Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURtYET 21 Ağustos 1936 Küçük Hikâye Etien Frolin, altmış yaşına geldiği hal* de âteşin zekâsmı olduğu gibi muhafaza etmiş, mütemadiyen çalışmaktan bir an geri durmamış bir adamdı. Bu değerli âlim, ayni zamanda yüksek bir vicdana sahib, hayatı daima bitaraf görüşlerle muhakeme eden, dürüst düşünceli bir insandı. Frolinle görüşmek, onun meclisinde bulunmak çok hoşuma gidiyordu. Yal nız, bir noktada, bir tek noktada kendisile fikir ortaklığı edemiyordum. Hayatını, benim akıl erdiremediğim bir tarzda tanzim etmişti. . Frolin müreffeh bir adamdı. Karısı epey zaman evvel ölmüş, adam, kızı Siizanla yalnız kalmışü. Güzel bir köşkleri vardı. Orada oturuyorlardı. Evi bu genc ' kız idare ediyordu. Süzan, güzel, son derece cazibeli, zeki bir kız olduğu halde evlenmemiş, babasının yanından ayrılmamış, onu yal nız bırakmak istememişti. Evlenmek mevzuu bahsoldukça: Hayır, derdi, babamın bana ihtiyacı var. Annemin vakitsiz ölümü za vallıyı şaşırttı. Hayahn ufak tefek güç lüklerile başa çıkamıyacak kadar bece riksiz olduğu için, hizmetçilerin eline kalınca onlar bildiklcri gibi oynıyacaklar. Zaten sıhhati tam yerinde değil, bakıl mağa muhtaç. Yanından ayrılamam. Hem ben halimden müşteki degilim ki! Mes'udum, evlenmeğe hiç niyetim yok. Evlenenlerin içinde hakikaten mesud olanlann azlığını gördükçe düşün cemde haklı olduğumu daha iyi anlıyorum. Babamı mes'ud etmek benim için kâfi bir saadettir. Süzan, bu sözlerinde belki de samimî idı. Fakat, bu kadar güzel, bu kadar ince bir kızın, yüreğinde, her genc kız gibi ideal bir erkek hayali taşımadığına herkesi kolay kolay inandırmak kabil de * ğildi. Hele ben buna inanmamak için çok kuvvetli bir delile sahib bulunuyor dum. Marli îsminde genc bir mühendis tan;rdım. Bu genc, Süzanla, önce uzaktan uzağa, sonra daha yakından alâkadar olmağa başlamıştı. Frolinin evine yaptığı ziyaretleri sıklaşhrmış, genc kıza karşı duyduğu temayülü gizlemeğe çalıştığı halde, onun etrafında dönen bir perva* n« nAİıısft « Bibliyoğrafya Matmazel Mariet isminde bir bar artisti ile münasebet peyda ettiğini haber aldım. Kadın, onun üzerinde, her istediğini yaptıracak kadar büyük bir nüfuz peyda etmiş; ahengin, muvazenenin timsali olan bu adamı tam manasile avcunun içine almıştı. Süzanı her gün görüyordum. Yavnı cak her gün biraz kederli, biraz daha meyus; babasının, hiçbir mana veremediği yersiz, çirkin hareketile hergün biraz daha harabdı. Bu vaziyet karşısında, onu, evlenmeğe ikna etmek aklıma geldi. Babasına karşı gösterdiği fedakârlık, feragati nefis belki o güne kadar makul olabilirdi. Fakat, Frolinin münasebetsiz hareketieri, bundan sonra bu fedakârhğı lüzumsuz bir hale getirmiyor muydu? Güneş Dil teorisi üzerine ders notları Devlet Basımevi 1936 Fiatı 27,5 kuruş Tarih, Dil ve Coğrafya Fakültesi neşriyatından olan bu risalenin birinci kısmından bu ayın ilkinde çıkan <Bib liyografya» da bahsetmiştik. Dil Kurultayı arifesinde çıkan bu ikinci kısım Abdülkadir Inanm «Güneş Dil Teorisi üzerine ders notlam olması itibarile birçoğumuz için geniş bir istifade membaı olacaktır. Abdülkadir Inan, Güneş Dil Teorisi izahma geçmeden evvel «Tefekkür ve dil tarihinde güneşin rolü> mevzuunu inceliyor. Güneşten alınan altı mefhumu sıraladıktan sonra bu teorînüı eski ve yeni bütün Türk lehçelerinde kullanılan kelimelerin manalarından çıkarıldığını anlatıyor ve yeniden Güneş Dil Teorisini izah ediyor. Bu mukni iza hatı da »Güneş Dil Teorisine göre ana kök meselesi» bahsini takib ediyor. Risalenin bir faslı da «Güneş Dil Teorisi bakımından Oğuz kelimesinin etimolojik analizi» dir ki Güneş Dil Teorisinin tatbikatı için güzel bir misal teşkil etmektedir. Bundan sonra «V + G» eki meselesi tahlil edilmektedir. Bu bahisten de Türk dilinde vokallerin ek olmadığı, ek gibi görünen vokallerin ana kök olan V + G nin ek olması ve G nin okunmadan düşmesi demek olduğunu öğreni yoruz. Bunu müteakib fasılda V + G etimolojideki önemi bahsi gösterildikten sonra etimoloji ve onun tatbikatı bahsine geçiliyor ve bu bahis birçok misallerle aydmlatılıyor. Dil aileleri ve ana dil meselesi de risalede mühim bir yer tutmaktadır. Hele güneş ve ateş anlamlarile bağh bir kaç slâvca kelimenin analizi çok dik kate değer bir bahistir. Bunu gene slavca olan iki kelimenin analizi takib et mekte, türkçe slâvca iki kelime Güneş Dil Teorisi bakımından analiz edilmekte, biri slâvca, diğeri türkçe olan diğer iki kelimenin de etimolojisi araştırıl makta, akrabalık ifade eden kelimeler ve «dede> kelimesi de analiz edilmek tedir. Tam vaktinde neşredilen bu risaleyi karilerimize tavsiye ederiz. Uçüncü Dil Kurultayı hazırlıkları ilerliyor Kurultayı açacak olan Maarif Vekili dün gelerek hazırlıklarla meşgul olmağa başladı. Ecnebî âlimler de peyderpey geliyorlar [Bajtaro/ı 1 inct sahifedel kalarak Kurultay hazırlıklarile meşgul olmuştur. Dün kendisini sarayda gören bir muharririmize Saffet Arıkan kısaca şunları söylemiştir: « Kurultayda bulunmak üzere Istanbula geldim. Kurultay bitinciye ka dar başka bir işle meşgul olmıyacağım. Bugün Dil Cemiyetinde hazırlıklarla meşgul oldum.» R A D VO Bu aksamki program J 1STANBUL: 18 operet parçaları (plâk) . 19 haber ler 19,15 muhtelif plâklar . 20 halk musikisi (plâkı 20,30 stüdyo orkestraları . 21,30 sonhaberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile i cektir. VIYANA: 18,35 konser, jimnastik haberleri, turizra haberleri . 19,55 haberler, hava raporu 20,10 Salzburg ş«nlikleri 23.15 haberler . 23.25 yüzme yansları 23.45 gramofon, konusma . 24,40 dans musikisi. BERLIN: 18 35 insanlar ve kuvvetler, hukuM ko « nuşma . 19,05 Lâyipzigden naklen musi ki 20,05 gelecek haftanın programı . 20,20 balet musikisi, günün akisleri, haberler 21,15 Stutgarttan nakil 22,35 gramofonla dans musikisi . 23.05 hava raporu, hava • dis. spor 23,35 eğlenceli musüd. BUDAPEŞTE: 18,35 viyolonsel konseri. spor 19.15 orfeestra konseri . 20.25 konferans . 20,55 şaa konseri 21.25 siyasi haberler 21,40 çingene musikisi, haberler 23,05 opera or • kestrası 24,05 gramofon 1,10 son ha • * berler. BÜKREŞ: 19.05 konser. konferans . 20,15 konser, konferans 21 gramofonla opera yayını 23.50 fransızca ve almanca haberler 24 rumence haberler. LONDRA: 17,05 senfonik konser 18.20 çoeukların zamanı . 19,05 havadis, National lstasyo nu . 21,05 karısık yayın 21,50 musikl 22.20 kayıkçı gemisinde 22,35 konser, spor, havadis . 23.35 dans musikisi, hava dis 24.45 gramofonla piyano musikisi. PARİS [P. T. T.]: 19.35 havadis . 19,45 orkestra konseri, musiki konuşması 21,35 piyes: Amfitri yon. ROMA: 18.05 havadis, konuşma . 19,25 yabancı dillerde konuşma 20.05 liman haberlerl, turizm haberleri, gramofon . 20,10 Holanda dilinde turizm haberleri 20,25 eğlen . celi musiki, fransızca haberler 20.55 Yunanistan için yayın . 21,10 havadis, gra « mofon 21.45 operet: Fonograf Kraliçesl, Istirahat esnasında konusmalar, sonra dans musikisi, havadis. ingilizce haberler. Vetikalar dağılmağa başladı Süzanın da bu alâkaya karşı lâkayd olmadığını pekâlâ sezmiştim. Hayatını babasmın saadetine vakfetmiş olmasa, belki kendi saadetini düşünecek ve Marlinin gösterdiği alâkaya mukabele ede cekti. Fakat ortada Frolin vardı. Ara yerde, diğer bir hâdise nazan dikkatimi celbetti. Frolinin halinde bir müddettenberi garib bir değişiklik hasıl ol mağa başlamıştı. Eskiden gayet munta zam, akıllı uslu bir hayat geçiren bu altmışlık âlim, tedricen bozulmağa başla rr.ıştı. Sık sık bahaneler buluyor, evden uzaklaşıyor; işlerini ihmal ediyor; bazan sabah karanlığı evden çıkıp akşam geç vakte kadar gelmiyor. Onun hesablı, ahenkli, muvazeneli yaşayış tarzına alışan Süzanı merak ve endişe içinde bırakı yordu. Kızcağız nihayet, babasına, bu halini ihtar etmek mecburiyetinde kaldı. Onun şikâyetine ben de iştirak ettim. Fakat Frolin bu ihtarlara o tarzda cevablar verdi, hürriyetine kimsenin kanşmağa hakkı olmadığını öyle bir ifade ile söyledi ki, ikimiz de susmağa mecbur olduk. lnsan denilen mahluk hür olmalı dır, diyordu. Bir insan, haysiyetini ve şerefini ancak hürriyet «ayesinde idrak edebilir. Nihayet, günün birinde, eskidenberi insanı kâmil olarak tanıdığım Frolinin, Genc kızı iknaa çok uğraştım. Ina dında ısrar ediyor, babasının yakışıksız tavırlanna, bunlan gözile gördüğü halde bir türlü inanmak istemiyordu. Ayni zamanda, mühendis Marliyi de vaziyetten haberdar etmiştim. O da, Süzana karşı duyduğu alâkayı biraz da* ha açık göstermeğe başladı. Bizim bütün bu gayretlerimiz belki gene boşa gidecekti. Fakat günün birinde, Frolin, kızına bizzat itirafta bulun muş; mühendis Marli ile evlenmesini tavsiye etmiş; bu suretle, kendisi de haya * tını istediği gibi tanzim edebileceğini söy lemişti. Marli ile Süzan, şubatta evlendiler ve nıühendisin çalıştığı fabrikanm civannda bir eve yerleştiler. Artık Etien Frolin denilen o kuklayı, o âlim eskisini, benliğini bir bar artistine STtacak kadar aşağılık gösteren bu adamı görmek istemiyordum. Kızını evden uzaklaştırdıktan sonra, Mariet denilen o kadını eve getirdiğine ve onunla beraber yaşadığına hiç şüphe yoktu. Bir sabah, erkenden işime giderken, yolda Froline tesadüf ettim. Elini uzattı, reddetmedim. Yarın öğle yemeğine bana gelir misın? diye sordu. Hayır, teşekkür ederim. Senin evinde görmeği hiç istemediğim bir m?h Bebek sergiftine rağbet faela Kızılay cemiyeti tarafından Taksim lukla karşılaşmak hoşuma gitmez. bahçesinde açılan beynelmilel Bebek Frolin yüzüme öyle tuhaf bir nazarîa baktı ve ertesi gün öğle yemeğine git sergisi gün geçtikçe rağbetini artırmaktadır. rocklı'ğim için o kadar ıcrar ottl kl, JcaDuIe Son günlerde Ispanya, Fransa, Lit mecbur oldum. vanya ve Almanyadan 20 ye yakın gaErtesi gün, öğle yemeğinde, Frolinle yet güzel bebekler gelmek suretile sergi karşı karşıya sofraya oturduğumuz za * bir kat daha zenginleşmiştir. Sergiyi günde 3000 kişi ziyaret et man, hizmet gören yaşhca kadının taşr mektedir. dığı yemekleri, boğulur gibi güçlükle yijebildim. Nihayet salona geçtik. Kahvelerimizi içerken artık dayanamadım: Alman felsefesi tarihi Kuzum, şu mahud Mariet cenablaDeğerli felsefe muallimlerimizden Ziya rile ne âlemdesin> Lâfını bile etmiyor Somarın, Sormon profesorlerinden E. Brehierden tercüme ettiği Alman Felsefesi sun, aranızdan kara kedi mi geçti? Tarihi Remzl kütıibhanesi tarafından çok O zaman, Frolinin, gözlerinden yaş nefis surette basılmıştır. gelecek kadar katıla katıla güldüğünü FeLsefenin tekâmülünde Almanyanm ne gördüm. Dostum, kahkahalanna fasıîa büyük mevkil otöaığunu bllenlerce bu tarihin değeri izahtan müstağnidir. Biz mü verdi ve dedi ki: tercimin himmetini takdir ve eseri okuyu Demek buna sen de inandındı ha? cularımıza tavsiye ile iktlfa edlyoruz. Eh aşkolsun sana! Ayol Matmazel MaFatih sulh 3 üncü hukuk hâkimliğinriet, mahallelinin dedikodu yapması için den: uydurulmuş, mevhum bir isimden başka Nazike tarafından kocası Kemal aleybir şey değildi! Süzanm fedakârlığına hine açılan nafaka davasmda dava oludaha fazla meydan vermek günahı benı nana ilânen tebligat icrasına karar vekorkuttu. Mevcudiyetim, kızımm haya rildiğinden muhakeme günü olan 2/9/ tını zehirliyordu. Düşündüm, taşındım; 936 saat 10 da hazır bulunmadığı tak Matmazel Marieti yarattım. Kendimi dirde gıyabında muhakemeye devam ofena, ahlâksız tanıtmak için elimden ge lunacagı ilân olunur. leni yaptım. Kızım, kendisine artık ihtiyacım kalmadığına kanaat getirinciye kadar bu rolü oynamağa devam ettim. NiMevsim sonu münasebetile hayet evlendi. îsmim, kirlendi demiye yazlık modellerini bir hafta ceğim, biraz bulutlandı ama, vazifcmi müddetle yüzde 30 tenzilâtla y aptım. elden çıkaracağını müfterile Çeviren: Dil Kurultayının toplantılarında bu lunmak istiyenler için hazırlanan vesi kalar dün bitmiş ve dağıtılmasına başlanmıştır. Vaktile Dil Cemiyetine adreslerini gönderenlerin vesikalan posta ile gön derilmeğe başlanmıştır. Gazetecilere mahsus olan hususî kartlar da bugün dağıtılacaktır. Macar âliminin mühim beyanatı Macaristanın tanınmış Türkoloğlarından profesör Nemeth Dil Kurultayına iştirak etmek üzere dün şehrimize gelmiştir. Profesör Nemeth Peçenek Türkle rine aid meşhur Atilâ definesinin üzerindeki Orhon yazılanna müşabih yazılan ilk defa okumıya muvaffak olmuş bir âlimdir. Bugün Viyana müzesinde bulunan ve 23 parça altın levhadan mürek keb olan bu definenin okunması Tür koloji bakımından çok mühim neticeler vermiştir. Macar profesörü bundan maada Siberyadaki Sabir kavminin kavmiyetini ilk defa ilmî bir şekilde isbat et miştir. Profesörün en mühim eseri yurd kurma devrinde Macarlığın teşekkülüne dair ve Türkoloji bakımından fevkalâde mühim bir eserdir. Profesör Nemeth halihazırda Avru panın biricik Türköloji mecmuası olan «Koroşi Çoma Arşıv» mecmuasını ne§ir ve idare etmektedir. Profesör Nemeth dün kendisile görir şen bir arkadaşımıza mükemmel bir türkçe ile şunları söylemiştir: « 14 yaşımdanbcri türkçe öğren nıeğe başladım. 1906 da ilk defa olarak Türkiyeyi ziyaret ettim. Ben Macaristanin büyük Komanya mıntakasında doğdum. Komanya kavminin bir Türk kav mi olduğunu öğrenince 800 sene evvel türkçe konuşan Komanya kavmi ile Türk" ler arasındaki münasebatı tetkike başla dım.» Profesör Nemeth bundan sonra harf inkılâbımızdan bahsederek demiştir ki: « Yeni harfler Türk lisanmı yazmak için Arab harflerinden çok daha müsaiddir. Esasen Samî dilleri için yapr lan Arab harfleri Ural Altay dili olan türkçeye eelverişli değildir. Halbuki Lâtin harflerile türkçe daha mükemmel ya* zılmaktadır. Ilim sahasında yapılan bu büyük iır kılâbm semereleri çok büyük olacaktır. Meşhur Macar âlimlerinden Vambery Macar ve Türk dillerinin bir olduğunu iddia ediyordu. Bu tezin doğru olmadığı anlaşılmıştır. Türklerle Macarlann eski münasebatına dair neşrettiğim bir eserde Macar dilinin Finnugorlardan olduğunu isbat ettim. Bununla beraber, dil meselesi ile an tropoloji meselesi birbirinden tamamile ayndırlar. Nitekim, Macar aşiretlerinin isimlerinden bahseden eski Bizans menabiinde 8 Macar aşiretinden 7 sinin an'ane ve isimlerinin Türk olduğu yazılıdır. Bu suretle Macar kavminin kısmı aza mının Türk olduğu isbat edilmiştir. lıyordu. Bu ses pencere tarafından geldiği için zabıta memuru başmı çevirdi ve birden pencereye doğru yürüyerek elini uzattı, pencere yarı açıktı. Memurun bu anî hareketini hayretle takib ederek kendi kendine: Acaba ne oluyor? Diye soran Kenanın dikkatine birdenbire başka birşey çarptı. Oturduğu kol tukta gözüne küçük bir paket ilişti. Bu bir el çantasıydı. Kalbi şiddetle çarpmağa başladı, memura baktı, o başını pencereden uzatmış, dışarısını tetkik ediyordu. Heyecanını zapta uğraşarak, tıpkı bir cürüm ortağı gibi bütün vücudü titriyerek bu kadın çantasını aldı, cebine koydu. Zabıta memuru pencereden başmı çekerek: Şuna ne dersiniz Kenan Bey? Diye sordu ve elini uzattı. Avcunda parlak kırmızı bir madenden küçük O markası vardı. *** Kurultay a iştirak etmek üzere gelen maruf Macar alimi Nemeth Diğer taraftan, 5,000 yıl evvel müşterek bir vatanda yaşıyan Türklerle Macarlar arasında 5,000 senelik bir dil akrabahğı vardır.» Profesör Nemeth Türkiye Cumhuri yerinde tahakkuk ettirilen büyük inkı lâblardan hayranlıkla bahsederek şunları söylemiştir: « îlmî tetkikatım esnasmda Türk lerle Macarlann eski tarihlerile de işti gal ettim. Bu mpünasebetle Türklerin ötedenberi Attillâ gibi büyük reisleri olduğunu öğrendim. Türkiye Cumhuriye tinin modern reisi ve bütün dünyanın takdir ve hayretlerini kazanmış olan Büyük Şef Atatürkü gözlerimle görmek bahti yarlığma nail olduğum için büyük bir sevinc duymaktayım. Dil, tarih, edebiyat ve ilim sahalann da Atatürkün işaret ettiği yoldan yürü mekte olan genc Türkiye Cumhuriyeti pek yakında mühim semereler görecek tir. Şimdiye kadar Türk milletile daha ziyade garb milletleri ve garb âlimleri iştigal etmişti. Bundan sonra Türk mil letinin merkezi Türkiye olacaktır.» Profesör Nemeth haddi zatinde çok orijinal bulduğu Güneş Dil teorisini henüz tetkik edemediğini, fakat bilhassa bu teorile meşgul olacağını da şöyle miştir. Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlar « • dır: Istanbul cihetindekller: Aksarayda (Şeref), Alemdarda (All Rı. za). Bakırköyde (Istepan), Beyazıdda (Asador Vahram), Eminönünde (Beşir Ke . mal, Cevad), Fenerde (Husameddin), Ka ragumrukte (Kemal), Küçukpazarda (Necatı), Samatyada (Erofilos), Şehreminin • « de (A. Hamdi), Şehzadebaşında (Üniver • . site). Beyoğlu cihetindekiler: Galatada (Yeniyol), (Mustafa Nail), Hasköyde (Nisim Aseu), Kasımpasada (Müeyyed>, Merkez nahiyede (Galatasa ray), (Matkoviç), Şişlide (Asun), Taksim de (Kürkçiyan), (Zafiropulos), (Ertuğrul). Üsküdar, Kadıkoy ve Adalardakiler: Büyiıkadada (Merkez), Heybelide (Yu > suf), Kadıkoy Eskiiskele caddesinde (Bü « yük), Kadıkoy Yeideğirmeninde (Üçler), Üsküdar, İmrahorda (İmrahor). înönü kampında Ç YENİ ESERLER ") İki kişilik romork uçuTAKSÎM BAHÇESİNDE şunda bir rökor Cemal Bürün HAMDl VAROĞLU rine bildirir. Bir de s,unu düşününüz ki ben bu adamın horultusuna Edirnedenberi alıştım. Şimdi Kenan Bey, soracağım şu suale çok iyi düşünerek cevab veriniz, cünkü çok |nühimdir. Genc kadın gittikten ve siz salona döndükten sonra ihtiyar horluyor muydu? Vereceği cevabm nekadar mühim olduğunu Ahmed Kenan da sezerek bir lâhza durdu, düşündü. Eğer genc kadın sjittikten sonra ihtiyarın horladığını hatırlasa o sırada henüz hayatta olduğunu tevsik etmiş olacaktı. Tesbit edemedi. Doğrusu, dedi, iyice kestiremiyo rum. Eğer horlasaydı unutmazdınız sanırım Kenan Bey... Evet amma belki henüz uyumatnıştı. • O da doğru, fakat horlamağa başlaması uyumanıza mâni olmaz mıydı? Hayır. Salona girdiğiniz zamana aid hafızanızda hiçbir hareket, hiçbir ses yok, demek. O sırada tam beşi çeyrek geçi vordu dediniz, degil mi? Muhakkak. Tam o esnada uzak bir saat altıyi ça înönü Türkkuşu HALK HALK OPERETi kampında faaliyet OPERET! devam etmektedir. Bu akşam Ağustosun 18 inci 21,30 da büyük salı günü öğleden müsamere sonra, taj.'yare ile 1 Şirin Tey« romork yapılmak suretile iki kişilik ze operet 2 per> Şabeş mekteb plâde 2 tablo nöründe Rusyadan 2 Orta oyunu. Kavuklu Ali gelen muallim Muve arkadaşları. ammer talebesi Bürhanla kalkmış, Muallim Muammer 3 Elektrikli kukla. 100 metroda tayyareden ayrılarak 4 Monolog. ilk saatlerde statik cereyanlarla Fiatlar meşrubatla beraber 500 600 metro irtifada dolaşmış, iki 75* 50, 30 buçuk saat sonra 800 metroda termik cereyanlardan istifade ederek saat 7,45 e kadar havada kalmıştır. Bu su fstanbul Türbede, Belediye karretle bizde ilk defa, iki kişilik romork şısında No. 19 Sinana£a daireleri uçuşunda 4 saat 30 dakikalık bir rökcr Su, kalorifer, graz, elektrik, nezaret. uçuşu yapılmıştır. Bu ilk antreman uDoktor, Diş tabibi, Avukat, Noter çuşudur. Bu da yakın zamanda, daha yükselecektir. için meskenle beraber idarehane Şimdilik iki kişilik uçuş itibarile bu. olmağa müsaid apartıman vardır bizde ilk uzun uçuştur. Kiralık Apartıman Pendikteki beyaz ev Zabıta romanımız: Evet amma güzelce bir kadın ol duğunu da muhakkak addediyorsunuz, değil mi? ı Kenan biraz ııkıldı ve cevab vermedi. Meehmed Kutsi alaycı bir gülüşle: Kenan Bey, dedi. Ben de bir zamanlar sizin gibi güzellikle cinayetin şirket kuramıyacağını sanırdım. Güzel bir kadının bir cinayette iştirakine imkân göremezdim. Halbuki, maalesef vakayi benim bu hulyalarımı, sert hakikatlerile tekbiz etti. Hayatla hulyalarımızın hiçbir alâkası yok. Gelelim bu lâtif mahluka. Salondan çıktıktan sonra tekrar içeri girmedi mi? • Hayır. • Şimdi nerede olduğunu, olabilecegini biliyor musunuz? Hayır, zerre kadar malumatım yok. Nerden olsun? " • Ttkrar fd<îi|mn ztman ©IMI »dam neredeydi> • Sündi nerdeyse orada; ayni kol ', tukta. Ayni vaziyette Işte bunu size kat'iyetle tayin edemiyeceğim. Peki, gelir gelmez ne yaptınız? Koltuğa doğru yürüdüm ve yerleştim. Kadının oturduğu koltuğa, değil mi? Acaba o kalkar kalkmaz mı siz oturmuştunuz? Ne bileyim. Ben çıkarken o oturuyordu, döndüğiim zaman da koltuk boştu. Bildiğim budur. Yerleşir yerleşmez uyumağa başladınız mı? Sanırım.. Uykunuzun arasında bir tıkırdı, bir ses, bir hareket hatırlamıyor musunuz? Yalnız maktulün horultusunun kesifrf! dikkatfmi çekmiş olacak. Evet, salona birdenbire sessizliğin çökmesi... Çantanın içindekiler Kırmızı Ö markasının bulunması meseleyi başka bir safhaya döktü, tahkikatın yolunu değiştirdi. Cinayetin bir tas mim ve hazırhk eseri olduğunu meydana çıkardı. Marka tesadüfen ve başka birisi tarafından salonda unutulmuş, bırakılmış gibi bir vaziyette değildi. Memur Mehmed Kutsi markayı bulmakla bir ipucu değil, bir hareket noktası elde ettiğine kaildi. Bununla beraber Ahmed Kenanı isticvab etmekte devam edecekti; fakat Kenanın artık haber vereceği şey kalmamıştı. Hele bulduğu çantayı da cebine saklıyarak zabıtaya göstermemeğe karar verdikten sonra. Demek bana söyliyeceğiniz bun dan mı ibaret Kenan Bey? Evet, maalesef. İyi amma mühim birşey unuttuk. Mehmed Kutsinin gözleri Kenanın cebine dikilmiş olduğu için genc birdenbire sarararak: Nedir o? diye sordu. Sizin adresiniz.. Belki tahkikat sırasında size ihriyacımız olur. Kenan geniş bir nefes aldı. Bununla beraber bütün bildiklerini söylediğine göre bir de tahkikat sırasında kendisine ne ihtiyacları olacaktı? Burasını anhyamadı. Küçükparmakkapıda Nurlu apar tımanında 3 numara, amma orada pansiyonerim. Belki oturmıyacağım. Hemşiremin yanına gitmek istiyorum. Hemşireniz nerede? Erenköyünde Bağdad caddesi yol üstünde Abid Paşa köşkü. Sizi muhakkak orada mı bulabiliriz? Evet, muhakkak. Şimdi beni tevkif etmediğinize göre serbest miyim? Tabiî. Yalnız ifadenizi almamız lâzımdır. Onu da ben tanzim ederim. Son ra size imzalatınz. Nerede olduğunuzu hemşirenizden öğrenir, sizi buluruz. Ahmed Kenan, tehlikeli koltuğa son bir göz attı ve salondan acele fırlayıp çıktı. Koridorda, kendisini serbest bul « mak onun için hakikî bir zevk oldu. Bütün yorgunluğuna, bitkinliğine rağmen delice ıslık çalmak, şarkı söylemek arzusunun içinde kaynadığını duyuyordu. Halbuki hem yorgun, hem aç, hem uykusuz olduktan başka bir ölüme, bir cinayet kurbanma şahid olmuştu. Bunlar bütün keyfini kaçırmağa kâfi sebebler iken bu neşe ona nereden geliyordu?.. Bu ciheti düşünmeğe vakit bulamadan kapınm önüne geldi. Şimdi ne yapacaktı? Çıkıp gitmeli mi? Daha ortalık ağarmamıştı. Sokakta dolaşamazdı ya!.. Otelin garsonuna banyo olup olmadığını sordu ı lArkası varl