28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 Mart 1938 CUMHIJIttYET San'ata dair Boya, renk Yazan: HÂMİD GÖREL Orta Anadolu yaylasının mühim bir şehrinde resim öğretmeniyim. Böyle bir şehirde kitab ve fırça ne iyi bir arkadaştır. Kendime şöyle bir çalışma programı çiz dım: Fecirle beraber uyanıyorum. Güneş doğuncıya kadar okuyor, güneş doğduktan ders saatine kadar da resim yapıyorum. P akat ders saatlerim bitip de yorulan dimağımı bir parça dinlendırmek ne güçtü. Müşkülpesend değildim.. Memleketi rnin her şehrinde müze, resim sergisi, senfonik konser, tiyatro, pisin, hayvanat bahçesi aramıyorum. Anadolunun her köşesinde cennet bahçeleri de ummadım. Özlediğim biraz renkti; yeşil bir yamaç, iki ağaç, bir dere veya göl kenarı... îtiraf etmelismiz ki bir resim öğretmeni ve bir ressam için bu kadar bir düek en mütevazı bir arzunun hududunu aşmaz. Fakat penceremden bakıyonım.. Dışa nda geniş ve sağır mesafeler.. Dilsiz ufuklar.. Boz dağlarla çevrili bozkırlar... Bu hasin tabiat cehresile yatım saat başbaşa kalabilir misiniz? Böyle merhametsiz bir stepin sımsıkı muhasara ettiği bu şehirde benim tek eğlencem, buna teselli de denebilir, mekteble hükumet konağı arasmdaki yolu uzun ve kıvrıntılı yoldu. Çok kerpiç ve az kireç badanası arasında gecen bu bir saatlik yolculukta hayalim imdadıma yetişir; o idi bana bir tutam harab çimenden yeşil bir ova yaratan, yıkık bir duvann kül renginden gri havalı bir deniz gözümün önüne getiren... Renk hasretinin ne olduğunu bilir misiniz. Bu monoton yürüyüşlerime muntaza rnan devam ederken bir ikindi üstü görülmedik bir §ey oldu. Yolumun üzerindeki tepecikte mev simsiz masmavi bir bahar açmıştı. Askerî b'nanın önündeki parmaklığı tatlı bir çiv.'d mavisine boyamışlar. Üzerine de günes vurunca görseniz ne hos parlıyordu bu renk.. Ne yazık ki Bu hendeseleşmiş masmavi bahann ömrii kırk sekiz saat sürmedi. Ertesi aksam hayretle gördüm ki o güzelim mavi rengin üzerine haki boya sürüyorlar. Düsündüm.. Bu hareket ne estetik, ne de ekonomik olamazdı. Çünkü birbirine uysun, birbirile ahenkli olsun diye iki rengin ayni renge boyandığı görülmüş ve işitilmiş şey değildir. O zaman toprağa çalsm diye e\lerimizi, pencere lerimizi, damlarımızı, elbiselerimizi, bahceierimizi de toprak rengine boyamak lâzm... Olsa olsa bu göreneğin tesiri olabilirdi. Bu kadar boz bir şehirde boyadan niçin istifade etmıyoruz. Benizleri toprak t?n ayırd edilemiyecek kadar soluk kasabalarımızın renge hasretini bir görmeli.. O ne melânkoüdir. Bak«anıza dedelerimiz türbenin sivri kubbesini neden yeşil fayansdan yapmışlar, cami iclerini, neden bol bol mavi ve Lrmızı çiçekli çinil*rle bezemişler. *** Mademki orta Anadolu yeşili az ve ağaçsızdır. Niye evlerimizin yüzünü, pencerelerini, avlumuzun parmaklığmı hatta kasabanın minaresini yeşile veya başka renklerde boyamıyalım. Evet yeşil Bursada beyaz minareyi yesile boyamak gülünc olur. Fakat sarı, yeşil, kırmızı hasreti çeken boz köyleri miz ve kasabalarımızda yalnız evlerimizi, minarelerimizi değil camilerimizi bile boyavamavız mıyız. Istanbul mavisi bol olduğu nisbette yeşili ve ağacı az bir şehirdir. Köprüyü yeşile bovamakla belediyenin şehrimizin bu yesil ihtiyacını nasıl icten duyduğunun güzel bir misali değil midir. Şehirlerimizin ve kövlerimizin çehrelenni biraz şenlen dırmek için yalnız çiy kıreç badanası kâfi değildir. Ona renk de katmalı. Padişah idarelerinin bize bıraktığı en kö'tü miras yalnız fakırlık ve maddî sefalet de^il onun yanında ondan daha kor kunc bir manevî sefalet demek olan ve en karakteristik ârazı da işte bu renksizlik olan ruhî hastahktır. Köy kalkmmasmda boyaya büyük bir hisse düşüyor. Rengin bize neş'e ve sinirlerimize kuvvet verdiğini anlamak için ruhiyat dok torlarına kadar gitdiye lüzum yok. Renk havat ve sıhhattir. Bunun zıddı olan renksizlik ölümdür. Biraz düşünürsek tabiat hayvanlara ve nebatlara bunca renkleri boşuna vermemiştir. Kâinatın ezelî kanununun sırları ateş gözlü boğada, güneş yeleli atta, kadife şözlü, kahve tüylü cey Unda, altın göğüslü mercan ibikli horozdadır. Nebatlaşmış birer ısıktan başka bir şey olmıyan lâlede, gülde, karanfildedir, Ya insan diyeceksiniz. Evet.. Fakat gür saclı, siyah sakallı, kırmızı yanaklı <ıdam ile şu gözleri anlatılmaz renklerle parıl parıl yanan gül yüzlü, nar dudaklı genc Havvaya ne dersiniz. Dünyanın bile bir renk ve ısık oyunundan baska birsey olmadığını iddia edeceğim geliyor. Gecenin karanlığını düşün ve sonra da bir yaz sabahı şu koyu yeşil ormanm üzerindeki masmavi göke bak, ve onun üzerinde uçuşan badem çiçeği bulutları seyret... Güneşin doğuşu ve batışı bile hep birer renk cilvesinden başka nedir. Ihtısadî harekctler İhracat ticaretimizde birlik hareketi îhracat tacirlerimize kurulmasmı tavsiye ettiğimiz birlikler hususunda, nihayet müsaid bir hava uyandığı görülüyor. Bu sahada ilk örneği, bundan senelerce evvel yumurta ihracat tacirleri vermiş olmasına rağmen «Yumurta Ihracatçılar Birliği» nin yürüdüğü yolu, diğer mad delerin ihracatile meşgul olan tacirleri miz, her nedense ihmal etmişlerdi. Nihayet şeytanın ayağı, tütün ihracatçılan tarafından kınldı. Ihrac maddelerimizin gerek kıymet, gerekse miktar bakımmdan başmda gelen tütün ticaret ve ihracatını tanzim edecek olan birliğin teşekkülü münasebetile yazdığımız bir yazıda da bunun diğer ihracatçılara örnek olmasını temenni etmiştik. Bu dileğimizin boşa gitmediğini görmekle sevinc duyuyoruz; tütüncüleri de barsak ihracatçılan takib etti. Her hareketin bir ihtiyacdan doğduğuna, yeni Barsak îhracatçıları Birliği en güzel bir misaldir. Almanyanın alış, larının gösterdiği hususiyet dolayısile elde tutulan fiat seviyesile büsbütün başka alış şeraiti arzeden Amerikaya yapılan satışlar ve istenilen fiatlar arasında bir muvazene tesisi zarureti, nihayet barsak tacirlerini birleşmek ve müşterek hareket etmek mecburiyetile karşılaştırmıştır. îşitiyoruz ki, diğer bir kısım ihrac maddeleri üzerinde çalışan tacirler de aralarında birlikler kurmak üzere teşebbüsler yapmakta ve hazırlanmaktadırlar. Geçen yıl 1,263,000 liralık bir miktarla haricî ticaretimizde yer alan barsak ihracatımızm bu yeni teşekkülden müstefid olmasmı ve gene diğer ihracatçılanmıza örnek teşkil etmesini dileriz. Asker gözile PENCERESiNDEN Hebenneka akm zamanlara kadar bu tâbîrı kullanıyorduk. Şüphe yok ki hebennekamn ne demek olduğunu bilenler azdı. Fakat ne yapbğını bilmiyenlere, gülünecek yerde ağlayıp ağlanacak yerde gülenlere, suyu ayna sanarak her birikinti önünde kendilerine çeki düzen verenlere, şeşi beş ve beşi şe| görenlere hebenneka denirdi. Kitabların yazdığına bakılırsa hebennekamn asıl adı Ahmeddir. Kendisi çöl ocuğudur. Kays bin Sa'leb kabilesindendir. Ahmaklığın son derecesine sahib olduğu için Arablar arasında adı mesel olmuştur. Hebenneka diye adlanması develer gibi boynuna çıngırak takmasından ve bu sebeble de Ebünnake künyesini almasmdandır. Nake, dişi deve demektir. Hebennekamn boynuna çıngırak takmasının sebebini de, kendi ağzradan olmak üzere, şöyle hikâye ediyorlar: Bu meşhur alık kaybolmaktan, kalabalığa kanşıp yolunu şaşırmaktan, nefsini bulamamaktan son derece korktuğunu ve öyle bir felâkete uğramamak, icabında nefsini tanımak için boynuna boncuklu çıngırak taktığını söylermiş. Meşhur olduğu üzere bir gün Hebennekamn kardeşi, alık ağabeğisine oyun yapmak ister. Ahmak adamın derin derin uyuduğu sırada yanma sokulur, boynundaki tarihî (!) gerdanlığı çıkarıp kendi boynuna gcçirir ve bir köşeye çekilip oturur. îki üç saat sonra Hebenneka uyanır, nefsini teşhis için elini boynuna atar ve gerdanlığı bulamayınca telâşa düşerek bön bön çadırın dört yanına goz gezdirmeğe koyulur. Bu alıkça aranı; sırasmda tabiatile «alâmeti farika» sım kardeşinin boynunda göriir. Fakat kendi gerdanına takıli bir şeyin başka bir boyuna geçmesini havsalasına sığdıramadığmdan sorar: Kardeşim. Sen, ben olmuşsun, * lalde ben kimim? Yüksek mertebeli budalalıklara ilâhî bir mana vermek istiyenler bu çöl çocuğunun da «kendi varlığını yok etmiş bir dil ehli olduğunu, yani erenlerden bulunduğunu ileri sürerler; Hakkı bulmak, hakikate âşık olup her türlü ihtiraslardan ve fâni emellerden sıynlmak için mutlaka aptal olmak lâzımmış gibi!... Şimdi hebenneka tâbirini kullananlar pek azdır. Bu, hebennekalığın yeryüzünden kalktığına delâlet etmez. ^unkü zekâda müsavat, çehrelerde eşitlik gibi tabiatin kabul edemiyeceği haletlerdendir. Kafaların içi mutlaka dışı gibi başka başkadır. O takdirde çok zekilere nisbetle az zekiler, zeyreklere nazaran durgunlar hebenneka sayılmaktan geri kalmıyacaklardır. Nitekim (enai) tâbiri hebenneka yerine konularak ve sık sık kullanılarak bu hakikat ifade edilip durmaktadır. Şu farkla ki Hebennekamn boncuklu çıngırağı varmış. Enai denilenlerin gerdanlıkları yok. Bunu da asırlarm \"ücude getirdiği tekâmüle hamletmeliyiz. Avusturyanın işgali yarınki harblere misaldir Yazan: CELÂL DÎNCER 10 mart 938 tarihli «Cumhuriyet» te intişar eden yazımda, yarmın hava ve kara harblerinin nasıl cereyan edecekleri hakkında, kendi görüşlerimi tesbit etmiştim. Aradan 24 saat geçmeden Alman zırhlı fırkaları ve motörlü birlikleri Avusturyayı istilâ ettiler. Alman tayyare birliklerinin Çekoslovakya arazisi üzerinde uçmakta bulunduklarına dair haberler geliyor; Fransızlann Alman hududu boyunda askerî hazırlıklarından bahsolunuyor. Yarın kendi dahilî projelerini temizleyip de gözlerini dışarıya çevirmeğe fırsat bulabilirlerse Sovyetlerin de işe karışmalan halinde, benim 1943 te cereyan edeceğıni farzetmiş olduğum hava naklıyatına ve muharebelerine azçok benzer şekildeki hâdiselerin, birdenbire patlak vermesi işten bile değildir. Ben o yazımda bugünkü fennî terakkiyatı, beş senelik bir hamle ile, daha ilerlemiş bir hale koymuştum. Alman ordusunun Avu«turya topraklarını birkaç saat içinde istilâ edivermiş olmalan da gösteriyor ki dün hayal mahsulü sayılan ve bugün hâlâ da öyle farzolunan hakikatler haddi zatında hiç de öyle değildirler. Kulaklanmızm duyamadığı sesleri işittirmekte radyo, gözlerimizin göremediği manzaraları göstermekte dürbün ne vazife görüyorsa herhangi bir mevzu üzerinde durarak fikir işleten insan da bize yannın hâdiselerini göstermek hususunda ayni hizmeti yapmaktadır. *** oluyorum. Geçmişin uzak misallerini bırakalım, çeyrek asırlık misaller nemize yetmez?. îşte Büyük Harbin başlangıcr. îtalya, Almanya ve Avusturyanın müttefikidir. Fakat düşman tarafında yer alıyor; çünkü o taraftan daha çok menfaat bekliyor. Neden evvelden o cepheye iltihak etmeyip de böyle hareket ettiğini sormayın, daha iyi! İkinci misal: Daha üç sene evvel Avusturyanm istiklâlini Almanyaya karşı müdafaa için Brenner geçidlerine kolordular sevkeden îtalya Avusturya ve hatta Macaristanla daha geçenlerde yaptığı anlaşmanın imzası kurumadanbugün Avusturyanın ayni Almanya tarafından yutulmasma seyircidir. Neden böyle bir siyaset kullandığını mı soruyorsunuz?. Sormayın daha iyi! Şimdi başka bir noktaya temas edelim: Yann ne olacak, İtalya hep Almanya ile ayni mihverde mi çarkedip duracak?. Orasını insanlan olduğu gibi milletleri de değişmez huylarile yaratmış olan Allah bilir.. Fakat îtalya, bir tarafına batması çok kuvvetli olan, bu mihverden pek de yarasız, beresiz kurtulamaz sanırım. Hitler Mussolini'den usta çıktı. Almanyanın silâhlanabilmesi, Ren saha'inın işgali, son Avusturya hâdisesi hep bu mihverin sayesinde (yani Mussolini'nin himmetile) oldu. Elbette bunun şükran borcunu, îtalyanın Büyük Harbdeki dersinden istifade ederek, Hitler de Mussolini'ye îtalyanvari ödemekte geBüyük Harb sonundanberi bir çok cikmez. vesilelerle söylenmiş olan bir söz var: • * * «Yarınm harbleri ilânı harbsiz başlıyaHerşeyin bir hakikisi bir de sahtesi caktır.» Evet, bugünün harbleri öyle cereyan ediyor (1). îşte Japon Çin har veya taslağı vardır. Çoktandır diktatörbi, işte Avusturyanın Almanya tarafın ler yanında bir de diktatör taslağı görüdan istilâsı! İki nota, bir telgraf mesele yorduk. Avusturyanın istilâsile o da ornin hukukî cephesini de değiştiriyor. Bir tadan kalktı. Şuşnig, bir, iki hafta evvel Başvekil istifa ediyor! Yerine gelen, ya ağzile ateşler saçıyordu. 11 mart gecesi bancı bir devletin askerini davet ediyor. radyoda: «..Kuvvet önünde boyun eğiÜlkeler fetih ve ilhak olunuyor, ortada yoruz. Avusturyayı Allaha emanet ediyoruz» dedi. Mademki bu meskeneti hâlâ harb hali mevcud değil. gösterecekti, o atıp rutmalara ne lüzum Bu vaziyete bakarak yann için de yevardı?.. Zaten bu akıbet ve hem hazin, ni bir harb taktiği keşfetmek güç olmasa hem gülünc netice evvelden belli idi. gerek: Bir devlet diğer bir devletin araHakikî devlet adamı dediğin, ne yabanzisine goz mü dikmiş?. Onunla dost olcı bir devletin zorile kabinesine aza alır, sun, zayıf ve kuvvetli taraflarını iç cepne de onun zorile yerini bırakır. Millethesinden tetkik etsin; ondan sonra tıpkı leri ümide düşürüp peşlerinden sürüklekolkola giden iki hasımdan birisinin, dimeğe yeltenen taslaklardır ki onlan feğerini arkadan itip uçuruma yuvarlaması lâketten felâkete sevkederler. Şuşnig gibi taksın çelmeyi... bunlardan biriydi. Asırlarca kendini topDoğrusu, beynelmilel ahlâkın bu yük lıyamıyacak bir halde îspanyol milletini selişine hayran olmamak mümkün değil. perisan etmekte olan her iki taraf erkânı da Ispanyanın taslak vatanperver nümuŞu, sabık, Avusturyanın haline bakı neleridir. yorum da Makyavelizm siyasetini dünya Celâl Dincer durdukça ve en mukaddes bir fazileti (1) Yaşadığı şerait altında, Ylrminci assaklar gibi muhafaza edebilenlerin bu rın insan ccmlyeti kendlsini sulh devrinde husustaki kudretine ( ! ) , doğrusu, hayran farzedebilir ml?. c. D. F. G. SACLIK İŞLERİ Beylerbeyinde bir tifüs vak'ası Beylerbeyinde görülen şüpheli bir tifüs vak'ası üzerine o civarda oturan bekâr ve kimsesiz halk, mecburen ha mamlara sevkolunarak bit mücadelesi yamlmıştır. Sıhhiye müdürlüğü İstnabulun muhtelif yerlerinde ve bilhassa Eminönü mmtakasmda bit mücadelesine ve tifo aşısı tatbikatma başlamıstır. Bazı mekteblerde görülne kızıl ve çiçek vukuatına karşı da tedbirler alın mıştır. Esasmda renksiz bir su olan deniz eğer mavi görünmese ve gök boş, bulanık bir renksizlik içinde kaUa, menekşe ve leylâk renkli ufuklarımız bozarsa, kırlar HALKEVLERtNDE bozarsa, dağlar bozarsa hayat ne tatsız, ne tesellisiz, ne tahammül edilmez bir yük Şişli Halkevi intihabatı olurdu. Şişli Halkevi komite başkanlıkları Bir insanı hapsetmek onun hürriyetini için yapılan seçimde dil, tarih ve edebielınden almak olduğu kadar biraz da yat şubesine Refet Avni, ar şubesine Ceonu renkien mahrum etmek değil midir. mal Reşid, temsil şubesine Vasfi Rıza, Yoksa Verlen'in hapisaneden yazdığı spor şubesine Feyzi, sosyal yardım su f.irdeki ıstırabını ve onun karanlık dört besine Saime, kurslar şubesine Fuad Arsan, kitablar şubesine Hulki. köycüduvar arasmdan görünen mavi gök parlük şubesine Raif Güner ve müze su çasma ve bir yeşil dala tahassürünü nasıl besine de eski Maarif müdürü Şaffet anlatabilirdik. intihab edilmişlerdir. Hâmid Görel M. TURHAN TAN Ellerini makineye kaptırmiş! Büyükdere Kibrit fabrikası amelele rinden Ali, dün çalışırken ellerini makineye kaptırmış. bu yüzden üç par mağı kopmuştur. Fazla kan zayi eden Ali, hastaneye yatırılmıstır. Fabrikada su son gürlerde bu şekilde yaralanmalar coğaldıtrı için makinelere emniyet tertibatı ilâvesi için tet kiklere başlanmıstır. Giresunda model uçak kursu Bir yangında üç çocuk yandı Çorum (Hususî) Buraya iki saat mesafedeki Beydili köyünde Topaloğlu Elvanm evinde bir yangın çıkmış, atef derhal bütün binayı kaplıyarak Elva • » nın karısı Emine ile üç küçük çocuğu* nu sarmıştır. Etraftan yetişenler yalnız Emine ile bir yavruyu kurtarabilmiş * lerdir. Çorumdan giden itfaiye üe jan* darma kuvvetleri yangınm başka evlere de sirayetine meydan vermemişlef ve enkaz arasmdan iki çocuğun cesed»» lerini çıkarmışlardır. Ateşten kurtarı lan ve her tarafı yanık içinde bulunarî üçüncü çocuk da Corum hastanesine getirilerek tedavi altına almmışsa da kurtarılamamış, o da ölmüştür. Cehalet kurbanı İbnissuudun ordusu Bartmda kocakarı ilâcı 20 bin kişilik muntazam kullanan bir kadırı öldü daimî bir ordudur Bartın (Hususî) Kocakarı ilâcı kullanmak vüzünden feci bir hâdise olmuş, iki köylü karı, ko^a zehirlenmiş, kadm ölmüs, kocası zor kurtarılmıstir. Çiftlik köyünden Nuri Gökmen adında, 25 vaşlannda bir deükanlı nasılsa tutulduŞu belsogukluŞunu karısına da aşıladıŞmm biraz sonra farkma var mı?tır. Nuri, kendisini ve karısı Hati cevi doktora muayene ettirmpk üzere kasabava gelirken, yolda, İhsanoslu kövünden Ahmed Demirci ve karısı Müzevyene raslamıstır. Uvdurma ilâclarla kövlüleri aldatmak suretile seci nen bu karı koca, Nuriyi doktor ilâcı nm favdasız oldu&una ve kendileHnin verecekleri ilâcm belso^uklueuna b ; rebir geldiğine inandırmıslardır. Nuri kasabava gelmekten vazgecmis ve Ah mec^e Müzevenden aMığı ilâc ve haplar ile evine dönmüştür. Karı koca, bu uvdunıa il?cları irip hapları yutmuslar ve hakikaten de hapı >iıtmuslardır! H?tire kısa bir zaman eecince. 7ehirler\erek ölmü=: kocası Nuri de ölüm haline gelmi?tir. Bu vazi yeti gören köy muhtarı hemen kara kola haber vermis ve Haticenin ölüsiie ölüm haiindeki Nuri hastaneve getirilmiştir. Yapılan tedavi ve pösterilen ihtimam savesinde Nurinin hayatı güç lükle kurtarılabilmistir. Haticenin cesedi hastanede açılmış. zehirlenme eserleri açıkç'a görülmüştür. Esasen hcnüz alınmıvan zehirli ilâc ve haplar da elde edilmiştir. Uvdurma ilâclarla böyle bir faciaya sebeb olan Ahmedle karısı Müzeyyen tevkif edilerek Müddeiumumiliğe verilmişlerdir. * Paris gazetelerinden «Le Temps^, Kral İbnissuudun askerî kuv\retleri hakkmda bazı malumat vermektedir. Bu gazetenin, bugünlerde Mekkeden avdet eden hacıların ifadelerine atfen verdiği malumata göre, İbnissüud or dusu 20 000 neferden mürekkeb olup buna 50.000 kisilik de ihtivat kuvvetin ilâvesi icab eder. Ordu süratle a^rileştirilmektedir. Bol malzemeve sahibdir ve gerek taarruzî, gerek tedafüî noktadan büyük bir kuvvet îfade etmektedir Orduyu teşkil eden 20,000 neferin 15 000 i. fevkalâde iyi talim görmüş nivade efradı. 5000 i hecin süvarisidir. İhtivat kuv\'etini teşkil eden efrad ise. rok ce«;ur. fakat kı\Tneti harbivelerinin tahm'ni şimdılik imkânsız çol bedevi • 'e^'nden mürekkebdir. İbnissüud ordusu üc s\nıfa avrılmıs olup birinci sınıf, cihad ilâmnda derhal spferber vazivete girecek olan modern ^;lRhlar1a rnücehVıez da'mî kuvvettir. İkinci sınıf, hali hazerde bedeviVrden müte^ekkil ihtivat kuvvettir. Ü^üncü «ınıf ise. aske^lik hi'metini ifava her an hazır olmak ü*ere Kraim emrine am de buîunan şehirliler, tacirler ve zür radır. Maamafih, Kral. ancak ilk iki sınıfı silâh altma caeırma^a salâhivettar olup, sivil halkm umumî seferberli&i. memleket tehlikeve maruz bulundıiE»u takdirde uiema tarafmdan verilecek karara tâbidir. Çöl bedevisi, eski harb an'anelerini avnen muhafaza etmekle beraber, otomobilden telsize kadar bütün modern vesaitle teçhiz edilmiş olan Arab ordusu, inkâr kabul etmez bir kıymet ifade etmektedir. Müessif bir irtihal Mülga Kademişerif dergâhı şeyhi merhum Ahmedin kızı ve merhum şeyh Salâhaddinin hemşiresi, merhum miralay Sadığm refikası ve şehid kaymakam Nihadın annesi Emine Refika rahmeti rahmana erişmiştir. Nâşi bugün öğle yin Etvemezdeki Kadem tekkesinden kaldınlarak Sümbülefendide namazı badeleda Merkezefendideki makberei mahsusasına defnedilecektir. Cenabı Barii gufranma mazhar eyliye. Giresun (Hususî) Vilâyetimizde Kültür Bakanlığının emrile merkez okulları öğretmenlerine mahsus olmak üzere bir model uçak kursu açılmış ve bütün öğretmenler kursa iştirak ederk model ucakçılığma aid nazarî ve amelî bilgiler edinmişlerdir. Gönderdiğim resim, kursa iştirak eden öğretmenlerı ve yapılan model uçaklan göstermektedir. Konyanın bütcesi tasdik edildi Konya (Hususî) Vilâyet Umumî Meclisi mesaisini bitirerek bugün Vali Cemal Bardakçmm dört yıllık işlerî hulâsa eden nutkundan sonra dağıldı. Umumî Meclis. 938 malî yılı bütcesinî 1.467.300 lira olarak kabul etti. îçinde bulunduğumuz malî vıl için tasdik edilmis olan bütce 1 249.400 lira idi. Yenî bütrede buna nazaran 217,900 liralık bi r fgrk vardır. Teşekkür Eşim doktor Hasan Şükrü Tanın elim ziyaı münasebetile bizi taziye ve teselli etmek ve cenaze merasimine iştirak eylemek lutfunda bulunan muh terem zevatla hastalığı esnasında te davi edildiği Gülhane ve Beyoğlu Zükur hastaneleri heveti sıhhivesinin gösterdiği alâkava kalbimden do^an min net ve şükran hislerimin iblâgına ga zetenizin tavassutunu riea ederim. E^i: Alive Tan Çine Halkevinde güzel bir müsamere verildi Insanlık borcu «Hicar» kurbanlarınm aile ve vgrislerine «Hisar» vapuru faciasmda kaybettiğimiz denizcilerin ailelerine verilmek üzere teberru edilen paranın tevzüne başlanacaktır. Veraset iddiasında bulunanlarm verasetlerini ispat edebilecek vesaikle birlikte nihayet 25 mart ak=;amına kadar İstanbulda Galatada Kefelihüseyin hanmda ikinci katta teberru komitesi reisi Hakkı Denizaşana müracaat etmeleri rica olunur. Jüb D@sfi 22 Martı bekleyiniz Cme (F.I»UM) Kazamız Halkevi gencleri muhite istifadeli ve hoş vakitler geçirtmek için hararetli bir surette çalısmaktadırlar. Geçenlerde sahneve konan Tırtıllar pivosi büyük bir muvaffakivet kazandı ve gencleri daha başka pivesler temsil etmeçe tesvik etmiş oldu. Gönderdiğim resim bu müsamerede rol alajı gencleri bir arada göstermektedir. Büyük san'atkârm 35 inci san'at yılı için hazırlanan müsamere 22 martta ve dolgun programla verilecektir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle