Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUUIHUKISIY 23 Eylfll 1939 Teyzemin derdi \ Nurl Reffk = ^ Ben ve kardeşlerim, çocukluğumuzda Ayşe teyzemizden başka bir kadından tebessüm ve iltifat görmedik. Ayşe teyzemiz, annemizden beş yaş küçüktü. Gencliğinde çıkarttığı resimlere bakılırsa kendısine hiç de çirkin denemez. Yiizünün çizgileri muntazam, ağzı burnu mütenasib, gözleri parlak ve büyük... Aile hayatımız mes'udane sayılacak bir şekilde değildi. Babamız sarhoş, annemiz sinirliydi. Evin içinde kavga eksik olmazdı. Yalnız Ayşe teyze daima sakin tavırları ve dudaklanndan düşmeyen tath tebessümile her tarafa yetişir, en azılı hiddetleri yatıştırırdı. Bunları anlattıktan sonra artık bizi ne kadar şımartırdı, onu ayrıca söylemeğe hacet yok, zannederim. Bizim için annemizle, babamızla bozuşur, kılımıza toz kondurmak istemezdi. Bu kadın, kendini düşünmek ve beğenmek nedir, bilmezdi. Eğer, biz bugün hayatta birer mevki sahibi adam olduysak bunu teyzemize medyunuz. Yoksa iş anamızdan, babamızdan gördüğümüze kalsaydı, belki de birer serseri olur çıkardık. Biraz büyüyüp de dehrin muammalarına akıl erdirmeğe başladığımız zaman kendi kendimize şu suali tekrar etmeğe koyulduk: Acaba Ayşe teyze niçin evlenmeİi? Hatta, bunu bir gün annemize de sorduk. O da şu cevabı verdi: İsteyen olmadı, fırsat bulunamadı, böyle geçmiş şeyleri kurcalamaya ne lüzum var? Evet, geçmiş şeyler, zavallı anneciğim de bu konuşmadan birkaç ay sonra tame men bir maziden ibaret kaldı. Koşucu bir göğüs hastalığı onu aramızdan çekip göiürdü. Bir sene ya geçti, ya geçmedi, teyzemiz de onu takib etti. Görseniz, biçare blümüne yakın, ne kadar sararıp solmuştu. Küçücük bir ihtiyara dönmüş, o meşhur parlak gözlerinin feri bile kaçmıştı. Ayşe teyze, sık ormanlıkta birdenbire silinen bir keçiyolu gibi kaybolup gitti. Yalnız son nefesini teslim etmezden evvel güçlükle kıpırdayan dudaklarının arasından şu sözler döküldü: Acaba bana niçin mektub yazmadı? Tabiî biz bu cümleye hiçbir mana vermedik. İhtizar halindeki sayıklamalardan addettik. Annemle teyzem olmadıktan sonra bu koca köşkte ne diye oturacaktık. Müşterek hâtıralarla dölu odalan, eşyaları görmeğe hıçbirimizin yüreği dayanmıyerdu. Hatta rakıdan başkaldıramıyan babam bile çok müteessir görünüyordu. Taşmma hazırlıklanna başladık. Köşkün içi, dışı, bahçe, tavuk kümesleri, her taraf altüst olmuştu. Dış kapının yanında eve eşya getiren hamalların yüklerini kolayca indirmeleri için konmuş, senelerdenberi orada yağmur ve güneş altında çürümeğe yüz tutmuş eski bir sandık vardı. Gittiğimiz yerde yakarız, diye onu parçalayıp odun haline koymayı düşündüm. Altmı üstüne çevirince taşlarm arasmdan birçok de falar ıslanıp kuruduğu için sapsarı olmuş bir zarf çıktı. Bu mektub buraya nasıl düşmüştü? Hâfızamı yokiaymca evde hizmetçilerin bulunmadığı zamanlar postacıların mektubları bu sandığın üstüne bırakıp gittiklerini hatırladım. Anlaşılan bu da oraya bırakılmış olanlardan biriydi. Ihtiı\al, ânî çıkan bir rüzgâr kaldırıp sandıjğın altına atmıştı. Fakat kime aiddi? AdKSİ okumanın imkânı yoktu, yazılar tanamile silinip akmıştı. Zarfı yırttım, mektubun tarihi 12 eylul 1336... Okumaya başladım: «Sevgili Ayşeciğim; «Son görüşmemizden sonra kalbim sıkı bir cenderenin tazyikı altında, ruhum ateşler içinde eve döndüm. Demek, babanızın benimle evlenmenize müsaade etmemesine rağmen bana kacıp gelmeği göze aldınız. Fakat bunun ne kadar müşkül olduğunu düşündünüz mü? Anadoluda geçireceğimiz mütevaziane hayat, bilmem sizi tatmin edebilecek mi? Kazanacağım az bir para ikimizin geçinmemize yeter mi? Bunlardan şüpheliyim. İşte bunun içindir ki sizi ailenizden ayırarak saadetinizi temin edecek yerde sefalete düşmenize sebeb olurum, diye korkuyorum. Ayşeciğim, iyi düşün.. Eğer bunlara tahammül edecek derecede beni seviyorsan pazartesi sabahı başka bir şey istemez yalnız el çantanı al, istasyona gel... Istanbula iner, öğleden sonra kalkacak vapurla îneboluya hareket ederiz... Yok, buna cesaret edemiyorsan, bana cevab vermene bile Iüzum yok... O harb ve kahramanhk diyarına yalnız gider, düşmanla çarpışmaya nefsimi vakfederek seni unutmaya çalışırım. Kimbilir, belki de meçhul bir kurşun... Ne ise, seni de şimdiden boş yere üzmiyeyim... Gelirsen sarmaş, dolaş, güle oynaya gideceğiz, demektir. Gelemezsen Allaha emanet ol yavrum... O güzel kara gözlerinden öperim. Sadi» Şimdi bu satırları yazarken bile gözyaşlarımı tutamıyorum. Demek zavallı teyzeciğimin son sözleri manasız bir cümle değil, tatmin olunamamış bir aşkın ebedî hasretinin ifadesi imiş. O zaman daha pek genc olduğumuz için bu muammayı açacak tek anahtara sahib. Babama mektubu gösterip izahat isteyemedik. İstesek de bir dakika bile içki sofrasından başını kaldırmıyan, her an dimağı alkol buhârlarile kaplı, kötü itiyadına esir, bütün dünya işlerine lâkayd adamm vereceği çevabı pek^ iyi tahmin ediyorduk: Üstünüze vazife olmıyan işlere karışmayın! Diye hiddetlenecek ve mektubu yırtıp atacaktı. Biz de, merakımızı tatmin edemedikten maada biçare Ayşe teyzeciğin muhterem hâtırasına hürmetsizlik etmiş olacaktık. Öyle ya, şüphesiz babamın ihliyarlamaya yüz tutmuş kızının böyle bir maceraya atılmak cesaretini göstermeğe kalkıştığmdan haberi yoktu. Muhakkak ki, Sadinin Ayşe teyzeyi sevdiğini değil, onunla görüşüp konuştuğunu bile bilmiyordu. O halde bu mukaddes sırrı ifşa etmenin ne lüzumu vardı? Henüz çok genc ve körpe dimağlarımızla bu mahzuru düşünmekten geri kalmamıştık. Şimdi, hâlâ o mektubu Ayşe teyzenin yegâne sevgili hâtırası olarak saklıyorum. Vak'anm son şahidi babam da artık ortada yok... Bu kâğıd parçası, henüz âlimlerin keşfetmediği lisanlardan birile ya zılmış, hüviyeti meçhul tarihî bir vesika gibi şu anda gözlerimin önünde duruyor. Niçin, onu ben, acıklı da olsa böyle bir hikâyeye mevzu yaptım? Bu ne? Ayşe teyzeye bir hürmetsizlik sayılmaz mı? Hayır.. Sadi, saçlan ağarmış, beli hafifçe bükülmüş, gözleri meçhul ufuklarda, bir mütekaid zabit... Belki de bu satırlan okuyup kalbinde şimdiye kadar Ayşesine karşı beslediği dargmlığa pişman olacak... Bunu temin edebildimse ne mutlu!.. Fakat ben asıl, onun teyzecikten daha evve) Allahına kavuşmuş olmasından korkuyorum. (^ASKERLİK Davet Karfcl Askerlik şubesinden: KartaJ Askerlik şubesinden 929 senesi Ankarada öğretmen bulunan Kartahn Sırr&ndıra köyünden 325 doğumlu Mehmed oğ. Bilâlin bulunduğu yeri bilenlerin derhal şubeye haber vermeleri rica olvnur. RADYO 1939 un en cazibeli artisti Holivudda 17 kişiden mürekkeb bir jüri huzurunda Ann Sheridan bu yılın « oooomph girl» ü seçildi «OooomphGirl» tuhaf bir tabir, Holivud'da yeni icad edilen bir kelime.. Evvelâ nasıl okunuyor, onu tarif edelim. Amerikahlar dört o yu arka arkaya iki «u = oo» gibi okuyorlar, «mph» yi de «ş» gibi telâffuz ediyorlar. Demek topyekun «uş» okunuyor. «Görlgirl» de malum «kız» demek!.. Manasına gelince «yeni tip vefasız kadın» olarak tercüme ediliyor. Bu unvan son haftalar zarfmda on yedi kişilik bir jüri tarafın dan Ann Sheridan'a verilmiştir. On yedi kişilik jüri heyeti Holivud'daki san'at âlemine mensub kimselerle muharrirler, iş adamlan ve kibar sınıftan insanlardan teşekkül etmişti. Filim amillerinden Busby Berkley «oooomph» u şöyle tasvir ediyor: Bu kelimeyi biz genc kızlann yıldız olmalannı temin eden bir meziyet ve erkeklerin üzerinde fazla olarak tecelli eden cazibe kudreti telâkki ediyoruz. Müphem bir izah değil mi? Uzun zamandanberi Holivud'da yerleşmiş, asil bir Ingiliz ailesine mensub olan Dük de Warwick ise böyle tefsir ediyor: Bir kadında mevcudiyeti zevkle temaşa edilen fakat uyandırdığı bu zevk kâfi derecede vuzuhla ortaya konulamı yan bir meziyettir. Film amillerinden Bob Groves: Bu meziyete sahib kadının vücudü kusursuz ve mükemmeldir, diyor, gözlerinde şeytanî bir parılb vardır. Etrafın da yarattığı atmosfer Hattıüstüva iklimin aksamki program J Türklye Radyodlfüzyon Postaları DALGA rjZTJNLUÖU 1639 m. 183 Kcs. 120 Kw. T. A. Q. 19,74 m. 15195 Kcs. 20 Kw. T. A. P. 31,70 m. 9465 Kcs. 20 Kw. 13,30 Program ve memleket saat ayan 13,35 Türk müziği: Halk türküleri Sadi Yaver Ataman 14 Memleket saat ayan, ajans ve meteoroloji haberieri 14,10 15 Müzik (dans müziği Pl.) 15 15,30 Müzik (şen oda müziği) İbrahim Özgör ve Ateşböcekleri 18,30 Program ve memleket saat ayan 18,35 Müzik (küçük orkestra) şef Necib Aşkın 19,10 Türk müziği: İncesaz faslı Safiye Tokayın iştirakile Celâl Tokses, çalanlar: Hakkı Derman, Eşref Kadri, Hasan Gür, Basri Üfler, Hamdi Tokay 20 Memleket saat ayan 20 Müzik (J.. Strauss'un Yarasa opereti) 20,40 Ajans ve meteoroloji haberleri 21 Türk müziği, Okuyanlar: Mefharet Sağnak, Sadi Hoşses, çalanlar: Vecihe Daryal, Reşad Erer, Kemal Niyazi Seyhun, 1 Hüzzam peşrevi. 2 Leylâ Hanım Hüzzam şarkı (Ey sabahi hüsnü an)< 3 Leylâ Hanım Hüzzam şarkı (Harabı intizar oldun). 4 Salâhaddin P m a r Şarkı (Aşkmla sürünsem). 5 Salâhaddin Pmar Şarkı (Ümidini kirpiklerine bağladı gönlüm). 6 Vecihe Daryal Kanunî taksim. 7 Tanburî Cemil Şehnaz şarkı (Feryad ki faryadma imdad edecek yok). 8 Zeki Arif Şehnaz şarkı (Senden ayrı geceler). 9 Dede Şehnaz şarkı (Gönül durmaz su gibi çağlar). 10 Rahmi Bey Şehnaz şarkı (Ey dliberi işvebaz). 21,40 Konuşma 21,55 Müzik (Neş'eli plâklar) 22 Ecnebi dillerle konuşma 22,30 Müzik (dans müziği Pl.) 23 son ajans haberleri, ziraat, esham tahvilât, kambiyo nükud borsası (fiat) 23,20 Müzik (cazband Pl.) 23,55 24 Yarınki program. Kız kaçırmış Tahtakalede Şahin sokağında oturan Şaziye, dün polise müracaat ederek, 17 yaşlanndaki kızını ayni mahallede oturan Mehmedin kaçıırdığını iddia etmiştir. Yapılan takibat neticesinde Meh med yakalanmış ve hakkmda tahkikata başlanmıştır. Kahve pişirirken tutuşmuş Erenköyünde Kozyatağmda oturan boşta gezer takımmdan Nuh admda biri, odasında kâğıd yakarak kahve pişi rirken, çıkan alevden kazaen elbiselerinin tutvşması neticesi muhtelif yer lerinden tehlikeli suretet yanmıştır. Nuh, kazayı müteakib Nümune has tanesme kaldınlarak tedavi altına alınmıştır. ( TEŞEKKÜR ~") Refikam, kızım, hemşirem EYMEN DİLBERm cenaze merasimine bizzat gelen, çelenk, telgraf veya mektubla kederimizi paylaşan dostlanmıza teşek kürlerimizi sunmağa imkân bulamadığımızdan gazetenizin tavassutunu rica ederiz. Mehmed Sıtkı Dilber Cevdet Ipekçi, Mehmed Ipekçi * * * Kısa bir hastalığı müteakib genc yaşmda ölümile bizleri telâfi kabul etmez elemlere boğan îstanbul Kız lisesi öğretmenlerinden Feride Aralpın gerek cenazesine gelmek ve gerekse tahriri ve şifahî müracaatlerle elemlerimize iştirak eden kıymetli airkadaşlarile dost ve akrabalanmıza ayrı ayrı cevab ver meye teessürümüz mâni olduğundan gazeteniz vasıtasile kendilerine alenen teşekkür ederiz. Pederi Hilmi Aıralp, validesi ve hemşiresi *»* Babamm ölümü münasebetile gerek cenazede ve gerekse taziyet lutfunda bulunar talebelerime ve dostlanma teşekkürlerimin iblâğmı rica ederim. Tıb Fakültesi marazî teşrih doçenti Besim Turhan 1939 senesinin «oooomph . girl» ü intihab edilen Ann Sheridan deki mehtab havasını andırmaktadır. Benliğinden ise atest* beyazlaşmış bir çelik alevi, elektrik fırını ateşi fışkırmaktadır. Canım, uzun lâkırdıya ne hacet. Bu tabir, anlaşılıyor ki eski «sexappeal cinsî cazibe» kelimesinin yerine acayibliğile herkesin nazannı kendi üzerine çekmek için icad edilmiş.. Şu amerikahlar ne tuhaf insanlar, bazan kulaklannı ters taraftan göstermekte ısrar ediyorlar. Fakat asıl mesele aktrisin yakmda çevireceği «20,000 senelik kürek mahkumları» filminin reklâmını yapmak! RAŞÎD RIZA E. SADİ TEK TİYATROSU Bu gece Beylerbeyinde Yarm gece Büyükdere aile tiyatrosunda SAÇLARINDAN UTAN TAKSİM Sineması En Dün ıraeslne beşlanan ve bllâ Istlsna herkes tarafından takdirlerle beğenilen : büyük muvaffakiyet ve muzafferiyet programı ÜMİD ŞARKISI ( Neşidei Emel ) TUrkçe SözlU . Arabca Şarkılı Müstesna mevzuiu aşk ve heyecan filminde Şarkın yegâne ses Kraliçesi bülbüller bülbülü NURt REFİK Muhabbet ederken... Evvelki gece Tepebaşmda Atölye bahçesınde oturan Nesimle Refael ad lannda iki arkadaş, bir aralık kavgaya tutuşmuşlar ve bu sırada Refael çakısını çekerek Nesimi hayalaTindan ağırca yaralamıştır. Vak'ayı müteakib Nesim imdadı sıhhî otomobilile Beyoğlu hastanesine kaldırılmış, ?uclu Refael yakalanmıştır. ÜMMÜ GULSÜMün Kıvrak, lâhuti ve llâh! sesl Taksim sinemasfnın Vâsi salonunu çınlattı Bugün 1 ve 2,30 da tenzilâtlı halk matineleri Seanslar 1 2.30 4.30 6 ve 9 da Geri dönmemek ve yer bulmak için loca ve hususî mevkileri evvelden aldırınız. Telefon: 43191 de şu hallerine adeta içerliyordu. Kadını başına sarmıştı. Şimdi de aldırmıyor, açıkça istiskal ediyordu. İhtiyar adam Galibin oraya, buraya attığı eşyalan yerlerine koyarak odayı topladı. Sigara külünü yerlere a'maması için tablayı yanına koydu ve dışan ç'ktı. Galib tekrar uzandığı karyolannda gene hareketsiz yatıyordu. Sigarasmın dumanlarmı seyrederek düşünüyordu. Genc adam Nuru görmiyeli on gün kadar olmustu. Yalnız bir kere genc kıza telefon etmiş, merak etmemesini, işile meşgul olduğunu ona söylemişti. Hakikaten de Mehmed Münifi iyi tanıyan mekteb arkadaşı Müşfiği bu işin peşine koşmuş bulunuyordu. Müşfik, zeki, kurnaz, her işin icinden çıkan bir çocuktu. Zengindi. Babasmm yazıhanesinde çalışıyordu ve böyle işlerle uğraşmak için bol bol vakti vardı. Sonra, Galibi çok severdi. Galib ona, Mehmed Münif hakkmda kendisîne esash malumat vermesini söylediği zaman derhal: «Merak etme, demişti. Sen bu işi bana bırak, yeter.» Müşfik, Mehmed Münifin Mısırlı kızla alâkasınm ne derecelere vardığmı da öğrenmeyi deruhte etmişti. •jr Vaktile çevirdiği Ben Hur filmile bütün dünyada şöhıet kazanmış olan Ramon Novarro ondan sonra vücude getirmiş olduğu eserlerde pek kendini gösterememişti. Bir de şansını Avrupada yapacağı bir filimie tecrübe etmek istemiş ve Amerika Avrupa yolu kapanmaz dah evve'l PaTİse gelmiştir. Pariste çevireceği bu filmin ismi «Saadet komedyası» olacak ve eseri Fransız, rejisörlerinden Marcel l'Herbier idare edecektir. Ra mon Novarro «Paris Nevyork» filmini çevirmekten dönen Michel Simon'la birikte dönmüştür. Michel Simon da san atkârın bu filminde mühim bir rol oynıyacaktır. Filmin yapılmasına 15 eylulde başlanacağı takarriir etmişse de haliha zırdaki vaziyet dolayısile tehir olunup olunmıyacağı bilinmemektedir. •^ Warren William «Columbia» şirketi tarafından angaje edilmiştir. «Arizona» filminde kendisine baş rol oynatılacaktır. Bu eserde kadın baş rolü ise Jean Arthur tarafından ifa edüecektir. «Arizona» da 2500 figüran görünecektir. Jean Arthur Amerikan yerliler arasında yaşıyan ilk beyaz kadın şahsiyetini yaşatacaktır. Tarihî vakayii tamamile canlandırabilmek için 500 dönümlük arazi üzerinde müthiş inşaat vücude getirilmiştir. •^ Bir gün Pariste büyük bir aktörü çok genc bir kız ziyarete geldi: «Tiyatro EGE TİYATROSU aktrisliğine. dedi, çok fazla merakım var, Nuri Genc ve arkadaşlan bana lutfen delâlet eder misiniz?» Bü 23 eylul cumaırtesi Yenikapı Havuzlu Yalı sinemasında (BEN VURDUM) yük artist genc kıza bir iki tecrübe rolü oynattıktan sonra şu cevabı verdi: «ArÜsküdar Hâle sineması tist olmaya zerre kadar istidadımz yok, fYAŞASIN.AŞK), Türkçe onun için başka birşeye heves ediniz!» arabca şarkılı Genc kız bundan fevkalâde müteessir olmakla beraber kat'iyyen cesaretini kay betmedi. Hususî dersler aldı ve yetişti. Muhtelif piyeslerde rol deruhde etti. Ray Ventura onu bu piyeslerin birinde gördü. Oynıyanlar : Ve yeni filmi «Paris girdabı» nda ona Gabi Morlay Victor Francen mühim bir vazife verdi. SAMiMt ANLAŞMA iz Fransız itilâfı ^ ^ • • ^ ^ • • ^ • ^ Buglln ve yarın ^ • ^ • • • ^ • ^ ^ Hali hazır ve ateşin vekayii musavver orijinal eseri görmek istiyen sinema meraklılarile dolacak ve SÜMER SİNEMASI Mireille Balin ve Erich, Von Stroheim HUDUDLAR gibi iki dehakâr artist iarafından yaratılan Müstesna filmi candan alkışhyacaklardıri llâveten: Ekler J u m a l son dünya havadısleri. Bugün saat 1 ve 2.30 da tenzilâltı matineler. (Silâh başına) TEHLİKEDE I P E K Kanadlı R BllgÜn Aşk Heyecan Arkadaşlık Fedakârlık Tamamen GörUlmemiş derecede heyecanlı meraklı mevzu renkli Sinemasında insanlar Bugün saat 1 ve 2,30 da tenzilâtlı matineler me aldım, ona yardım etmeliyim» diyordu. Işte bugün hastaneden kurtu'ur kurtulmaz derhal muayenehanesine koşmuş ve akşam üzeri Müşfiğe telefon ederek kendisini görmek istediğini söylemişti. Müşfik, telefonda, birçok şey'er öğrendiğini ima eden bir tavırla: Gece sana gelirim, konuşuruz» demişti. Acaba neler öğrenmişti? Mehmed Münif, Mısırlı kıza hakikaten tutulmuş muydu? Genc adam, işte bu suallerin cevabını Müşfikten öğreneceği için, onu sabırsızlıkla bekliyordu. Galib başını yastıktan kaldırarak kulak verdi. Sonra büsbütün doğruldu. Dışarıda, koridorda ayak sesleri vardı. Birdenbire kapı açıldı. Müşfiğin kumra! başı, aralıktan göründü. Mavi gözleri tebessüm içinde: Girelim mi, müsaade var mı? diyordu. Galib, derhal ayağa kalktı: Gel yahu, seni bekliyorum, dive ona doğru koştu. Hüseyin Efendi, Müşfiğin arkasında, elinde kahve tepsisi, duruyordu. Gaüb, kendi kahvesini alarak, Müşfiğe de bir kuhve söyledi. İhtiyar adam kapıyı çekip gitti. Fransızca sözlü Edebi roman : 2 8 Nerede kaldın Hüseyın Efendi? Bir gittin mi bir daha görünmüyorsun! Hüseyin Efendi cevab vermiyerek pencereye doğru yürümüştü: Camlardan oirin> açıp arkasına dayıyarak genc adarra döndü. Şikâyetçi bir tavır ve sesle: Nerede olacağım, beyim, dedi, kapıda idim. Genc adam derhal kalkıp yatakta oturmuştu. Telâşla: Kim geldi? dedi. Sakın Müşfik Bey olmasın? Kumral, mavi gözlü, orta boylu... Hüseyin Efendi sitemli sitemh gülümsüyordu: Hayır, arkadaşınız değil. Müşfik Beyi tanımaz olur muyum? Biı k^r* sizinle beraber buraya gelmişti. Kamral bıyığı var. Sevimli, konuşkan bir bey. Bu gelen... Başile yukarısmı işaret ediyordu: Şu sarışm hanım. Şahende Hanım. Yazan : Peride Celâl Galib, yavaşça, tekrar karyolaya uzanmıştı: Ya! diye mırıldandı. Hüseyin Efendi devam ediyordu: Her zaman böyle beyim, her zaman böyle. Yalanım yok, her gün ya kendisi gelir, ya adam gbnderir, yahud da telefon eder. Bazan ne yalan söyliyeceğimi şaşırıyorum. Birşey değiî, bir gün sizin evde olmadığınızı söylerkrn içeri çiriverecek, sizi burada bulup yalanımı yüzüme vuracak diye ödüm kopuyor. Galib artık ihtiyar adamı dinlemiyordu. Dalgm dalgın: Müşfik Bey gelirse doğru buraya getir, dedi. Kapıya da kulak ver Zili işitmezsin de çocuk, gelir, geriye döner. Kahveyi de unutma. Hüseyin Efendi Galibe hayretle baktı. Şu sarışın kadma da acımıyor değildi. Bu Galib denen adam ne vurdum duymaz şeydi! Onu çocuğu gibi sevdiği hal Galib, Müşfikten, Mehmed Münif hakkmda esaslı malumat alabileceğine emindi. Yalnız, sonradan başka işleri cıktığı için bu işle meşgul olamamış, Müşfığin peşini aramamıştı. Birkaç gündenberi genc adamm muayenehanesi hastalar tarafından sık sık ziyarete uğruyordu. Eşi dostu çoktu ve ondan memnun olanlar hep birbirlerinc bu genc asabiyeciyi tavsiye ediyorlardı. Sonra babasmm bahsettiği hastane işi de olmuştu. Genc adam artık orada da çalışıyordu. Boş vakitleri pek azdı. Bununla beraber mesleğini çok sevdiği için halinden memnundu. Bilhassa hastanede ateşle, kendini, herşeyi unutarak çalışıyordu. îşte bu esnada Şahende Hanımın semline uğramadığı gibi, Müşfiği arayıp ondan havadis almayı da unutuvermişti. Zaten bazan kendi kendine: Çocuk muyum ben? Neden böyle budalaca işlerle meşgul oluyorum... diye düşündüğü oluyordu. Fakat sonra, birdenbire gözlerinin önüne Nurun iri yeşil gözleri, güzel, taze yüzü geliyor; kızın: <?Bana yardım ediniz...» diye yaîvaran tatlı sesini duyar gibi oluyordu. O zaman «Bu vicdanî bir borcdur, mademki üstü İki arkadaş karşı karşıya oturdular, Galib kahvesini içmeğe, Müşfik konuşmaya başladı. Fakat asıl bahse girmeden evvel Galibe takılmaktan kendini alamadan, kumral, kalın kaşlannı kaldmp dudaklarım büzerek: Galib, yoksa Mısrrlı kıza sen de mî âşık oldun? diyordu. Yahu, Şahende Hanım meselesini ne çabuk bitirdin de başkalanna göz atıyorsun? Faa! adamsın. vesselâm! Ama Mısırlı kız da fena parça değil ha! Esmer, ince uzun birşey... Kömür gibi gözleri var. Ama sana ondan hayır gelmez, birader. Mehmed Münif için yanıp tutuşuyor. Galibin durgunlaşan yüzünden, bu şakadan hiç de hoşlanmadığını anlar anlamaz, ciddileşti: Azizim, dedi, Mehmed Münif bu Mısırlı kızla evlenecek galiba. Ondan kıza karşı pek çılgın bir âşık hali görüyorum. Yalnız birşey var, kız çok zengiıv Tabiî böyle bir kız, daima başkasının cebinden yemeğe alışık olan Mehmed Münif için bulunmaz partidir. Zaten eskidenberi bu adamm paralı kadınlara, kızlara karşı zâfı vardır. Galibin hafifçe kaşları çatıldı: (Arkası var)