23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 Ikincifcâmın 1938 CÎUMHURtYET BİR PEDAGOJt DAVASI: Açık mektub Yunus Nadi üstadımıza Yazan: KÂZIM NAMİ DURU (Mekteberde maddi ceza tatbik\ lüzumuna işaret eden başmakale miz üzerir.e maTuf terbiyecimiz Kâzım Nami Duru'dan aşağıdaki açık mektubu aldık. Evvelce de kaydettiğimiz veçhile maddi cezadan maksudumuz, hiçbir zaman dayak değildi ve böyle bir fikir mevzuu bahis dıhi olamaz. Binaenaleyh. bunu çerçevesine ithal etmiyen bir pedagoji meselesinin münakaşası için sahifelerimiz alâkadarlara açıktır. Nitekim Kâzım Nami Durv nun yazısi.nı da aynen neşrediyoruz.) Zaten çok tatlı ve çâlâk üslubunun ötedenberi hayranıyım. Mevzulannı ne canlı yazar, ne istekle okutursun, biliyor musun? 24 ilkkânun 1938 tarihli Cumhuriyette çıkan baş yazmı da seve seve, hele ügi üe okudum. Yeni Tür kiyenin irfan hayatmda ikide bir, bir kara leke olarak görünen okul vak'a larından müteessir olmuşsun ve kale mini bir tevbih âsası gibi eline alarak, nazariyeci terbive üstadlanmızı biraz haşlamak istemişsin. «119 Kat'î ihrac, atideki sebeblerden dolayı verilir: A) Bir sene zarfında iki defa muvakkat ihrac cezasına duçar olmak. B) Mektebin dahil ve haricinde iffete mugayir hal ve harekette bulunduğu tahakkuk etmek. C) Mekteb dahil ve haricinde hırsızhk ve cerh gibi kanunen kabahat olan fiilleri vapmak. D) Mekteb nizamına ve âmirlere muhalif olarak vuku bulan müsterek hareketlerde mürettib ve müşevvik ol duŞu tahakkuk etmek.> Görülüyor ki talimatname garb taklidciliği yapmamıştır. Şimdi sana sorabilirim: Bunlar maddî cezalar değil midirler? Maddî cezadan elbette dayağı kasdetmiyorsun. Vâkıâ işittiğime ve hatta Kıbrısta gördüğüme göre. îngiliz okullannda dayak cezası vardır; fakat bizde bunu kanun yasak etmiştir. Bundan başka Cumhuriyet Halk Partisi programının 41 inci rnadde^inin E fıkrasında «her öğretim ve eğitim kurumunda talebenin girişim kapasitesini kırmamağa, sevgenlik ve okşavışla özen göstermekle beraber, onları hayatta kusurlu olmaktan korumak için, ciddî bir yasav ve düzene, içtem bir ahlâk anlayışma alıştırmak, önemli olduğu kanaatindeyiz» denildiğini de unutmamak lâzımdır. Ben, nazariyatçı pedagoji üstadlarmdan olmamakla beraber, talimatname deki muvakkat ve kat'î ihrac gibi çok ağır maddî cezalarm aleyhindeyim. Bunu açıktan söylemeliyim. Gencleri millî ülkü ve ilmî kazanc bakımmdan terbiye etmek için, maddî cezalardan çok daha müessir müeyyideler vardır. Bunları biz, garb memleketlerinde değil, kendi içimizde, kendi hayatımızda da görüyoruz. Niçin meclise çokça içmiş olarak gelemiyoruz? Niçin istediğimiz gibi kürsüye çıkıp ağzımıza geleni söyliye miyoruz? Niçin yanımızdaki arkadaşla vüksek sesle konusamıyoruz? Şüphesiz, bu hallerde bulunanlara ve ısrar edenlere karşı maddî müeyyideler vardır; fakat hiç birimiz, bu müeyyideleri düsünmüyoruz. Şahsî vakarımız ve arka daslarımızm tavibi bize her hangi bir maddî cezadan daha çok ağırdir. ' Işte okulda bu münteşir ve sosyal hayl¥ı yaratmâ'S 1&>ımdırf •&* 'n'âyiıVtf'rn'a^ vınca, en maddî cezalann bile kıymeti sıfıra müncer olur. Talimatnamede kusur yoktur; bu yolda verilen emirler, vapılan yayınlarda okul disiplinini kuvvetle tutmağı ve korumağı âmirdir. Okulda disiplinsiz talebe bulunma smı, öğretmenlere el kaldırılmasmı ve silâh çekilmesini maddî cezanm tasavvur olunan yokluğuna değil, aile hayatma. psikolojik sebeblere. nihavet bazı öğretmenlerin kusurlarına [1] vermek daha doğrudur. Unutmamalı ki. bugünün gencliği, Büvük Harb felâke+ini geçirenlerin sulbünden gelmedir. Fizivolojik bünyenin iyi olgunlasmaması. Dsikoloiik birçok ârızalar doğuruyor. Bugünün gencliği, maddî cezadan zivade. Parti programımızın dediği «sevgenlik ve okşayışla> ruhî ve ahlâkî bir tedaviye muhtacdırlar. îşte. üstadım, bu mesele üzerinde benim şimdilik söyliyebüeceğim bundan ibarettir. Talimatnamenin bu işe taalluk eden maddeleri uzun ve ihtısas bakımından söylenecek sözler pek çok tur; fakat bu, nihayet gazete sütununa geçecek bir açık mektubdur, bir peda goiik etüd değildir. Derin saygı ve sevgilerimi kabul et, üstadım. Iktısadî hareketler Hurda demir ticaretimiz Memleketimiz, ötedenberi hurda de mir ihrac eden memleketler arasında mevki almaktadır. Demir halinde aldığımız malzemeyi yok pahasına ve hurda halinde satmamız bizim memleketin gidişıne hiç de uygun diişmiyen bir hareketti. Nitekim bu hareket, Cumhuriyet hükumetinin nazarı dikkatini celbetmekten uzak kalmadı. Karabükte, yeni, büyük demir ve çelik fabrikalarının temelleri atılırken beri taraftan da hurda demir ihracatı menedildi. Topraklarımız, zengin demir cevher lerini ihtiva etmektedir. Bu, kapalı gözle izhar edilmiş bir ümid değil, faaliyetini her zaman iftihar ve takdirle kaydettiğimiz maden tetkik ve arama enstitüsünün tetkikleri neticesine dayanan bir vakıadır. Bunun için, yeni fabrikalarımızı besliyecek demirlerimiz, er geç Karabükün çarhlarına girecektir. Fakat o zamana kadar fabrikaların muhtac olduğu ham mad dcyi memleket dahilindeki hurda demirlcrden tedarik etmek kadar tabiî bir şey cîdmazdı. Geçen sene verilen bu karardan sonra şöyle vaziyetlerin hasıl olduğunu görü yoruz: Bir taraftan esasen hurdacılar elinde bulunan hurda demirlerin fiatları yükseliyor, diğer taraftan satılacak hurdalara iyi piyasa bulunamıyor. Hurda demir ticaretimiz beynelmilel piyasadan tecerrüd etmiş, dahilî piyasa hareketten sâkıt kalmıştır. Şu vaziyetin ortada canlı bir misali de bulunmaktadır. Eğer Eyübe giderseniz bu canlı misali göreceksiniz. Gözlerinize hiç de yabancı gelmiyecek bir eski âşina, emektar Unkapanı köprüsü Sütlice ile Eyüb arasında der top olmuş yatıyor. Yalnız yatmakla kalsa iyi, günden güne biraz daha Halicin çamurlarına batıp gidiyor. Rakam ola rak hatırımızda değil, fakat az bir müddet evvel, artık hurda olmaktan başka bir işe yaramıyacak olan bu enkaza yüzbinlerle ifade edilen bir kıymet biçildiğini isitmiştik. Galiba şimdi köprü satılı yormuş. Unkapanı köprüsü misalini sırf hatırımıza geldiği için öne sürdük. Yoksa bu işin daha şümullü misalleri bulunduğu aşikârdır. Bize kalırsa mevcud şekli bozmadan hurda demir işine yeni bir formül bulmak faydalı olur. F. G. Serbest fılcirler Ziraî politika Yazan: CAV1D URAL PENCERESİNDEN Ölüm sandalyası ahkemelerin ölüme mahkum ettikleri suçluları elektrik cereyanına tutup candan cüda etmek usulünün ortaya çıktığı ve bu yaman işte kullanılan sandalyanm icad olunduğu gündenberi elli yıl geçtiği için Amerika gazeteleri dizi dizi yazı neşrediyorlar. Bu arada ölüm sandalyasınm niçin iccd ettirildiği, ne yolda sınandığı hikâye edildiği gibi o sandalya üzerinde ilkin can veren katilin hal tercümesi de yazıldı. Ölüm sandalyasınm icad olunmasm daki sebeb, ötedenberi iddia ve şimdi de tahlil olunduğu üzere, mahkumu uzun süren ihtilâclardan ve tahammülü güç acılardan kurtarıp mümkün olduğu ka dar hızla ve ıstırabsız olarak ölüme ka vuşrurmak düşüncesidir. Bu, adaletle şefkati uzlaştırmak endişesine dayanan bir kaygudur ki «incitmeden öldürmek ve adalet hükmünü insanî bir biçimde yerine getirmek» düsturile ifade olunuyor. Ölüm sandalyasınm bu endişeyi aza mî mikyasta tatmin ettiğine şüphe de yok. Çünkü o sandalya üstünde can veren suçluların ipe çekilenler gibi dilleri ağızlanndan karış karış çıkmıyor, gözleri falta51 gibi açılmıyor, yüzleri morarmıyor. Fransada olduğu gibi giyotinle, Almanyada görüldüğü gibi balta ile kafalari kesilenlerden dökülen kan da ölüm sandalyasında can verenlerde yoktur. Kısa bir titreme ve yıldırıma çarpılanlarda görülen biçimde anî bir ölüm!.. Adaletin ölüme mahkum ettiği bed • * sahtlan ıstırab çektirmemek belki iyi bir harekettir. Fakat cezada aranılan bir gaye de başkalarına ibret ve korku vermek olduğuna göre kanunun ölüme Iâyık gördüğü kimselere şefkat göstermek ve ölümü tatlılaştırmak bilmem ki ne dereceye kadar doğrudur. Fransada giyotinin, Almanyada baltanm ve başka memleketlerde ipin henüz bırakılmamasına bakılırsa ceza felsefesi mütehassıslarınm da bu suale müspet cevab veremediklerini kabul etmek lâzım geliyor. *** Yeni tatbikatta, muhtelif yerlere aid hususiyetlerle eski tecrübe ve ihtisaslardan istifade etmeliyiz Liberalizm içir biricik bir gaye var dır: Rentabilitat. Fakat etatist olan bir rejimin Agrarpolitik'i için Rentabilitat yalnız ve esas bir mevzu değildir. Bunda ana prensip toprağm hakikî unsuru olan, mületın ve devletın bünyesınin temeltaşı bulunan ve mılletın kan ve nüfus kaynağını teşkil eden köydür, köylüdür ve çiftçidır. Bu ıtibarladır ki zıraati yalnız bir Rentabilitat cephesınden gözetlıyen li beralizmle ziraati bir kül halinde devletin sosyal, ekonomık ve polıtık durumu içinde tetkik eden devletçi bir Agrarpolitik te gaye, şekil, tedbir ve tatbikat usullerin den dolayı farklar ve başkalıklar göze çarpar. Çünk"ı Rentabilitat'yı düsünen liberalizm için köyler ve çiftçi mevzuu ikinci üçüncü kategoride gelen meseleler mahiyetindedir. Çünkü liberalizm köylü nün verimli, randımanlı bir ziraat yapmasını kendi doktrin telâkkilerine göre onun istidad, kabiliyet ve mesaisinde arar. Ve onun içinde onu serbest bırakır. Halbuki etatist bir rejimin takib ettiği Agrarpolitikin gayelerinde köy esastır ve köylünün iyi, kârlı bir mahsul alabilmesi için de onu yetiştirmek, harice karşı korumak, ona modern bilgi ve teşkilât işlerinde yardım etmek, onu dünya piyasasile yakından ilgili bulundurmak ana programının başmda gelir. Bunun için de müdahalecidir. İşte aradaki bu doctrine farkı liberalizmde devleti köylüden nekadar uzaklaştırırsa ve mes'uliyetini nekadar azaltırsa, etatisme de devleti köylüye o kadar yaklaştınr ve fakat buna göre de mes'uliyet ve salâhiyetini de o kadar büyültmüş ve genişletmiş olur. Doğru söze ne denir? Kültür işlerinde, garbi körü körüne taklid etmekten büyük zararlar doğacağına aklı erenlerimizin hepsi inanır elbette. Bir millet, cansız, kendine özel karakterden mahrum bir cisim olaydı, onun üzerinde aynen taklidin bir zaran olmaz değil, belki faydası olurdu. Fakat millet, canlı bir bütündür ve yüzlerce asırlık bir tekâmül yolu üzerinde kendine göre bir biçim almıştır. Bu biçim, kültürel bir biçimdir, maddî değil. Onun karakteri, her halde bütün öteki milletlerin karakterlerinden ayrıdır. Zaten insanlık birliği içinde milletleri birbirlerinden ayıran vasıflar, kültürel karakterde toplanır. Medeniyetçe en ileride saydığımız milletlerde. ilmî metodlar bile, birbirine yakınlıklan kadar ayrı vasıflar gösterirler. Hatta bu aynlıklar, teknik işlerde de göze çarpar: Tabı makineleri bile, onları yapan milletlerin fennî dehasma göre, baska başka, fakat müm kün olduğu kadar birbirinden mütekâmil şekiller arzederler. Bu halde ter biye gibi, asıl surette, millî ©lan bir müessesede taklide hiç yer yoktur. En yeni metodlar, mutlaka onlan kullanan milletlerin karakterlerine göre, birer özel mahiyet alırlar. Binaenaleyh kültür işlerimizde taklidden sızlanmakta yerden göke kadar haklısm. Bu yazına belki «bazı pedagoji üstadlarımız» dan cevab beklerdik; benim gibi terbiyede daha çıraklığa bile ula şamıvan. yalnız geçmişinde kırk yıllık bir filî öğretmenlik taşıyan bir adamın «acık bir mektub> la sana cevab ver meğe kalkışmasmı, sakın, kendini «pedagoji üstadları» ndan saymasmdan ileri gelmiştir, sanma. Ancak bu meselede seni, güzel bir dava ceşinde kosar gördüğüme sevindiğim kadar, yazında gördüğüm eksikliklerden müteessir olduğumu da söylemelİ3'im. O eksikliklerin neier olabileceğini anla mak icin 1930 yılında cıkan «lise ve orta mektebler talimatnamesi> nin bazı maddelerini buraya geçirmekliğime müsaadeni dilerim: «111 Liseler ve ortamekteblerde ver^lecek cezalar bunlardır: «A) İhtar. «B) Tesçil. «O Tekdir. <D) Muvakkat ihrac. «E) Kat'î ihrac> Bu cezalarm üç evvelkisini bir yana Kâzım Nami Duru bırakalım da muvakkat ve kat'î ihrac cezalannı ele alalım: (1) Buraya bazı gazetelerimlzln bu «117 Muvakkat ihrac, nihayet bir aları büyülterek gencleri istemiyerek vakteşhaftayı geçmemek üzere talebeyi velisi vtk eder surette yazdıklarını da e'ilemek nezdine göndermektir Lsterdim. Geliboluda 150 hanelik bir köy kuruluyor Çanakkale (Hususî) Hükumet tarafından satın alınan Gelibolu civarın daki yirmi bin dönümlük Koru çiftliği nin arazisine yüz elli hanelik modern bir göçmen köyü kurulmasına karar veril miştir. Dirik köyü ismini taşıyacak olan bu köyün inşası Ismail Baykut isminde bir müteahhide verilmiş olup temelatma töreni de Gelibolu, Lâpseki kaymakam ları, askerî komutan ve sair erkân ve halk tarafından yapılmıştır. Gönderdiğim resim temelatma merasimini göstermektedir. çalışmak. Hiç şüphe etmemek lâzımdır ki bu kaide Agrarpolitikin esaslarından birisidir. Yalnız bu anlaşma ve ahenkli ça lışma nasıl mümkün ve nasıl mümkün değildir? Buna misal olarak kendimizi alabiliriz. Biz dün olduğv gibi bugün de ziraat sahasında yeniliklere ve radikal tedbirlere çok ihtiyac duyan bir vaziyette bulunuyoruz. Vakıâ köylümüz zekidir ve cin fikirlidir. Ve en kısa bir zaman içinde de kendisine gösterilen, öğretilen yenilikleri almış ve benimsemiştir. Ve ziraat şeklimizde yurdumuzun bazı yerlerinde en ileri ve en medenî bir ziraat şeklini almıştır. Fakat bazı yerlerinde de istenilen şekilde ileri gidememiştir. Tarihin en büyük inkılâblarından birisini yaratan bu memlekette takib edilen bir ziraat siyasetinin köylüyü kendi haline ve eski ziraat vasıtaları ve eski bir ziraat sistemile çalışımına bırakması müm kün müdür? Cevabı basittir: Hayır.. Ve mademki devlet ve ferd birbirinden ayrı mütalea edilemiyen bir bütünlüktür. O halde gerek köylüye ve gerekse devlete faydalı olan yeni tedbirleri almak ve köylüyü eski usul ve vasıtalardan kurtarmak en kestirme bir akıl ve düşünce işidir. Ancak burada üzerinde daima durulması icab eden diğer noktalar; köylünün senelerdenberi üzerinde çalıştığı topraktan, iklim şartlanndan ve çalışma itiyadlarmdan elde ettiği tecrübelerdir. Bu tecrübeler, ziraat işlerinde çok kıymetlidir; yeni plânlar, yeni tedbirler yanında daima hesaba katılması ve gözönünde tutulması lâzımdır. Çünkü bu tecBu sebebledir ki bugün etatist bir Ag rübeler birçok fazla masrafların önünü alrarpolitikin üzerine aldığı vazife, yük ve mak, kıymetli emeklerin boşa gitmemesisalâhiyet de liberalizme nazaran çok ağır ne mâni olmak gibi faydalı şeylerdir. ve çok mes'uliyetlidir. Zira çalışma ve iş Şurası bir hakikattir ki bizde programlı sahası çok genişlemiştir. Zira üzerinde bir ziraat politikası Cumhuriyet devrinde çalışmak mecburiyetinde olduğu mevzu başlamıştır. Bu devreye kadar köylü isVaktile şarkta aristokrat suçluların kalar çeşidli ve hepsi ayrı ayrı uzun ve yo tismar edilmiş ve bu yüzden yokluk ve nını dökmemek âdetti. O gibiler ya boğrucu emek istiyen birer mesele teşkil eder. sefalet içinde bir «Plep» vaziyetine düş durulurdu, yahud bir çuvala konularak Bir Agrarpolitikin en çok karşılaştığı bu müştür. Onu bu acıklı vaziyetten kurta atlara çiğnetilirdi. Garb âlemi ölüm mahmühim meseleler nelerdir? Bunlar esas ran köylüye giden, köylüyü düşünen dev kumune zehir sunmayı tecrübe ettiği gibi itibarile şuüç noktada hulâsa edilebilir. letçi Kemalizmin kurtancı, koruyucu ve ipe, baltaya ve kılıca da icra vazifesi yükseltici tedbirleri olmuşrur. Ve ancak gördürmüşjür. Işkence, şarkın 1 Köyleri kıymetlendirmek MÜTEFERRtK\. 2 Köylünün emeğini kıymetlendir Kemalizm sayesindedir ki köylü kendi pek yakın bir tarihte unuttuğu ve garbın terhib vasinde bir yaşamak hak ve ümidini duya sıtalarındandır. Romada mahkumları mek Uçüncü Umumî Müfettiş bilmiştir. Bu rejim içinde köy, köylü ve vahşi hayvanlara parçalatırlardı ve bazı Üçüncü Umumi Müfettiş Tahsin U3 Piyasayı kıymetlendirmek zer, bu pazar günü tedavi edilmek üzeGörülüyor ki üçü de birbirinden mü çiftçi için alınan tedbirler ve teşebbüsler memleketlerde o gibileri bal dolu teknere Viyanaya gidecektir. Van Üniversite him olan ve fakat bir memleket ziraatinin pek çoktur. Âşar bu rejim içinde kaldınl lere yatırarak sineklerin, arıların iğneleri sinin tesisi işi Tahsin Uzerin avdetin kalkınması, kcrunması, yükselmesi için mıştır. Köylünün bu rejim içinde mevkii altında inlete inlete öldürürlerdi. den sonra kat'î neticeye bağlanacaktır. ve kıymeti takdir edilmiştir. Ve bilhassa Dikkate ve hayrete değer olan nokta de gerekli ve geniş bir çalışma sahası teşyakında çıkanlacak olan toprak kanunu ilk ve orta çağlarda olduğu gibi nisbeten Adliye sarayının inşası için kil eden bu mevzular çözülmesi hiç de îstanbul Adliye sarayının inşası işile kolay şeyler değildir. Ve hele bizim zira da tabiî seyrini aldıktan sonra köylünün yakın devirlerde de ölüme mahkum olanmeşgul olmak ve inşaatı münakasaya atimiz gibi yüz yıllarca bakımsız, alâka ve çiftçinin vaziyeti bugünden daha iyi ve lardan birçoğunun bu hükmü gülerek, koymak üzere îstanbul Müddeiumumisi sız bir vaziyette kalmış bir memlekette emniyetli bir duruma girmiş bulunacak eğlenerek kabul etmeleridir. Osmanlı tarihinde bile bu kayıdsızlığm birçok mi Hikmetin reisliğinde bir komisyon te bu mevzular devleti ağır külfetlere, bü tır. şekkül etmiştir. Bunlar hepsi iyi şeylerdir. Bizim yal salleri vardır. Meselâ 1603 yılında ya yük para sarfiyatına ve hesabsız fedakârnız üzerind» durmak istediğimiz ve ziraat pılan bir ayaklanma sonunda yakalananTürkofisin haricdeki teşkilâ lıklara mecbur tutan güç işlerdir. Bunlar lardan Sipahi Poyraz Osman ölüme büvük bir organizasyon isidir; iyi bir siyasetimizin içinde biraz daha ehemmitına aid tayinler yet ve hassasiyetle gözönünde tutulmasmı mahkum edildiği sırada küçük bir telâş Türkofisin haricde bulunan mümes rehberlik işidir. Ve büyük bir bütçe me arzu ettiğimiz bir iki nokta vardır. Bunlar göstermemiş ve kendini öldürtecek olan silliklerinden bazılarınm işleri genişle selesidir. da yurdun yer yer değişen hususiyetlerile Sadnazam Yemişçi Hasan Paşaya şöyle diğinden bu mümessillikler kadrosunun Buna rağmen zamanımızda ziraati ken bir de hakikaten istifade edilmesi muhak bir ricada bulunmuşru: genişletilmesine karar verilmiştir. Bu di haline ve kendi gidişine bırakabilecek Beni kadmlar gibi bogdurma, 1si m meyanda Nevyork ve Paris konseyelik hiçbir devlet olmadığı gibi, devletin yar kak olan yerli tecrübe ve ihhsaslarımızdır. Ziaatimizin aksaklık geçirmeden, hcla öldürt. lerimizde birer muavinlik ihdas edil dımmdan, şefkatinden, himayesinden yorulmadan kolaylıkla inkişaf edebilYemişçi Hasan, yanm saat süren bîr miştir. uzak kalabilecek bir tek ziraat memleke mesi ve yükselmesi için bunlar ihmal edi mülâhazadan sonra Poyraz Osmana ju Nevyork konseyeliği muavinliğine ti de yoktur. Bu yardımdan ve bu reh lemiyecek bir kıymet ifade eder. Ve cevabı verdi: Türkofis merkez müşavirlerinden Habeılikten mahrum olan, ziraati organize bu kıymetler Agrarpolitik'imiz içinde Haklısm yoldaş. Senî bogdurtmat lidi, Paris konseyeliği muavinliğine de bir müddettenberi îstanbul Türkofis edilmemiş bulunan, ziraatine dünyanm kuvvetli bir ver alacak olursa anlaşarak günahtır. Çünkü er doğup er yaşamış bir şubesi müdürlüğü emrinde çalışan bir ve devletin umumi ekonomik ve polıtik ve ahenkli çalışmanın esasları temin edil adamsm. Dileğini kabul ediyorum: Baprensiplerine uygun bir şekilde veçhe ve miş ve böylelikle de ziraat siyasetimizin şm kıhcla kesilecektir!... müsavir tayin edilmiştir. rilmiyen bir memleket ziraatinin içinde Türkiye Letonya ticaret yaşadığımız müfrit nasyonal ekonomi muvaffakiyet neticelerinin garanti nisbet Amerikada ölüme mahkum edilen suçleri o derece kuvvetlenmis ve artmış olur. lulardan bu zihniyette olanlar için ölüm anlaşması mer'iyette devrinde rakibleri karşısmda yaşıyabile Niğde meb'usu sandalyasınm ne zevki olur ki!.. Bu avın 12 sinde akdedilmiş olan Tür ceğini zannetmek en basit bir düşünce CAVID URAL M. TURHAN TAN kiye Letonya ticaret anlaşması. dün tarzı olur. Onun için zamanımızda bir den itibaren mer'iyet mevkiine girmiş memleket ziraahni tetkik ederken o H: Fatihte Sarıgüzelde ifci numaralı evde Necatl Glrginere: tir. Yeni anlaşmaya göre. iki memleket ziraati daima devletin umumî ekonomi ve Samsunda tütün satışları Araaıra neşrettiğim veclzeler arabca, aarasında eşya mübadelesinden müte Samsun (Hususî) Tütün piyasa cemce ve bazan da fransızcadan alınmış politika çercevesi içinde tetkik ve mülâvellid alacaklar, klering yolile ödene M. T. T. haza etmek gerektir. Ve gene bir memle mız, açıldığı gündenberi ayni hararetle sözlerdir. cektir. Sergilerde teshir edilmiş olan eşdevam etmektedir. Bugüne kadar bir milvalar da klering yolile tediveye tâbi o ketin ziraatinin ileri ve geri hareketlerini incelerken yalnız köylü ve ciftçi smıfını de yon 200 bin kilo tütün derambar edilmiş Mevlidi Şerif lacaktır. Fakat bu eşva^rm ithali bekletilmeden yapılacaktır. Letonyaya tü ğil, o memlekette takib edilen Agrarpoli ve bu miktardan bir milyon kilosu satıl Aksarayda Namık Kemal caddesinde tünden maada her türlü Türk malı ser tik'in de isabe'.li oluşunu veya isabetsizliği mıştır. Bu vaziyete göre rekoltemizin he oturan mütekaid liva kumandanların ni gözönünde tutmak icab eder. Bunun men hemen yarısı satılmış demektir. Şim dan Hüsnünün eşi Bayan Saffetin rubestce ithal olunabileoektir. sebebi açıktır. Bugün bir ziraat sahasında diye kadar satılan tütünler kâmilen dizi huna gönderilmek üzere 30 ikincikânun Pasaportunda tahrifat köylüye düşen vazife ve mes'uliyet kadar dengidir. Mahsul fiatları 65 ten 130 ku 938 pazar günü Aksarayda Valide ca yaomamış devlete düşe> vazife ve mes'uliyetler de ruşa Görmezler de 15 20 kuruş arasında miinde öğle namazmdan sonra Mevlidi Dün, Sultanahmed birinci sulh ceza az değildir ve hatta daha ağır ve daha satılmaktadır. Köylü piyasanın vaziyetın Şerif okunacağmdan gerek akraba ve mahkemesine pasaporttaki vize müd çoktur. Köyler nihayet elindeki mevcud den memnundur. Samsunun en iyi tütün ahbablarının ve gerek arzu eden zevatın siarı rioa olunm^ktadır. detini tahrif etmekten suçlu Habeş te vesaitle arazisini iyi işlemek, toprağından yetiştiren bir mıntakası olan «Madenler» baasmdan Berhan oslu İbrahim ismin fazla randıman almak, devlete olan borc de iki yüz bin kilo kadar demet dengi de yirmi iki yaşlarında bir genc getirillarını muntazaman ödemek vazifesini yapacak zürra kalmıştır. Demet yapacak Her kitabhanede bulunmiştir. yüklüdür. Fakat devlet buna karşı sıh kbylüler, piyasamızın bugünkü vaziyetinHabeşistanlı gencr, tahrif hâdisesini ması lâzım gelen bir seri hatli, sağlam, yapıcı bir unsur yetiştirmek, den ümid alarak, demet tütünlerini daha tercüman vasıtasile =övle anlatmıştır: M. Turhan Tanın eserleri. « Ben, Habes hükumeti tebaasın rentabl bir ziraat şekli meydana getirmek fiatlı satmağa hazırlanmaktadırlar. Bu için köylüden daha çok bağlantılar altına günkü hale göre, rekoltemizden stok tütün Kuruş danım. Tahrandan îstanbula gelirken Tahran Türk konsoloshanesinden bana girmiş, ona yol göstermeği üzerine almış kalmıyacağı kuvvetle ümid edilmektedir. 100 Timurlenk 60 günlük vize verdiler. Fakat İstanbu ve mühim, çetin vazifeler yüklenmiş bu100 Kadın Avcısı Samsunda temiz ve sıhhî la vava geleceğim icin vizenin 160 gün lunuyor. O halde ziraat sahasında vazife 100 Akından Akma ekmek lük olmasını rica ettim. Kabul ederek ikiye bölünmüştür Ve buna göre de mes150 Hurrem Sultan Samsun (Hususî) Belediyemiz pasaportumu düzelttiler. İddia edilen uliyet mü«terek demektir. Bu ortaklamayı 150 Viyana Dönüşü son zamanlarda sıhhî işler üzerinde fazla +ahrifat bundan ibarettir.» 75 Cem Sultan kabul ettikten sonra bir Agrarpolitik'in en Heyeti hâkime. Berhan oğlu İbrahi çok gözeteceği ve dikkat göstereceği me hassas davranmaktadır. Bu cümleden ol25 Tarihte Türkler için söyle rr.ak üzere fırınlardaki fennî ve sıhhî tamin tevkifine mahal olmadığına kanaat nen sözler sele ne olabilir? Bu da belli birşeydir. dilât hamur makinelerinin mecburî olasetirerek pasaportunun kendisine iade75 Tarihî Musahabeler sile serbest bırakılmasma karar verdi. Köylü ve çiftçi ile ahenkli ve anlaşarak rak kullandırılmalarile itmam edilmiştir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle