25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 Subat 1937 CUMHTJRÎYET Yoktan var edilen yan Tenzilâtlı tramvay paso 1937 Paris sergisi ve bir üç yüzüncü yıl nın büyük san'atkâr lar ı ları yarından itibaren Şehrin neş'esini ve matemini en başta terennüm eden kırk genc nasıl yetiştirildi? dağıtılacak Tramvay şirketinin Nafıa Vekâletile son yaptığı anlasmaya tevfikan, yaşlan ne olursa olsun Üniversite, yüksek mek " teb, lise, orta ve ilkmekteb talebeleri hak" kmda tatbik edeceği tenzilâtlı tarifeye bir marttan itibaret başlanacaktır. Şirket, tarifenin ne gibi şartlar içinde ve kimlere tatbik edileceğini, ayni zamanda tenzi " lâtlı tarifeden müstefid olmak için nelere ihtiyac olduğunu dün yüksek mekteblere, Universiteye, liselere ve Maarif Idaresine bildirmiştir. Şirket bu tebligatı yaparken eski tarifeyi nazarı dikkate alarak yapmıştır. Bu tebligata göre yaşları ne olursa olsun, haricde başka bir işle meşgul olmıyan talebeler bir biletle arası kesilmeksizin hat müntehasına kadar seyahat edebile cektir. Ancak bu seyahat, talebenin ikamet ettiği semt ile devam ettiği mekteb arasında olabilecektir. Talebeye verilen bu hak yalnız tahsil müddeti esnasmda olup büyük tatil devresine şamil olmıyacaktır. Bundan başka bu tarife ve haktan istifade edebilmek için usulü dairesinde Universiteye veyahud herhangi bir mek" tebe kayidli bulunmuş olacaktır. Univer" site ve yüksek mekteb müdavimleri ay " rıca bu tenzilâttan istifade edebilmek için ikamet ettiği semt polis veya Belediye dairesinden alacağı bir ilmühaberle, ha yatını kazanmak için haricde başka bir işle mesgul olmadığını tevsik etmeğe mecburdurlar. îlk, orta ve lise talebeleri, böyle bir ilmühaber getirmeğe mecbur tutulmamaktadırlar. Tenzilâtlı tarifeden istifade edecek olan bütün talebeler, devam ettikleri kültür müessesesinden hüviyetini gösterir fotograflı birer ilmühaberle velileri ta rafmdan Tramvay şirketine yazılacak bir dilekle müracaat edecekler, yüz para vererek tenzilât pasosu alabileceklerdir. Tenzilâtlı pasolann, yann saat se " kiz buçuktan itibaren Galatada Tünel hanmda tevziine başlanacaktır. Pasolan almak için pazar günleri ve cumartesi günleri öğleden sonra haric olmak ü zere her gün saat sekiz buçuktan saat on ikiye, öğleden sonra saat on üç bu " çuktaa .saat on yedi buçuğa kadar mü racaatler kabul edilecektir. Şirket eski tarifeyi gözönüsde tutarak talebeden ** rası kesilmeksizin ikinci mevkide yapılacak seyahatlerde 2,5, birinci mevki tramvaylarda 5 kuruş almacağını bildirmiştir. Şehir Bandosu Mekteb talebesine verîlecek paso FELSEFEYE DAIR • î Yazan : Mehmed Kara Hasan Bize, bizimki yeter! eşhur bir fıkra vardır: Bir adamcağız, iltifatmı nimet saydığı rütbece büyük birine yaranmayı kurar, Münşeat denilen eski kitablardan birinde gördüğü bay ram tebriknamesi örneğini kelime kelime alarak kendi kaleminden çıkmış gibi şık bir kâğıda geçirir, altını imza ' layıp, yaranmak istediği baya gönde rir. Meğer bay o Münşeat kitabını biliyormuş. Mektubu okuyunca işi çakar, mektub sahibine şu puslacığı yollar; «Mektubunuzu aldım. Karşılığı filân kitabın filân sahifesinde basılıdır. Oradan okuyunuz!> * * * Ben de B. R. imzah bir mektub aldım. Okuyuculanmdan olduğu anlaşılan B. R., Hurrem Sultan tefrikasında o ünlü kadın için hatlarını ve renklerini tarihten iktibas ederek çizdiğim portreyi zayıf bulduğunu söyledikten sonra i; lâve ediyor: «Ben olsaydım, Hurremi şöyle tarif ederdim: Alnı, cilâlı ayna gibi parlaktı. O berrak nasiyeye gür saçların verdiği güzellik gerçekten yük sekti. Onlar çözülüp salıverilince lüle lüle oldukları için zincire, tarayıp düzeltilince de sağanaklı rahmet görmüş salkıma benziyordu. Kaşlar kalemle çizilmiş, üzerine kömür sürülmüş gibi rengin ve mevzun olup ahulan utan dıracak kadar güzel gözler üzerinde yay durumu alıyorlardı. Burun, bam başka bir su verilmiş kılıc ağzı gibi keskin bir beyazlık taşıyordu; yanaklar,] içinden bir tene iliştirilmiş iki erguvanil andınyordu; dudak, tebessüme gebe kızıl bir şafak parçasıydı. Bu şafak kımıldanıp açıldıkça gevşiyen bal man zarası husule geliyordu ve göz, o tadı alıyordu; gerdan, şüphe yok ki, gümüştendi ve mermerden yontulma bir göğsün ışığını kendi üzerine aksettiriyor du. Yumuşaklık, incelik mefhumu onun kollarında ve ellerinde uzayıp pırıldı ? yordu.» Mektub sahibi bundan sonra coşuyor, Hurrem Sultamn resmini yaman bir talâkatle çize çize topuklarında tamamlıyordu. İlkin, tefrikama gösterdiği alâkadan ve zahmet edip Hurrem için bir portre vücude getirdığinden dolayı okuyucuma müteşekkir oldum. Fakat yaptığı tasviri bir kere daha okuyunca zihnimde garib bir aşinalık peyda ol mıya başladı. Kelimeler değilse bile mana. mefhum ve mazmun bana yabancı gelmiyordu. Bunun üzerine düşündüm, hafızamı zorladım ve... aziz okuyucumun Hurrem portresini Meşahirünnisa adlı kitabdan iktibas ettiğini anladım. Gerçi arabca aslile rahmetli Zihni Efendinin tercümesi ve okuyucumun nakli arasında fark yok değil. Fakat esas itibarüe söz, o kitabın ikinci cildinde ve 60 ıncı sahifede basılı olan tasvi rin ayni!.. Teşekkürümü tekrarla beraber aziz okuvucuma sormak isterim: Hurremi ben de böyle tarif etseydim yukarıdaki fıkrada mahcub edildiği görülen adama benzemez mivdim? Bize kendi hırka mız, elin kürklü paltosundan iyi gelir!.. Şehır bandosu muallimleri bir arada ve talebelerin çalışmalarvndan intıbalar Biz kırk kişiyiz, birbirimizi bili haiz kompozitörlerinin bu çocuklar ara sından çıkmaması için hiçbir sebeb yoktur. Şimdiye kadar verdiğimiz mezunlar Hem birbirimizi öyle bilmiş, öyle tanımış, öyle anlamışızdır ki; seslerimiz ayn ayn birer kıymettirler. Ve onların bile, tek ses gibi birlikte çıkar. Ve bir bize verdikleri ümid, bugüne kadarki tahminlerimizi unutturacak kadar kuvvetli anda beraber susanz. ve aydmlıknr.» « Fakat niçin sadece kırk kişi?» Dahası var: Ayni saatte beraber « Geçen sene Konservatuardaki kayatar, beraber kalkanz, ayni yemeği yebul imtihanına gidenler gördüler: Talibriz, ayni elbiseyi giyeriz, ayni... lerin hepsi keman, piyano, deyip duru Bir muamma mı, bilmece mi? yorlardı. llâc için bir de ağız sazı istiHayır; Şehir Bandosu çocuklan. Bu yaz komşu memleketlerden Istan yen yoktu. Nedense bizde ağız sazımn bula gelen festival heyetlerinin mütehas kıymeti henüz anlaşılamamıştır. Yoksa sıs şefleri, onlardan bahsederlerken, bü kapılanmız açıktır. Istidadı, kabiliyeti otün bir samimiyetle: «Bir dost sıfatile bu lup ta öğrenmek istiyenin başımızın üsbando ile biz de iftihar edebiliriz» diyor tünde yeri var.» Bir talebenin elindeki garib âleti işaretlardı. Taksim bahcesinde, Yerli Mallar ser le soruyorum: « Fagot, diyorlar. 360 liraya alıngisinde onlan dinliyen bir ecnebi san'atmıştır.» kânn, kulağnna iğilerek: «Bunlar haki« Yani, tek başına, bandonun ilk katen Türk müdürler?» dediğini de unutkurulduğu zamanlardaki bütün âletlerinin muyorum. kıymetine bedel.» Yugoslav heyetinin başındaki o san'at Bu küçük mukayese bile bandonun on aşkile kıvranan, hassas, titiz ve hiçbir şey senelik hayatmdaki tekâmülü gözlerde beğenmıyen reisin, onlan dırije ederken: canlandırmağa yetebilir. « Yazık ki, bizde henüz hiçbir şeh« Hangi âlet daha zordur?» rin bu derece mükemmel bir bandosu Büyük koridorda, öbek öbek toplanyok..» diye iç çekişini de hahrlatmak istemış talebenin ellerindeki çeşid çeşid âletrim. lere bakıyoruz. Nihayet, onlan size tanıtmak ta iste« Trampet çalmak bile zordur. Bir rim: davula yanlış inen bir tokmak, bir ban On sene evvel, şehrin dışındaki ga doyu altüst edebilir. Fakat ruhunda mu ribler diyannda, Darülâcezenin penceresiki sevgisi olan için hepsi kolaydır.» leri boşluklara bakan bir odasmda toplaBize kulak misafiri olan talebeye dönan kırk yetim, kimsesiz çocuk, ellerine nüyorum: tutuşturulan eski Darüleytamdan kal « Doğru mu?» ma kınk, dökük, köhne âletlerle, ilk Koltuğımun alnndaki panl panl yoldefa, munis, fakat yabancı bir sese kulak daşını gösteriyor: veriyorlardı. « Aletlerimizi canımız gibi seviyoIşte, bugünkü İstanbııiun yüzünü ağarruz. Rüyalarımız bile, birer sesli sinema tan Şehir Bandosunun temeli, böylece, şimdi Konservatuar muallimlerinden olan gibi, nağme dolu.» Fakat zannetmeyin ki, bu çocuklar, Hulusinin 1 haziran 1927 de verdiği ilk sadece bir bando kurmuşlar ve onun ne dersle atılmış oldu. de olsa dar havası içinde yaşayıp gidi Fakat, bir bando elemanı olmak şöyyorlar. Ie dursun, hatta bir bando dinlemesini biHayır, bando bir mektebdir. Kendisile bilmiyen bu çocukların, günün birinde ne lâzım olan unsurlan küçükten şimdi bu neticeye varabileceklerini o zaman tahmin edebilen kimse var mıydı acaba? ilk tahsilini bitirmiş olmak şartile ve ince Ancak, bir sene sonra, Konservatuann eleyip sık dokuyarak alır, onlan yetişTepebaşmda verdiği konsere İstiklâl mar tirir. Bu yetiştirmede esas, yalnız bir saşile, küçük ve basit bir opera parçası ça zı muvaffakiyetle çalabilecek kadar melarak iştirak eden bando, hakkında bes haret kazanmış bir mızıkacı ustası elde lenen ümidlerin yersiz olmadığını, birbiri etmek değildir. Birisi ağız sazı, diğeri telardısrra bizzat verdiği konserlerle isbat li olmak üzere asgarî iki saz çalabilen, musikinin bütün nazariyatını öğrenmiş edip duruyordu. Böylece liyakatini gösteren ve yarın i ve musiki ümversitesi demek olan Kon çln kuvvetli vaidler veren bandoyu Darü servatuardan tam ve kâmil tahsille diplolâcezeden alıp, Beşiktaştaki eski Barba ma almağa muvaffak olmuş san'atkâr ros mektebinin bulunduğu binaya yerleş meydana getirmektir. rizl tirdiler, köhne âletleri atıp yerine en yenilerini verdiler. Bugün, onu, iste bu meskeninde gördük. Bu çatınm altmda, şimdi 18 ile 22 yaş arasında kırk küçük san'atkâr bir şen yuVa kurmuş bulunuyor. Burada, şehir hesabma yiyor, îçiyor, yatıyor, kalkıyor, üstlerine başlanna, ceb harçllıklanna kadar herşeyini alıyor, orta tahsilini bitiriyor, ve.. yedi senelik bir çetin çalışma sonunda birer san'atkâr oluyorlar. Çetin çalışma derken haksız olmadığımı göstermek için, burada talebenin sabahleyin saat 7 de derse başladığım ve akşam 6 ya kadar 11 saat çalıştığını ilâve etmeliyim. « Hatta, aralarmda, daha ortalık ağarmadan, yavaşça yatağmdan süzüle rek, âletini kapıp bir köşeye sinerek çalı§an san'at âşıklan da az değildir.» Ve ilâve ediyorlar: « Hepsi, Türk operasınm kendilerinden neler beklediğini biliyorlar. Ve gene biz biliyoruz ki, yarının virtiyözlerinin, hatta millî ve belki beynelmileJ. kıymeti Esasen bando, Konsenratuann yatı kısmını teşkil etmektedir. Konservatuann değerli muaEimleri, bandonun da muallimleridir. Ve bando talebesi haftada iki defa Konservatuar orkestrasının provalanna olduğu gibi ayda bir verilen orkestra konserlerine de iştirak ederler. Yani bu mütevazi çatı altmda kurulmuş olan Türkiyenin en mükemmel bandosu, bir yandan da, biraz evvel dediğim gibi, yannki Türk operasınm tam orkestrası olmağa hazırlanıyor. « Bu çocuklara, bilhassa; musikiyi bir eğlence vasıtası, bir süs telâkki etmedikleri için güvenebiliriz.» Geçenlerde Konservatuan gezerken de görmüş ve işitmiştim: Tahsilini, usanarak yanda bırakanlar az değildir. Bitirenlerin icind« de ekseriyet sazını kendi muhitine hasretmektedir. Elbette bunlara en küçük bİT serzeniş yapmağa kendimizde hak bulamayız. Ancak, onlan düşünürken; bütün sanatlannı, bütün aşklannı ve almterlerini şehrin sokaklanna, parklanna, meydan lanna bir kelime ile bize, şehre veren bu Bundan tam üç yüz on dokuz yıl önce, 1618 senesinde, bugün Ispanyada cereyan eden ideoloji kaygasına müşabih bir iman mücadelesi Avrupanm ortasmda, Bohemyada, vukua geliyordu. Pro testan Çeklerin, Habsburglann müdaha lesine, katolik papazlannı pencerelerden atmak suretile verdikleri cevab, otuz sene muharebelerini doğurmuştu. Daha son ra, bütün Avrupaya sirayet eden ve nihayet 1648 Vestefalye muahedesile hitam bulan bu din harbi, tıpkı bugün Is panyadaki enternasyonal alaylanna veya faşist gönüllülerine müşabih, birçok ser güzeştçileri Bohemyaya çekmişti. «Het memleketten, her dinden, ve her çeşid den» muharibler şehirleri yakıyor, köyleri yağma ediyor, akla gelmiyen zulüm ve işkenceler yapıyorlardı. Bunlar arasında, Bavyera ordusuna yazılmış genc bir Fransız şövalyesi de vardı. Kolleji bitirir bitirmez, asaleti icabı olarak «kılıc zanaatine» intisab eden bu yirmi iki yaşındaki asker, «birçok memleketlerde gezmiş, ordularda bulunmuştu». Muhtelif milletlerin muhtelif ananelere sahib olduklannı görmüş, hiçbirinin hakikat ve kıymetleri diğerlerininkine uymadığını, Allah için harbettiklerini zannedenlerin insanlan nasıl hnna attıklannı, ipe çektiklerini, başlannı halatla sıkarak beyinlerini çıkardıklannı müşa hede etmişti: «Ornek ve göreneğe dayanan doğrunun değeri olmadığı» m anlamıştı. Avrupa vicdanmda husule gelen buhran devam ediyordu. Yeni hakikatler eski kıymetlerin temellerini yıkmıştı. Içtimaî tasavvurlar ferdler üzerindeki mütteal tesirlerini kaybetmişti. Hıristiyanlı ğın getirdiği kuvvetli konformizm gevşemişti. Yer yer ferdî hamleler bu zinciri kırmak için uğraşıyordu. Asi ruhlar türemişti. Beşeriyet tenkidi bir devir yaşıyordu. Fakat yeni dünyanın teşekkülü için, yeni hakikatlerin bir sistem halinde top lanması, ve onlar üzerine kurulacak yeni bir «kıymetler levhası» nın yazılması lâzımdı. Böyle bir isc cür'et ancak «Amadis de Gaule» a âşık, Don Kişot'un ruhunu taşıyan, genc bir şövalyenin muhay yelesinden geçebilirdi. leri zaman, Weimar Düküne refakat eden Göte, elinde bir tizik lugati, bir bahçenin fıskiyesinde gördüğü renk huzmelerini tetkik ediyordu. Tıpkı onun gibi, bu genc şövalye de, Bohemyada kanh muharebeler cereyan ederken, mektebi terkedelidenberi zihnini işgal eden ilim ve felsefe meseleleri üzerine düşünmekle vaktini geçiriyordu. Nihayet kış gelmişti. Prağa yakın bir yerde (Ulm'da) tevakkuf etti. «Yalnızdı. Konuşacak kimsesi yoktu. Huzurunu ihlâl edecek bir endişe ve derdi de yoktu, günlerini sabahtan akşama kadar sobasının başında kapanmakla geçiriyordu». Düşüncelerile başbaşa kalmak hrsatını bulmuştu. Düşünüyordu: «Ekseriyetle müteaddid ustaların elinden çıkan ve birçok parçalardan müte şekkil eserlerde, bir tek kimsenin meydana getirdiklerinde olduğu kadar mükemmeliyet yoktur». Nitekim kanunlanaı an'anelere göre tanzim etmeyip te, adil ve fazıl bir vazıı kanunun çizdiği kaideleri kabul ve tatbik eden milletler, daha disiplinli yaşamakta, ve daha iyi idare edilmektedirler». Böylece muhtelif şa hıslann kanaatlerinin tedricen birbirine inzımamile teşekkül etmiş olan kitablar daki ilimler, akli selim sahibi bir kimsenin yaptığı basit istidlâllerden daha doğru değildir». Zira, reylerin çokluğu, keşfedilmesi güç hakikatler için değeri olan bir delil değildir. «Çünkü bütün bir kütleden ziyade, tek bir kimsenin onlan bulması çck daha muhtemeldir». Ve «ekseriyetle inandığımız hakikatler de kat'î ve yabnî bir bilgiden ziyade misal ve an'aneye dayanan kanaatlerden ibarettir». «Böylece, fikir ve kanaatleri diğer lerinin düşünce ve telâkkilerine tercih edilebilecek tek bir kimse göstermek im kânsızdır». «Ve binnetice bunlardan hi" birisine asla itimad etmemeğe, ve hakikati aramakta kendi kendime rehberlik etmeğe mecburum».. Genc şövalye, beşer tefekkürünün, kendisine takaddüm eden iki bin sene içerisinde yetiştirdiği bütün dehalan, gencliğe has bir istihfafla, terkediyor, ve henüz girdiği yirmi üç yaşın verdiği cür'et ve cesaretle tekbaşına yola çıkmış bulu Avusturya ve Prusya ordulan, inkılâ nuyordu... bı durdurmak için Parise doğru yürüdükMehmed Karahasan Tramvay Şirketinin itirazı kabul edildi Tramvay şirketi, tarife komisyonımun bundan bir müddet evvel tramvay tarifesinde yaptığı tenzilâtı kabul etmiyerek Nafıa Vekâleti nezdinde itirazda bulunmuş ve bu maksadla şirket direktörlerin den M. Kindorf Ankaraya gitmişti. Şirketin itiraz ettiği nokta şudur: Komis yon, tarife hakkında şirketten malumat isterken şirket verdiği cevabda azamî tarifeyi kesirli göstermiştir. Meselâ üç ku ruş otuz beş para, iki kuruş yirmi üç para gibi. Komisyon, bu rakamlan tetkik e derken bu kesirleri vahide indirmeği muvafık görmüş ve keyfiyeti bu şekilde Nafıa Vekâletine bildirmiştir. Tramvay şirketi ise bu kesirlerin vahide indirilmesi değil, vahide iblâğı suretile tarifenin tanzim edilmesi lâzım, geldiği noktası üze rinde ısrar ederek itirazda bulunmuştur. Verilen malumata göre Vekâlet, şirketin bu itirazını muvafık görmüş ve bütün kesirli tarifeler bu suretle vahide iblâğ edilmiştir. Bu mesele etrafmda Nafıa Vekâletile temas eden şirket direktörü M. Kindorf dün şehrimize gelmiştir. Bir taşla iki kuş Tersine dünya Zabıta, bir hırsızlık tahki Kocasma tahtelbahir alkatı yaparken gizli ran mak için şantözlük yapadevu evi buldu rak para kazanacak Cihangirde oturan Yüksek Mühendis Mektebi müdürü Avninin evine evvelki gün genc ve güzel bir kadın gelmiş. ve kapıyı açan hizmetçiye: « Beni Avninin Üsküdardaki evinden yolladılar. Gramofonla plâklan alıp oraya götürmemi söylediler. Lutfen istediklerimi verin, acele vapura yetişmek mecburiyetindeyim.» demiştir. Hizmetçi Araki, biraz saf olduğun dan bu sözlere kanmış ve gramofonla plâklan bu güzel kadma vermiştir. Akşamüzeri eve gelen Avni, Araki den gramofon hikâyesini duyunca derhal polise müracaat etmiş ve vak'ayı anlat mıştır. Zabıta, hâdiseye el koymuş ve tahkikata başlıyarak verilen eşkâl üzerine Maizer adındaki kadını Üsküdarda yakalamağa muvaffak olmuştur. Maizer evvelâ birşeyden haberi yok muş gibi davTanmış, fakat memurlan atlatamıyacağmı anlayınca suçunu itiraf etmiş ve: « Evet, bu işi ben yaptım. Gramofonla plâkları da Perapalas oteli arka sında Madam Marikanın evine götür düm». demiştir. Memurlar bu evde gramofon ararlar ken odalarda birçok erkek ve kadmlarla karşılaşmışlardır. Keyfiyet zabıtai ahlâkiyeye haber verilmi|, gelen memurlar gizli bir randevu evi olan Madam Marikanın evini mühürlemişler ve kadınlı erkekli bir kafileyi de yakalıyarak Emniyel Müdürlüğüne sevketmişlerdir. Mekteb müdürü Avninin gramofonu bulunmuş ve suçlulann hepsi müddei umumiliğe teslim edilmişlerdir. M. TURHAN TAN H: Kasımpaşada sivil mütekaldlerden E. B. ye: Cemre hakkında yazacagınız mektubu bekliyorum. Iltifantınıza müteşekkirim. M. T. T. P. T. TELEFONDA Posta kanununun değiştirilen bir maddesi Posta kanununun değiştirilen mad desi alâkadarlara tebliğ edilmiştir. Buna nazaran, devlet ve eşhasa aid demiryollarile muntazam sefer yapan vapur idareleri posta idarelerinin naklile mükellef olduğu mevad ve eşyayı ve bunları götürmekle muvazzaf olan posta memurlarını meccanen nakledecekler dir. Bu memurlarla yanlanndaki eşyayı muhafaza edecek yer göstermek mec buriyetindedirler. Posta idaresi kıymeti mukaddereli olmıyan posta mevad ve eşyasım me mur himayesinde olmaksızın bu idarelere tevdi suretile dahi meccanen naklettirebilir. çocuklan daha çok sevmekten kendimizi alamayız. Matemlerimizde ve bayısamflanmızda kâh yanık, kâh şen seslerile daima en önde onlan bulmuyor muyuz? Bir bando diyip geçemeyiz. Bazan o, tek sesile bir şehrin kalbi oluvor. KANDEMÎR Türk milleti, geçımi için sarfettiğinin hemen yanısıra, geçim kadar zanırî bir ihtiyac halinde tayyareye vannm bir kısmını ayırmağa mecburdıır. Kurban Bayramı da bu vazifeyi yapmak için iyi ve bayırh bir vesiledir. Kurban derilerini Tayyareye verîniz! Wilkins ve kartsı Kadmlann, mücevherat, otomobil, tuvalet gibi şeyler tahayyül ettikleri ma lumdur. Fakat şimdiye kadar, hiçbir ka" dının, kocasma bir denizaltı gemisi al mağı kendine gaye edindiği görülmemişti. Şimdi bu garibeye de şahid oluyoruz. Kutub kâşiflerinden Sir Hubert Wil" kins'in karısı lady Wilkins, yeni bir Kutub seyahatine çıkacak olan kocası için bir denizaltı gemisi almağa karar vermiş ve bunun için de çalışıp para kazanma nm yolunu aramağa başlamıştır. Lady Wilkins diyor ki: « 1938 haziranında yapılacak olan Kutub seyahati masrafına benim de iştirak etmem gayet tabiidir. Sahne, en fazla para kazandıran iş olduğu için, ben de Nevyorkun en şık gece eğlence yerlerinden birinde şantozluk ederek para kazan" mağa karar verdim.» Lady Wilkins, kocasile birlikte Amerikaya gelmiş ve orada her gece provalar yapmağa başlamıştır. Karı koca Kutub seyahatine birlikte çıkacaklardır ve ka~ dın geminin ahçılığını yapacaktır. Bu se" yahate iştirak etmek istiyenler pek çoktur. Sir Wilkins'e gemiye kabul edilmeleri için mektub gönderenler daha şimdiden dört yüz kişiyi bulmuştur. ÜNÎVERStTEDE Üniversite konferansları tabedilecek Üniversite bilgilerini halka yaymak maksadile her salı günü verilmekte olan konferanslardan bütün halkm istifadesini temin maksadile Rektör Cemil Bilsel bu konferansların bir eser halinde bastırılmasma ve köy muallimlerine ka dar meccanen gönderilmesine karar vermiş ve dünden itibaren faaliyete başlanmıştır. Buğday piyasası tetkik ediliyor Memlekette buğday piyasası ve mahsulü hakkında tetkikatta bulunmak ve yeni bazı kararlar vermek üzere Anka " rada bir komisyon kurulmuştur. Bu ko" misyonda bulunmak üzere Belediye Ik" tısad Müdürü Asım da çağınlmışhr. Iktısad müdürü Ankaradan döndiik" ten sonra Istanbulda ekmek fiatlan de* ğiştirilecektir. Ereğli kömür ocaklarının istihsal vaziyeti Ereğli ocaklarının istihsal vaziyeti hakkında bir istatistik yapılmıştır. Bu istatistiğe göre, geçen seneki istihsalât 2,340,491 tondu. 936 senesi istihsalâtı ise 2,298.649 tondur. Bu sene istihsalâtmda 665,222 tonla Ereğli şirkei birinci, 446,443 tonla Kozlu şirketi ikinci gel mektedir. Bu yıl istihsalâtımn 967,781 tonu dahilde sarfedilmiş, 570,968 tonu da ihraç olunmuştur. VEFAT Eski gazeteci arkadaşlarımızdan Bürhaneddin Âlinin annesi îsmet ölmüş, cenazesi dün kaldırılarak aile makberesine defnedilmiştir. Arkadaşımıza ve ailesi efradma beyani taziyet ederiz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle