24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 29 Haziran 1949 FİKİRLER Asrî hayat ne demektir? Yazan: Ord. Prof. Muslafa Şekib Tunç İçinde yaşanan son yüzyılın hayatj mıdır? Bugünkü nesilden bir nesll önce dilimizde pek moda olan bu .asrî. kelimesinden ve onun hayatından ınla|i!»n nedir? Lugat manasüe yüzyıl demek olan «asır» kelimesinin bir nUbet edatı alarak • asrî> şeklini alması eğer aldanmıyortam, «Serv«ti Fünun edebiyaü» zamamnda ba|lamı» olacaktır. Namık Kemal, Hâmid ve Ziya Paşalar devrinde bu tabirin kullamlnuf olacağını zannetmiyorum. Çünkü bu nesil i»lâm «hümanite» si içinde düşüniiyor, bu havanın içinde taze bir bahar yaratmak, geçmi| bir medeniyet, geçmi» bir devir ha* vası yeniden yeıertmek istiyordu. Fakat bu medeniyet fikir ve düfünme hürriyeti içinde olgunlaşmif bulunmaktan ziyade inanclar» bağlı tdi, bunlar içinde kapanmıştJ. Hür olmıyan bir düşünme inandarın kapalı çevresinde dolanmaktan öteye tabiatile gidemez, istediği gibi gelişemezdi. Bu çevreyi aşmak, inanclarla çerçevel«nmiş bir dünya görüşünden serbest düşiinmelerden doğmuş veya doğacak olan bir dünya görüsüne geçmekle kabil olabilir; baft ve sonu mutlak olarak bildirlmiş, içinde nasıl yaşanacağı, neler yapılabileceği ve ne olduğumui kat'i ve dtğijmet olarak tayin edilmiş bir dünya görtisüntin aknında serbestçe at oynatmak imkâm olamaz, şüphe istiyen ve şüpheleri gidermeğe çalışan, bir kelime ile fikre hürriyet vermek demeic olan ıerb«ct bir gelipnt çığın açılamazdı. Asrî kelimesinin dilimize girmesinde herhalde bir hikmet olacaktı. Bu hikmeti anlamak için kelimenin kaynaklarına kadar gitmek, nasü bir ihtiyacla doğup bize kadar geldiğhıi görmek lâzımdır. Fransızcadan gelen asrî kelimesinin aslı «moderne» dir: Asriligin karşıhğı da «modernite^ dir. Lâtince «modo» kelimesinden geliyor: «Şimdi, hemen şimdi, bu r*man> demektir. Asrilik tabirini ilkönce kullanan eski zamanla orta zsman arasında gelen gramercilerden Priscierius'tur JVI ncı asır). Bundan sonra orlada sık sık görülmeğe başlar. Asrî (moderne) keîimesi kalem kavgasma evvelâ XI inci asrın sonunda mevzu oluyor. Hıristiyan orta zamanına aid olan bu tarihe göre iskolasuk devıin kemaU ermeğo yaklaştığı bir devra isabet ediyor. Asıl hakika'.in nücersd mefhumlarda olduğunu müdafaa eden, kilisenin tuttuğu realistler» (orta zaman realistliği) kar«ji asıl hakikatlerin mücerred methumUrda değiî de müşahhîs Slemde olduğunu müdafaa etmeğe başHvan nominalistler arasında yapılan ka'em kavgalarında bu sonunculara «asrilerı denmej° ba;lamiftı. Oıta zamanın ano ve en yüksek ilmi Allahın mevcudiyetinin iklen de zarurî olduğunu ispat etmeğe çalışan Albert le Grand ve meşhur Saint Thomas (İbnı Rüşdün rakibi) gibi büyük kelâm alimlerine de asıiler denmijti (XIII üncü asır), Çünkü çok daha önce gelen Saint Augusrin'e nisbetle daha zîmana uygun bir kelâm ilmi yapmışlaıdı. Daha sonra nominalistlerden İııgiliz Okkam'ın kelâm ilmi Luther'in zamanına kadar airî bir kelâm ilmi olarak kalıyor, hattâ Lither de bu kelâm ilmine taraftar oluyor. Asrî ve asrilik kelimelerinin orta zamandaki bu kullanıhş tarzlarma bakılırsa gramer veya kelâm ilminde eskileri aratmıyacak kadar bir yenilik ve ilerleme göstejenierin ilimlerine moderne (asrî) deniyor. Eskilik taraflısı olanlar bu tabirde bir nevi «zamanelik" yahud zamantee» bir ij, bir hafiflik, ananelerden bir uzaklaşma görüyorlar. Kalem kavgaları ds birbirlerine zıd görülen eskicilik ve yenicilik temayülleri arasında oluyor. Fakat bu devirdeki asrilik şuuru henaz emikleme halindedir. Daha doğrusu kapalı bir düşünce çevresi içinde doğduğu için gittikçe boy atarak serbestçe büyüyecek gibi değilriir. * * # Renesans devri de asrilik şuurunu epcy müddet duyamıyor. Ancak XVII nci asırda, b'lhassa Franseda duyulmağa başbyor. Bu asır Fransjzların kendi iktidarlarına karşı 'olan şuurlarının kuvvetlendiği bır asırdır. Filozofları, âlimlen ve edibleri Rene«ans devrinin hayran olmakla kaldığı eski zaman filozoflarile âlim ve ediblerino karşı bağımsızlık ve hatti üstünlüklerini duymağa başlıyorlar. Bunun neticesinde eskilikle yenilik, asriükle gayriasrilik fikirleri tahlil ediliyor bu vadide yapılan kalem kavgalantun sonunda eski zaman irfanının aşıldığı kanaati galib geliyor. Asrilik eskilikten tamamile ayrı ve farkh bir mana almağa başlıyor. Yeni bir zamanın açılmıj olduğu seziliyor. Bu sezijledir ki tarih de eski zaman, orta zaman ve yeni zaman olmak üzere üçe ayrılıyor. Bu asırda aarilik demek orta zaman ve hattâ ilk zamana karfi bir üıtünlük demekti. Nitekim bu filcri Descartes ve Bacon'lann yazılarında apkça görüyoruz. Bu duygunun ilk guurlu ifadesini felıefede •düfünüyorum, öyleyse varım» demekte toplaysn Descartes bu tasdika evvelâ .mazideki herşeyden füphe ediyorumtarzında bir inkârla başladığına göre asriliğin felsefî yani en derin ilk şuuru evvelâ şüphe etmek, sonra da düşünmek oluyor. Buradaki güphe etmek, fikre hürriyet vermektir; düşünmek de bu hürriyeti işleterek hakikatleri ilerletmek, geliştirmek, üretmek demektir. Tam şuuru bu istikamet ve manada kazanılan asriük mefhumu zamanımıza gelinciye kadar bu yolda devam eder. Orta zamanda ise evvelâ inanmak, iman etmek, ondan sonra düşünmek düsturu hâkimdi. *** Bizde başhyan asrî, asrilik ve asrî hayat mefhumlan herhalde Tanzimattan itibaren başlayan bir ruh ve düsünce değişikliğinin tesirlerile dilimize girmigtir. Fakat tam §uurunu bulmuş mudur? Bu şuurun husule gelebilmesi için orta zamanla eski zamanı aratmıyacak ve bunları aımif bulunan yeni zamanın felsefe, ilim ve edebiyatile hiç değilse bir hizada gidebileeek bir seviyeye kadar gelmiş bulunmak lâzımdır. Henüz bu seviyeye gelmiş olduğumuzu iddia edemeyiz. Fakat gelmek ihtiyac ve zaruretinin idrak edilmemiş olduğunu da söyliyemeyiz. O halde yapılacak ilk şey duyulan bu ihtiyac ve zaruretin gelişmesine engel olacak neler varsa yolumuzun önünden evvelâ bunları ayıklamak lâzım. Bunların basında inıana vereceğimiz kıymetin ehemmiyet ve derecesi Relir. Çünkü bunlarsız yeni ve üstün hiç bir kıymet yaratılamaz. Küçük büyük, zengin fakir, ileri geri, mevkili mevkUiz her insana gerek davlet ve gerek ferdce bir insan haysiyetini duyuracak tarzda muamele etmeyi itiyad edindirecek bir terbiyeyi çocuklarımıza kazandıracak bir yol tutmayı birinci plânda görmek ister. Haysiyetli bir insan olarak sayılan ruhisr korku ve vehimlerin doğurduiu çekingenlik ve uyuşukluklardan kurtularak feiihlar, ferahladıkça da bütün melekeler hayata huzdı" ve emniyet'e açılmağa başlar. Haysiyette müşterek olduklannı duyan ruhlar kısKanclık, nefret, hased, Aya gibi gayriinsanî baskılaıdan doğan kısırlatıcı temeyülierden kurtulmak imkânlarını kazanır. Kazandıkça da kendini bularak istidadlarını kullar.mak cesaretini duysr ve bu tabiî cesaretle hürriyetini arar ve yerinde kullanmayı bu ıstidadlaıının taliî Eevkile bulmak yoluna kendiliğinden dökülür. İstidadlarını ve bu istidadları hür bir muhitte işlelmek imkânlarını bulan insanlar havatlannı daha refahlı ve mesud bir hale getirmek için yaratıcılığa kadar gitmeğe gene kendiliklerinden çalısırlar. Terbiye yollarımız öyle olmalı ki çocuklarımızı hiç ürkütmeden bizim değiî. kendi ycıllanna ve istidadlarma sevketmeğe, en seSl.am hürriyet temelini bu yoîdsn bekkmeğe bakmah. Ekononıik kalkınmanın temelleri de bu terbiye ile atılabilir. Baskı terbiyesile yılgın bir hale gelmiş insanlar üretilir. Çocuklukta yılnrş bir ruhun ileride açılması çok güç olur. Asrî ilim, asrî felsefe. asrî hayal, asri devlet, asri insan. asrî kadın. . Bütün bunlar haysiyetli bir insan anlayışına, bu anlayışa göre verılecek terbiye ve idareye bağlıdırHaysiyeti ezilmiş bir insan kin besliyen riyakâr bir köle veya asl olur. Şuurlu ve istekli bir ıtaat haysiyetin tanınmasından sonra teessus edebilir. Haysiyet duygusundan daha hassas ve affetme kabul etmez bir duygumuz yokt'.ır. Bütün şerefler onun varlığile kaimdir. =haberleri Vali Kırdar Ankaraya gitti Dr. Kırdarın, Ünivertitelilerin tenzilâth seyahatleri meMİesini de alâkahlarla görüfeceği tamhyor Vali ve Belediye Başkanı Dr. Lutfi Kırdar, dün akgamki trenle Ankaraya gitraiştir. Belediye Başkanı, hareketinden evvel bir arkadasımıza funlan söylemiftir: a Ekim ayında Spor Sarayında açmak istediğimiz millî eergı, çeşidli BakanlıkLarı, bilhassa İşjetme Bakanlığını ilgîlendirmektedır. Bu hususta lüzumlu yardımlan rica edeceğim. Bundan başka Belediyenin çeşidli ijleri vardır. Bu meyanda imar plânlarımızın tasdikı igile de meşgul olacağım.» Haber aldığımıza göre Vali, bir lise binası inşası mukabilinde eski Düyunu Umumiye binası olan İstanbul Lisesinin belediyeye verilmesi ijini de görüşeeektir. Diğer taraftan Üniversite öğrencilerinin otobüslerde tenzilâth biletle seyahatleri ve paeoların kaldınlması hakkında Şehir Meclisince ittihaz edilen İcaTar, bilhassa seçime takaddüm eden şu günlerde fena akisler bıraktığı için Valinin Ankarada bu konuyu da ele alacağı sanılmaktadır. Pasoların kaldınlması meselesinin akisleri C. H. Partisi İl îdare Kurulu, Dr. Esad Durusoyun başkanlığında yaptığı dünkü toplantı, Şehir Meclisinin pasolar hakkında verdiji kararı görüşmüştür. Söz alan bazı üyeler. seçimlerin yaklaştığı bir sırada bu şekilde bir karar alınmasının partinin aleyhine netice vereceğini söylemışlerdir.. D;ğer taraftan, C. H. P. Meclis Grupu ile İdare Kurulu bugün müşterek bir toplantı yapacak ve bu kararı yeniden tetkık edccektir. Millî Sergi Komitesi Önümüzdekı ekım ayı içinde Sergi Sarayında açılacak olan millî serginin tertıb komitesi faaliyete geçmıştir. Komite, Vali ve Belediye Reisınin Başkanlığı altında, Belediye Umumî Meelısinden 4, Tiraret ve Sanayi Odasmdan 4, Mıntaka Sanayi Birliğinden 2 aza ile, Mıntaka Ticaret ve Ekonomi Müdürü, îstanbul T;caret Odası, Sanayi Birliği ve Tüccar Derneğinin Umumî Kâtiblerinden mütejekkildir. ^ S I H H I Birinci Cihan Harbi insanlara tankı öğretti ve tayyare denilen oyuncağın nasıl bir kaynana zırıltısı olduğunu tepemizde uçtukça öğrenmiştik. Ondan çeyrek asır tonra gelip çatan İkinci Dünya Harbi edebiyatında bu demode silâhlarm bir taraftan öldürücü kuvvetlerini mütemadiyen artırdığını, öteyandan da yeni isimlerin çıktığım duyduk: Füze, VI, V2 vesaire gibi. İnsanoğlu horuz dövüşünden eskidenberi hoflanır. Nasıl horozlar dövüşürken birbirlerinin kafa ve gözlerini kan içinde bırakırlarsa insarılar da dövüşürken ortallğı kan içinde bırakırlar. Bundan vahşî bİT zevk duyarlar. Ağızlarından medeniyet lâfı düşmez ama, dünyada insan oğlunun gerek ferd olarak, gerekse topluluk halinde işlediği cinayetleri yapabilecek kudret ve kabiliyette ve bilhassa tıynette bir vahşi hayvan bulmak kabil değildir. Hele bir kere burnuna kan kokusu gelmeyegörsün. Ondan sonra bütün şeytanî zekâlar işlemeye başlar: Daha çabuk ve daha çok miktarda insanı nasıl öldürebiliriz diye... Harb, ancak tedafüi maksadla yani ingan ve millet olarak tecavüze uğrandığı zaman meşrudur. Yoksa falan veya filân ideolojiyi kabul ettirmek, cihana hâkim olmak için yapılan harbin müdafaa edilecek tarafı yok tur. Müdafaası için söylenilecek her söz tevil götürmez birer zırvadan başka bir şey değüdir. İşte Ikinci Cihan Harbi de böyle zırva fikirler altında gizlenmiş cihangirlik hevesinden çıktı. Başladıktan sonra da Avrupayı maddeten ve manen bir virane haline getirdi. İki taraf da dsvanmak ve davanırken de B A H I S L E R Yazan dekiler gibi ölümlerden ölüm beğenmek için çeke çeke. damla damla ölmek.. herhalde temenni edümez. Bu tetkiklerden sonra ulema acaba bunlardan korunmak kabil midir? diye düşünmeye başladılar. Fakat şimdilik oybirliğile şu karara vardılar: Maalesef kabil değildir. Husule gelen hastalığın tedavisine gelince: HEM MIHINA Atom hastalığı Dr, Kemal Saracoğlu Ankara vapuru ııad Zincirkıran heyetinin 1947 temmuzunda Amerikadan satın aldığı 6 yolcu vapurundan biri olan Ankara, Allaha şükür, dün lbnanımıra geldi. Akşamüsrü gemiye giderek gezditn. Ankara'nın lüks bir yolcu vapuru olarak mükemmel surette Umir ve tadil edildiğini haber alıyordum. Gemiji gezerken hakikaten lük* bir yolcu vapuru olduğunu memnunlukla gördüm. Ankarayı ilk defa inşa ve sonra da tamir ve tadil eden Newport Xews gemi in»aat firması ki bir çok büyük Amerikan harb gemilerini de yapmıştır yüksek söhrerine lâ>nk bir muestese olduğunu icpat etmiştir. Altı bin küsur tonluk olan Ankara, bir traıuatlantik minyatüriidür. Spor ve sinema sahası, Amerikan barı. dans salonu, mütalea salonu, müteaddid yemek ve istirahat salonlan apartıman denilen ve bütün bir aileyi barındıracak olan salonlu, du$lu İUks kamaralan, geminin kat kat güvertelerine gayet iyi" yerleştirilmiştir. Bütün büyük ve küçük salonlarla kamaralar yüksek bir levkle dösenmiştir. Kamara ve salon bölmeleri yanmaz bir maddeden yapılarak yangına karşı azamî emniyet terainine çalışılmıştır. Cankurtaran filikaları. en modern tertibatla kolayca denize indirilecek bir sekildedir. Geminin salonlaruıa ve muhteiif yerlerine memleketimizin güzel mamaralan büyük renkli fotograflar haliııde konulmuştur. Ankara, bir yolcu gemisl olduğu için. yalnız 400 ton yük alabilir. Hulâsa, Türk deniz ticaret filosu Ankara ile 20 mil »üratli, lüks bir yolcu gemisi kazanmıştır. Gemiyi gezerken gümrük muhafaza memurlarile kamara memurları arasında bir muhavereye şahid oldum. Kamara memurları, giimrük muhafaza memurlan tarafından mu ayene edilen dolabların ve kamaraların kapıları üstüne diğer gemilere, meselâ İstanbııl'a yapıldığı gibi, her seferde muayeneden sonra tebeşirle yazı yazılnıamasını rica ediyorlardı. Onlar da, biz yapacağmuzı biliriz, cevabını veriyorlardl. Ümid ederim ki bagka bir usul bulurlar da boyalı veya cilâlı güzel kapıları okullardaki karatahulara döndürmcrler. ' Ankara'yı gezdiktcn sonra, bu gemiyi satın alan «amir ve tadil projc ve plânlannı hazuiıyan Fuad Zincirkıran heyetinden yüksek makine mühendisi Fahri Tanmanla yüksek inşaiye mühendisi Mesud Togarı Türk tiıaret filosuna böyle güıel bir BP" 1 ' kazandırdıkları için (cbrik ve kcndilerine teşekkur ettim. Ankara gcldi; ötekl gemiler de yakında ceiecekler; fakat bütün bu yeni gemileri modern bir işletmecilik zihniyeüle isletmek lâzun. Halbuki koca Ankara, Amerikadan bir tek, Marsilyadan da gene bir tek olmak üzere, yalnu iki yolcu ile geldi. Doğu Akdeııizde bir sürü limana uğrayarak Napoli ve Marsilyaya gitmek üzere. pazar günü Hmanımızdan hareket eden İstanbul vapuru da. parmakla sayılacak kadar M Z yolcu ile yola çıktı. Bunlar, Devlet Denizyolları İdaresinin işlctmecilik bakımından iyi işlemediğini ve reklânıa kıymet vermediğinl gösteriı. Bu güzel süratli, konforlu Remilcr, Batı ve Doğu Akdeniz seferlerinde kâfi derecede yolcu bulamazlarba ya/ık olur. Yeni Genel müdiir sayın Cemil Parmana İdarenin işletınecilik tttjkilâtını yeniden kurmasını ve orada reklâma büyük ehemmiyet veren modern bir zihniyetin hâkim olmasına ehemmiyet vermesini halisane tavsiye ederim. İdaredeki işî oiuruna bırakan eski zihniyetle hu işler yürümez ve Akdcnizde başlayan rekabette başarı kazanılamaz. RAMAZAN: 2 CAMİLERİMİZ 2: AHMEDPAŞA CAMİÎ «Top, kapıcla) Kanunî Sultan Süleymanın Sadiazamlarmdan Kara Ahmed Paşa taraiından yaptırılmasma başlanmıştır Mimar Sinanın eserıdîi. Kara Ahmed Paş£nın 1554 te vefatile cami yanda kalmış ve sadarette yerine geçen Rüstem Paşa | tarafından tarnamlanmıştır Sadi Irmak, acele Mustatil bir plân üzenne yapılAnkaraya gitti C.H.P. İMtır.bul Müfettişi Dr. S"ıd: Ir mış olan cami tetkike değer mahimak. Ger.ei SekreUrliâin daveti VUCTİ yettedir Orta kubbesi altı tane kalın dırek üzerinde bulunan ve altı ne »c*Ie Ankaraya gitr.ı:st:r. köse teşkil eden kemerlere istinad Seııato iiyeliği seçimi İstanbul Üniversitesi Edebiyat ?akül ettirilmiştir. Şimal ve cenub taraftesi profesörleri dıın bir toplantı ya larında dört tane yarım kubbesi parak, Prof. Dr. Besim Darkot ile Prof. vardır. Dr. Ali Tevfık Tancğiunu lttifakla SeTavanlan ve pencere üstlerindeki n«to liyeliğine seçmişlerdır. Bundan lonra, Dekan Prof. Mazhar Şevket. çini levhalar gayet nefıstir. Mermer tedri» yılının bltmesl doUynile pvoit minberi de çok güzeldir. Kapısmm rörlere bir çay vermiştir. s a | tarafında istalâktith bir minaresi ve camiin önünde de geniş bir Küçük Haberler J şadırvan meydanı vardır. NAMAZ VAKİTLERİ ir İTALYANIN yeni İstanbul Başkonsolofu Mario Canino, dun Vilâyette Vali ve Belediye HeUi Dr. Lutfi Kırdarı ziyaret etmiçtir. * İSTANBUL Üniversitesi Ederıiyat F&külte«i Cotrafja Zümresi öğrer.cileri. perşembe günü Heybeliadaya bir gez.i tertib etmişlerdir. Eski ve yeni Mezunlar Şafak gazinosund» toplanacaklar ve Hilmi Uran şehrimizde C.H.P. Başkan Veki:i Hilmi Üran, dün hir arsda yemek yiyetekierdir. satosh şchrin.ize gelm';t ; r. i a V. O 3.29 13.17 .7.18 20.45 22.48 8.46! 8.33 12.00 2.03 S < Yatsı ™ ~J i! & 312 6.26, 1 a M karşısındakinin sırtını yere ge vetindedir. Bu sahanın biraz ketirecek bir marifet keşfile mej narma rastlayıp de derhal ölguldü. miyenler de süratle ilerleyen b^r Çeşidli ölüm vasıtaları için bitkinlik hali, bulantılar, kusde atom atiı da duyuluyordu a malar baglıyor. İkinci gün bu ma, bu daha çok bu i|in aşina ârâz daha jiddetleniyor ve bunBu infilâk sahasına, infilâkın ları arasında ıd:. Almanlar onun lara bir de ishal ilâve oluyor. vuku bulduğu sırada şahsın han peşinde, Müttefikler keza onu Ateş yükseliyor. însan kanında gi şartlar içinde bulunduğuna dediğimiz araştırmaktaydılefr. İki tarafın bulunan ve lokosit göre değişiyor. B:r kere m'erkezi da bulmak için ilim ve endüs ak yuvarlar tamamen mahvolu dairede bulunanlardan hayır tri bakımından şansları büyük yor. Vücudün ötesinde berisınde yok.. Onlar çabuk dünyalarını çürük şeklinde lekeler ba;%'östü. Fakat Müttefiklerin Amerika değigtiriyorlar. Orta ve dıg dagibi tecavüz sahasından uzak ve teriyor. Ve hastalar 48 günde irelerde bulunanlardan az yarahesabsız para harcamaya muk ölüyor. lı olanlar, ilk tedavi edilecek tedir bir amcaları vardı. Onun İç dairenin dış kısmında 230 olanlardır. Çünkü bunları kuriçin partiyi onlar kazandılar. metre kadar gen:şliğinde bir or tarmak şansı daha çoktur. İlk iş Almanlar da otobüsü kaçırdı ta daire vardır. İç daireden uzak bunlara kan vermek olmalıdır. lar. Fakat Almanlan atom bom lık derecesine göre bu daire Ondan sonra iç ve dış yaraların basının keşfi değil de kendileri içindeki insanlara rastlayan şu tedavisine çalışmalıdır. Yeni nin onu daha evvel keşfedeme alar 150 ilâ 1500 gama arasında ilâclar (penicillin, Stretoptomimiş olmaları yendi. Çünkü artık dır. Bunlarda da hastalık tablo cyn) hormonlar, B grupu vitadayanacak takatleri kalmamıştı. su aynı, fakat yukarıda r.ikret minleri, A vitamini, taftı istiraAtom bombası Hiroşimada ve tığimiz kadar çabuk ölümie hat şarttır. Albominden zengin Nagasakide patladı. Fakat dün neticelenmiyor. Kanları bozu bir gıda muvafıktır. yanın öbiir ucundan sesi bura luyor. Ateş, ishal ve çürük Görülüyor ki bir saniye bile lara kadar geldi: Bir kaç gün şeklinde lekeler beliriyor. Ağzın sürmiyen bir infilâk, binlerce sonra Japonya diz çöktü. Müta içinde yaralar başlıyor. Bunlar insanı ya derhal veya süründüre reke imzalandı. Şimdi atom kokulu ve kanayıcı yaralardır. süründüre öldürmeye kâfi gelibombasırun lâfı hâlâ ediliyor. Yaralar boğaza, gırtlağa doğru yor. Müstakbel bir üçüncü dünBazıları diyorlar ki atom bom da ilerler. Aynı yaralara deride ya harbinde atom kullanılırsa, bası İkinci Dünya Harbini sona ve tenasül âletlerinde de rastladünyanın mahvolacağını söyleerdirdi. Üçüncüsünü de önlüyor nıyor. Vücudün muhteiif yerleyenler herhalde mübalâğa etmi(yahud geciktiriyor). Her ne hal rinden kan geliyor. Yer yer kılyorlar, sanırım. ise!... Allah insanlara akıl ihsan lar dökülüyor. Bu hastaların bir Ya iki taraftan biri deretsin de tekrar kapışmasınlar kısmı gittikçe fenalaşarak üçündiye dua etmekten başka yapa cü. dördüncü veya beşinci haf hal teslim olsrak iş kısa sürecek, yahud Arnavudun teravi cak bir şeyimiz yok. tada ölüyorlar. namazı için dediği gibi iş inada Yalnız atom bombasının kulDış dairenin kutru da 250 binerek dünya kuşa benziyecek. lanılması ile bir takım tıbbî memetre kadardır. Burada da eym Bundan evvelki bir yazımda seleler çıktı: Atomun tesirlerini hastalık olur. fakat çok uzun dünyanın büyük bir tımarhane, tetkik ederek ondan korunma sürer. Bunlardan kurtulanlar insan oğlunun da del: olduğunu çareleri aramak, atom parçalanolabilir. söylediğim zaman mübalâğa etma işinden hastalık tedavis:nde Vücud höcrelerinden hepsi a memiştim. Tabiatin bin bir lutistifade etmek gibi. İşte atom tomdan derece derece müteessır fu içinde çalışıp zevk ile yaşabombasının tesirinden çıkan olur. En çoklan en aza doğru mak varken (birbirimizi daha hastalığa (atom hastalığı = La tesiriyet derecesile höcreler şun çabuk ve daha çok nasıl öldürenaladıe atomique) diyorlar. Gelardır: Kan höcreleri, hüsyelerin lim) diye kafa patlatılan bir ıck Japonya bombardımanı, getohum yapan höcreleri, barsak devre deliler devri demekte harekse ondan sonra Alames höcreleri, kadın yumurtahk höc ta yoktur. Boş yere değil SchilGordo ve Bikinı'de yapılan tecreleri, kemikler, karaciğer, pan ler (dehşetlerin en müthişi inrübelerden sonra tıb âlimieri kreas, böbrckler. sinir höcreleri. sandır) dememiş. atomun insanlar ve hayvanlar beyin ve adalelerdir. Bu felâket üzerindeki tesirlerini inceleyebaşa gelecek olduktan sonra daTicaret Bakanı geliyor rek husule gelen ârızalaıa (atom irenin merkezine rastlayıp bir hastalığı) adını verdiler. Ticaret ve Ekonomi B?kcr.) Ved?.'1. anda gitmek herhalde arzuya şaAtomun tesirlcri havada, top yandır. Yoksa orta ve dış daıre Diclclinin cumsrtesi j?ünü şehrimize gelmesi beklcnmcktediı. rak üst ve altında, su üst ve alt:nda olmak zerc tetkık cdilmiştir. Havadaki tesirleri çok çabuk kaybolmaktadır. Vücudde infilâktan mütevellid yanık, yara, bere gibi mutad zararlarından başka asıl atoma has olan teYarın çıkacak Salon M ecmuasına resmini hediye sirler de husule gelmektedir. Bunlar, ınfilâk sahasının meretti. Ayrıca fevkalâde meraklı yazılar. kezine ne kadar yakın ise o kadar şiddetlı olur. Bu sahanın b:r iç dairesi vardır ki 500800 metre kutrunda olan bu kısımda zarar azami derecededir. Canlı mahluklar burada anî olarak ölmektedirler. Dıg dairede ise atom tarafından neşredilen jualar hemen öldürecek derecede değildir. Su altındaki patlamadan husu le gelen zarar daha mühimdır. Çünkü havadakinin tesir müddeti çabuk geçtiği halde suda atomla buluşmadan husule gelen zarar verici hassalar uzun müddet devam ediyor. İç daire dediğimiz 500800 metre kutur içindeki sahada şuaın kuvveti bin bej yüz jamayı geçmektedir. Halbuki insanı öldürmek için beş yüz gama kuvvetinde şualama kâiidir. Demek atom bombasının infilâkında sa I({MZI KİTABCVİ' ha merkezindeki şualama şiddetij öldürücü miktarın üç misli kuv I Yeni tam tercümesi 2 ci ve son cild çı.ktı. DUNY GUZEM Avrupa Şampiyonları Eyvah, yandık! Belediye, kaç yıldır, rasladığl her fırsattan faydalanarak, bütün teşkilâtını seferber ederek, gece gündüz demiyerek savaştığı «hayat pahalılığı» Üe yaptığı son maçta nihayet takatinin yetmediğini, salâhiyetinin kâfi gelmediğini itiraf etti, hem sırtı yere gelmek suretile, hem de sayı hesabile mağlub oldu. Bu kahkari hezimet sonunda muavlnlerden birinin ağzmdan şimdiye kadar hiç bilmediğimiz, işitmediğimiz çok yüksek ilim gerseklerini, Kıymetli güreşçilerimiz millî formalarile Foto Sfibah atölyelerinde çekilen renkli imzah resimleri F O T O S A B A H vitrinlerinde Galatasaray 289 Tel: 40108 LEYL ERKUT ile j \ HÜSEYİN ÜNYELİ Evîendiler. Iitanbul 25 6 49 SWİSSAİR İstanbul Bürolarınj naklediyor. Swissair hava nskliyat şirketi, Beyoğlunda Konsk Otelindeki bürolarını 30 hazirandan itibaren Gümüşsuyu caddesinde Park 0 tel karşısında 33 No. KUN Palaiin 1 No.lı dairesine nakledeceği haber ahnmıştu. Yeni telefon numarası: 82857. YEGEN Yemek tevzii müessesesine abone olursaıuz, sayfiyenizde yalnız rahat etmlş olmakla kalmaz, aynı zamanda arzu ettiğiniz yemekleri seçmek 3uretile isterilize ve •riihürlü «cfertaslar içinde en nefu yemekleri yemis olur• • auııuz Tel: 84474. • • Kur'anı Kerimin Tercüme ve Tefsiri Ömer Rjza Doğrul uıatından tercüm? ve teisir edilmijtir, Içerisinde Hafız Osm=ın yazısı tekmil (K';ı an) da vardır, İki cild 17,5 liradır. Ahmet Halit Kitabevi. BUYRIJĞIJ alamıyacağız. Fakat, hayat pahahîığı ne ise, şerrin ehvenidir gene. Fazla parayı gözden çıkardıkça her şeyin iyisini, tazesini ele geçirmek ımkânı vardır, gibi bir teselliye kapılabilirizYa, Tanrı korusun, Belediye, baş nargile içer, millet rasgeldiği yere lıca vazifeleri olan öteki hizmetleri tükurür, sümkürür, yokuşlardan ni ^le görmekten çekinir, bu veci şırıl şırıl üstü dahi açık gerizler belerini ifaya da nazlsnırsa işte o akar, bunlar birbirlerile birle^erek zaman halimiz dumandır. bir ırmak halini alır, denize kadar Artık, yarısı su yarısı mikrob süt, uzanır, yedi mahalleyi rahateız eekseri \usmı hamur ve eksik ekmek. der, plâjları mikroblandırır, belki etiketi ve mührü ile taban tabana de bir salgm çıkanrlar. zıd memba auyu, sanki daimî bir Artık, zamanh zamansız terkos karnaval zamanında imişiz gibi kesilir, evlerimiz büyük sahraya «tereyağu maskesi altına gizlenen döner, elektriğin kilovatı elmas pakokmuş kremaları da ele geçirme hasına, otuî kuruşa fırlar, odalarımiz bir hayal olur. mız zindanı andırır, çöpçüler bazı iktisad nazariyelerini duyduk, öğArtık, tramvaylarda nizam ve in mahallelere on bes günde bir uğrendik. O muhterem zat aynen şöy tizam, otobüslerde tarifeye ve isti rar, sinek orduları, taaffün bulutab haddine dikkat, vapurlarda uzun ları yeri, göğü kaplar. Ie buyurdular: yan yatma c Pahahhkla belediyenin mü oturma, dolmuşlarda Bir hengâme, bir curcuna ki, denasebeti nedir? Ailede kazancın yasağı hak getiredir. meyin, gitsin. Büyük sözümüze mahdud kalması, eşya fiatlarımn Artık, şehir içinde otomobiller tövbe, temiz, sakin, dilenpisiz, hasyükselmesi, nakliye içlerinin tan otuz kilometre hızla gitme. şoför tahksız, bakımlı, ihtimamlı, bir tazimi (!), para siyaseti ve daha bir ler lüzumsuz klâkson kullanmama. necik evlâd gibi üz*rin« titrediğitakım tedbirler pahahlığm amille dükkâncılar önlerindeki caddeye miz İstanbulumuz harab, berbad, rtdir.» tecavüz etmeme esasınj çiğneyip perişan bir viraneye dönüp gider. Böyle olmasına rağmen, Allah geçerler. Garibdir, başımıza gelmesi ihtibaşımızdan eksik etmesin, BelediArtık arka sokaklarda bir cambaz mali bulunan bütün bu felâketlere ye lutuf ve atıfet kabilinden beş ustalığı ile kâh sıçraya hoplaya, kâh minimini bir noksan, «saühiyetsizon ravundluk da olsa, o mel'un ej seke seke yürümek, yağmurlu hava Hk» tek sebeb olarak gösteriliyor. derha ile çarpışmaktan çekinme larda Taksim meydanının meşhur Peki, adı büyük, tsalâhıyet» l küçük mijti. Şimdi: göleük. ler yatağı asfalundan geç makamlara gösterilen ' aşırı sevgi Ben hakkmdan gelmedim. siz mek, aynı semtin talimhanesi gibi ve bağlsntı neden, işte kısacık akbaşbaşa kozunuzu paylaşın! ücra bir mahallenin ^akşaklı ve fıs •mın çözemediği an güç bilmece Diye bizi onunla karşı karşıya . kiyeli kaldjrımlarmı aşmak müra bu! bırakıyor. Eyvah, yandık, mahvol ' kün olmaz. Aldatmaca.. duk. Artık, bundan sonra eti dör) Artık, ali! sağlam bir sürü dilenliraya, kaşar peynirini dört buçuk ci, her köfebaşını, hattâ Belediye Cezalar mı hafif iş «iki mı takib llraya, sadeyağı sel:iz liraya yiye konajının karşısındaki caddeyi çev! edılmiyor, neden biljniyüi.um, bümiyeceğir, 60 kuruşa kabak 80 ku rirler. hcrkeî tramvayda fosur fosur j tün iyi niyetlere rağmen otobüs ve ruşa domates, 200 kuruja kayısı sigara, Ealic vapurunda takır tuiıır 1 tramvay duraklarındaj günüo her Yazan: *^ saatinde, taksi ve dolmuşlann miting yapmalarının önüne bir türlü geçilemiyor. Aksaray, Beyazıd! . Tepeüsrü, Kurtuluş! Nişantaçı, Ogmanbey! Feryadlan cırlak eırlak kulakları tırmalarken, bunların sıra sıra geçid yerlerini kapamaları sonuncu arkada tramvay, otomobil, otobüs katarları yarım kilometreye yakın bir kuyruk yapıyorlar. Klâkson seslerinin, bağıranlann, çağıranlann, hattâ kantarlıyı basanlarm bini bir para. Yayalar geçemiyor, arabadakiler sabırsızlanıyor, cadde tıkanıyor. Neymiş, şoför bey 25 kuruş fazla kazanacak. Anlaşıldı ki seyrüsefer zabıtası bu isi bafaramıyacak. Bari aldatmaca yapalım. Taksiler ve dolrouşlar, otobüs, tramvay duraklarında mü»teri bekley* dursunlar, tramvay ve otobüslerin yolu üz«rinde ihdas edeceğimiz •talcsi ve dolmus durakları» na da a umuma mahsus nakliye va&ttalarını yanastıralım. Halkın rahatını, gidiş gelişin selâmetini bari bu «uretle olsun koruyalım! ğım mı var, benim? Karaköydeki hanın tapu kaydı hanımın üstüne. Suadiyedeki köşk baldıun görünüyor. Bcnim gibi vüksek bir memurun annesi de elbct fakir bir aileden ge'.mez ya. Apar'.ıman da ona yakışır. Aldınız mı payınızı, şimdi hepinize btnden bir nanik!» yağımı burkutmamak için gözleri Gel keyfim gel! mi dört açmış önüme baka baka giderken pejmürde bir not defterinGözünüz aydın! Et kombinası üo den koparıbnış buruşuk bir yaprak yıl sonra kurulacakmış. İstanbul dikkatimi çekti, üzeri eski harf halkına tam 200 parça arsa dağıtıllerle yazılmış. Merak ettim, aiıp , ması tasavvurumın zihinlerden gecebime attım. Öğledçn sonra Maç i çirilmcsi teşebbüsüne girişilmçsi kada bir arkadaşa uğramıştım. Dö | düşünülv.yormuş. Tatlı haberleri nerken, havadan sahna salına inen dıjyutıca nasıl yüzünüz giildü, debir kâğıd parçası omuzuma konduBaktım, bu da bir not defteri yaprağı ama, düz, muntazam ve parsömen! Üzeri de bo« değil. Fakat okuyacak vaktim yok. Haydi, ötekinin yanmaUnutmufum, ancak bu sabah aklıma geldjler. İsterseniz hep bjrljkte bir göz gezdirelim. Önce Küçükpazarda bulduğuma: «Hükumet, memurlara «mal* beyan «ttirecekmis, «hal. bey an ettirse dahi. iyi. Tâ, Birinci Cihan Har ğil mi? Öyle ya, üç yıl dediğin nebindenberi sata sata bizde mal mı dir, üç gün gibi gelir geçer. 1952 de kaldı ki. Son günlerde küçüğün kekâ. O zamana kadar veremliler hastalığına refikanın dükkânını, ölecek, çocuklar kenik hastalığına gıdaşızlıktan büyük kızın düğününe oturduğu uğvıyacak, ihtiyarlsr çökecek, gencler vakitsiz ihtiyarhmuz evi kurban ettik. Oldu mu «ize sıfıra sıfır, elde var sıfır... yacak değiller ya. Niçın telâş edeGeldi sıra simdi halıya keçeye, yas lim. Her sene kiloya bir lira zam tığa dösege, pılıya, pırtıya. Paha olsa. et nihayet 7 liraya kadar yük lılık ateşi böyle devam edip gi selebilir. Yaşasın kombina, yüzds dorse tabiî onlar da yanıp kül ola on eksiğine verse 630 kuruşa yağcaklar. Allah beterinden sakUsm J ma. Oh, gel keyfım gel! Eh mssken ihtiyacımız da sağlangene halimiz* şükür ama, bir de ü.telik, devletin, alay eder gibi, ben dı. Şur.un şurasında İ3tanbulda kaç den mal beyanında bulunmamı is aile var. 200 bin! Binde birinin artemasi doğrusu güeüme gidiyor!» j ;ası garanti altına &lrndığına göre 3 bakımdan da işimiz iş. Bina deParjömenlinin üstündski bir kaç diğin redir. insan gözünü açıp kaMtır: payıncıya kadar kuruluverir ts«Ha.. ha.. ha.. şaşarım »kıllarına, tikbal, bu kadar emin olduktaa «mal beyanı» imiş. Aptal yok bu sonra hâlâ aç kediler gibi neye ba> rada. Böyle bir ukalâliğa kalkı^ı gırıp duruyoruz bilme/n. Ciğere, bi: acağını ben çoktan kestirmiştim raz sabır ve nezaketle bakmasırf Sırtımdaki elbiseden b&şka zrrm, ögrenelba ve <bekljyeUm! AHMED HİDAYET REEL «Hal» beyanı, «Mal» beyanı! Ne tuhaf tesadüf! Hafta içinde bir gün Istanbulda Küçükpazar tarafında işim vardı. İğri büğrü kaldırımlarda ysnli? bir adım aüp a
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle