Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 Mart 1937 CUMHURİYET tzmir (Hususî) Karaburunda çiftliği bulunan Faik Cenksoy, altın madeni bulduğunu iddia ile Vilâyete müra caat etmiştir. Keyfiyet tetkike başlanmıştır. Vilâyetimizin diğer bazı yerle rinde de altın madeni bulunduğu rivayet edilmektedir. ' Faik diyor ki: < Bu madeni buluşum, eskidir. U mumî Harb sıralarındadır. Çok geniş bir sahaya yayılmış bulunmaktadır. Fakat bu genişliği şündilik söyliyemem. Yal nız madenin çok zengin olduğunu söy liyebilirim. Ingiltere ve Fransaya 300 kadar nümune gönderdim. Tahlil neti cesi binde 20 29 çıktı. Rusyada Oral dağları altın madenleri nisbeti 10 15 tir ve bu madenlerin, dünyada en zengin madenler olduğu söylenir. Şu hal de benim madenim, tükenmez bir ha zine demektir. Bu maden, her şeyden evvel hükumete aiddir. Maden Araştırma Enstitüsile beş aydanberi temas halindeyim. Bana, madenin yerini ve hukukî vaziyetini sordular. Hatta vesika satmak niyetinde olup olmadığımı da araştırdılar. Fakat ben herşeyden evvel salâhiyettar bir zat gönderilmesini is tiyorum. Bazı şartlarla madenin yerini göstermeğe hazırım ve şüphesiz bun dan hükumet istifade edecektir. Bu buluşuma mukabil bir şeref hissesi iste mek hakkımdır. Maden çok zengindir ve Yorulmak bümez bir azim ve gayet az bir bütçe üe on sene zarjınaa vucuae mütemadiyen işlense bitmiyeceiktir. getirilen büyük eser; Edirnekapt Şehidhği Vaktile Cumhuriyet Merkez Bankasma ri İmar komisyonu iki sene sonra bir ce Amerikadan fıçılarla altın getirilmişti. Edirnekapıyı geçtik. miyet halini alrnış ve asıl faaliyetine baş Halbuki altını haricden getirmeğe ne Şehir bitti. Ve bir mamurenin kapısmda durduk. lamıştı. lüzum var, işte maden! Bu eşikte bütün emeller, arzular, hırsBu hesabla cemiyetin tam on senelik T, hepsi, herşey duruyor. bir mazisi vardır. nar kuruş olsun versek birkaç sene içinde, Körpe servilerin noktaladığı, beton Cemiyet işe başladığı zaman ilk mev memleketin her tarafmdaki şehidliklerin «nüstatillerin satırladığı bir tarih sahife zu olarak Çanakkaleyi ve Çanakkalede imar edilmiş olduğunu görebiliriz. sine bakıyoruz. yaralanıp ta İstanbul ve civarı hastanaHangimiz şehidlerimize karşı kendimiBurada yedi bin Türk eri, tıpkı Ça lerinde şehid olanların gömüldükleri E zi borclu bilmiyoruz ve hangimiz bu nakkaledeki gibi, tıpkı döğüşürkenki gibi, dirnekapı ve Karacaahmed şehidliklerini öyle yanyana, öyle beraber, öyle omuz ele almıştır. Ikinci olarak ta yurdun di borcu ödemekten kaçabiliriz? O halde bu cemiyetin aza taahhüdleri omuza, yatıyor. ğer yerlerindeki şehidliklerle yurd dışı neden, yılda (50) lirayı geçmiyor? Güneş, nemli toprağı öpüyor. şehidliklerini düşünmek olmuştur. Cemiyetin masraf faslını gözden ge Ve toprak, boydan boya bir buhur Görüyorsunuz ki mevzu ve emel bü çirirken (su) da duruyorum: dan gibi tütüyor. yük ve geniştir. Bu gayeye varmak için Su için de para mı veriyorsunuz? Ve biz, açık alınlarımıza dik durma ise, eldeki vasıtalar hiç denecek kadar hakkı verenlere, sade onlara, sessiz, son azdır. Buna rağmen cemiyet, esaslı bir Alıyorlar. suz bir saygı ile iğiyoruz başlanmızı.. abide kuruluncıya kadar Arıburnundaki Fakat hayır, bu işte büyük bir yanlışAnafartalar, Arıburnu... Inönleri, Mehmed Çavuş abidesini ve Kırklare lık olsa gerek. Sakar>ra ve ta Akdeniz kıyılarına kadar lindeki şehidliği de unutmamıştır. Bir şehir, birçok sebeblerle hjçbir yaruzanan bir zafer alanı. Ve daha gerilerFakat bilhassa yedi bin Mehmedcigin dımda bulunamasa bile, şehidliğine verde, uzaklarda, çok uzaklarda kalan, ad yattığı Edirnekapı Şehidliğile meşgul ol diği sudan para alamaz! lannı bile güç hatırladığımız er mey muş, binlerce fidan dikerek baştanbaşa İşte ecnebilerden mürekkeb bir grup, danlan.. Sonra bunların unutulmuş, ağacladığı bu sahayı beş bin metro u şapkalan ellerinde. bir mabedde dolaşır metruk mezarları. zunluğunda duvarîa çevirmiş, güzel bir gibi, ağır ağır, sükun içinde ilerliyerek Demek ki, diyorum dostuma, on abide kurmuş, bir fen heyetine yaptırdığı Türk şehidlerini ziyaret ediyorlar. yıl evvelin bir hayırlı teşebbüsü olmasay olâna göre muntazam beton yollar, ve Abidenin etrafında toplanmış bir mekdı, bugiin, İstanbuldaki şehidlerimizin herbirinde yirmi şehid bulunan betondan tebli kafilesi, buradla yatanların niçin bile yerlerini bilmiyecektik. şehid mezarları tesis etmiştir. can verdiklerini anlatan muallimlerini Her tarafa birden yetişemediğimiz Ve ne zamandanberi kendi kendile dinliyor. rine bu işi üzerlerine alarak çalışan ve bu için evvelâ burayı yüzümüzü ağartacak Şu genc kadm bir mezar taşına iğil şehidler diyarını mükemmel, tertemiz, bir hale getirmeği istiyoruz. Ondan sonmiş gözyaşı döküyor. muntazam bir bahçe haline getirenlere ra sırasile diğer şehidliklerle meşgul ola Kimindir hemşire? cağız. şükran dolu bakışlarımızı çeviriyoruz. Göğsü, dudakları. «esi titriyor: Varidatınız? demeğe dilim varmı Daha işimiz bitmedi, diyorlar, dar Hiç kimsem değil... Yüzünü görbir bütçe üe bugiine kadar ancak bu ka yor. Biliyorum ki; yurd içinde ve dışmdar yapabildik. Fakat asla yılmış, usan daki bütün şehidlikleri imar işini üzerine mediğim babam da Çanakkaleden dönmış değiliz. Görüyorsunuz ki hâlâ du almış olan bu cemiyetin yılhk geliri topu memişti de.. Ve biraz daha iğilerek hıçkınyor: topu on üç bin liradır. rup dinlenmeden çalışıyoruz. Belki onun bir arkadaşıdır.. Belki Türkiye Büyiik Millet Meclisinin şeMezar ve lâhid hasılatı, evet hasılatı, beraber can verdiler.. hidlerimize gönderdiği muazzam çelenk, resmî ve hususî müesseselerin yardımlan, Doğru.. hiç solmıyacak bir hatıra. aza taahhüdleri, takvim ve muhtıralar Kimbilir hangi ermeydanında kalmış Sonra, soldaki tarafta taze bir mezan dan gelen para ve nıhayet rozet... eşinin, yavrusunun ve babasmm meçhul gösterivorlar: Bu son madde, yani rozet, hepimizin İşte, on iki sene ewel bu fikri or şehidliklere verdiğimiz parayı ifade ettiği mezarını hayalinde anyan ana, dul ve taya atan büyük asker General Şiikrü için, onun üzerinde biraz durabiliriz: yetim, zaman zaman gel, şu taşlarm biNaili de burada yatıyor. rine iğil ve bırak gözyaşların aksın... Yılda bin lira. Evet, 1924 sonlarında Üçüncü Kol Dikkat ediyor musunuz? Biz Istanbul Bil ki bunun altında yatan da, seninki ordu kumandanı bulunduğu zaman §e Iular, şehidlıklerimizi imar için, adam gibi, ayni emel, ayni aşk peşinde koşarhidlikleri imar fikirini ilk ileri süren o başma yılda beş para bile vermiyoruzî ken can vermiş bir Türk çocuğudur. îdi. Onun teşebbüsile kurulan Şehidlikle Halbuki hepimiz, muntazaman beşer, oKANDEMİR Burada 7000 Türk eri tıb Altın madenini bulan zat kı cephede gibi yanyana, Vilâyete müracaat etti omuz omza yatıyor Şehidlikleri imar gibi ulvî bir vazifeyi omuzlarına almış olan bu cemiyete yardım etmek hepimizin en mukaddes bir vazifesidir Aziz Şehidlerimizin makberesinde Izmirde bir altın madeni varmış! Balkanlar arasmda bir otomobil müsabakası Yunanlılar haziran ayında yapılmak üzere çok meraklı bir müsabaka tertib ediyorlar Bizim Ahfeş debİ3'at ve dil tarihinde bir büzi ahfeş vardı. şimdi onun şöhretine bizim Ahfeş varis oldu. Büzle bizim kelimeleri arasmda münasebet aranmasın. Malum olduğu üzere Buz, keçi demektir ve tarıhe geçen Büzi Ahfeş, Arab dıyarmda dıl alimi olarak şohret kazanan bir Türkün hayvancağızıdır. O keçinın, sahibıle yap mış olduğu musahabeleri gene bu sütunda anlatmışüm, tekrara lüzum görmüyorum. Fakat» bizim Ahfeş, Beni Âdem zümresıne mensubdur, edibdir, münakkiddir, dil meraklısıdır, jıükte düskünüdür. Melemesi konuşmak, ge viş getirmesi de yazmak şeklinde tecelli edegelmektedir. Büzi Ahfeş hılkati muktezası! konuşmazdı, sade dinlerdi. Bizim Ahfeş boyuna konuşur, boyuna yazar ve asla dinlemez. eğer sözlerinde tarıza maıl ve hatta münhemık görünmese kendısuıe bir şey demeğe hakkı * mız olmazdı. olamazdı. Lâkin Ahfeşi miz «muteaddı» dır de. Buzi Ahfeşin ota, yaprağa reva görduğü hücumları bizim Ahfeş. muharrirlerin yazılarına eza görür! Ona sorarsanız bu hücumların adı *tenkıd» dir. Lâkin biz, asrî Ahfeşin yazılarmda tenkıdden fazla tahrib görüyoruz. Bonra o, gerçekten garib meşrebli bir edibdir. Belağate değil, gara • bete kıymet verir, nitekim intikadî yazılarının başına bile fasih olmıyan bir kelime kondurmuştur, herkesin muga habe suretinde kullandığı lugati soh bete çevirip makalelerine başlık yap mıştır. Gerçi Ahfeşimiz, arabca müennes bir sim olan sohbetin aslmda arkadaşlık manasma geldiğini ve fransızca com pagnie kelimesinin tam mukabili olduğunu bilmez. Helva sohbeti tabirine bakarak onun musahabe mefhumu taşı dığma zahib olur. Fakat helvaya izafe edilmiş olmasma rağmen o tabirdelti sohbetin lugat bakımından tatsız olduğunu düşünmez. Bununla beraber tasrıh etmeğe mecburum: Ahfeşimiı makalelerini fransızca yazsa causerie yerine compagnie kullanmaz. Çünkü sohbetle musahabenin fransızcada farkmı bilir! Bizim Ahfeşin üzerinde dolaştığı sütunlar biraz kuytu yerdedir. O sebeble: «Kendi çalar, kendi oynar> sözüne uygun bir mevkidedir, dmleyicisi olmıyan bir lisan sazendesidir. Öyle iken falsolu nağmelerini arasıra duyuyoruz ve gülüyoruz, işte onlardan gelişigüzel bir iki örnek: 1 Hiç şüphesiz ki Türk muharriri nin hali acıklı bir haldedir. Onun hali nin... «Niçin okuyorum, başlıklı «sohbet> ten Bü cümle bizim kalemimizden çıksa Ahfeşimiz «halden anlamıyan muhar rirler» diye bizi hırpalamıya kojnılurdu. Biz, onun halden anlamadığmı söyle mekle iktifa ediyoruz, biraz do gülüyo ruz. 2 «tstiklâl marşı elbette kaldırıla maz. înkılâb tarihinin bir anını göste rir. Öyle amma millî marşlardan biri olarak kalır!» «Gene Akif başlıklı «sohbet> ten Amma, ekseriya tafsil, bazan istidrak ve nadiren istiğrab, istihsan için kullanılan bir edattır, (fakat) le, (lâkin) le, (ancak) la birleştiği, ayrıldığı yerler vardır. Şu ibarede acab.a ne edatı ola rak kullanılmıştır? Böyle bir suale Büzi Ahfeş başını sallayıp susardı, bizim Ahfeş te bilmem, öyle yapar mı? 3 «Türkçe hoşlanmıyanlar!.. «Son sohbetlerden birinin başlığı Bu, bizim Ahfeşin garib tasarrufları arasında bir şaheserdir. Ne yazık ki ibarenin zevkine varmak için «Türkçeden hoşlanmamız> lâzım!... Şöyle bir lâtife ile dostumu sütunumda selâmlamak fırsatını yarattığımdan dolayı kıvanç duyduğumu da kaydedip susuyorum. Geçen senelerde İstanbulda yapilan otomobil müsabakalartndan bir manzara Atina (Hususî muhabirimizden) Balkanlar arasmda bir otomobil müsabakası (Rallye) yapılması için burada teşebbüslere girişilmiştir. Bu teşebbüsün muvaffakiyetle neticeleneceği burada muhakkak sayılmaktadır. Yunan otomobil ve turizm kulübü birkaç aydanberi mevzuu bahsolan bu fikir üzerinde birçok tetkiklerde bulunduktan sonra (Rallye) nin tahakkuk edeceğine kanaat getirmiş ve idare heyetinin son toplantısında Balkanlarda şekil itıbarile ilk defa olarak yapılacak olan bu müsabakanın tertıbini üzerine almıştır. Fakat her ne de olsa bir takım zorluklara tesadüf eden bu müsabakanın yapılması pek te kolay olmıyacaktır. Birinci mesele olarak malî müşkülât başgöster mekfedir. Otomobilcilere nakdî mükâfatlar verilmesi mevzuubahis değilse de verilecek hediyeler ve saire dolayısile mühim bir masrafı göze almak lâzımdır. Mütehassıslar, bu masrafın 200,000 drahmiden aşağı olmıyacağını tahmin etmektedirler. Müsabakanın muvaffakiyeti için en mühim mesele, Balkan memleketlerinin geniş mikyasta müsabakaya iştiraklerinin teminidir. Yunan Otomobil ve Turizm kulübü reisi Statates müsabaka projesini şöyle anlatmışür: « Önümüzdeki haziranda Balkanlar arasında bir otomobil (Rallye) mü sabakası yapılmasma karar verdık ve bunun için çalışıyoruz. Fakat bu kararımızın Jahakkuku için iki şeyin temini lâzımdır. 1 Yapılacak masrafa mukabele edecek paranın tedariki, 2 Müsabakaya iştirak edecek Balkanlılann mümkün olduğu kadar fazla olmasıdır. Eğer kifayet edecek derecede para bulunmaz ve iştirak edeceklerin miktarı da kâfi derecede olmazsa teşebbüsümüzden sarfınazar etnıek mecburiyetinde kalacağız.» Kulübün umumî kâtibi müsabakanın bütüg plânlannı hazırlamış ve takib edeceği yolları tayin etmiştir. Bu plân teknik heyet tarafından tetkik edildikten sonra Balkan memleketlerinin otomobil kulüblerine gÖtürülecek ve onlann da fikirleri alınacaktır. Şimdiden Yunanistandan on beş otomobilcinin müsabakaya iştirak edeceği anlaşılmıştır. Eğer diğer Balkan memleketlerinden de bu nisbette müsabakaya talib olanlar bulunursa iştirak edeceklerin miktan hususundaki mesele halledilmiş olacaktır. Plâna göre müsabakanın sonu Atinada bitecektir. Müsabakaya girenlerin ilk hareket olmak üzere seçe bilecekleri mahaller de şunlardır: Belgrad, Osyek, Niş, Sofya, Varna, gibi, kaşlarını çatarak ona doğru iğilirken bağırdı: Siz kimsiniz? Muallim mi, mu bassır mı? Ne oldu çocuğuma? Yü zünü, gözünü kim parçaladı? O Tahsin yumurcağı mı? Haydudla rm çocuğu da haydud olur. Böyle lerinin mektebde işi ne? Bu ne rezalet! Sinirli parmaklarını açarak birer yengece benziyen zayıf ellerini Orhana doğru sallıyordu. Kırrkına yakın, çekik ve uzun yüzlü, boynu da göze çarpacak kadar uzun ve üstünde kalm damarlar kabaran, fakat yüzünde eski ve yeni bütün öfkelerinin sabit ve hareketli buruşuklan olmasa, hâlâ güzel sayılabilecek bir kadmdı. Orhan karşısmdakine ifratmı hissettirmek için ihtar yerine geçebilecek bir sükut içinde yutkunduktan sonra, bu fasılayı sessiz bir telkinin icab eth'rdiği kadar uzatmıya muvaffak olamıyarak, içinde fazla ihtiyat ve korku yüzen hafif bir sesle dedi ki: Şayanı teessüf bir hâdise... Kadm birdenbire onun sözünü keserek bağırdı: Şayanı teessüf ne demek? Rezalet! Kafasım paralamışlar çocuğumun... Hem de o haydudun oğlu yapmış, gözü çıkasıca oğlu... Onu kovmazsanız mektebden, maariflere şjkâyet ederim, nazırRusçuk, İstanbul, Edime, Brasova, Bükreş, Tiran ve Selânik. Fazla numara kazandıran büyük mesafeler de şunlardır: Atina Osyek 1588 kilometro, Varna Atina 1832 kilometro, Brasova Atina 1548 kilometro, İstanbul Atina 1565 kilometro, Tiran Atina 1640 kilometro. Bütün bu mahallerden gelenler Sofyada birleşecekler ve oradan Atinaya kadar hepsi birden geleceklerdir. Teftiş merkezleri de şunlardır: Tiran, Niş, Sofya, Brasova, Bükreş, Sofya, Osyek, Belgrad, İstanbul, Edirne, Varna, Rusçuk. Balkan memleketleri içinde ençok otomobili bulunan Romanyadan müsaba kaya iştirak edeceklerin fazla olacağı zannedilmektedir. Türklerle Yugoslavyahların da iyi otomobilcilerinin müsabakada bulunacaklan muhakkak sayılmaktadır. Tecemmü merkezinin Sofya olması dolayısile Bulgarlann buna fazla alâka gösterecekleri umubnaktadır. Bu ilk müsabaka tahakkuk ederse Balkanlılar arasmda sık sık böyle müsabakalar tertib edileceğine şüphe edilemez. Başvekilimiz bir tetkik seyahatine çıkacak Ankaradan verilen bir habere göre, Başvekil tsmet înönü, bir iki güne ka dar orta Anadoluda kısa bir tetkik se yahatine çıkacak ve bu arada Ereğli dokuma fabrikasmın açılış törenini yapacaktır. Iskân işleri hakkında istenen rapor Hükumet, hacirler ve lâzım gelen birer rapor iskân işi, yerleştirilen muiskân işlerinde yapılması ıslahata dair vilâyetlerden istemiştir. Yunan topraklarından geçen demiryolu Edirneye giderken Yunan toprakla rından geçen 33 kilometro demiryolunda, tatbik edüecek kanunların tesbiti hakkında alâkadarlar arasında cereyan etmekte olan müzakereler bitmiş, bir tanesinden başka bütün noktalar üze rinde itilâf hâsıl olmuştur. Muzakere lerin neticesi hükumet merkezine bildirilmiştir. îtilâf hâsıl olmıyan nokta hakkında da merkezden gelecek cevaba göre hareket olunacaktır. Nizamnamede Yunan topraklarında Yunan kanunlarınm ve Türk topraklarında da Türk kanunlarının tatbüa esas kabul edümiştir. Yeni nizamname her iki tarafça tasdik edildikten sonra tatbika başlanacaktır. Cumhuriyetin edebî tefrikası: 11 BİZ B İNSANLAR Yazan: Peyami Safa içinde duvara bir fotoğraf asıhnıştı: Ayakta, bir eli cebinde ve bir eli saat kösteğinin üstünde, kırkını geçkin, ük nazca, bıyıklarınm ucunu sivriltmiş ve saçlarını ortadan ayırmış, ablak yüzlü bir adam resmi. Çerçevenin üstüne takılı, kenan sırma işlemeli geniş bir çevrenin ucu açılarak sarkmış, resmin bir gözünü kapatıyordu. Orhan bu fotoğrafa hizmetçinin <!<öleli hanidir...» diye bahsettiği insan olup olmadığını düşünerek bakarken, merdiven tarafının kapısı açıldı ve içeriye genc bir kız girdi. Acele iki adım atanştı, fakat Orhanı görünce şaşırarak durdu. Gözlerini kırpmadan ona bakıyordu. Orhanın bakışlan da kızm beyaz kemerli, bol ve kısa etekli elbisesinin lâciverdi üstünde bira^ daha yukanya kalkabilmek cesa retini arar gibi gezindikten sonra yüzüne kadar çıkabildi. Koyu san saçlar altında pembe ve taze, renkli bir yüzdü bu: Sahibi nefes alırken büyüyen ve nefesini bırakırken süzülen yeşilimsi gri gözler. Ucu sivri ve biraz yukarı kalkık, ince ka Orhanı altkatta, merdiven başında, küçük, dar ve uzun bir odaya aldı. Perdeler inikti. Karanlık ve soğuk bir hava içinde yüze hafif bir lâvanta çiçeği kokusu vuruyordu. Orhan, kapmın hizasında, önüne gelen bir karartınm sandalye olduğunu farketmek için biraz iğilmeğe mec bur olmuştu. Hizmetçi perdeyi açtı. Burası, bir tek penceresinin önünde beyaz örtülü iki eski koltuğu, bir Amerikan yazıhanesi ve üstü kapalı bir pirinc mangalile büyük evlerin maksadsız ve rastgele döşenmiş, lüzumsuz odalarından birine benziyordu. Koltuklardan birinin üstiine kuru lâvanta çiçekleri yiğılmıştı. Orhan oturmadı. Sağ tarafına gelen yarı aralık ikinci bir kapıdan, biraz evvel dışanda birinci kat penceresinden gördüğü yemek salonunun masası göze çarpıyordu. Hizmetçi odadan çıktı ve kapıyı kapadı. Yazıhanenin kapağı da örtülüydü ve üst tarafında, yaldızh büyük bir çerçeve nadlan dar ve yapışık, ufak bir burun. Dudaklan kalmca ve biraz kabarık, fakat biçimli ve güzel bir çenenin derhal tashih ettiği büyücek bir ağız. Kız, Orhanm dikkati karşısında başı dönüyormuş gibi sallanarak bir adım geriye atmış, bir dizini kırarak elbisesinm kumaşı kadar hafif ve gevşek duruyordu. Önüne baka baka ve pardona benzer bir kelime mmldanarak pencereye kadar gitti; koltuğun üstündeki lâvanta çiçeklerini aldıktan sonra yemek salonuna açılan kapıya doğru hızla yürümüştü; topuzu çevirirken Orhana yan gözle bir daha baktı, kapıyı açtı ve bir elile kemerinin arkasını düzelterek bir sıçrayışta uzak laştı. Orhan onun uçarak gözden kaybolan eteğinin bıraktığı boşluktan gözlerini bir müddet ayıramamıştı. Birdenbire kendisini bu yalıya getiren sebeble şimdi içinden geçen duygu arasındaki münasebetin abesliğini farkederek doğruldu, kaşlarını çattı ve başını önüne iğdi. Eski ve çamurlu ayakkablan gözlerine ilişmişti. Bunlan daha kuytu bir yerde saklryabilmek ümidine benzer bir hisle yazıhanenin koltuğuna doğru yürüyordu. Merdiven tarafmdaki kapıdan içeriye uzunboylu bir kadm girdi. Adeta koşa koşa Orhanın üstüne geliyordu. Arkası pencereye dönük duran muallimin karanlıkta kalan yüzünü iyice görmek ister lara söyletirim, kapatırım mektebinizi... Orhan bu kadınm tehdidlerine «o haydud...» sözünün delâlet ettiği ve bu vak'a haricinde başka neviden öfkelerin de kanştığını anladığı için elini uzattı, önünde duran yazıhane koltuğunun arkasını tuttu ve başını önüne iğdi. ÇocuM. TURHAN TAN ğun annesine sükunet gelinciye kadar susmanm bir kıymet olduğuna inanmıştı. Türkçe meselesi hakkında yaKadm titriyordu; odada başka bir nrupılan neşriyat tesirini hatab arar gibi etrafına bakındıktan songösteriyor ra, bulamayınca, dışanlara duyurmak Vapur, şimendifer, sinema ve saire giister gibi sesini bir derece daha yükseltbi umumî yerlerde türkçeden başka dilti: le konuşulmaması hakkında son gün Söylediler de inaranadmız. Ben lerdeki neşriyat kendiliğinden tesirini den başka kimse inanmadı. O eşkiya he göstermeğe başlamıştır. Bu neşriyat, bu rifin oğlunu mektebe parasız almışlar di vatandaşlardan mühim bir kısmını kenye... Nasılmış? doğru işte! dihklerinden türkçe konuşmıya sevketmiştir. Filhakika son günlerde bunun Orhana bakarak sordu: hüâfma hareket eden saygısızların ade Parasız okuyor, değil mi? Orhan cevab vermedi. Odadan içeriye di azalmıştır. Birçok hıristij'an mağazalarınm sahibleri de, müstahdemlerini kırmızı ablak yüzlü, çenesine kadar boytürkçe konuşmıya mecbur etmişlerdir. nunu kapatmış, dik yakalı, siyah bir elbi Vatandaşlarımızın hükumet mecburi se içinde şişmanca bir kadm girdi ve ağır yeti olmaksızın bu suretle hareket et ağır yüriidü. melerini memnuniyetle karşılarız. Çocuğun annesi ona dönerek, fransızDahiliye Müsteşarı Sabri kendisile ca: görüşen gazetecilere: c Bütün vatandaşlarm türkçe ko Gel, Sofi, dedi, bak Mustafanın nuşmaları şayanı temennidir. Bunun ioğlu o mektebde imiş, taşı atan da o. Orhana döndü, kısılmıya başlamış bir çin şimdilik mecburiyet karan verilmiş değildir. Bu daha ziyade kültürel ça sesle: lışmalarla tahakkuk edebilir» demiştir. lArkası var]