19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 tkincikânun 1939 CUMHURÎYET ATATURKE AİD HATIBALAR Muzaffer Başkumandanın izdivacı nasıl olmuştu? Emlâkinin alevler içinde kül oluşunu seyreden Lâtife, yanındaki Mustafa Kemale söylüyordu: «Isterse hepsi yansın Paşam.. Bu mes'ud günleri görenler için malın ne kıymeti olur? Yeter ki siz sağ olun..)) UYDUNUZMU Orduda iki hemşire Yazan; SELİM SIRRI TARCAN Saym okuyucularım, Orduya geliniz! Sizleri vatan müdafaasına her an hazır olan orduya dave tetmiyorum. Çünkü oraya lâzım gejdiği zaman, gönlünde memleket sevgisi taşıyan her Türkün çağrılmadan gideceğinden eminim. Hayır, ben sizleri Karadeniz sahillerinin bir zümrüdü olan ve bir zamanlar Türk askerine ordugâh olduğundan kinaye olarak adına «Ordu *)» denen bu güzel, bu şirin, bu sevimli şehre davet ediyorum! taların halıni görünce cehlin nasıl mücadele edılmesi ve yok edilmesi elzem bir zalim düşman olduğuna bir kere daha kanaat ettim. Doktor Sıtkı bana hemşireleri tanrtırken: « Bu iki genc benim sağ ve sol elimdir. Operasyonlarımda onların yardımı vardır. Pansunanları onlar yapar, enjeksiyonlar, onların temiz elîerile yapılır. Onlar yalnız hemşire değil, birer küçücük şefkatli annedirler.» dedi. Dikis yerine kopça Para çantasından hırkaya vannciya kadar irili ufaklı her eşyaya tatjbik edilen ekler dediğimiz kopçalı şerid, bir sarmaşık gibi dal budak saîdı. Sikago hastanelerinden birinde, karnmdan ameliyat olan bir kadmın yarasını dikmemişler, dikiş yerine, alçı vasıtasile tespit edilen bir ekler kopçasile örtmüşler. Artık, ameliyat yaralarınm dikilmesi de sökülmesi de gayet basit ve ıstırabsız olacakmış. Hastalarm kamında öteberi unutan dalgın dcktorlar, bundan böyle tasa çekmesinler. f Salih Bozok anlatıyor Muhterem Salih Bozoktan benim bir ricam daha olacaktı. Fakat, ılk görüşnıelerimizde, bu ricamı açığa vurmacnağ münasıb görmüştüm. Ebedî Şefin ölümıle son derece yıpranan âsabını tamir için kendisine vakit bırakmak lâzımdı. Ancak son ziyaretimde idi ki, Atatürkün o pek kısa süren evlilik hayatına temas ederek: Hâdisenin içindeydiniz, dedim, lutfen bize anlatır mısmız: Nasıl evlendiler, nasıl ayrıldılar?.. Bozok, sigarasını yakarak, iskemlesi üzerinde, hafifçe doğruldu: Atatürkün, dedi îzmirde Bayan Lâtife ile evlenişi, teslim edersiniz, ta mamile hususî mahiyette bir iştir. $imdi aradan bu kadar zaman geçtikten sonra, onun iç hayatına temas eden bir meseleyi ele almak bilmem doğru olur mu?.. Müsaadesini rica ederek: Elbette doğru olur, diye sözünü kestim ve ilâve ettim: Yalnız bir şartla... Evlilik hayatının mahremiyetine girmezsiniz. Esasen, bizim istediğimiz de bu değildir. Yeter ki, meselâ Lâtife Hanımla nasıl tanış tıklarım, sonra nasıl evlendiklerini öğrenelim sizden... Göztepedeki Uşakizade evinde misafir kaldığınız günlere aid, kimbilir ne canh hatıralarınız, yardır!.. Salih Bozok kısa bir tereddüdden sonra, masanın gözündeki çantadan bir takım mektublar çıkararak onüme serdi: Hatıralar, dedi, ^çar, kaybolur. Fakat, vesikalar yaşar! O halde, dedim dileğimi daha büyük bir ısrarla tekrar etmeğe mecbur olacağım: Bizi bunlardan mahrum etmeyiniz! KlişelerİJii aldırdıktan sonra, bütün mektublaoa lade edeceğime söz ve riyorum! Teminafun, omı biraz yumuşatmiftı. Muzaffec Başkumandanın refakatinde îzmire fcirdiği o mes'ud günlerin heyecanım yeniden yaşıyor gibi, gözleri ışıldıyarak, kesik kesik anlatmağa başladı: 10 eylulde Atatürkle birlikte îz mire girdik. Kurtulan îzmirle îzmiri kurtaranm nhtım boyunda karşılaşması, bir sevinc ürpertisi gibi, şehrin gögdesini bir anda dolaştı: Uç yıl süren kanlı hasreti dindirmek için bütün gözler, Onun gözleri içine dikilmiş, bütün başlar Onun, gün ışığını tac yapan altın renkü saçlarma çevrilmişti. Şehrin ileri gelenleri kalabalık bir heyet halinde, onu karşılamağa çıktılar. Mustafa Kemal, bir türlü paylaşılamı yordu. O, nerede, kimin evinde misafir edilecekti?.. Işte günün en mühim da vası... Damarlanndaki çarpmtıyı Onun adından alan îzmir, mümkün olsa, kurtarıcısını kalbi içinde sakhyacaktı! «Eşrafı belde» den herbiri, Onu kendi evinde misafir edebilmek gayretile etrafında pervane gibi dönüyorlardı. Birçok koşklerin, villâların, yalılarm semtleri, kendisine arzedildi. Uşakizade Muamcner Beyin Göztepedeki konağı da bunlar arasındaydı. Mustafa Kemal, adreslerî verilen evleri birer birer dolaşlıktan sonra hatırımda kaldığma göre Kramer civarmda bir doktora aid evi karargâh ittihazma müsaid buldular. Muvak katen buraya yerleştik. Biz, doktorun evindeyken, malum olan îzmir büyük yartgını zuhur etti. Yangın öğleden biraz sonra başlamıştı. Kundakçılarm müda halesile, süratle etrafı sardı. Mustafa Kemal, yangının seyrini safha safha takib ediyordu. Bir aralık atesin, bizim karargâha doğru yayılmağa başladjğı kendisine haber verildi. Patlıyan bombaların sesinden camlar, şangırdıyor, kızıl dilli alevler, önüne ne gelirse yalayıp yutuyordu! Atatürke; artık, yangından mahfuz bir yere gidilmesi münasib olacagmı arzetmek zamanı gelmişti. Fakat buna, kendisini razı etmek çok güç oldu. Bir türlü, bulunduğu binadan çıkmak iste miyordu. Ortalık iyiden iyi karardığı bir sırada, yangın da karargâhımıza elle tutulacak derecede yaklaşmıstı. ^ ' 1/ ^ c^ ^ J ı, Lâtife Uşakizadeniu yann neşredeceğimiz mektubunun son kısmı Onun hassas kalbli, temiz ruhlu bir kadm olduğunu, bazı hâdiselerin delâlelile anladıktan sonra, o geceki teessürünün neden ileri geldiğini tahmin etmek ko laylaşmıştı. Çok muhtemeldi ki, bu bir sevinc ağlaması idi! Ve büyük hanım, îzmirin kurtuluşunu ve kurtancının evle rine misafir gelişini, iki başlı bir devlet Gqztepedeki evde yalnız Lâtife Ha telâkki ederek, kendini zaptetmeğe mu nımla büyükannesi oturuyorlardı. Mu vaffak olamamıştı. ammer Bey, refikası ve Lâtife Hanmun Mustafa Kemal, Ankaraya avdet hemşireleri bu sırada Avrupada bulun edeceği güne kadar Göztepedeki evde maktaydılar. Atatürke, ben, bir de misafir kaldı. Lâtife Hanım, yalnız şimdiki Giresun meb'usu Muzaffer Atatürke değil, Onun maiyetinde buluKılıc yaverleri sıfatile reîakat ediyorduk. nan bizlere karşı da son derece mükrim Lâtife, Mustafa Kemali, o kadar bü davranıyordu. Emirber neferlere kadar yük bir hahişle ve o kadar candan karşı herkes, ondan sefkat görmekteydi. Sof ladı ki, şimdi bazı teferruatını hatırladık rayı, evde bu kadar hizmetçi olduğu ça mütehassis olmaktan kendimi alamı halde kendisi hazırlardı. Bizi ayrı ayrı yorum. Hiçbir hareket gözünden kaçmı tatyib edecek sözler bulup söyler, kimseyan Atatürk de, Lâtife Hanımın bu sa yi ihmal etmiyerek herkesi memnun bı mimî haline lâkayd kalamadı. Lâtife Ha rakmanın mutlaka çaresini bulurdu. nım, Izmir muhitinde yüksek içtimaî mevAradan böyle 20 25 gün kadar geçkii olan bir ailenin çocuğu idi. Fakat mişti. Artık Ankaraya dönüyorduk. herşeyden evvel anlayışlı bir kızdı. Lâtife Hanım, Atatürkten şu ricada Yemekte, Atatürke gösterdiği ihti bulundu: Göztepedeki eve karargâh mam, yalnız Onun değil, bizim de gö adı verilmesi ve karargâhm muhafazası için evde bir müfreze asker bırakılması... zümüzden kaçmadı. Atatürk Lâtifenin bu dileğini yerine Denize nazır tarasada, Mustafa Kemal, Lâtife Hanımla yalnız kalmışlardı. getirmemek için bir sebeb gönnedi. Fa Biz, iki yaver biraz uzaklarmda yer al kat asıl mühim ricasını, Lâtife Hanım sona saklamışh: Ankaradaki Başkumanmıştık. Ne konuştuklarını pek işitemiyorduk. danlık karargâhında kendisine bir vazife Fakat ben, bir aralık kulak kabarttım. verilmesini istiyordu. Atatürke, birkaç Lâtife Hanım Mustafa Kemale, anne ve defalar tekrar etmişti: babasından, eve aid meşguliyetlerrnden Sizinle birlikte Ankaraya gitmeği bahsediyor, Mustafa Kemal de ona, fır nekadar isterdim Paşa hazretleri... Kasat buldukça, Izmirin istirdadile netice bil olsa, beni de yanmıza alsanız... lenen Başkumandanlık meydan muha Atatürk, razı olmadı; fakat kendisine rebesine aid hatıralarmı naklediyordu. bu kadar misafirperver, bu kadar nazik Bu esnada, yangın bütün dehşetile de davranan bir genc kızj kırmak da iste vam etmekteydi. Kordonboyu, şjmdi medi: «Kültürpark» ın işgal ettiği geniş saha Biz, dedi, evvelâ gidelim. Sonrale birlikte alevler içindeydi. Atatürk, dan lüzum görürsem, sizi de yanıma alLâtife Hanıma sordu: dırtırım. Bu yangın yerinde, size aid emAyrıhrken, Lâtife Hanım, beni bir âk var mıdır?.. kenara çekerek: Lâtife Hanım: Salih Bey... dedi, Paşanın sıhha Emlâkimizin mühim bir kısmı ya ri hakkında sık sık haber beklerim siz nan sahadadır! dedikten sonra büyük bir den!.. heyecanla ilâve etti: Sonra, Atatürke bakarak rikkatle ilâ Paşam.. tsterse hepsi yansın... ve etti: Yeter ki siz sağ olun.. Bu mes'ud günleri Beni unutmaymız!.. gören insanlar için malın ne kıymeti o(Yann devam edecek) lur?.. Memleket kurtuldu ya... Ileride Salâhaddin GONGÖR onları yeniden ve daha mükemmel surette yaptırırız! Bu cevab Atatürkün çok hoşuna gitti. Çek Alman görüşmesinin özleri nemlenerek: neticeleri Evet! diye gürledi, yansın ve yı~ Berlin 29 (a.a.) D.N.B. tebliğ edikılsm!.. Hepsinin telâfisi mümkündür! yor: Atatürkün bu «yansın ve yıkılsın!» Von Ribbentrop'la Chvalkovski arasözünü Lâtife Hanım, aylarca sonra da sındaki görüşmeler neticesinde Chvalunutamamış ve yazdığı bir mektubda bu kovski, Almanyanm Prag sefaretine nasyonal sosyalist fırkasile teşkilâtlansözleri tekrar etmişti. Onlar, konuşurken, ben de bir ara, nın hiçbir maniaya tesadüf etmeksizin ecnebi memleketlerdeki nasyonal sosevin içini dolaşmağa çıktım. yalist teşekküllerinin şefi Bohle'nin diOdalara girip çıkarken, bir kapının 5rektifleri dairesinde faaliyetlerine de nünde durakladım. Içeriden, aglıyan bir vam edebileceklerini bildixmiştir. kadmın sesi geliyordu. Başımı biraz uzaÇeklere iade edilen bir tınca ağlıyanı da gördüm: Yaşlı bir kadıncağızdı. Derin hıçkırıklarla göğsü sarnahiye ıla sarsıla ağlıyordu. Prag 29 (a.a.) Bohemyada kâin Bu büyük hanımın «Lâtife» nin bü Chvalkovice nahiyesi, Almanya tarafınyükannesi oldueunu bana söylediîer. dan Çekoslovakyaya iade edilmiştir. Atatürk, bu açık tehlikeyi de, belki istihfaf etmeğe kalkışacaktı. Fakat, biz meydan vermiyerek, Onu adeta zorla uzaklaştırdık. Uşakizade Muammer Beyin Göztepedeki evi, yangma karşı en emin yerdi. Atatürk de, bizim gibi, oraya gidilmesi reyinde bulundu. Zeki, dirayetli, misafirperver, canlı, Sabahtan akşama kadar kannca gibi heyecanlı Karadeniz uşaklarile düşüp durmadan bir koğuştan ötekine koşan bu kalkmak istiyorsanız, Orduya geliniz! ince ruhlu gencleri iş başında gördüm ve Amerika Hava Rıh gibi incecik sarı kumlu sahillerde çok takdir ettim. Nezareti, hava orduucu bucağı görünmiyen emsalsiz plâjlarBir gün bu iki hemşireye pek insanî osunu pek kıymetli da yazm yıkanmak, güneş banyosu yaplan vazifelerinin kudsiyetinden bahsediyeni bir vasıta ile < mak, dinlenmek, tabiatle başbaşa kalteçhiz etmiştir. Strayordum, birisi beni dinlerken sözlerime imak istiyorsanız, Orduya geliniz! tosfer'e çıkacak taynanmıyor gibi başını salladı ve gülümsedi. Isviçre ve Tirol dağlarını gölgede bırayarecilerin en fazla, Derhal sebebini sordum. Cevab verdi: kan yemyeşil çamlarla, fındık ağacları ile soğuktan muhafaza Meb'us bey, biz kimseden takdir sahillere kadar uzanan yamaçlan, sırtları edilmeleri lâzım gelveya hizmetimize karşı mükâfat beklemediğine göre, elbise süsleyen ormancıklann arasında dolaşden vazifemizi elimizden geldiği kadar imeselesi bu işin en mak, temiz hava almak istiyorsanız, Oryi yapmağa çalışıyoruz. Fakat bazan hamühim safhasını teşduya geliniz! karete uğruyoruz, işte bu zor geliyor. Bakil ediyordu. Bunun Bazan cilâlı bir satıh gibi parlıyan, ba kınız başımızdan geçen bir vak'ayı size ançaresi, içi alümmyom levhacıklarla kaplı zan bir pamuk tarlası gibi küçücük dalgalatayım: bir kaput şeklinde bulunmuştur. Sıfırdan larile mütemadiyen fıkırdayan, bazan Bir gün Sertabib beyin misafirleri var aşağı 30 derece soğuk olan yedi bin metgazaba gelen bir arslan gibi beyaz köpükdı. Bunlar, Istanbulun en iyi tahsil görmüş rede, bu alüminyomlu kürk, sahibini canlı ler saçarak sahillere hücum eden Karadebir ailesi idi. Sertabibimiz bizleri misafir bir termos gibi sıcak tutuyormuş. nizin cilvelerini görmek istiyorsanız, Orlere takdim etti ve hizmetimizden memnun duya geliniz! olduğunu söyledi. Bir aralık misafir HaGüneşin her akşam pâyansız ufuklarda Dünyanın en kennım bana: «Başınızdaki bere çok hoşuma banyo ettiğini, gurub anmda gökte bulutlar gitti. Bizim aşçı kadına da bir eşini yap dini beğenmiş adala binbir türlü renk oyunlan yaptığını tırmak istiyorum. Size bir adam göndere mı meslhur Singaseyretmek istiyorsanız, Orduya geliniz! yim de ona veriniz. Akşama iade ederim!» pur'Iu Mösyö Lo, hayattaki muvaffaHa... Bakınız az daha unutuyordum! dedi. kiyetlerinin gururuOrduya gelirken yanmıza kinin almayı uHastanenin damı başıma çöktü zan nu, kazandığı milnutmayınız. Ne olur, ne olmaz, seyahatnettim. Gözyaşlarımı zor tuttum ve hiç se yonlann zevkini tek lerde biraz ihtiyatlı bulunmak lâzım! simi çıkarmadım. Öğleden sonra gelen a başına tatmaktan bir Geçen yaz bu güzel yurdu bejıim dör dama şu mektubla beraber bereyi verlezzet alamaz olmuş, baskalarmm gıpdüncü ziyaretimdi ve her gelişimde bu ji dim: tasmı ceîbederek bu zevki daha derinden rin beldenin insanlanna olduğu kadar, duymak maksadile, evinin lcapısına şu «Muhterem efendim; taşına, toprağma yeşil dağlarına, azaIstediğiniz bereyi gönderdim. Yalnız ibareleri havi bir levha astırmış: «Burametli denizine biraz daha gönül bağlarım. bu bereyi giymek için bendeniz on bir se sı, Mösyö Lo'nun evi ve bahçesidir. M. Zaten Karadeniz sahillerimizi kuşatan ne tahsil gördüm ve son üç sene zarfuıda Lo, çok garib bir adamdır. M. Lo, haköy ve kasabalarunızın hepsi de birbirint Kızılay hemşireler okulunda anatomi, fiz yatta daima muvaffakiyet kazanmıştır.» den güzeldir. Zonguldaktan Hopaya kaMösyö Lo haklı. Baksamza, binlerce yoloji, psikoloji, sosyoloji ve patoloji gibi •dar insan, mütemadiyen gönül açan takilometre uzağa bile şöhreti yayıldı. Ben ilimleri kıymetli doktor hocalardan obiatin en güzel bir sinema filmini seyrebile seni takdir ediyorum, Aferin Möskuduktan sonra (Kızılay) m müsaadesile der. yö Lo! başıma bir şeref serpuşu olarak giyebilOrdunun, bu güzellik diyannın kıydim. Eğer sizin aşçınızın da bizim kadar metli ve çalışkan Valisi Bay Baranın detahsili varsa bir diyeceğim yok, aksi taklâletile şehirli ve köylülerile düşüp kalkdirde bunu bir taraftan aşırmış zannederüm. Sevinclerini olduğu gibi derd ve elemler, siz de müşkül mevkide kalırsınız. Hürlerini paylaştım. Hemen hepsinin müştemetlerimi sunarım.» rek bir dileği var : Cehaletten kurtulmak! Tabiî mektubum lâyık olduğu tesiri Cehlin en büyük zulmu milletin sıhhayaptı. Ne çare ki ben bütün bir geceyi tinde kendini gösteriyor. Cahil halk ne uykusuz geçirdim. dedi. kendine, ne çoluk çocuğuna bakmasını bilHemşireden bu acı hikâyeyi dinlerken miyor. Sıtma ve buna benzer hastalıklar Macaristanda Rakosksabazoğ isimli birçok köylerimize kapı yoldaşlığı ediyor. ben de için, için utandım. Ne yalan söy bir kasabamn mahkemesi, Feher Josef Orduda dostum Dr. Sıtkınm daveti ü Iiyeyim, o güne kadar ben de hemşirelerle, adlı bir adamı, memuriyet ve vazifesinde zerine birkaç gece memleket hastanesinde hastabakıcılan birbirine kanştınyordum. suiistimalde bulunmaktan mahkum etNihayet Aksarayda Kızılayın Hemşireler miştir. Bu adamın bir dilenci olmasma misafir kaldım. göre, dilencinin ne gibi bir memuriye280,000 nüfuslu Ordu Vilâyetinin bu okulunu ziyaret edip cehlimi gidermeğe ti, memuriyet vazifesi bulunduğu ve 50 yataklı hastanesi bir küçücük villâ gibi karar verdim. Bu emsalsiz müesseseden bunda suiistimal suçunu nasıl işlemiş şipşirin ve tertemiz. Bu sağlık yurdunda başka bir yazımda bahsedeceğim. olabileceği, elbette merak uyandırır. Canlı termos Mösyö Lo! Mahkum olan bir dilenci mümessili F. Josef, fıkaraya verilecek paraları iç etmiş! Sdim Sırrt TARCAN hastaların tedavisile uğraşanlar doktorun bir tabib arkadaşı, bir eczacı, iki hemşi•] (Rio de Janeiro) maslahatgüzarımız Tahsin Bey (Ordu) nun eski ismi (Ortu) re ve birkaç hastabakıcıdan ibaret. olduğunu v* bu kelimenin (Bask) diîlnde Sabah vizitesinde köylerden gelen has yeşilük manasma geldiğini soyledi. r Uludağdaki müsabakalara giden kayakçılar J Feher Josef, oranm âdetine göre kasaba dilencilerinin mümessilidir. Fıkaraya verilen sadakalar, dilenciler ara smda taksim edilmek üzere kendisine ve rilir. Son zamanlara kadar bu vazifeyi sadakatle gören dilenciler mümessili, ahalinin sadakasmı kendisine vermekle beraber, nasıl taksim ettiğini, kon trol işini de ihmal etmiyen ahali mümessilinin rahatsızlanmasmı fırsat bilerek, bir haftalı'k parayı iç etmiştir. Öteki dilenci]ere de, «ahali mümessili hastalandığından, bu hafta sadaka dağıtılmıyacak!> demiş. Dilenciler, halinden kuşkulanmışlar, işin peşini bırakmamışlar, mümessillerinin vazifesini suiistimal ettiğini meydana çıkarmışlardır. Muhakeme esna smda. bu adamın mermır sayılıp sayılamıyacağı araştınlmıs, kasaba ahalisi mümessılliğince sadakalan fıkaraya taksime memur edilmesi itibarile, me mur sayılacağına karar verilerek, me muriyet vazifesinde suiistmalde bulunmaktan üç ay hapis cezası tayin olun muştur. Hapisten çıktıktan sonra da, artık dilenciler mümessilliğini yapamıyacaktır. Pariste bir nümayiş Bu sene kayak sporuna rağbet çok fazladır. Kurban bayramı tatılinde Uludağda tertib edilmiş olan müsabaka lar bütün yurdda büyük bir alâka uyandırmıştır. Öğrendiğimize göre, Uludağdaki oteler ve misafirhaneler şimdiden tamamen dolmuş bulunmaktadır. Uludağa giden kayakçı genclere Mudanya ve Yalova vapuriarında her gün birer kütle halinde tesadüf edilmektedir. Yukarıdaki resim, Uludağda kayak müsabakalanna i§tirak edecek Üniversiteli genc kızları Yalova vapuruna yetişmek için sabahın erken saatinde Tevkif edilen bütün nümayişçiler, pürneş'e Ankara caddesinden geçtikle hüviyetleri tahkik edildikten sonra serrini göstermektedir. best bırakılmışlardır. Paris 29 (a.a.) Sol cenah fırkalarına mensub nümayişçiler, dün öğleden sonra bulvarlarda dolaşarak Fransız Ispanyol hududunun açılmasmı istemişlerdır. Büyük bir zabıta kuv\Teti, nümayişçileri dagıtmış ve 300 kişiyi tevkif etmiştir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle