23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 Birincikânun 1938 CUMHURtTET FtLİSTİN MEKTUBLARI: Arabların faaliyetleri Yahudilerle Arablar arasındaki mücadele Filistin sahasından çıkarak umumî bir mahiyet almıya başlamıştır Kudüs, 24 ikinciteşrin Filistinin taksimi fikrini ortadan kal dıran Wood Haed raporu ve lngiliz Vıiikumetinin, bu münasebetle, Londra'da Arab ve Yahudi mümessillerinden mü rekkeb bir konferans akdi hakkmda verdiği karar, hiçbir tarafmı memnun etmiyen yeni bir siyaset safhası meydana çıkardı: Bir trafta, bu dikenli meseleyi ne tarafından tutacağını tayin edecsiyen Ingiltere hükumeti, öbür tarafta, Filistinin bütün kapılannın yeniden kendi projelerine kapanmak üzere bulunduğunu gören siyonist Yahudiler ve iiçüncü tarafta da Millî Misak prensiplerinin ta mamen tahakkuk ettiğini görmek istiyen ve bunu elde etmedikçe henüz silâhtan vaz geçmiyen Arablık ve hatta Yahudi olmıyan bu Filistin sakinleri... Bu üç kuvvet, herbiri başka bir istikamette, davasını müdafaaya çalışırken, bir yandan tsyan kumandanı ve gizli Filistin hükumeti reisi Arif Abdürrezzakın kumanda$ı aJtında bulunan mücahidler ordusu, taarruzlannda devam ediyor. Bugünkü vaziyet içinde en ziyade dikkate lâyık olan nokta şudur: Filistinin taksimi ve orada bir Yahudi vatanı tesisi aleyhinde bulunanlar, yalnız müslüman Arablardan ibaret değildir. Filistinde Yahudi olmıyan bütün unsurlar Arablarla el birliği etaıiş bulunuyorlar. Meselâ, katoliklerin başrahibleri Gregoir Haccar, Grek Ortodoks patriği Yakub El Isa, protestanlann şefi Farcallah ve nihayet Lâtin cemaatinin reisi Alfred Roque, bütün bu gayri müslim cemaat reisleri ve cemaatleri hep müslim Arablarla birlikte Yahudıliğin iddialanna karşı vaziyet almışlar ve Filistin Arablığının Millî Misaklannı tutmağa karar vermişlerdir. Müştereken '"mzaladıklan bir beyanna mede şöyle söylüyorlar: «Filistin meselesi, ister müslim, ister gayri müslim, ister müfrit, ister mutedil, bütün Arabları bir araya tophyan bir davadır. Bu davanın gerek mahiyeti gerek onun halli zımnında tasavvur edilen şekiller üzerinde görüş tarzlarımız hep birdir. Bütün bu Filistin Arablan, bütün Arab kongreleri tarafından ittihaz edilen kararların, kendileri içm muta' bulunduğunu beyan ederler. Tek bir milleti, Arablığı temsil eden müslüman ve hıristi yan bütün Arablar, fikir ve hisleruıde müttehid bulundukları gibi, bu memleketin istikbalini müdafaa vazifesini üzerlerine almış olanlara karşı da tam bir itimad beslediklerini beyan ederler.» Bu beyannamenin ehemmiyetini kay detmeğe lüzum yoktur. Arablık âleminin bütün tarihinde ilk defa olarak, din ve mezhebleri ne olursa olsun bütün Arablann birleştiklerini gösteren bu vesika, ayni zamanda Filistin mücahedesinin, müteassıb bir islâm kütlesi tarafından idare edilen alelâde bir terrör olduğu iddialarını da bertaraf ediyor. Filistinin bütün hıristiyanlan, teşkilâth birer cemaat halinde, Filistinin Millî Misakı etrafında birleşmiş ve bir taraftan Yahudiliğe, diğer taraftan da îngiliz kolonizasyonuna karşı müslümanlarla müttehid bir cephe yapmışlardır. Lübnanm Cuniye kasaba smda oturup ağzını, resmen, her nevi siyasî kelimeye kapamış, fakat, oradan bütün Filistin hareketini idare etmekte olan Başmüfti, bu vesika ile, ayni zamajıda Filistinin bütün hıristiyan Arablannın da cismanî ve millî reisleri mevküni almış bulunuyor. *** Bu vaziyet karşısında îngilizler ne yapacaklarım henüz tayin etmiş değiller dir. Başkumandan Arif Abdürrezzakın riyaseti altındaki müdafaa komitesi, Londra'da ve Kudüs'te ayni zamanda neşredilen kararları tetkikten sonra nihayet tasavvur edilen içtimaa iştirak için birtakım şartlar ileri sürdüler. Bu şartlar şumlardır: 1. İçtimaa, Filistinin delegeleri kayıdsız ve şartsız kabul edileceklerdir. Yani, Başmüfti gibi, İngilterece makbul olmıyan zatlann konferansa iştirak edemiyeeekleri hakkındaki kayıd mücahidlerce kabul edilebilir bir şart değildir. 2. Kongreye bütün Arab memleket leri tarafmdan gönderilecek mümessiller iştirak edebilmelidirler. Suriye ve Lüb nanın haricde bırakılmasmı mücahidler kabul etmiyorlar. Bunlann dahi davet edilmeleri lâzımdır. Bu suretle Arabhğın tek bir vücud olduğu prensipi kabul edilmiş olacaktır ki mücahidler bu noktaya ehemmiyet veriyorlar. 3. Filistinin Millî Misakı esas itibarile kabul edilmelidir. Bu misak parçalana maz bir kül halindedir. Müzakerelere esas olmak üzere, İngilterenin en evvel Iktısadî hareketler İsveçin memleketimizle ticarî münasebatı BEYNELMÎLEL PORTRELER KÖŞE îsveç'ten Türkiyeye bir iktısadî bir * leşme eli uzatılıyor. Türkiye ile iktısadî münasebetlerinin çok dar bir sahaya inhisanna razı olamıyan îsveç tacirleri, iki memleket arasındaki mesafenin uzaklığıbunu prensip olarak tanıması lâzımdır. Bütün bu noktalar üzerinde hıristiyan na bakmadan bu iş için bir büro kuruyor Arablar da müttehid olduklan için îngil ve derhal memleketimize bu büronun diterenin vaziyeti büsbütün müşkülleşmiş rektörünü de gönderiyorlar. Olssoen ismindeki bu direktör, Isveç tir. Bu müşkül hal karşısmda Londra hütacirlerinin bütün sempatilerini hamil olakumeti, yeni bir anla;ma çaresi bulmak üzere, tasavvur ettiği konferansın içtima rak şehrimize gelmiş ve temaslara başla ını tehir etmeğe mecbur oldu. Arab nas mıştır. yonalUtlerinin böyle bir içtimaa iştirak iIsveçle aramızda filhakika ticarî münaçin gayet vazıh esaslann tespiti şartını sebat, gayet dar bir çerçevenin içindedir ileri sürmüş bulunmalan karşısında da ve ekseriya diğer memleketler tacirlerinin Ingiltere için, bu mevzu üzerinde yeniden tavassutile c%eyan etmektedir. Bunu iki düşünmeğe karar vermekten başka çare memleket tacirlerinin yekdiğerini tanımamalarına hamledebiliriz. Her halde îsyoktu. veç'ten yapılan şu teşobbüs, çok faydalı Şu hale göre, Filistin vaziyetinde henüz değişmiş büyıik birşey yoktur. Mücadele olacaktır. Isveç'le aramızda, 19 şubat 1932 laayni şiddetle devam ediyor. Fakat, şu rihli bir ticaret ve seyrisefain anlaşması farkla ki Londra'dan gelen haberler gittikçe müsaid şekil alıyor. Ingiltere hüku vardır. Bundan başka biri, 1 mart 1936 metinin Filistin Arablarını tamamen tarihinde mer'iyet mevkiine giren bir timemnun edecek bir hal çaresi aramakta caret, dığeri de 1 ikincikânun 1937 de olduğunu temin eden bu haberlere inan mer'iyet mevkiine konulan bir klering anmak zaruridir. Çünkü, şimdiye kadar ta laşması vardır. 1935 yılında îsveç'ten kib edilen tedib siyaseti, buradaki nas aldığımız malın kıymeti 1,5 milyon lira yonalist hareketini kırvvetlendirmekten idi. Sattığımız malın kıymeti de bu kabaşka birşey yapmamıştır. Nasyonalist dar tutuyordu. Ertesi sene, mubayaatılerin gizli hükumetleri, Ingilizlerle Ya mızm 2 milyon Hrayı biraz aştığı görülhudilerin müttehid ve resmî hükumetlerini dü. Fakat satışımız 1,6 milyon Hrayı geçgün geçtikçe daha bariz bir surette orta memişti. Geçen sene îsveç'ten ithalâtıdan kaldırmıakta ve onun yerini almakta mız, 2,1 milyon Hrayı tecavüz etti, ihracatımız ise biraz tezayüdle 1,9 milyon dır. lirayı buldu. * * * Olssoen, «Isveç'in Türkiyeden şimdiye lndar aldıklarından daha çok şeyler alarak münasebatını mümkün olduğu kadar genişletmek istediğini» söylemekte dir. îsveç'e ihrac ettiğimiz maddelerin başmda krom gelir. Türk kromlarının başlıca alıcısı Isveç'tir. Bundan sonra Isveçe tütün ve kuru meyvalar satarız. Isveç gıda maddeleri, hububat, meyva ve sair zıraî maddeler, krom ve manganezin de devamlı ve esaslı bir alıcısı olduğundan, bu memlekete olan ihracatımızın ehem miyetli bir surette inkişafı mümkündür. Her halde iki memleket tacirlerinin gösterdiği hüsnü niyet bofa gitmiyecektir. Kodreanu PENCERESİNDEN Hayvanat âlemi Iş gfttikçe büyüyor... Yahudilerle Arablar aTasmdaki mücadele, Filistin sa hasından çıkarak az çok umumî bir mahiyet aldı. Şimdi de mücadele sahası Amerikaya nakledilmis bulunuyor. Son zamanlarda Amerika Yahudiliginin Arablarla İngilterenin siyaseti aleyhinde yaptığı büyük taarruza mukabele etmek üzere bütün Amerika Arabları seferberhk ilân etmiş bulunuyorlar. Onlara yardım etmek üzere de burada nasyonalistlerin 3.1i meclisi, Filistinin en ileri gelen mü nevverlerinden ve Amerikayı tanıyan insanlarından mürekkeb bir komite teşkil ederek Amerikaya gönderdiler. Bunlar henüz yolda bulunuyorlar. Fakat, bütün Amerikada Arablar, gayet kesif bir mukabil propagandaya geçrrriş olduklannı gösteren haberler son derecede çok ehemmiyet kesbetti. Amerikada büyük ve teşkilâtlı bir Arab kolonisi vardır. Az çok her memlekete mensub olan Arablardan ve bilhassa Lübnan, Suriye ve Filistin Arablarından mürekkeb olan bu büyük koloni Şimalî Amerikanın her tarafma yayılmış, bir çok yerlerde büyük ticarethaneler tesis etmişlerdir. Çok zengin Arab tacirlerinin sayısı bimleri geçer. Bunlar da muhtelif cemiyetlerde bulunur. Şimdi bütün bu Arablar ittihad etmişler, Filistin ve Arablık davasınm Amerika efkârı önünde teşrihi için merkezî bir propaganda bürosu kurmuşlardır. Bu büro Amerikanın bilhassa siyaset merkezlerinde aynoa tâlî teşkilâtlar yaparak faaliyete başlamıştır. 29 30 teşrmisani gecesi, bir mahpesten diğer birine nakledilirken meçhul bir silâhtan çıkan kurşunlarla hayatı nihayete eren Kodreanu, Lehli bir baba ile Alman bir ananın çocuğu idı. Omrünü, sergüzeştler, kanh maceralar içinde geçiren Kodreanu, ihtilâlcilik mesleğine, mekteb sıralarında başlamıştır. Kolejden henüz çıktığı tarihte, ilk işi, Jassi'de, üniversite arkadaşlarile birlik olarak Yahudi aleyhtarı bir cemiyet kurmak oldu. Cemiyetin maksadı, Romanyada oturan bütün Yahudilere vatan daşlık hakkı veren bir kanunun hükümlerile mücadele etmekti. Fakat, Roaıanya zabıtası, çekirdekten yetişmeğe yeltenen bu iğtişaşçıyı, bir sabah, arkadaşlarile birlikte tevkif etmek suretile, onun mes leğine fasıla vermekte gecikmedi. Kodreanu'nun kendi ifadesine göre, o tevkif hâdisesi netice.inde, polis müdüründen yediği tokat ve bir polis memu rundan yediği tükrük, onu ihtilâlci yapan başlıca iki sebebdir. Bu tokatın ve bu tükrüğün izlerini, yüzünde herkesin okuduğunu zanneden Kodreanu, maruz kaldığı bu büyük hakareti hemserilerinin gözünden saklamak emelile, Jassi civarındaki korularda birkaç hafta saklanmış, tekrar şehre indiği zaman, badema hiçbir hakarete maruz kalmamak azmile, cebinde bir de rövelver getirmişti. Bu kararmı yerine getir mesine bir tesadüf sebeb oldu. Ehemmıyetsiz bir iş için sulh mahkemesine çağırılmıştı. îsticvab edildiği sırada, kendi sine tokat vuran polis müdürü Manciu nun iki polis memuru refakatinde mah keme salonuna girdiğini gördü ve o gün, tekrar üzerine yürüyüp suratına tekrar tokat vuran polis müdürünü, bir kurşunda yere serdi, müdahale etmek istiyen polis memurlannı da onun peşisıra öldürdü. Bu hâdise, memleektte büyük bir heyecan uyandırmış, bütün gencliği Kod reanu'nun lehinde tezahürata sevketmişti. Maruz kaldığı hakaretin intikamını aldığını iddia eden Kodreanu, şehirden şehire, mahkemeden mahkemeye dolaş tırıldı. Fakat Romanya barosunun Ya hudi aleyhtan olması ve Romanyanın hiçbir şehrinde, kendisi aleyhinde hüküm vermeğe cesaret edecek bir jüri heyeti bulunmaması sayesinde, beraet etti. Bu hâdise, Kodreanu'yu, Romanyada büyük bir şöhrete mazhar kılmış, onu, cesaretin ve Yahudi aleyhtarlığınm timsali haline getirmişti. Bir şimendifer memurunun kızile evlenmesi, tam bu tarihlere tesadüf eder. Romanyanın her tarafından gelen yüz bini mütecaviz kimsenin hazır bulunduğu düğünden sonra, Kodreanu, karısmı yanına alıp Fransaya geçmiş, tahsilini ikmal için Grenoble Üniversitesi Hukuk fakültesine devama başlamışh. Bu anadan doğma iğtişaşçının Paristeki tahsil hayatı pek fakir geçmiştir. Karı koca, yaşıyabilmek için, elbirliğile nakış işleyip satıyorlar, yazın, tarlalara rençber yazılıyorlardı. Bin türlü müşkülât içinde, açlıkla, soğukla mücadele ederek bitirdiği tahsilini müteakıb Romanyaya avdet eden Kodreanu, si yasî, Yahudi aleyhtarı, demokrasi düş manlığı ve parlımantarizm düşmanlığı tahrikâtma eskisinden daha kuvvetle ve daha şiddetle tekrar koyuldu. Kodreanu kuvvetli bir hatib değildi. Hatta hitabette hiçbir kıymet ifade etmiyordu. Onun kjuvveti, muhitini sözle değil, sadece mevcudiyetile, jestlerindeki sadelikle, sesinin ahengile cezbetmesin deydi. Bilhassa, efradmı birbirine yeminlerle bağladığı küçük gruplar teşkilinde ve her yaptığı işe esrarengiz mahiyetler vererek, partinin sımnı harice çıkartmamağı prensip belletmekte yekta idi. Kadın ve erkek on üçer azadan müteşekkil «Yuva» admı verdiği siyasî ihtilâl ocaklannı bu suretle kurmuş, onlara, gaye olarak, Romanyayı, istismarcı politika adamlarının pençesinden kurtarmayı bu suretlfi telkin etmişti. Bu gizli fakat son derece canlı faaliyet uzun zamanlar, keşfedilemeden de vam etti ve günün birinde, Kodreanu, birdenbire ortaya çıkarak, faaliyetini bütün memlekete yayacak bir harekete girişti. Dolaştığı yerlerde kazandığı mu vaffakiyet çok büyüktü. Kasabaların kapısında, halk onu ve maiyetindekileri karşılamak için bekleşiyor, kendilerine tuz ve ekmek ikram ediyor, sonra, şarkılar söyliyerek kiliseye kadar refakat ediyordu. Papaz, kilisenin kapısmdan Kodre anu'yu karşılıyor, onu takdis ediyordu. Kodreanu, polis müdürü Manciu'yu vurduktan sonra kazandığı şöhreti bir kere daha ve ondan fazla nispette kazanmıştı. Fırkasmı, Demirmuhafız adile, işte o sırada tensik etti. Hükumet, talebeden ve köylüden mürekkeb bu Demirmuhafız topluluğunu, memleketin selâmeti bakımından çok tehlikeli bir teşekkül olarak gördüğü için, izim nesil, hayvanat âlemini dikenli bir dil cenderesinin şuuru kanatan, idraki sersemleştiren tazyikı altında seyretti. O âlem, mevalid ismi verilen bir tasnife ithal edilmiş, fakat anlaşılmasına imkân olmıyan bir dille teşrih olunduğu için biz zavallıların hayvanları anlamamız imkânsız bir hale gelmişti. Kitablar bir mana ifade etmiyordu. Hocaların takriri de idrakimize ışık serpemiyordu. Ben babamdan hususî surette ders almak dolayısile smıfın en iyi arabca bilen talebesinden biri bulunduğum halde zülmaişeyn, zatüssedaya, fekariyye, naıma, kazıma, zahife, müctirre gibi sözlerden birşey anlıyamıyordum. Arkadaşlanmın çoğu ise vuhuş. tuDemirmuhfizlann reisi Kodreanu yur, esmak gibi öbürlerine nisbetle daha müteaddid defalar, lâğva çalışü. Fakat, munis kelimelerden bile tevahhuş ediyorbütün gayretler boşa gidiyor, lâğvedilen lardı. teşekkül, her defasında tekrar diriliyorBu sebeble bizim nesil hayvanat âledu. Bu muvaffakiyetsizlikte amil olan mine ekseriyetle bigâne kaldı. Bugün olsebeblerden biri ve belki en büyüğü, biz duğu gibi Avrupaya gitmek kolay değilzat hükumetin, Demirmuhafız teşkilâtı a di, aramızda hayvanat bahçesi gören hezası olan talebeden ve genclikten, ken men hemen yoktu. Sinema da o devirde di lehine olarak istifade etmek endişe yurdumuza girmemiş oldugundan haysiydi. vanlar âlemini beyaz perdede seyretmek Teşekkülün lâğvına doğru ilk enerjik dahi imkânsızdı. adımı atan, Başvekil Duka oldu. Lâkin Bugünün gencleri ve çocuklan bu ba30 kânunusani 1933 te, Duka'yı, Sinaya gannda vurdular. Demirmuhafız teş kımdan da bize nazaran çok bahtiyar bukilâtının kararı ve belki bizzat Kodreanu lunuyorlar. Çünkü mekteblerin çoğunda nun emrile yapılmış olan bu cinayetin iki hayvanat müzeleri, tabloları var. Sinefaili yakalandı, müebbed hapse mahkum malarda hergün terbiyevî mahiyette fiedildi. Fakat, Kodreanu'nun bu suikasd limler gösterilerek hayvanat ve nebatat de methaldar olup olmadığı bile araştı âlemlerinin akla durgunluk veren binbir rılmadı, kendisi beraet etti. Memleket da çeşid güzellikleri, incelikleri ve harikalan seyrettiriliyor. hüine saldığı korku o derece fazla idi. 1937 senesi, Kodreanu'nun yeni bir cinayetini kaydeder. Mişel Stelesku ve Kodreanu, eski dost, fakat birbirini kıskanan iki politikacı mevkiinde idiler. Ikisi de o tarihte meb'ustu. Stelesku, Kodreanu'nun, kütleler üzerindeki nüfuzunu ve cazibe kuvvetini çekemiyor; Kodreanu da onun talâkatini ve parlamentodaki muvaffakiyetlerini kıskanıyordu. Bu iki hasud arasında bir müddet devam eden dil ve yazı münakaşalan, Stelesku'nun, apandisitten a meliyat olmak üzere yattığı hastanede, sekiz genc tarafından otuz sekiz kurşunla vurulup öldürülmesile neticelendi. Lâkin, bu cinayetten sonra da Kodreanu nun kılına hata gelmedi. Hatta, Kodreanu, bu vak'adan sonra, îspanyaya dokuz lejyoner yollamak ve Alkazar mü dafii General Moskardo'ya bir kılıc hediye etmek suretile Demirmuhafız teş kilâtmın şan ve şerefini yükseltmiş, lejyonerlerinin oradan memlekete avdetini, yüz bin kişiden fazîa insanın iştirak ettiği muazzam bir alayla istikbal ederek, Romanya efkârı umumiyesinin nekadar kuvvetli Kodreanu taraftan olduğunu bir kere daha ispat etmişti. Romanya hükumeti, Kodreanu'dan, ilk defa olarak o tezahürat esnasında ve o temayülü gördükten sonra korkmuşrur denilebilir. 1937 seçimi yaklaştığı sırada, Kodreanu, on bin kişilik hakikî bir hücum kıtasının başmda bulunuyordu. Seçim, Kralın partisı olan lıberal partinin mağlubiyetile neticelendi. Reylere hile kanştı nlmaması için, Demirmuhafız azasmın, rey sandıkları başında, ellerinde tabancaları olduğu halde beklemeleri buna sebeb gösteriliyor. lntihabat, Kodreanu namzedlerinin, yığm yığın seçilmelerini temin etmiş, hatta Kodreanu'ya, şu sözleri söylemek cesaretini vermiştir: « Ben iktidar mevkiine geldikten iki saat sonra, Romanya Almanyanm ve ttalyanm müttefiki^olacaktır.» Daha sonra, onun evrakı arasında, Anşlus münasebetile Hitler'e çektiği bir tebrik telgrafile, ismi yazılı olmıyan yabancı bir devlet reisine hitaben kaleme alınmış, 1935 tarihli bir mektub müsveddesi bulunmuştu. Bütün bunlar, Kodreanu'nun, Romanya siyasetini, an'anevî yolundan çıkarmak hususundaki kat'î kararınm delilleridir. Ancak, Kodreanu, bütün bu işlerde, Kralı hesaba katmamış bulunuyordu. Onun tahayyül ettiği dıktatörlüğü, Karol kendi eline almağı kararlaştırdığı anda, Kodreanu'nun yıldız: da sönmüş oldu. Onu Kralın emrile tevkif ettiler ve, Kodreanu'ya el sürüldüğü takdirde, elli genc lejyonerin, saray önünc gelip kendilerini öldürecekleri tehdidini savuran Kodre anu'nun adamlarmda, en ufak hareket bile görülmedi. Muhakeme başlad'.ktan ve Kodreanu on sene kürek cezasına mahkum olduktan sonra da hiçbir mukabelede bulunmıyan Demirmuhafızlar, son günlerdeki hâdiselerle, kendilerini bir kere daha göstermiş oldular. Ancak, teşekkülün ruhu mesabesinde olan reisleri ve onun, cinayetlerinde alet olarak kullandığı, Du ka'nm ve Stelesku'nun katilleri de onunla beraber öldükten sonra, onun Romanyada yaratmak isted!s?i iğtişaş atesini körüklemek imkânı acaba kalmış mıdır? Üstelik kitablar da, bizim şuurumuzu kanatan, idrakimizi sersemleştiren dil cenderesinden kurtanlmış, sade bir ifade ile yazılmıştır. Biz Allah gani gani rahmet etsin Hekimbaşı Salih Efendinin, yahud Hüseyin Remzi Beyin «Ilmi Hayvanab> adlı eserleri veya Hekimbaşı Behçet Efendinin Buffon'dan tercüme ettiği kitabm sahifeleri arasında dimağımızı boş yere yorup durmuştuk. Bugünün gencleri ve çocuklan canlı denilecek kadar iyi yapılmış resimlerle dolu en mükcmmel kitablardan o âlemi okuyarak tabiatin bütün esrannı ihata etmeğe, kavramağa muvaffak oluyorlar. Tarıhle uğraşanlar istisna edilmek şartile bizim nesil hayvanat âleminin nasd? keşfolunduğunu da öğrenememiştir. Çünkü mevalidin mevlud haline gelişini izah eden eserler yazılmamış ve talebeye bu ciheti öğretmek de gerekli sayılmamıştı. Fakat bugün hayvanat âlemini, her türlü vuzuhile mektebde okumağa, sinemada seyretmeğe muvaffak olan gencler o âlemin insanlar âlemine nasıl tanıttmldığını da bütün vesikalarile ve kolayca öğreniyorlar. Değerli öğretmenlerimizden ve ilmî eser yazmakla meşgul muharrirlerimizden Naime Halidin son günlerde neşrettiği «Hayvanat Âlemi» ni gözden geçirirken bütün bu hakikatleri düşündüm ve Cumhuriyet yıllarmda dünyaya gelmediğime bir kere daha hayıflandım. Çünkü bu eserde bizim (tarihi tabiî) diye; yalnız admı bellediğimiz ilmin mükemmel bir tarihçesi, hayvanları ilk defa tasnife tâbi tutan Aristo'dan tekâmül nazariyesini kuran Darvin'e kadar bütün mümtaz tabiiyatçıların mevzua taalluk edenhal tercümeleri bulunduğu gibi memeli hayvanlardan, kuşlardan yüzlercesinin tarifi, teşrihi ve resmi var. Renkli ve pek canlı muhtelif tablolar da caba. Eseri çok beğendim ve gencliğimin bu ilme aid hüsranlı hatıralannı merhemlemek ister gibi uzun saatlerimi feda ederek bütün bahisleri gözden geçirdim. Yalnız eserin bütün hayvanat âlemini birden ihtiva etmeyip de memelilere ve kuşlara inhisar etmesine, yani öbür hayvanların ikinci cilde bırakılmasına memnun olmadım. Çünkü o âlemi temaşaya başladıktan sonra zevkin yarım kalması \ hiç de hoş olmuyor. Kitabın adı üzerinde de duraladığımı söylemekten geri kalamıyacağım. Hafızam beni aldatmıyorsa üstad Faik Sabrinin de ayni adı taşıyan bir eseri var. Gerçi yukarıda isimlerini yazdığım hocalarımız da hayvanattan bahseden eserlerine, hep «İlmi Hayvanat» adını vermislerdi. Lâkin ifade ve tasvir yolunda onlardani fersah fersah aynlan Naime Halid, eserine isîm koymak işinde de Faik Sabriden ayrılamaz mıydı ve meselâ «Hayvanat Dünyası» gibi bir isim kullanamaz mıydı? ' i F.G. Tasarruf ve Yerli Mallar haftasına hazırlıklar Ayın 12 sinde başlıyacak olan Tasarruf ve Yerli Mallar haftası için yurdun her tarafmda büvük hazırlıklar yapıl maktadır. Hafta, 12 birincikânunda Başvek limiz Celâl Bayann söyliyecjeği nutukla açılacaktır. Bundan sonra her akşam Ankara radyosunda bir vekilimiz nutuk söyliyecektir. Şehrimizde de Millî Tasarruf ve îktısad haftası münasebetile büvük hazır lıklar yapılmaktadır. Mutad vitrin ve yemiş müsabakaları yapılacak ve bil hassa nesrivat kısmına ehemmiyet verilecektir. Bu sene bilhassa tasarruf he sablannın 100 000 000 Türk lirasım bulPropagandanın gayesi şunlardır: mfl=;ına calışılacaktır. Ötedenberi bir gaye olarak yürünen 1. Yahudilerin Filistindeki vaziyetleri bu miktara artık çok yaklaşılmıştır. ve Arabları esir haline getirmek için kur dukları teşkilât. 2. Arablık âleminin Ingiltere ve Fransa tarafından nasıl parçalanmış olduğunun izahı. 3. Arabistan Arablarının aralarında ne suretle birleşip büyük bir devlet "kur mak ihtiyacmda bulunduklannı Amerika efkânna tanıtmıak. Bu esaslar dahilinde yapılacak propagandanın sade Yahudilerin entrikalarına mâni olmak değil, bütün Arabhğın millî davasınm müdafaası bakımından da büyük bir ehemmiyeti olacağma burada büyük bir kanaat vardır. Hakikatte de aşikârdır ki eğer Arablar, bugün gösterdikleri müttehid hareketinde ve bu azimle Baki Üreten ve ailesi efradı çalışmakfca devam ederlerse, Amrikada Büyükadada Kolbaşı sokağmda 6 nuki bu faaliyetten çok iyi neticeler alabi marada oturan Baki Üreten isminde bir lirler. vatandaş matbaamıza gelerek bize şun Çok çocuklu bir aile yardım istiyor V. M1HR1 Bir yaralama Unkapanında Yavuzsinan sokağmda oturan şoför muavinı Koço oğlu Foti ile Galatada oturan Mehmed oğlu Osman arasında Neclâ adlı bir kadm yüzünden bir yaralama hâdisesi olmuştur. Evvelki akşam Osman, Galatada Necatıbey caddesinde dolaşırken Fotiyi Neclâyı takib ederken görmüştür. Kendıni tutamıyan Osman, Fotiyi kolun dan çekerek bir şey söylemek üzere Karaoğlan sokağına sokmuştur. İki âşık arasında burada bir münazaa başlamış, bir aralık Osman bıçağını çekerek Fo tiyi kaba etinden yaralamıştır. Vak'a mahalline gelen polisler Osmanı bıçağile yakalamışlardır. Foti berayi tedavi hastaneye kaldırılmıştır. lan söyledi: « Ben altı çocuk sahibi yoksul bir adamım. Memleket için yetiştirdiğim çocuklarımı besliyemez bir halde bulu nuyorum. Hükumetin, çok çocuklu ailelere yardım etmekte olduğunu işittim Ayni yardımm benden de esirgenmemesini rica ederim.> İki esrar kaçakçısı Galatada Vatan otelinde misafıreten oturan Geyveli Mehmed oğlu Mustafa ile, Mehmed oğlu Nuhun müştereken esrar kaçakçılığı yaptıkları haber alınmıştır. Odalannda yapılan anî bir arama netieesinde bir torba içinde iki kilo esrar ve ajTica taşınması memnu, büyük mikyasta birer bıçak görülerek musa dere edılmiş ve haklarmda kanunî tahkikata başlanmıştır. M. TURHAN TAN H: Kırklarelinden M. N rümuzüe mektub yollıyan okuyucuya: Fıkrayı tashih ve Büyük Petro'ya atfetmeniz yennde bir harekettir. İltifatmıza teşekkür ederim. M. T. T.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle