Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CTJMHURİYET 8 Mayıs 1949 f Dünya Meseleleri 1 İkinci Dünya Harbi sonu, bazı teşekkül ve teçküâtlarm birkaç keliraeiik isimlerini ilk harfinden terekküb eden kelimelerle isimlendirilmesini anane haline soktu İşte Unesco, Uno, Unrra~ lardan sonra, bir de Cios ile karşılasıyoruz. Aslmda «Milletlerarası İlmî Teşkilât Kcmitesi; Comite International d'Organisation ScientifiÇue» nin ilk harfierinden yapılan bu adın temsil ettıği teskilât, 1926 da kurulmuş ise de bu isrm ile isimlendiriimesi oldukça yenidir. İlk toplantısı 1924 te yeni kurulan ve fakat bugün yerinde yelleı esen Çekosiovakya devletinin daveüle Prag'da, son toplantısı da geçen sene Stokholm'da yapılnnş oian bu teşkilâtın dayandıgı ana düsünce şudur: Insanoğulları, vü» cude getirdikleri teşekkül ve organizasyonlara «ilmi> bir karakter vermelidirler. Ötedenberi rasyonaiizasyon, rasyonelleştirme gibi kelimelerle ifade ediknek istenen şeyden bira2 başka olan bu «ilmî» karakterin, elde edfidiği takdirde, temin edeoeği enerji ve zarnan tasarrufuna pek ziyade ehemmiyet veriliyor. Bunun için nüfuzlu devlet adamlannın, ihtirash poKtikacıların. ideoloji güden fırkalarm, büyük adarm sevgisini korükörüne nefsinde ve muhitmde yürütroek isteyenlerin siyasi, iktisadî v* mestekt teşekküllerle ©rganizasyonlar hakfcmda ileri sSrebilecekleri mütaiealann tam uksi ne ise, <ümî> varfmdan da onu anlamak gerefctir. Açıkçası, teşekküller ve organizasyoolar ki bunlar, siyasî fırkalar olabileceği gibi, anonim şirkeüer veya esnai, muallim cemiyetleri ve sendikaîar.» da olabilir ferdlerin ktare ve iradelerindetı kurtankoaîı, objektif ieabların gerektirdiği şekilde yürütülmeli. Öyle Jri, bir gün başlarındaki adamlar şu veya bu sebebden dolayı değişirse, organizasyon işleri aksamamalı. Onun için bu ana düşünceye katılmıyanlar, yani ruhlarmda lürumsuz olarak büyük adam külfcü bcsleyenler, yahud herhangi bir menfaat yüzünden bu külte sahib imiş hissini verenler, «Cios» un daima yabancısı kalacakîardır. Esasen bu çibi insanları. sCios »içine sokmaktan da bir fayda beklememelidir. bunlar teskilât ilminin gelişmesine engel oluriar. Yeni bir Milletferarası teskilât: C.İ.O.S! Mısır hava Yaıan: Ahmed Halil heyeti dün gıtts =haberleri •^^* i s o 1 1908 yılının mayıs ayında, belki de bir gazsteye ^öndermek üzere, bir nesir karalamijim. Lâmba sıcağında kurutmuş olmahyım ki şurasmda burasında san yanık lekeleri var. O tarihte on üç, on dürt yaşlarmdaydım. Kırk sekize varmağa kırk, ona da bir rakamını eklerseniz, kırk bir yıllık bir yazı. Nerede ise kelimeleri doğru okuyabilmek ve bazılarının manaları ne olduğunu anlamak için lugate bakmatn lâzun: «Tabişgâhilâhutî, Leyleiyeldâtun zalâmını, balimusaffasmda şa'şaa hîz...» Başınızı ağııtmamak için burada keseyim. Orta büjTİklükte dört sayfalık nesir baştanbaşa bu kadar ağdab. Dcili veya üçlü farsça terkiblerin sa>isı elli sekiz. 336 kelime içinden yalnız altmış beşi türkçe: ••dogru, ederken, son, çekmek, aitında, kol, yorgan, itip, solmuş, birer, çizgi, gerinmekle, bilmem...» gibi kelimeler ki ne kadar uğraşsanız bunlarla pek basit bir mektub cümlesi bile yapamazsınoz. 1911 de Tecelli adlı bir dergide Mübareze i içtimaiye» başlığı ile bir yazım çıkıyor. O da önümde. Bir iki cümlesini alıyorum: ...ve bu çarpışma, kitlerün itiyâdatımethulesine karşı açılan bir mübarezeiiçtimaiye olmalıdır. Muhitin «olamıyacağızS kehaneti mülevvesesi ile mesdut dimağların haykınşlanna rağmen, iümadınefisle ileri yürüyen bir Ketîbe. süngülerle takriridesâtire çabalayan kuvvetlerden...» H B E T L E R 1 NALINA MIHINA lerden biri de «ilmî teşkilâtı rn, zaman ve mekân, ırk ve millet farkı olmaksızın umumiyetle muteber bazı esaslar vardır. Bu esaslar Çinde de, Norveçte de aynı değerdedir. Nasıl diğer ilimlerin verdikleri neticeler zaman ve mekân farKahire İstanbul hava seferlekı tanımazsa, «ilmî teşkilât>, yahud rine başlanması münasebetile ge• teşkilâtçılık ilmi» de zaman ve çen hafta ilk uçakla şehrknize gelmekân kaydı tanımak islemez. Bümiş olan Mısır eski Başbakanı Hütün mesele, tabiat ve eemiyet ilimseyin S n n Paşa, Ali Şemsi Paşa, lerinin bizleri kurafe ve bâtıl ıtikadlardan turtarmasına bcnzer bh Mısır Havayolları Genel Müdürü tuneliyenin, teşkilâtçılık işinde de Hasan Sadık Paşa, Enül AleXan rehberimiz olmas<dır. tçtimaî ve Bey, MISHÜ Gazetecilerden Hayrimeslekî teskilât işlerinde «falan bü ye Khairj' ve Celâleddin Hemmayük adam dedi ki...», «falan devle! mi. dün sabah uçakla Kahireye adamının fikrine göre...> gibi for gitmişlerdir. müller. ancak zihinlerinde eski eHeyet üyeleri, Yeşiiköyde, Mısır sâtir devirterinin taaffiin etmiş ha ve Suriye konsoloslan, Belediye vası esenler için, yahud bu havaya Turizm ve Seyahat Şirketleri müdeğer veren memleketler için biı dürieri ve dostları tarafından kıymeti haizdir. Fakat neticede za uğurlanmışlardır. tar edenler, enerji ve zaman israfıHeyet Başkanı Hüseyin Sırrı Pana gidenler gene o memleketlerdir şa, Yeşüüıöyde kendisile konuşan Öu gibi israflardan dolayı bazı inbir arkadaşımıza şunları söylemişeanlardan hesab sormak müınkün olsa ldmbihr adalet mefkuresi n? tir: « İstanbulda güzel bir hafta kadar çok tatmin edilmiş olacaktır. geçirdik. Alâkalı makamlar, gösCios'un «ilmihal» inde görülen terdikleri büyük misafirperverlik esaslardan bazılan şunlardır: ve nezaketlerile kardeş memleketin 1 İnsan faaliyetinin her saha topraklarmda buiunduğumuzu bize smda Hmî teskilât fikrinin tatbi bir an unutturmadılar. Bu hava kaünı yapmak; hattır.ın açıbsı, her iki memleket 2 İnsan faaliyetinin ortaya at arasmdaki kültürel, siyasî ve tutığı bütün organizasyonların «il ristik münaseöata faydalı oiacaktnî> olan ve olmıyan idaresi bulu tır. Şunu da söylemek isterkn ki, nabileceği esasından hareket ede sjdece Mısırlılann Türkiyeye derek adeta bir «organizasyon ilmi»ne ğil. Turklerin de kış aylannda Mıkarçı insanlann alâka ve sevgisini sıra gelmeleri lâztmdır. Giknrük uyandırmak ve bu suretle gayriil mi teskilât nümunelerini azaltmak: İdaresinin bize karşı gösterdiği nezaket ve kolaylık, hayranlığımıa 3 Bilhassa servetin istihsali ve celbetti. Türkiyenin, turist celbetdağıtunı teşkilâtmı alâkadar eden mek hususunda atbğı adımlardan bütün vesika ve tecrübelerden, birisi de budur.» monografiler vasıtasile, herkesi faydalandırmak. 4 C. I. O. S. ile bunun her Et fiab 500 kuruşu memleketteki millî komitesi arabulmak iizere sında ij ve çahşma beraberliği vüDün Mezbahaya bir miktar koyun cude getirmek ve böylece ilmî tes ectirimlişür, mal sahibi, bu hayvanlar' kilât usuüerinin milletlerarası ge beslemek için çok para sarretüğinl söyliyerek, baskülde canlı olarak kiliştnesine yardım etmek. losunu 206 kuruşa satmıştır ki, toptanŞimdiye kadar C. I. O. S. tara cıya kilosu 401 kuruja mal olmaktadır. fından sarfedilen faaliyetler şu iki Bu durum karşısında kasablardan bir Üç Türkçe Falih Rtfht Yazan: Dört denizci şehidimiz için üksek Denizcilik okulunun mekteb gemisi «Ham\C Xaci» geçcnkrde güverte son sınıf talebesile Ege denizinde yaptığı tatbikat seyahati sırasında, hazı Yunan adalarına ve bu arada İstanköy adasına uğranuştır. Türk mekteb gemisi mahallî hükumet memurları ve İstanköy metropolidi ile adanın müslüman halkı tarafından hararetle karşılanmıştır. Hatırlaıdadır ki, takriben iki yıl kadar önce Denizyolları İdaresinin Silivri vapuru o sularda mayine çarparak batmışü. Bu vapurun kaptanı, başmakinisti ile nıürettebatından 2 kişinin naaşları bulunarak istanköy müslüman mczarlığına defnolunmuştu. Yüksek DenizciHk okulu talebesi, başlannda öğretmen leri ve idarecileri olduğu halde vatan toprağında ebedi uykulannı uyumak maıhariyetinden mahrum kalmış olan bu deniz şehidlerinin kabirlerini zijaret etmişlerdir. Bu ziyarete İstanköy müslümanlarile metrepolid ve mahalH hükumet memurları iştirak etmişler: 4 denizcinin kabirlerine çelenkler konulmuştur. İstanköy adasının mahdud ^ayıdaki müsl'iıtıanlan. dar bülçelerinin müsaadesi nisbetinde bu 4 şehide ga.\et mülevazı nıezarlar yaptırmışlar ve başuclarına da mezar taşı yerine birer tahta dikmislerdir. Adadaki soydaslanmız dalıa fezlasmı yapamadıklan için bu Türk denizcilerinin fakir nıezarları. Hamid Nacinin zabitanı ve Yüksek Denizcilik okulu talebesi üzerinde pek hazin bir tesir bırakmıştır. Hamid Nacinin kaptanı bu riyareti esnasında alınmış fotofrafları bana gösterdi. Hakikaten bu 4 vazife şehidinin birer taştan ve kitabeden mahrum aıezürlarının hazin manzarası karşısında üzüntü ve teessür duydum. Devlet Denizyollan İdaresi. kendi mensubları olan bu 4 şehidin raezarlanna uğrunda canlannı feda ettikleri vazife a'şkının ulviyeti ve ınillerimizin şerefile mütenasib birer taş koydurtursa çok iyi bir kadirşinaslık göstermiş olur. İdarenin 110 milyon liralık bUtçesinden bu iş için nihayet 1000 lira ayırmak pckâlâ kabildir. Atay Arkası Sa. 4, Sü. 5 te Tanınmış Fransız edibi JEAN GOGTEAU 9 Mayıs Pazartesi günü saat 17 de Haşet Kitabevinde kendi eserlerini imza edecektir. Giriş serbesttir. Meşhur Fransız sinema ve tiyatro artisti Bir Isviçre gazetesinde Cios'tan bahseden yazıyı okurken, 1949 Tür kiyesinde Cios'un bu ana düsüncesine olan ihtiyacı pek derinden hissettim. Muharririn verdiği maBaş rolünde oynadığı <RUY lumata bakıhrsa Cios'un muhtelif BLAS> filminden alınmış sememleketlerde •millî komite. leri vimli eseri 9 Mayıs Pazartevardır. Bun'arın içinde en iaal osi günü saat 17 de Haşet Kilan ve diğer «millî komite» lere tabevinde imza edecektir. Ginümune diye gösterilen, Belçika riş serbesttir. «millî komitesi. dir. Cios adı Belçikada «Ilnıî teskilât Belçika millî komitesi: Cotnite naüonal belge de Mutedil fiatle güzel bir tayyör l'oıganisation scientdfitlue» olmuş ve mantonun giyim zevkini tatve bundan da «Cnbos> adı yapıl mak isterseniz mışür. Fakat diğer memleketlerdaki îmillî komite' ler de çalışma Belcikadakinden geri kalmamaktadırlar müracaat ediniz. Beyoğlu ZahariMüleüerarası ilmî teskilât mü yadis karşısı Meymenet apartımaessesesinin istinad ettiği ana Hkir nı, Tel: 40387. JEAN MARAİS MUZAFFER ADAM'a 1925 yıhna athyonız. Türk Yurdu dergisinin bir başyazısında şöyle yazmışım: «Son zamanlarda mat buaü istilâ eden ilmihal ve tarihı masal tefrikalanndan bir kaç defa şikâyet etmiştim. Filhakika bu tefrikalardan bir çoğunun gayesi, henüz kendisinde dint hurafeler ve hanedan muhabbeti yaşar farzolunan taassub izdihamından müşleri tedarik etmekten başka bir şey değildi. Cumhuriyet gazetelerinin bu ticarî hodbinliğini hazin buluyorum. Az daha Türk matbuaünda padişahsız, peygambersiz bir satır çoğu et almaktan vazgeçmişlerdr. Bir topUncı kasab, bu münasebetle $vmları yazı okumak muhal olacakü.» söylemiştir: Bu yazıda hiç bir farsça terkib • Bu işin tek çaresl şudur: Hay yoktur. Yalnız o vakit klişe saymana ovasındaki mustahjile, kefaleü dığımız yabancı şekiller kullanılmüteselsile ile avans vennek. >Kuzulannı kesme, hayvanlarını üret» de mışür. Fakat bu Jdişelerden hiç mek. Bu takciirde belki gelecek sene birine de türkçeden bir karşılık bu mevsimde gene daıiık olabilir. fa yapmak veya aramak hatıra gelkat müteakıb seneler menılekette bo! memiştir. luk husuie gclir. Bu usul. Trakya ve Yazıda Lâtin alfabesine geçmışiz. dlğer bölgeler için de tatbık edilebi]ir. Bunun hp.rjcînricki tedbirler, mu HakimiyetiMilliyenin adı U'r.ısvakkat ve tesirsiz olm3ktan ibaret ka tur. Bozkır başlığı aitında bir yalacaktır.» zım var: «Ankara bo2İınnuı yuzünden çöl yanığı ve kurak çatiaMükâfatlı şiir müsabakası ğı geçiyor. Bozkıruı bahan güle, Beşiktaş Halkevi Dil Edebiyat Kolu. «MlUi ve Hamasi Şiir Yazma Mü yazı gölgeye kavuştu. Dar boğazlarda toprağı yedi kat kazarak sabakası tertib etmiştir. B J müsabakaya her amatör. bir şiirle beton tuzuklar kurduk ve yeraıü iştirak edebilir. sularını yakaladık. Bozkırda su bir Şiirler, en geç 18 maj'is 1949 çarşam tılısım, su kandan pahalı idi. Yerba gününe kadar Befikta; Halkevi Dil Edcbiyat Kolu adresine gönderilmeli altı yarıklarından toprağımızın kadır. 19 mayıs 1949 perşembe günü saat çıp giden suları ve. kasırgaların 15 te Halkevi salonunda neticeler bil önüne katı'mış kara bulut sürüleri dirilerek, mükâfat tevri yapılaeakhr. içinde havamızın kaçıp giden sulan arasında Ankaranın temelleri1 ni attık, bozkıra yerleştik, bozkıra RECEB 9 PAZAR kendi bağrındaki suyu içirerek, onu yeşile boğacağız...» i â Otuz, kırk yıl kadar kısa bir za£ 1 > man içinde belki hiç bir milletin v 5.50 13.10 17.05 20:13 21.50 3.51 edebiyat dili böylesine bir değişikliğe uğramamışür. Bu bir eskiE. ] 9.38 4.58 8,52 12,00 1.47. 7.3S nin yıkıhşı ve bir yenirün yapılışı I ı r çağıdır. I lugatlerine de geçmiştir. Ama uyBen mektebde iken yazı dilinin | durmacılık ve yakışürmacılık hiç osmanhcadan başka türlü olacağı bir zaman bir dil prensipi na inanmıyordum. Yajıyabilecek mıştır. 2 Uydurma kelimeler çok mueser, ancak bu dilde olmalıydı. Osmanlıca düşünüp üsmanlıca ya dur? Hayır! Yüzde nisbeti az oimakla beraber. güzel bir yüzde, bir zıyorduk. Dilde turkçülüğe ilk kaülm;§ kaç çiçek çukuru gibi yalnız onlar olanlar arasındaydım. 1928 yazısı göze çarpıyor. Tabiî ben uydurma bir türkçü yazısıdır. Fakat bir sözile hep bildiğimiz ve kuilandıtürkçe yazı değıldir. Biz o vakit ğımız dil kaidelerine aykırı kelime yalnız terkibleri çözmekle ve yeni yapışlarını kasdediyorum. cVaziden yabancı şekil yaratmamakla yetisAhiye» karşılığı «sağlık duyetiniyorduk. <İktifa etmek» yerine nımu. sözünde sağlık zati sıhhdt bu «yetinmek» kelimesini ne yapa demektir. Durum da alım gibi, sabilir, ne de yapılsa kullanabilir tım gibi, bakım gibi. ölüm gibi tadik. Bu devrin yazıları osmanlıca biî bir yapıhştır. tercümeleridir. Gene osmanlıca 3 Konuşma dilinde ve yazı düşünüyorduk ama, artık sade de dilinde kullandığımız ve alıstığımız diğimiz türkçe ile yazıyorduk. kelimeleri. ancak kitab okurken Lâtin yazısı son cesaretsizliği rasladığımız veya mektebde imtikırmıştır. Bu yazı içinde yalnız han zoru ile öğrenerek bir daha tektürkçe kelimeler veya can gibi, mal rarlamadığımız ve manasını ancak gibi, perde gibi, konuşma diune Osmanlı luğatçilerinin bildiği koyu sinen ve benimsenen kelimeler yabancı kelimeler gibi değiştinnek yerli» idi. Yabancı şekiller re iâzım mıdır? Asla! «Zamanla veya konuşma şiyvesine aykın gelen ke mekânla mühayee» deki son kelilimeler «misafir» duygusu verirdi. menin türkçesini elbette arayacaTürkçeden, kendi kaidelerine göre, ğız ve çabuk bulacağız. Fakat ne kelimeler üretme ve konuşma di hayal>, ne «tasvir», ne «şair», ne line geçemiyen kelimeleri türkçe de «vezin>gibi kelimelere dokunalerile değiştinne devrine giriyor cağız. 4uk. Arük türkçe düşünüp türkçe Hususî kimselerin diledikleri giyazacaktık. Eski beyinler için bu bi yazmalarına karışamayız. Biz yeni işleme denemesi hiç şüphesiz raekteb kitablarındaki tespit işingüçtü, külfetli idi Bilhassa yazı den bahsediyoruz. sanatında geri veya orta olanlar, Dil inküâbı iie varmak istediğikafalarını ve kalemlerini basma miz asıl hedef nedir? Pek az kimkalıbdan kurtaramıyanlar bu haresenin anlayabildiği bir dili pek çok kete karşı koymak îstiyeceklerdikimsenin anlayabUeceği hâle getirRahmetli Süleyman Narifîn türkmek! Özleştirmecilik, tıpkı ırkçıhk çülük aleyhine söylediklerini, türkgibi zararlı bir ütopiden baska bir çecilik aleyhine söyliyeceklerdi. Fakat nasıl o hicivter Osmanlılık şey değildir. Pek az kimsenin anyerine Türklüğün geçmesine engel layabildiği bir yapma dili, daha az olamadıysa, bu yeni hicivler de kimsenin anlayabileceği bir başka osmanlıcanm, yerini türkçeye bı yapma dille değiştinnenin ne fayMaliye ve Devlet Bakanlan rakmasını önliyemiyecekti. Bunlar dası olabilir? şehrimizde 4 Arük kullandığımız ve maölüm gibi çaresi olmıyan şeylerMaliye Bakanı Ismail RüştU Aksal nalarmı kaybetügimiz eski kelimedir. ile Devlet Bakanı Nurullah Esad 5ulerimizi, konuşma HiHn^n kelime mer, dün Ankaradan lehrimize gelSanki bu vızı dilini biz mi ya leri arasına geçiremeyiz. Fakat bu mişlerdir. rattık? Onu asırlardanberi konuş kelimelerle pek güzel terimler yama ağzımızda işiiyorduk. Yüz yıî, pabiliriz. Meselâ cağmak» kelime Usan Müteh. Prof. A. ANJEL iki yüz yıl, beş yüz yıl, yedi yüz sini alalım. Bu kelimeyi gerçi yayıl geride onun temiz kaynakları zıda ve konusmada kullanmıyorsak na, şürde ve nesirde kavuşuyoruz. da eski metinlerde raslıyoruz. ŞemBırakmız koşmaları, nefesleri, ma ^eddin Sami kamusuna göre «ağDersanesi: Bahçekapı, Nimet ADİA salları ve tekke edebiyatını, meselâ mak = 1 Yukarı kalkmak. yükGişesi karfisında Selamet han. Franuydurma sandığımız «esenleş selmek, yukarıya meyktmek. 2 sızcanız zayıfsa. uygun ücretle az zamek> kelimesini şsir Nedim'in di Tebnhhur ve tasaa'ud etmck> de mar.da takvije tderiz. Dersler, munlinde de bulnycnlj. . Farzediniz ki «Usa'ud» gibi ferıd veya musterektir. Buraya kadar anlaşma veya anlaşmazlık diye bir konu bile yok: Spor Ceketük. Serj, Fanila Pantalonluk Bu bir kader. bu bir defişmcz alın Fresko ve Moline üzerine yazlık kostümlük yazısı! Türkçe kendine döndü ve kendi kendine gelişip gidecekür. Isteyen uyar, dileyen ayak direr. Ben, hâlâ, türkçeciler arasincLiKİ çetin uyuşmazlığa bir çare bulmarmş olmamıza şaş^yorum. Meselelerimiz açıktır: Görülmemiş bol çeşid ve müsaid fiatlarla perakende olarak satıça arzolunmuştur. 1 Yeni kelimeler arasıuda uydunna olaniar veya benzeyi;ler zorlana zorlana uydurnıaya çevırdiğimiz kelimeler var mıdır? Evet, ihtiyaçlarmı kolaylıkla toptan temin edebilirler. vardır. Hattâ bunlar içinde. ihtiyaca ve zevke uygun geldiği için, tutunup lugatte kalacak olaniar da vardır. Nasıl ki her dilde kaideye Bahçekapı No. 28/32 34 aykırı veya uydurma bazı kflimeler nasılsa tutunmuş ve akadumi gırtlak yırtıcı bir terim var. Gene meselâ bunu ağma* kelinıesile karşüarsak, iyi bir şey yaprrnş oltnaz mıyız? Bütün tasriflerini türkçeleştirebileceğimiz gibi, bileşik denen mürekkeb kelimeler yapmak için de büyük bir kolayhk elde etmiş oluruz. «Ağao kelimesi işie bu sağmak» tan geliyor. Kelime misalleri üstünde durmak istemiyorum. Çünkü her kelime üstünde bir zevk kavgası kopabilirBaşlangıcı hayli eskiye giden bir X inkılâbı olmuştur: Hükumeci ve mektebi ve kitabı o inkılâb dışmda tutamazdık. Yeni bir terimler kamusu yapmaktan kaçmamazdık. Fakat lüzumsuz zorlamalara da hiç sebeb yoktu. Bir dilin mutlaka zamana bırakılması gereken işleri de vardır. Küllanma diline geçen ve anladığımız kelimelerin yavaş yavaş kendüiğinden ayıklanması bu işler arasındadır. Bugün barıa bir şey anlatan bir kelimeyi, banı hiç bir şey anlatmıyan bir kelime ile değiîtirmiyeiim. «Vicdan» yerine cbulunç> demiyelim. Bugün bana pek az şey aniatan bir kelimeyi daha iyi anlatan bir kelime ile karşılayalım. «Münavebe» yerine «nöbetleşme» diyelim. Bana hiç bir şey anlatmıyan bir kelimeyi, hiç bir şey anlatmıyan eski türkçe bir kelime ile dahi değiştirelim. Böylece hiç olmazsa tasriflerde kolaylığı ve yeni deyim yoğurulmalarını sağUrız. «Âika» veya «avva» yerine arayınız, tarayınız, eski yeni köklerimizden alıstığımız eklerle yeni kelimeler yapınızBen türkçemizin kaidece ve ekçe yeterliğiııe inanıyorum. Gramerde bir kaç istisna bulundurmaktan çekinmeği de anlamıyorum. Gramsrinde bir kaç istisna ve klişe bulundurmak yüzünden türkçe fakirleşse fakirleşse bugünkü ingilizce ve fransızca kadar fakirlesebilir. Biz Türkler buna çoktan ranyız. FRANSIZCA Bu tcklif ve ricamı. Ulaştırma Bakanı muhtercm Doktor Kemal Denizyolları Genel | Satırla, Devlet 1 Müdürü sayın Cemil Parmanın kabul edeceklerinden şüphe etmiyo KİRALIK ARDİYE Kuruçeşaıede, tramvay caddespıde rıhtımı, depo ve bürosu bulunan arsa kiralıktır. Beyoğlu, P.K. 2015 No.ya ya• ^ • i 2i ile müracaat. KULA MENSUGAT v e AYRUPA KUMAŞLARI CUMHURİYET Nlishası 10 kuruştu. Haric Abonc şeraiti Tiirkfye Biı aylık Üç aylık Altı aylık Senelik ıcin 300 Kr. 800 • 1500 • 2S00 » 1600 • 2900 * 54O0 • İSTANBUL ve ANADOLU İçin eoo Kr Kumas îfhalât Türk Anonim Şirkeli D İ K K A X Gazetemne aonderiıen ecrak ce yazMa ncşTedii.iİTi. edıimesın iadt olunmaz tlânlardan mesulivet kabul ertilmez. Saati dakikası belli değil ama neme İâzım! otobüslerimizin sürprizi, eğlencesi boldur. Vakit geçirmek, hem gezmek. hem eğlenmek için her keseye elverişli yegâne «temaşa», hem de seyyar temaşa bunlardır, oturacak yer bulmak şartile. Bunu bulamazsanız kıç taraftaki sahanhkta Ticaret Ofisintn etleri gibi iştahsız iştahsız tavana asıhp durmak, her atlanan hendekte iç aleüerinizi bir kere silkip sarsmak pek de akıl kârı değildir. Cumartesi günleri, bana alafran Affedersiniz, dedun. Ne adamlar var yahu! Bastığı yeri bilmiyor, diye söylendi. Ben önce yerîme oturdum. sonra sağ arkaya başımı çevirip cevab verdim. Ayağmızı, yol üstüne koyarsanız gelen geçen basar. Ayak berîim değil mi? Güle güle kullanın! Sizin.. Ama bastm! İnkâr mı ettik? Pardon da dedik.. Benlm canırn yandı. Beıı susrum.. o ısrar etü. Canım yandı diyorum sana... Ben cevab vermek niyetinde deiildim. Adam gülünc olup dururken ne diye rızkına mâni olayım: fakat yarumda oturan şişman, elli ile altmış arasında bocalayan oldukça babayani bir kadın lafa ka ga ş^aıeş tesiri vapar. Nasıl alafranga güreşte belden aşağı tutmak yasaksa, cumartesi günleri de öğîeJen sonra if tutmak yasakur. Gün. ikiye bölüncü mü, iki ayrı kiracı oturmak içüı paylaşılan auartman katına döner. Sabahleyin bcşiad?*ınız şeyi öğleyin bitirem?zseni?. pazartesine hayır. Sizüı Erilayacağınız bir nevi zaman hıçk;rsdır. Onun için cumartesi günlei sürekli iş tutmsm. Öğleden scnıa şöyle bir spzeteye sürünür, ond?n sonra âvr.re gezerim. Dün de sabahleyin biraz çalıştıktan sonra üç buçukta gazeteden çıktım. yerimiz çok cümbüşlüdür. Maarif müdürlüğü köşesinden Dolmabahçe tarafına giden otobüsler geçer. Sultanmahmud türbesinden Unkapanından geçenler gider. Ben o gün Halici görmek için Unkapanı tarîfını tercih ettim. Türbe durağına gittim. Orası da büıeklerin harman olduğu yerdir. Tramvay, otobüa, otobos, ütübüs ve otübüsler bübüini kovalar. Bir tarafta Köprülü, Öte tarafta Sultan Mahmud. Bu şama»alı yerin rriikutî seyircileri olaıak yatadururlarken bü Mecidiyekbyü arabası yeşü nasıyesile çıkageldi. Aman binelim. Hop... iaaa... Bu da oldu. Hay AUah.. Ne iyi bü de boş yer var... Geçerken hirinin aysğına takddım. Aman yandıy^a yandı. Naapalım efendi. Sen de ayağını altına alıydın, diye müdahale etti. Oteki susacak yerde esmayı üstüne sıçrath: Seninkine bassalar susar mıydın, hanım teyze . Sus ileze. Ben serün teyzen değilün. Benim aslan gibi yeğenlerim var. Fazla konuşma. şimdi ağzının payını veririm Sen ne biçim kadınsın? Beğpn?medinse daha biçimlisini al.. beyüne de bakınız, beni beğenmiyormuş. Anan daha mı gü zeldi? Hanım sus. anamı karıştırma!. : İşallah seni analar götürsün ' e mi?. Ben dürttüm ve hafifçe: Aldmnayın canım.. diyecel oldum. Aman efendi. Sen de yürürken basacak yeri görmüyorsun! oldu... Ben lâfı uzatmak istiyoKlüı sünepesinden lâf işitiyorsun. rum. Çünkü Safiye Hanım sahiden Sonra da sus.. Ben susamam. Baeğleneeli jey. Ama bana vakit bına candarma Safiye boşuna mı derakmıyor.. mişler... Efendi, siz nesüüz? Hayır, sinirlenmeyin canım.. Haddim olmıyarak adamım. Ben sinirlenmem. Sen sinirle Onu bırakın. Ne yapıyorsunirsin nuz? İyiyün hamdolsun... Doğru be.. nereye böyleî. Aman, ne vurdumduymaz Mecidiyeköyüne gidiyorum. Baldjzımın kızksrdeşi evleniyor. mış5in efendi! Ne iş yaparsın diyoTramvay kontrolnna veriyoriar. rum, keyfini sormuyorum. Şimdiki kadınlara da $aşarım. (Kt Gazeteciyim. rafı gostererek) Bunlar erkek mi? Gazete mi satarsınız? Zannederim» Hayır. yazaıiz. Aman sevsinler. Avol. =enin erkek dediğin, benim rahmetli gibi palabıyık olurdu. Şunlara bsksana... Sakal bıyık, hak getire.. ı Benim var . Aman efendi, seninki de vesika ilen almış gibi Nedir o bir tutam burun otu.. Herkes yüzüne yakışanı yapmalı değil mi ya? Senin yüzüne yakışanı ben bilirim. Ne gibi? Senin baban da böyle kırpık bıyıklı mıydı? Hayır, rahmetlinin güzel beyaz bıyığı ve sakalı vardı. Gördün mü erkeği.. nur içinde yatsın. Erkek öyle olur. Nedir bu yolunmuş tavuk gibi... Bu sırada ,ayağuıa basüğım adam guya alay olsun diye öksürdü. Kadın da ortahğa seslice: Kamahsi! dedi. Gülüşmeler A YOL BU rVE 1 BİTMEZ Yazan Sİ\\ET! Burhan Feleh Afiedersiniz hanım leyze.. biz kandil günü Kamerhatunda mev!uda gittiydik de.. karakaşlı ,karagözlü bir hafız vardı. Vefaü okudu. Aman ne ağladık. ne ağladık. Kadın da içini çekerek: AUah kabul etsin kızım. Bileem ben de gelirdim.. mevludu pek 6everim. Hep ağladıkça içim açılır Kuzum hanım teyze. Size biı şey soracağız Sor evlâdım. Sen bir helâi süt emmiş tazeye benziyorsun. Eksik olma hanım teyzecim Biz mevludda iken bize bir kadın bir şey sordu. Bilemedik.. «Siz ne biçim müslümansınız?> diye azarladı. Kime sorsak bilmediler. Hani siz gün görmüş hammsımz. Eh, çok şoikür gördüydük ama şimdi işte böyle batlamyos olduk. Geçmiş olsun. Hastalık değil kızım, ameli manda olduk, diyorum. A, estağfurullah Siz manda deneceik kadar şişman değilsiniz Aman kıznım. Sen de lâf anlamıyorsun. Ne olacak, bunlar yeni tnoda tazeler. Ameli manda bilmiyor. Manda dediniz de, teyze hanım... ne bileyim. Dedim ama başında ameli de var kızım. İşitmedik.. affedersiniz. Nedir soracağız. Nasıl'sorayım. Ayol ne utamyorsunuz. İnsan bilmediğini sorar. Tazeler birbirlerine: Arkamızda bir fısıltı oldu.. Ser. sor... Soralım.. dediler. Döndfun. Ben soramam. utanırım, sen İki gene kadın. Orta tabâkadan Soralım, belki de hanım teyze sor. Ben arkama döndüm. bilir Bak ulema kızı üni?.. Böyle buyurun. yer değişelkn, Ve bizim candaıma Safiye Hadedim, kalktım. Arkadakı kadınnıma birisi elile dokundu. Ayol şuna muhbü desene! Hayır. muhbir, havadis toplar. Sen ne toplarsın? Ben bir şey toplsmam, makale yazarım. Hangi gazetede.. Cumhuıiyet'te.. Bizünki de rahmetli hep Cumhuriyet alırdı. BUirirn. Hani baş tarafı kırmızı değil mi?.. Hepsinin isimleri kıımızıdır. Ama sizinkini ben iyi bilirimHep saklar saklar, arinacıya satardım. Keseye iyi geliyormuş diyorlar. Vallahi bibnem, onu bize sormayın... Nereye böyle? Şöyle biraz hava alayım dedim. Ayol efendi, sana olmuş olacak. Bu kapalı yerde hava alınır mı? (Tam o sırada beriki tekrsr öksürdü) Baksana dört bir etrafınj ilezeler sarmış.. öksürük, tıksırık. sağlam adam burada hasta» olur. Benim rahmetli babam Kâğıdhane imamı idi. Ben hep kırlarda büyüdüm.. ben ülâmâ kızıyım.. (içini çekerek) eh.. düşmez kalkmaz bir AUah.. Rahmetli kocam da bahriye itfaiyesindeydi.. sonra d?. köşl.ülere çavuş oldu.. lonra günün birinde inad üzerinde yangın kulesini durmadan çıktı. Sizlere ömür çatladı. .ecel ne diyelim.. aslanlar gibi adamdı. Nerede öyle erkek.. onlar gider de, böyle ilezeleri.. Azrail göımez. i lardan birı: Teşekkür ederim. diye yerıme oturdu. Ben de onun yerine geçtim. Doğrusu istemiye istemiye sorduğuna kulak verdim. Kadın sordu: Affedersiniz, teyze hammcım. Azrailin adı nedir? Patla! Fatma mı? Patla... Aaa! Ne tuhaf isim. Azrall Türk mü? Aman kızım. Adını soracak başkasını bulamadıruz mı? Ne bileyim ben. Patla diyorum, hâlâ anlamıyorsun. Daha iç açacak bir. lâf yok mu? Size geldiği zaman adını sor da canım öyle ver. Ayol hediye mi göndereceksin. Nedir bu merak. Ben de bir şey sorac3İî «îandım. Ay vallahi böyle şey hiç görmediydim. Ayol Azrailin adı olur mu? Azrail ^• Ama hanım teyze, bize c*rnide sorarlar. Densiz adam çok. Sizin nenize İâzım. Müslüman değil miyiz? Sen müslümansan, bakalım Azrail de müslüman mı? Aman teyze hanım carpılırsınız, Sus. Ağzından yel alsın. •iaten dızierim, boğum boğum oldj Ronıaüzmam var. Kuzum teyze hammcım. Sahi A'railin adı nedir? Kadın birdenbire arkasıfıa döndü: Efendi. gelsene yerine. Şu selpik bursdan gitsir.. Bunun üzerine kızcağız kalktl. Ben «aldırma!^ işareti verdim. Yer lerimize geçtik. Gidiyoruz Ama Taksimi de bulmuştuk. Oradan bir sürü adam daha bindi. Arük 'âî tükendi. Etraf da açıldı. Ben daigın dalgın. hâlâ bitemiyen meşhar İstanbul Radyoevüıi «acaba ne zaman işliyecek?. diye seyrederken elime biı şey değdi. Baktım.. sekiz on yaşlarında üstü başı itinasız bir erkek çocuğu sulu sulu gülerek: Opeyim amca! dedi. Çok yaşa! dedim, elimi çektim Uzandı. Yanımdaki jandarma Safiye Hanımın elini tuttu. O da pencereden bakıyormuş. Ay! Kim o elimi sıkan, diye bağırınca hep birden güldük. Çocuğu görünce sordu: Ne o, ne istiyorsun? Teyze ver elini öpeyim. Ben sünnet oldum. Haydi sus. yalancı. Vallahi de oldıım, billahi de oldum. Hay olamaz ol. Ayol ben seni kışın da gördüm. Gene sünnet oldum dedin. Bu ne bilmez tükenmez eiinnet bu böyle? Ayol herkes de sünnet oluyor. El mi öpüyorlar? Bu esnada gkerken ayağiıa bastığım adam lâfa karıştı: Ne olur bayan! Bırak da öp6Ün. Sünnet çocuğu böyle tersleniı mi? Ters sensin! Ver de seninkini öpsün. Ben onu bilirim. Sünnet olmuş... Amaaan. Olmuşsa ne olmuş Her sünnet olana elimi öptürürseın bütün ümmeti Muhammedin tükrüğü elime bulaşır. Hem sen ne karışıycrsun. Sözde sünnet çocuğu bu patırtıdan istifade ederek Safiye Hanımın elini alınca ağzına. sonra da başma götürünce: Hay Allah canını alsm! İşte yaladı. ^Otekine dönüp) ralıat ettin rni ileze herif. Kına koy e mi? Dedikten sonra çocuk tekrar: Hanım teyze ben sünnet oldum der demez, bağırdı: Amaan anİBÖık Oldunsan bana np' Ban?. beş kuruş ver. Ne olur teyze. sevabd^r. Gördünü? mü ayol bunlar para kazanmak ıçüı her gün oluyorlar. Hiç de böyle şey görmedinı. Eskiden insan bir defa sünnet olurdu. Şiradikler bağ budaması gibi bir Ş€y Bizim zamanımızda 6Ünnetler üç gün üç gece sürerdi. Ne hokkabazlar, ne karagözler.. efendim, çalgı, çağanak Düğün aşçı!arı... Pilâv, zerde... Derken kontrol sordu: Eiletiniz nerede... Bayan. Aradı... Taradı... Çantadan bir bilet çıkardı: Nah, işteBu değ41. A, dell mi ne? İşte bu!. Bayan bu değil. Bu Nişantaşı bileti. Bana bunu verdiler Vallahi de bunu verdiler. Hanım, yemin etme! Ederim. İki gözüm sana kör baksın... ki bunu bana verdiler: Vermişlerdir ama bu ıcfer değil. E benimki ne oldu? (Tekrar aradı). Hah ,patlasm inşallah! İşte. Tamam... Ama rereien büıdüüz Sultanahmedden. Olmadı Neden? Daha yirmi kuruş isteriz. Sebeb? Taksimde inecektimz. Ben söyleoim. Olabilir. Vermem... tnersrn öyle ise. Inerim. işallah canınıza karüim olsun. tndi ve âraba kalkarken... Tuuu diye bir de arkasından tükürdü. Kontrol gülerek anlattı: Buna jandarma Safiye derler» Hsftada bir kac vukuat yapaJV dedi. Şoför seslendi: Buraya kadaaar. B. FELEK