18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 28 Mart 1930 Dil üzerinde çalışmalar Türkçede menfi anlamlar «Ne» sözünün menfi manada kullanılışı ve bunun Güneş Dil teorisine göre tahlili NE «Ne» sözü esas itibarile dilimizde bir som sözüdür. «Orada ne var?», «Ne istiyorsunuz» gıbi sözlerde «ne» ile «hangi şey» olduğu sorulmaktadır. Bundan «nere, nereye, nerede...» gibi «yer so ruları» da çıkar. Bu sözün menfi anlamına kullanılışı, bizim lehçemizde, ancak birden fazla ihtimalleri anlatan Mimelerin başlann da tekrarlanmak surdtiledir: «ne o, ne bu», «ne orada, ne burada», «ne gör düm, ne duydum»... gibi. «Ne» sözünün etimolojik şekli şudur: (1) (2) (3) I. (eğ + en + eğ) (1) Eğ: Ana köktür. Burada «hareket» anlamile alabilıriz. (2) En: Süje veya objenin en yakın muhitini, ona bitişik sahayı gösteren (. 4 n) ekidir. (3) Eğ: Olduğu gibi ahnırsa kelimeyi tamamlıyan, isımlendiren bir ek olur. Bu anlamla teşekkül eden (eğ + en + eğ = eğeneğ = ne) kelimesi soru sözü olarak kullanılabilir. Çünkü süjenin yakm muhitindeki bir harekete karşı duyu lan merakı ifade eder. Fakat menfi an lamına olarak kullanılışı izah için bu son (eğ) ekindeki (ğ) yi (z) den değişme olarak almak lâzımdır. Bu halde etimolojik şekil: (1) (2) (3) II. (eğ + en + ez) olur. Burada: (DEğ:ve: (2) En: Yukanki anlamlarda alına rak, süjenin kendisine bitişik muhitte bir hareket manasını anlatır. (3) Ez: Bu hareketin pek uzak bir sahada tecellisini, yani süje veya objenin V8 hatta onun yakın muhitinin de hare ketten çok uzakta kaldığını göstererek kelimeye menfi anlamını getirmiş olur. Görülüyor ki burada da «menfi anlamı» gene (V. + z) formülile ifade edılmiştir. (Eğ + en + ez = eğenez) etimolojik şeklinde ana kök kendisinden $onra gelen elemanla kaynaştıktan ve sondakı (z) konsonu da (ğ) ye çevrildikten sonra baş vokal ve son konson düşerek ke lime, en son morfolojik ve fonetik şek lini almıştır: N E . Not: 1. Farsçada «hiçbir şey» anlamına diye kullanılan «niz» sözünün kaynağı yukanki analizle kendini göstermiş oluyor. Bizim Türk lehçesinde «ğ»ye çevrilerek düşen «z» konsonu bu kelimede açıkça görülmektedir. Vokaller değişerek kelime şu: Tarıhten yapraklar (1) (2) (3) (iğ f in + iz) şeklini almıştır. Burada da gene (1) îğ: Hareket anlamına ana köktür. (2) İn: Onun yakın sahasmı gösterir. (3) îz: En uzak sahaya atarak hareketin süjeden ve hatta onun yakmından bile çok uzakta olduğunu, yani süjede veya onun civannda hareket olmadığını göstermiş olur. Not: 2. «Yakut» lehçesinde bu «ne» edatının «nâ» şeklinde kelimenin başına bir örnek gibi yapışarak kullanıl dığını görüyoruz. Mısal olarak şu keli meyi gösterelim: Nâduruk = «bakiyesiz, artıksız, hiçbir şey kalmaksızm» anlamınadır [ 1 ]. Buradaki «durak» sözü bizim «durmak»taki «dur» dan yapılmıştır ki duran, kaIan birşey demek olur. Yakutçada «hep, hepsi, bakiye» anlamlanna olarak kullanılmaktadır. Işte bunun basına bir «nâ» getirerek, menfi anlamı kurulmuş oluyor demektir. Bu «nâ» daki vokalin uzatılmasından da anlaşılacağı üzere kelimenin esası «nağ» dır ki bunun «ğ» si gene «z» den değisme bir «ğ» dir. Nitekim gene yakutçada bu kelimenin «nayduruk» şekli de olduğu gibi, ayrıca «Nay nay» sözü vardır ki «yapma» anlamınadır. Burada «ğ» nin «y» olduğunu görüyoruz [2]. Not 3. t «Çuvaş» lehçesinde de, gene «n» konsonuyle yapılarak başa gelen iki menfi öneki var: I. «An» ki «n» konsonunun, başına vokali konularak, aldığı tam şekildir : Meselâ «andiv» «dokunma» demektir. Burada «div» şeklini alan söz, «değmek» diye kullandığımız sözün kendisidir [ 3 ] . II. «Ni» ki «ne» nin vokali değişmiş bir şekildir : Meselâ «nigamda» «hiç kimse» demektir [ 4 ] . Not: 4. Yakut ve Çuvaş lehçele rinde görülen bu örnekler Farsça denilen Köprülüoğlu Fazıl Ahmed Paşa, ba«nâ» menfi önekinin ve bütün Avrupa bası Sadırazamken Erzurumda valiydi. dillerinde «n» konsonile yapılan menfi Orada Vanî Efendi adh bir hoca tanıdı sözlerinin ana kaynağı Türk dilinde olve onun bilgisine, talâkatine hayran ol duğunu gösterir [5]. du. Bir iki yıl sonra babasının yerine SaNot 5. Bu «nâ, nağ, nay, an, ni) dırazam olunca hocayı Avcı Sultan şekillerinin bizim (ne) nin ayni olduğu Mehmede tanıttı, saray vaizi yaptırdı. Isnu görmek için etimolojik şekillerini altal tanbuldaki Vaniköy, işte bu hocanın a ta yazmak kâfidir: dını taşır. ( D (2) (3) Vanî Efendinin Feyzullah adh bir Ne: e ğ + e n + e ğ (z) damadı vardı, çok zekl bir adamdı. KayNâ: ağ+anfağ (z) natasının delâletile Avcı Mehmedin sevNağ: a ğ + a n ağ (z) gısini kazandı, şehzadelerin hocalığına Nay: ağfaniay (z) tayin olundu. Bu Erzurumlu hoca, çok An: a ğ + a n + . [6] mağrur kişilerdendi. Para ve şöhret dıişNi: i ğ + i n ^ i ğ (z) künüydü, debdebeyi severdi, gösterişe Görülüyor ki bütün bu kelimelerin eti bayılırdı, herkesın kendısıni tanımasını ismolojik kuruluşlan hep birdir: terdi. İşte bu hırs ve bu huy yüzünden e(1) Eğ, ağ, iğ: Ana köktür. «Ha vini saray haline koymuştu, bir hoca gibi reket» anlamınadır. değil, bir hükumdar gibi yaşıyordu. 1687 yılında bir gün padişah Edirne(2) En, an, in: Yakın muhit gösteren deydi. Harbetmekte olan ordunun mu ektir. (3) Eğ, ağ, ay, iğ: Hep (z) den de zaffer olması için bütün şehir halkı du ğişme (ğ) lerle uzak saha anlamı veren aya çıkmıştı. Avcı Mehmed, bu kalabave böylece hareketi süjeden ve onun et lık arasında hoca Feyzullahın bir sürü urafından uzaklaştırarak menfi manası şakla ve büyük bir tantana ile geldiğini gördü, kızdı, Kızlarağasını göndererek şu anlatan eklerdir. Bu halde (sız) ve (ma) ekleri nasıl sözleri söyletti: Ulemadan olan bir adam, îmrahor bir (V.fz) formülile izah olunuyorsa, Ağa gibi ardında alay alay sivri külâhh (ne) edatı da gene ayni formülle anla uşak gezdirmez. Adamlarmı azaltsın, şılıyor, demek olur [ 7 ] . kalacaklara tülbend sardırsın. Imparatorluk gelirini Cüzamlılar arasma sokulmağa muvafcebine akıtan Şehislâm! fak olan bir gazetecinin anlattıkları Bu soyguncu aileye diş biliyen halk ve ocaklı ayaklanıp hocayı binbir işkence ile öldürdü ve hanumanını söndiirdü Dünyada eşi bulunmıyan korkunc bir kasaba DEHŞET KÖYÛ Romanyada Cuzamiılar köyü ve zavallı hastalur... tün halk elele verdi. Hoca ile oğullannın, adamlannın kovulmalan için bir mazbata imzalandı, Edirneye gönderildi. Feyzullah Efendi bu ayaklanmayı padişahtan saklamıya çalıştı, mazbatayı getirenleri yolda tutturarak birer tarafa sürdürdü, mazbatayı da yaktırdı. Bunun üzerine Istanbuldan büyük bir kalabalık Edirneye doğru yürümeğe başladı. Pa dişah, keyfiyeti haber alarak korktu, hocasını ve oğullannı Erzuruma sürdü. Ayni zamanda tstanbuldan gelenleri geri püskürtmek istedi, asker yolladı. Fakat iki fırka karşı karşıya gelir gelmez tü fekler havaya boşaltıldı, birleşilip ku caklaşıldı ve Edirneye girilerek padişah tahtından indirildi, yerine Üçüncü Ah med getirildi (1703). Yeni padişahm ilk işi sürgüne gönderilen Feyzullah Efendi ile oğullarmı geri getirtmek ve ayaklanan halka teslim etmek oldu. Sipahi Karakaş Mustafa, Yeniçeri Toricanlı Ahmed, Cebeci Kü çük Ali gibi elebasılar, Şeyhülislâm e fendiyi üç gün zindanda tuttular, malmın mülkünün defterini aldılar, gizli hazineJerini söylettiler, sonra burnunu, kulağını, dudağını kestiler, kanlan aka aka bir hamal beygirine ters bindirdiler, Edirnenin bitpazarına götürdüler, orada mafsallannı kıararak, etlerini dilim dilim doğruyarak öldürdüler. Milleti sülük gibi emdiği için bu ağır cezayı da kâfi görmediler, cesedin ayağma bir ip tak blar, bir düzine papaz ve üç yüz kadar hıristiyan getirdiler, kilise ilâhileri okuta okuta cesedi sürüklettiler ve Tunca suyuna attılar. Oğullarından nakitmleşraflığa çıka rılmış ve babasından sonra Şeyhülislâmlığa getirilmesi guya temin edilmiş olan Fethullah Efendinin de bu arada kafası kesildi, saray kapısına konuldu. Bu vakıayı yazan tarihçi: «Süphan Allah, bu ne hikmettir? Eşkıyadan kafalan uçurulanların bir kısmına güzelliklerinden, gencliklerinden, pehlivan yapılı oluşlarından ve bunlara benzer sebeblerden dolayı tektük acıyan bulunurdu. Ulemadan o lan, yıllardanberi devlet süren bu adamlar için küçük bir acıyış gösteren olma dı, herkes lânet okudu» diyor. /. N. DILMEN [1] ve [2] Pekarski: Yakut Dili lugatl. [3] ve [4] Zolotnitzkl: Çuvaş Soz Kok . leri lugati. [5] «Türkçede menfi anlamlar> serısini muteakıb, Indo Oropeen ve Semitik dlllerde menfi anlamı gösteren sozlerin türkçe ile karşılaştınlması hakkında da blr iki yazı neşredilecek ve bu huküm o yazılarda ayrıca izah olunacaktır. [6] Burada asıl menfi anlam veren (z) unsuru gorunmuyor. Kelime eksıktir. Ba. şa geldıği ve arkasındaki kelimeye yapış . tığı için sonundaki (ğ=z) unsunı duşmüş olacaktır (7] Menfi anlamı serisinin üerLsine yarm da devam edeceğiz. Sahibinin Sesi yeni bir mağaza açtı Bir iki ay sonra da Feyzullah Efen diyi şehzadelerin hocalığından çıkardı. Çok geçmeden askerî bir ayaklanma oldu, Avcı Mehmed tahttan indirildi, ye rine kardeşi Süleyman geçti. O ayaklanmada hocanın parmağı vardı, bu sebeble Erzuruma sürüldü, yedi yıl orada kaldı. 1694 te tahta, Avcının oğullarından Ikinci Mustafa geçince Feyzullah Efendinin bahtı uyandı. Çünkü yeni hünkârm hocasıydı, ondan çok şey bekliyordu. O, ümidlerinde aldanmadı, îkinci Mustafa tarafından Istanbula getirildi ve Şeyhülislâm yapıldı. Fakat padişahm iltifatından ve itimadından son derece şımardı, kısa bir zaman içinde oğullarmı Kazaskerliğe çıkardı, bir oğlunu Şey hülislâmlık payesile nakibüleşraf yaptı. Bütün ilmî vazifeleri akrabasına, dostlanna ve adamlarına dağıttı, koca Impa ratorluğu çiftlik haline koydu, milyonlar topladı, sayısız hanlar, hamamlar, ko naklar Bu doymak bilmez adam, sade bir Şeyhülislâm görünmek istemiyordu, atabeylik kuruyordu. Padişah, bu kuruntuya ihşik etmediğinden bütün devlet kudreti onun elinde bulunuyordu. împara torluğu kendi fikrine, dileğine göre idare ettiği gibi bu kudretin oğullarına, torunIarına da kalmasına çahşıyordu. Bu e melle kendinden sonra oğlu Fethullahın Şeyhülislâmlığa geçirilmesi için padişaha yemin ettirmişti. Insanları, evleri, herşeyi, hatta havası diler, çocuklarını önlerine kattılar, çe • bile ınsana korku veren bir kasabadan kilip gittiler... geliyorum. Dünyada bir eşi daha bulunBu, cüzzamlıların isyanından ufak bir mıyan bir kasaba... sahnedir. O tarihten sonra, daha birkaç Bindiğim vapur, Valkov kıyılarından cüzzamlı Tilişestiden kaçmış ve kimbilir geçerken, içime bir üzüntü çökmüştü. Bu ıangi yollardan geçerek Bükreşe kadar rada, kendi gibi olanlardan başka hiç gelmiştir. Bunlar, ele geçmemek için gekimse ile temas etmiyen, evlerinde her celeri yol alıyor, gündüzlerı sahibsiz çiftkesten kaçarak gizli, kapanık bir hayat iklerde gizleniyordu. Böyle böyle, güsüren, acayib bir dine salik, uzun sakallı nün birinde bir nezaret kapısına kadar balıkçılar vardı. geldiler ve nazınn huzuruna çıkmağa muBiraz daha ötede bana eski bir cüz vaffak oldular. Nazır bunlann kim ol zamlı köyü gösterdıler. duklannı bilmediği için ellerini sıkacak Havyar taciri bana şunlan anlattı: oldu. Gerilediler ve: Basarabya cüzzamlılarını geçen Biz Tilişestiden geliyoruz. Unu sene işte buraya yerleştirdiler. Lipoven rulduğumuz için kendimizi hatırlatmak şehirlerinde hergün bir cüzzamlı meyda istiyoruz. na çıkıyordu. Bunlann sayısı o kadar artDediler. tı ki nihayet çadırlar kurdular ve hasta *** lan o çadırlara yerleştirdiler. Fakat bu Buraya kadar dinlediğim bu hikâye cüzzamlı karargâhı lsmaile pek yakın Galatz seyahatimi geri bırakmağa sebeb dı, cüzzamlılar, şehre gidiyorlar, mey oldu. Eşyamı hazırladım. îsacciaya inehanelere, kiliselere sokuluyorlardı. cektim. Buraya, benimle beraber bir de Günün birinde çadırlar boşaldı. Ar kadın iniyordu. Yanında bir asker vardı. tık îsmailde, yanınıza gelip oturan in îsmailden vapura binmiş, pılı pırtısını yasanlar içinizde şüphe uyandırmağa başnına alıp geminin baş tarafına geçmiş olamıştı. Sokakta çiçek satan kadmlann turmuştu. cüzzamlı olması ihtimali vardı. Sokak Tilişestiye gidiyor, dediler, elini larda, evlerin kapılannda garib garib çehreler belirmeğe başladı. Ismail hal sürdüğü eşyayı Tunaya atın. kını korku kapladı, cüzzamlılan, şehir Karaya beraber çıktık. Tilişestiye, den kovdurdular. cüzzamlı olmıyanların gitmesi yasaktır. Bunun üzerine Romanya hükumeti, Katarina ismindeki bu tanımadığım ka bunlara mahsus bir kasaba yaptırdı. Bu dına tesadüf etmesem belki ben de orava kasaba Tılişestidedir. Hepsine birer ev kadar gidemiyecektim. Kadınla askeri ve aralarında paylaşmalan için de yüz kendi arabama bindirmiştım. Bir müddet hektar toprak verildi. Arasıra para sonra, karşımızda, tarlalan kuşatan bir yiyecek gönderiyorlar. Fakat tabiat, cüz duvar göründü. Cüzzamlı kadını arabazamlılann, mezarlarında rahat oturma dan indirttim. Yanımda bulunan Ro lanna müsaade etmiyor. Tuna kıyıların manyalı, benim yalan uydurmama vakit daki kasabalann hepsi gibi, onlann kö bırakmadan, doktor olduğumu söyledi. yü de bazan su baskınına uğrar, açlıktan Tılişesti, her köy gibi, önlerinde ta ölmek tehlikesine maruz kalırlar, îsacvia raçaları bulunan küçük beyaz e\lerle dolimanına akın ederler. lu bir köy. Balkonlarda dizi dizi asıîmış Tunanın son taşmasında, Tilişestiden erkek, kadın ve çocuktan mürekkeb bir cüzzamlı ordusu buraya hücum etmişti. Suya gömülü ovada dizkapaklanna kadar su içinde yürüyerek geliyorlardı. Bazısınm omzunda bisikleti vardı. Bir takımı da sulara kapılarak kendi ovala nna kadar gelen kayıklan, sallan yakalamıslar, içine kadınlannı, çocuklarını doldurmuşlar, öyle gidiyorlardı. Lima nm iç tarafındaki meydana doldular, ıslanan, çamurlanan esvablarını silkiyor lar, fakat ilerlemiyorlardı. kırmızı biberler kuruyor. Cemiyetten kovulanların sığınağı burası mı? Geldiğimizi işiten erkek, kadın, çocuk birer ikişer etrafımıza toplanmağa başladılar. Erkekler ve çocuklar, her Lipoven köyündeki erkeklere ve çocuklara ben ziyorlardı. Başlarında koyun derisinden birer kalpak vardı. Erkeklerin hepsi sa kallıydı. Kadınlar da, görünüşte, Ro manya köylülerinden farklı değillerdi. Arkalarında, alh yeşilli entariler, boyunlannda Basarabya köylü kadınlarının hepsinde görülen cam gerdanlıklar, ku laklarında iri küpeler vardı. Bazısınm başında bir testi, yahud bir bir çıkın duruyordu. Çocuklar, dünyanın her tarafın daki çocuklar gibi, öbek öbek toplanmışIar, oyun oynuyorlardı. Evvelâ çocuklan yanıma çağırdım, dövecekmişim gibi kaçıştılar. Kadınlara yaklaştım, geri geri gittiler. Gene, ihtivar hepsinde ayni korku, ayni gerileme. Söz söylemek istedim. Ben yaklastıkça, onlar ayni otomat hareketile gerilediler. Erkeklerde de ayni tevahhuş vardı. Benimle aralarında daima ayni mesafeyi muhafaza ediyorlardı. Sahibinin Sesi tarafından dün açılan mağazanın dtsarıdan Sahibinin Sesi müessesesi Beyoğlunda Istiklâl caddesinde eskiden Karlmanın bulunduğu yerde yeni ve büyük bir mağaza açmıştır. Müessese, bu münasebetle bütün İstanbul gazetecilerini davet ederek yeni majazasının resmiküşadmı yapmıştır. Bu toplantıda Londradan gelen Sahibinin Sesi Şirketinin direktörlerinden M. F. B. Duncan da bulunmuştur. Müessesenin sahibi ve direktörü Keseryan, dekoratör Vortık tarafından çok iyi ve yüksek bir zevkle »üslenmiş olan müessesenin her tarafını gezdirerek da görünüşü biydi. Ata binerken üzengisini tutuyor Iardı, bunu yapamıyanlar Daltaban Mustafa Paşa gibi öldürülüyorlardî. Hulâsa o, herşeydi ve padişahtan en basit kâtibe kadar herkes hiçti! Fakat başta hocalar olmak üzere halk, bu soyguncu aileye diş biliyordu. Bu u mumî hoşnudsuzluk nihayet bir ayaklanma ile açığa çıktı. îkinci Mustafa, Şey hülislâm ve Şeyhülislâmın oğullarile beraber Edirnedeyken, İstanbulda gürültü koptu. Hocalar, bir kısım asker ve bü Sadırazamlar onun yanmda uşak gi vetlilerine izahat vermiştir. Sahibinin Sesi müessesesi yeni ve çok büyük binasının ilk katını satış mağazası haline koymuş ve muteakıb beş katı da muhtelif işlerine hasretmiştir. Bu meyanda çok güzel bir radyo saIonu, bir buz dolablan salonu ve bunlara mahsus atölyeler vücude getirmiştir Bilhassa Kelvinatör markalı buz dolabIarının Anadoluda ârızasız çahsmasını temin için bir de mekteb tesis edılmistir Burada istiyenlere Kelvınatörün en ınce teferruatına kadar öğretilmektedir. Orta çağdaki cüzzamlılar gibi boyunlarında çıngıraklan olmadığı için, kor kudan herbiri bir köşeye saklanan ahaliyi, seslenerek, ellerini kollarını sallıyarak çağırıyorlardı. Bize yiyecek göndermediler, açız, bir lokma ekmek! diye yalvanyorlardı. Evlerin kapılan kapandı, kepenkler sıkı sıkı örtüldü. Sıhhatli insanlann köyü uykuya hazırlanıyordu. Millet hıncı ve millet öcü yaman o Nikon isminde ihtiyar bir cüzzamlı: lur! Kapılarınızın önüne yiyecek bıraM. TURHAN TAN kın, size bir zaranmız dokunmadan çe kilip gidelim. Bir lokma ekmek! Diye haykınyordu. KARİLERİMİZE KOLAYLIK Gene aldıran olmadı. Kadın, erkek, çoluk çocuk, bütün cüzzamlılar, evlere kadar sokuldular. Kapı kapı dolaşıyor, Hususîle vilâyetlerdeki bir çok kalın kepenklere vuruyor, zorla açtırmalcarilerimiz gazetelerini munta • ğa çalışıyorlardı. zaman kendi adreslerine alabil • mek için bizden bazı kolaylıklar is Nihayet evleri taşlamağa başladılar. temektedirler. Ba aziz kariTerin Camlar kırıldı, bir buğday ambannm arzularmı yerine getirmek uzere kapısı çöktü, fakat içinde keresteden başCumhariyef için aylık abone usulü ka birsey yoktu. Cüzzamlılardan birkaçı, ittihaz etmeğe karar verdik. Ay • bir evin kapısını zorlamağa başladılar. lık abone bedeli yalnız FCapıIar acılmamakta biraz daha ısrar ederse, köyü ateşe vereceklerdi. O esnada liman reisi ve bir Rumen tan ibaretb'r ve labiî pesin olarak jandarma zabiti göründü. Cüzzamlılar: gönderilmek lâzımdır. Morfin istiyoruz, ekmek istiyoruz... Bu usul idarece fazla mesaiyi diye haykınşıyorlardı. icap eden külfetli bir tnesgale oiNihayet, korkudan eli ayağı titriyen dnğn için abonelerinin înkitaa n£köylü kadınlan, ellerinde bal kavano7 ramamasını tstiyen karîlerimizin lan, bayat jambonlar ve mısır çuvallan parp'arıni îdareve vaktînde veti • olduğu halde geldiler. Bunlan büyük bİT şecek veçhile göndermekte devam meydanın ortasına, cüzzamlıların on etme'eri iktiza edecektir. metro uzağına bıraktılar ve kaçıştılar. Cüzzamlılar bu erzakı sallanna yükle Aylık abone îzmid kâğıd fabrikası Izmit kâğıd fabrikasmın küşad mera simi nisanın on beşinde Başbakan Ismet İnönü tarafından yapılacaktır. Çiçek ihtikârına karşı Son zamanlarda, İstanbul halkı hemen her cins çiçeğe karşı fazla rağbet göstermektedir. Belediye, bu rağbetten istifa de ederek çiçekçilerin halkı aldatmalanna mâni olmak için, Beyoğlunda bir çiçek meşheri açmağa karar vermiştir. Bu meşher için, Mahkeme sokağında bir yer hazırlanmıştır. Belediye lüzum görürse, çiçek ve fidan enstitülerinden, çiçek tedarik ederek bunlan meşherde ucuz fiatla satmak suretile çiçekçilerle rekabet edecek ve böylelikle çiçekçilerin ihtıkâr yapmasmın önüne geçecektir. 150 kuruş...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle