ettirır.ekiedir. Bu meyanda Emniyet İşleri Genel Müdünı. Polis* aid bir zatürrie olduğu anlaşılmışUr. konular üzerinde çalışmakta, tramvay İhtiyar şaü" gelini Ottilie'nin' elini ciaıı athyanlar. silâh taşıyanlar hak tutarak derin bir uykuya dalmıştı. kında arastırmalar yaparak, bunları Arada yalnız Schiller ismini ve yak^lattırmaktadır. | eski aşinalardan bir kadımn güzel Dıffpr taraltan Bakan) ık Istanb.ıTd ı en ziyade şikâyet mevzuu olan Bele ve kıvırcık siyah saçh başını saWeimardıye fen ve imar ışlerinin duzenlenmesi yıklıyordu. Bu kadmın bususunda da bazı k&rar^ar almışUr. daki Fransız maslahatgüzarının refikası Kontes Louise de Vandrejil 40 paraya domates Çatitlca ve Büyükçekmece ci^ arında olduğunu söylerler. İşte Goethe'nin ki tarlalarda donıatesin kilosu kırî< son rüyasına girerek onu sayıklaparaya kadar satılmaktadjr. Köylü. tan bu kadın şaire hediye ettiği malııım para etmedLğini görliacç bun portresine göre muhteşem siyah laıı toplamaktan vazgeçroiştir. Bu sene bu havatroe sovanın kilosu dort ku saçlan ve şark kadınlarının badem gözlerini taşıyan yüzü ile çok gürusa kadar sar'maktadır. Belediye zabıtasının ayrılması zeldir. Goethe'nin bu son sayıklaGeçen seneki Belediye bütç&sile Be madau daha mühim olan son sözü, ledi>o polisinin Emniyot te.^ki'Atırtcian • kepenkleri açınız. daha aydmlık ayrılması takarrur etvnişti. Bu husjsta olsun, ışık, daha çok ışık. olmuştur. Bakanlar Kuruhınun karar alması icab Bütün hayaünda sanatta. ilimde, etiTiektedir. Bu kavarın bugünlerde her şeyde aydınlığa koşan ve insançıkjnası bEklenraektedir. ları koşturan bu büyük adama hem 89 ton çay »eldi Istanbul halkmın en çok şikâyet ettiği işlec diği bir koltuğu satm almış ve fakat çok rahat olduğu için bir kere bile oturmıyacağını söylemiştir. Goethe'nin ruhî hayatından bahsetmek ayrıca ve uzun bir iştir. Hk aşkı bir otel bizmetçisi ile on beş yaşında başlamış ve fakat bu aşktan dolayı çıkan bir muhakemede kızın «ben Goethe'ye karşı bir büyük ablanın şefkatini hissediyordum» demesi üzerine küçük Goethe'nin kalbindeki büyük aşk onu kahretmişti. Bundan sonra geçirdiği aşk maceralannın bir çoğu eserlerinde aşk sergüzeşti şeklini almış ve hattâ Goethe'nin yalnız aşklarından bâhis eserlere zemin olmuıtur. Ük gencliği esnasmda teşhisi bugün hâlâ esrarengiz kalan uzun bir de hastalık geçirmişti. Maddi hastaiıktan başka türlü türlü kalb ağrıları geçiren bu büyük şairin işlerinde görülen inüzama mukabil sözlerinde her vakit bir mantık ve insicam jramak güçtür. Meselâ 37 yaşında birdenbire her şeyden ayrı bir sükun içinde yaşamayı tercih ettiğini ve hattâ etrafına çevirdiği yalnızliK duvarmm her gün biraz daha yükjeldiğüıi ve «kendisinin bir balık jribi dilsiz» olduğunu söyler ve o zamanlar yalancı dostluk tezahürbriain, heyecanlı hulus ve muhabbet dalgalanmn kendi üzerinde köpe'derin yaygaraları tesiri yaptığını, 1781 de Jacobi'ye yazdığı bir mektubda ifade eder. Goethe'nin bir 3ohem veyahud her işinde bü ; dealist olduğunu da iddia etmek mümkün değildir. Onun tâbilerile olan münakaşa ve pazarlıklarında tam manasile pekâlâ bir burjuva olduğu görüluyor. Rahat koltuk, büyük bir ev, mükemmel dö şemeler istemediğini söyleyen Goethe, Weimar Dukalığınuı nazırı olarak yerleştikten sonra biraz daha burjuva olmuş, dört hizmetçi tutmuj ve kendi tâbirile biraz ferah hayuta kavuşmuştur. Bu hayatı, Weimar Dukahğından aldığı aylık ona temin edemezdi. Bir taraftan eserlerini mümkün mertebe pahalı satarken diğer taraftan da hayattaki bü;Aİk şansma güvenerek piyango bileti satın alırdı. İşte doğumundan ölümüne kadar şahsmdan ve bazı itiyadlanndan kısaca bahsettiğimiz bu büyük dünya hemşehrisinin manevî şahsiyeti, bundan sonraki makalenin mevzuu olacaktır. A. ADNAN ADIVAR Bir esrar tekkesi basıldı Tophanede Kaval sokagında 12 numaralı evde oturan Osman Topdemirin. bazı tiryakilere esrar içirtuği Zabıta taraiından tesbit edilmiş, dün evinde bir ara;tırma yapılmıştır. Netlcede. Bekir adında bir esrarkeş kabak deııilen esrar nargilesi içerken yakalanmıştır. Osmanın evinde müteaddid esrar nargilesi. esrar bulunmuş, musadere olunmusttır. Bir hsfta zarfınöa îimanımıza gelen 12 geminin getirdıği ithal malları 5Lnlardır: 324 ton boru. 40 ton ytin. 46 ton kauçuk. 10 ton ziraat âîeti, 100 ton kereste. 10 ton lâsük kablo. 61.1 ton wlik cubuk. 15 ton dezenfekte ilJcı, 340 ton ç«lik ve pahanizli tel 62 tcn oto iç ve dış lâstiği. 44 ton çinko iistübec 89 ton çay. 43 ton boya. 133 ton aksıd de ^enk, 473 ton beton demiri, 113 ton baş fıçı. 19 ton deri. 49 ton teneke 28 ton kurşun esya. 10 ton kazma. 3378 kııttı amoul. 94 ton litapon, 6 ton radyo cihazi 15 trtn Pİiminyum. i (1> Bu eserin üzerine Motto clarak eski Yunan komedi muharriri Menander'in .İnsan cezasız terbiye olunmaz» mealindeki yunanca sözü yazılmışür. Bu sözün kendi yaramazlığına ve yaramaz hayatına taalluku yoktur. Olsa olsa 30 nisan 1819 tarihinde hatıra defterine kaydedilen bu sozün F^ansızların Almanyadaki müthiş galebesi üzerine yazılmış olmak gerektir. Askerlik Şubesinden arananlar t'sküdar Askerlik Subesinden: A§ağıda adları yazılı ögrenciler. 2681949 da Hazırlık Kıtasına sevklerl gazete ile ilân edildiği. ikametgâhlarına Emniyet vasıtasile teblıg edildiği halde nıükerreren bekaya kalrnışlardır. 24 saat içinde Şubede bulunmaları. gelmedikleri takdirde haklaruıda kanuni kovuşturma yapılacağı tebliğ yerine geçmek Uzere ilân olunur. 1 Yusuf Oğ. Yaşar An. 928. 2 M. Said Oğ. Taceddin Zıya Güngör.< 335. Üsküdar Askerlik Şubesinde kayıdlı tfedek Levazım As. Teğmen Arif H:kmet Aslancı (39604) 949 yoklamasına gelmemiştir. Verdiği adreste bulunamamıştır. Üsküdar Askerlik Şubesine bir iş için acele müracaati. MESUD BÎR EVLENME Amiıal Tafdil Bajat ın oğlu Deniz Subaylarından Merd Bayat ile Bayan Hikmet Karabey Sevim Bsyat'ın diiğünleri dün akşam Lâieli Ordu Cad. 23i. • Tel: 2502T Yıldızdaki Harb Akademisi salonlarında yapılmıştır. Düğunde: deniz. kara. hava generallerile subayları ve eşleri. Amerikan ve İngiliî subaylarile refikaları bulunmuslardır. Yeni evlllere saadetler lileriz. Niishası 10 kuruştut DİŞ TABİBİ CUMHURİYET Tursiye İçin 300,Ki. 800 • 1500 > 2800 • ZİLKADE 4 V PAZAR iboneşeraiti Harfc için 600 Kr. 1600 • 29c.: . 5400 * Mehlika Mayor ile | \ tktndl c C3 I O a X cs Ercümend Bingöl Nişanlandılar. Eıenköy 27 8 1949 Siı aylık Ö ylık yhk D 1 K K A T • V. E. 6.23 110.33 13.15 16.58 19.49 21.28 5.26 9.09 12.00 1.37 • 1 35 S.45 Gazetemize gönderilen evrak ve yazılar neırtdiUm, «iilmesfn iadt olunmaz Oanlardan mestüiyet kaba) edilme». ha ziyade flörtler iniyor. Loş birj köşede sıkı fıkı fiörüşebilmek için. Bu da bizden uzak. Sekiz on beş vapjruna bindim, iskeleyi çektiler. F?lamarı çözdüler. Salonun dip tarafına doğru yürrdüm. Bir sişmanca hanınran yanıbaçında bir çantanm bir kişilik yer işgal ettiğini şöi'düm. Hafifçe çantays aldım. İp örgülü rafa koyacağım sırada: Ayol çantarm nereye götürüyorsun? diye kısıkça sesile sahibesi hatun çıkıştı. Ben hiç istifimi bozmadan: Rafa koyuyorum. yerine ben oturacağım, müsaade ederseniz. Başka yer bulamadınız mı? Bulamadım hemşire hanım. Bu kar.apeler çanta icin değildir. Çantalar bu raflara konur. Eğer her hanım çantasını kanapeye koyarsa. burada çantedan kimse yer bulamaz. Zaten çanta... Haaay. yeter efendi. Ne kadar cok söyledin! Anladık işte! Çantamı kaldırdın. Yerine oturdun. Çenen pırtı. Teşekkür ederim. Ama hanşimiz daha fazla konuşuyor. görenler Allah için söylesin. Ayol lâkırdıya da gümrük mü koyEcaksınız? Sustum. O söylendi durdu. Yanımda oturan yolcu beni dürttü ve kulağıma: Uymayın beyefendi, dedi. Baktım. bizim gazeteci arkadaşlardan Hâmi. Oooo! Nasılsınızü Teşekkür ederim. Ben size yer verecektim ama.. kaduun çantası... Falan filân. Nerede oturuyorsunuz? Bu sene Çengelköyüne taşmdık. Taşınmadık ya, akrabadan bîrine misafir gittik. Çok hoş bir yer, beyefendi. Yemişi bol, zerzevatı bol ^uyu bol, havası bol... Oyledir Cengelköyü, güzeldir. Siz Üsküdardasmız değil mi? Nereden biliyorsuauz?, AYI Aman beyim Öğrenmedik kim kaldı. Her gün gazetede bunu okuyoruz. Ne yapayım? Köyümü çok severim. Ama çok bakımsız. Öyledir. Bir kere Üsküdarlılar köylerine sadık kalmadılar. Bin lerce aile Üsküdardan taşındı. Yerine gelenlerin çoğu kiracL Üstelik bizim hemşeriler fakir. Belediye de himmet etmiyor. işte böyle. Derken, yandaki çantalı kadın Belediye değil, belâ de. Geçen gün bizim kapının önüne odun yıktırdîydık. Ceza kestiler. Ne imiş? Sokakta odun yarılmazmış. Ayol sokakta yarılmaz da yatak odasın GÖRDÜM, ALLAH! Burhan Yaz an Fetek lprinden ayakta kalmamak için vapura erken gelmek akıllıhğını oa gösterirler. Üsküdarlılar da: Adam ne kadarcık yer! diye geç gelip ayakta kahrlar; eğer bü' ahpab: Buyurunl birader, diye yanında bir yer göstermezse. Ben vapura erken gelmeyi sevmem. Hayatta beklemeden nefret ettiğim ksdar hiç bir şeyden tikeinmediğim için ancak hareket saatinden iki üç dakika evvel vapura binerim. Onun için de çoğu ayakta kaiır, yahud dip salona inerim. Orada da sigara içenlerin sıkılmaz hali sinürime dokunur. Koskocaman bir levha, sigara içmek yasak olduğunu bağırırken o sigarasını vakar. Hsni tiryaki bir adam olsa: Daysnamıyor zavallı! diyeceğim. 'Lâkin çoğu yanağına daha ustura deymemiş çoluk çocuk olduğu için büsbütün gözüme batar. Karışsan: Ne karışıyorsun! diye betelenir. Karışmasan rahatsız olursun, îcapalı yerde dumandan oturamazSin. Onun için bu deniz içi salona pek rağbet etmem. Zaten oraya da da mı yarılır? Allah kuptarsın. Şu seçimler gelse de... Degil mi madam? Meğer kadın karşısmdaü siyahlı, zayıfça kadınla görüşüyormuş. Birdenbire suale maruz kalan madam anlayrmadı: Ne sicim... İspanko istiyorsunuz? Madamcığım, sen de ne söylü•yorsun? Seçim, seçiaı. Hani meb us oluyorlar... Saylav saylav! Af edersiniz hantım efeadi. Ben çok türkçesi yok. Ma yavas yavas ne zaman söylüyorsunuz. Bir parça ağnıyorum. Canım seçim bilmiyor musun? Yofc bilmiyorum. Hanij'a rey veriyoruz. Sandığa koytıj'oruz. Çamasir sanduk? Hayır.. rey sandığı Ağnamadım. Canım haniya bayraklar donatıyorlar Herkes gidip bir kâğıd ahyor. Haaa! Ağnadım. Evet mebusEvet, evet. Hah! îşte o gelse de kurtulsak... Sen ne dersin? Bana lâzım değil mebus. Bizim ev su gelmiyor. Ağnadınız. Kompanyo su. Kuyu yok mu? Var ma adzi, hem da kufa çekmek çok zor. Acı su ilen yemek yapamıyoruz. İyi yemek pişirir misin madam? Eh pişiriyorum. Eline sağlık, ben de iyi pişirmeyi bilmem ama çok iyi yemek yerim. Herkesin oir ihüsası var değil mfcefendim. İş bolümü... Civardakiler gülümsediler. Ka dın bana ale'.âcele: Sen sus! dedi.. ve son hece ağzından biraz da Lslak çıktl.. Mendilimle yüzümü sildim... Hil mi: Sataşmayın da sıçramasın.. Aman bırak da biraz hareket olsun yahu! diyecek oldum.. Kadın: Sus çenen tutulsun.. hareket olsun diye dua edeceğine Erzurumdakilere iane gönder, şpm agızlı adam.. Maksadım o hareket değil.. Hadi hadiii.. çevir .kazı yanmasın... Aman kaz dedim de madam kaz bilir misiniz? Ne kaz? Basbayağı kaz canım.. iki ayaklı... gagası var.. Haa.. patka... Ben rumca anlamam... Evet patka... yaparun. Çok güzel şarablea tatlı oluyor. Ben şarab içmem.. başıma vuruyor.. başka bir şey var.. botka rm ne diyorlar. Onu içerdim madam.. içimi yakıyor ama çok keyifleniyorum.. Ben bir parça duziko içiyorum.. bir parça meze . çok istah açıyor.. Aman ağzım sulandı. Madam ne yemskler bilirsin bakayım.. söyle de iştahım açüsın.. Çok yemek... Astakoz mayonez.. bilirsiniz? Ben fransızca bilmem madam. türkçe söyle.. Ma bu turkce.. astakoz.. bilmiyorsunuz? Böyle büyük katı bozdek.. haniya tenalya var.. Bilemedim.. kim o tenalya?.. Yok bu adam.. nasıl ağnatacayım... (bana) Mösyö siz biliyorsunuz.. astakoz?.. ( Ben tercümanlık ertim: Madam istakozdan bahsediyor. hani kıskaçları vardır. Haa'.. Y'îngeç desenize şuna.. Madam protesto etti: Yook yengeç... Yengeç pagurya.. bu başka... Ne ise anladım.. ayol başka yemek bilmiyor musun? Ben canavarı yemem... Aman yiyenlere afiyet olsun... Alaturka yemek bilmez misin sen?.. Nasın bilmem. Bilirim. Sıs kebab... Çispis.. Aman nedir o?.. Hem çiş, hem pis... Kifte.. Haa. Hay Allah rrtarforn şuna, cızbız köftesi desene.'. Ne... Çispis... Kotleta... Alafranıayı bırak.. ayol patlıcan yemeği bilmez misin? Mancanes yapıyorum.. Kanli Rayık.. Aman nedir c?.. Na, kanh rajik.. Ben kanştım: Karnıyarık olacak... Aaa.' Şu hale bakın! Aman madam sen ne tuhaf konuşuyorsun? Bari ben sorayım da sen cevab ver.. kadınbudu bilir misin? Kadın buldu... Hayır madam bilmiyorum.. bu tstlıdır? Yok a canım .. Köfte... Ha!.. Kifte. hepsi bilirim. Başka patlıcan yemeği?.. Çöplük kebab yapıyorum.. Ben: Yiyene afiyet olsun... Kadın sert: Sen sus dedim ya!.. İki kişiye bir lâf.. ayıbdır efendi.. Ben tereümanlık ediyorum hemşire... Ben senin hemşiren değilim.. benim aslanlar gibi kardeşim var.. Affedersiniz tanıyabilir .niyim?.. Dalyancı Hüseyin ağabey... Bir kıza tutuldu da şimdi İzmire gitti.. vallahi kapı gibi adamdır. Nah şu efendi kadar, diye karşımızda oturan yüz kiloluk iri birini gösterdi. Adam bu söze hiç aldırış etmedi. Bilâkis kaşlarını çattı.. demek ki o da boyundan bosundan pek memnun değil... Kadın devam etti: Daha ne yemekler bilirsin madam?.. Tathlardan kadıngöbeği bilir misin? Tatli göbek bilmiyorum... Vezirparmağı.. Rezil parmak bilirim.. haniya uzun tatlı.. Evet ben bayılırun. Dolma bilir misin madam... Bilirim.. Yalancı? Vallahi bilmem.. matoteos bilmem. Ben yalan söyleyeceğim... Yok yalan değil. yalancı dolma... Zeytinyağİ!.. Evet... bilirim..' pilâf.. bilirim acem pilâf.. pilâki fasulye bilirim. Midya iskoHalya bilirim.., turlu bilirim.. burekya bilirim. (kadımn çenesi açıldı...) papucaki bilirim... bamyes biîirim. İmam bayilmiş bilirim.. gurka dolma... Derken karşısındski kadın birdenbire: Ay, ay! diye gözünü kapadı... Bismillâh... Aman madam sen çekil gözümün önünden. Bana bir altını gösteren yok mu?.. Madam altın yok mu altın.. Benim altım... Ne yapacaksın?. Senin altın değil, altın altın.. (Birdenbire) Ayı gördüm ayı! diye bağırınca gazete okuyan iriyarı adam: Ağzını topla kadın!.. Ayı senin babandır. Ay sen sus efendi. Sana söylemiyorum.. öyle ayı değil.. aralık ayol.. küçük aralık... Diyinee ben işi çaktım.. Pencereden baktım... Zilkade ayının narin hilâli bir küçük yıldıza sırtmı dönmüş gülüyordu... Dalmışız... Birisi dürttü... Baktım Hâmi: Kuzguncuğa mı gideceksiniz? Vapur kalkacak, diyinee ben onlan.. o halde bıraktım çıktım.. bilmem Çengelköylü kadın hilâli gördükten sonra altma bakabildi mi? B. PELEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle