18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 23 Şubat 1941 |Doğru değil mi?[Çukurova civarında çeltik zer'iyatına müsaade etmemelidir! ( Şehir ve Memleket Haberieri ) Yazan: W. ChurchİU tngiltere Başvekili Baltık denizine lunduruyordu. Bü 3O girmek meselesi tün bunlardan etrahnda muhtebaşka Alman açık retn Lordla birçok deniz filosu da defalar gerek tah Şimal denizine ariren gerekse şiçılmış, ortalığı fahî olarak münatehdide koyul kaşalarda bulun muştu. İşte böyle muştuk. Baltığa bir zamanda bizi girmek için evveyalnız bırakan lâ Elbe nehrini tıLord Fisher'in kamak lâzımdı. İş yokluğuna rağ jalnız bununla da men ben bahriye bitmezdi. Adalan erkânile birlikte, almak ve bir dedeniz harbinde ha niz harbi yaparak yatî bir ehemmiBaltığı tıkamak yeti haiz olmak üzere yapılacak istidadını gösteren bahrî harekât bize en büyük deniz epey pahalıya mal harbi için yalnız olabilirdi. Ayni başına haznian • zamanda Kiel kamak ve plânlan nalının iki tarakurmak vazifesini fından çıkacak ode üzerime almış lan Alman donanbulunuyordum. masına karşı yaBunu takib epılacak harekâtta muvaffakiyet mu den günlerde her iki donanma birfaakkak mıydı ki bu şekilde hareket edi birlerile karşılaşmak üzere ade lecekti? la tam yolla hareket ediyorlardı. FaSon derece cesur ve cesareti nispetin kat en büyük bir garibe olmak üzere de bütiin harekâtına mantık hâkim olan tam bu esnada donanmayı başsız bıraLord Fisher bu meseleler etrafında dai kan ıneşhur Lord Fisher, Başvekile tahma kati olarak cevabdan eekinirdi. Bu kiramiz bir ültimatom vererek, iş başına saik zannederim ki bu Baltık sergü na avdeti için kendisinin tam bir deniz seşünin muvaffakiyetine o da kati su diktatörü tayinini ve bunun da bütün rette inanmazdı. Hatta başka bir sebeb bahriye kuvvetlerimize ilânını taleb ediolarak ve belki de daha kat'! bir amil yordu. makamına şunu da zikredebilirim ki; Bütün bu sözlerim, münakaşa götürLord Fİsher görüşmelerimizde kendisin mez hakikatlerdir. Esasen Lordun hatıden başka şeyler taleb etmiyeyim ve ratını yazan Amiral Bacon dahi bunlan başka şekilde hareket etmemesi sebeb saklamamakta ve fakat bunlardan beni lerini araştunayun diye daima bu Baltık mes'ul tutmağa yeltenmektedir. Halbuki mesclesini öne sürer ve böylece uzun benim şu satırlarda bunlan rikretmeknzun münakaşalara yol açardı. liğim dahi Lord Fisherin şöhretini köHatıralarunda 1915 mayısında Lord künden sarsmağa kâfidir. Fisher'in istifasına müncer olan hâdiseFakat bence, bütün bunlar gene Lord leri uzun uzadıya yazdığun için burada Fisherin harbin âsab yıpratıcı tesirlerine bunları tekrarlanuyacağım. Halbuki o ihtiyar yaşta tahammül edememesin«Dünya Buhranı» adlı eseriml yazdığun den ileri gelmiş olmak lâzımdır, ve bunzamandan halihazıra kadar geçen za lar kasdi mahsusa makrun olmaktan manda, bazı mulıim hâdisatla öğrenmiş ziyade, bir nevi histeri alâmetleridir. bulunuyoruz ki benimle son derece saLord Fisher harbin belki de yan mimS münasebetler idame etmesine rağ müddet kısaltılmasını intac edecek haremen Lord Fisher, parlamentoda muha ketler esnasında sahneden çekilmekle lefet partisile de ayni şekilde hususî ve yalnız benim bu işler üzerindeki muvafsamimî miinasebetlerde bulunmak su fakiyetsizliğimde amil olmuş değil, bu retile iki yüzlü bir siyaset takib ediyor harekâta girişilmemekle prestijimizden muş. Mister Asquith bana Lord Fisherin birçok kayıblara sebeb olmuştur. Fakat Amirallık dairesinden ayrıldıktan sonra ben falısım hesabına bunlan daima merhükumete tevdi ettiği uzun raporu gön hametle mütalea etmek taraftanyım. Çün dermemiş bulunsaydı belki de hâlâ ha kü onun zayıf taraflannı bildiğim gibi berdar olamıyacağım. Bu ikiyüzlü ve kuvvetli taraflannı da pekâla takdir ezaman zaman feveran halinde bulunan derim ve bunun için onun israflannı. siyaset, mcğer ki yalnız asabf mizacın dehasına bağışlaraak taraftanyım. Zekâ dan değil; esasen garib olan tabiatinden ve çahşkanlık bakımından ve bilgi nokdoğuyormuş. Maamafih ne de olsa ben şu fikirdeyira ki Lord Fisher herçeyden liyade yaşınin ilerlemesinden ve âsabının bozulmasından dolayı gayrişuurî bir surette hareket etmekte idi. Fakat buna rağmen Amiral Bacon bize başka şeyler de batırlatmaktadır ki, onları da büsbiitün sükutla geçemiyeeeğiz. Lord Fisher bütiin bu zaman zarfında şahsan medyunu şükran olduğu bir siyasî şefle öyle samimî munasebat idame etmiştir ki, bunun neticesi ve harb 9 merlisile bilittifak denizden Çanakkaleyi zorlamak plânına da bir taraftan karar Arabca bilir misin? vermiş bulunuyordu. Hatta üç ay kadar Eskilerden Hacı bir müddet, Çanakkaleye hiicum edecek filoya gönderilen bütiin emirleri kimse Bıcık adında b; ye göstermeden bizzat kendisinin imza tuhaf zat Hicazdan ettiği de artık malum hakikatler arasın avdetinde ahpabladadır. Bu filoyu sırf kendi görüşüne gö rile konuşuyormuş. Bir müddet hacre takviye ettiği de gene sonradan öğcm fezailinden, Arenilmiştir. Çanakkalenin dış istihkâmlan sukut rafatın dehsetinden ettikten ve geçidi denizden zorlamak im bahsetmiş. Hattâ: Binlerce adam yahnayak başı kakânlan hasıl olduktan sonra bu harekâta ve Çanakkaleyi zorlayacak olan filoya bak Arafata toplanıp ta lebbeyk! diye kumanda etmek üzere oraya hareketi bağırdıklan zaman kimde din iman tasammüm etmekte olduğunu da gene kalır! diye de bilerek bilmiyerek bir Lord Fisher'in hatıratını yazan Amiral de espri yapmış. Arkadan iş arabcaya Bacon'dan öğreniyonız. Halbuki hare dö'külmüş: Öğrendin mi bari hacı? diye sorkât biraz bozuk gittiği zaman gene, bizzat Lord Fisher'i bu işe nıuanz olarak muşlar. Tabü öğrendim. görmekte idik. Bu kararın tatbikına Peki öyleyse bir şey soralım: Detnâni olmak üzere oraya lüzumlu malzeme ve miihinınıadn gönderilmesine de veye ne derler arabcada? Hacı Bıcık düşünmüş: münıaneat eden gene Lord Fisher'dir. Vallah, pek büyük bir şey sorBu zaman zarfında karaya ihrac olunan 1 20.000 asker ise tamamen imha edilmiş dunuz Hatırhyamadım! Peki, pireye ne derler? bulunuyordu. Bakiyye blr kaç tabur, O da pek ufak a kuzum! karada dislerini tıraaklanna takarak en Hah! Kuzum diyince hatrrıma güç şartlar altında tutunabiliyorlardı. Bu ordunnn sevkini ve karaya ihracını geldi. Kuzuya ne derler? demişler: Bir sene bir şey demezler, bir bizzat Lord Fisher taleb ettiği halde, muvaffakiyetsizlik karşısmda sanki bu sene sonra koyun olur, ganem derler! Işlerde onun zerrece alâkası yokmuş gibi cevabını vermiş. Bu fıkrayı yazmakla karilere bir davranması da pek garib bir hareketti. Buna bir sebeb de, politika şefinin hizmet emelindeyim. Şu veya bu seÇanakkale seferinden dolayı uğradığı beble kasablarda koyun eti bulamıtenkid olsa gerektir. Fakat işin daha ga yanlar, kuzu satın alıp bir sene bekmuvaffak ribi, donanma ve orduyu böyle bir çık lerlerse koyun eti yemeğe maza soktuktan sonra ve bu işlerde, olurlar. Sanıldığı kadar güc bir şey sanki kat'iyyen kendi sun'u taksiri yok değil; bir kuzu ve biraz sabırla olur! muş gibi sudan bir bahane ile bahriye27 şapk den istifasıdır. Bir hayır sahibi, Bu bahane Çanakkaleye gönderil şurada burada trulmek üzere bir kaç tahtelbahrin kendi duğu şapkaları kalsinden esirgenmesinden başka bir şey dırıyormuş Bunladeğildir. Halbuki Lord Fisher anî olarak nn aded' yirmi yeistifa ettikten sonra halefi tayin edilin diyi bulunca i < ciyp kadar dahi makamında kalarak rnahkemeye akse' gündelik işlere bskmaktan da istinkâf miş. etmekle neyi istihdaf ediyordu? Bunu Reis sonıyor: dahi anlatmak külfetinden kurtulmak Sizin için büzere hiç kimseye bir söz söylemek te şapkaları aşırdı' nezziilünde bulıınmadan doğnıca evine diyorlar. Ne dersiÇekilerek pancurlan kapattı ve bir nevi niz? itikâfa çekildi. Halbuki, şurası tahak Haşa! Reis Bekuk etmiş bir hakikattir ki muhalefet yefendi! Bendeniz liderlerile de gizli gizli muhabereden aşırmadım. Dalgınlıkla aldım. hâli kalmıyordu. Başvekil tarafmdan Yirmi yedisini de mi, dalgınlıkla keııdisine vazifesine avdet hususunda aldınız? Kralm bir emri tebliğ olunduğu zaman Efendim! İnsan bir kere daldı mı, dahi Lord Fisher inad ve ısrar eylemişti. sayı saymasını unutur. Demek yirmi Diğer taraftan davanın neye dair oldu yedide ayılmış olacağım! Hem efendim! ğıına dair de tek kelime sarfından çeki Ben şapka almakla kimseye bir fenalık ruyordu. ctmedim. Bu kadar küîâh kapanlar Halbuki memleket harbde idi ve bu var. Onlara bir ceza verilmiyor da harlıin dönüm noktalarından birini ya bendeniz o da dalgınlıkla yirmi çıyordu. Fransada İngiliz orduları geri yedi şapka almışım diye beni kodese piiskürtülüyor, Çanakkalede talihi harb tıkmazsmız ya! Hem efendim, ben hîç de Büyük Britanyaya gülümsemi yirmi yedi şapkayı ne yapayım? Allah yordu. Akdenizdeki Alman denizaltılan kimin varsa bağışlasın! Benim başım Bahrisefid filoınuzu tehdid altında bu bir tane.,. Lord Fisher Çanakkaleyi zorlamak plânına o karar vermişti Lâkin gönderilen ordu imha edildikten sonra, sanki kendi hatası değilmiş gibi Bahriye den istifa edip gitmişti! Osmaniye kazasına tâbi muhtelif köylerin muhtarlarınm imzasmı ve mühürlerini taşıyan bir mektub aldık. Bu mektubda: «Geçen yıl Kozan ve Kadirli kazalarında yapılan çeltik zer'iyatınm halkımızdan ekserisinin sıhhatinin bozulmasma, hatta bı kısmının da ölümüne sebebiyet vermesi üzerine bu zer'iyat hükumet tarafmdan menedildi. Fakat bu sene yirmi beş çeltikçinin Cebelibereket ve Osmaniye civarlarında zer'iyat yapmak üzere vaki olan müracaatlerinin möspet bir neticeye varmak üzere bulunduğunu haber aldık. Eğer böyle bir müsaade verilecek olursa, Kozan ve Kadirli ahalisinin uğradığı felâket bizim de başımıza gelecektir. Alâkadar makamlann şimdiden nazarı diKkatlerini celbetmenizi dileriz» denilmektedir. Çukurova ve civarı pamuk, fıstık, susam gibi ihracat madde lerimizi ve hububat gibi memleketimiz halkının başlıca gıdasını teşkil eden şeyleri yetiştiren feyizli bir toprağa maliktir. Faaliyetlerini bu gayeye tevcih ederek hem kendi menfaat ve kazanclarmı temin, hem de vatandaşların sıhhatini korumak dururken bazı ziraatçilerimizin oralara hastalık getiren ve bugünkü nüfus ve sağlık siyasetimize tamamile muhalif olan çeltik zer'iyatı üzerinde ısrar etmemeleri icab eder ve onlar ısrar etseler de hükumetimiz bu işe müsaade etmez, diyoruz, Tek ekmek 13,5 Toptancıların komis kuruşa satüacak Et buhranının sebebi anlaşıldı yonculan bu vaziyeti Yeni ekmeğin yiizde 85 i buğday, yüzde ihdas etmiş on beşi de çavdar olacak Karaağac Mezbahasmda dün de normalden az koyun kesilmiştir. Fakat buna rağmen kasablarda koyun eti bulunmaktadır. Kasablarda bulunan etin kLsmı azamî kızıl ve beyaz karamandır. Dağlıç nis peten azdır Kıvırcık ise enderdir. Evvelki gün Vali ve Belediye reisi Lutfi Kırdarın riyaseti altında yapıln içtimadan sonra et buhranınm sebebi anlaşılmıştır. Son vaziyeti ihdas eden şark vilâyetle rinden İstanbula koyun gönderen sekiz büyük toptancınm buradaki komisyoncuiarı bunda âmil olmuştur. Bu şahıslar üzerinde dikkatle durulmuş ve maksadları araştırılmağa başlanmıştır. Belediye ile Kasablar cemlyeti, İstanbulda bir daha ayni vaziyetin tekerrür etmemesi için tertibat almak üzere karar vermişlerdir. Dün bu tertibat üzerinde meşgul olunmuştur. Yarır. pay mahalline fazla koyunun arzedllerek Mezbahada normalden fazla koyun kesilmesi temin olunmuştur. Diğer taraftan Fiat Murakabe komlsycnu kasabalara toptancılar tarafından verilecek kilo paymm yeniden tayini için yann kasablarla temas edecektir. Tek ekmek tipi hakkmdaki ka 1 meğin on beş günlük narhı on üç rarname dün telgrafla Istanbul Be buçuk kuruş olacaktır. Çarşamba lediyesine teblig edilmiştir. Bu teb günü yeni tip ekmeğin satışa arzeligat üzerine Belediye İktısad mü dileceğinl ümid ediyorum.» dürlüğünde Toprak Ofisten gelen Yeni ekmeğin evsafı alâkadar memurların da iştirakile bir toplantı yapılarak yapılacak işDeğirmenci ve fırıncıların iştiraler hakkında görüşülmüş ve netice kile yarın Beledlyede bir toplantı Valiye büdirilmiştir. Vali ve Bele yapılarak tek ekmek mevzuu ve tatdiye relsi Lutfi Kırdar dün kendi bık şekli üzerinde görüşülecektir. sile görüsen bir muharririmize şu Daimî Encümen de yarın veya salı izahatı vermiştir: günü çeşniyi yeni esasa göre de« Tek eknıek tipi kararnamesi ğiştirecektir İstanbulda ekmek çeşteblig edildi. Derhal tetkiklere baş nisi Daimi Encümen kararile tayin ladık. Hali hazır ekmek çeşnisine ve tespit edllmekte olduğundan çe?göre yapılmış un stoku ancak dört, nl degişmeden tek ekmek tipinin beş gün içerlsinde sarfedilecektir. tatbikına geçilmesine imkân yok Zaten değirmenlerde yeni tipte un tur. çıkarmak için 48 saatlik elekleri Halen İsianbul şehrtnin ekmek temi7ieme müddetine ihtiyac var çeşnisi 80 randıman, 10 glüten ve dır. Yeni tip buğday kırmasma pa yüzde beş çavdarlıdır. Fakat bu zartesi günü başlanacaktır. Bildiği çavdar miktarı Toprak Mahsulleri niz gibi yeni ekmek yüzde 85 buğ Ofisinin verdiği buğdaya göre ekday ve yüzde on beş çavdar unun seriya daha yüksek olmaktadır. dan yspılacaktır. Vasati buğday Yeni çeşnl. yapılan hesablara göre fiatı dokuz bucuk. çavdar da 7 ku 84 randıman, 15 çavdar ve 8,5 glürus on Dara olduğuna gore, veni ek1 ten olacaktır. İHEM NALINA MIHINA Niçin teslim oluyorlar? ir kaç gündür, Şarkî Afrika cephelerinden gelen teU graflar şu haberieri veri yorlar: Megadaki İtalyan garnizonu teslim olmuş, 600 esir alınmıştır. Enjabara zaptedilmiş ve büyiik miktarda esir alınmıştır. Bir ay içinde Eritrede bir liva kumandanı generalle 47 İtalyan subayı, 698 İtalyan erbaşı ve 5576 İtalyan müstemleke askeri esir edilmiştir. Bundan başka Mavi Nil, Yukan Nil ve Gocam mıntakalarında da bir çok esirler alınmıçtır. Cuba Landda bir hava hücumuna uğrayan bir kamyon kolundaki İtalyanlar, işaretle tayyarelerimize teslim olrnuşlardır. Hele bu son haber miikemmel değil mi? Şimdiye kadar tayyareler bombs atar, makineli tüfek atesi açar, daima hücumu yapar; fakat esir alamazlardı. Esir almak şerefı, Cenubî Afrıka dominyonu tayyarecilerine nasib olmuştur; tayyarelere teslim olmak şerefl de, esir düşmek için bahane ve şekil arayan İtalyanlara... Artist ve san'atkâr ruhlu İtalyanlar, 1911 denberi pek kısa fasılalarla devam edip giden bu istilâ harblerinden bezroesinler; gitar çalmak yerıne tüfek at maktan bıkmasınlar da ne yapsuılar? Bu millet, Cermen değil ki Hind horozu gibi dövüşmekten zevk alsm. Zavallılaıı, Napoliyi görmeden ölmemeli. söziinü mesel haline getiren o güzel Napoliden ve karşısındaki çiçek, şiir, musiki, aşk yuvası Kapri adasmdan almışlar; hararetten kurumuş ağızlanna su >erine kum dolduran sam yellerinin estiği libya çöllerine, aslan, sırtlan dolu sarp Habeş dağlanna, yılan, çıyan kaynaşan eehennemî Somali topraklanna »ürmüşler; onlara, Siz dünyaya hâkim olan Ronıalıların kahraman torunlansınız. Size, Venedikte Gondollarda kürekçihk etmek yaraşmaz, Allah sizi fatih olmak için yararmıştır. Ars ileri! demişlerdi. Almanlann meşhur resmigeçîd adımı ki Fransızlar buna «kaz adımı» derler «Passo Romano. adı verilerei bunlara öğretilmiş ve artık Karagömlekli lejyonların kalçadan fırlayan bu fert adımlarla yürüyerek bilmem kaç bin sene evvelki Roma lejyonları gibi, dünyayı fethedecekleri söylenmişti. Fakat İtalyan askerleri, fatihliğin kolay iş olmadığını pek çabuk gördüler. Libyadaki İngiliz ve Avustralya zırhlı birlikleri, çakmak tüfekli Sünusilere, Şarkl Afrikadald Hind, Sudan ve cenubl Afrika kuvvetleri, oralann başı kabak, yahnayak kargılı cengâverlerine benzemiyordu. Habeşler dahi çok değiş • mişlerdi. 1938 senesinde, iperit gazile imha ederek yıldırdıklan bu zavallı adamlar, şimdi İngiliı gilâhlaıile mü sellahtırlar ve İngiliz zabitleri tarafından talim ve terbiye edilmişler; İngiliz kurmaylannın sevk ve idaresi altında harb ediyorlar ve hakikaten korkune bit düşmanlık hissile yurdlanndaki bütün müütevli İtalyanlan îmhaya hanrlanıyorlar. Bedbaht İtalyan askerleri, kcndilerinin cihangir Romalıların kahraman torunlan olduğuna inanmakla beraber, Habeslerin gıcırdayan beyaz dişleri va karagözlerinde yanan kin ve intikam ateşi karşısında, bütün cesaretlerinin eridiğini hissediyorlar. Habef milleti, hep birden, Habeşistanm yağmur mevsimİDdeki sağanaklar ve seller gibi toerine saldırdığı zaman kendilerini bekliyen ölümün müthiş hayali karşısında şimdi den titriyorlar. Bu vaziyette, tek kurtuluş çaresinin, Habeş arslanı saldırnıadan evvel, İngilizlere teslim olmaktan ibaret bulunduğunu anlamışlardır. Onun içindir ki havada uçan Cenub! Afrika tayyarelerini bir kurtancı melek addederek, istimdad ve istiman ediyorlar. fena bir idarenin emperyalist hırslannı tatmin için Afrika çöllerine sürülmüs olan bu talihsiz adamlara acunak lâ zundır. İktısad Vekili Amele yevmiyesi Doğru değil mi? Ecza çalmıç Beyazıdda Hâkim Ziya apartımanmın bir dairesinde oturan bir kimyagerin evinden bazı ecza çaldığı ve bunu Dilberzade hanında blr eczacıya satmak isterken yakalandığı iddiasile Adliyeye gönderilen Mustafa adlı biri, dün sabah Sultanahmed ikinci sulh ceza mahkemesince tevkif edilmiştir. tasından bahriyedeki erkânla omuz omııza değil; onlann kat kat fevkinde idi. Bu itibarla Lord Fisher, Amiral Bacon tarafından tersim edildiği kadar lekeli bir insan değildi. Her zaman söylediğim gibi insanların hareketlerinde kasıddan ziyade hata aramak daha doğru bir harekettir. Bu itibarla ona daima acıdım ve hatta tekrar işbaşma getirihnesi hususunda bir çok defalar ısrar ettim. Ve nihayet, Amiral Bacon'tın beni bu izahlara sevketmiş olmasından dolayı da bir nevi azab duyduğumu saklamıyacağım. İKTISAD Dünkü ihracat Dün şehrimizden 1,000,000 liralık ihracat yapılmıştır. Bu meyanda 350,000 liralık İnglltereye tifük, susam, anason, Amerikaya iç fındık ve muhtelif memleketlere balık lhracatı vardır. Şehrimizdeki tetkik Hayat pahalılığı zam lerini bitirerek dün yapılmasmı icab ettiriyor mu ? Ankaraya gitti Yedikule Havagazi fabrikası amelesile mezkur müessese arasında zuhur edip iş kanununa göre Vali muavinl Raşid Demirtaşın başlfanlığında Edebiyat Fakültesi başka nile Ticaret Odası kâtibi umumisi ve İstanbul İktısad müdüründen mıirekkeb bir heyetln hakemliğine arzolunan ihtilâf şayani dikkat bir mevzıı teşkiî etmektedir. Bu mev zuun ehemmiyeti bunun şümullü bir mahlyet arzetmeslndedir. Amele ücretlerlnln artmasına sebeb olarak, hayatın eskisine nazaran iki misli nispetinde pahalılastıgı ileri sürülmektedir. Gerçi iş kanunu ücretlerinln artırılması için ameleye de blr hak vermekte ise de bugünkü vazlyet dolayısile hayat paha lılıgınm artmasmın böyle bir hak tnlebini icab ettirip ettirmiyecegi şayani mütalea görülmektedir. Maamafih alâkadarlar, hayat pahalüığmrn derecesinl ve hayat pahalılığmm ücretlere zammı İcab ettirip ettlrmiyeceğlnl icab eden makamlardan sormuşlardır. Hakem heyetl İkinci bir toplantısmda al dığı cevablan tetkik ederek kara rını verecektir. Diğer taraftan mezkur şirket, malî vaziyetinin fena ve mütemadiyen ziyan içerlsinde bulunduğundan ve eskl tarifesine zam yapılmamış olmasından bahsederek amelenin tek lifini kabule İmkân olmadığını ileri sürmüştür. I Bir müddettenberi çehrimlzde bulunan ve bilhassa pamuk ipliği imalât ve tevziatı üzerinde yapılan hazırlıklarla meşgul olan İktısad Vekill Hü.snü Çakır dün akşam Ankaraya hareket etmiştir. Dün de Yerli Mallar Pazarlarında Banka ardiyelerinde bulu. iplik için bir toplantı yapılmıştır. nan manifatura eşyası Pamuk İpliği tevziat lşi bütün mem Ticaret Vekâleti, muhtelif mlllî lekette aybaşına ıkadar tamamen ve ecnebi bankaların ardiyelerinde organize edilmiş olacaktır Halk Bankası da simdilik yalnız İstanbul ipotek edilmiş pamuk ipliği, manive Nazillide tevziat yapacaktır. fatura eşyası ve pamuk bulundu ğunu nazarı dikkate alarak bun MÜTEFERRtK lann süratle tesplti için Fiat Mu Baro umumî heyetinin rakabe bürosuna emir vermiştir. Fiat Murakabe bürosu dün bantoplantısı kalardan ardiyelerinde bulunan bu İstanbul Barosu umumi heyetl, nevi maddelerin mlktarını sormuş dün Eminönü Halkevi salonunda tur. toplanmıştır. Bu toplantıda, Tea vün sandığı lai etrafında konuşulmııştur. Neticede, yeni bir komlsyon teşkilile tadilât için esaslı bir şekilde proje hazırlaoıması kabul edllmiştlr. Baro umumi heyeti, 22 mart saat 15 te ayni yerde tekrar toplanmak üzere dağümıştır. Arabca bilir misin? 27 şapka Meskun ları mı sakinleri mi? Balmumu fiatı Yazan Ayakkabı fiatları BÜRHÂN FELEK Anladık, anladık! Başın bir tane de geri kalan 26 şapkayı neden aldm? İşte ben de orasım düşünüyorum ya efendim! demiş. Bostan sahibinin: Haydi buraya fırtına ile düştün! Ya bu karpuzları çuvale kim doldurdu? Sualine Hocanm: İşte ben de onu düşünüyorum! dediğine benzemez mi? Meskunları mı, sakinleri mi? Arkadaşımız (VâNu) şunun bunun söylediği veya yazdığı yanlışlıklan; (Şöyle dememeli böyle demeli) Diye tashih etmekte berdevam. Bu arada da bir iki gün evvel arkadaşımız Sevim Sertelin bir yazısından aldığı şu: «Doğriısu harb zamanında bir hayvanat bahçesini idare etmek oldnîcça güc bir ijtir. Buraya bir bovıba düşti'ığü tdkiirie bile meskunlarını tahliije etmek imkdnsızdtT.» Parçasını alarak; sözünden kasıd, anlajıl yor ki, hayvanlar... Öyle ise bu mevkide, meskunlan dememeli; »afctnleridcmeîi/» Diyor. (Vâ Nu) nun bu imzasız ve binaenaleyh iddiasız sözüne karşı fikri sorulan Sevim Sertel: « Benim kullandığım bu kelimeler doğrudurlar. Çünkü oradaki hayvanların hepsi pek sakin değildirler ki; sakinleri diyelim?. iddiasını ileri sürmüştür. İki taraf meseleyi Necib Fazılla Yusuf Ziyadan mürekkeb bir ehli vukufa havalede mutabık kalmışlardır. Bu heyete Nizameddin Nazif riyaset edecektir. Polise malumat verilmiştir. can sağlığı. Kusura bakma! Bana da hiddetlenip azarlama' Kavrıyamadım. Bu balmumu dediğin şey pahah olursa ne olur? Ne olacak, her şeyden evvel davotler azalmaya başlar. Hele kırmızı diblisi pahahlaşmaya başlarsa... Sonra? Sonra da sakızlar yumuşamaz, gıcırı fazla koysan, lâstik gibi olur. Şişmez ve çatlamaz... Vah vah! Allah şifa versin kardeşim! Sen bir kere... Mısırçarşısma bakayım değil mi? O da olur ama! Bana sorarsan sen bir kere Bakırköyüne... Sen bir küstah, sen bir haylâz, sen bir ilâ. B. FELEK Kırk sekiz yaşına gelinciye kadar çamaşırcı Zehranın hayatında hiç bir mühim hâdise geçmedi. Daha henüz iyiyi kötüyü ayıramaz bir devri yaşarken annesile beraber işe gider, beyazlar çividden geçirilir ve renkliler bahçeye asıhrken ona yardım ederdi. İhtiyar kadın ölünce bütün müşteriler işîerini btı sessiz ve ağırbaşlı kıza gördürmekte devam için hiç bir tereddüd hissi duymamışlardı. Zehra. senelerce bu. tek ahenkli hayat içinde yuğruldu, durdu. Akrabalaruıdan kimse onunla alâkadar olmadı. Çamaşırcı kız da kendisi gibi fakir ve çirkin mahlukla evlenecek erkeğin dünyada mevcud olacağına ihtimal vermediği için hiçbir delikanhya ahcı gözile bakamadı. Fevkalâde ahvalden olarak bazı çalışmadığı günler Kasımpaşadaki kulübesinde sedire uzanarak pencerenin kirli cammdan saatlerce Halicin bulanık sularmı seyrettiğini ve bazı evlerde verilen ziyafetlerde mutfakta bulaşık yıkarken uzaktan işittiği neşeli kadın seslerini ve kahkahalarmı hatırlıyordu. Ancak yaşhlığırj ilk alâmetleri olan halsizlikler, yorgunluklar ve benliğindeki acayib tahavvüller başgösterdiği vakit ömrünü boşuna geçirmiş olduğunun farkına vardı ve işte o zaman, ötede beride arasıra işittiği aşk ve sevgi kelimelerinin manasını tahlil hevesine kapıldı. Evet, bu, herhalde çok tatlı ve çok kuvvetli bir his olmalıydı ki uğrunda kanlar akıtıhyor, insanlar öldürülüyor ve hapse giriliyordu. Artık, sevmek ve sevilmek ihtiyacı kır saçh, buruşuk yüzlü Zehranın maddî harablığının ve sefilliğinin tamamen aksine gene ve bakir kalmış ruhunda sabit bir fikir ve ihtiras şekline girmişti. Köşedeki bakkal Abdullah Efendinin yirmi, yirmi iki yaşlannda kadar karagözlü, kara kaşlı .kırmızı yanaklı, tombul viicudlü bir çırağı vardı: Osman. Osman, yabancı değildi. Bir ev aşın komşu Salime Mollanın oğluydu, Daha, Ayakkabıcılar cemyieti reisl Abdullah Vahdi, Ankaradan şehrimize dönmüştür. Ayakkabıcılar cemiyeti Murakabe komisyonunca ayakkabı fiatlarmı tespit için yeni koyduğu mlktarları muvafık görmemiştir. Kömürden zehirlenenler Bunun için yarın Fiat Murakabe Suadiye plâjı soyunma odalarınbürosunda bir toplantı yapılacak da yatıp kalkan Mustafa ve Tahsin tır. adında iki amelenin evvelki sabah işbaşma gelmemelerl şüphe uyan Fransız konsolosluk binası dırmıştır. Yattıkları odanın kilidli satılıyor kapısı kırılarak içeri glrildiği zaTaksimde evvelce Fransız hasta man lkl amelenin de baygın bir nesi iken bilâhare Fransız konso halde yattıkîan görülmüş ve oda da şiddetli bir kömür kokusu hisselosluğu olarak kullanılan binanm dilmiştir. Vaziyetleri ağır olan ' iki Fransız hükumetl tarafından satı amele baygın bir halde Nümune lığa çıkarıldığı ve millî müessese hastanesine kaldırılmışlardır. Za lerimizden bazıları bu yerde büyük vallılarm o gece odalanna aldıkları bir lokal vücude getirmek üzere sa mangaldaki iyi yanmamış kömürtın almak teşebbüslerine giriştik aen zehirlenmiş olduklan anlaşıl mıştır. leri haber alınmıştır. I Çamaşırcı Zehra annesınin kucağında iken onun saçlarını okşar, yumuk ellerini avuclarırun içinde sıkıştuudı. Fakat hiçbir zaman ona karşı derin bir muhabbet ve şefkat hissetmemişti. Çünkü evlenmeden ihtiyarlamış bütün yaşlı kızlar gibi çocuklara düşman değilse de, alâkasızdı. Bir gün pencereden bağırarak istediği iki limonla yarım kilo sovanı kapmın önünde getirip kendisine teslim ederken bennbeyaz otuz iki dişini birden göstererekten güldüğünü görmüştü. Bu mubalâğalı ve geniş tebessüm vakıâ benliğinde sönmeğe yüz tutacak bir şekilde küllenmiş aşk kıvılcımlannı alevlendirecek kadar kuvvetli bir rüzgâr estimemiştir ama, Zehra o zaraana kad?r hissetmediği acayib bir hevese kapılmıştı; delikanlıyı kucaklayıp pejmürde ve harab göğsünün üzerinde doya doya sıkabilmek ihtiyacı bir anda damarlarını bir yıldırım hızile dolaşmıştı. Ama, bu hareketile sade kendisinin değil, ayni zamanda Osmanm da memnun ve bahtiyar olmasını istiyordu. İhtiraslar, mutlaka mantığı, iradeyi, âr ve hayâyı ayaklarmın altında ezerek şahlanır, onun için Zehra da senelerdenberi hayatuıa hâkim olan çekingenliği ve utangaclığı bir kenara bırakarak: Osman, dedi, maşallah, ne iyi geliştin.. Tığ gibi bir gene oldun.. Senin böyle bakkal çıraklığında çürüyüp gitmene içim sızlıyor doğrusu.. Şunun şurasında ne kazanacaksm sanki.. Halbuki kimbilir, neler ister de alamaz, ne eğlenceleri gönlün çeker de yapamazsın.. Sonra sesini alçaltarak ilâve etti: Paraca sıkıntıya düştüğün zaman Zehra ablanı hatırla.. Çoluğum yok, çocuğum yok, köşede birikmif beş on ku ruşum da var.. Bazı akşamlar, dükkânı kapadıktan sonra bana gel.. Ama, dikkat et, kimse görmesin.. Burada Allah ne verirse yer içer, yarenlik ederiz, ertesi gün için ne harchk lâzımsa onu da cebine koyuveririm.. Olmaz mı, şeker yavrum.. Delikanlı o zamana kadar hep <teyze!> diye hitab ettiği Zehranın bu tuhaf sözleri karşısmda evvelâ kıpkırmızı kesilen yüzünü yere eğmişti. Sonra birden kafasını kaldırarak süzük gözlerinin şımarık bakışlarını kadınrn soluk entarisi üzerinde gezdirerek: Peki Zehra ablacığım! Cevabını verdi. *•* Osman, çamaşırcının kulübesine ilk ziyaretini hemen o akşam yaptı. Deli kanlmın bütün hareketleri garib bir rüyanın içinde karmakarışık görülen manzaralar karşısında duyulan hayranhklar gibi aptalca ve muvazenesizce idi. O, hâlâ işin ciddiyetine inanamıyor, bütün bu tertibatın bir şakadan ibaret olduğunu sanıyordu. Fakat bu acayib lâtife gitgide onu sarmıştı. iki üç akşamda bir cebine indirilen paraların zevkini diğer geceler, çoktanberi peşine düşüp de, züğürdlüğü yüzünden bir türlü ele geçiremediği küçük Rum kızile sürüyordu. Bir, bir buçuk sene içinde Zehranın küf kokan dolabına istif ettiği beşlik liraların boyu yarıdan daha asagıya inmişti. Ah yarabbü. Ya bunlar büsbütün eriyip bittiği zaman ne yapacaktı? Artık yüzüne bakmıyacak olan Osmanın hasretine nasıl dayanacaktı? Hayır, ona şimdiden bu işi haber vermesi, hiç olmazsa delikanlmın sefkat ve merhamet / £ = KUçUk hlkâye I Balmumu fiatı Hepsi ne ise ne, lâkin nasıl tahammül edeceğiz bunun pahalanmasına? Kardeşim! Telâş etme! Elbette bir çaresini buluruz! Çaresi bulununcaya kadar, iş işten geçer. K ne yapalım şirndi? Orasım bilmem! Iş aldı yürüdü. Habire yükseliyor. Vah vah! Demek çok yükseliyor... Yetişilemiyecek kadar. Nedir kuzum bu yükselen? Balmumu azizim. balmumu... Yaaaaa! Ben de bir lüzumlu şey... Elbette lüzumlu, daha lüzumlusu damarıru gıcıklaması lâzımdı. Bir akşam: Osman, dedi, zannetme ki senden esirgediğim için söylüyorum, hayır.. Fakat, paralanm yavaş yavaş suyunu çekiyor.. Onun için hergünkü harclığından biraz keseceğim.. Gene adam lâkayd v« pervasız: Zehra abla, diye cevab verdi, hig üziilme, zaten ben yakında askere gidiyorum.. İhtiyar kadının gözleri sulandı, yüzü vahşileşti: Beni bu halde nasıl bırakacaksın? Basbayağı.. Ne yapalım vazife!» Çamaşırcı delikanhya ihtiras ve yaş doîu nazarlarla bakmakta devam ederek sordu: Ne vakit! Gelecek haftaya!.. Zehra, son haftayı hıçkırıklar ve ıstırablı kıvranmalar içinde geçirdi. Veda anuıda raftaki son kâğıd destesi iki yüz lirayı da âşıkına uzattı. Osman hayretle kanşık bir memnuniyetin esiri olarafc sordu: Peki ya sen ne yapacaksın? Beni düşünme.. Hamdolsun elim ayağm tutuyor, çalışır gene kazarunm.. *** Ertesi sabah küçük Rum kıa ihtiyar çamaşırcının oturduğu sokaktan geçerken kulübenin önünde kadınlı erkekli bir kalabahğın toplanmış olduğunu gb'rdü. Dört hamal kirli bir şal örtülü tabutu taşlıktan dışan çekip çıkarmak için uğraşıyorlardı. Zehra, Osman döndüğü zaman ona yedirecek hazır para bulamıyacağmı ve bir kaç sene daha ihtiyarlayacağını düşünerek yan yanmış bir mangalın ciğerlerine doldurduğu zehirli gazlerle ancak bir buçuk senesini yaşadığma hükmettiği hayatına kıymakta tereddüd etmemişti. NURİ REFİK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle