16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 Aeustos 193!» CUMHTJRİYET İNSAN VE SIHHAT Yarınki Uludağ nasıl Suçlular dün itirazlarını hazırlamakla meşgul bir manzara gösterebilir? oldular Memleketimizin bu emsalsiz köşesini harikulâde bir tedavi, istirahat, spor ve eğlence yeri haline sokmalıyız Yazan: Dr. Osman Şerefeddin Denizbankın Fındıklıdaki Satie binası alım, satımı tahkikatındaki dünkü safha, Müddeiumumiliğin mütaleası kendilerine tebliğ olunan üçü me\kuf on iki kişinin buna itiraza hazırlanmalarile geçmiştir. Dava edilenlerden çoğu, dün avukatlarile görüşmüş, Müddeiumumiliğin is~ teğine karşı ortaya atılacak itiraz esaslan ve teferrüatı, kararlaştınlmıştır. Bugün bu itirazların usulüne uygun şskilde ya zılması ıle meşgul olunacak ve bütün ıtirazlar, bu husustaki müddetin sonu olan yarın akşama kadar dördüncü sorgu hâkimliğıne bıldirilecektir. Satie tahkikatı Darülâcezede Nihayet yakalandılar Bundan on beş yırmı gun evvel. Galatada Mumhane caddesinde 185 numaralı evde oturan hamal Turhanı Tophanede Kılıcalıpaşa halâlarmda bıçakla ağır surette yaıalayan mükerrer sabıkalılardan Vehbı hâdiseyi müteakıb kaçmıştı. YapıUhıdağdan güzel bir manzara Insan için kendisıni bılmek gıbı bü faında bulunan kısımdır. Burada Dolu lan tahkikatta Vehbinin Mudanyaya yiik bir hikmet ve irfan olmıyacağm babaya tesadüf eylemektedır. Yaz ve kış kaçtıği tespıt edilerek tevkif edılmesı tekrara hacet görmüyorum. Edıbler, fılo bu irtifaa kadar çıkmak kabildir. Bu ıstenmiştı. İzini kaybetmek üzere tekrar İstanbuzoflar, âlimler bunu pek çok söylemnier rası kansızlar, zayıflar ve a^abıler icın la geldıği ve Kantarcılarda bir eve sakve yazmışlardır. Fakat kendini bilmek cok münasıb bir vaha ıstasyonu olabıhr. kadar etrafını görmek ve anlamak da Burada bu hastalara mahsus sanatoryom landığı öğrenılen Vehbi, yakalanarak müddeiumumiliğe teslim edılmıştir. lâzımdır. Hele yaşadığımız muhili, in lar yapmak kabildir. Perşembe gunü geceyansı Kumkapıda sanları ve toprağı tanımak elzemdır. Bız Asabî kadınlar, yorulmus, sinir buh oturan Naıl ıle Sultanahmedde oturan en az seyahat çden bir kavimiz. Evvel ranları geçiren hastalar buradan pek zi Celâl isminde ıkı arkadaşı bıçakla ağır leri Boğaziçine ve yahut Anadolu yaka yade istifade edebilir. Kuvvetsiz ve cılız surette ya^alayarak kaçan Hamparsum sına sayfiyeye gitmek bir seyahat adde çocuklar için de bu iklim çok müsaiddır. da dün yakalanmı=:tır. dilirdi. Bazan Avrupayı dolaşanlarımız Dolubabada bulunan yayla daha ziyade ~DENÎZ İŞLERİ bulunurdu. Fakat memleketimizi gör cenub ve garbe nazır olduğu cıhetle şıdmek ve tanımak için gezmek, seyahate detlı rüzgârlardan masundur. Bu yayla«Tırhan» ın ilk seferi çıkmak bizden pek uzaktır. larda gezmek, dolaşmak yorulmıyacak 5,500 tonluk yeni Tırhan vapuru. buTrigana dağına, Ecevide, Toroslara suretle seyranlar yapmak kabildir. gün ilk seferini Karadenıze yapacaktır. yalnız görmek ve gezmek merakile kalZaten, Dolubabadan itıbaren çam or Tırhan. İzmir Fuarının açık bulunduğu kıp giden kaç kişi vardır? Bu kadar u manları başlar. Bu dınc ve kuvvelli çam müddetçe İstanbul İzmir ekspres poszakları, külfetli seyahatleri bırakaiım, ŞK lar arasmda istirahat etmek, şehirlerin tasının vapacaktır. güzel ve berrak havalarda üzerindeki kar gürültülerinden kaçan ve \ücudleri yıp Bulunan şamandıra kütlelerinin parıltısını, İstanbuldan bıle ranmıs hastalar için en emin bir tedavi Karadeniz sahilınde Podma mevkiinseyrettiğimiz Uludağı bilen ve hakkile vasıtasıdır. de sahılde bir büyük şamandıra buluntanıyan kaç kisi bulunur? Uludağın her noktasında olduğu gibı muştur Bunun Bulgar sahillerinden fırYalnız kendisi bile bu kadar muhte Dolubabada dahi su boldur. Ve bu su tına tesirile sahilerlımize düştüğü anlalif güzellikler gösteren İstabulun cıvarı da temiz, soğuk dahi menba suyudur. şılmış ve Bulgar hükumetine haber veen lâtif ve emsalsiz bir diyardır. Bu gü İkinci merhale Kirezli yayladır. Bu rilmiştir. zeHikler yeknasak değildir. rada irtifa takriben 1400 metreyi bul İşte size pırıl, pırıl parlıyan ufak, zarif muştur. Burası yazı geçırmek ve sıcak dağ sporlan için ideal bir mevkidir. bir deniz: Marmara. Genış ve alabıldı lardan kaçmak icin Uludağa gelecek aElime geçen bir kitabda bundan 70 ğine uzanan ma\ı plâjlarıle. Zümrüd giilelere mahsus olmahdır. Kirezli yayla '80 sene evvel İsviçrede seyahat eden 'brr bi yeşil çamlarla süslii Adaları ire biraz daha zurgârlı ve soğuk olduğu cihetle bir İngilızın fikirlerine tesadüf elmiştim. Bu serjnlemiş, muledil bir Bahrişefid ik .denki>« htıstalârr1»^*! iliîfrrıfe ârzetrnfck zat, Isviçredtti şıkâyet ediyor. Otelkria Jımı. doğru olamaz. Fakat sağlam in=an'ar pisliğinden bahseyliyor; ve hiç rahat edeBiraz ötede etrafı ormanlık göller. için dınlenmek, kuvvetlenmek için Ki mediğini anlatıyordu. Şimdiki İsviçre ile Ve bütün bunların üstünde sırtın: ıkı bu tavsifi bir kıyas edelim. Az zaman rezli yayla en müsaid bir yerdir. bin beş yüz metre irtifaa kadar kabartan Burada sıhhî, bütün konfor vasıtalarını zarfında bu memleket ne hale geimiştir. Uludağ. Marmara, Bursa ve Uludağ, İsviçreYer yer sıcak çelikli, kükürtlü, bazan havi otellerle ufak, İsviçre dağlannda soğuk karbonatlı ve bazan berrak buz gı gördüğümüz gibi küçük evler yapmak ye nazaran çok güzel ve çok mütenev bi tath sular fışkıran ve bu sular Lşkır kabildir. Bu suretle tedricen Kirezli yay vıdir. Deniz, kaplıca, dağ burada her şry dıkça ormanları, çayırları ve çiçeklerile lada bir hava tedavülü ve istirahat sehri vardır. Ve dünyanın bu cennet gibi kömeydana gelecektir. Tabiî bu şehirde şesi de hiç şüphesiz parlak bir atiye namebediyen canlı kalacak Uludağ. herkesin istirahatini temin edecek vası zeddir. Uludağ, bir memleket için biiyük bir Yukanda bahsettiğim mütaleat Uluservet, zıraat için emsalsiz bir amıl ve talar bulunacağı gibi musiki, tenis yerleri sıhhat için de bulunmaz bir ocaktır. Bu gibi eğlence mevkileri dahi yapılacaktır. dağ hakkında kuş bakışı bir görüsün benrada Uludağın sıhat noktasından gös Üçüncü merhale ise, hali hazırda ote de uyandırdığı fikirlerdir. terdıği bir iki hususiyeti anlatmak iste lin bulunduğu yerdir. Burasının irtifaı İrae edilen mevkilerin biraz aşağı verim. 2000 metre kadardır. Havası soğuk ve ya yukarı olması kabildir. Tabiî buralarBu dağı, gösterdiği iklim hususiyetine serttir. Bu mahal daha ziyade dağ spor da ciddî (meteorolojik) tetkikattan ve nazaran iiçe ayırmak kabildir: cularına mahsus olmalıdır. Rüzgârh ve mütehassıslannın mütalealarını aldıktan Birinci merhale 700 800 metre irti u?un müddet karla örtülü olan buraları sonra işe başlamak çok muvafık o'ur. IIIIIIIIIIIMIIIllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllilllllllllllllllllllllllllllllllllinıllllllllllllillllllllllHI 111IIIIITIII llllt t IIMIIIIXI rilllltlll tlllMllilllllll II IIIIMlİllllllimiilllllllllllllMIMIIHIIIII Acezeler ve kimsesiz çocuklar na sılyaşıyor? r Yazan: Salâhaddin Güngör j Darülâceze müdürü doktor Bekir Zâfer, bize müesseseyi gezdirirken: İstanbul halkının bir kısmında tuhaf bir zihniyet var, diye söze başladı. «Darülâceze» nin adından bile gönüi'ere ürküntü geliyor. Burası, sanki ölür^' den ölüm beğenilecek bir yerdir' 1 yarlar bir lokma ekmeğin, ha=ta!ar, bir damla ilâcın hasretini çekerek, kuru tahtalar üzerinde inliye inliye can verırler.. Hele hastanesi.. Hele hastanesi... Hicbir hasta buradan sağ çıkamaz! Koğuslarda bakım yoktur. Hekimler hastaların yanına uğramazlar. Ve daha buna benzer, neler.. Neler söylemezler... Hal buki, birazdan siz de göreceksiniz, hastanemizi, temizlik ve bakım itibarile, şehrin her hangi bir hastanesile çekınmeden mukayese etmek mümkündür. \ alnız şurasını da kaydedeyim: Darülâceze hastanesine, iyileşmek ümidi olan hastalan nadiren gönderirler. Zamar.Ia >ücudleri hastalık deposu haline gelm < nekaoar sarsak, yatalak, malul ve meczub varsa, buradadır!» Darülâceze müdürü, bana bunları anlatırken, bir yandan da koğuşiarın kapı ları önünde durarak, bazı aceze tıplejı hakkında izahat veriyordu: Bakınız.. Şu ayakta sallanan ihtiyar, tam doksan yasındadır! Buraya hangi tarihte geldiğıni bir türlü hatırlıyamaz. Bir gün yasını soracak oldum. «Yetmışten yukarı...» cevabını verdı. Yetmiş, onun için ideal bir yaş rakam* olacak her halde... O sırada, minimini bir adam, yolumuzun üzerinde durmuş, bütün dıkka tile bizi süzüyordu: B u da kim? dıye sordum. Doktor Zâfer tanıttı: Müessesemizin emektarlarından Küçük Yusuf... Bir çocuk gövdesi üstünde, bu gövde ile hemen de hiç münasebetı olmıyan iri, olgun bir kafası vardı: Nerelısın Yusuf?. Sıvasın Mes'udıye kazasından... Lâf olsun diye sordum: Çocuğun var mı? Cüce Yusuf, bu kadar tekemmül etmiş bir başın sahibine elleri, ayakları küçük olduğu için cüce demeğe insanın dıli varmıyor bu sualime adeta ahnmış, hatta sanırsam, biraz da bana içerlemi^ti. Fakat bu çekingen ve gücenik hali çok sürmedi. Yüzünde gene o tatli gü lümseme ile, boynunu bükerek: Yapamadık işte! dedi. Keşki, hayatta yapamadığı şey, yal nız çocuktan ibaret olsaydı. Annen, baban da senin gibi kısa boylu muydular? Hayır!. Onların ikisi de iriyarı insanlardı. Vaktile işledikleri günahı şimdi bana çektiriyorlar... Nasıl günah? Cüce Yusuf; bir filozof edasile, arada bir hikmetler savurarak anlattı: Bu da Rabbimin bir cilvesi i,te.. Anam, babam, alaycı insanlarmış. Kimseyi beğenmezler, çelimsiz birini görünce: «Hele şuna bak.. Hele şuna bak..» diye eğlenirlermiş. Allah da onlara, ceza olarak benim gibi bosboy fıkarası bir çocuk vermiş.. Malum ya, gülme komşuna, gelir başıga.. demışler. Genclığinde ne ış yapardın? Kahvelere su tasırdım. Bızım zamanımızda, bir Şehzade camii vaıdı. Gene de vardır a... Hani eski şenliği kalmadı.. demek isterim. Ben, bu camiin avlusunda seyyar berberlerin usturalannı çarka tutar, gündeliğimi çıkanrdım. Derken, berberler dağıldı, avlu söndü... Biz de... Daha ağır ve diha kesik, adeta bir fısıltı halınde, ağzmdan su sözler döküldü: «Sonra da böyle oldu iste...» Yaşanmıs ve ıstırabları bizzat tadılmış bir masal, dört beş kelime ile bundan Doktor Bekir Zâfer anlatıyor Burada, yalnız dünya evinin son basamaklârîni çıkanlarla değil, hayat hanının eşiğine hcnüz ayak basanlarla da meşgul oluyoruz iaha veciz ifade edilemezdi: «Sora da böyle oldu işte...» Halinden memnun musun bari?. Küçük Yusuf, adeta tehalükle cevab verdi: Memnun olmaz mıvız ya.. Devlet mıllet sayesınde, bol bol yeyip içıyoruz. Şımdi bir başka koğuştayız. Güzel bir sakalın çerçevelediğı temiz ^e manalı bir çehre ile karşılaştık: Hasıb kaptan... Onu, bize eski bir deniz kurdu olarak tanıttılar. Bir zaman lar, Hacı Evliye vapurlarının belhbaşlı süvarisi imiş. Koca gemileri, hususî köprüsü üzerinden verdiği kumanda ile memleket memleket dolaştıran adam, şimdi iki koltuk değneğinin yardımile, sakat ayaklarını, ancak sürükliyebiliyordu. Bu felâketin başına nasıl geldiğini bize kesik kesik anlattı: Bir gün, ne işırjn vardı hatırlamı yorum, Bahkpazarına uğramıştım. Yerlere salamura suyu dökmüsler. Farkına varmayıp basinca, ayağım kaydı. "Y üzükoyun yere yuvarlandım. Ve o yuvarlar.]ş!.. Bir daha belimi doğrultamadım.» Şap denizlerinde, Hind açıklarında, türlü fırtınalara göğüs gererek, tam kırk sene dolaştıktan sonra, bir avuç kokmuş balık suyundan geçemiyen zavallı derya kaptanı!.. Doktor Bekir Zâfer, izahatına devam etti: Biz, buraya iki şekilde aceze kabul ediyoruz. Gelenlerden bir kısmı, bakacak kimsesi olmıyan fakir insanlardır. Böy leleri müessesemizde ekseriyeti teşkil ederler. Bir kısmı da malım mülkünü, Darülâcezeye bağışlıyarak, burada ölünciye kadar, yerleşmeğe hak kazanırlar. Dılenciliği kendilerine meslek edınmiş bedbahtlar için, hususî bazı kayıdlar koymağa mecbur olduk. Bunları, dışarı bırakmıyoruz. Çünkü, gidenler, bir daha geri dönmüyorlar. Diğerleri yani hakikî düşkünler tamamen serbesttirler. Mü saade alarak istedikleri zaman, şehre inerler. Doktora, bir ara, sordum: Varidatınız, yedi yüz şu kadar zavallıyı, bol bol yedirip içirmeğe, gıydirıp kuşatmağa, hastalarına bakmağa kâfi geliyor mu? Bekir Zâfer gülümsedi: Kreşteki çocuklarımızı unuttunuz, dedi, burada biz, yalnız dünya evinin son basamaklarını çıkanlarla değil, hayat denilen iki kapılı büyük hanın eşiğme herıüz ayak basmış olanlarla da uğraşı yoruz. Değirmenin suyu, nereden geldiğini de size anlatayım: Her sene. Şirketi Hayriyeden muntazaman yedi bin liralık yardım görürüz. Akay idaresi de, bilet başma on para hesabile, müessesemıze on iki bin lira gönderir. Sınema ve tiyatro hasılatının yüzde üçü Darülâcezeye aiddir ki, bu da, altmış bin hra kadar bir şey tutar. Belediye bütçesınden Da rülâcezeye yardım hissesi olarak ayrılan para, seksen beş bin liradır. Musadere edilen ekmeklerin satıs bedeli de, epeyce kabank bir yekun teşkil eder. Aşağı yukarı yüz seksen bin üra, ge lirimiz var demektir. Fakat buna mukabil, masrafımız çok ağırdır. Yedi yüz şu kadar kişiye her gün, sabah, öğle, skşam, gıda vermeğe, mecburuz. Hastanemiz asla boş kalmaz. Esasen Darülâceze başlıbaşına bir yarım hastanedir. Yaşları müsaid olan sakatlan, müessesede açılan muhtelif atölyelerde çalıştırıyoruz. Şimdilik dört atölyemiz var: Burada çocuklara kunduracıhk, terzilık, marangozluk ve demircilik öğretiyoruz. Çamaşır teşkılâtımız da mühimdiri Otomatik çamaşır makinelerimız, günde 2 3 bin parça çamaşin, süratle yıkar ve kuruturlar. Gerek atölyelerimizi ve gerek çama ^ şırhanemizi, haricden sipariş kabul edebilecek vaziyete getirmek üzereyiz!» Kadınların koğuşlarını gezmeğe sıra gelmişti. Doktor Zâfer, dikkatimi bir noktaya çekti: Kadınların koğuşlarını, daima erkeklerinkinden temiz bulacaksmız! Çoğu, karyolalan kirlenmesin diye, yerlere çarşaf sererek, yatarlar! Tahtalar, ikide birde, eli işe yatkın olanlar tarafından fırçalanıp temizlenir. Doğrusu, kadın hastalarımızdan çok memnunuz!» Müessese atölyeîerinde çalışan işçi kızIarın koğuşuna girince, doktora büsbütün hdk verdim. Sıra sıra dizilmiş tertemiz karyola lar... Köşelerde, göz nuru döketek iş lenmiş cicili bicıli yastıklar... Orta halli bir otel odası, bilmem bu kadar bakımlı olabilir mi? Bekir Zâfer anlatıyordu: Kızlanmız çok çalışkandırlar.. Kendilerine verilen gündeliklerden para artırarak, odalarına böyle çekîdüzen verirler!.. Şimdi de kreşi dolaşmağa çıktık. Doktor Zâfer, camlı dolabları içınde gün uykusunu uyuyan miniminüerin dairesine gırerken gülümsedi: Çocuğun, bizde günlük gıbı, daima tazesi bulunur! yumurta 4 Ve kapıdan içeri girince, yüzlerine beyaz hekim maskeleri geçirmiş hastaba kıcıları göstererek ilâve etti: Hastabakıcılar, çocuklar.n besiğine, maskesiz yaklaşamazlar! Nefesle ve temasla geçen mikroblardan yavruları korumak için, hiçbir tedbiri ihmal etmiyoruz. Çocuklar, burada muntazaman tartılırlar. Her gün kilo başına isabet eden kalorileri ölçü ile kendilerine verilir. Hararet dereceleri sabah ve akşam, tespıt edilir. Nöbetçi hastabakıcılar, yavrularla geceli gündüzlü meşgul olurlar! Bu gördüğünüz çocuklar, henüz on günlüktür. Babasızları, yahut anneleri tarafından bakılamadığı için terkedilmiş fakir aile çocuklarını, polis şuradan buradan top layıp getirir. Çocuklar, beş yasına kadar, müessesemizde muhafaza edıÜr. Beş vaşma gelince, ya annelerine, yahut da bir >atı mektebine yatırılmak üzere ailelerine teslim edilirler! Çocuk vefiyatını. asgarî bir dereceye indirmeğe muvaffak olduk. (150) den aşağı düsmıven çocuk mevcudü içınde sekız ay zarfında ölenler, ancak dört kışidir. Şimdilik 21 çocuk bakıcımız vardır. Bugünkü cocuk mevc'idümüz 133... Bir taraftan da gönderiyorlar. Reddet menin imkânı yok ki...» Doktorla konusurken, kulağıma bir takım sesler geldi. Kıvrak \e şakrak çoçuk sesleri idı bunlar. Bekir Zâfer: İşitiyor musunuz, dedi, piyade marsını söylüyorlar! Biraz sonra, onların arasmda idik. Hepsi de birer günahın mahsulü olan bu günahsız yavrular, doktorun anlattığına göre, bir seye hırçınlandıkları zamın, yalnız: «Baba.. baba...» diye haykırırlarmıs. Üniversiteli talebelerimiz Londrada Türk talebeleri, Londrada, Kanadalı Londra 5 (a.a.) Yirmi Türk kız Üniversjtc talebesi, mekteb tatillerinin üç haftasmı İngılterede gecir. mek uzere buraya gelmişlerdir. Bu talebeler, Kanadadan gelmiş olan otuz genc kız talebe ile birlık+e, derizasırı memleketler talim ve terbive birlisü tarafmdan lıazırlanan bir program mucıbmce memleketi gezmeHedırler Genc kız talebeler. şimdive kadar, Hampton Cotırtu. nebatat bahcelermi. Avam Kamarasını, Posta Pelgraf ve Telefon umumî merkezinı, Londra Beledıyesuıı. bor talebeler tarafından karşılanıyor sayı, SaintPaul büvük kilisesini, Times gazetesinin idarehanesini, Londra kalesini ve Dıury Lane tiyatrosunu gezmislerdir. Dün akşam Kanadalı ve Türk Üniversiteleri talebeleri şerefine Londraİaki Kanada evinde parlak bir kabul resmi tertib olunmuştur. 8 agustosta Türk ve Kanadalı talebeler Ellectra Tlous'e davetlidir. Buradan İrçiltere, K^nada ve Turkıye arasında radvo mesaiları teati olunacaktır. \ Salâhaddin GÜNGÖR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle