05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 Ağustos 1938 CUMHURİYET MUSAHABE: Kuruntu Vesvese Yazan: SELtM SIRRI TARCAN Kuruntudan ku'tulmak için herşeyi iyi tarafından görmeğe çalısmalı, neş'eli insanlarla düşüp kalkmalı ve etrafına neş'e saçmayı itiyad edinmeli. Konuştuğunuz adamlan tetkik ediniz, içlerinde bedbinlerı derhal farkedersiniz. Her kara haberi onların dılinden duyar" sınız. Karanlık düşünceler onlarm kafasının mahsulüdür. Hıçbir seyden memnun olmazlar. Dünyaya kara camlı gözlük lerle bakarlar. M'jmkün olduğu kadar bu gibilerden uzak yaşamalı. Çünkü onlar kendileri rahat yaşamadıklan gibi sızlerin de rahatınızı kacırırlar. Bir gün Istanbııldan Marsilyaya gi diyordum. Vapurun salonunda bazı yol" cularla tanıştık. Üç çocuk anas: bir kadm ve tüccar olduklarını zannettiğim iki musevi ile tanıştım. Tüccarlardan biri bir kere Beyruta giderken yolda tutulduğu fırhnayı anlatmağa basladı. Deniz köpürdükçe köpürmüş! Dalgalar kudurtnuş! Güvertede ne varsa silip süpürmüş! Cankurtaran göml^klerini giymişîer, gece sabaha kadar ölüm korkusile titremiş" ler... Adatn tiyatroda bir facia aktörü gibi bu vak'ayı anîatırken zavallı çocuklar korkulanndan annelerine kedı yavrusu gibi sokulmuşlardı. Kamaralarımıza çeküdik. Geceyi hiç sallanmadan geçirdık. Ertesi gün madama sordum: Nasıl rahat ettiniz mi? Cevab verdi: Ne mümkün, kuruntudan gözleri" me uyku girmedi. Her dakika, ha şimdi fırtına çıkacak! Ha şimdi dalgalar yükselecek! diye endişe ediyor ve çocuklarımın o insafsız dalgalar arasmda boğul duğunu görüyor gibi oluyordum. Beş günde hiç sallanmadan Marsil yaya vardık. Kadıncağız yemedi, içme " di, endişeden, kuruntudan hasta oldu. Kadının kuruntusu yanma kâr kaldı. Bunun gibi nekadar evvel den vukuunu tahayyül ederek üzüldüğümüz şeyler vardır ki tahakkuk etmez, yalnız korkusu, vesvesesi, kuruntusu bizi harab eder. Vaktile İstanbulda büyük bir zelzele olmuştu. Evler, dükkânlar, mağazalar yıkılmış, herkes can korkusile sokaklara dökülmüştü. Bu geçmiştir, bunu unutmak lâzımdır. Acaba tekrar bir zelzele olursa ne yaparız? Ya dam bajimıza çöker, hepimiz altında kalırs?k! Ya şöyle olur, ya böyle olursa! diye kuruntu etmek durup dururken rahatmı kaçırmaktan başka birşey değıldir. Böyle boş kuruntuya kafanızda yer vermeynv'z. Hâdiseleri vukuunda serin kanlılıkla karşılamağa gayret ediniz. Ddima kendi kendinize telkin yapınız. Vesveseyi, kuruntuyu ya" nınıza uğratmayınız Mazinin elemi, istikbalin endişesi düşüncelerinize hâkim olursa siz hiçbir vakit kuruntudan kurtu lamazsmız. Siz onlara hâkim olmak için iradenizi kullanınız ve kuruntu eğer kafanıza girmişse, onu orada boğunuz! SEÜM SIRRI TARCAN Iktısadî hareketler Macaristanla ticaretimiz Almanya ile aramızdaki yeni ticaret anlaşması müzakerelerinden dönüşte Türkofisin değerli başkanı Bürhan Sanus, beraberinde Cumhuriyet Merkez Bankası mümessili olduğu halde Peştede kaldı. Berlin seyahatine çıkmaz dan evvel takarrür etmiş olan bu uğrayış hakkmda o zamankı görüşmemizde Bürhan Sanus: « Vakıâ aramızda Macaristanla bir anlaşma var. Fakat iyi işlemiyor.» Demişti. Şu ifade, şimdi Peştede yapılmakta olan görüsmelenn mahiyetini göster mektedir. îki kardeş memleketin ticaretinde görülmesi arztı edilen inkişafm temellerinin atılmasma çalışılıyor, de mektir. Macaristanla aramızda ticaret hududları pek de genis değildir. Yalnız 937 senesînde Macaristandan vâki ithalâtımız fazlalaşmış, buna mukabil ihracatımız son senelerin miktanm muhafaza et mekte devam etmistir. Geçen sene ithalâtımızm tutarı 1.045,193 liralık ol masına mukabil ihracatımız ancak iki vapur, yanyana.. Birinde caz, ö%?OO35 liralıktı. Macaristanm. Cumhuriyet Merkez tekinde saz!. Herkes birbirine soruyor: Bankasında borçlu bakivesi olarak gö Siz, efendim, cazhya mı, sazlıya Tfilen klering hesabı 1.400 900 liradır. mı? Peste müzakerelerinde varılacak muBazan tereddüd edenler oiuyor: vaffakiyet, iki memleketin ticarî müna Vallahi bılmem ki.. Daha bir türsebatı için çok hayırlı olacaktır. lü karar veremedik. Evden, «sazlı» ya F.G. binmek üzere çıkmıştık. Yolda, bizim küçük, «cazlı vapur» diye tutturdu. Onu razı edebilirsek sazlıdayız!.. Kişelerin önü, merdiven başları, hın cahınç! Caz taraftarlarile saz taraftarla" n, birbirlerine giriyorlar. Kim, kimi kandırabilirse koluna Jakıp kendi ideali olan vapura sürüklüyor. Ortayaşlı bir adam, ayakları geri ger giderek: < Sarmaz beni be birader!.. Gelin etmeyin şu işi.. Sevmem o zımbırtıyı! diye haykırıyor. Türkiye ile İngiltere arasında teessüs Bir başkası da ötekinm aksine sıçrıya eden iktısadî teşriki mesai neticesinde In sıçnya cazlı vapura koşuyor. gilterede memleketimiz hakkında umuKöprünün üstünde bir hercümerc ki, mî bir alâka uyandığından, «Taymis» deyme gitsin! Cazla saz, burada, âdeta gazetesi bu alâkayı tatmin etmek üzere saçsaça, başbaşa münazaa ediyorlar. Ve Türkiye hakkında hususî bir nüsha neş bu münazaanın bazan anayı oğuldan, rine karar vermiştir. kardeşi kardeşten, hatta karıyı kocadan Oğrendiğimize göre, dünyanın en ağır ayırdığı oiuyor! başlı gazetesi olan Times'in hazırladığı Saz meraklısı kadınlar görüyorum ki ve Turkish Number adını taşıyacak olan cazlı vapura girmiş, çocuklarını, fellek hususî nüshası ağustosun dokuzuncu salı fellek arıyor; bir yandan da homurdamp günü Londrada intişar edecektir. 40 sa duruyorlar: hıfeden mürekkeb olan Türkiye nüshası Ah, hınzır.. Nihayet edeceğini etti Cumhurreısımiz Atatürkün imzalı bir fo~ bize! O zilli maşi da bari dinlenır bırtoğraflarile tezyin edilmiş bulunacakhr. şey olsaydı!.. Canım saz dururken!.. Bu Bu nüsha, Başvekil Celâl Bayar, Ha arada, tanıdıklardan bir gence gözüm iriciye Vekili Dr. Tevfik Rüştü Aras, işti: Küçük kardeşıni, cazlıya bırakmış, İngiltere Hariciye Nazırı Lord Hali kendi sazlı vapura dönüyordu: faks, İngilterenin Ankara Büyük Elçisi Hani ya, nerede kardeşin? diye Sir Percy Lorrain, Londra Büyük Elçi snrdum. miz Fethi Okyar ue diğer birçok tanmBurnundan soluyarak cevab verdi: mış Türk ve Ingılız. rıcalınin makalelerıni Dans nerede. o orada!.. Mümkün muhtevi bulunacaktır. Bunların haricinde değil, bizim vapura gelmıyor. müteaddıd İngilız mütehassısları da muh" Saat iki buçuğa varmadan sazlı vapur; telif sahalarda merr.leketimizin tahakkuk yükünü tamamıle almıştı. Cazlı vapura, ettirdiği terakki ve inkışaflar hakkmda uzaktan «nah, sana guguk..» işareti vekıymetli etüdler hezırlamıslardır. rir gibi, düdüğümüzü öttürerek iskeleden «Taymis» gazettsinın Türkiye mu açıldık. habiri M. Kernık, mezkur fevkalâde Cazlı ile sazlınm istikametleri de ayrı nüshanın hazırlanmasında büyük bir rol ayrı.. Biri Rumeli yakasma, öteki Anaoynamış ve müteaddid resimlerle maka dolu yakasma gidiyor. Aralannda şark" le temin etmistir. Bu hususî gazete, ağus la garb kadar aykırılık var. Bu hafta, Atosun 12 nci cuma günü Istanbula gelmiş nadolu yakasını ele almak nöbeti sazlı bulunacaktır. vapurun muş... K:zkulesı açıklarında, aenk başladı: Aşk ehline, âlemde dilarâ mı bulunmaz. Mecnun isen ey dil, sana Leylâ mı bulunmaz'. KÖŞE PENCERESiNDEN Soyu, sopu! Tıpkı ağaclan içinden kemiren kurdlar gibi, kuruntu do insanlann içini yer. İnsanları bu derdden kurlarmağa muvaffak olan tabib, kuduz aşısını bulan Pastör kadar beşeriyete h>zmet etmiş olacaktır. Batıl itikadlara bağlı olan, cinlerden, perilerden, ervahtan, şeytanlardan kor kan insanların haline bazan güieriz, bazan da onlara acır.z! Fakat neş'ecıizi ihlâl eden, uykulanmızı kaçıran; hayatımızı zehirliyen kuruntu, batıl itikadlardan daha zararlı değil midir acaba? Kuruntu gezip tozarken, gülüp eğleırrken, yiyip içerken, işt«, seyahatte, ev~ de, her yerde tıpkı gölgemiz gibi hep bizimle beraberdir. Umidleri kıran, teşebbüsleri akamete uğratan, dostlukları bozan hep o kuruntu değil midir? Kuruntu bize neler yaptırmaz ki, durmamasıya tütiin içen, içkiye düşkün olan, morfin alan, eter koklıyanlann çoğu hep kuruntunun pençesinden biraz kendilerini kurtarmak için kendilerini zehirlemezler mi? Dahası var. İntihar edenlerin çoğu kuruntu kurbanı değiller midir? Ne garibdir, bize bu kadar fenalık eden, bizi hüsrana uğratan, saadetimize, muvaffakiyetimize engel olan bu gizli düşmanı bir türlü başımızdan defedeme" yiz, onun pençesinden yakamızı kurtaramayız! Bir patron tasa\vur ediniz ki işinde kullandığı adamîar senelerdenberi parasını çaldıkları halde aldırmasın ve onlan yanında gene alıkoymakta devam etsin! Buna imkân var mı? lşte kuruntu da bir hırsızdır, farkı o bizim enerjimizi, neş'emizi çalıyor, bizi bedbin yapıyor. Ne tuhaf adamlanz, kendilerine işkence e den Hind fakirlerinin budalalıklarile a" lay ederiz. Biz ki ekseriya vuku bulmıyan hâdiseler için kuruntu ederek dimağırnıza türlü işkenccler yapıyoruz, bize kim gülsün? Seyahatte bulunan bir dostumuzdan, bir akrabamızdan bir telgraf alsak açmadan evvel içimız toplar ve aklımıza mutlak fena bir şey gelir. Oku yunca müsterih oluruz. Çarpmtımız durur ve beyhude telâş ettik, bir şey değilmiş! deriz. Hep o kuruntu ''eğil midir ki birçoğumuzun vaktinden evvel alınlannda kırışıklar peyda ediyor, saçımızı ağartıyor, bizi vaktınden evvel ihtiyarlatıyor. Tramvayda, vapurda, trende yanmızda oturanlara, sokaktan gelip geçenlere şbyle bir bakınız! Güler yüzlülere nisbetle çatık kaşlıların ekseriyet teşkil etti ğini derhal görürsür.üz. Acaba bu adamların hepsinin de m: bir elemi, bir kederi, bir gailesi var? Hayır. çoğunun çeh " resini askın eden vesvese ve kuruntudur. însan bir işi yaparken duyduğu yor gunluktan ziyade yapsam mı, yapmasam mı? Yaparsam mı iyi olur, yapmazsam m; fena olur? diye çektıği kuruntudan yorulur. Dikkat edilirse görülmüştür, bir memlekette salgm hastalıklar ekseriya vesveseli ve kuruntulu insanlara musallat o lur. Meşhur meseldır (insan korktuğuna uğrar) derler. Amerikalı doktor, profesör (Gates) dıyor kı: Kuruntulu insanların ekserisinin mide" leri bozuktur. Acele yemek yiyen, lok raalan çiğnemeden yutanlar, neticede suihazme uğrarlar. Hazımsızlık tesinni bütün uzviyet üzerinde gösterir. Bo7Uİan cümlei asabiye kuruntuyu davet eder. Bu yapışkan, bu zararlı düşmandan kurtulmak için ne yapmalı? Onu kafa mızdan söküp atmalı! Adeta bir düşcnanld mücadele eder gibi onunla uğraşmalı, yanımıza geldikçe ona yüz vermemeli! Onu yenmeye azmetmeli. Eğer buna mu" vaffak olamıyorsanı? sıhhatinizi, bilhas sa sinirlerinizi ve m!denizi kuvvetlendiriDİz. Organizmesi sağlam olanlara kuruntu pek musallat olamaz. Yazan: SALÂHADDİN GÜNGÖR Güneş, altın bir dere rengine boyanan Boğaz denizine gömülürken, vapurdan fışkıran caz sesi dağlara ve dalçalara çarparak tabiati tokatlıyordu 300 şişe su belki yeter ama, kerahet vaktini beklemeden çilingir sofralarınm başma geçenlere bakarak hükmü veriyorum ki, burada, sudan daha kuvvetli revacı olacak bir mav^i var: Rakı! Garsonlar, çeşid çeşid mezeleri, buzlu şişeler içinde çeşid çeşid içkileri, masalara taşımakla bihremıyorlar. Açık deniz havası, mıdeye ateş gibi inen sert ispirtonun, kuvvetini tadil ettiği icin; şimdilik kimse rahatsızlık duymu yor. Fakat, rakı böyle vaziyetlerde, Karaman koyununa benzer. Bugün değilse, yarın, yarın değilse yarından sonra, mutlaka oyunu çıkar! Nitekim, akşatncılığa erken başlıyanlar, daha ortalık kararmadan pes etmeğe mecbur oldular. Kalabalık arasmda dolaşırken, Belediyenin meşhur avukatı Rami, karşıma çıkmasın mı? Sırtmda açık renk kostüm, gb'ğüs bağır açık: Hazret, bu hal ne? diyecek oldum. Halimde ne var ki... Güldüm: Ben görmiyeli yarım çıplaklar cemiyetine aza yazıldm galiba?. Başını salladı: Sen bu sözü termometreye baktın da mı sö'ylüyorsun? Hararet, bugün gölgede 35 yahu!.. Mümkün olsa, don paça dolaşacağım!... Cazlı vapur, ağ:r ağır yoluna devam ederek, Kanlıca önlerine gelmiştı. Ak sisadasile tanınmış olan Bahaî koyundan geçerken, yeşil saçl: dağlarda derin ve esrarh bir ürperti duyduk. Hoparlörle rin boşluğa, terkettiği ses dalgalannı, bu yeşil saçlı dağlar, hassas bir radyo ahi" zesi gibi zaptederek uzak mesafelere kadar dağıttılar. Y^lılardan, başlar uzamp bizi selâmlıyorîar. Arada bir alkış tutanlar da var. Fakat, kimi alkışlıyorlar? Bizi mi, donanmış vapurumuzu mu, nehavend faslına geçen saz heyetini mi, yarınki tatil gününü mü?.. Yoksa, Boğaza can ve hareket gelmiş olmasını mı? Burası anlaşılmıyordu. Kanhca ve Çubukludan sonra, yalılara sürtünürcesine geçerek, Yeniköye dü" men kırdık. Tarabya önlerinde, yarım saat kadar, meyle, heyheyle oyalandık. Neş'eler, artık iyiden iyiye krvamı m bulmuştu. Vapurun içi, bir düğün evi gibiydi. Herkes, kendi kafadarını yanı na almış, günün yorgunluğunu çıkarma ğa çalışıyordu. Altınkum iskelesinde, cazlı vapurla sazlı vapur karş:laştılar. Şarklı saz, Afrıkalı caza akıbet güzel bir ders vermişti: Cazlı vapurdakılerin dörtte üçü sazlı vapura geçtiler. Güneş, altın bir dere renğine boya nan, Boğaz denizine gömülürken, ağır ağır dönüş seyahatimiz başîadı. Ve gene öyle, seslerle perde perde örülen Boğaz sahillerine selâm vere ve" re, Köprüye geldik. Denizde altı saat süren bu gezinti, tam tatlı yerinde bitmişti! SALÂHADDİN GÜNGÖR Taymis gazetesinin Türkiye nüshası Bu, 40 sahifelik fevkalâde nüsha, 9 ağustosta Londrada neşredilecek ransızcada ve bütün garb dillerinde olduğu gibi türkçede de cehli ve cahili gösteren kelimeler iki üçten fazla değildir. Fakat arabcada cehil cezrinden birçok kelimeler iştikak ettirilmiş ve Osmanlıhk devrinde cehalet enikonu meziyyet sayılmağa başlaymca Arabın bütün o kelimeleri ayıb örtmek fikri'e olacak dilimize geçiril mistir. Halk da soyu sopu çoğalan bu luşatten meseller darbetmekte gecikmediklerinden Osmanlı kamusunda cehıl vc cahil koskoca bir aile teskil etmistir. Bu sabah bir lugat kitabı karıştırırken bu hakikati uzun uzun gözden geçirdim ve şu notları aldım: Arabcada cehil, bilinmesi Iâzım gelen şeyin bilinmemesıni ifade eden bir lugatken osmanlıcaya gelişigüzel bilmezlik manasmı taşıyan bir kelime olarak geçmiştir. Arablar cehîi tarif icin su vecizeleri söylemişlerdir: 1 Diriyi ölü yaşatan cehildir. 2 Yoksulluk, cehle nisbetle, nimettir, saadettir. 3 Cehil bir derddir ve onun dermanı ancak ölümdür. 4 Cehil, en kötü yoldaş ve en zararlı arkadaştır. Türkler de cehli tezyif için şu meselleri darbetmişlerdir: 1 Cahille konuşan cahil olur. 2 Cahilin sözü eşek anırmasından daha çirkjndir. 3 Cahilin sofusu, şeytanm maska* rası. 4 «Cahilin âlim yanında sözünün miktan yok Kendi eşek, giydiği çul, , başının yuları yok». 5 «Ehli ilm oğlu gerek medreseî âlemde Cahil olmaktan ise doğmadan ölmek yeydir». Arablar ve İranlılar cehli basit ve mürekkeb olarak ikiye ayırmışlar, Türkler de bu taksimi doğru bulmuşlardır. Bil medığını bılmek tarzında olan cehle basit ve bilmediğini bilmemek şeklinde bulunan cehle mürekkeb diyorlar. Simdi bu kelimeden doğan lugatlere bakalım: En başta cehalet, sonra cahil. Mürekkeb cehle bağlı kalıp da merkebleşenlere Türkler kara ve kızıl cahil demislerdir. Cahilin arabcada cühelu, cühhal, cehele şekillerinden üç türlü cem'i olup Abdülhak Hâmidin: «Cühhali ehli cennet eder, marifettir o Cahillık, ah, bizde umumî sıfattır o» ve Yenişehirli Avninin: «Elde mızrakla müheyya cedele Sarmış etrafını hayli cehele» beyitlerinde görüldüğü gibi bu cemiler türkçede de kullanıLmışUr. Cehlin soyu sopu arasında cahiliyyet. cehul, mütecahil, tecahül, mechul, echel, ecahıl, techıl basta gelmek üzere daha yarım düzine kadar lugat vardır. Ah, ne olurdu, cehlin cahili kalamamıssak bile cehaletimizin âümi olup da bir takım münakasalarda görül^ gibi »üliinc olmaktan kurtulsaydık? Dünyaya demem temayulüm yok Cehlim büirlm, tecahulüm yok Diyene ne mutlu? M. TURHAN TAN Konya Müddeiumumiliği Adliyemizm kıymetli erkânından olup bir müddet İstanbulda da çalışarak muhitte çok iy, bir hatıra bırakmıç olan ve yedi sene denberı Bürhaniye Müddeiumumıiliği ni ifa etmekte bulunan Haydar Akta Konya Müddeiumumilığine tayin e Haydar Akta dilmiştir. Kuvvetli bilgısile, verimli ve çok dürüst faliyetile her bulunduğu yerde kendmi sevdiren kıymetli adliyecimize yeni vazüesinde muvaffakiyetle: dileriz. Yerli kumaşlarda yapılan tenzilât Ordino bedelleri işi yeni safhada Tacirler, Liman idaresinin bir tercüme bürosu açmasmı t?'«b ediyorlar Yabancı vapur acentalarmm mal sahiblerinden fuzuli olara kaldıklan ordino bedelleri işi yeni bir safhaya girmiştir. Acentalar, vazifeleri olmadığı halde bu işi vaptıkları için 12 kuruşluk ordinoları 5075 kuruşa verdiklerini, bu suretle fazla paranın bir hizmet bedeli olduğunu ileri sürmüslerdir. Başka memleketlerde acentaların kendi antrer>oları olduğundan'ordinu voktur. B'zde ise antrenolar inhisar halinde limanın elinde bulunmaktadır. Liman memurlarının dünvamn her tarafından ?elen konsimentoları okuma 1 anna imkân yoktur. Bu itibarla memurlar liman konşimentolarmm türkcele^t'riîmpsini, vani ordino haline gelmesini istemektedir. İşte ordinovu dosuran zaruret budur. İthalât tacirleri ve korrnsvonculan, limanda is kolavlıSı icin fahi5; fiatlarla ordino alma^a mecbur olmaŞı kabul etTniyorlar. Denizbak liman idaresinin bir tercüme bürosu tec1"*l eHerp1 oT"dı'^"1an türkcelestirilmesi, bu suret İ Q kerdi vazifesini erbabı ticarete tahmıl etmemesi istenivor. ı Londrada açılan Çocuk yüzme havuzu J Ankara I (Telefonla) Hükumet, bılhassa köylümüzün istıhlâk ettığı yerli kumaşlarla harcâlem battaniyelerin de istihlâk vergilerini indirmek suretile sı " naî mamulâtımızın ucuzlamasında bir adım daha atmış oiuyor. Memleketimizde yetismediği için haricden ithaline mecbur olduğumuz iptıdaî maddeler güm rük resminde yapılan tenzilâtı ve bu hu" susta hazırlanan son listeyi bir kaç gün evvel bildirmiştim. Meclisin kabul ettiğı son kanunun bilhassa köylü tarafından ibtihlâk edilen şayaklarla battaniyelerin fiatlarına yaptığı tesirler de şöyledir: Rumeli şayağı 265 ten 235 e, çulâki 180 den 155 e, İngiliz şayağı 260 dan 220 ye, kareli Rumeli şayağı 275 ten 230 a, battaniyeler «iki kilogram» 820 den 730 a, bir buçuk kilogramlar 700 den 635 e inmiştir. 4 kilogram battaniyenin fiatında da 180 kuruş ucuzluk olmuş tur. Vapurun güvertesinde oturacak değil, adım atacak yer vok. Bütün ehlidiller, bir araya toplanmışlar. İçlerinde her meslekten adam: Hukukçular, iktısadcılar, idareciler, denizciler... Şirketi Hayriye umumî kâtibi Asaf Akant, bir türlü yerinde duramıyor. Bir tanıdık görünce hemen fırlıyor: Baya bir sandalye bulun... Bir de masa getirin! Fakat, açıkgözler, bu deniz galası için masalannı cvvelden temin etmişler. Ortada tek masa kalmamış! Kalabalık bastırınca, lokantacı Pandeliyi telâş aldı; önüne gelene: Acaba 300 şişe su yeter mi?.. diye soruyor. f Amerikada yeni yapılan «Uçan kaleler» J «Hamidiye» Sinobda Sinob 1 Hamidiye mekteb gemisi bu gün limanımıza geldi. Resmî ziyaretleri müteakib gemi komutan ve subaylarile karaya çıkan bir müfreze, başta Halkevi bandosu olduğu halde Deniz Şehidleri âbidesine giderek âbideye çelenkler koymuşlardır. Belediye akşam şehir namına bir ziyafet vermiştir. Yeni iktısad profesörü Üniversıte îktısad fakultesinde Röpke'den açık kalan profesörlüğe Garz Üniversitesi rektörü ve eski Avusturya İçtimaî Yardım Nazırı Dobrets Beger davet edilmi^tır. Profesör, 15 eylulde Nevyork Amerikanın yeni «Uçan kaleler » inden biri. Ya 19 isımli bu tayyare saatte takriben 350 kilometre sür'at yapmakta ve 350 kiloluk şehrimize gelerek Üniversitedeki vazi ,| bomba taşıyabilmektedir. fesine başlıyacaktır. Rektör dönüyor Bir aydanberi İstanbul Üniversitesi namına Avrupanın muhtelif merkezleLondra Yalmz çocuklara mahsus bir yüzme havuzunun açılması rinde amelî tetkikatta bulunan Ünivermerasimle yapılmıştır. Adedı bınleri bulan muazzam bir çocuk kıtlesi bu site rektörü Cemil Bilsel, 12 ağustosta şehrimize dönecektir. rada açık havada türlü türlü eğlencelerle vakit geçirmektetiır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle